Av.Hüseyin Şahin
Osmaniye Barosu
Rehin hakkı,bir alacak yerine getirilmediği takdirde ,hak sahibine bir gayrimenkul veya menkul mülkiyetini veya başka bir hakkı paraya çevirmek ve elde edilen meblağdan öncelikle alacağını almak yetkisi veren bir haktır.[1]
Aynı alacak hem kefalet ve hem de üçüncü kişiler tarafından verilen bir rehinle temin edilmişse rücu hakkı teminat verenlerden hangisine tanınacaktır? Zira hem kefil hem de rehin veren kanuni halef durumundadır.
Eğer rehin,borçlu olmayan üçüncü bir kişi tarafından değil de;bizzat asıl borçlu tarafından verilmişse,alacaklının alacağını rehinden tahsil etmesi durumunda rehin sahibi kefile rücu edemeyecek;dahası rehine başvuru oranında kefalet borcu sona erecektir.Rehin veren 3.kişinin ödeme yaparak ipotekli taşınmazı borçtan kurtarması kefil olan müvekkile rücu hakkı vermemektedir.
Asıl borçlu borcunu ödemediği takdirde,alacaklı malikin taşınmazının satılması için icra takibi yapabilir.(İİK.m.148 vd.)Ancak,malik taşınmazın satılmasına katlanmak zorunda değildir.Bu nedenle malik borçlunun bağlı olduğu koşullara göre borcu ödeyip taşınmazını ipotekten kurtarabilir.[2]
Malik,borç muaccel olmadan ödeyemez.Ancak,malik ipotek sözleşmesinde borçlunun ödeme koşullarına bağlı olmaksızın borcu ödeyerek taşınmazını ipotekten kurtarma hakkını saklı tutabilir.(Leemann,Wieland)
Malikin ödeme hakkı bulunmasına rağmen rehinli alacaklı ödemeyi kabul etmediği takdirde malik BK’nın 91 ve 96.maddelerine dayanarak tevdi yeri tayin ettirip borcu tevdi etmek suretiyle borcundan kurtulur.
TMK m.884 [3] EMK’nın 799.maddesine göre ,başkasının borcu için taşınmazını ipotek eden kişi borcu ödediği takdirde ,ödediği borç için alacaklının yerine geçer.Bu durumda malik alacağa ,faiz,cezai şart gibi alacağın ferileriyle birlikte sahip olur.[4]
Ancak alacakla birlikte kefaletin malike geçip geçmeyeceği tartışmalıdır.Federal Mahkeme kefaletin korunmasının gerektiği görüşünü benimseyerek kefalet borcunun malike geçmeyeceğine karar vermiştir.[5]
Aynı alacak hem kefalet ve hem de üçüncü kişiler tarafından verilen bir rehinle temin edilmişse acaba rücu hakkı teminat verenlerden hangisine tanınacaktır.Zira hem kefil ve hem de rehin veren malik kanuni halef durumundadır.
Alacaklıya ödeme yapan kefil, onun haklarına halef olur, alacakla birlikte onun fer’i olan rehin hakkını da kazanır.Rehin konusu malın satışı halinde rüçhan hakkı devam eder, ayrıca takip yapılması gerekmez.[6]
Kefil borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhte etmişse alacaklı asıl borçluya, müracaat ve rehinleri nakte tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhine takibat yapabileceği hükmünü içermesi rehinle takip yapma zorunluluğunun bir istisnası olması ve taraflar arasında imzalanan kredi sözleşmesinin hükmü gereğince gider vergisinden borçlunun sorumlu tutulacağının kabulünde bir isabetsizlik bulunmaması.[7]
Eğer rehin,üçüncü bir kişi tarafından değil de;bizzat asıl borçlu tarafından verilmişse ,alacaklının alacağını rehinden tahsil etmesi durumunda rehin sahibi kefile rücu edemeyecek;dahası rehine başvuru oranında kefalet borcu sona erecektir.
Kefil ve alacaklının teminattan yoksun kalmaya olan menfaatleri eşdeğerde olduğu için, BK.nun 499. maddesinin uygulanması kefilin 501. maddeye göre muaccel olan alacağı aynı anda ödemiş olmasına bağlıdır. Biran için alacaklının ödemeden önce teminatı devretmesi düşünülür ise, kefilin ödemede bulunmaması halinde, teminatlardan yoksun kalır.[8]
Asıl sorun, rehnin üçüncü kişi tarafından verilmesi durumunda teminatları verenlerden (yani kefil ile rehin veren üçüncü kişiden) hangisi diğerine rücu hakkına sahip olacaktır?
Eğer kefil alacaklıya ödemede bulunursa, rehin hakkı yasal olarak kefile geçmiş olur.
4721 Sayılı MK.madde 884 hükmüne göre;’Borçtan şahsen sorumlu olmayan rehinli taşınmaz maliki, borçluya ait koşullar içinde borcu ödeyerek taşınmazın üzerindeki ipoteğin kaldırılmasını isteyebilir.Alacak, borcu ödeyen malike geçer.’Eğer bu taşınır rehni söz konusu ise BK. 109.madde gereğince ‘Alacaklıya tediyede bulunan üçüncü şahıs aşağıdaki hallerde tediye eylediği miktar nispetinde alacaklının haklarına kanunen halef olur:1 – Başkasının borcu için rehnedilen bir şeyi rehinden kurtardığı ve bu şey üzerinde mülkiyet hakkı veya sair diğer bir aynî hakkı haiz bulunduğu takdirde,2 – Alacaklıya tediyede bulunan üçüncü şahsın ona halef olacağı borçlu tarafından alacaklıya haber verildiği takdirde.’ Alacaklıya tediyede bulunan üçüncü kişi tediye eylediği miktar nisbetinde alacaklının haklarına kanunen halef olur.[9]
İlkönce ödeme yapan kimse diğer teminat verene rücu edebilecek midir?
İsviçre Hukukunda bilimsel öğretide çeşitli çözümler üzerinde durulmuştur.
- Borcu ödeme anına göre yükümlülük belirlenmelidir.İlk ödeyen diğerine başvurmalıdır.
- Zarar ,rehin maliki ile kefil arasında rehnin değeri oranında paylaşılmalıdır.Bu görüş Fransa’da çok taraftar bulmuştur.
- Kefil daima rehin malikine başvurabilmelidir.Zira zarar son olarak rehin malikinin katlanması gerekir.Bu görüş İsviçre’de Von Tuhr tarafından savunulmuş,bilimsel öğretide ve uygulamada aynı yönde gelişmiştir.
Türk Hukuku’nda Prof.Dr.Reisoğlu şunları savunmuştur.’İsviçre Federal Mahkemesi tarafından kefilin himaye edileceği hususunun kabulü, rehnin kefaletten evvel veya aynı zamanda verilmesi halinde tamamen doğrudur.Aksi takdirde halefiyetin en geniş şekliyle kabul edilmesi halinde ,ilk ödeyenin alacaklının bütün haklarına halef olduğu ve diğerine rücu edebileceği sonucuna varılacaktır ki ,bunu arzu etmeyen Yüksek Mahkeme ilk olarak ödemede bulunsa bile ,rehin malikinin halefiyetinin kefile müracaata imkan vermeyeceğini kabul etmiştir.
Üzerinde görüş birliğine varılan husus rehin ile kefaletin aynı zamanda verilmesi halinde kefil veya rehin verenden birisinin tercihi güçlük gösterecek ,o takdirde kanun koyucunun kefili daha ziyade himaye etmek istediği gerekçesini ileri sürme (Fedaral Mahkemenin yaptığı gibi) faydalı olacaktır.Buna karşılık rehnin kefaletten önce verilmesi halinde de rehin malikinin ödediği kısım için kefile başvuramaması ,rehin verildiği anda kefaletin mevcut olmaması ile izah edilecektir.Rehin veren kimse kendisine geçecek teminatlar içinde kefaleti hesaba katmış değildir.Buna karşılık kefil çok defa alacağının bir rehinle temin edilmiş olduğunu bilerek ,icabında rehine başvurabileceğini düşünerek tekeffül etmiştir.Bu durumda rücu hakkını sadece kefile tanımak tabiidir.
Aynı kuralın kefile tanınan halefiyet için de kabul edilmesi hakkaniyete uygundur.Eğer bir rehin kefaletten sonra tesis edilmiş olursa ,ödemede bulunan kefil rehin malikine başvuramamalı,kefilin ödemesi nisbetinde rehin malikinin borçtan kurtulmuş olduğu ve eğer rehin maliki daha önce ödemede bulunmuş ise ,kefile rücu edebileceği kabul edilmelidir.Ancak rehin malikinin kefile rücu hakkı ,kefilin rücu hakkı kadar sağlam değildir.Zaten rehin malikine karşı alacaklının kefile ibra etmemek gibi kanundan doğan bir yükümlülüğü yoktur.Alacaklı sonradan verilmiş olan rehinden alacağını tahsil edebilir,bu arada da kefili borcundan ibra edebilir.O takdirde rehin malikinin kefile karşı hiçbir rücu imkanı kalmayacaktır.Fakat genelde böyle bir iyiniyet kurallarına aykırı sayılacak ve rehin malikinin alacaklıya karşı hakkını kötüye kullandığını ileri sürmek mümkün olacaktır.
Rehnin sonradan tesis edilmesi halinde rücu hakkının rehin malikine ait olması kuralı hakkaniyete uygun ise de ,bu hususu açıkça düzenleyen bir hüküm Borçlar Kanunu’nda mevcut değildir.Hatta denilebilir ki ,BK.500.maddenin sadece lafzına dayanılırsa ,aksi sonuca varılacaktır.Bu madde alacaklıyı,kefaletin akdi sırasında tesis yahut sonradan elde edilen teminatları elden çıkarmaktan ötürü sorumlu tutmaktadır.Alacaklı sonradan elde ettiği teminatlardan dolayı da sorumlu olduğuna göre ,kefilin bu teminatlara başvuru hakkı zımnen tanınıyor demektir.
Kanun maddelerinin açık olmamaları yüzünden İsviçre ‘de sürüp giden tartışmalar yeni İBK.nun kabul ettiği ayrıntılı hükümler karşısında sona ermiş bulunmaktadır.Yukarıda açıklandığı gibi Federal Mahkeme kararında da belirtildiği gibi ,kanun koyucu ,kefili koruyucu hükümler kabul ettiği halde ,rehin maliki üçüncü kişiler için buna benzer hükümlere yer vermemiştir.Eski yasalarda bu konuda yeterince açıklık bulunmaması tercüme hatalarından kaynaklanmıştır.Bu nedenle,rehin maliki üçüncü kişinin,kefile rücu etmesi kabul edilemez.Fakat bu kuralın yeni İBK.madde 507/lV’de kabul edilen iki istisnası vardır:
Bunlardan birincisi rehnin kefaletten sonra verilmiş olması,ikinci durum ise taraflar arasındaki anlaşmadır.[10]
Türk hukukunda bazı hukukçulara göre,[11] rehin ister kefaletten önce,ister sonra verilmiş olsun ,alacaklıyı tatmin eden rehin maliki üçüncü kişi ,kefile rücu edemez;buna karşılık kefil alacklıyı tatmin etmişse ,alacakla birlikte rehin hakkını da kazanır.[12]
Reisoğlu ise, yeni İBK.507/4.fıkrasının bir yenilik getirmediğini ,eski kefalet hukukunda açıkça ifade edilmemiş olan bir hususu tartışmaya yer vermeyecek şekilde saptamış olduğunu ,bu nedenle aynı hükmün bizde de geçerli olması gerektiğini savunmaktadır.[13]
Kefaletin yanında rehinle teminat altına alınmış bir borcun söz konusu olduğu hallerde son kertede kimin asıl borcun ağırlığını taşıyacağı sorusu ele alındığında İBK 507/4 buna cevap vermektedir.Anılan hüküm kefili korumaktadır.Zira kefil bütün mal varlığı ile sorumludur ve zaten önce rehnin paraya çevrilmesi defini haizdir.rehin veren malik ,rehnin kefalet sözleşmesiyle teminat altına alınmış olan borcun ödenmesi amacıyla paraya çevrilmesi veya rehinli malın malikinin iradi olarak borcu ödemesi halinde prensip olarak kefile rücu edemez.Bunun iki istisnası burada da ele alınmış olup;Rehinli malın malik ve kefil arasında malikin önceliği olacağı yönde anlaşma varsa veya rehin hakkı asıl borçlu olmayan üçüncü bir şahıs tarafından kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki bir tarihte verilmiş ise rehin veren malik kefile rücu edebilir.[14]
Yukarıda ele aldığımız görüşler ve kanunun lafzından doğan değerlendirmelere göre rehin veren 3.kişinin önceliğini doğuran bir husus olmadığı gibi istisnalar yönünden de rehin veren lehine bir durum söz konusu değildir.
Bütün bu değerlendirmelerden anlaşılacağı üzere rehin verenin istisnai durumlar dışında rehnin borçtan kurtarılmasından sonra halefiyet durumu sebebiyle kefile başvurması mümkün değildir.Ancak rehin sözleşmesi kefalet sözleşmesinden sonra yapılmış ise veya alacaklı kefil ve rehin veren üçüncü kişi arasında sözleşme yapılırsa rehin veren üçüncü kişinin kefile rücuunun mümkün olduğu doktrin ve yasada mümkün olacağı görüşü üzerinde birlik bulunduğunu da özellikle belirtmek isterim.
KAYNAKÇA
DEVELİOĞLU, Y. H. (2009). KEFALET SÖZLEŞMESİNİ DÜZENLEYEN HÜKÜMLER IŞIĞINDA BAĞIMSIZ GARANTİ SÖZLEŞMELERİ. İSTANBUL: VEDAT KİTAPÇILIK.
HELVACI, D. (2008). ESKİ MEDENİ KANUNUMUZLA KARŞILATIRMALI OLARAK TÜRK MEDENİ KANUNUNA GÖRE SÖZLEŞMEDEN DOĞAN İPOTEK HAKKI. İSTANBUL: Xll LEVHA.
KAÇAK, A. (2009). AÇIKLAMALI VE İÇTİHATLI SON DEĞİŞİKLİKLERLE İPOTEK VE İPOETĞİN PARAYA ÇEVRİLMESİ . ANKARA: SEÇKİN YAYINCILIK.
YAVUZ, N. (2010). ÖĞRETİDE VE UYGULAMADA TÜRK KEFALET HUKUKU. ANKARA: ADALET.
[1] OĞUZMAN M.Kemal –SELİÇİ Özer ,Eşya Hukuku ,İstanbul ,1975 s.665
[2] Av.Nazif Kaçak –Açıklamalı ve İçtihatlı Son Değişikliklerle İpotek ve İpoteğin Paraya Çevilmesi s.188
[3] 2. Borçtan sorumlu olmayan malikin hakkı MADDE 884.- Borçtan şahsen sorumlu olmayan rehinli taşınmaz maliki, borçluya ait koşullar içinde borcu ödeyerek taşınmazın üzerindeki ipoteğin kaldırılmasını isteyebilir.Alacak, borcu ödeyen malike geçer.
[4]Av.Nazif Kaçak –Açıklamalı ve İçtihatlı Son Değişikliklerle İpotek ve İpoteğin Paraya Çverilmesi s.188;Karahacıoğlu/Doğrusöz a.g.e.s.157
[5] Av.Nazif Kaçak –Açıklamalı ve İçtihatlı Son Değişikliklerle İpotek ve İpoteğin Paraya Çverilmesi s.189
[6] Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 1998/1670 K. 1998/2470 T. 2.4.1998 • sıra cetveline itiraz ( rehin hakkının borcu ödeyen kefile geçmesi ve rüçhan hakkı ) • kefilin halefiyet hakkı ( rehin hakkının da kefile geçeceği ) • rehinde rüçhan hakkı ( rehin hakkının borcu ödeyen kefile geçmesi ) • alacaklıya halef olan kefil ( alacağın fer’i olan rehin hakkına da halef olması ) 818/m.496 2004/m.140,142,206
[7] yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 2001/5305 K. 2002/2714 T. 10.4.2002 • itirazın iptali ( kredi sözleşmesi uyarınca müteselsil kefil olduğu ve borcun ödenmemesi sebebiyle yapılan takibe vaki itirazın iptali istemi ) • kefilin borcu ifası ( kefil borcun ifasını deruhte etmişse alacaklının asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakte tahvil ettirmeden kefil aleyhine takibat yapabilmesi ) • rehinle takibin istisnası ( kefil borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek borçlu sıfatıyla veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhte etmesi ) • borçlunun gider vergisinden sorumluluğu ( taraflar arasında imzalanan sözleşme uyarınca gider vergisinin borçlunun sorumluluğunda olması ) 2004/m.67,45 818/m.487
[8] Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 1993/181 K. 1993/8484 T. 10.12.1993 • kefilin borcu ödemesi ( borç rehinle temin edilmişse teminatın kefile devri zorunluluğu ) • muaccel alacak ( rehinle temin edilmişse teminatın kefile devri ve kefilin borçtan sorumluluğu ) • teminatın kefile devri ( kefilin borcu derhal ödemesine bağlı olduğu ) • rehinle temin edilmiş borç ( kefile başvurulması ) 818/m.499,501
[9] Nihat Yavuz-Yargıtay 3.Hukuk Dairesi Onursal Başkanı-Öğretide ve uygulamada Türk Kefalet Hukuku s.178 vd.
[10] Nihat Yavuz-Yargıtay 3.Hukuk Dairesi Onursal Başkanı-Öğretide ve uygulamada Türk Kefalet Hukuku s.178 vd. 178-182
[11] Tekinay Borçlar Hukuku ,5.bası s.287;Bilge ,Necip Kefilin alacaklıya halef olmasından doğan bazı meseleler AÜHFD.1954 s.293-294
[12] Doç.Dr.İlhan Helvacı ,Türk Medeni Kanununa göre Sözlşemeden Doğan İpoetek Hakkı s.297 vd.
[13] Resioğlı,Borçlar Hukuku s.223.aynı görüş Kılıçoğlu s.110;Köprlü/Kaneti Sınırlı ayni Haklar s.267 Burcuoğlu s.287
[14] Yard.Doç.Dr.Hüseyin Murat Develioğlu –Kefalet Sözleşmesini Düzenleyen Hükümler Işığında Bağımsız Garanti Sözleşmeleri,s.413,414,415




