TTK.’DA İŞLEMLERİN AYAKTA TUTULDUĞU DİĞER HALLERDEN İMZALARIN BAĞIMSIZLIĞI İLKESİ (Other Cases Where Transactions Are Kept In TTK Principle Of Independence Of Signatures)

  • Anasayfa
  • Genel
  • TTK.’DA İŞLEMLERİN AYAKTA TUTULDUĞU DİĞER HALLERDEN İMZALARIN BAĞIMSIZLIĞI İLKESİ (Other Cases Where Transactions Are Kept In TTK Principle Of Independence Of Signatures)
Şahin hukuk blog

TTK.’DA İŞLEMLERİN AYAKTA TUTULDUĞU DİĞER HALLERDEN İMZALARIN BAĞIMSIZLIĞI İLKESİ

(Other Cases Where Transactions Are Kept In TTK Principle Of Independence Of Signatures)

 

                                                                                                            Av. Hüseyin Şahin                                                               

                                                                                                                    23.11.2024

ÖZET

Kambiyo senetleri, tedavül yeteneği çok fazla olan senetlerdir. Borçlar hukukuna hakim olan şekil serbestisi ilkesinin aksine kambiyo senetlerinin sıkı şekil şartlarına tâbi bulunmasının temelinde şüphesiz tedavül yeteneğinin doğurduğu güven ihtiyacı yatmaktadır. Sıkı şekilcilik, kambiyo senetlerinin TTK.’da öngörülen unsurları içermesini ifade eder. Unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği ise kambiyo senedini geçersiz kılar.

Keşideci dışındaki imzaların bağımsız olarak sorumluluk doğurmasına dair detaya girerken şuna özellikle dikkat çekmek istiyorum. Her ne kadar Çek kanunu madde 5/3 hükmünde çek hesabı sahibi gerçek kişinin, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemeyeceği öngörülmüşse de herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayan bu hükme aykırılık, düzenlenen senedin çek vasfını kazanmasına engel değildir.

“Senette aslolan imza olup, ismin yazıp yazmaması ya da imzanın ismin altına tekabül edip etmemesi sorumluluk açısından önem arzetmeyip, çözümlenmesi gereken sorun senet üzerindeki imzalardan birinin borçluya ait olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.” Bonoda keşidecinin imzasının bulunmasının zorunlu olduğuna işaret edildiği işbu Yargıtay kararında da gözlenmektedir.

İmzaların bağımsızlığı ilkesi, kambiyo senedi üzerinde yer alan her bir imzanın (taahhüdün), diğer imzalardan (taahhütlerden) bağımsız olduğunu ve bunlardan birinin hükümsüz olmasının, diğer imzaları (taahhütleri) hükümsüz kılmayacağını ifade eder. TTK. m. 589‟da düzenlenen ilkenin öngörülme amacı, kambiyo senetlerinin güvenilirliğini ve tedavül yeteneğini artırmaktır.

İmzaya itiraz, borçlunun, takibe dayanak kambiyo senedindeki kendisi yerine atılmış imzayı inkar etmesi, bu imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürmesidir (İİK m 168/1-(4); 170/1).Buradaki imza itirazı sadece ödeme emrinde borçlu gösterilen kişilerden birinin kendi imzasına itiraz olarak anlaşılması gerekmekte olup itiraz eden, keşideci, lehtar, ciranta imzalarından kendi imzası dışındakine itiraz edemeyecektir. Kaldı ki, TTK madde 677 de (TTK m 778/2-di 818/1-c) “imza edenlerin sorumluluğu” kenar başlığı altında öngörülen imzaların bağımsızlığı ilkesi gereği, kambiyo senedine imza koyan kişinin o senetten sorumluluğu, diğer imzaların sahte olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz.

İmza itirazı incelemesi sonucunda itiraz haklı bulunmakla mahkeme itirazı yerinde bulursa itiraz eden yönünden takip durur. Alacaklının bu durumda genel hükümlere göre ve genel mahkemelerde dava açma hakları saklıdır(İİK m 170/3-c.1-2-3).

İmzaların bağımsızlığı ilkesi, emre yazılı senetlerdeki taahhüdün hükümsüzlüğünden doğan defilerle tamamlanır. Yetkisiz temsil, sahte imza ehliyetsizlik ve cebirle ilgili iddialara, senedin geçersizliğine neden olmamakta; sadece anılan hükümsüzlük nedenleri şahsında doğan kişinin, senet dolayısıyla kendisine başvuran herhangi bir senet alacaklısına karşı bu def’iyi ileri sürüp ödeme yapmaktan kaçınmasına neden olmaktadır. Diğer borçlular için senet geçerli kalacaktır.

Anahtar Kelimeler;Kambiyo Senetleri, İmza, İmzaların bağımsızlığı, Senette borçlular, borca ve imzaya itiraz, icranın geçici ve kesin durdurulması

SUMMARY

Bills of exchange are bills that have a high circulation capacity. Contrary to the principle of freedom of form, which dominates the law of obligations, the need for trust arising from the ability to circulate undoubtedly lies behind the fact that bills of exchange are subject to strict formal conditions. Strict formalism means that bills of exchange must contain the elements stipulated in the Turkish Commercial Code. The absence of one or more of the elements renders the bill of exchange invalid.

While going into detail about the independent liability of signatures other than the drawer, I would like to draw special attention to this. Although Article 5/3 of the Check Law stipulates that a real person holding a checking account cannot appoint someone else as a representative or proxy to issue a check on his/her behalf, violation of this provision, which is not subject to any sanctions, does not prevent the issued document from gaining the status of a check.

“What is essential on the promissory note is the signature, whether the name is written or not or whether the signature corresponds to the name is not important in terms of liability, and the problem that needs to be resolved centers on whether one of the signatures on the promissory note belongs to the debtor.” It is also observed in this Supreme Court decision that it is mandatory to have the signature of the drawer on the bill.

The principle of independence of signatures states that each signature (commitment) on the bill of exchange is independent of other signatures (commitments) and that the invalidity of one of them will not invalidate the other signatures (commitments). TTK. m. The purpose of the principle regulated in Article 589 is to increase the reliability and circulation ability of bills of exchange.

Objection to signature is when the debtor denies the signature made instead of himself on the bill of exchange that is the basis for prosecution, and claims that this signature does not belong to him (EBL art. 168/1-(4); 170/1). The signature objection here is only the signature of one of the persons shown as the debtor in the payment order. It should be understood as an objection to the signature, and the objector will not be able to object to any signature other than his own among the signatures of the drawer, beneficiary and endorser. Moreover, in accordance with the principle of independence of signatures stipulated under the side heading “liability of signatories” in Article 677 of the Turkish Commercial Code (TTK m 778/2-di 818/1-c), the person who signs a bill of exchange is responsible for that bill, claiming that other signatures are fake. cannot escape responsibility.

As a result of the examination of the signature objection, if the objection is found to be justified and the court finds the objection appropriate, the proceedings will be stopped for the objector. In this case, the creditor’s right to file a lawsuit according to general provisions and in general courts is reserved (EBL art. 170/3-c.1-2-3).

The principle of independence of signatures is complemented by defenses arising from the invalidity of the commitment in the promissory notes. Unauthorized representation, forged signature do not cause claims regarding incapacity and coercion, or the invalidity of the deed; It only causes the person in whose person the aforementioned invalidity reasons arise to refrain from raising this defense and making payment against any promissory note creditor who applies to him on account of the promissory note. The promissory note will remain valid for other debtors.

Key Words; Bills of Exchange, Signature, Independence of signatures, Debtors in promissory notes, objection to debt and signature, temporary and definitive stay of execution

 

 

 

GENEL OLARAK

Kambiyo senetleri, tedavül yeteneği çok fazla olan senetlerdir. Borçlar hukukuna hakim olan şekil serbestisi ilkesinin aksine kambiyo senetlerinin sıkı şekil şartlarına tâbi bulunmasının temelinde şüphesiz tedavül yeteneğinin doğurduğu güven ihtiyacı yatmaktadır. Sıkı şekilcilik, kambiyo senetlerinin TTK.’da öngörülen unsurları içermesini ifade eder. Unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği ise kambiyo senedini geçersiz kılar.

Borçlar hukukuna hakim olan şekil serbestisi ilkesinin aksine kambiyo senetlerinde şekilciliğin benimsenmesinin temelinde ise bu senetlerin üstlendikleri ekonomik işlev yatmaktadır. Tedavül yeteneğinin en üst düzeyde olduğu kambiyo senetlerinde sıkı şekil şartları, senedin tedavülünü kolaylaştırır ve senet alacaklısının güven ihtiyacını karşılar. Şöyle ki; kambiyo senedi ile oluşturulan hukuki görünüşten senedi devralan yararlanır, bu bakımdan, devralanın, devredenin devir yetkisini haiz olduğuna ve senedin içerdiği hakkın geçerliliğine olan güveni korunur[1]. Şahsi def’ilerin ileri sürülmesinin, hamilin bilerek borçlu zararına hareket etmesi şartına bağlanması, diğer bir ifade ile şahsi def’ilerin iyiniyetli hamile karşı ileri sürülememesi, hamile, ihtiyaç duyduğu korumayı sağlar (TTK. m. 599, 571/II, 737/II)[2].  Bu nedenle, emre ve hamiline yazılı kambiyo senetleri, “kamu güvenliğine sahip senetler” olarak nitelendirilir[3]. Kamu güvenliğine sahip emre ve hamiline yazılı kambiyo senetlerinde “senet nasılsa ve ne diyorsa ona göre işlem yapılır”[4], senetteki hakkın varlığı açısından senedin içeriği belirleyicidir, dolayısıyla hakkın varlığı ve kapsamı bakımından taraf iradeleri veya senet dışı olgular kural olarak dikkate alınmaz.  Aynı nedenle, senedin içeriğine ilişkin yorumların objektif ve dar olmasına özen gösterilmesi ve yorum esnasında senetteki beyanların “tipikleşmiş” anlamlarının esas alınması gerekir[5]. Şekle aykırılık nedeniyle geçersiz olan bir kambiyo senedinin yorum yolu ile ayakta tutulması imkanı yok denecek kadar azdır. İşlemin geçerliliğine son verecek ya da onun geçersizliği sonucunu doğuracak şekilde yorum yapılmamasını ifade eden “işlemlerin ayakta tutulması ilkesi”nin[6] en az uygulanabileceği alanın kambiyo senetleri olduğunu söylemek bu nedenle mümkündür.  Sıkı şekilcilik, TMK. m. 2’de ifadesini bulan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulama alanını da önemli ölçüde daraltır, ancak tamamen ortadan kaldırmaz. Kambiyo senetlerinde kural olarak şekle aykırılığın ileri sürülmesi, hakkın kötüye kullanılması teşkil etmez.  Bununla birlikte, kambiyo senetlerinde istisnai hâllerde senedin geçersizlik yaptırımından kurtarılmasının yollarının gerek kanun koyucu gerekse doktrin ve Yargıtay tarafından arandığını ve katı şekilci yaklaşımın giderek yumuşatıldığını belirtelim. Nitekim çalışmamızın konusunu, şekle aykırılık nedeniyle geçersiz olan bir kambiyo senedinin ayakta tutulmaya çalışıldığı hâller ve kambiyo senetlerinde bulunabilecek zorunlu ve ihtiyari unsurlar teşkil etmektedir.

KEŞİDECİNİN (DÜZENLEYENİN) İMZASI

Kambiyo senetlerinin geçerliği açısından imzanın hesap sahibine veya onun yetkili olarak tanıdığı kişiye ait olması veya yetkisini aşan bir temsilcisine ya da tamamen temsil yetkisini haiz olmayan bir üçüncü kişiye ait olması önemli değildir[7].

Keşideci dışındaki imzaların bağımsız olarak sorumluluk doğurmasına dair detaya girerken şuna özellikle dikkat çekmek istiyorum. Her ne kadar Çek kanunu madde 5/3 hükmünde çek hesabı sahibi gerçek kişinin, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemeyeceği öngörülmüşse de herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayan bu hükme aykırılık, düzenlenen senedin çek vasfını kazanmasına engel değildir[8].

Kambiyo senetlerinde bulunması gereken önemli bir unsur, keşidecinin (düzenleyenin) imzasıdır (TTK. m. 583/b. 8, 688/b. 7, 692/6).  Keşideci (düzenleyen), senedi kendi hesabına imzalayabileceği gibi, üçüncü bir kişi hesabına da imzalayabilir. Bu durumda, keşideci (düzenleyen), senede kendi imzasını başkası hesabına atmış olmaktadır[9]. Kambiyo senedi üzerinde yer alan tüm imzaların el ile atılmış olması zorunludur (TTK. m. 688/I). Bu nedenle, imza yerine parmak izi veya mühür basılması geçersizdir[10].  El yazısı ile olan imza yerine mihaniki herhangi bir vasıta veya el ile yapılan ya da tasdik edilmiş olan bir işaretin yahut resmi bir şahadetnamenin kullanılması mümkün değildir (TTK. m. 688/II). İmzanın şekli konusunda ise bir kural yoktur. Bu nedenle, kişi, imza olarak belirli sembolleri kullanabileceği gibi ad soyadını yazarak da imza atabilir. Ancak, kişi, belirli karakterleri kullanırken veya ad ve soyadını yazarken imza atmayı amaç etmiş olmalıdır[11]. Senetteki imzanın keşidecinin (düzenleyenin) gerçek adı ile atılmış olması şart değildir; kişi, takma ad veya çevresinde tanındığı ad ile de senedi imzalayabilir[12]. Buna karşılık, keşidecinin (düzenleyenin) adını belirtmeyen, kişinin sıfatını yansıtan (Örneğin, A… Belediye Başkanı”) imza ise şekil unsuru açısından geçerli değildir[13].

İMZALARIN BAĞIMSIZLIĞI İLKESİ

“Senette aslolan imza olup, ismin yazıp yazmaması ya da imzanın ismin altına tekabül edip etmemesi sorumluluk açısından önem arzetmeyip, çözümlenmesi gereken sorun senet üzerindeki imzalardan birinin borçluya ait olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.” Bonoda keşidecinin imzasının bulunmasının zorunlu olduğuna işaret edildiği işbu Yargıtay kararında da gözlenmektedir[14].

İmzaların bağımsızlığı ilkesi, kambiyo senedi üzerinde yer alan her bir imzanın (taahhüdün), diğer imzalardan (taahhütlerden) bağımsız olduğunu ve bunlardan birinin hükümsüz olmasının, diğer imzaları (taahhütleri) hükümsüz kılmayacağını ifade eder[15]. TTK. m. 589‟da düzenlenen ilkenin öngörülme amacı, kambiyo senetlerinin güvenilirliğini ve tedavül yeteneğini artırmaktır[16].

“Muteber olmayan imzaların bulunması” kenar başlıklı TTK. m. 589‟a göre; “Bir poliçe, poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kimselerin imzasını, sahte imzaları, mevhum şahısların imzalarını yahut imzalayan veya namlarına imzalanmış olan şahısları, herhangi bir sebep dolayısıyla ilzam etmeyen imzaları taşırsa, diğer imzaların sıhhatine bu yüzden hâlel gelmez”.  Görüldüğü üzere, kambiyo senedindeki imzalardan birinin, sahibini herhangi bir nedenle bağlamaması, kambiyo senedinin veya senetteki diğer imzaların geçerliliğini etkilemez. Ayrıca, senet üzerinde şeklen geçerli ve görünüş itibariyla sahibini bağlayan bir imzanın bulunması yeterlidir[17], imzanın gerçekte o kişiye veya yetkili temsilcisine ait olmaması bir önem taşımaz[18]. Örneğin, keşidecinin (düzenleyenin) senette şeklen geçerli bir imzası bulunması hâlinde, bu kişinin gerçekte mevcut olmaması senedi geçersiz kılmaz. Bununla birlikte, şeklen dahi sahibini bağlamadığı açıkça anlaşılan imzalar bakımından kurucu imzalar ve diğer imzalar olmak üzere ikili bir ayrım yapılması gerekir.

Kurucu imzaların (poliçe ve çekte keşidecinin, bonoda düzenleyenin imzası) görünüş bakımından dahi sahibine ait olmadığı açıkça anlaşılıyor ise senet, unsur eksikliği nedeniyle hükümsüzdür. Bu bakımdan, imzanın, görünüşte keşideciye (düzenleyene) ait olmadığının açıkça belli olması hâlinde senet, kambiyo senedi vasfını kaybeder. Keşidecinin (düzenleyenin) gerçekte mevcut olmadığının (veya olamayacağının) açık ve kesin olarak anlaşılması (örneğin keşideci olarak yıllar önce yaşamış ünlü bir kişinin veya bir hayal kahramanının adının yazılması) bu duruma örnek olarak gösterilebilir[19]. Kurucu imzalar dışındaki imzalardan birinin herhangi bir nedenle sahibini bağlamaması, kambiyo senedinin geçerliliğini etkilemez. Ciranta imzasının sahibini bağlamaması, diğer imzaların geçerliliğini etkilemeyeceği gibi ciro zincirinin kopmasına da neden olmaz[20]. Buna karşılık, ciranta imzasının sahibine ait olmadığı görünüş itibariyle açık ise, bu hâlde ciro zincirinde kopukluk meydana gelir, ancak diğer imzaların geçerliliğine hâlel gelmez. Birden fazla kişinin borçlu sıfatı ile senedi imzalaması hâlinde bunlardan birinin imza yerine parmak izi ya da mühür basması, diğer imzaların geçerliliğine etki etmez[21].  İmzası kendisini bağlamayan kişi, bunu, hükümsüzlük def’i olarak herkese karşı ileri sürebilir. Buna karşılık, geçerli imza sahipleri, geçersiz imzayı ileri sürerek sorumluluktan kurtulamazlar[22].

İmzaların bağımsızlığı ilkesinin uygulanabilmesi, senedin geçerliliğine bağlıdır. Şöyle ki; senedin herhangi bir nedenle, örneğin zorunlu unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği nedeniyle hükümsüz olması, senet üzerindeki tüm kambiyo taahhütlerinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurur. Kısacası, hükümsüz bir senet üzerindeki bütün taahhütler de hükümsüzdür[23].

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 677. maddesi hükmü gereğince; “Bir poliçe, poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kişilerin imzasını, sahte imzaları, hayali kişilerin imzalarını veya imzalayan ya da adlarına imzalanmış olan kişileri herhangi bir sebeple bağlamayan imzaları içerirse, diğer imzaların geçerliliği bundan etkilenmez.”

Anılan hükme göre, ticari senetteki geçersiz imza sadece ilgilisi tarafından ileri sürülmesi halinde onun yönünden hükümsüzlük sonucu doğurur. Senetteki her imza, diğerlerinden bağımsız olarak sadece imza sahibini bağlar. İmzaların bağımsızlığı ilkesi, poliçeye atılı her geçerli imzanın (keşidecinin, cirantanın, avalistin, kabul eden muhatabın imzası gibi) sahibini bağladığını, geçersiz imzaların sahiplerinin sorumlu tutulmamasına rağmen poliçenin geçerliliğini ortadan kaldırmadığını ifade eder. Geçerli imzaların sahipleri, başkasının imzasının geçersiz olduğunu ileri sürerek kambiyo sorumluluğundan kurtulamazlar. Geçersiz bir imza, ciro zincirini de koparmaz.

Poliçeler bakımından getirilmiş olan bu ilke, 6102 sayılı TTK’nun 778/2-d maddesi yollamasıyla bonolar hakkında da uygulanır. Bononun keşide tarihi itibariyle senedi düzenleyen borçlu şirketin çift imza ile temsil olunduğu, takip dayanağı bono üzerinde tek imza bulunduğuna ilişkin iddia, İİK’nun 169. ve 169a maddeleri kapsamında borca itiraz niteliğindedir. (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi  29.05.2018 T. 2017/1559 E.,  2018/5434 K)

Kambiyo senetlerinde “imzaların bağımsızlığı ilkesi” geçerlidir. Buna göre bir kambiyo senedi borçlanma yeteneği olmayan imzaları, sahte imzaları, hayali kişilerin imzalarını veya asili bağlamayan vekâleten atılan imzaları içermesi hâlinde bu geçersizlikler diğer imzaların geçerliliğini etkilemez (TTK m. 677). Bir başka deyişle, geçerli olarak atılmış imzanın sahibi, geçersiz imzaları ileri sürerek kambiyo senedinin geçerli olmadığı yolunda bir itirazı ileri sürmek suretiyle, sorumluluktan ve borcu ödemekten kurtulmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu E. 2017/4 K. 2018/5 T. 20.4.2018)

“Dava, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip nedeniyle imzaya itiraza ilişkindir. Borçlu, takip dayanağı çeklerde düzenleyen konumunda olup, imzalarına bir itirazı bulunmamaktadır. O halde mahkemece, imzaların istiklali ilkesi gereği kendi imzası nedeni ile hamil olan takip alacaklısına borcu ödediğini İİK. 169/a maddesi kapsamında bir belge ile ispatlayamadığı gibi imzaların istiklali prensibi gereği lehtarın ciro imzasının lehtara ait olmamasının keşideci borçluyu sorumluluktan kurtarmayacağından borçlunun itirazının reddi gerekirken, senetlerdeki ilk ciroya dair imzaların lehtara ait olmadığı gerekçesi ile takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.”(Yargıtay 12. Hukuk Dairesi E. 2015/29918 K. 2016/10773 T. 12.4.2016)

“Dava, takibe konu bono nedeniyle borçlu olmadığının tesbiti talebidir. Bir poliçe, poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kimselerin imzasını, sahte imzaları, mevhum şahısların imzalarını yahut imzalayan ve namlarına imzalanmış olan şahısları herhangi bir sebep dolayısıyla ilzam etmeyen imzaları taşırsa, diğer imzaların sıhhatine bu yüzden halel gelmez.

Mahkemece açıklanan maddi vaka ve anılan yasa hükmü irdelenmeden eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 2005/2935 K. 2005/4671 T. 25.4.2005)

“Takip dayanağı çekin arka yüzünün incelenmesinde muteriz cirantaya çekin lehtarın cirosu ile geçtiği görülmüştür. Ciro silsilesinde yer alan cirantanın TTK.nun 720. maddesi gereğince çek hamilinin kendisine müracaat etmesi halinde dayanak çekin keşide tarihinde yapılan tahrifatla ibrazın süresinden sonra olduğuna ilişkin itirazı kendisine müracaat halinde ileri sürebilir. İcra mahkemesince yapılacak iş keşide tarihinde tahrifat olgusunun bulunup bulunmadığı (bilirkişi mütalaasına başvurularak) tespit olunduktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibaretken cirantanın böyle bir itirazı ileri süremeyeceğinden bahisle istemin reddi isabetsizdir…” (Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 20.03.2012 tarihli ve 2011/24126 Esas, 2012/8524 Karar)

6762 sayılı Kanun’un 589 uncu (6102 sayılı Kanun md. 677) maddesine göre bir poliçe, ehliyeti olmayan kimselerin imzalarını ihtiva ederse, sahte imzalar veya gerçekte mevcut olmayan (mevhum) kimselerin imzalarını taşırsa yahut senedi imzalayan kişiler (veya namına imzalanan) açısından herhangi bir sebepten bağlayıcı olmayan imzalar mevcut ise bütün bu durumlar diğer imzaların geçerliliğini etkilemez. Kambiyo senetlerinde (ticari senetler) “taahhütlerin bağımsızlığı” (imzaların istiklâli) ilkesi caridir[24] Anılan madde 6762 sayılı Kanun’un 730 uncu (6102 sayılı Kanun md. 818) maddesinin yollamasıyla çekler hakkında da uygulanır.

İmzaların bağımsızlığı ilkesi poliçeye (çeke) atılan her geçerli imzanın (keşidecinin, cirantanın, avalistin, kabul eden muhatabın imzası gibi) sahibini bağladığını, geçersiz imzaların sahiplerini sorumlu kılmamalarına rağmen poliçenin (çekin) geçerliliğini ortadan kaldırmadığını ifade eder. Geçerli imzaların sahipleri, başkasının imzasının geçersiz olduğunu ileri sürerek kambiyo sorumluluğundan kurtulamazlar; geçersiz bir imza sahibini bağlamaz, ancak ciro zincirini de koparmaz [25].

İmzaların bağımsızlığı hükmünün işleyebilmesi için senedin kambiyo senedi (poliçe/bono/çek) olarak geçerli olması şarttır. Buna karşılık çekin üzerinde düzenleyene izafe edilebilecek ve el ile atılmış bir imza bulunması kaydıyla, bu imzanın gerçekte düzenleyene ya da temsilcisine ait olmaması TTK m 677 de kabul edilen imzaların bağımsızlığı ilkesi uyarınca çekin geçerliliğine ve çek üzerinde imzası bulunan (avalist, ciranta gibi) diğer kişilerin sorumluluğuna engel oluşturmayacaktır[26]. Şayet kambiyo senedi herhangi bir nedenden ötürü hükümsüz ise (örneğin senet metninde çek kelimesi yok ise) bu senedin üzerindeki imzaların (taahhütlerin) kıymetli evrak hukukundaki anlamıyla geçerliliği düşünülemez. İmzaların bağımsızlığının sonucu olarak sahibini bağlamayan imzaların bulunması hâlinde imzası kendisini bağlamayan kişi bunu herkese karşı hükümsüzlük def’i olarak ileri sürebilir. Ancak geçerli imzaların sahipleri geçersiz imzaların mevcudiyeti dolayısıyla çek sorumluluğundan kurtulamazlar[27].İmzaların bağımsızlığı ilkesine göre, senedin asıl borçlusu, olan keşidecinin imzasının sahte olması hali, diğer imza sahiplerinin (lehtar ve cirantalar) senetten kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmaz[28].

İmza edenlerin sorumluluğu bağlamında imzaların bağımsızlığı ilkesi kambiyo senetlerinde hukuki görünüş nazariyesinin zorunlu kıldığı soyutluk ilkesinin sonucudur. Maddi soyutluk; kambiyo taahhüdünün temel ilişkiden bağımsızlığı gibi her bir taahhüdün diğer taahhütlerden bağımsızlığı sonucunu da zorunlu kılar. Bu görüşler gereğince TTKda bono, poliçe, çek üzerinde her bir imzanın diğerinden bağımsız olduğu ve bunlardan birinin hükümsüz olmasının diğer imzaların hükümsüzlüğünü gerektirmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Burada önemli olan senet üzerindeki biçimsel yönün tam ve görünüşe göre sahibini bağlayan bir imzanın bulunması durumudur. Ancak bir imzanın görünüşte sahibini bağlayacağı konusunda olumsuz görüşe sahip olmamızı sağlaması durumunda şekil şartı ve eksikliği sebebiyle senet hükümsüz sayılır[29].

İmzaların bağımsızlığı ilkesi, emre yazılı senetlerdeki taahhüdün hükümsüzlüğünden doğan defilerle tamamlanır. Yetkisiz temsil, sahte imza ehliyetsizlik ve cebirle ilgili iddialara, senedin geçersizliğine neden olmamakta; sadece anılan hükümsüzlük nedenleri şahsında doğan kişinin, senet dolayısıyla kendisine başvuran herhangi bir senet alacaklısına karşı bu def’iyi ileri sürüp ödeme yapmaktan kaçınmasına neden olmaktadır. Diğer borçlular için senet geçerli kalacaktır[30].

ÖDEME EMRİNE İTİRAZ

Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte, borçlunun ödeme emrine itirazı imzaya itiraz ve borca itiraz şeklinde gruplandırılmaktadır. (İİK m 168/1-4-5) ve bu iki itirazın sonucuna göre uygulanacak usul ayrıca düzenlenmiştir. Buna göre borca itiraz için İİK m 169/a hükmü, imzaya itiraz için İİK m 170 hükmü uygulanacaktır.

İİK. Madde 168/1(4-5) hükümde;

4. (Değişik: 3494 – 9.11.1988) Takip müstenidi kambiyo senedindeki imza kendisine ait olmadığı iddiasında ise bunu beş gün içinde açıkça bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirmesi; aksi takdirde kambiyo senedindeki imzanın bu fasıl gereğince yapılacak icra takibinde kendisinden sâdır sayılacağı ve imzasını haksız yere inkâr ederse sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm edileceği ve merciden itirazının kabulüne dair bir karar getirmediği takdirde cebri icraya devam olunacağı ihtarı.

  1. (Değişik: 3222 – 6.6.1985) Borçlu olmadığı veya borcun itfa edildiği veya mehil verildiği veya alacağın zamanaşımına uğradığı veya yetki itirazını sebepleri ile birlikte beş gün içinde icra mahkemesine bir dilekçe ile bildirerek merciden itirazın kabulüne dair bir karar getirmediği takdirde cebri icraya devam olunacağı ihtarı.”

Tebliğden itibaren 5 günlük süre içinde itiraz edilebileceği düzenlenmiştir. Bu süre içinde itiraz edilmemesinin sonucunda takip kesinleşir.

Ödeme emrine itiraz satıştan başka icra işlemlerini durdurmaz. Bu sebeple itiraz mercii olan İcra Mahkemesinden takibin de geçici olarak durdurulması talep edilmelidir.

İmzaya itiraz halinde; icra mahkemesi, duruşmadan önce yapacağı inceleme ile borçlunun itiraz dilekçesi kapsamından veya eklediği belgelerden edindiği kanaate göre itirazı ciddi görürse, alacaklıya tebliğe gerek görmeden, itirazla ilgili kararına kadar icra takibinin geçici olarak durdurulmasına dosya üzerinden inceleme ile karar verebilir ( İİK m 170/2).Bu geçici durdurma kararının hükmü icra mahkemesinin itirazın esası hakkındaki kararına kadar devam eder[31].

İmzaya itiraz, borçlunun, takibe dayanak kambiyo senedindeki kendisi yerine atılmış imzayı inkar etmesi, bu imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürmesidir (İİK m 168/1-(4); 170/1).Buradaki imza itirazı sadece ödeme emrinde borçlu gösterilen kişilerden birinin kendi imzasına itiraz olarak anlaşılması gerekmekte olup itiraz eden, keşideci, lehtar, ciranta imzalarından kendi imzası dışındakine itiraz edemeyecektir. Kaldı ki, TTK madde 677 de (TTK m 778/2-di 818/1-c) “imza edenlerin sorumluluğu” kenar başlığı altında öngörülen imzaların bağımsızlığı ilkesi gereği, kambiyo senedine imza koyan kişinin o senetten sorumluluğu, diğer imzaların sahte olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz[32].

İmza itirazı incelemesi sonucunda itiraz haklı bulunmakla mahkeme itirazı yerinde bulursa itiraz eden yönünden takip durur. Alacaklının bu durumda genel hükümlere göre ve genel mahkemelerde dava açma hakları saklıdır(İİK m 170/3-c.1-2-3).

İcra mahkemesi, itirazın kabulüne karar verirse, senedi takibe koymakta kötü niyetli veya ağır kusurlu bulunduğu takdirde alacaklıyı, senede dayanan takip konusu alacağın %10 u oranında para cezasına mahkum eder.

Bunun yanında borca itiraz halinde de aynı usul uygulanır. Burada da itirazın kabulü halinde alacaklının genel mahkemelerde dava açması gerekir[33].

İtiraz edilen ve imzanın senette borçlu görülen kişilerden sadece biri için sonuç doğuracak olup imza itirazının sonucundan sadece itiraz eden yararlanmakla onun yönünden icranın kesin durmasına karar verilir.

MENFİ TESPİT DAVASI

Menfi tespit davası, temel ilişkiden doğan defi veya itirazlara ya da taraflar arasında hukuki bir ilişki olmamasına rağmen alacak talep eden kişiye karşı, ödeme yapılmadan önce, borcun olmadığının tespiti için açılır[34]. Ayrıca birden fazla sebebe dayanarak, terditli dava olarak da açılabilir[35]. Zaman bakımından ise icra takibi öncesi açılabileceği gibi takip açıldıktan sonra da menfi tespit davası açılabilir[36] (İİK m 72/1). Eğer ki menfi tespit davası devam ederken borç ödenmişse dava kendiliğinden istirdat davasına dönüşür (İİK 72/6). Bunun yanında kambiyo senetlerine özgü takibe dair İİK 170/B hükmünde yapılan atıf uyarınca kambiyo senetlerine özgü takipte de menfi tespit hükümeri uygulanır. Alacaklının açacağı dava ile zamanaşımının kesileceği TBK 154/2. maddesinde düzenlenmiştir. Aynı şekilde TTK 750’de dava açmak zamanaşımını kesen sebeplerden sayılmış, ancak bu hükümde kim tarafından açıldığına dair bir açıklık bulunmamaktadır. Bundan dolayı borçlunun açtığı menfi tespit davasının zamanaşımına etkisine dair öğretide tartışma vardır. Bir görüş, genel hüküm olan TBK 154/2’ye rağmen özel nitelikteki TTK 750’ye ve borçlunun kendi aleyhine bir duruma sebebiyet vermesinin kabul edilemeyeceğine dayanarak menfi tespit davasının zamanaşımını kesmeyeceğini savunur[37]. Bizim de katıldığımız karşı görüş ise, her ne kadar borçlunun açtığı menfi tespit davası zamanaşımını kesmeyecekse de alacaklının davada alacağını ileri sürmesi halinde zamanaşımının kesileceğini kabul etmektedir[38]. Kambiyo senetlerinde menfi tespit davası, yasada benimsenen açılma zamanına göre ayrıma tabi tutulmuştur (İİK 72). Ancak öğreti ve yargı kararlarında bu ayrıma ek olarak menfi tespit davasının sebebine göre sınıflandırması da yapılmaktadır.

SONUÇ

TTK ve İİK da Kambiyo senetlerinde imzaların bağımsızlığı ve takip halinde imzaların bağımsızlığı ilkesinin imzasına itiraz eden borçluya bir kurtuluş kanıtı getirdiği bu çalışma ve dayanaklarıyla özetlenmiştir.

Kambiyo Senetlerine Özgü Haciz Yoluyla takipte kendisini borçlu o0larak gösteren imzaya itirazın süresi ve icra mahkemesince bu imzaların incelenmesi hususları da detaylı olarak ve dayanaklarına da yer verilmekle açıklanmıştır.

Bu tür itirazlar sonucunca imzasına itiraz eden borçlu dışında imzaları gereği borçtan sorumlu olan başka borçluların bulunması halinde imzaların bağımsızlığı ilkesi gereği takibin sadece imzasına itirazla imzanın kendisine ait olmadığı yönde tespit yaptıran yönünden icranın durdurulmasına karar verilmekte olup başka sorumluların sorumluluğu devam ettiği için takibin iptaline karar verilmeyecektir.

Düzenlemeye göre; icranın geri bırakılması kararının kesinleştiği kendisine tebliğ edilen alacaklı, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde umumi mahkemelerde dava açarak, icranın geri bırakılması kararını dava sonuna kadar askıda bırakabilmektedir.

İcra ve İflas hukuku, icra ve iflas takibinden, tahsile kadar uygulanması gereken usul hükümlerini düzenlemektedir. Takip hukukun nihai amacı, alacaklının alacağının en kısa sürede tahsil edilmesine müncerdir. Alacaklının nihai amacına ulaşmak için takip hukukunun bahşettiği imkânlar karşısında, borçlu da tamamen savunmasız konumda değildir. Borçlu da icra ve iflas hukukunun bahşettiği hukuki imkânlardan faydalanabilecektir. Dolayısıyla takip hukukun iki sujesi arasında hakkaniyetli ve ölçülü bir denge sağlanmalıdır. Alacaklının yasal takip hakkı, kötü niyetli ve dürüstlük kuralına aykırı olarak akamete uğratılmamalıdır. Şikâyet veya itiraz kesin hüküm ve yargılama yetkisi gücünden yoksun icra müdürlüğünün takip hukukuna ilişkin işlemlerine gidilen basit muhakemeye tabi yasal bir çaredir. Nitekim icra ve iflas hukukunda takip hukukuna ilişkin bir uyuşmazlığın çözümü bağlamında ihtiyati tedbir mahiyetiyle takibin geçici durdurulmasını öngören genel bir düzenleme mevcut değildir. Zira haksız ve mesnetsiz şikâyet marifetiyle takipler akamete uğrayıp, cebri icranın amacı akim kalacaktır. Kaldı ki, bu sonuç, icra hukukunun, takibin devamını sağlamaya ve alacaklının alacağına en kısa süre ve en az masrafla ulaşması amacına hizmet edecektir.

Takip hukuku işlemlerine ilamsız takip dışında diğer takip yollarına itiraz halinde kural olarak takip durmayacak ise de özellikle kambiyo senetlerine mahsus haciz marifetiyle ilamsız takipte imza ve borca itiraz ihtimalinde icra mahkemesince icranın geçici durdurulmasına karar verilebilecektir. Söz konusu durdurma kararı, verildiği tarih itibariyle icra takip işleminin devamını dondurmaya matuf olup, geçici durdurma kararına kadar icranın geldiği aşamayı mürtefi kılmayacaktır.

Hâkim, resen de bu tedbirlere karar verebilecektir. Keza, kambiyo senedine dayanan haciz yoluyla takiplerde borca veya imzaya itiraz üzerine icra takibinin geçici olarak durdurulmasına, gerek borçlunun talebi ile gerekse mahkemece resen karar verilebilecektir. İcra ve İflas Kanunu m.169/a,2 ve 170/2’de ise talep şartı öngörülmemiştir. Buna karşın, İİK m. 72/2 – 3 uyarınca, gerek takip öncesi gerekse takip sonrası açılan menfi tespit davalarında, takibin durdurulması için talep şartı öngörüldüğü gibi, İİK 97/9. maddesine göre, kendisine İİK 97/1 hükümleri bağlamında istihkak talebinde bulunmak imkânı verilmeyen üçüncü şahsın, haczedilen şey ya da satılıp da bedeli henüz alacaklıya verilmeyen bedel hakkında haczi öğrendiği tarihten itibaren 7 gün içinde icra mahkemesinde istihkak davası açması halinde, takibin durdurulması yönünde karar verilebilmesi de üçüncü şahsın talebine merbuttur.

Bütün bu sebepler birlikte değerlendirildiğinde özellikle birden fazla imzalarıyla borçtan sorumlu olanların bulunduğu takiplerde iptal yerine durdurma ve geri bırakma kararları hakkında genel mahkemede menfi tespit davası veya sebepsiz zenginleşme ve istirdat davası açılmak suretiyle duran takipten sorumluluk ve sorumlu olunmadığının ve de ödemelerin geri alınması konusunda genel mahkemelerde kararın kesinleşmesinden itibaren 7 gün içinde dava açılmalıdır. Bu 7 günlük süre alacaklıya tanınan bir süre olup süre kaçırılmışsa lehine durdurma kararı verilenin borçtan sorumluluğu kalmaz.

Bu husus İİK m 33 ve 71. Maddelerinde düzenlenmişse de kıyas ve yorum yoluyla bu uyuşmazlıkların çözümü mümkün olacaktır.

 

KAYNAKÇA

1-Ülgen, Hüseyin/ Helvacı, Mehmet/ Kendigelen, Abuzer/ Kaya, Arslan, Kıymetli Evrak Hukuku, Gözden Geçirilmiş Üçüncü Bası’dan Altıncı (Tıpkı) Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2009, s. 121

2- Moroğlu, Erdoğan, “Bonoda İmza”, Makaleler I, 3. Baskı, İstanbul, Arıkan Yayıncılık, 2006, s.43;

3-Fırat Öztan, “Ticari Senetlerde İmzaların İstiklâli İlkesi”, Batider,  Aralık 1979, C. X, S. 2, s. 391

4- Kendigelen, Abuzer, Çek Hukuku, Gözden Geçirilmiş Güncelleştirilmiş 4. Bası, İstanbul, Arıkan Yayınları, 2007, s. 102

5-Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları (5941 Sayılı Çek Kanununun Yorumu İle), Gözden Geçirilmiş 19. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2010, s. 144 

6- Eriş, Gönen Açıklamalı – İçtihatlı – Uygulamalı Çek Hukuku, Genişletilmiş- Güncelleştirilmiş 5. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, 2004, s. 41

7- Hüseyin Ülgen, Türk Ticaret Hukukunda Hukuki Görünüş Nazariyesi (Ticari İşletme Bakımından Uygulama), İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2005, s.  8-9.

8- Mehmet Helvacı, “Kambiyo Senetlerinde Defiler”, Prof. Dr. Hüseyin Ülgen’e Armağan, Birinci Cilt, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2007, s. 650, dpn. 11

9- Reha Poroy/Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları (5941 Sayılı Çek Kanununun Yorumu İle), Gözden Geçirilmiş 19. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2010, s. 42, N. 38.

10- Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, 2. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 1997, s. 488.

11- Şener Akyol, Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, İkinci Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2006, s. 33. 

12- Kınacıoğlu, Naci, “Çekte Şekil Şartları”, AİTİAD, 1969, C. 1, S. 1, s. 1-28, s. 23.

13- Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 1997, s.414

14- Reha Poroy/Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, İstanbul, 2001, s.136

15- Hüseyin Ülgen, Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul, 2015, s.151

16- Baki Kuru, Ali Cem Budak, Tespit Davaları, 2. Baskı, İstanbul 2010, s. 74;

17-Ahmet Türk, Kambiyo Senedi Borçlusu Tarafindan Açılan Bedelsizliğe ve Hükümsüzlüğe Dayalı Menfi Tespit Davalarının Gösterdiği Özellikler, DEÜHFD 2005, C.7, Prof. Dr. İrfan Bastug’a Armagan, s. 324;

18- İlhan Postacıoğlu, Sümer Altay, İcra Huku Esasları, 5. Bası, Istanbul 2010, s. 347;

19-Timuçin Muşul, İcra ve İflas Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 2. Baskı, Ankara 2016, s. 31;

20-Kuru, Baki/ Budak Ali Cem, Tespit Davaları, 2. Baskı, İstanbul, 2010,, s. 312-314;

21-Yavuz, Nihat, Menfi Tespit ve İstirdat(Geri Alma) Davası, 2. Baskı, Ankara, 2007, s. 137

22- Abuzer Kendigelen, Çek hukuku, Onikilevha yayınları, İstanbul 2019, s.126-127

23- Mahmut Bilgen,5941 Sayılı Çek Kanunu ve Uygulamalar, Çek kanunu Panel,26 Mart 2010,s.32;

24-İsmail,Kırca,5941 sayılı Çek kanunu, Konferans, 2 Ocak 2010,Ankara, s.25;

25-İzzet Özgenç, Çek kanunu, Ankara 2011;

26-H.Ali Dural,5941 sayılı Çek Kanununa Göre Gerçek Kişilerin Temsilci Aracılığıyla Çek Düzenlemesi ve Gerçek Kişi Tacirin Ticari Mümessilinin Çek Düzenleme Yetkisi, Prof. Dr.Köksal Bayraktar’a Armağan, GSÜHFD 2010, C.1, 667-677;

27-Metin Topçuoğlu, Yeni Çek Kanununa Göre Çeklerde Gerçek Kişilerin Temsili ve Temsilin Sonuçları, Batıder 2010,C.26S.4,sy.135-154;

28-Çetin Arslan/Kayançiçek, Murat,5941Sayılı Çek Kanunu Şerhi, Ankara 2010;

29- Memişoğlu S.Özgür, 5941 Sayılı Çek kanunu Açısından karşılıksız Çak Yargı Dergisi Ağustos 2010,s.176, sy.19-54,

30-Seza Reisoğlu,Yeni çek kanunu ve Hukuki Sorunlar, BankD 2010,S.72,s.50-64;

31-Bozer Ali/Göle Celal, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2018;

32-Poroy Reha/Tekinalp Ünal, Kıymetli evrak Hukuku Esasları Beta, İstanbul 2018;

33-Karamanlıoğlu, Argun, Kambiyo Senetlerinde Düzenleyenin İmzası Bulunmamasının Sonuçları, KHÜHFD 2013,C.1,s.2 sy.89-116;

34-Tüzemen/Atik, Ebru,Açık Kambiyo Senetleri, Ankara 2017

35- Hüseyin Ülgen/Mehmet Helvacı/Arslan kaya/N. Füsun Nomer Ertan, Kıymetli Evrak Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2021, 14. Baskı, s.167-169

36-Tamer Bozkurt, Kıymetli evrak Hukuku, 3. Baskı, Yetkin yayınevi, Ankara 2022, s.139-142

 

 

 

 

 

 

 

[1]              Hüseyin Ülgen, Türk Ticaret Hukukunda Hukuki Görünüş Nazariyesi (Ticari İşletme Bakımından

Uygulama), İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2005, s.  8-9. Ülgen’in verdiği tanıma göre hukuki görünüş, “belirli bir olgunun dışa (harice) karşı açığa vurduğu öyle bir görünüştür ki, bu gerçekte mevcut olmayan bir hukuki duruma işaret eder”.

[2]              Mehmet Helvacı, “Kambiyo Senetlerinde Defiler”, Prof. Dr. Hüseyin Ülgen’e Armağan, Birinci Cilt,

İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2007, s. 650, dpn. 11.

[3]              Reha Poroy/Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları (5941 Sayılı Çek Kanununun Yorumu İle),

Gözden Geçirilmiş 19. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2010, s. 42, N. 38.

[4]              Poroy/Tekinalp, a.g.e., s. 33, N. 28.

[5]              Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, 2. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 1997, s. 488.

[6]              Şener Akyol, Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, İkinci Bası, İstanbul, Vedat

Kitapçılık, 2006, s. 33.

[7]              Abuzer Kendigelen, Çek hukuku, Onikilevha yayınları, İstanbul 2019, s.126-127

[8]              Doktrinde neredeyse tartışmasız olarak kabul edilen bu görüşe rağmen gerçek kişiyi temsilen düzenlenen

çekin geçerliliğine başlangıçta şüphe ile yaklaşan hukukçular da uygulamayla bu durumu kabul etmeye başlamışlardır.(Mahmut Bilgen,5941 Sayılı Çek Kanunu ve Uygulamalar, Çek kanunu Panel,26 Mart 2010,s.32;İsmail,Kırca,5941 sayılı Çek kanunu, Konferans, 2 Ocak 2010,Ankara, s.25;

İzzet Özgenç,Çek kanunu, Ankara 2011;H.Ali Dural,5941 sayılı Çek Kanununa Göre gerçek Kişilerin Temsilci Aracılığıyla Çek Düzenlemesi ve Gerçek Kişi Tacirin Ticari Mümessilinin Çek Düzenleme Yetkisi, Prof. Dr.Köksal Bayraktar’a Armağan, GSÜHFD 2010, C.1, 667-677;Metin Topçuoğlu, Yeni Çek Kanununa Göre Çeklerde Gerçek Kişilerin Temsili ve Temsilin Sonuçları, Batıder 2010,C.26S.4,sy.135-154; Çetin Arslan/Kayançiçek, Murat,5941Sayılı Çek Kanunu Şerhi, Ankara 2010; Memişoğlu S.özgür, 5941 Sayılı Çek kanunu Açısından karşılıksız Çak Yargı Dergisi Ağustos 2010,s.176,sy.19-54, Seza Reisoğlu,Yeni çek kanunu ve Hukuki Sorunlar, BankD 2010,S.72,s.50-64;Bozer Ali/Göle Celal,Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2018;Poroy Reha/Tekinalp Ünal, Kıymetli evrak Hukuku EsaslarıBeta, İstanbul 2018;Karamanlıoğlu, Argun, Kambiyo Senetlerinde Düzenleyenin İmzası Bulunmamasının Sonuçları, KHÜHFD 2013,C.1,s.2 sy.89-116; Tüzemen/Atik, Ebru,Açık Kambiyo Senetleri, Ankara 2017

[9]              Kendigelen, Çek, s. 100, dpn. 215. Kınacıoğlu, düzenleyenin üçüncü kişi hesabına düzenlediği çeki

“komisyon çeki” olarak nitelendirmektedir (Kınacıoğlu, Naci, “Çekte Şekil Şartları”, AİTİAD, 1969,

  1. 1, S. 1, s. 1-28, s. 23).

[10]            Yargıtay 12. HD.‟nin 21.5.1992 tarih ve 14288/7024 sayılı kararı (Eriş, a.g.e., s. 41).  Bu kararda, parmak

izi alınarak düzenlenen çekin geçersiz olduğu, fakat parmak izinin yanında ayrıca imza ya da parafa benzeyen işaret (çizgi) varsa bu işaretin imza olup olmadığının araştırlması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca bkz: Yargıtay 12. HD.‟nin 21.09.1976 tarih ve 7741/9310 sayılı kararı: “…Mühür ve parmak izi ile kambiyo senedi ihdas edilemez. (TK 583/8, 688/7 ve 692/6). Şu hâlde, takip dayanağı belge kambiyo senedi niteliğinde değildir…” (Moroğlu/Kendigelen, a.g.e., s. 500)

[11]            Yargıtay 12. HD’nin 29.1.2004 tarih ve 24424/1711 sayılı kararı (Eriş, a.g.e., s. 106). Yargıtay 12.

HD.’nin aynı yöndeki 28.04.2009 tarih ve 1234/9222 sayılı kararı için bkz: Moroğlu/Kendigelen, a.g.e., s. 610, 611. Bununla birlikte Öztan, imzanın kişinin adını yansıtması gerektiği,  bu nedenle ismin ve soyadın baş harfleri yazılarak ve birkaç çizginin birbirine bağlanarak imza oluşturulmasının mümkün olmadığı kanaatindedir (Öztan, Kıymetli Evrak, s. 464).

[12]            Yargıtay da  senedin takma ad ile imzalanmasını geçerli kabul etmektedir: “Bonoyu kendi asıl ad ve soyadı

ile değil de, çevresinde tanındığı adla imzalayan kimse de bu bonodan sorumlu olur” (Yargıtay, TD.‟nin 15.02.1973 tarih ve 463/531 sayılı kararı (Moroğlu, Kendigelen, a.g.e., s. 500).

[13]            Karşı görüş için bkz: Kınacıoğlu, şekil şartları, s. 22. Yazar, ismen imzanın zorunlu olmadığını, bu

bakımdan ad ve soyad belirtilmeden atılan, örneğin “sizin babanız” ya da “Ankara Belediye Başkanı” gibi imzaların da geçerli olduğunu savunmaktadır.

[14]            Yargıtay 12. H.D., 30/11/2012 T., 2016/23705 E., 2017/14854 K

[15]            Ülgen, Hüseyin/ Helvacı, Mehmet/ Kendigelen, Abuzer/ Kaya, Arslan, Kıymetli Evrak Hukuku, Gözden

Geçirilmiş Üçüncü Bası’dan Altıncı (Tıpkı) Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2009, s. 121. İmzaların bağımsızlığı, kambiyo senetlerinin bir özelliği olan soyutluk ilkesinin sonucudur. Maddi soyutluk, kambiyo ilişkisinin temel ilişkiden bağımsızlığı gibi her bir kambiyo taahhüdünün diğerlerinden bağımsızlığını da ifade eder

[16]            Moroğlu, Erdoğan, “Bonoda İmza”, Makaleler I, 3. Baskı, İstanbul, Arıkan Yayıncılık, 2006, s.43; Fırat

Öztan, “Ticari Senetlerde İmzaların İstiklâli İlkesi”, Batider, Aralık 1979, C. X, S. 2, s. 391. Öztan, kambiyo senetlerinin ödeneceğine dair güvenin tesisi için müteselsil sorumluluk esasının, senet üzerinde imzası bulunan kişilerin senedin ödeneceğini garanti etmelerinin (TK. m. 597) ve son olarak da imzaların istiklâli ilkesinin kabul edildiğini belirtmektedir.

[17]            Ülgen (Helvacı/Kendigelen/Kaya), a.g.e., s. 121-122..

[18]            Kendigelen, Abuzer, Çek Hukuku, Gözden Geçirilmiş Güncelleştirilmiş 4. Bası, İstanbul, Arıkan

Yayınları, 2007, s. 102; Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları (5941 Sayılı Çek Kanununun Yorumu İle), Gözden Geçirilmiş 19. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2010, s. 144,

[19]            Ülgen (Helvacı/Kendigelen/Kaya), a.g.e., s. 122; Poroy/Tekinalp, a.g.e., s. 144, N. 225.

[20]            Ülgen (Helvacı/Kendigelen/Kaya), a.g.e., s. 122; Poroy/Tekinalp, a.g.e., s. 143, n. 225.

[21]            Yargıtay’ın 1478/1789 sayılı kararına (Batider, C. IV, S. 3, s. 563) konu olan olayda, birden fazla

borçludan biri, senedi imzalamak yerine mühür basmış, diğerleri ise senedi geçerli bir biçimde el yazısı ile imzalamışlardır. Yargıtay, “kambiyo senetlerinde hak tamamen senette tecessüm ettiğinden, bir hakkın aynı senette hem kambiyo senedi hem de adi senet olarak iki türlü tecessüm etmesine imkan olmadığı” gerekçesiyle senedin kambiyo senedi vasfında olmadığına karar vermiştir. Ancak, Moroğlu, üç borçludan her birinin diğerlerinden bağımsız olarak kambiyo taahhüdü altına girdiğini, bu nedenle borçlulardan birinin taahhüdünün herhangi bir sebeple geçersiz olmasının diğerlerinin kambiyo taahhütlerini ortadan kaldırmayacağını haklı olarak belirtmektedir (Moroğlu, İmza, s. 43).

[22]            Ülgen (Helvacı/Kendigelen/Kaya), a.g.e., s. 123. Keşidecinin imzasının sahte olmasının cirantanın

sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağına ilişkin Yargıtay 12. HD.’nin 30.12.1992 tarih ve 10548/17546 sayılı kararı için bkz: Eriş, Gönen Açıklamalı – İçtihatlı – Uygulamalı Çek Hukuku, Genişletilmiş- Güncelleştirilmiş 5. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, 2004, s. 41; Yargıtay 12. HD.’nin 03.04.2001 tarih ve 4804/5667 sayılı kararı (Moroğlu/Kendigelen, a.g.e., s. 505).

[23]            Ülgen (Helvacı/Kendigelen/Kaya), a.g.e., s. 122. Ayrıca senet üzerindeki kambiyo taahhütlerinin

birbirleri karşısındaki durumları için bkz: Öztan, İmzaların İstiklâli,  s. 392, 393. Her ne kadar senedi sonradan imzalayan kişilerin beyanları keşidecinin (düzenleyenin) beyanından bağımsız olarak sonuç doğurmakta ve bu kişilerin sorumlulukları keşidecinin (düzenleyenin) beyanından bağımsız ise de, bazı durumlarda temel beyandaki aksaklık, senedi sonradan imzalayan kişilerin taahhütlerini de etkilemektedir. Öztan, bir taahhüdün temel senede sonradan ilave edilen bir diğer beyanın varlığına bağlı olarak senette yer alabileceğini açıkladıktan sonra, yapılış sırası itibariyle önceki beyanları “temel beyan”, sonrakileri ise “katma beyan” olarak nitelendirmektedir. Örneğin, poliçedeki bütün beyanlar (muhatabın kabul beyanı, lehdarın ciro beyanı), keşidecinin temel beyanına bağlıdır. Dördüncü cirantanın beyanı da kendisinden önceki cirantaların beyanlarına bağlıdır, bir ciranta lehine aval verilmesi veya araya girme suretiyle kabul de cirantanın sorumluluğunu doğuran bir taahhüdün varlığına bağlıdır.

[24]            Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 1997, s.414 vd.

[25]            Reha Poroy/Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, İstanbul, 2001, s.136

[26]            Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2004/20680 K. 2004/25278 T. 7.12.2004; Ciranta kendi imzasını inkar

etmediğine göre çek bedelini ödemekle yükümlü olup, keşideci imzasının geçerli olmadığı yolundaki itirazı dinlenemez. İmza sahte bile olsa ciranta olan borçlu kendi imzasından sorumludur.

[27]            Hüseyin Ülgen, Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul, 2015, s.151

[28]            Yargıtay 19. HD. 23.01.2013 tarih ve 20680/25278 sayılı Kararı.

[29]            Hüseyin Ülgen/Mehmet Helvacı/Arslan kaya/N. Füsun Nomer Ertan, Kıymetli Evrak Hukuku, Vedat

Kitapçılık, İstanbul 2021, 14. Baskı, s.167-169

[30]            Tamer Bozkurt, Kıymetli evrak Hukuku, 3. Baskı, Yetkin yayınevi, Ankara 2022, s.139-142

[31]            Hüseyin Ülgen/Mehmet Helvacı/Arslan kaya/N. Füsun Nomer Ertan, Kıymetli Evrak Hukuku, s.382-383

[32]            Hüseyin Ülgen/Mehmet Helvacı/Arslan kaya/N. Füsun Nomer Ertan, Kıymetli Evrak Hukuku,s.383

[33]            Hüseyin Ülgen/Mehmet Helvacı/Arslan kaya/N. Füsun Nomer Ertan, Kıymetli Evrak Hukuku,s.386

[34]            Baki Kuru, Ali Cem Budak, Tespit Davaları, 2. Baskı, İstanbul 2010, s. 74; Ahmet Türk, Kambiyo Senedi

Borçlusu Tarafindan Açılan Bedelsizliğe ve Hükümsüzlüğe Dayalı Menfi Tespit Davalarının Gösterdiği Özellikler, DEÜHFD 2005, C.7, Prof. Dr. İrfan Bastug’a Armagan, s. 324; Y. 22. HD. 06.02.2020 tarihli, 27028/1856 sayılı karar “Öte yandan, gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava,

(İİK)’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya tamenfi tespit olarak adlandırılmaktadır. Menfi tespit davası 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu kip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu düzenlemeden de an­laşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mev­cut olmadığının tespitidir.”; Menfi tespit davasının genel hükümlere tabi bir dava olduğu yönündeki içtihat için bkz. YHGK 16.4.2019 tarihli, 19-832/459 sayılı karar, www.kazanci.com (03.04.2020); Zamanaşımı ve hak düşürücü süre gibi hususların menfi tespit davası için söz konusu olmadığı yö­nünde bkz. (Kuru, Budak, s. 352); İrade sakatlıkları bildirim süresinin menfi tespit davasına etkisine dair bkz. (Nihat Yavuz, Menfi Tespit ve İstirdat -Geri Alma- Davası, 2. Baskı, Ankara 2007, s. 136); İradeyi sakatlayan hallerdeki 1 yıllık süre irade sakatlığının bildirim süresidir, dava açma süresi de­ğil, süresinde bildirim yapıldıktan sonra da dava açılabilir (Talih Uyar, Menfi Tespit ve İstirdat Da­vası, 2. Baskı, Ankara 2019, s. 103); Aynı görüşte Baki Kuru, İcra ve İflas Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 77 dpn. 180; Y. 19. HD. 16.9.2014 tarihli, 10483/ 13495 sayılı karar; 2.10.2014 tarihli, 9698/ 14562 sayılı karar, www.kazanci.com (03.04.20); 06.03.2012 tarihli, 7075/ 3517 sayılı karar (Ejder Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, Ankara 2016, s. 416). ­

[35]            Yargıtay HGK 16.4.2019 tarihli, 19-832/ 459 sayılı karar “Davacı menfi tespit davasını birbiriyle çe­

lişmemek üzere birden fazla nedene dayandırabilir. Eş söyleyişle davacı; 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) olmayan, ancak Yargıtay içtihatlarıyla “kade­meli dava” olarak adlandırılan ve 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) terditli dava olarak yerini alıp Kanun’un 111.Maddesinde dzenlenen biçimde de terditli dava açılabilir.” www.kazanci.com (05.04.2020).

[36]            Yargıtay 3. HD. 2.5.2019 tarihli, 7853/ 4067 sayılı karar “Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz

bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tes­pit olarak adlandırılmaktadır. Menfi tespit davası 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 72. maddesinde dzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir.” www.kazanci.com (03.04.2020).

[37]            Yargıtay 12. HD. 13.3.1986 tarihli, 9291/ 2775 sayılı karar “Borçlunun lehtar ya da yetkili hamil aleyhine

açtığı senet iptali ve menfi tespit davasıyla, bu davada aldığı ihtiyati tedbir kararı zamanaşımının cereyan etmesini engelleyemez” www.kazanci.com, (3.4.2020); Y. 11. HD. 4.3.1980 tarihli, 485/ 6340 sayılı karar www.kazanci.com (05.04.2020).

[38]            İlhan Postacıoğlu, Sümer Altay, İcra Huku Esasları, 5. Bası, Istanbul 2010, s. 347; Timuçin Muşul, İcra

ve İflas Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 2. Baskı, Ankara 2016, s. 31; Kuru, Baki/ Budak Ali Cem, Tespit Davaları, 2. Baskı, İstanbul, 2010,, s. 312-314; Yavuz, Nihat, Menfi Tespit ve İstirdat(Geri Alma) Davası, 2. Baskı, Ankara, 2007, s. 137; Yargıtay eski içtihadından dönüp uzun süreden beri zamanaşımının kesileceğini kabul etmektedir. Bkz. Y. 12. HD. 19.3.2018 tarihli, 29709/ 2708 sayılı karar “TTK’nun 662. maddesinde belirtilen dava açılması ibaresinden, esas ola­rak, kambiyo senetlerine dair bir alacak dolayısıyla alacaklı tarafından borçlu hakkında açılan alacak davasının anlaşılması gerekir. Ancak borçlu tarafından açılacak davada, ala­caklı durumundaki davalının, savunmalarını def’i yolu ile ileri srmesi halinde, borçlu tara­fından alacaklı aleyhine açılan menfi tespit davasının da zamanaşımını keseceğinin kabulügerekir.”; 15.1.2015 tarihli, 30933/ 765 sayılı; 17.2.2015 tarihli, 35129/ 3005 sayılı; 29.4.2014 tarihli, 10165/ 12594 sayılı karar, www.kazanci.com (03.04.2020).

Şahin hukuk bürosu osmaniye

1998 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra Osmaniye Barosunda stajımı tamamlayarak aynı ilde ofisimi açtım..

Poyraz İşhanı A Blok K:4 No:14 Merkez/ Osmaniye
0(505) 624 96 03