TİCARİ SIR KAVRAMI VE KORUNMASI VE HAKSIZ REKABET OLUŞTURAN DURUMLAR
(Concept And Protection Of Trade Secret And Situations Creating Unfair Competition)
Av.Hüseyin Şahin
Osmaniye Barosu
24/06/2025
ÖZET
Ticari sır kavramını ve hukukumuzda ticari sırların korunmasına hizmet eden düzenlemeleri ve bunlardan en kapsamlı olanı haksız rekabet müessesini içeriklerinde detaylandırmak suretiyle inceledik.
İnceleme çerçevesinde dikkat çeken en önemli husus, ticari sırları konu alan ve ticari sırlara özgü özel bir kanuni düzenlemenin bulunmamasıdır. Dolayısıyla ticari sırlarla ilgili olarak değerlendirilmesi ve kanaat bildirmesi gereken ana mesele ticari sırlara özgü ve sadece ticari sırları düzenleyen özel bir kanun ihtiyacının da bulunup bulunmadığıdır.
Mevcut kanuni düzenleme boşluğu doldurmakta ise de hukukumuzda ticari sırlarla ilgili olarak farklı kanunlarda farklı terim ve kavramlar kullanılmış olması, haksız rekabet hükümleri de dahil olmak üzere hiçbir düzenlemede genel nitelikli bir ticari sır tanımına yer verilmediği ve ikincil düzenlemelerle sektörel tanımlar yapıldığı dikkat çekmektedir. Dolayısıyla bu konuda ticari tanım ve terim kargaşası yaşandığı görülmektedir.
Ticari sırlarla ilgili en genel ve detaylı koruma haksız rekabet hükümleri olmasına rağmen bu hükümler boşluk doldurmaktadır. Ancak şu konuya dikkat etmek gerekir. TTK’nın haksız rekabete ilişkin hükümleri içinde yer alan ve ticari sırların korunmasına hizmet eden düzenlemeler, haksız rekabete ilişkin halleri sayan ve haksız rekabete ilişkin hukuki ve cezai müeyyideleri düzenleyen hükümlerin asıl sevk amacı ticari sırların korunmasını sağlamak değil, haksız rekabeti önlemektir. Diğer bir ifade ile TTK’da yer alan düzenleme ile ticari sırların korunması değil, ticari sırların hukuka aykırı şekilde ele geçirilmesi ve haksız rekabete avantaj sağlanmasının ve bu çerçevede haksız rekabet yaratılmasının engellenmesidir. Dolayısıyla sadece ticari sırrı tanımlayan koruma altına alan ve bu konuya özgülenmiş bir kanunun bulunması isabetli olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sır kavramı, ticari sır, ticari sırların ifşası, haksız rekabet, ticari ve iş sırlarının ifşası, hukuka aykırılık, haksız rekabet
SUMMARY
We have examined the concept of trade secret and the regulations that serve to protect trade secrets in our law, and the most comprehensive of these, the institution of unfair competition, by detailing their contents. The most important issue that draws attention within the scope of the review is the absence of a special legal regulation that deals with trade secrets and is specific to trade secrets. Therefore, the main issue that needs to be evaluated and an opinion given regarding trade secrets is whether there is a need for a special law that is specific to trade secrets and only regulates trade secrets.
Although the current legal regulation fills the gap, it is noteworthy that different terms and concepts have been used in different laws regarding trade secrets in our law, that no general definition of trade secret is included in any regulation, including unfair competition provisions, and that sectoral definitions have been made through secondary regulations. Therefore, it is seen that there is a confusion of commercial definitions and terms in this regard.
Although the most general and detailed protection regarding trade secrets is unfair competition provisions, these provisions fill the gap. However, it is necessary to pay attention to the following issue. The main purpose of the regulations included in the provisions of the TCC regarding unfair competition and serving to protect trade secrets, the provisions that list the cases related to unfair competition and regulate the legal and penal sanctions related to unfair competition is not to ensure the protection of trade secrets, but to prevent unfair competition. In other words, the regulation included in the TCC is not to protect trade secrets, but to prevent the unlawful acquisition of trade secrets and the provision of advantage to unfair competition and the creation of unfair competition within this framework. Therefore, it would be appropriate to have a law that only defines and protects trade secrets and is specific to this issue.
Keywords: Concept of secret, trade secret, disclosure of trade secrets, unfair competition, disclosure of trade and business secrets, unlawfulness, unfair competition
GENEL OLARAK
Bireylerin ve toplumların gelişimlerini sağlayan en önemli unsurlardan biri, şüphesiz, bilgidir. Bilgi, insanlığın iyiliği ve gelişimi için kullanıldığı gibi, bireyler arası ve toplumlar arası rekabette üstünlük kurmak için de kullanılagelmiştir. Bu nedenle de, bilginin rakiplerden koruması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu ihtiyaç, hemen her alanda olduğu gibi, ekonomik alanda ve ticaret hayatında da hasıl olmuştur.
Bir kimsenin yahut ticari işletmenin sırlarının ifşası, hiç kuşkusuz, sır sahibinin rakipleri karşısında avantajını kaybetmesi, rekabette geri kalması ve zarara uğraması tehlikesini doğurur. Bir sırrın ifşası, sır sahibinin zarara uğrama tehlikesini doğurmasının yanı sıra, genel ekonomik düzenin ve rekabet ortamının bozulmasına da yol açabilir. Zira ifşa edilen sırlar kullanılarak rekabet ortamının bozulması, haksız rekabetin ortaya çıkması ve haksız rekabet alanında kendisini tehdit altında hisseden kişilerin de aynı şekilde davranma eğilime girmeleri; bu şekilde de genel bir ekonomik yozlaşmanın ortaya çıkması muhtemeldir[1]. Bu sebeple de, bireylerin, kendilerine ait gizli bilgileri korumak için önlemler almaları önem taşıdığı gibi; devletin de kişilerin gizli bilgilerinin ifşasını önlemek için bir kısım tedbirler alması önemlidir. Hem bireylerin ekonomik menfaatlerinin hem de genel ekonomik düzenin korunabilmesine yönelik Devletçe alınmış önemli önlemlerden biri de; ticari sır, bankacılık sırrı ve müşteri sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin ifşasının suç sayılmasıdır. Bu doğrultuda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmında, “Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar” başlıklı dokuzuncu bölümünde yer alan 239. maddesinde, ticari sır, bankacılık sırrı ve müşteri sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin açıklanması, suç olarak düzenlenmiştir. Dikkat çekmek gerekir ki, sırların ifşası suç olarak tanımlanmış olmasına karşın, sır kavramı tanımlanmamıştır. 239. maddenin gerekçesinde de, bir bilgi veya belgenin ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğinde bulunup bulunmadığı hususunun, bu sırlara ilişkin ilgili kanunlarda yer alan kriterler dikkate alınarak, hakim tarafından belirleneceği belirtilmiştir[2]. Bu sebeple, çalışmanın ilk bölümünde; sır kavramı, bir bilginin sır niteliği kazanabilmesi için gerekli unsurların neler olduğu ve TCK m. 239 hükmünde yer verilen ticari sır, bankacılık sırrı, müşteri sırrı, fenni keşif ve buluş ve sınai uygulama bilgisi kavramlarından ne anlaşılması gerektiği, çeşitli ülke düzenleme ve doktrinlerinden de faydalanılmak suretiyle açıklanmaya çalışılmaktadır. TCK m. 239’da düzenlenen suçun hukuki konusu, unsurları, faili, mağduru ve suçun özel görünüş biçimleri irdelenmiş; uygulanabilecek hukuka uygunluk sebepleri tartışılmış, maddenin yorumlanması ve uygulanmasında karşılaşılabilecek kimi sorunlara da dikkat çekilerek çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır.
SIRRIN TANIMI
Ticari sırların korunması sorunu, ekonomik hayatın, varlığını devam ettirmesi ve gelişmesi bakımından hayati öneme sahip olduğundan tarih boyunca insanlar ticari sırların başkalarının eline geçmemesi için önlemler almıştır. Bu bakımdan ticari sır kavramının sınırlarını belirlemek, bu kavramın istismar edilmesinin de önüne geçecektir[3].
Sır, pozitif hukuktaki pek çok düzenlemede yer verilmiş olan bir kavramdır. Sırrın ifşası, çeşitli hukuki düzenlemelerde, kimi yaptırımlara bağlanmıştır. Buna rağmen bu kavram, yürürlükteki herhangi bir yasal düzenlemede açıkça tanımlanmamıştır. Sır kavramı herhangi bir yasal düzenlemede tanımlanmadığından, bu kavramın içi, doktrinde öne sürülen anlamlandırmalar ile doldurulmaya çalışılmaktadır. Sır sözcüğü, Arapça’da “içte kalan, gizlenen” anlamlarındaki sır kökünden gelen sır kelimesinden Türkçe’ye alıntılanmıştır[4]. Bu sözcük, Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre; “1. varlığı veya bazı yönleri açığa vurulmak istenmeyen, gizli kalan, gizli tutulan şey”, “2. aklın erişemediği, açıklanamayan veya çözülemeyen şey, giz, gizem”, “3. bir işin, bir şeyin dikkat, yetenek, deneyim ve sezgi yardımıyla kavranabilen en zor, en ince yanı”, “4. bir amaca ulaşmak için kullanılan, başvurulan özel ve gizli yöntem” anlamlarına gelmektedir[5].Sırrın İngilizce karşılığı olan “secret” sözcüğü ise, Latince’de “ayırmak” anlamındaki “secernere” fiilinden türeyen “ayrı, ayrılmış” anlamındaki “secretus” kökünden gelmekte ve “yalnızca birkaç kişi tarafından bilinen ve başkalarından saklı tutulan şey” anlamında kullanılmaktadır[6].
Bu kavramın farklı dillerdeki anlamlarından hareketle, sır kavramının, bilinmemeye dair bir kavram olduğu anlaşılmaktadır[7].Sır kavramı, doktrinde farklı yazarlar tarafından farklı şekillerde tanımlanmış olup bu kavramın tanımı hususunda bir yeknesaklık bulunmamaktadır. Örneğin, bu kavrama ilişkin olarak doktrinde; “sahibinin açıklanmamasında yarar gördüğü ve başkalarınca bilinmeyen husus”[8], “işitmek, görmek veya hissetmek suretiyle öğrenilen ve maddi varlığa sahip olmayan, aleni olmayan ve yalnız mahdut kimseler arasında bilinen şey ve durum”[9] ve “gizli kalması sahibi veya sahiplerine menfaat sağlayan, bu nedenle sahibinin başkaları tarafından öğrenilmesini istemediği, tek bir kişi ya da belli bir topluluğa ait her türlü iş, işlem ya da olaya ilişkin bilgi”[10] şeklinde tanımlar bulunmaktadır.
Bu tanımlardan hareketle, sır kavramının; maddi bir varlığa sahip olmamak[11], sınırlı sayıda kişilerce bilinmek, sahibine menfaat sağlamak ve sahibi tarafından gizli tutulmak istenmek gibi niteliklerinin bulunduğu anlaşılmaktadır[12].Bunlarla beraber, bilginin sır niteliğinde değerlendirilebilmesi için, en az bir kişi tarafından bilinmesi gerekmektedir[13]. Kimsenin bilmediği, keşfedilmemiş, erişilmemiş bilgiler, hukuki koruma kapsamı dışında kalmakta; hukuki korumanın kapsamına, en az bir kişi veya belli bir kişi grubu tarafından bilinen bilgiler girmektedir[14].Bu çeşitli tanımlar ve sözlük anlamından hareketle, sır kavramının, kısaca; “yalnızca belli bir kişi ya da kişilerce bilinen, açıklanmamasında sahibinin menfaati bulunan ve sahibi tarafından gizli tutulmak istenen bilgi” şeklinde tarif edilmesi mümkündür. Doktrinde, sır kavramının tam olarak çözümlenmesinin mümkün olmadığı ve bu kavrama getirilecek tatmin edici bir tanımlamanın somut olayda hâkimin takdir yetkisini kısıtlayacağı düşüncesiyle, bu kavramın net olarak tanımlanmaması isabetli görülmüştür[15].
Öte yandan, TCK m. 239’da belirtilen sır türlerinin tanımlanmamış olmasının kanunilik ilkesine aykırılık oluşturduğu yönünde bir görüş de mevcuttur[16]. Ancak bu görüşe katılmak mümkün görünmemektedir.
Kanunilik ilkesi, işlendiği zaman kanunda açıkça suç sayılmayan bir fiilin cezalandırılması ve kanunda açıkça belirlenmemiş olan bir yaptırımın uygulanması yasağını ifade eder[17]. Bu ilke, yasada kullanılan her bir kavramın tek tek tanımlanmış olmasını gerektirmemekte olup; suç oluşturan fiilin unsurlarının ve yaptırımının belirlenmiş olması, kanunilik ve belirlilik ilkesi bakımından gerekli ve yeterlidir[18]. Fiilin unsurları tanımlanırken yer verilen her bir kavramın tanımlanmış olması ise şart değildir. Maddede sözü edilen sır türlerinin kanuni tanımlarının bulunmaması, sırrın açıklanması fiilinin unsurlarının belirsiz olduğu şeklinde değerlendirilemez. Kaldı ki kanun koyucu tarafından kullanılan kelime ve terimlerin genişletici yorum yöntemiyle anlamlandırılmaları mümkündür[19].
Bu doğrultuda, yasa metninde geçen kavramların anlamları ve nelerden oluştukları, hukukun genel ilkeleri ve ilgili oldukları mevzuattan hareketle belirlenebilecektir[20]. Örneğin, uyuşturucu madde ticareti suçu tanımında, nelerin uyuşturucu madde oldukları; yahut konut dokunulmazlığının ihlali suçu tanımında konut ve eklenti kavramlarının ne anlama geldikleri de, yasada açıkça belirlenmemiştir. Bu tür kavramların kapsamının belirlenmesi de genişletici yorum faaliyetiyle mümkün olur[21]. Dolayısıyla, sır kavramının ve türlerinin de yorum faaliyetiyle somutlaştırılması mümkündür. Bununla birlikte, ne tür bilgilerin sır niteliğinde olduğunu belirten kazuistik yasal düzenlemeler yapılmaması da doğru bir yaklaşımdır. Zira hangi bilgilerin sır niteliğinde olduğu yasal bir düzenlemede sayılmış olmasına rağmen, bilgiyi sır haline getiren unsurlarda eksiklik olması halinde, o bilgi türünün yasada sır olarak belirtilmiş olması, anlamını yitirecektir[22]. Bir başka ifadeyle, bir bilgi türünün bir yasal düzenlemede sır olarak sayılması, tek başına o bilgi türünü sır haline getirmeye yetmeyecektir. Örneğin, bir şirketin kârlılık durumu yasada sır olarak sayılmasına karşın, alenileşmiş ise artık sır niteliği taşımayacaktır. Ayrıca, ticaretin şekil değiştirmesi ve teknolojinin gelişimiyle birlikte, yasada tanımlanan bilgi türleri dışında da sır niteliğindeki bilgi türlerinin ortaya çıkma ihtimali mevcuttur[23]. Hangi bilgilerin sır olduklarının yasada sayılmaması isabetli olmakla birlikte, sır kavramının unsurlarının herhangi bir kanunda tanımlanmaması yerinde görünmemektedir. Sırrın belirli bir tanımının bulunmaması, her ne kadar kanunilik ilkesine aykırılık teşkil etmese de, uygulamada tutarsızlıklara ve karışıklıklara yol açabilir. Bu nedenle, uygulamada yapılacak yorum faaliyetinin daha belirgin ve tutarlı şekilde gerçekleşebilmesi amacıyla; sır kavramının, en azından unsurlarının ve genel çerçevesinin, yasal düzenlemelerle belirlenmesinin daha yerinde olacağı ifade edilebilir.
SIRRIN KONUSU
Ticari sır kavramının Roma Hukukundaki karşılığı işçi ve işveren arasındaki ilişkiden doğmaktadır. Ticaret Kanunumuzda da yaptırıma bağlanan işçiyi ayartma hususuna benzer bir Roma Hukuku düzenlemesine göre, üçüncü bir kişinin işçiyi işverenin ticari sırlarını ifşa etmek için ayartması yasaklanmıştır. İşçinin, işverenine ait gizli formülleri, iş planlarını, alacak ve borç miktarlarını, müşteri listelerini ve buna benzer gizli bilgilerini işverenin rakibi olan üçüncü kişiye ifşaa etmesi veya üçüncü kişinin teşvikiyle bu bilgileri işvereni zarara sokmak amacıyla yok etmesi bazı seçimlik yaptırımlara bağlanmıştır.
Türk Hukukunda ticari sır kavramının tarihsel gelişimine bakıldığında ise, bu kavramın haksız rekabet kavramı ile birlikte yorumlandığı görülmektedir. Ticari sır kavramı Türk Hukukuna göre ticari işletmelerin gayri maddi mallarındadır[24].
Doktrinde, sırrın konusunun ne olduğu da tartışılmıştır. Alman doktrininde, sırrın konusunun bilgi olduğunu belirten görüşler bulunduğu gibi, sırrın konusunun olgu olduğu yönünde de görüşler mevcuttur[25]. Bilme faaliyeti, bilen ile bilinen arasındaki bir süreç; bilgi (İng. knowledge) ise, bu ilişkiden ortaya çıkan ürün olarak tanımlanmıştır[26]. Bir diğer ifadeyle bilme, duyular üzerinden gerçekleşen algılama faaliyeti; bilgi ise, bu faaliyet sonucunda ortaya çıkan veridir[27]. Bilinen ise, nesne veya olgu olabilir[28].
Olgu kavramı Türkçe’de, “1. birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa” ve “2. varlığı deneyle kanıtlanmış şey” anlamına gelmektedir[29].
Bilgi ise, TDK Sözlüğünde, “1. insan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat”, “2. öğrenme, araştırma veya gözlem yoluyla elde edilen gerçek, malumat, vukuf”, “3. insan zekasının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malumat, vukuf”, “4. genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavradığı temel düşünceler”, “5. bilim: doğa bilgisi”, “6. kurallardan yararlanarak kişinin veriye yönelttiği anlam.” şeklinde tarif edilmiştir[30]. Olgu ve bilginin tanımlarından da görüldüğü üzere, bilgi, olgu tanımını da içinde barındıran bir kavramdır. Zira bilenin bilgisi, bir olgunun tanınması suretiyle de oluşabilir. Sırrın konusunun olgu olduğu yönündeki görüşün kabul edilmesi durumunda, sır kavramı daraltılmış olacak; kanıtlara dayanmayan, ancak araştırma ve öğrenme yoluyla da edinilebilen bilgiler, sır kavramının dışında kalacaktır. Örneğin, bir işin nasıl yapılacağına dair yol ve yöntem, know-how ya da bir teşebbüsün finansal verileri gibi, gizli tutulmasında sahibinin menfaati bulunan bilgilerin sır olarak değerlendirilmemesi söz konusu olabilecektir. Bu nedenlerle, sırrın konusunun bilgi olduğu yönündeki görüşün daha isabetli olduğu ifade edilebilir.
SIR SÜJESİ
Ticari sır kavramının Türk Hukukunda önemsiz bir yeri olduğu düşünülmemelidir. Gizlilik Hukukunun Türkiye’de son yıllarda önem kazanması ticari sırların korunmasına ilişkin hem genel hem de özel düzenlemelerin yapılmasını artırmış ve bu çerçevede Ticari Sır, banka Sırrı ve Müşteri Sırrı hakkında Kanun tasarısı 21/10/2011 tarihinde TBMM Adalet Komisyonuna gelmiş olmasına rağmen kanunlaşmamıştır[31]. Sırla ilişkiye giren kişilerin, sırla aralarındaki ilişkinin niteliğine göre sınıflandırılmaları mümkündür. Bu doğrultuda sır ile ilişki içerisinde bulunan kişiler; sır ile olumlu (pozitif) bir ilişki içerisinde bulunan, yani sırra vakıf olan kişiler ve sır ile olumsuz (negatif) bir ilişki içerisinde bulunan, yani bilgiden mahrum bırakılan kişiler olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır[32]. Sır ile pozitif ilişki içerisinde bulunan kişiler, sır sahibi ve sır taşıyıcısıdır. Sır sahibi, sır konusu bilgiyi üretmek, geliştirmek veya keşfetmek gibi yöntemlerle bilgiyi ortaya çıkaran, bilginin gizli tutulmasında menfaati bulunan, sır üzerinde tasarrufta bulunma ve bilginin alenileşip alenileşmemesi hususlarında karar verme yetkisini haiz olan kişi şeklinde tanımlanabilir. Sır sahibi, sırrın yayılmasına, başkaları tarafından öğrenilmesine ve kullanılmasına izin vermek ya da bunları engellemek hususunda tam bir tasarruf hakkına sahiptir[33]. Sır taşıyıcısı ise, sır sahibi tarafından sır konusu bilginin açıklandığı, sırra vakıf olmak, sırrı elinde bulundurmak ve kimi zaman da belirli koşullarla sır üzerinde tasarrufta bulunmak konusunda yetkili bulunan kişi şeklinde ifade edilebilir. Örneğin, işveren tarafından kendisine işle ilgili bir sır tevdi edilen işçi, sır taşıyıcısıdır. Sır taşıyıcısının, sır sahibi tarafından izin verilmedikçe, sır üzerinde kendisine verilen yetki dışında tasarrufta bulunma, açıklama, yayma, başkaları tarafından kullanılmasına izin verme hak ve yetkileri bulunmamaktadır[34]. Sır sahibi ve sır taşıyıcısı dışındaki kişiler, yani sır ile negatif ilişki içerisinde bulunan kişiler ise, sır konusu bilginin dışında bırakılan üçüncü kişilerdir[35].
BİLGİYİ SIR HALİNE GETİREN UNSURLAR
Bir bilginin sır niteliği kazanması için, bilgiyi sır haline getiren unsurların varlığı gerekir. Her şeyden önce, bir bilginin sır oluşturabilmesi ve sır korumasından yararlanabilmesi için, o bilginin gerçek olması gerekir[36].Bununla birlikte, bir bilgiye sır niteliği kazandıran en önemli unsur, bilginin aleni olmaması, yani genel olarak bilinememesi, yalnızca sınırlı sayıda kimseler tarafından bilinebilmesidir[37]. Bu iki önemli unsurun yanı sıra, bilginin sır niteliği kazanması için, sahibinin bilgiyi gizli tutma iradesi bulunmalı[38] ve bilgi, sahibine menfaat sağlamalıdır[39]. Alman doktrininde, bir bilginin sır olarak korunması için sahibine menfaat sağlamasına gerek olmadığına, menfaat sağlayıp sağlamadığına bakılmaksızın, sır sahibinin gizli tutmak istediği her bilginin sır olarak korunması gerektiğine ilişkin görüşler bulunmaktadır. Bu görüşü savunanlara göre, bir bilginin sır olarak saklanmasının menfaat sağlayıp sağlamadığı çok belirsiz ve yoruma açıktır. Bununla birlikte, menfaatin tespiti de oldukça zordur. Ayrıca sır sahibi, bir kimseyi sır saklama yükümlülüğünden muaf tutabildiğine göre, belirleyici ölçüt, sır sahibinin iradesidir. Bilginin sır olarak korunması için sahibinin bu yöndeki iradesini yeterli bulan ve menfaat unsurunu dikkate almayan bu yaklaşım; sır niteliğinin belirlenmesinde, kişilerin keyfi iradelerine fazla önem atfedilmesi nedeniyle eleştirilmiştir. Buna karşın, bilginin sır olarak nitelendirilebilmesi için sahibine menfaat sağlamasının yeterli olduğu yönünde görüşler de öne sürülmüştür. Ancak, sır sahibinin bir iradesi bulunmadığı halde, sırf menfaat sağladığından bahisle bilgiyi sır olarak niteleyen görüş de tatmin edici kabul edilmemelidir. Bugün kabul edilen hâkim görüşe göre bir gizli bilginin sır olarak nitelendirilebilmesi için, hem bilgiyi gizli tutma iradesi hem de menfaat unsurları birlikte aranmalıdır[40]. Bir bilginin sır niteliğinde olması için, bilginin sır niteliğinin resmi makamlar yahut sır sahibi tarafından özellikle belirtilmiş olması gerekmez. Bilginin sır niteliği, bilginin içerdiği unsurlara göre tayin edilir. Ancak bununla beraber, kimi yasal düzenlemelerde, bilginin sır olarak korunması gerektiği, açıkça öngörülmüş olabilir. Örneğin 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) m. 114/6 hükmünde, bir hizmet buluşunun, buluşu gerçekleştiren çalışan tarafından gizli tutulması gerektiği hükme bağlanmıştır. Bu halde, bilgiyi sır haline getiren diğer unsurlar bulunmasa dahi, bilgiyi açıklayan kişinin sorumluluğu gündeme gelecektir. Yine, bir bilginin sır olarak kabul edilmesi için, o bilginin somutlaşmış olması veya herhangi bir şekil şartını sağlaması gerekmemektedir. Henüz düşünce, plan ya da teori aşamasındaki bir bilgi de sır niteliği taşıyabilir. Bilginin kolay veya zor anlaşılabiliyor olması ya da fiilen kullanılıyor olması gibi hususlar da, bilginin sır olarak nitelendirilmesi yönünden önem taşımamaktadır[41]. Yazılı veya başkaca bir yöntemle maddileştirilmemiş, hatta kullanılmayan bir bilgi de sır niteliğinde olabilir[42]. Bunların yanı sıra, bir bilginin sır olarak kabulü için, yeni olması veya fikri mülkiyet korumasından yararlanması ya da yararlanabilecek nitelikte olması da gerekmez[43]. Dolayısıyla, bir bilginin sır niteliği kazanabilmesi için; gerçeklik, bilginin aleni olmaması, sır sahibinin bilgiyi gizli tutma iradesi ve bilginin saklı tutulmasında sır sahibinin menfaatinin olması şeklindeki unsurların birlikte bulunması gerekli ve yeterlidir.
GERÇEKLİK
Her şeyden önce, bir bilginin sır oluşturabilmesi ve sır korumasından yararlanması için, o bilginin gerçek olması gerekir[44]. Gerçek, “bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkar edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki, reel” anlamına gelmektedir. Gerçek olmak koşulundan anlaşılması gereken; bilginin, gerçek bir iş, işlem, fikir, görüş veya olaya dayanmasıdır[45]. Gerçeğe aykırı bilgilerin sır olarak kabul edilmesi ve sır korumasından yararlanması mümkün değildir[46]. Dolayısıyla, gerçek olmayan bir bilgiyi, örneğin yanlış ya da hayal ürünü olan bir takım finansal verileri, yetkisiz bir şekilde ifşa eden bir kimsenin, bir sırrı açıklamış olduğundan söz edilemeyecektir.
Bir görüşe göre, yanlış bir bilginin sır olarak korunmaması; gerçek olmayan verinin gizli kalmasında bu verinin sahibinin bir menfaatinin olamayacağı düşüncesine dayanmaktadır[47].Nitekim, bu tür bir bilginin herhangi bir kimseye zarar verebilmesi yahut yarar sağlaması mümkün olamayacağından; gerçeğe aykırı bir bilginin ifşasının, ihlal edici niteliği de yoktur. Bir başka görüşe göreyse, yanlış bilginin sır olarak korunmamasının sebebi, gerçeğe uygunluk niteliği taşımamasıdır[48]. Bunlarla birlikte, hukuk düzeninden, yalan, yanlış veya yanıltıcı bir bilgiyi korumasının beklenememesi de gerçek olmayan bir bilginin sır korumasından yararlanamamasının bir başka dayanağı olabilir. Bu noktada, gerçek bilgi ve yanlış bilgi ayrımının, pozitif bilgi ve negatif bilgi ayrımıyla birbirine karıştırılmaması gerektiği de belirtilmelidir. Bir fayda elde etmeye yarayan ve bu nedenle sır olarak saklanan bilgiler, pozitif bilgi olarak tanımlanabilir[49]. Kullanıldığında sahibinin beklediği sonucu vermeyen, bir sonuca ulaşmak için nelerin yapılmaması gerektiğine veya nelerin işe yaramadığına dair bilgiler ise, negatif bilgilerdir[50]. Bu doğrultuda, bir araştırma-geliştirme çalışması sonucu elde edilen, ancak beklenen sonucu vermeyen bilgi, negatif bilgi niteliğindedir. Yine, bir işçinin, belli bir işe ilişkin başarısızlıkla sonuçlanmış araştırma ve geliştirme girişimleri sonucu edindiği, ne yapmaması gerektiğine ilişkin bilgiler de negatif bilgi olarak nitelendirilir. Negatif bilgiler de, istenen sonuca ulaşılamayacağını gösterdiklerinden, bu bilgileri elinde bulunduranlara fayda sağlayan ve gerçeğe ilişkin bilgilerdir. Bu tür bilgiler de, bir üçüncü kişinin eline geçmesi durumunda, o üçüncü kişiyi benzeri çalışmalar yapmaktan kurtarabilecek ve dolayısıyla olası bir rekabette, üçüncü kişiyi öne geçirebilecek niteliktedirler. Bu nedenle negatif bilgilerin de sır korumasından yararlanmaları gerekir[51].
Bunların yanı sıra, bir bilginin sır olarak korunması için somutlaşmış olmasına gerek bulunmamaktadır. Bu doğrultuda, bir kimsenin henüz düşünce aşamasında bulunan fikir ve planları da gerçek olarak kabul edilmeli ve sır korumasından yararlanmalıdır[52]. Zira, henüz somutlaşmamış ya da hayata geçirilmemiş bir iş planının bir üçüncü kişi tarafından öğrenilerek kullanılması, o planın sahibine zarar verebilecek ve planı kullanan kişiye yarar sağlayabilecek niteliktedir. Ancak, somutlaşmamış bir bilgiye ilişkin olarak, o bilginin gerçekten var olduğu, gizli tutulmak istendiği ve sahibine menfaat sağladığı gibi hususların ispatı oldukça zordur. Bu nedenle, bu tür bir bilginin sır niteliğinde olduğunun tespiti de pratikte kolay görünmemektedir. Bu tür durumlarda, sır sahibiyle sırrı açıklayan kişi arasındaki ilişkinin niteliği, iddia edilen sırrın davalı tarafından ne şekilde elde edildiği, bu bilginin kullanılmasından davalının ne tür bir menfaat elde edebileceği, taraflar arasında açıklanan somutlaşmamış bilginin bir sır niteliğinde olduğuna ve aktarıldığına dair bir sözleşme veya tutanak bulunup bulunmadığı gibi ölçütler göz önünde bulundurulabilir.
BİLGİNİN ALENİ OLMAMASI
Şüphesiz, bir bilgiyi sır haline getiren en önemli unsur, bilginin gizli olmasıdır. Ancak, gizlilik koşulunun sağlanması için mutlak gizlilik (absolute secrecy) aranmamaktadır[53]. Bu doğrultuda, sır koruması bakımından, bilginin gizli olduğunun kabul edilmesindeki ölçüt; bilginin yalnızca sır sahibi veya belirli ve az sayıda kimse tarafından bilinmesidir[54].
Belirsiz sayıda kişilerce bilinen veya bilinebilen bir bilgi, alenileşmiş sayılacağından, sır olarak değerlendirilemeyecektir[55]. Doktrinde, sırrın genel olarak bilinmemesine, sırrın objektif unsuru da denilmektedir[56].
Bilginin genel olarak bilinmesiyle kast edilen, bilginin, hukuka uygun yollarla herhangi bir kimse tarafından kolayca erişilebilir olmasıdır[57]. Eğer bir husus belirsiz sayıda kişilerce, yani genel olarak biliniyor ve bilinebiliyorsa, o bilgi objektif olarak sır niteliğini yitirir. Örneğin gazetede yayınlanan vergi rekortmenleri listesinde adı geçen bir kimsenin ödediği vergi tutarı, ya da sosyal medyada boşanma haberi duyurulan bir kimsenin boşanmış olduğu hususları, artık sır niteliğinde sayılmayacaktır.
Bilginin alenileşmiş sayılması için, somut olarak edinilmiş olması veya bilgiye erişebilen kişi sayısı bir önem taşımamaktadır. Bilginin alenileşmiş sayılması için, herhangi bir kimsenin bilgiye erişiminin mümkün kılınmış olması gerekli ve yeterli olup çok sayıda kişinin somut olarak o bilgiye ulaşmış olması gerekmemektedir[58].
Bilgiye kolay veya zor bir şekilde ulaşılıp ulaşılmadığının belirlenmesi için kullanılabilecek bir ölçütten söz etmek ise mümkün değildir. Bu nedenle, bilginin kolayca elde edilip edilmediği, somut olayın özelliklerine göre, sır sahibi tarafından bilgiye ulaşmak için harcanan emek ve bilgiye başkalarınca ulaşılamaması için alınan önlemler göz önünde bulundurularak belirlenebilir[59]. Bilginin, belirli amaçlarla, belirli ve az sayıda kimseye aktarılmış olduğu; yani sınırlı sayıdaki belirli kimselerce bilindiği durumlarda da sır niteliğini koruduğu kabul edilmelidir[60].Nitekim, gizli nitelikte olan ve üçüncü kişilerden gizli tutulmaya devam edilen bir bilgi, belirli bir işin görülmesi, belirli bir araştırmanın yürütülmesi, bir lisans anlaşmasının yerine getirilmesi veya benzeri herhangi bir sebeple, belirli kimselere de aktarılmış olabilir. Bu hallerde bilgi, belirli bir sebeple, gizli tutulma iradesi muhafaza edilerek, sır saklama yükümlülüğü altındaki belli kişilere aktarılmış olacağından ve sır sahibinin bilgi üzerindeki tasarruf hakimiyeti devam ediyor olacağından, bilginin alenileşmiş olduğundan söz edilemez[61]. Yine sırrın, sözleşme veya kanundan kaynaklanan bir sır saklama yükümlülüğü altında bulunan bir kimseye açıklanması durumunda da bilgi alenileşmiş sayılmayacaktır[62]. Bunların yanı sıra bir sırrın, sır sahibinin bir rakibi tarafından bilinmesi dahi her durumda o bilginin sır niteliğini ortadan kaldırmayabilir. Örneğin, bir kimse, rakibine ait sır niteliğindeki bir bilgiye, kendi çalışmaları sonucunda ulaşmış ve o bilgiyi saklı tutmaya devam ediyor olabilir. Bu durumda da bilginin sır özelliği devam eder. Zira o bilgi genel olarak bilinmemektedir[63].Ancak, birden çok rakip teşebbüs tarafından, birbirlerinden habersiz şekilde, kendi imkanlarıyla ulaşılmış olan bir bilgi, bu teşebbüslerden biri tarafından dahi alenileştirilirse, artık genel olarak bilinir hale geldiğinden, tüm teşebbüsler yönünden sır niteliğini kaybeder[64].
Bilgi, piyasadaki tüm teşebbüsler tarafından hukuka uygun şekilde geliştirilmiş ve hepsi tarafından saklı tutuluyor olsa dahi, genel olarak bilinen bir bilgi olduğundan, o bilginin sır niteliğinde olmadığı kabul edilir[65]. Bir bilginin bir kısmının kamuya açıklanması, bir kısmının ise gizli tutulmaya devam etmesi halinde de, o bilgi sır niteliğini korur.
Hukuka uygun şekilde elde edilmiş bir ürüne ilişkin bilgilere tersine mühendislik yöntemiyle erişilmesinin, aksine bir sözleşme bulunmadıkça, hukuka aykırı sayılmayacağı, AB 2016/943’te de kabul edilmiştir.
Sır konusu bilginin hukuka aykırı şekilde alenileşmesi halinde gizliliğin devam edip etmeyeceği de üzerinde durulması gereken bir başka husustur. Doktrinde, sırrın, sahibinin rızası dışında öğrenilmesi durumunda, sır niteliğinin ortadan kalkmayacağı öne sürülmektedir[66]. Ancak, hukuka aykırı bir açıklama sonucunda dahi olsa, sırrın belirsiz bir kalabalığın erişimini mümkün kılacak şekilde alenileşmesi durumunda, artık sır niteliğinin ortadan kalkacağı kabul edilmelidir. Zira, herkesçe bilinebilir, kamuya açıklanmış, aleni bir bilginin sır niteliği bulunduğundan söz edilemez[67].
Sır sahibi tarafından kamuya açıklanan bir sırrın, daha sonra sır sahibinin bir işçisi tarafından kendi menfaatine kullanılması halinde, işçinin sır saklama yükümlülüğünü ihlal edip etmediği de tartışılmıştır. Bu konuda, kimi Amerikan mahkemeleri tarafından, sır sahibi tarafından kamuya yapılan açıklama ile işçinin sırrı ihlal etmesi arasında bir bağlantı bulunmadığı ve işçinin sır saklama yükümlülüğünün kamuya yapılan açıklamaya değil, kendisine yapılan açıklamaya dayandığı gerekçesiyle; kamuya açıklanmış da olsa, yalnızca kendi işinde kullanmak için kendisine tevdi edilen bilgiyi kendi menfaati doğrultusunda kullanan çalışanın, sır saklama yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği kanaatine varılmıştır. Benzer şekilde, “sıçrama tahtası doktrini” (the spring board doctrin) olarak adlandırılan öğretiye göre de; alenileşmiş olsa dahi, sırra, kendisine duyulan güvene istinaden vakıf olan sır taşıyıcısının, o bilgiyi kendisine açıklayan kişinin zararına kullanması, ihlal oluşturmaya devam eder. Örneğin, basılıp yayınlanmak üzere yazar tarafından kendisine teslim edilen notları ve sair bilgileri kullanan kişi, o makale yayınlanmış olsa dahi sır saklama yükümlülüğü altında olmaya devam edecektir.
Yine bir ürünün üretimi için kendisine teknik bilgiler verilmiş olan taşeron imalatçı yahut işçi, o imalat bilgilerini sıçrama tahtası olarak kullanarak ürünü geliştiremeyecek ve üretime devam edemeyecektir. Bu doktrine göre, sırrı açıklayan kişiyle birlikte, sırrın açıklandığı kişiler de gizlilik yükümlülüğü altında olmaya devam ederler. Ancak, sır saklama yükümlülüğünün devamından bahsedilebilmesi için, sırrı açıklayan kişi ile sırrın açıklandığı kişi arasında bir güven ilişkisinin bulunması ve sırrın, sır sahibi tarafından bizzat alenileştirilmemiş olması gerekir. Buna mukabil, gizli nitelikli bir ticari bilginin, çalışana, üreticiye yahut güven ilişkisi bulunan herhangi bir kimseye tevdiinden önce kamuya açıklanmış olması durumunda, artık ortada bir gizli bilgi kalmadığını kabul eden görüşler de mevcuttur[68]. Bu yöndeki görüşün daha isabetli olduğu söylenebilir. Zira sır saklama yükümlülüğünden söz edilebilmesi için, bilginin sır niteliğinin devam etmesi gerekmektedir. Sır sahibi tarafından kamuya açıklama yapılmasıyla bilgi alenileşmiş ise, o bilgi, sır niteliğini kaybetmiş olacak; kendisine açıklama yapılan kişilerin de sır saklama yükümlülüğü altında olduğundan söz edilemeyecektir. Ancak, koşulları varsa, bilgiyi kendi menfaatine kullanan kişinin sadakat yükümlülüğüne yahut rekabet yasağına aykırılık nedeniyle sorumluluğu gündeme gelebilir[69].
SIR SAHİBİNİN BİLGİYİ SIR OLARAK SAKLAMA İRADESİ
Bir bilgiye sır niteliği kazandıran bir diğer unsur, sır sahibinin, bilgiyi kamuya ya da üçüncü kişilere açıklamama yönündeki iradesinin varlığıdır[70]. Doktrinde, bu irade, sırrın sübjektif unsuru olarak da adlandırılmaktadır[71]. Sır sahibinin bilgiyi gizli tutma iradesi, açık veya zımni şekilde ortaya konulmuş olabilir[72]. Sır sahibinin, iradesini açıkça ortaya koyduğu durumlarda, iradenin varlığının tespiti konusunda herhangi bir sorun bulunmamaktadır.
Sır sahibinin bilginin gizli tutulması yönündeki zımni iradesinin tespiti için ise, bilginin gizli kalmasına yönelik aldığı tedbirlerin incelenmesi gerekir. Sır sahibinin bilgiyi gizli tutmak istemesi, tek başına yeterli bulunmamaktadır. Sır sahibi tarafından, bilgiyi gizli tutmak yönündeki iradesini gösteren tedbirler alınmış olması da gerekmektedir. Bilginin gizli tutulması için makul ölçüde tedbir alınan durumlarda, sır sahibinin iradesinin bilgiyi gizli tutmak yönünde olduğu ve dolayısıyla, bilginin sır niteliğinde olduğu kabul edilmelidir[73].
Dolayısıyla, bilginin sır korumasından yararlanabilmesi için, sır sahibi tarafından, bilgiyi gizli tutma iradesini gösteren makul önlemler alınmış olması; sır sahibinin bu yönde aktif bir çaba sergilemesi gerekir. Sır sahibinin, bilginin değerli olduğunun dışarıdan anlaşılamaması için herhangi bir tedbir almadığı yönündeki argümanına da itibar edilemez. Sır sahibinin bilgiyi gizli tutma yönündeki iradesini ortaya koyan tedbirler, her somut olay yönünden farklılık arz edebilir. Sırrın korunması için hangi tedbirlerin alınmasının beklenilebileceği, örf ve âdet doğrultusunda benzer bilgilerin korunması için uygulanagelmiş önlemler göz önünde bulundurularak belirlenebilir[74]. Sırrın saklanması yönündeki bir iradenin varlığını gösteren önlemlere örnek olarak; sır sahibinin işçileriyle veya ilişkili olduğu kişilerle, kendisinden edindiği bilgileri ifşa etmeyeceklerine dair gizlilik ya da rekabet etmeme sözleşmeleri yapması, bilgilerin yüksek güvenlikli şifreli ortamlarda muhafaza edilmesi, bilgiye erişimin kimi teknik veya fiziki olanaklarla zorlaştırılması, bilgiye erişen kişi sayısının sınırlandırılması, yazışmalarda aktarılan bilgilerin gizli nitelikte olduğuna dair ibarelere yer verilmesi gibi önlemler gösterilebilir[75]. Hatta, bilginin bir kimseye, başkalarının duymaması için sessizce açıklanmış olması dahi sır sahibinin iradesini gösteren bir davranış olarak kabul edilir. Sırrın korunması için bu türden önlemlerin alınması, ilerideki muhtemel uyuşmazlıklarda sır sahibinin iradesinin hangi yönde olduğu hususundaki şüpheleri gidereceği gibi, sırrı açıklayan kişinin de bilginin sır niteliğinde olduğunu bilebilecek durumda olduğunu ispata yarayacaktır.
Gizliliğin korunması için alınan önlemlerin, pratikte gerçekten gizliliği tam olarak sağlamaya yeterli olup olmadıkları önemli değildir. Zira alınan tedbirler, sırrı elde etmek amacındaki kişilerin yaratıcı yöntemleri karşısında yetersiz de kalabilir. Böyle bir durumda, sır sahibinin sırrı gizli tutmak yönündeki iradesinin varlığı, dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirilmelidir[76]. Sır sahibi tarafından alınan önlemlerin, durumun koşullarına göre makul olması yeterlidir. Bu bağlamda, sır sahibinden sırrını gizli tutmak için gereksiz, yüksek maliyetli ya da “kahramanca” tedbirlerin alınması beklenmemelidir[77]. Örneğin, sır içerikli bir belgenin korunması için kilitli bir çekmece veya kasa yeterli olmasına karşın, bir güvenlik duvarı oluşturulmasının gerekli olduğundan söz edilemez. Yahut çok yüksek geliri olmayan bir işletmeden, sırlarını muhafaza ettiği bilgisayar sunucusunun güvenliğini sağlamak için pahalı sızma testleri yaptırması veya yüksek maliyetli bir güvenlik duvarı oluşması, makul olmayacak bir beklenti olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla, alınan tedbirlerin makul olup olmadıkları, durumun özelliklerine ve sır sahibinin içinde bulunduğu koşullara göre, her somut olay özelinde değerlendirilmelidir.
Doktrinde, gizli bilginin sır sahibi bakımından önem taşıdığının ve bilginin saklanmasında sahibinin menfaatinin bulunduğunun, dürüstlük kuralı çerçevesinde açıkça anlaşılabildiği durumlarda, sır sahibinin bilgiyi gizli tutma iradesinin de var olduğunun kabul edilmesi gerektiği öne sürülmüştür[78].Yine, sır sahibinin zımni sır tutma iradesinin varlığının üçüncü kişiler tarafından tahmin edilebilir olmasını da, bu iradenin varlığının kabulü için yeterli bulan görüşler de mevcuttur.
Bir görüşe göre de, sır sahibinin herhangi bir nedenle iradesini açıklama yahut tedbir alma imkânı yoksa -örneğin ölüm döşeğinde olması ve benzeri durumlarda- yarar teorisi (interessentheorie) gereğince, yapılacak bir açıklamanın sır sahibine zarar verebileceği saptanabiliyorsa, sahibinin iradesinin o bilgiyi saklamak yönünde olduğu, dolayısıyla da bilginin sır niteliğinde olduğu kabul edilmelidir. Ancak, sırf bilginin sahibine menfaat sağlıyor olmasından hareketle, sahibinin iradesinin bilgiyi gizli tutmak yönünde olduğu varsayılmamalı; bilgi, sır olarak değerlendirilmemelidir. Nitekim bir kimse, kendisine menfaat sağlayan bir bilgiyi gizli tutmayı önemsememiş, bilgiye başkalarınca erişilememesi için herhangi bir önlem almamış, bilgiyi ona kolayca erişilebilecek ortamlarda bulundurmuş olabilir. Böyle bir durumda, bilginin menfaat sağlaması, bilginin sır niteliği kazanması için yeterli sayılamaz. Bu nedenle, sır sahibinin gerçekten de bilgiyi gizli tutmak yönünde bir iradesinin bulunduğu hususunun ispatlanamaması halinde; sanığın, bilginin sır niteliğinde olduğunu bilmediği, dolayısıyla da sırrın açıklanması yönünde kastının bulunmadığı yönündeki savunması karşısında, sır sahibinin iradesinin hangi yönde olduğu ve bilginin sır niteliğinde olup olmadığı hususundaki şüphe, sanık lehine yorumlanmalıdır. Yine, sır sahibinin bilgiyi gizli tutma yönündeki iradesini gösteren dışa yansımış bir davranışı bulunmayan hallerde, failin, bilginin sır olduğunu bilerek, kasten hareket ettiğinden kesin olarak söz edilemeyecektir[79].
Bazı hallerde, sır sahibinin, kendisine menfaat sağlayacak bilgiden haberdar olmaması da mümkündür. Örneğin, bir ticari işletmede çalışan bir işçi tarafından, işletme sahibine menfaat sağlayabilecek bir hizmet buluşu gerçekleştirilmiş olabilir[80]. İşverenin, bu buluştan haberdar olmadıkça, buluşa dair bir gizli tutma iradesi açıklaması da mümkün değildir. Hizmet buluşları yönünden, SMK’nın 114. maddesinin ilk fıkrasında, çalışanın, bir hizmet buluşu meydana getirdiğinde buluşunu gecikmeksizin işverene bildirmekle yükümlü olduğu;[81] aynı maddenin son fıkrasındaysa, çalışanın, hizmet buluşunu gizli tutmak yükümlülüğü altında olduğu hükme bağlanmıştır[82]. Dolayısıyla, hizmet buluşları yönünden, işverenin bilginin gizli tutulması yönünde bir irade açıklamasında bulunma imkânı olmasa da, yasa gereği, bilgi sır niteliğinde kabul edilmektedir.
BİLGİNİN SIR SAHİBİNE MENFAAT SAĞLAMASI
Bir sırrın korunmasına yönelik yasal düzenlemelerde, bir bilginin sır niteliğinde sayılması için, o bilginin sahibine menfaat sağlamasının zorunlu olup olmadığına ilişkin herhangi bir açıklık bulunmamaktadır.
Doktrinde, bilginin sır olarak nitelendirilebilmesi için sahibine menfaat sağlaması gerektiği konusunda bir görüş birliği mevcuttur[83]. Bu doğrultuda, bir gizli bilginin sır niteliğinde kabul edilmesi için, mutlaka, o bilginin gizli tutulmasında sahibinin bir menfaatinin bulunması gerekir. Bir başka ifadeyle, bir bilginin alenileşmesi, sahibinin menfaatlerini zedeleyebilecek nitelikteyse, o bilgi, sır kapsamında değerlendirilmelidir. Zira, gerek bu çalışmanın konusunu oluşturan gerekse sırrın korunmasına yönelik diğer yasal düzenlemelerin ortak amaçları, genel ekonomik düzenin, rekabet ortamının ve gerçek ya da tüzel kişilerin menfaatlerinin korunmasıdır[84].Alenileşmesi herhangi bir kimseye zarar vermeyecek ya da gizli tutulması herhangi bir kimseye menfaat sağlamayacak bir bilginin korunmasının bir faydası, işlevi ve anlamı olmayacaktır[85]. Bu nedenle de, sahibine menfaat sağlamayan ve ifşası halinde sahibinin menfaatlerine zarar verecek nitelikte olmayan bir bilginin, ceza kanunu, ticaret kanunu ve ekonomik hayata ilişkin diğer mevzuat uyarınca, “sır” kavramı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir[86].Yine, bilginin gizli tutulmasının sır sahibine menfaat sağladığının kabulü için o bilginin kullanılıyor olması yahut sır sahibinin bilgiden somut fayda sağlıyor olması da gerekmemektedir[87].
Kimi yazarlarca, bilginin sır niteliğini kazanabilmesi için, sahibine sağladığı menfaatin ekonomik bir karşılığı olan, maddi bir menfaat olması gerektiği belirtilmektedir. Ancak, bilgiye sır niteliği sağlayan menfaat, maddi nitelikte olabileceği gibi, manevi nitelikte de olabilir. Zira, ekonomik, ticari veya başkaca maddi bir değer taşımayan bir gizli bilginin alenileşmesi, zaman zaman kişilerin itibar kayıplarına ya da ayrımcılığa uğramalarına da yol açabilir.
Sonuç itibariyle, bir gizli bilginin sır kapsamında sayılması için, bilginin gizli tutulmasının sahibine sağladığı menfaatin maddi nitelikli olması zorunlu değildir. Sahibine hukuka aykırı bir menfaat sağlayan bir bilginin sır olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği de tartışılmıştır. Doktrinde, gizli bilginin ya da sağladığı menfaatin hukuka aykırı olması durumunda dahi bilginin sır olarak korunması gerektiği yönünde görüşler mevcuttur. Bu görüşü savunanlara göre, sırra vakıf olan kişilerden, sırrın hukuka uygun olup olmadığını kontrol etmeleri beklenemez. Bu görüşteki yazarlarca, bilgi sahibinin menfaatinin devam ettiği ve sırrın üçüncü kişi tarafından açıklanmasının veya kullanılmasının sır sahibine zarar vereceği öne sürülmüştür. Ancak hukuk düzeninden, hukuka aykırı bir fiile ilişkin bir bilgiyi yahut hukuka aykırı bir menfaati koruması beklenemeyeceğinden; hukuka aykırılık içeren ya da sahibine hukuka aykırı bir menfaat sağlayan bir bilginin sır olarak korunması mümkün olmamalıdır. Bir başka ifadeyle, bir kimsenin, hukuka aykırı bir duruma ilişkin sırlarının korunmasında, hukuken korunmaya değer bir menfaati olduğu kabul edilmemelidir. Hukuk düzeni tarafından, bir yandan ekonomik düzenin ve rekabetin sağlanması için sır niteliğindeki bilgilerin korunması öngörülürken; diğer taraftan da kamu düzenine, ekonomik düzene ve rekabet ortamına zarar verici uygulamalara izin verilmesi mümkün değildir.
Kısacası, bir gizli bilginin sır olarak nitelendirilebilmesi için; o bilginin, sahibine, hukuken korunmaya değer, haklı bir menfaat sağlaması gerekmektedir. Sahibine hukuka aykırı menfaat sağlayan bir bilgi, sır niteliği taşımadığından; o bilginin açıklanması, sır açıklanması şeklindeki bir suç fiilini de oluşturmayacaktır[88].
SIR TÜRLERİ
Sırlar, ilişkin oldukları bilgilerin konularına, sır sahibinin faaliyetlerine ya da kişiliğine göre farklı türlere ayrılmaktadır. Örneğin, sırların konularına göre bir ayrım yapılması sonucunda, devlet sırrı, askeri sır, ticari sır, müşteri sırrı, hasta sırrı, iş sırrı gibi sır türlerinden söz edilebilir. Sır sahibinin faaliyeti kapsamındaki sır türlerine örnek olaraksa, meslek sırrı gösterilebilir. Sır sahibinin aile sırları veya özel hayatına dair gizli bilgiler ya da üçüncü kişilerce bilinmesini tercih etmediği cinsel yönelimi, siyasi parti üyeliği, dernek üyeliği, sağlık bilgileri gibi bilgiler ise, sahibinin kişiliğine ilişkin sırlar olarak sınıflandırılabilir. Ancak, bu çalışmanın konusunu oluşturan suç tipinin kapsamına, ticari sırlar, bankacılık sırları, müşteri sırları, fenni keşif ve buluşlar ve sınai uygulamaya ilişkin bilgiler girdiğinden; bu çalışmada, yalnızca bu sır türleri incelenmiştir.
TİCARİ SIR
TANIM VE KAVRAM
Ticari sır da tanımlanması oldukça zor bir kavramdır. Doktrinde, ticari sırrın ne olduğuna dair net ve yeknesak bir tanımlama bulunmamaktadır. Ticari sırrın ne anlama geldiği ve içeriği, her somut olaya göre değişkenlik gösterebilmektedir.
Türk Hukukunda sadece haksız rekabet müessesesini düzenleyen, dolayısıyla haksız rekabet hukukuna özgülenmiş özel bir kanun mevcut değildir[89]. Onun yerine Kanun koyucu iki temel kanunda birbirinden bağımsız düzenlemeler öngörmeyi tercih etmiş ve TBK madde 57 ve TTK madde 54 ve 63 hükümlerinde düzenleme yapmıştır. Doktrinde dava açabilecek kişiler açısından zarar tehlikesini öngörmemişlerse de Türk Hukukunda TBK ve TTK bu konuda zararı gözetmiştir. Bu sebeple aynı zamanda tazminat talebini de yerinde görmüşlerdir.
TTK’nda yer alan düzenleme TBK’ya oranla daha kapsamlı koruma sağlamakta hem de detaylı bir içeriğe sahiptir.
Haksız rekabet düzenlemesinde TTK m 55/1-b-3 ve 55/1-d hükümleri örnek davranışları , fiilleri saymakta ayrıca da eylemin tanımını açıkça yapmaktadır. Açılabilecek davalarda iki eylem dikkate alınmaktadır.
55/b-3) İşçileri, vekilleri veya diğer yardımcı kişileri, işverenlerinin veya müvekkillerinin üretim ve iş sırlarını ifşa etmeye veya ele geçirmeye yöneltmek,
55/d) Üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek; özellikle, gizlice ve izinsiz olarak ele geçirdiği veya başkaca hukuka aykırı bir şekilde öğrendiği bilgileri ve üretenin iş sırlarını değerlendiren veya başkalarına bildiren dürüstlüğe aykırı davranmış olur.
Bu iki bent esasında birbirini tamamlar.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Ticari sır kavramını ve hukukumuzda ticari sırların korunmasına hizmet eden düzenlemeleri ve bunlardan en kapsamlı olanı haksız rekabet müessesini içeriklerinde detaylandırmak suretiyle inceledik.
İnceleme çerçevesinde dikkat çeken en önemli husus, ticari sırları konu alan ve ticari sırlara özgü özel bir kanuni düzenlemenin bulunmamasıdır. Dolayısıyla ticari sırlarla ilgili olarak değerlendirilmesi ve kanaat bildirmesi gereken ana mesele ticari sırlara özgü ve sadece ticari sırları düzenleyen özel bir kanun ihtiyacının da bulunup bulunmadığıdır.
Mevcut kanuni düzenleme boşluğu doldurmakta ise de hukukumuzda ticari sırlarla ilgili olarak farklı kanunlarda farklı terim ve kavramlar kullanılmış olması, haksız rekabet hükümleri de dahil olmak üzere hiçbir düzenlemede genel nitelikli bir ticari sır tanımına yer verilmediği ve ikincil düzenlemelerle sektörel tanımlar yapıldığı dikkat çekmektedir. Dolayısıyla bu konuda ticari tanım ve terim kargaşası yaşandığı görülmektedir.
Ticari sırlarla ilgili en genel ve detaylı koruma haksız rekabet hükümleri olmasına rağmen bu hükümler boşluk doldurmaktadır. Ancak şu konuya dikkat etmek gerekir. TTK’nın haksız rekabete ilişkin hükümleri içinde yer alan ve ticari sırların korunmasına hizmet eden düzenlemeler, haksız rekabete ilişkin halleri sayan ve haksız rekabete ilişkin hukuki ve cezai müeyyideleri düzenleyen hükümlerin asıl sevk amacı ticari sırların korunmasını sağlamak değil, haksız rekabeti önlemektir. Diğer bir ifade ile TTK’da yer alan düzenleme ile ticari sırların korunması değil, ticari sırların hukuka aykırı şekilde ele geçirilmesi ve haksız rekabete avantaj sağlanmasının ve bu çerçevede haksız rekabet yaratılmasının engellenmesidir. Dolayısıyla sadece ticari sırrı tanımlayan koruma altına alan ve bu konuya özgülenmiş bir kanunun bulunması isabetli olacaktır.
KAYNAKLAR
1-Dönmezer, S.: Ekonomik Suçlar, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi,1985,S.7, s. 21
2-Gerçeker, H.: Yorumlu & Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 4. Baskı, Ankara 2018, C. 2, s. 2210
3-Muhammed Sulu, Ticari Sırların Korunması, Onikilevha yayıncılık AŞ, İstanbul 2017, s.1-3
4-https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 17.05.2022)
5-https://www.oxfordlearnersdictionaries.com/definition/english/secret_2(Erişim Tarihi: 19.01.2022)
6-Erdem, D.Ö.: Ticari Sır Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin
Açıklanması Suçu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara 2018, s. 16
7-Donay, S.: Meslek Sırrının Açıklanması Suçu, 1. Baskı, İstanbul 1978, s. 5
8-Erem, F.: Ceza Hukukunda Meslek Sırrı, AÜHFD 1943, C. 1, S.1, s. 36
9-Gürbüz Usluel, A.E.: Türk Özel Hukukunda Özellikle Anonim Şirketlerde Ticari Sırrın Korunması,1. Baskı, İstanbul 2009, s. 7.
10-Tekşen, M.G.: Ticari Sır Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması Suçu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara 2012, s. 6-7;
11-Dursun, H.: Ticari Sır, Bankacılık Sırrı ile Müşteri Sırrının Açıklanması Suçlarına Genel Bir Bakış, Kamu-İş 2009, C.11, S.1, s. 213-216
12-Toroslu, N./Toroslu, H.: Ceza Hukuku Genel Kısım, 26. Baskı, Ankara 2021, s. 43 vd.;
13-Mantovani, F. Diritto Penale Parte Generale, 11. Edizione, Milano 2020, s. 3.
14-Centel, N./ Zafer, H./Çakmut, Ö.: Türk Ceza Hukukuna Giriş, 7. Bası, İstanbul 2011, s. 56
15-Dönmezer, S./Erman, S.: Nazari ve Tatbikî Ceza Hukuku, 14. Bası, İstanbul 2016, C.1, s. 20-35;
16-Hafızoğulları, Z./Özen, M.: Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Topluma Karşı Suçlar,2. Baskı, Ankara 2016, s. 434
17-Öztürk, S.: Ticari Sır Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması Suçu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı 2009, s. 10
18-Hüseyin Ülgen/Mehmet Helvacı/Abuzer Kendigelen/Arslan Kaya/ Füsun Nomer Ertan, Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2015/s.182
19-Cihan, M./Saygılı, S.: Felsefeye Giriş, 1. Baskı, Ankara 2022, s. 6;
20- Topdemir, H.G.: Felsefe Nedir? Bilgi Nedir?, Türk Kütüphaneciliği 2009, C. 23, S. 1, s. 12
21-N.Zeki Aral, Bankalarda Mesleki Sır, Ankara 1950, s.4
22-Nomer Ertan N.Füsun, Haksız Rekabet Hukuku, İstanbul 2016, s.299
23-Yargıtay 11. HD 24.05.2016, E.2015/11713, K.5631; Yargıtay 11. HD 23.11.2022 E.2021/4107, K.8250; Yargıtay 11. HD 23.11.2022 E.2021/4107, K.8250;Yargıtay 11. HD 18.11.2015, E.4798, K.12224;
24-Tekin, K.D.: Banka Sırrı Kavramı Yönünden Bankalarda Sır Saklama Yükümlülüğü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, Ankara 2009, s. 4;
25-Kurt, S.: Ticari Sır Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması Suçu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, İstanbul 2019, s. 4;
26-Erdem, D.Ö.: Ticari Sır Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması Suçu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara 2018, s. 25
27-Gürbüz Usluel, s.12; Erdem (Ticari Sır), s.36; Kurt, s.8; Çiftcioğlu, C.T.: Sırrın Korunması Boyutuyla Ticari Sır, Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrının Açıklanması Suçu, 1. Baskı, Ankara 2017, s.37;
28-Kangal, Z.T.: Ticari sır, Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması Suçu, Ceza Hukuku Dergisi 2014, C. 9, S. 24, s. 23
29-Tekşen, M.G.: Ticari Sır Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması Suçu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara 2012, s.12;
30-Donay, S.: Meslek Sırrının Açıklanması Suçu, 1. Baskı, İstanbul 1978 s. 5;
31-Evik, V.S./ Evik, A.H.: Devlet Sırrını ve Yayılması Yasaklanan Bilgileri Açıklama ve Elde Etme Suçları, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. VIII, S. 3-4, s. 122, 123
32-Kangal, Z.T.: Ticari sır, Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması Suçu, Ceza Hukuku Dergisi 2014, C. 9, S.24, s. 9-56, s.23;
33-Aytaç, Z.: Anonim Ortaklık Denetçilerinin Sır Saklama Yükümlülüğü, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi 1979, C. 10, S. 1, s. 184
34-Bilge, M.E.: Ticari Sırların Korunması, 1. Baskı, Ankara 2005, s. 16
35-Hamler, N.: The Impending Merger of the Inevitable Disclosure Dotrine and Negative Trade Secrets Is the Law Headed in the Right Direction? Journal of Corporation Law 2000, Vol. 25, No. 2, s. 398
36-Uşan, F. U.: İş Hukukunda İş Sırrının Korunması, 1. Baskı, Ankara 2003, s. 24
37-Saatcıoğlu, O.C.: Kanunlar İhtilafı Hukukunda Ticari Sırların İhlali, 1. Baskı, Ankara 2020, s. 45.
38-Green, J.: Trade Secrets and Data Security: A Proposed Minimum Standard of Reasonable Data Security Efforts When Seeking Trade Secret Protection for Consumer Information, Cumberland Law Review, Vol. 46, No 1, s. 187;
39-Meran, N.: Açıklamalı-İçtihatlı Yeni Türk Ceza Kanunu, 2. Baskı, Ankara 2007, s. 1160
40-Tepe, İ.: Ticari Sır, Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması Suçu, Ceza Hukuku Dergisi 2010, C. 5, S. 14, s.108;
41- Yargıtay 11. HD, T. 18.02.2020, E. 2018/4411, K. 2020/1668 (Sinerji İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi: 20.11.2022)
42-Camcı, Ö.: Haksız Rekabet Davaları 2, 1. Baskı, İstanbul 2002, s. 102
43-Yargıtay 5. CD, T. 31.05.2018, E. 2015/12952, K. 2018/4041 (Sinerji İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi: 20.11.2022)
44-Gürzumar, O.B.: Franchise Sözleşmeleri ve Bu Sözleşmelerin Temelini Oluşturan Sistemlerin Hukuken Korunması, İstanbul 1995, s.83;
45-Yılmaz, Ç.: Ticaret Hukukunda Ticari Sır ve Korunması (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 1995, s. 22
46-Sulu, M.: Ticari Sırların Korunması, 3. Baskı, İstanbul 2020, s. 15;
47-Yargıtay 7. CD, T. 08.04.1987, E. 1986/17826, K.1987/4019 (Sinerji İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi:20.11.2022)
48-Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 29. Baskı, Ankara 2023, s.354;
49-Erdoğan Moroğlu, Türk Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu Tasarıları, Makaleler, İstanbul 2010, s.647;
50-Ercüment Erdem, Rekabet Hukuku ve Haksız rekabetin İlişkisi, Prof. Dr. Ömer Teoman’a Armağan, 1. Cilt, İstanbul 2002, s.396; N.
[1] Dönmezer, S.: Ekonomik Suçlar, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi
1985,S.7, s. 21
[2] Gerçeker, H.: Yorumlu & Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 4. Baskı, Ankara 2018, C. 2, s. 2210
[3] Muhammed Sulu, Ticari Sırların Korunması, Onikilevha yayıncılık AŞ, İstanbul 2017, s.1-3
[4] https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 17.05.2022)
[5] https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 17.05.2022)
[6] https://www.oxfordlearnersdictionaries.com/definition/english/secret_2 (Erişim Tarihi: 19.01.2022)
[7] Erdem, D.Ö.: Ticari Sır Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin
Açıklanması Suçu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara 2018, s. 16
[8] Donay, S.: Meslek Sırrının Açıklanması Suçu, 1. Baskı, İstanbul 1978, s. 5
[9] Erem, F.: Ceza Hukukunda Meslek Sırrı, AÜHFD 1943, C. 1, S.1, s. 36
[10] Gürbüz Usluel, A.E.: Türk Özel Hukukunda Özellikle Anonim Şirketlerde Ticari Sırrın Korunması,
- Baskı, İstanbul 2009, s. 7.
[11] Sırrın kimi durumlarda maddileşmesi de söz konusudur. Örneğin, içeriğinde müşteri listesi bulunan
bir belge, sırrın maddileşmiş hali olarak nitelendirilebilir. Bkz. Gürbüz Usluel, dipnot 6
[12] Erdem (Ticari Sır), s. 18
[13] Gürbüz Usluel, s. 6
[14] Erdem (Ticari Sır), s. 30. Yazar ayrıca, Alman doktrininde, kimsenin bilmediği veya keşfedilmemiş,
erişilmemiş bilgilerin mutlak sır; belli kişilerce bilinen bilgilerin ise nisbi sır olarak tanımlandığını aktarmıştır.
[15] Tekşen, M.G.: Ticari Sır Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin
Açıklanması Suçu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara 2012, s. 6-7; Erdem (Ticari Sır), s. 20;
Dursun, H.: Ticari Sır, Bankacılık Sırrı ile Müşteri Sırrının Açıklanması Suçlarına Genel Bir Bakış, Kamu-İş 2009, C.11, S.1, s. 213-216
[17] Toroslu, N./Toroslu, H.: Ceza Hukuku Genel Kısım, 26. Baskı, Ankara 2021, s. 43 vd.; Mantovani, F.:
Diritto Penale Parte Generale, 11. Edizione, Milano 2020, s. 3. Türk hukukunda “biçimsel kanunilik
ilkesi” benimsenmiş olduğundan, kanunilik ilkesinin tanımı, biçimsel kanunilik ilkesi esas alınarak
yapılmıştır.
[18] “Suçta ve cezada belirlilik”, suçun unsurlarının ve yaptırımının yasada belirtilmesi demektir. Bkz. Centel,
N./ Zafer, H./Çakmut, Ö.: Türk Ceza Hukukuna Giriş, 7. Bası, İstanbul 2011, s. 56 vd. Kanunilik ilkesi hakkında ayrıntılı açıklamalar için ayrıca bkz. Dönmezer, S./Erman, S.: Nazari ve Tatbikî Ceza Hukuku, 14. Bası, İstanbul 2016, C.1, s. 20-35;
[19] Yorum, “kanunun anlamını araştırmak ve açıklamak için başvurulan zihinsel faaliyet” olarak
tanımlanmıştır. Kanunilik ilkesi, ceza hukukunda yorumu engellemez. Soyut hüküm her zaman kolay anlaşılır nitelikte olmayabilir. Bu nedenle, hükmün somut olaya uygulanması sırasında içeriğinin belirlenmesi gerekir. Bkz. Centel/Zafer/Çakmut, s. 84 vd.; Toroslu/Toroslu, s. 60 vd. Genişletici yorum için ayrıca bkz. Dönmezer/Erman (Nazari ve Tatbiki I), s. 237
[20] Tekşen, s. 5; Hafızoğulları, Z./Özen, M.: Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Topluma Karşı Suçlar,2.
Baskı, Ankara 2016, s. 434
[21] Centel/Zafer/Çakmut, s. 92.
[22] Tekşen, s. 7
[23] Aynı doğrultuda Öztürk, S.: Ticari Sır Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya
Belgelerin Açıklanması Suçu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı 2009, s. 10
[24] Hüseyin Ülgen/Mehmet Helvacı/Abuzer Kendigelen/Arslan Kaya/ Füsun Nomer Ertan, Ticari İşletme
Hukuku, İstanbul 2015/s.182
[25] Alman doktrininde bu hususta yer alan görüşler hakkında ayrıntılı bilgi için Bkz. Erdem (Ticari Sır),
- 20-24
[26] Cihan, M./Saygılı, S.: Felsefeye Giriş, 1. Baskı, Ankara 2022, s. 6; Topdemir, H.G.: Felsefe Nedir?
Bilgi Nedir?, Türk Kütüphaneciliği 2009, C. 23, S. 1, s. 12
[27] Cihan/Saygılı, s. 7
[28] Topdemir, s. 128
[29] https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 17.05.2022)
[30] https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 17.05.2022)
[31] N.Zeki Aral, Bankalarda Mesleki Sır, Ankara 1950, s.4
[32] Nomer Ertan N. Füsun, Haksız Rekabet Hukuku, İstanbul 2016, s.299
[33] Yargıtay 11. HD 24.05.2016, E.2015/11713, K.5631; Yargıtay 11. HD 23.11.2022 E.2021/4107, K.8250
[34] Yargıtay 11. HD 23.11.2022 E.2021/4107, K.8250
[35] Yargıtay 11. HD 18.11.2015, E.4798, K.12224; Tekin, K.D.: Banka Sırrı Kavramı Yönünden Bankalarda
Sır Saklama Yükümlülüğü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, Ankara 2009, s. 4; Kurt, S.: Ticari Sır Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması Suçu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, İstanbul 2019, s. 4; Erdem, D.Ö.: Ticari Sır Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması Suçu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara 2018, s. 25
[36] Gürbüz Usluel, s.12; Erdem (Ticari Sır), s.36; Kurt, s.8; Çiftcioğlu, C.T.: Sırrın Korunması Boyutuyla
Ticari Sır, Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrının Açıklanması Suçu, 1. Baskı, Ankara 2017, s.37; Kangal, Z.T.: Ticari sır, Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması Suçu, Ceza Hukuku Dergisi 2014, C. 9, S. 24, s. 23
[37] Gürbüz Usluel, s.7
[38] Tekşen, M.G.: Ticari Sır Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin
Açıklanması Suçu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara 2012, s.12; Donay, S.: Meslek Sırrının Açıklanması Suçu, 1. Baskı, İstanbul 1978 s. 5; Gürbüz Usluel, s. 8
[39] Tekşen, 14
[40] Kurt, s. 5; Evik, V.S./ Evik, A.H.: Devlet Sırrını ve Yayılması Yasaklanan Bilgileri Açıklama ve Elde Etme
Suçları, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. VIII, S. 3-4, s. 122, 123
[41] Öztürk, S., s. 11
[42] Erdem (Ticari Sır), s. 25
[43] Öztürk, S., s.11; Erdem (Ticari Sır), s. 34
[44] Gürbüz Usluel, s.12; Erdem (Ticari Sır), s.36; Kangal, Z.T.: Ticari sır, Bankacılık Sırrı veya Müşteri
Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması Suçu, Ceza Hukuku Dergisi 2014, C. 9, S.24, s. 9-56, s.23; Kurt, s.8; Çiftcioğlu, s.37
[45] Aytaç, Z.: Anonim Ortaklık Denetçilerinin Sır Saklama Yükümlülüğü, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi
1979, C. 10, S. 1, s. 184
[46] Bilge, M.E.: Ticari Sırların Korunması, 1. Baskı, Ankara 2005, s. 16
[47] Bilge, s.16
[48] Erdem (Ticari Sır), s. 36
[49] Erdem (Ticari Sır), s. 37
[50] Hamler, N.: The Impending Merger of the Inevitable Disclosure Dotrine and Negative Trade Secrets Is
the Law Headed in the Right Direction? Journal of Corporation Law 2000, Vol. 25, No. 2, s. 398
[51] Bilge, s. 17; Erdem (Ticari Sır), s. 38, Tekşen, s. 9, Çiftcioğlu, s. 37. Bu husus, Amerikan Hukuku’nda da
Yeknesak Ticari Sırlar Kanunu’nda (UTSA – Uniform Trade Secrets Act) kabul edilmiştir. Bkz. Cohen/Gutterman, s. 79. UTSA’nın yürürlüğe girmesinden önce, negatif bilgilerin sır korumasından yararlanamayacağına dair aksi yönde karar verilen Winston Research Corp. V. Minnesota Mining & Manufactoring Co. davasında; bir kasetçalar üreticisinin eski çalışanlarının işlerinden ayrılarak rakip firmaya çalışmaya başladıktan sonra negatif bilgileri kullanarak avantaj sağladıkları öne sürülmüş ise de temyiz incelemesi sonunda, işçilerden üretim sırasında ne yapılmaması gerektiğine dair bir bilgiyi kullanmamalarının beklenemeyeceği gerekçesiyle, bu tür bilgilerin koruma kapsamında olmadığına hükmedilmiştir. UTSA’nın yürürlüğe girmesinin ardından da negatif bilgilere dair tartışmaların devam ettiği görülmektedir. Bkz. Hamler, s. 399-401
[52] Çiftcioğlu, s.37; Gürbüz Usluel, s. 7; Uşan, F. U.: İş Hukukunda İş Sırrının Korunması, 1. Baskı, Ankara
2003, s. 24
[53] Birçok yazar tarafından bu unsur “gizlilik” yahut “gizli bilgi” şeklinde isimlendirilmiştir. Bkz. Gürbüz
Usluel, s. 6; Kurt, s. 5; Erdem (Ticari Sır), s. 28; Tekşen, s. 11; Çiftcioğlu, s. 37. Buna mukabil, bu unsur, doktrinde “bilginin henüz aleniyet kazanmamış olması” şeklinde de isimlendirilmiştir. Bkz. Saatcıoğlu, O.C.: Kanunlar İhtilafı Hukukunda Ticari Sırların İhlali, 1. Baskı, Ankara 2020, s. 45. Bir bilginin bir kişiye dahi açıklanması, o bilginin mutlak gizli olma niteliğini ortadan kaldıracak; buna mukabil bilgi, herkes tarafından bilinebilir hale gelmedikçe, yani alenileşmedikçe, sır olma niteliğini koruyacaktır. Bu nedenle bilgiyi sır haline getiren bu unsurun “gizlilik” olarak değil “aleni olmama” şeklinde adlandırılması daha yerindedir. Kaldı ki “gizlilik” tabirini kullanan yazarlar da bu unsuru tanımlarken esasında aleni olmamayı tarif etmekte; gizliliği, mutlak bir gizlilik olarak değil, aleniliğin karşıtı olarak kullanmaktadırlar.
[54] Green, J.: Trade Secrets and Data Security: A Proposed Minimum Standard of Reasonable Data Security
Efforts When Seeking Trade Secret Protection for Consumer Information, Cumberland Law Review, Vol. 46, No 1, s. 187; Gürbüz Usluel, s.7
[55] Meran, N.: Açıklamalı-İçtihatlı Yeni Türk Ceza Kanunu, 2. Baskı, Ankara 2007, s. 1160
[56] Donay, s. 6
[57] Gürbüz Usluel, s. 30
[58] Erdem (Ticari Sır), s.31. Aksi yöndeki bir Krallık Mahkemesi kararı, Alman doktrininde haklı eleştiriler
almıştır. Bkz. a.g.e. s. 31
[59] Gürbüz Usluel, s. 36
[60] Tepe, İ.: Ticari Sır, Bankacılık Sırrı veya Müşteri Sırrı Niteliğindeki Bilgi veya Belgelerin Açıklanması
Suçu, Ceza Hukuku Dergisi 2010, C. 5, S. 14, s.108; Gürbüz Usluel, s.8; Erdem (Ticari Sır), s. 30; Donay, s. 4.
[61] Erdem (Ticari Sır), s. 33; Gürbüz Usluel, s. 30; Bilginin sır niteliğinde olması için mutlak gizlilik taşıması
gerekmediği ve sır sahibinin menfaatleri doğrultusunda, sır niteliğine halel gelmeksizin bilginin sınırlı olarak açıklanabileceği, Amerikan Hukukunda da pek çok mahkeme kararına yansımıştır. Bkz. Cohen/Gutterman, s. 83
[62] Erdem (Ticari Sır), s. 32
[63] Gürbüz Usluel, s. 31; Cohen/Gutterman, s. 85
[64] Cohen/Gutterman, s. 86
[65] Gürbüz Usluel, s. 31; American Paper & Packaging Prods. Inc. v. Kirgan davasında, mahkeme tarafından,
ticarette genel olarak bilinen ve rakipler tarafından iyi niyetle kullanılan bir bilginin, korunacak bir ticari sır niteliğinde olmadığı belirtilmiştir. Bkz. Cohen/Gutterman, s. 85. Yargıtay da benzer doğrultuda, sahibi aksini düşünse ve hatta bilgiyi korumak için gizlilik sözleşmesi yapsa dahi, daha önceden kullanılagelen ve herkesçe bilinen bir bilginin sır niteliğinde olmadığına karar vermiştir: “… taraflar arasında gizlilik sözleşmesini konu edilen ve davacıya ait olduğu iddia edilen ticari sır niteliğindeki bilgilerin daha önce kullanılmış bilgi ve yöntemler olduğu, münhasıran davacıya ait, sır niteliğinde bilgiler niteliği taşımadığı, ticari hayatta herkesçe bilinen ve kullanılagelen denenmiş yöntemler her ne kadar davalı yanın bilgisizliği nedeniyle gizlilik sözleşmesine konu edilmiş ise de davacı yanca davaya konu bilgilerin ticari sır niteliğinde ve sadece tarafına ait bilgi/yöntem gibi sunulmuş olmasının davaya konu bilgilerin daha önce bilinmeyen bir yöntem olduğunun kabulünü gerektirmeyeceği, davalının dava konusu bilgileri kullanmasının hukuka aykırı olmadığından davacının tazminat talep etme hakkı bulunmadığı…” Bkz. Yarg. 11. HD, T. 18.02.2020, E. 2018/4411, K. 2020/1668 (Sinerji İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi: 20.11.2022)
[66] Çiftcioğlu, s.38,
[67] Donay, s. 4; Tekşen s.13
[68] Camcı, Ö.: Haksız Rekabet Davaları 2, 1. Baskı, İstanbul 2002, s. 102
[69] Gürbüz Usluel, s. 37; Gürbüz Usluel, s. 37
[70] Tekşen, s.12; Donay, s. 5; Gürbüz Usluel, s. 8
[71] Erdem (Ticari Sır), s. 41; Donay, s. 5; Gürbüz Usluel, s. 8
[72] Bilge, s.26
[73] Tekşen, s.12
[74] Gürbüz Usluel, s. 34
[75] Cohen/Gutterman, s. 89; Green, s. 192; Sır sahibinin sırrın korunmasına yönelik önlem alması
gerekliliğine dair benzer yaklaşım, Yargıtay tarafından da benimsenmiştir: “SGK Ankara İl Müdürlüğünde görevli sanıkların, katılanın yetkilisi olduğu firmanın ticari sırları arasında yer alan SGK prim borcu bulunup bulunmadığına dair hususun firma bilgisi dışında haksız yere sorgulamasını yaparak rakip firma olan …’a ait firma vekiline iletmek suretiyle ticari sırrın ifşa edilmesi suçunu işledikleri iddiası ile açılan kamu davasında mahkemece mahkumiyet hükümleri kurulmuş ise de; maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılabilmesi açısından; sanıkların kurum şifrelerini iş yoğunluğundan dolayı kurumdaki diğer çalışanların da bildikleri, söz konusu belgelerin kurumdaki dosyalarda bulunduğu, kurum amirlerinin bu dosyaları incelemek için istediklerinde odacıların götürüp getirdikleri” şeklindeki savunmaları, rakip firma ortağı olan …. ….’un da soruşturma aşamasında itiraz ederken herkese açık bilgi ve belgeleri kullandıklarını belirtmesi karşısında, sanıkların görev yaptıkları kurumda firmalara ait SGK borç dökümlerinin çıkarılması ile ilgili usulün ne şekilde işlediği, olaya konu belgelerin kurumda bulunan dosyalarda muhafaza edilip edilmediği, bu dosyaları kimlerin inceleme yetkisi bulunduğu, katılana ait firma bilgilerinin kaç kez sorgulandığı hususlarının ilgili kurumdan sorulmasından sonra rakip firmaya verildiği iddia edilen belgelerin ticari sır mahiyetinde olup olmadığının belirlenebilmesi bakımından ticaret ve ihale hukuku konularında uzmanlardan oluşacak bir bilirkişi kurulundan rapor alındıktan sonra sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde mahkumiyet kararları verilmesi…” Bkz. Yarg. 5. CD, T. 31.05.2018, E. 2015/12952, K. 2018/4041 (Sinerji İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi: 20.11.2022)
[76] Gürbüz Usluel, s. 30
[77] Gürbüz Usluel, s. 34; Mcneil, s. 319; Cohen/Gutterman, s. 88
[78] Gürzumar, O.B.: Franchise Sözleşmeleri ve Bu Sözleşmelerin Temelini Oluşturan Sistemlerin Hukuken
Korunması, İstanbul 1995, s.83; Gürbüz Usluel, s10
[79] Erdem (Ticari Sır), s. 48
[80] Hizmet buluşu, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 113/1 maddesinde; “çalışanın, bir işletme veya
kamu idaresinde yükümlü olduğu faaliyeti gereği gerçekleştirdiği ya da büyük ölçüde işletme veya kamu idaresinin deneyim ve çalışmalarına dayanarak, iş ilişkisi sırasında yaptığı buluş” şeklinde tanımlanmıştır.
[81] 6769 Sayılı Kanun m. 114/1: “Çalışan, bir hizmet buluşu yaptığında, bu buluşunu yazılı olarak ve
geciktirmeksizin işverene bildirmekle yükümlüdür. Buluş birden çok çalışan tarafından gerçekleştirilmişse, bu bildirim birlikte yapılabilir. İşveren, bildirimin kendisine ulaştığı tarihi, bildirimde bulunan kişi veya kişilere gecikmeksizin ve yazılı olarak bildirir.”
[82] SMK m. 114/6: “Çalışan, hizmet buluşunu, serbest buluş niteliği kazanmadığı sürece gizli tutmakla
yükümlüdür.”
[83] Tekşen, 13; Turanboy, A.: Ticari Sır, Tuğrul Ansay’a Armağan, Ankara 2006, s. 368; Gürbüz Usluel, s.
11; Donay, s. 4; Bilge, s. 30; Tepe, s. 108-109
[84] Çiftcioğlu, s.42; Yılmaz, Ç.: Ticaret Hukukunda Ticari Sır ve Korunması (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 1995, s. 22
[85] Erdem (Ticari Sır), s. 14; Tekşen, s. 14
[86] Erdem (Ticari Sır), s. 14; Çiftcioğlu, s. 42
[87] Sulu, M.: Ticari Sırların Korunması, 3. Baskı, İstanbul 2020, s. 15; Erdem (Ticari Sır), s. 55
[88] Yargıtay da önceden hissedarı olduğu şirketi vergi kaçırdığından bahisle ihbar eden bir kimsenin iş sırrını
ifşa etmek nedeniyle sorumluluğunun tartışıldığı bir kararında; “Türk Ticaret Kanunun 363. maddesi ile korunmak istenen sır şirkete ait iş sırrı olup, kanunda bu kavramın kapsamı tarif edilip belirlenmemekle beraber maddenin sevk amacına göre bir sonuca ulaşmak mümkün bulunmamaktadır. Buna göre, her türlü iktisadi maksat ve konular için kurulan ve gayesi ticari yani kar amacına yönelik anonim şirketlerin imalatta, ticarette ve sürümde özel bilgileri, becerileri ve yöntemleri itibariyle diğer kurum ve işletmelere karşı rekabet gücünü korumak amacı güdüldüğü açık bulunmaktadır. Bu itibarla şirket iş sırrının da bu gibi konularla ilgili faaliyet, durum ve muamelelere taalluk etmesi gerekir. Diğer yandan vergi mükelleflerinin, kanunlar icabı mecbur bulundukları vergileri tam ve zamanında vermeleri esas olup aksi halde devletin bunu temin için gerekli araştırmaları ve işlemleri yapması yetki ve görevi icabı olduğu cihetle; vergi kaçırmanın ve bunun yöntemlerinin kanunla korunan iş sırrı olarak kabulü, bir kanunla gayri meşru kabul edilenin bir diğer kanunla korunması olur ki; kanun vazının amacının bu olmadığı aşikardır” şeklindeki gerekçeyle, hukuka aykırılık içeren bilginin sır niteliğinde kabul edilmediğinden bahisle, sanığın beraatına karar verilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bkz. Yarg. 7. CD, T. 08.04.1987, E. 1986/17826, K.1987/4019 (Sinerji İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi:20.11.2022)
[89] Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 29. Baskı, Ankara 2023, s.354; Erdoğan Moroğlu, Türk Borçlar
Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu Tasarıları, Makaleler, İstanbul 2010, s.647; Ercüment Erdem, Rekabet Hukuku ve Haksız rekabetin İlişkisi, Prof. Dr. Ömer Teoman’a Armağan, 1. Cilt, İstanbul 2002, s.396; N. Füsun Nomer Ertan, Haksız Rekabet Hukuku, İstanbul 2016, s. 32




