Temsilcinin Kendisini Lehtar Göstermesi Halinde Uygulanacak Hükümler

  • Anasayfa
  • Genel
  • Temsilcinin Kendisini Lehtar Göstermesi Halinde Uygulanacak Hükümler
Şahin hukuk blog

TEMSİLCİNİN KENDİSİNİ LEHTAR GÖSTERMESİ HALİNDE

UYGULANACAK HÜKÜMLER

Av.Hüseyin Şahin

Osmaniye Barosu

14.06.2023

ÖZET

Temsil, bir kimsenin temsilci sıfatıyla başka bir kişi hukuki bir işlemde bulunmasıdır[1]. Temsilci yaptığı hukuki işlemi kendisi adına fakat temsil ettiği kişi hesabına gerçekleştiriyorsa dolaylı temsil, temsil ettiği kişi adına ve hesabına gerçekleştiriyorsa doğrudan temsil söz konusudur[2]. Ticari temsilci, ticari vekil ve diğer tacir yardımcıları konumundaki temsilcilere ilişkin hükümler, TBK m. 547 ila 554 arasında yer almaktadır. Bunun dışındaki temsil halleri TBK m. 40 ve devamında düzenlenmiştir. Temsil yetkisi, tek bir kişiye verilebileceği gibi birden fazla kişiye de verilebilir. Birden fazla kişiye temsil yetkisinin verilmesi halinde, TBK m. 511/2’ye göre temsilciler temsil olunan kişiyi ancak birlikte yaptıkları fiil ve işlemleriyle borçlandırabildiğinden, temsilcilerin kural olarak kambiyo senedini birlikte imzalamaları gerekir[3]. Aksi takdirde tek başına yapılan işlemlerden dolayı, yetkisiz temsile ilişkin hükümler uygulama alanı bulur[4].

Temsilci aracılığıyla gerçekleştirilen senet keşidesi hakkında TTK’da açık bir düzenleme yer almasa da esasen bir kambiyo taahhüdü olması özelliğinden hareket ederek temsil değerlendirilmesi yapılır. Bu açıdan ticari temsilci ve ticari vekilin aval verebilme hususundaki yetkileri de farklılaşmaktadır. Çalışmamızda öncelikle temsilci aracılığıyla gerçekleştirilen avalde bulunması gerekli temel unsurlar açıklanmaya çalışılmıştır. Tespit ettiğimiz bazı yol gösterici yargı kararlarıyla bu açıklamalarımızı desteklenmeye çalıştık. Aynı zamanda bazı yargı kararları konunun ele alınış biçimi sebebiyle eleştirilmiştir. Temsilcinin kendisi lehine aval vermesi hususunda ise sözleşme özgürlüğü ve temsil olunan kişinin istismar edilmemesi sağlamak arasında bir denge kurulmaya çalışılmıştır.

Kambiyo hukukunun başta şekli hükümlerin en sert uygulandığı özel hukuk kurumu olması ve sahip olduğu diğer müstakil özellikler genel temsil hükümlerinin kambiyo senetlerine uygulanırken doğrudan değil, niteliklerine uygun düştüğü ölçüde uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak kambiyo senetlerinin düzenlenmesi ile diğer kambiyo kurumları olan poliçenin kabulü, ciro ve aval işlemlerinin de kendilerine özgü nitelikleri sebebiyle temsile ilişkin kuralların uygulanması her biri açısından farklılıklar arz etmektedir.

Temsilin de sahip olduğu özellikler göz önüne alınarak gerçek kişiler açısından yasal temsil ve iradi temsil, tüzel kişiler açısından organ temsili ve atanmış temsilci vasıtasıyla temsil ve tüzel kişiliği olmayan yapılardaki temsil şeklinde ayrım yapılmak suretiyle kambiyo hukuku kurumlarının ayrıntılı açıklanması konunun sıhhatli incelenmesi ve kolay anlaşılabilir olmasını sağlayacaktır. Çalışmamız temsile ilişkin genel hükümlerin kambiyo hukuku kuralları açısından yorumlanarak kambiyo kurumlarına ne ölçüde uygulanacağı konusunda doktrindeki görüşlerin ve Yargıtay uygulamalarının ortaya konulması suretiyle uygulamaya yol göstermeyi amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Kambiyo Senetleri, Yasal Temsil, İradi Temsil, Organsal Temsil, Kambiyo Senetlerinin Düzenlenmesi, Kabul, Ciro, Aval, Yetkisiz Temsil

 

SUMMARY

Representation is the act of taking a legal action against another person in the capacity of a representative. If the representative performs the legal action on behalf of himself but on behalf of the person he represents, indirect representation is in question, if he performs on behalf of the person he represents, direct representation is in question. Provisions regarding representatives as commercial representatives, commercial agents and other merchant assistants, TCO art. It is located between 547 and 554. Representation cases other than this, TBK m. 40 and beyond. The authority to represent can be given to a single person or to more than one person. If more than one person is authorized to represent, TCO art. According to 511/2, since the representatives can only debit the represented person with the acts and transactions they perform together, as a rule, the representatives are required to sign the bill of exchange together. Otherwise, due to the transactions made alone, the provisions regarding unauthorized representation find application area.

Although there is no clear regulation in the TCC regarding the issuance of promissory notes through a representative, the representation is evaluated based on the fact that it is essentially a foreign exchange commitment. In this respect, the powers of the commercial representative and the commercial attorney to issue bills also differ. In our study, first of all, the basic elements that should be included in the aval carried out through the representative have been tried to be explained. We tried to support these statements with some guiding judicial decisions we have identified. At the same time, some judicial decisions were criticized because of the way the issue was handled. A balance has been tried to be established between freedom of contract and ensuring that the represented person is not abused in terms of the representative giving aval in favor of himself.

The fact that the foreign exchange law is a private law institution where the formal provisions are applied the most and its other independent features necessitate the application of the general representation provisions when applying to the bills of exchange, not directly, but to the extent that it suits their qualifications. However, the issuance of bills of exchange and the acceptance of policies, which are other foreign exchange institutions, and the application of the rules regarding representation, due to the unique characteristics of endorsement and bill transactions, differ for each of them.

Taking into account the characteristics of representation, the detailed explanation of foreign exchange law institutions by distinguishing between legal representation and voluntary representation for real persons, organ representation for legal persons and representation by appointed representative and representation in unincorporated structures will ensure that the subject is thoroughly examined and easy to understand. Our study aims to guide the practice by revealing the views in the doctrine and the practices of the Supreme Court on the extent to which the general provisions on representation will be interpreted in terms of the rules of foreign exchange law.

Keywords: Bills of Exchange, Legal Representation, Voluntary Representation, Organ Representation, Arrangement of Bills of Exchange, Acceptance, Turnover, Bill, Unauthorized Representation

I.GENEL OLARAK

Çalışma konusunun özü kambiyo senetleri keşide eden temsilcinin hukukumuzda uygulanan hükümlerden olan temsilcinin vekil edeni borçlandıran işlemlerde vekil edeni temsilci sıfatıyla kendisine kambiyo senetleriyle borçlandırıp borçlandırmayacağı hususlarının ortaya çıkarılması oluşturmaktadır.

Kambiyo senetlerinde ehliyet bakımından TTK madde 670 genel hükümlere atıf yapmıştır. Kambiyo senedi düzenlenmesinde ehliyetsizlik ve vekaletin kötüye kullanılması ve istismarı konusunda senetteki beyanın hükümsüzlüğüne ilişkin bir defi olarak iyiniyetli olup olmamasına bakmaksızın herkese karşı ileri sürülebilir[5].

Fiil ehliyetine sahip olan kişiler kendi başlarına kambiyo taahhüdünde bulunabilirler. Tam ehliyet açısından zorunlu yasal temsil söz konusu olmadığından tam ehliyetliler herhangi bir izin ve icazet olmadan kendi başlarına geçerli bir biçimde kambiyo taahhüdünde bulunabilecekleri gibi kambiyo taahhüdü niteliğinde bulunan poliçe kabulü işlemini, temlik, rehin ve tahsil ciroları ile aval işlemini kendi başlarına yapabilirler.

Tam ehliyetliler, tam fiil ehliyetine sahip oldukları için kendi başlarına iradi temsil yetkisi verebilirler ve bu surette temsilci vasıtasıyla kambiyo taahhüdünde bulunabilirler. Tam ehliyetlilerin verdikleri iradi temsil yetkisine dayanarak kambiyo taahhüdünde bulunulması durumunda kambiyo taahhüdü hiçbir makamın izin veya icazetine tabi olmaksızın geçerlidir. Kambiyo taahhüdünden doğrudan tam ehliyetli sorumlu olur. Temsilcinin tam ehliyetliyi temsilen kambiyo senedi düzenlemesi senet üzerine temsil olunanın adını yazdıktan sonra vekaleten, temsilen, adına gibi ibarelerle kendi adını yazıp imzalaması şeklinde olabileceği gibi temsil durumunu belli etmeksizin doğrudan imza atması suretiyle de olabilir[6]. İlk durumda temsil ilişkisi senet metninden anlaşılmakta iken ikinci durumda temsil ilişkisine dayanarak senedi düzenlediğinin ispatı temsilciye aittir. Temsil yetkisini kullanarak senedi düzenlediğini iyiniyetli üçüncü kişilere karşı defi olarak dermeyan edemez. Ancak aralarındaki temsil ilişkisini kanıtlamak suretiyle temsil olunana genel hükümlere göre rücu edebilir[7].

Tam ehliyetli temsil yetkisi vermeksizin onun temsilcisi sıfatıyla bir başkasının işlem yapması durumunda yapılan işlem icazet verilinceye kadar askıda olacağı ve temsil olunanı bağlamayacağı[8] için icazet verilmesi halinde kambiyo taahhüdünden tam ehliyetli sorumlu olacak aksi takdirde yetkisiz temsil sebebiyle TTK madde 678 gereği düzenleyen sorumlu olacaktır[9].

Tam ehliyetlilerin ticari işletme işletmesi durumunda tacir sayılmaları sebebiyle kendi başlarına ticari temsilci atayabilecekleri için ticari temsilci tam ehliyetlinin iradi temsilcisi olarak onun adına ticari işletmenin yönetimi için kambiyo senedi düzenleyebilir. Ticari işletme yönetimi için atanmış ticari temsilcinin kendisine ayrıca ve açıkça yetki verilmesi durumunda atayacağı bir başka ticari temsilci[10] de ticari işletmenin yönetimi ve işlerin yürütülmesi için kambiyo senedi düzenleyebilecektir[11]. Ancak ticari temsilcinin açıkça ticari temsilci atayabileceğine ilişkin kendisine verilmiş bir yetki bulunmamasına rağmen ticari temsilci ataması durumunda atanacak ticari temsilcinin düzenleyeceği kambiyo senedinden TTK madde 678 gereği kendisi bizzat sorumlu olacaktır. Tam ehliyetlinin ticari işletme işletmesi durumunda ticari işletmenin işlemleri için ticari vekil atamasını doğrudan kendisi yapabileceğinden[12] atadığı ticari vekile ayrıca yetki vererek kendisi adına kambiyo taahhüdünde bulunmasını sağlayabilir. Ticari vekilin ayrıca yetkilendirme olmadan kambiyo taahhüdünde bulunması durumunda TTK madde 678 gereği kambiyo taahhüdünden bizzat kendisi sorumlu olacaktır[13]. Ancak bu durumda temsil edilenin işlemi onaylaması durumunda kambiyo taahhüdünden temsil edilen sorumlu olacaktır.

  1. KAMBİYO SENETLERİNDE TEMSİLE KONU İŞLEMLER

Kambiyo senetlerinin düzenlenmesi tabiri çalışmamızda kambiyo taahhüdünde bulunulması kavramına karşılık olarak kullanılmış olup, kambiyo senetleri olan poliçe, bono ve çekin düzenlenmesi dolayısıyla bunlar vasıtasıyla kambiyo taahhüdünde bulunulması her birinin sahip olduğu özellikler nedeniyle farklı olmaktadır. Poliçe ilişkisinde muhatap, düzenleyen ve lehtar olmak üzere üç köşeli bir ilişki mevcut olmasına rağmen poliçenin oluşturulması düzenleyen tarafından yapılmakta ve lehdara teslimi ile poliçe düzenlenmiş olmaktadır. Muhatabın ilişkiye dahil olması durumu kabul olarak adlandırılmakta olup, bu husus düzenleme faaliyeti kapsamında yer almamaktadır. Bonoda poliçeden farklı olarak iki taraflı bir ilişki mevcut olup, bononun düzenlenmesi düzenleyen ve lehdar arasında vuku bulmakta, düzenleyenin bonoyu oluşturup teslim etmesi ile kendisi kambiyo taahhüdü altına girmektedir. Bonoda, düzenleyen poliçeden farklı olarak asıl borçlu durumundadır. Çeklerde de poliçedeki gibi üç köşeli bir ilişki ile muhatap, düzenleyen ve lehdar yer almaktadır. Poliçeden farklı olarak muhatabın ancak bir banka olabileceği çeklerde, düzenleyen çeki imzalayıp teslimi ile birlikte muhatap bankaya ödeme, lehdara ise çek bedelini tahsil yetkisi vermektedir. Çek kanunu madde 2/5 gereği çek defterleri bankalar tarafından basılmakta ancak çek ilişkisi düzenleyenin imzası ile çekin lehdara teslimi ile tamamlanmaktadır. Sonuç olarak poliçe, bono ve çeklerde kambiyo taahhüdü altına girilmesi senedin lehdara teslimi ile vuku bulmaktadır.

III. KAMBİYO SENETLERİNDE CİRO VERİLMESİ

Ciro; poliçe, bono ve çekin üçünde de söz konusu olan, kambiyo senetlerinde senedin içeriğindeki hakkı kendinden sonrakine devretme ve devrettiği miktar kadar sorumluluk altına girme işlemidir. Ciro işlemi ile ciranta ciro edilen lehine yeni bir kambiyo senedi düzenlemiş gibi kambiyo taahhüdü altına girmektedir[14]. Ciro işlemi ile hamil cirantanın hem senetten doğan haklarını devralmakta[15] hem de ödeme için cirantaya başvurma hakkı elde etmektedir[16]. Ciro işlemi kambiyo senedinin üzerine ya da kambiyo senedine bağlı kağıt olan alonj üzerine imza atılması ile gerçekleşir.

Cironun kayıtsız, şartsız ve tam olması gerekmekte olup, kayıt ve şart yazılmamış sayılma, kısmi ciro ise batıl olma sonucuna bağlanmıştır. Cironun sebepten soyut nitelikte olması sebebiyle ciranta düzenleyen ile kendi arasındaki ilişkiden doğan defilerini sonraki hamillere karşı bilerek zararına hareket etmeleri durumu dışında ileri süremez[17].

Ciro işlemi, kambiyo senedi üzerindeki hakkın devri niteliğinin yanında teminat işlevi gereği cirantanın kendinden sonra gelenlere ve hamile karşı kambiyo senedinin ödenmemesinden sorumluluğunu doğurmaktadır[18].Ciro vadeye kadar ya da vadeden sonra yapılabilmekte[19], ödememe protestosunun çekilmesinden ya da bunun çekilmesi için öngörülen sürenin geçmesinden sonra yapılan ciro ise alacağın temliki hükümlerine tabi olmaktadır[20].

Ciro silsilesinin düzgün olması başvurma hakkının kullanılabilmesi için şart olduğundan ciro zincirindeki kopukluk başvurma hakkının kullanılabilmesini engeller. Ciro silsilesinin düzgün olması için ilk imzayı lehtarın atması, lehtarın ciro ettiği kişiden itibaren kendisine ciro yapılan kişilerin kendilerinden sonra gelen kişilere ciro yapması ve bu surette ciro işleminin hamile kadar yetkili hamillerin imzaları ile aksama ve kopukluk olmadan devam etmesi gerekir[21].

  1. KAMBİYO SENETLERİNDE TEMSİL

Hak ehliyeti kişilerin haklara ve borçlara sahip olabilmesidir. Türk Medeni Kanunu madde 8 hükmü gereği her insanın hak ehliyeti vardır. Hak ehliyeti sırf kişi olmaktan dolayı kazanılan bir ehliyettir[22] ve bu anlamda Türk Medeni Kanunu insanlar arasında bir ayrım yapmamıştır.

Fiil ehliyeti, kişilerin kendi fiilleriyle hak edinebilmesi ve borç altına girebilmesidir. Türk Medeni Kanunu fiil ehliyeti için ayırt etme gücüne sahip olma, ergin olma ve kısıtlı olmama gibi birtakım şartlar getirerek fiil ehliyeti bakımından kişiler arasında ayrım yapmıştır. TMK’nın fiil ehliyeti yönünden getirmiş olduğu şartlar ve doktrindeki inceleme yöntemi esas alınarak fiil ehliyeti yönünden kişiler tam ehliyetliler, yasal danışmanlık altındakiler, sınırlı ehliyetsizler ve tam ehliyetsizler olmak üzere dörde ayrılarak incelenecektir. Kambiyo senetlerinde ehliyet bakımından TTK madde 670 genel hükümlere atıf yapmıştır. Kambiyo senedi düzenlenmesinde ehliyetsizlik senetteki beyanın hükümsüzlüğüne ilişkin bir defi olarak iyiniyetli olup olmamasına bakmaksızın herkese karşı ileri sürülebilir[23].

TTK madde 670 kambiyo taahhüdünde bulunma bakımından temel hükümlere atıf yapmıştır. Buna göre fiil ehliyetine sahip olan kişiler kendi başlarına kambiyo taahhüdünde bulunabilirler. Tam ehliyet açısından zorunlu yasal temsil söz konusu olmadığından tam ehliyetliler herhangi bir izin ve icazet olmadan kendi başlarına geçerli bir biçimde kambiyo taahhüdünde bulunabilecekleri gibi kambiyo taahhüdü niteliğinde bulunan poliçe kabulü işlemini, temlik, rehin ve tahsil ciroları ile aval işlemini kendi başlarına yapabilirler.

Tam ehliyetliler, tam fiil ehliyetine sahip oldukları için kendi başlarına iradi temsil yetkisi verebilirler ve bu surette temsilci vasıtasıyla kambiyo taahhüdünde bulunabilirler. Tam ehliyetlilerin verdikleri iradi temsil yetkisine dayanarak kambiyo taahhüdünde bulunulması durumunda kambiyo taahhüdü hiçbir makamın izin veya icazetine tabi olmaksızın geçerlidir. Kambiyo taahhüdünden doğrudan tam ehliyetli sorumlu olur. Temsilcinin tam ehliyetliyi temsilen kambiyo senedi düzenlemesi senet üzerine temsil olunanın adını yazdıktan sonra vekaleten, temsilen, adına gibi ibarelerle kendi adını yazıp imzalaması şeklinde olabileceği gibi temsil durumunu belli etmeksizin doğrudan imza atması suretiyle de olabilir[24]. İlk durumda temsil ilişkisi senet metninden anlaşılmakta iken ikinci durumda temsil ilişkisine dayanarak senedi düzenlediğinin ispatı temsilciye aittir. Temsil yetkisini kullanarak senedi düzenlediğini iyiniyetli üçüncü kişilere karşı defi olarak dermeyan edemez. Ancak aralarındaki temsil ilişkisini kanıtlamak suretiyle temsil olunana genel hükümlere göre rücu edebilir[25].

Tam ehliyetli temsil yetkisi vermeksizin onun temsilcisi sıfatıyla bir başkasının işlem yapması durumunda yapılan işlem icazet verilinceye kadar askıda olacağı ve temsil olunanı bağlamayacağı[26] için icazet verilmesi halinde kambiyo taahhüdünden tam ehliyetli sorumlu olacak aksi takdirde yetkisiz temsil sebebiyle TTK madde 678 gereği düzenleyen sorumlu olacaktır[27].

Tam ehliyetlilerin ticari işletme işletmesi durumunda tacir sayılmaları sebebiyle kendi başlarına ticari temsilci atayabilecekleri için ticari temsilci tam ehliyetlinin iradi temsilcisi olarak onun adına ticari işletmenin yönetimi için kambiyo senedi düzenleyebilir. Ticari işletme yönetimi için atanmış ticari temsilcinin kendisine ayrıca ve açıkça yetki verilmesi durumunda atayacağı bir başka ticari temsilci[28] de ticari işletmenin yönetimi ve işlerin yürütülmesi için kambiyo senedi düzenleyebilecektir[29]. Ancak ticari temsilcinin açıkça ticari temsilci atayabileceğine ilişkin kendisine verilmiş bir yetki bulunmamasına rağmen ticari temsilci ataması durumunda atanacak ticari temsilcinin düzenleyeceği kambiyo senedinden TTK madde 678 gereği kendisi bizzat sorumlu olacaktır. Tam ehliyetlinin ticari işletme işletmesi durumunda ticari işletmenin işlemleri için ticari vekil atamasını doğrudan kendisi yapabileceğinden[30] atadığı ticari vekile ayrıca yetki vererek kendisi adına kambiyo taahhüdünde bulunmasını sağlayabilir. Ticari vekilin ayrıca yetkilendirme olmadan kambiyo taahhüdünde bulunması durumunda TTK madde 678 gereği kambiyo taahhüdünden bizzat kendisi sorumlu olacaktır[31]. Ancak bu durumda temsil edilenin işlemi onaylaması durumunda kambiyo taahhüdünden temsil edilen sorumlu olacaktır.

  1. TEMSİLCİNİN KENDİSİ, ORTAĞI VEYA YAKINI İLE İŞLEM YAPMASI

Yargı kararlarında, temsil yetkisinin kötüye kullanılmasına gerekçe olarak tüzel kişinin temsilcisinin kendisi, ortağı veya yakını olduğu kişi lehine kambiyo senedi düzenlemesi gösterilmektedir.

TBK’da çifte temsili açıkça yasaklayan bir hüküm yoktur. Bununla birlikte, TTK’da anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin, genel kurulun izni olmaksızın şirketle işlem yapamayacaklarına dair m. 395 hükmü çifte temsili sınırlandıran bir hükümdür. Bu sınırlandırma; temsil edilen ile temsilci arasında menfaat çatışmasının bulunma ihtimaline binaen, hukuki işlemlerin güvenliği ve alacaklıların korunması amacı ile yapılmıştır[32]. Hemen belirtmek gerekir ki, işlemin karşı tarafının bir temsil ilişkisinin varlığını durumdan çıkarması veya çıkarması gerekmesi ya da hukuki işlemi temsilci veya temsil olunandan biri ile yapmasının farksız olması halinde temsil işlemini geçerli olarak kabul eden TBK m. 40/2 hükmü, çifte temsildeki sınırlamalarda da uygulama imkânı bulur[33]. Temsilcinin çifte temsil sınırlamasına veya yasağına aykırı olarak kendisi ile temsil olunan ad ve hesabına işlem yapması temsil yetkisinin kötüye kullanıldığını tek başına göstermez. Buna mukabil son dönem Yargıtay uygulamasında aksi yönde kararlar olduğu görülmektedir. Yüksek Mahkeme bir kararında; “…Dava konusu senetlerin, davalı Sezai.. tarafından davalı Ömer.. lehine düzenlendiği tarihte davalı Sezai’nin asıl borçlu, keşidecinin yetkilisi olduğu şirketin avalist olarak gösterildiği, son hamilin ise davalı Hüseyin.. olduğu bonolardır. Davalı Sezai.., aval ve keşide tarihinde şirketi temsile yetkili ise de, kendisinin keşideci olduğu bonolarda, davacı şirketi avalist olarak göstermesi, davacı şirket yönünden temsil yetkisinin kötüye kullanılması olup, bu nedenle aval işlemi geçersiz olmakla, davacı şirketin dava konusu bonolardan dolayı borçlu olmadığı anlaşılmaktadır…”[34] şeklinde hüküm kurmuştur.

Bu karara muhalif kalan üye, karşı oy yazısında, temsil yetkisinin kötüye kullanıldığına dair senedin iktisabı sırasında lehtarın ve hamilin bilerek borçlunun zararına hareket ettiklerinin ispatlanması gerektiğini belirtmiştir. Karara muhalif kalan üyenin görüşü kanaatimizce yerindedir. Kanunun iyi niyete sonuç bağladığı durumlarda aslolan üçüncü kişilerin iyi niyetinin varlığıdır. Bir başkası adına kambiyo senedine imza atan kişinin diğer tarafın da temsilcisi veya yetkilisi olması hali temsil yetkisinin kötüye kullanılmasının ispatı meselesinde belki destekleyici bir vakıa olabilir. Nitekim Yargıtay bir başka kararında, davalı lehdar ile dava dışı vekilin arkadaş olmalarının ve birlikte fotoğraf çektirmelerinin tek başına vekilin temsil yetkisini kötüye kullandığının göstergesi olamayacağını isabetli bir şekilde vurgulamıştır[35].

Yakın tarihli bir başka Yargıtay kararında ise; bono keşidecisinin şirket temsilcisi, şirketin ise temsilciye aval veren kişi olması halini Yüksek Mahkeme temsil yetkisinin kötüye kullanılması olarak değerlendirmiş ve aval işlemini geçersiz kabul etmiştir[36]. Kanaatimizce somut örnekteki durum, temsil yetkisinin kötüye kullanıldığını ispat etmek için tek başına yeterli değildir ve TBK m. 40/2 hükmüne aykırı çifte temsilin şartlarının mevcut olup olmadığının tetkik edilmesi gerekir.

  1. KURAL OLARAK YETKİSİZ OLANLAR

Başkası adına kambiyo taahhüdünde bulunabilmek için özel olarak yetkilendirilmesi gereken kişileri; vekil, ticari vekil, gemi müdürü ve kaptan şeklinde sayabiliriz. Bunlar, temsil ettikleri kişi adına kambiyo taahhüdünde bulunmakta kural olarak yetkisizdirler. Bunlara verilen yetkinin de sınırlarının çizilmesi gerektiği ve temsilcinin ancak bu çizilen sınır dahilinde kambiyo taahhüdünde bulunabileceği kabul edilmektedir[37]. BK.388/3’e göre; “vekil, hususi bir selahiyeti olmadıkça kambiyo taahhüdünde bulunamaz”[38]. Vekilin bu konuda yetkisizliği kural olduğundan, maddedeki özel yetki de dar yorumlanır. Dolayısıyla, vekile ne için yetki verilmişse, yetkisi onunla sınırlıdır[39]. Bu yetkinin verilmesi her ne kadar bir şekle bağlı değilse de, ispat açısından yetkinin yazılı olmasında fayda vardır[40]. Aynı kural, ticari vekil için de geçerlidir. BK.453/2, ticari vekilin kambiyo taahhüdünde bulunabilmesini açıkça yetkilendirilmiş olması şartına bağlamıştır[41].

VII. BONODA LEHTARIN DÜZENLEYEN LEHİNE AVAL VERİP VEREMEYECEĞİ HUSUSUNDA BİR DEĞERLENDİRME

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun bonoda uygulanacak poliçe hükümlerine dair 778. maddesinde, düzenleyenin aynı zamanda lehtar olabileceğine ilişkin 673. maddesine atıf yapılmamıştır. Çünkü bir senedin bono sayılabilmesi, bir borç ikrarını içermesine bağlıdır.

Bu kapsamda bonoda düzenleyen aynı zamanda lehtar olamaz; aksi hâlde bono geçersiz olacaktır.

Buradan yola çıkarak, bonoda lehtarın düzenleyen lehine aval verip veremeyeceği sorusu gündeme gelmektedir. Konuya öğretide yeterince değinilmemiş olmakla birlikte, Yargıtay’ın bonoda lehtarın düzenleyen lehine aval veremeyeceği yönünde kararları bulunmaktadır. Oysa aval, kambiyo hukukuna özgü, bağımsız bir kambiyo taahhüdüdür. Bu çalışmada, bonoda lehtarın düzenleyen lehine aval vermesinin mümkün olup olmadığı, kanuni düzenlemelerden hareketle belirlenmeye çalışılmaktadır.

Temsil yetkisinin kötüye kullanılması kapsamında, temsilcinin, temsil olunan adına ve kendi lehine aval vermesi halinin incelenmesi icap eder. Öğretide temsilcinin kendi kendisiyle sözleşme yapmasının hukuki olarak geçerli olup olmadığı tartışılmıştır[42]. Kanaatimizce temsilcinin kendisiyle işlem yaparak temsil olunan adına ve kendi lehine aval gerçekleştirebilmesinde kural olarak hukuki bir engel bulunmamaktadır. Zira gerek TBK’da gerek TTK’da bu konuda yasaklayıcı herhangi bir düzenleme de mevcut değildir.

Bununla birlikte temsilcinin temsil olunan adına ve kendi lehine gerçekleştirdiği her aval şerhinin hukuka uygun olduğunu söylerken de temkinli yaklaşmamız gerekir.

Kendisiyle işlem yapılmasında önemli olan husus temsilcinin aval şerhini gerçekleştirmedeki amacının ne olduğu, aval şerhi sebebiyle temsil olunanın bilinçli olarak istismar edilip edilmediğidir[43]. Varılacak kanaate göre temsilcinin kendi lehine aval vermesinin temsil yetkisinin kötüye kullanılması kapsamında olup olmadığına karar vermek uygun düşecektir.

Nitekim temsilcinin temsil olunan adına ve kendi lehine aval vermesinin her halukarda temsil yetkisinin kötüye kullanılması kapsamında değerlendirmek, TBK m. 26’daki sözleşme özgülüğü ilkesine aykırılık arz edecektir.

Bu kıstaslar içerisinde temsilcinin temsil olunan adına ve kendi lehine aval vermesi temsil yetkisinin kötüye kullanılması olarak değerlendirilebiliyorsa, temsil olunanın aval şerhinden dolayı sorumluluğu doğmayacaktır. Sonuç olarak TTK m. 678 gereği aval şerhinden yetkisiz temsilci bizzat sorumlu olacaktır. Yetkisiz temsilcinin sorumlu olduğu bu aval şerhi ise, lehine aval verilenin bizzat kendisi olması sebebiyle hüküm ifade etmeyecektir.

Yargıtay’ın temsilcinin düzenleyen konumunda olduğu senette temsil olunanın adına ve temsilci lehine aval vermesi halinde; bu durumun temsil yetkisinin kötüye kullanılması olduğunu belirttiği kararları[44], temsil edilenin izni olmadan kendi lehine işlem yapmayı temsil yetkisinin aşılması olarak gördüğü kararı[45] ve karşı oy yazısından anlaşıldığı kadarıyla temsil yetkisinin kötüye kullanıldığı iddiasının dikkate alınmadığı kararı[46] da bulunmaktadır.

Bununla birlikte çocuk adına anne veya baba lehine, anne veya babanın aval şerhi gerçekleştirmesi halinde, TMK m. 345’e göre aval şerhinin geçerli olabilmesi için bir kayyımın katılması ve hâkimin onayı gereklidir. Aksi halde çocuğun aval şerhi sebebiyle sorumluğu söz konusu değildir[47]. Yukarıda da bahsedildiği gibi bu şekilde bir aval taahhüdü, lehine aval verilen kişinin aval verenin kendisi olması sebebiyle hüküm ifade etmeyecektir.

VIII. BONODA DÜZENLEYENİN AYNI ZAMANDA LEHTAR OLAMAYACAĞI ESASI

Türk Ticaret Kanunu’nun 776/1-e düzenlemesi uyarınca bono, “Kime veya kimin emrine ödenecek ise onun adını” içermelidir. TTK m. 777/1 kapsamında bu unsur, bonoda bulunması zorunlu (esaslı) unsurlardandır. Lehtarın (Wechselnehmer) adı unsurunun bulunmadığı bir senet bono niteliğinde sayılmaz. Bunun sonucu olarak, hamiline yazılı ya da lehtar hanesi boş bırakılarak bono düzenlenmesi mümkün değildir. Bononun şeklen geçerli bir biçimde ortaya çıkması bakımından, lehtarın gerçekte mevcut bir kimse olması, hayatta olması ya da tüzel kişi ise faaliyette olması aranmaz. Bononun, “fiilen mümkün”[48] ve “lehtarın kimliğini belirlemeye elverişli”[49] bir adı (adı soyadı/ticaret unvanı/kuruluş senedinde belirtilen adı) içermesi kaydıyla, gerçekte mevcut olmayan (hayali) bir kimse lehine düzenlenmesi de mümkündür[50].

Türk Ticaret Kanunu’nda asıl olarak poliçe etraflıca düzenlendikten sonra bono açısından bu hükümlerin tekrarı yerine, uygun düştüğü ölçüde poliçeye ilişkin hükümlere atıf yapmakla yetinilmiştir. Bu hâlde bonoya ilişkin, özel olarak ve son derece sınırlı şekilde yer verilen düzenlemeler (TTK m. 776-777 ve 779) dışında kalan hususlarda TTK m. 778 atfı kapsamında bononun unsurlarına ilişkin olarak da, uygun düştüğü ölçüde poliçe hükümlerinden hareket etmek gerekmektedir.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, poliçenin kimin lehine düzenlenebileceği hususunda özel bir düzenleme sevk edilmiştir. Buna göre Türk Ticaret Kanunu’nun “Düzenleyenin aynı zamanda muhatap veya emrine ödenecek kişi olması” kenar başlıklı 673. maddesi (eTTK m. 585) uyarınca, “Poliçe bizzat düzenleyenin emrine yazılı olabileceği gibi, bizzat düzenleyen üzerine veya bir üçüncü kişi hesabına da düzenlenebilir”[51] . Buna göre düzenleyen, poliçede kendini lehtar ya da muhatap olarak gösterebilir. Nitelikli havale olarak nitelendirilen[52] poliçede düzenleyen, böyle bir durumda hem havale alıcısı hem de havale eden konumunda olacaktır. Ancak üç taraflı bir hukuki ilişki olan poliçede, havale ödeyicisi olan kabul etmiş muhatap da bu ilişkinin tarafları arasındadır. Böylece düzenleyen, kendi lehine bir poliçe keşide etmek suretiyle de poliçenin özelliklerinden yararlanabilmekte; bu üçlü ilişkide her halükârda bir başka kimse daha -ismen de olsa- yer almaktadır[53].

Bonoya uygulanacak poliçe hükümlerinin sayıldığı TTK m. 778’de, düzenleyenin aynı zamanda muhatap ya da lehtar olmasına cevaz veren 673. madde hükmüne atıf yapılmamıştır. Bunun sonucu olarak bonoda düzenleyenin, kendi lehine; yani lehtar olarak kendisini göstermek suretiyle bono düzenlemesi mümkün değildir. Benzer şekilde, düzenleyen bir üçüncü kişi hesabına da bono düzenleyemez[54].

Bir kimse kendi lehine kambiyo senedi düzenlemek suretiyle emre yazılı senetlerin tedavül yeteneğinden yararlanmak istiyorsa bunun için poliçe yahut -imkân varsa- çek düzenlemesi gerekecektir[55].

Düzenleyenin kendi emrine yazılı bir senedin akıbetinin nasıl olacağı hakkında, bono açısından uygulanabilir bir hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte Türk hukuk öğretisinde[56] ve uygulamada[57] haklı olarak, düzenleyeni ve lehtarı aynı olan bir senedin bono vasfını taşımayacağı ittifakla kabul edilmektedir. Zira düzenleyeni ve lehtarı aynı kimse olan bir senet, geçerli bir ödeme vaadini içermemesi nedeniyle bono vasfını kazanamayacaktır (TTK m. 776/1-e, 777/1). TTK m. 778’de 673. maddeye atıf yapılmamasının hükmün unutulmasının sonucu mu olduğu yoksa bilinçli bir tercih mi olduğu sorusu akla gelebilir. Bu noktada hemen söz konusu durumun bilinçli ve isabetli bir tercihin ürünü olduğunu belirtmek gerekmektedir. Öyle ki, nitelikli havale vasfındaki poliçeden farklı olarak bono (emre yazılı senet), bir borç ikrarını içermektedir. Kaldı ki Cenevre Birlik Anlaşmasının, bonoya uygulanacak poliçe hükümlerinin sayıldığı 77. maddesinde TTK m. 673’ün mehazı 3. maddeye atıf yapılmamıştır. Benzer şekilde İsviçre Borçlar Kanunu’nun, Türk Ticaret Kanunu’nun 778. maddesine karşılık gelen 1098. maddesinde de, 673. maddeye karşılık gelen 993. maddeye atıf bulunmamaktadır. TTK m. 778 düzenlemesi bu yönüyle, mehaz düzenlemelerle uyumludur. Bono, düzenleyen tarafından çoğu kez lehtara olan borcunun ikrar edilmesiyle, kredi vasıtası olma özelliğinden faydalanmak amacıyla düzenlenmektedir. Temel ilişkiden soyut nitelikteki bu ilişkide bono, “kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadini” içermelidir (TTK m. 776/1-b). Düzenleyenin kendini lehtar olarak göstereceği bir bono ile bir “ödeme vaadi”nde bulunması mümkün değildir[58]. Çünkü böyle bir durum, alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu şekilde bir borç ikrarını ve geçerli bir ödeme vaadini içermeyen bir senette yer alan ödeme vaadi henüz doğuştan anlamsızdır[59]. Bonoda düzenleyen ile lehtarın aynı kimse olmayacağı esası, poliçe ile bono arasındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Poliçede muhatap, kabul ile birlikte poliçenin asıl borçlusu hâline gelir (TTK m. 764/2). Senedin kabul edilmemesi hâlinde ise muhatap, senedin asıl borçlusu hâline gelmeyeceği gibi düzenleyen de asıl borçlu olarak değerlendirilemez; poliçede düzenleyen başvuru (müracaat) borçluları arasındadır. Bono ise iki taraflı bir hukuki ilişki olup, belirli bir meblağın kayıtsız şartsız ödenmesi vaadini içerir. Kabul kurumunun söz konusu olmadığı bonoda, asıl borçlu düzenleyendir. Böylece bonoda ve poliçede düzenleyenin konumları birbirinden farklıdır. Zira bonoda düzenleyen asıl borçlu iken poliçede düzenleyen başvuru borçluları arasındadır. Asıl borçlu olması nedeniyle, bonoda düzenleyen ile poliçede kabul etmiş muhatabın konumu eş değerdir. Bu husus kanunda açıkça düzenlenmiştir. TTK m. 779/1 uyarınca, “Bir bonoyu düzenleyen kişi, tıpkı bir poliçeyi kabul eden gibi sorumludur”. Poliçede kabul etmiş muhatabın ve bonoda düzenleyenin asıl borçlu olarak nitelendirilmesinin birtakım sonuçları bulunmaktadır: Buna göre, asıl borçluya başvuru için protesto düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır (TTK m. 730/1). Bunun gibi ihbar yükümlülüğü de (düzen şartı) yalnız başvuru borçlularına karşı söz konusu olduğundan, asıl borçluya karşı ihbar yükümlülüğü (TTK m. 723, 778/1-d) bulunmamaktadır. Asıl borçlunun, senet sorumluları arasındaki sorumluluk zincirinde, kendisinden önce başvurabileceği (rücu edebileceği) kimse bulunmamaktadır.

Poliçe ve bonoda asıl borçluya başvuru için uygulanacak zamanaşımı da farklıdır (TTK m. 749/1, 778/1-h). Öte yandan senedin zıyaı nedeniyle iptali hâlinde senetten ayrılan hak, iptal kararı ile yalnız asıl borçluya karşı ileri sürülebilir hâle gelir; başvuru borçlularına karşı ileri sürülemez (TTK m. 764/2, 778/1-ı). Bu sonuç, düzenleyen lehine aval veren kimse bakımından da geçerli kabul edilmelidir[60]. Bu tür bir senedin ciro edilmesi suretiyle de lehtar unsurundaki eksikliğin giderilmesi mümkün değildir[61]. Düzenleyeni ile lehtarının aynı olması nedeniyle batıl olan bononun lehtar unsurundaki eksiklik, tüm senet sorumlularının onayı (parafı) ile düzeltilebilir. Senette lehtar olarak geçerli bir ad yazılmış ve fakat bu değişiklik senet sorumluları tarafından paraflanmamış ise bononun geçersizliği sonucu ortadan kalkmayacaktır[62]. Çünkü senet üzerinde tahrifat yapılması hâlinde, senedin onaylanmamış değişiklikten önceki hâline göre değerlendirilmesi gerekir (TTK m. 748/1). Böyle bir hâlde senette değişikliğe gitmek yerine, unsurları tam olan yeni bir senet düzenlenmesi çoğu kez daha pratik bir çözüm olacaktır.

Düzenleyeni ile lehtarı aynı olan senedin, bono olarak nitelendirilmemesi karşısında bir başka hukuki işlem olarak geçerli kabul edilip edilmeyeceği hususu ise belirsizdir. Böyle bir durumda senedin borç ikrarını içeren bir adi senet olarak değerlendirilmesi de güçtür.

Ancak varsa senet üzerindeki diğer imza sahipleri açısından ve taraflar arasındaki iç ilişkiye esas olmak üzere bir başka türde hukuki işlem olarak geçerli kabul edilmesi söz konusu olabilir. Söz konusu geçersizlik karşısında şeklen düzgün bir kambiyo senedi vücut bulmadığından senet üzerine imza atan diğer imza sahiplerinin kambiyo taahhütlerinin de geçersizliği sonucu ortaya çıkacaktır. Bu hâlde TTK m. 677 düzenlemesi uygulanamaz. Çünkü senette geçerli olmayan imzaların bulunmasına yönelik “imzaların bağımsızlığı ilkesi” (TTK m. 677) ancak şeklen geçerli bir kambiyo senedinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir. Burada ise şeklen geçerli bir bono söz konusu değildir. Bilakis bono, lehtar unsurundaki sakatlık dolayısıyla kambiyo senedi vasfını kazanamayacaktır. Şekli sakatlıkların senet metninden anlaşılan def’ilerden olması karşısında bu tür bir senedin iyiniyetle iktisabından da söz edilemez.

Geçersiz bir senede dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus takibe girişilmesi hâlinde ise İİK’nın 170/a-2. maddesi gereğince, bu durumun re’sen nazara alınarak takibin iptaline karar verilmesi gerekmektedir.

Birden fazla düzenleyeni olan bir bono açısından ise durum farklıdır. Bu şekildeki bir bonoda düzenleyenlerden birinin adının senede lehtar olarak yazılması durumunda, senedin bono vasfını haiz olmamasından değil; kendi lehine ödeme vaadinde bulunan kimsenin bu taahhüdünün geçersizliğinden söz etmek gerekir. Böyle bir durumda geçersizlik nedeni, kendi lehine ödeme vaadinde bulunan kimsenin taahhüdünün geçersizliğinden kaynaklanmaktadır. Kanaatimizce böyle bir durumda, TTK m. 677’de yer alan imzaların bağımsızlığı ilkesi uygulama alanı bulacaktır. Gerçekten de birden fazla düzenleyeni olan bonoda, düzenleyenlerden biri aynı zamanda lehtar ise bononun geçersizliğinden söz etmek yerine, geçerli olmayan imzanın bulunmasının diğer imzaların geçerliliğini etkilemeyeceği sonucuna ulaşmak gerekmektedir. Birden fazla düzenleyeni olan bir bonoda düzenleyenlerden birinin aynı zamanda lehtar olması durumu ise lehtar konumundaki düzenleyen tarafından ve herkese karşı ileri sürülebilecek bir senetteki taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin def’i olarak kabul edilebilir. Bir diğer ifadeyle bu gibi bir durumda lehtarın düzenleyen konumunda atılan imzası geçersiz ve fakat bono geçerli kabul edilmelidir. Çünkü böyle bir hâlde, senet üzerinde bono olmaya elverişli bir ödeme vaadinde bulunan başka düzenleyenler de bulunmaktadır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, senette birden fazla imza bulunması hâlinde düzenleyen sıfatıyla imza atan lehtar dışındaki kimselerin aval veren (avalist) konumunda olup olmadığıdır. TTK m. 702/2’de aval veren kişinin teminat altına aldığı borcun, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olması durumunda da aval verenin taahhüdünün geçerli olacağı düzenlenmiştir.

Burada senetten anlaşılabilecek bir şeklî noksanın varlığı ve her şeyden evvel senedin geçersizliği nedeniyle aval taahhüdü de geçersiz olacaktır. Öyle ki, senet üzerinde şeklen geçerli sayılabilecek bir düzenleyen imzasının bulunmaması geçerli bononun ortaya çıkmasına engeldir. Bu noktadan sonra avalin geçerliliğinden söz etmek mümkün olmayacaktır. Ancak bu noktada bononun ön yüzünde imzası bulunan lehtarın, düzenleyene aval için mi yoksa düzenleyen sıfatıyla mı sorumlu olduğu hususu önem arz etmektedir. Öyle ki bononun lehtarı aynı zamanda düzenleyen sıfatıyla imza atmış ise bono geçersiz olacakken, düzenleyen lehine aval vermesi -aşağıda inceleneceği üzere- bu sonucu ortaya çıkarmayacaktır.

  1. TEMSİL VE YETKİSİZ TEMSİL İLE İLİŞKİSİ BAKIMINDAN KAMBİYO SENEDİ ÜZERİNDEKİ BAZI İŞLEMLER

Kambiyo senetlerinin düzenlenmesi gibi ciro, aval, kabul gibi işlemlerin de temsilci aracılığıyla yapılabilmesi ve bu ihtimalde de yetkisiz temsilin veya temsil yetkisinin aşılmasının gündeme gelebileceği dikkate alındığında, çalışma konumuzla ilgisi bakımından bu başlık altında kambiyo senetleri üzerindeki işlemlerden ciro, aval ve kabul üzerinde kısaca duracağız.

Ciro; emre yazılı senetten doğan hakların, bir başka kişiye devir, tahsil veya rehin edilmesi maksadıyla yapılan ve senet hamilinin imzasını içeren bir irade beyanıdır[63]. Burada poliçeyi ciro eden kişi ciranta, kendisine ciranta tarafından ciro işlemiyle devir yapılan kişi de ciro edilendir[64].

Cironun senet üzerine, senette yer olmadığı hallerde ise alonj[65] denilen ve senede ilave edilen kâğıt üzerine yazılması mümkündür[66]. Cironun günlük hayatta çoğunlukla senedin arka yüzüne yazıldığı bilinmekle birlikte senedin ön yüzüne yazılmasına da engel yoktur, ancak burada TTK m. 701/4 gereği ciro şerhi yazılmadan senedin ön yüzüne atılacak imzaların aval sayılacak olması nedeniyle senedin ön yüzüne ciro işlemi yapan hamilin mutlaka bu işlemin bir ciro işlemi olduğunu belirten şerh düşmesi gerekir[67].

Cironun kural olarak hiçbir kayıt ve şarta tabi tutulmadan yapılması gerekir, ancak TTK m. 682/1 gereği şarta bağlı yapılan ciro geçersiz olmaz, sadece şart yazılmamış sayılır, kısmi ciro ise geçersizdir[68]. Aynı zamanda TTK m. 686 gereği çizilmiş ciro yazılmamış sayılacağından cironun geçerli olabilmesi için çizilmemiş olması da gerekir[69]. Ciro işlemini yapan kişi; bir zorunluluk olmamakla birlikte, senedin ciro yoluyla kime devredildiğini açıkça yazarsa tam cirodan, ciro edileni yazmadan yalnızca imza atarak ciro işlemini gerçekleştirirse de beyaz cirodan[70] söz edilir[71].

Kambiyo senetlerinden bonoda düzenleyenin imzası, senedin “bono/emre yazılı senet” niteliğini kazanması için Kanun’da aranılan olmazsa olmaz koşullardan birini oluşturmaktadır (TTK m 776/1, (g), m 777/1). Nitekim düzenleyenin imzasını içermeyen bir senedin bono sayılmayacağı, TTK m 777/1’de açıkça hüküm altına alınmıştır. Hal böyle olunca, öncelikle “imza nedir?” sorusuna bir yanıt aranmasında fayda bulunmaktadır. Doktrinde imza, kuşkuya yer bırakmayacak biçimde bunu atan şahsa işaret eden, bu kişinin söz konusu metnin içeriğine hâkim olduğunu, metni kabul ettiğini ve onayladığını gösteren, sahibini borç, alacak ya da bir taahhüt altına sokan, kişiye ait iz olarak tanımlanmaktadır[72]. Kural olarak imzanın el ile atılması gerekir (TBK m 15/1, c 1, ayrıca TBK m 15/1, c 2 ve TBK m 16). İmzanın atılmasında ad ve soyadın birlikte kullanılması mümkün olmakla birlikte, imzanın mutlaka her ikisini içermesi şart değildir[73]. Sahibini belirlemeye yardımcı olması koşuluyla imzanın, başka unsurlardan oluşması veya müstear bir ad içermesi de mümkündür[74]. Kanun koyucunun, imza bakımından kambiyo senetlerini sıkı şekil şartlarına tâbi tuttuğu ve mutlaka (ıslak imza şeklinde[75] el ile atılması şartını aradığı görülmektedir[76] (TTK m 778/1, (i)’nin atfı ile TTK m 756). Nitekim “imza yerine geçenler” üst başlıklı TBK m 16/1’de, imza atamayanlar bakımından bir kolaylık getirilmiş ve bu kişilerin imza yerine usulüne göre onaylanmış olması koşuluyla, parmak izi, el ile yapılmış bir işaret ya da mühür kullanabilecekleri[77] düzenlenmiş olmakla birlikte; aynı maddenin 2’nci fıkrasında, kambiyo senetlerine ilişkin hükümler saklı tutulmuş (TBK m 16/2) ve TTK’da da, kambiyo senetlerinin imza yerine geçen bu araçlarla düzenlenemeyeceği açıkça vurgulanmıştır (TTK m 756/2). Yine, her ne kadar TBK m 15/1 gereğince güvenli elektronik imza da el yazısıyla atılmış imzanın bütün hukuki sonuçlarını doğuracak olsa da, kambiyo senetlerinin güvenli elektronik imza ile düzenlenmesi (ve bu senetler üzerinde sonradan gerçekleştirilecek kabul, aval veya ciro gibi işlemlerin elektronik imza ile yapılması) de kanun koyucu tarafından kabul görmemiştir (TTK m 1526/1). TTK m 776’da düzenleyenin “imzası”ndan söz edildiği için, imza yerine onun kısaltılmış hali olarak kabul edilen “paraf atma” suretiyle düzenlenen senetlerin, bono niteliğini kazanmayacağı kabul edilmelidir[78]. Üzerinde durulması gereken bir diğer mesele de, düzenleyene ait imzanın senet üzerindeki yeridir. Düzenleyenin imzasını, bono metnini kapsayacak bir biçimde senedin altına atması gerekir[79]. Uygulamada bono olarak düzenlenmek istenen bir senette, düzenleyenin, senet metninin tamamını kapsayacak şekilde, genellikle senedin sağ alt kısmına imza atma suretiyle asıl borçlu olma yolunu tercih ettiği görülmektedir. Her ne kadar, TTK m 776/1, (g)’nin lafzında tekil bir ifade kullanılmışsa da, bundan bonoyu düzenleyenin mutlaka tek bir kişi olacağı sonucuna ulaşılmamalıdır[80]. Ayrıca matbu bononun metninde yer alan “ödeyeceğim” ibaresinin de, senedin mutlaka bir kişi tarafından düzenleyen sıfatı ile imzalanacağı anlamına gelmediği; matbu olarak bulunan bu ifadeye rağmen düzenleyen sıfatı ile senet üzerinde birden fazla imzaya yer verilebileceği de unutulmamalıdır[81]. Ancak, hukuken geçerli bir bonodan söz edilebilmesi için tek bir imzanın varlığı gerekli ve yeterli olduğundan, birden fazla kişinin senedin düzenleyeni olarak bu şekilde bonoyu imzaladığı hallerde, düzenleyen sıfatının açıkça belirtilmesi gerekir[82]. Böyle bir ihtimalde doğal olarak bu kişiler, senette yer alan meblağın ödenmesinden “asıl borçlu” sıfatıyla kanun gereği müteselsilen sorumlu olacaklardır. Birden fazla kişinin senedin düzenleyeni olma niyetinde olduğu, fakat “düzenleyen” sıfatı belirtilmeksizin senedin imzalandığı hallerde ise, TTK m 778/3’ün atfı nedeniyle m 710/3 çerçevesinde, imza atanlardan biri düzenleyen olarak kabul edilip, diğerleri ise, avalist olarak nitelendirilebilecektir[83]. Düzenleyen sıfatı ile birden fazla kişinin senette yer almaya niyetlendiği, ancak bunlardan birinin senedi imzaladığı; diğerinin ya da diğerlerinin ise, parmak, mühür ya da kaşesini basma yolunu tercih ettiği hallerde ise, senet yine geçerli olmakla birlikte; yalnızca senet metni üzerinde ıslak imzası bulunan kişinin düzenleyen olarak kabulünden söz edilecektir[84]. Zira senet üzerinde tek kişi tarafından atılmış olsa dahi, TTK m 776/1, (g) anlamında düzenleyene ait bir imza yer aldığından, senedin bono olarak nitelendirilebilmesi için söz konusu bu tek imza yeterli olacaktır. Düzenleyenin imzasının sahte olması, senette düzenleyen olarak hayali bir kişinin imzasına yer verilmesi ya da bono ile borçlanmaya ehil olmayan bir kişinin bonoyu düzenleyen sıfatı ile imzalaması halinde, bu durum senet metninde imzası bulunan diğer kişilerin imzalarına halel getirmeyecek[85] ve “imzaların bağımsızlığı (istiklali) ilkesi” gereğince, diğer imzaların geçerliliği bundan etkilenmeyecektir (TTK m 778/2, (d) hükmünün atfı ile TTK m 677). Bununla birlikte senedin daha ilk bakışta, gerçekte var olmayan bir kişinin gösterilmesi suretiyle imzalandığı hallerde ise, düzenleyenin imzasının eksikliğinden bahisle, senedin geçersiz olduğu sonucuna varılacaktır[86].

  1. TEMSİLCİNİN KENDİSİ LEHİNE BONO KEŞİDE ETMESİ

Bu hukuki durumu sözleşme ilişkisi açısından değerlendirmek gerekir. Temsilcinin bir sözleşmeyi hem temsil edilen tarafın temsilcisi hem de bizzat karşı taraf (üçüncü kişi) ya da karşı tarafın da temsilcisi olarak yapması mümkündür. Ancak bunun için temsilciye bu hususta özel yetki verilmiş olması ya da yapılacak işlemin, hukuki niteliği itibarıyla temsil olunana zarar verecek mahiyette olmaması gerekir.

BGB (Alman Medeni Kanunu) Paragraf 181’de bu konuda şöyle bir kural getirilmiştir. “Bir mümessil, aksine davranışına müsaade edilmiş olmadıkça, kendisi ile kendi adına veya bir üçüncü kişinin temsilcisi olarak işlem yapamaz, meğer ki bu hukuki muamele münhasıran bir borcun ifasını teşkil etmekte bulunsun” Paragrafın kenar başlığı “kendisi ile işlem” dir. Bu üst kavram iki alt kavramı kapsar. Bunlardan birisinde temsilci, sözleşmenin bir yanında temsil edilen adına hareket ederek işlem yaparken, karşı yanında da bizzat, kendi adına işlem yapmaktır. Burada dar anlamı ile “kendisi ile işlem” vardır. Alman Hukukunda, BGB paragraf 181’de, kural olarak “kendisiyle işlem”in caiz görülmediği, ancak buna iki istisna getirildiği anlaşılmaktadır:

1) Temsil edilen buna cevaz vermiş ise “kendisiyle işlem” caizdir.

2) Bir borcun ifası söz konusu ise yine caizdir. Bilimsel öğretide amaca göre yorum yapılarak BGB paragraf 181’in kapsamı kimi olaylarda -çıkar çatışması olmadığı için- daraltılmakta, kimi olaylarda ise, çıkar çatışması göz önünde tutularak geniş yorum yapılmaktadır[87]

Bir kişinin birkaç gerçek ve tüzel kişiyi temsil etmesine yasal bir engel bulunmamaktadır. Ancak birden fazla gerçek veya tüzel kişiyi temsil eden kişi, kendi kendisiyle değil üçüncü bir kişiye karşı hukuki muamelede bulunur. Çifte temsil halinde temsilciye açık bir yetki verilmişse veya böyle bir muameleden dolayı temsil olunanın zarara uğraması tehlikesi yoksa çifte temsil geçerlidir. Somut olayda davacı şirket, temsilcinin mallarını gerçek fiyatının çok altında temsil yetkisi bulunan davalı şirkete sattığını ileri sürdüğüne göre, zarara uğrama ihtimali mevcuttur. Bu nedenle temsilcinin yaptığı işlem davacıyı bağlamaz. Mahkemece bu yön gözetilerek malların rayiç bedeline göre davacının uğradığı zarar tespit edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır[88].

Hukuk tekniği yönünden temsilcinin bizzat kendisi ile sözleşme yapmasına bir engel bulunmamaktadır. Fakat böyle bir temsil, temsil olunan için tehlike arzeder. Bir mal satın alması için (T)’nin temsilci tayin ettiği (M), kendi malını satarsa, alıcı adına temsilci olarak kendi adına da satıcı olarak irade beyanında bulunurken, (T)’nin menfaatini değil de kendi menfaatini öne çıkartabilir veya diğer satış şartlarını tayinde (T)’nin menfaatlerini ihlal eden bir durum ortaya çıkabilir. Bu nedenle, İsviçre Federal Mahkemesinin Yerleşmiş İçtihadı (BGE 93 II 481; BGE 95 II 621), temsilcinin kendisi ile sözleşme yapabilmesi için ya buna temsil olunanın açıkça müsaade etmiş olmasını, ya da temsilcinin kendisi ile sözleşme yapmasında temsil olunan için hiçbir tehlike bulunmamasını aramaktadır. Örneğin (T) için satın alınacak mal borsada kayıtlı ve fiyatı belli ise (M)’nin kendi malına (T)’ye satmasında, diğer bir anlatımla (M)’nin (T) adına kendi malını satın almasında (T) için bir tehlike yoktur. Bilimsel öğretide Federal Mahkemenin çözümü benimsenmektedir. Örnek: “Normal olarak, mümessilin faaliyeti üçüncü bir kişi ile veya üçüncü bir kişiye karşı bir hukuksal işlem yapmaktan ibarettir. Fakat mümessil yapmakla yükümlü olduğu işlemi bizzat kendisi ile yapmak hakkına sahip midir? Örneğin; mümessil, temsil edilen kimse namına bizzat kendisine satış sözleşmesi icabında (önerisinde) bulunarak ve bu icabı (öneriyi) kendi namına yaptığı bir beyan ile kabul ederek temsil edilen kimseye ait bir şeyi satabilir mi? Almanca’da böyle bir işlem (bizzat kendisiyle sözleşme yapmak) veya (bizzat mümessilin sözleşmeye dahil olması) deyimleri ile ifade edilir. Bu hareket tarzının caiz olduğu açıktır. Özellikle bir kimse (R)’yi bir taşınmazı bizzat kendisine satmaya yetkili kılabilir, yani (R) resmi işlemi satıcı sıfatıyla (temsil edilen kimse adına) ve müşteri sıfatıyla da (kendi adına) imza edecektir. Fakat bu gibi durumlarda, mümessile ait bir menfaat doğar ve bundan temsil edilen kimse için bir zarar doğabilir. Gerçekten de mümessil kendi menfaatleriyle beraber temsil edilen kimsenin menfaatlerini de dikkat etmeye mecburdur. Çünkü kendi menfaatlerini temsil edilen kimsenin menfaatlerine tercih etmek temayülüne kolaylıkla düşebilir. İşte bunun içindir ki Federal Mahkeme bir ilke kararında (BGE 39 II s. 566), müşterek hukuk ve Alman Medeni Kanununa (Paragraf 181) uygun olarak sözü edilen işlemin (yani bizzat kendisiyle sözleşme yapmanın) ancak vekalet, mümessili bu hususa açıkça yetkili kıldığı veya temsil edilen kimse için hiçbir zarar tehlikesi mevcut bulunmadığı takdirde kabule şayan olduğunu beyan etmiştir. Örneğin, mümessil ve temsil edilen kimse arasında bir borcun ifasında peşin para ve cari fiyatla bir satışta, temsil edilen kimsenin kasasından alınmış paranın değiştirilmesinde keyfiyet böyledir. Bazı defa bu suretle yapılan işlem temsil edilen kimseyi bağlamaz ve fakat işbu kimse tarafından işleme icazet verilebilir. Çifte temsil (bizzat kendisiyle sözleşme yapmaya) çok yaklaşır ve aynı esaslara tabi olur. İki kimsenin vekaletini alan kimse, bir sözleşme ile her iki kimseyi bağladığı takdirde, birine diğeri zararına olarak bir menfaat temin edebilir; binaenaleyh böyle bir sözleşme için özel surette yetki vermek gerekir; meğer ki işbu sözleşme niteliği itibariyle zararın bütün tehlikelerini ortadan kaldırmış olsun. TMK. 915. madde gereğince alacaklı ve borçlunun müşterek mümessili hakkında da hüküm böyledir. Bu müşterek mümessil ancak alacaklı ile hukuksal bir işlem yapabilir; fakat hem alacaklı ve hem de borçluyu aynı zamanda temsil edemez[89].

Özet olarak “bir temsilcinin, kendisi ile sözleşme yapması, karşılaşılan olağan ihtilaf nedeniyle, ilke olarak yasal olmaz ve batıldır”; bu ihtilaf istisnai olarak, eğer akdin türü, temsil edilenin menfaatlerine bir zarar verilmesi ihtimalini hariç tutarsa ve eğer o, özel olarak temsilcisini yetkili kılarsa veya yapılan sözleşmeyi tasdik ederse, ihtilaf yoktur. Bu kurallar bir hükmi şahsın organlarıyla ilgili olup, bu organların, o hükmi şahıs adına bizzat kendileriyle yaptığı sözleşmelerde ve aynı şekilde TBK. hükümlerinde temsilcinin benzeri işlemlerinde de söz konusudur. İsviçre Federal Mahkemesinin bu konudaki görüşünün giderek kökleştiği anlaşılmaktadır: “Federal Mahkeme’nin yerleşmiş içtihatlarına göre, kendisiyle sözleşme yapılması, ilke olarak caiz ve geçerli değildir, çünkü bir temsilcinin bizzat kendisiyle sözleşme akdetmesi, daima bir çıkar çatışmasına götürür. Bu nedenle, kendisiyle işlem yapılmasına ilişkin hukuki işlem geçersizdir; meğer ki, yapılan işlemin doğası gereği temsil edilenin zarar görme tehlikesi yoksa veya temsil edilen temsilciye o sözleşmeyi yapma konusunda özel olarak yetki vermiş ya da daha sonra işleme onay vermiş olsun. Aynı kurallar çifte temsil veya tüzel kişinin yasal temsilinde, onun temsilcisi vasıtasıyla sözleşme yapması halinde de uygulanır[90].

Kendisiyle sözleşme yapılması üst kavramı altında “bir kişinin aynı anda bir sözleşmenin iki tarafında bulunması” ve “çifte temsil” kavramları kullanılmaktadır. Buna göre, örneğin anonim şirketin temsilcisi, diğer tarafta karşı taraf olarak bir hukuki işlemin her iki tarafında da aynı kişi bulunuyorsa “kendisiyle sözleşme yapılması” söz konusu olur. Buna karşın, dar anlamda çifte temsil, bir kimsenin, örneğin iki anonim şirkette münferit olarak imza yetkisine sahip olan bir yönetim kurulu üyesinin, bir hukuki işlemi iki şirketin de temsilcisi olarak bir anonim şirketin adına ve hesabına akdetmesi veya kendisinin hakimiyetinde bulunan tüzel kişi ile karşı taraf olarak bir sözleşme yapmış olması halinde ortaya çıkmaktadır.

Bir kimsenin, kendisi ile yaptığı sözleşmeyle ortaya konan problemden bağımsız olarak, yukarıdaki gerekçeler, metodlu bir düzen menfaatini göstermektedir. Federal Mahkeme, haklı olarak daha önce yararlanılan bir içtihadı terk ederek, “örtülü” olarak verilmiş bir izin gereğince, temsilcinin kendisi ile sözleşme yapabileceğini artık kabul etmiyor. Gerçekte, bu örtülü müsaade bir varsayımdır. Federal Mahkeme haklı olarak, Hakim için kanunun bir boşluğunu doldurmasına tahsis edilmiş bir kuralı düzenlemesinin sözkonusu olduğunu kabul etmektedir.

Sonuç olarak doğrudan temsilin varlığı için, temsil yetkisine sahip temsilcinin, hukuki işlem yaparken bunu başkasının adına yaptığını bildirmesi veya temsilcinin başkası adına hareket ettiğinin hal ve şartlardan anlaşılabilir olması veya işlemin temsilci veya temsil olunan ile yapılmasının farksız bulunması gerekmektedir[91]. Aksi takdirde yapılan hukuki işlemin hükümleri temsil olunana değil, temsilciye ait olur[92]. Yani bu halde artık doğrudan temsil değil, dolaylı temsil meydana gelir. Ancak sözleşme geçerlilik şartına tabi ise, temsilcinin kimin adına hareket ettiğinin sözleşmede belirtilmesi gerekir, karşı taraf için sözleşmenin kiminle yapıldığının öneminin bulunmadığı söylenemez[93].

Temsilcinin bir sözleşmeyi, hem temsil edilen tarafın temsilcisi, hem de karşı taraf (üçüncü kişi) olarak yapmasına, temsilcinin kendi kendisiyle sözleşme yapması denir[94]. Temsilcinin bir sözleşmeyi, her iki tarafı da temsil ederek yapması durumunda da çifte temsil ilişkisi söz konusu olur[95]. TBK’da temsilcinin sözleşmeyi kendisiyle yapmasını veya temsilcinin iki tarafın temsilcisi olarak işlem yapmasını (çifte temsil) yasaklayan açık bir hüküm yoktur. Kanunda mevcut olan boşluğun gereği doktrinde kabul görmektedir[96]. Bu sebeple iki istisna dışında temsilinin kendisiyle veya iki tarafın temsilcisi olarak işlem yapması söz konusu olamaz[97]. Temsilcinin kendisiyle veya iki tarafın temsilcisi olarak sözleşme yapması halinde, temsilci, temsil olunanın yararını değil de kendi yararını düşünerek hareket edebilir[98]. Bu nedenle, temsilcinin kendisi ile sözleşme yapmış olması veya çifte temsil halinde, sözleşmenin niteliği bir çıkar çatışmasına imkân vermiyorsa veya temsilcinin kendisiyle sözleşme yapmasına açıkça yetki verilmişse ya da temsilcinin yapmış olduğu sözleşmeye temsil olunan sonradan rıza göstermişse sözleşmenin geçerliliği kabul edilmektedir[99]. Gerek çift temsilde, gerekse temsilcinin kendi kendisiyle sözleşme yapması halinde, temsilci özel olarak yetkili kılınmamış veya işin niteliği buna elverişli değilse, sözleşme temsil olunanı bağlamaz ve sözleşme yetkisiz temsil hükümlerine tabi olur[100]. Askıdaki hükümsüzlük müeyyidesine tâbi olan sözleşme, ancak temsil olunanın vereceği onama ile geçerli olur[101]. Onama, geçmişe etkili sonuçlar doğurur[102]. Böylece onama, yetkisiz olarak yapılan sözleşmeyi sanki baştan itibaren temsil yetkisi varmış gibi geçerli hale getirir[103]. Buna karşılık, onama verilmediği takdirde askıdaki hükümsüzlük, kesin hükümsüzlüğe dönüşür[104].

  1. BONODA LEHTARIN DÜZENLEYEN LEHİNE AVAL VERİP VEREMEYECEĞİ SORUNU

Aval (Wechselbürgschaft), kambiyo senedinin ödeneceği hususunda verilen ve onun tedavülünü kolaylaştıran bir şahsi teminattır. Bonoda lehtarın düzenleyen lehine aval verip veremeyeceğinin belirlenebilmesi için öncelikle bonoda kimlerin aval verebileceği üzerinde durmak gerekir. Ancak bonoda kimlerin aval verebileceğini belirtmeden önce kısaca kimlerin lehine aval verilebileceğine de değinmekte fayda bulunmaktadır.

Bonoda kimin lehine aval verilebileceği hususunda bir sınırlama bulunmamaktadır. Kambiyo senedi ile sorumluluk altına girmiş olan herkes lehine, hatta avalist lehine dahi aval verilebilir[105]. Bununla birlikte bir kimse lehine aval verilebilmesi, onun poliçe ilişkisine dâhil olmasına bağlıdır. Henüz poliçe/bono ilişkisine dâhil olmayan yahut dâhil olmasına rağmen sorumluluk altına girmeyen bir kimse lehine aval verilemez[106]. Bir kimse lehine aval verilebilmesi için o kimsenin senet sorumlularından olması gerektiğine göre, sorumsuzluk kaydı koyan kimse lehine aval verilemez. Ancak bonoda düzenleyen, asıl borçlu olması nedeniyle sorumsuzluk kaydı koyamaz; bu kayıt yazılmamış sayılır (TTK m. 679, 778/2-e). Bu nedenle bonoda, düzenleyen lehine aval verilmesi herhâlde mümkün gözükmektedir.

Senedin asıl borçlusu konumunda bulunan bir kimsenin aval vermesinde pratik bir fayda bulunmamaktadır. Ancak poliçede kabul etmemeden sorumsuzluk kaydı koyan düzenleyenin yahut henüz kabul edilmemiş ya da kısmen kabul edilmiş bir poliçenin muhatabının aval vermesinin bir anlamı olabilir[107]. Bununla birlikte bir kimsenin kendi lehine poliçe düzenlemesi, özellikle bu kimsenin poliçeyi kabule arz etmesi ve kabul edilen poliçeyi tedavüle çıkarması imkânını elde etmesi bakımından elverişlidir[108]. Sözleşme ile borçlanmaya ehil olan bir kimse, kambiyo senetleri ile borçlanmaya da ehildir (TTK m. 670). Aval verenin ehliyeti de bu esas dahilinde belirlenecektir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, birden fazla kimsenin birlikte aval vermesi de mümkündür[109]. Söz konusu düzenlemeler kapsamında bonoda imzası bulunabilecek lehtarın da aval verebileceği özellikle belirtilmelidir. Zira ilk ciro lehtar tarafından yapılır[110]. Bu kapsamda emrine bono düzenlenen lehtar, ciro yoluyla devir hâlinde senede imza atmış olacaktır. Böylece bono üzerinde imzası bulunacak olan lehtar bonoda aval de verebilir. Ancak her hâlde üçüncü kişiler de bonoda aval verebilmektedir. Bu kapsamda, senet üzerinde imzası bulunsun ya da bulunmasın, bonoda lehtarın aval vermesi mümkündür.

XII. KONUYA İLİŞKİN İÇTİHAT VE GÖRÜŞLER

Bonoda lehtar ile düzenleyenin aynı kimse olamayacağı hususunda bir duraksama bulunmamaktadır. Bununla birlikte bonoda lehtarın, düzenleyen lehine aval verip veremeyeceği hususu ise tereddütlere yol açmıştır. Bu tereddütlerin temel kaynağı aval verenin, lehine aval verilen kimse gibi sorumlu olmasıdır (TTK m. 702/1, 778/3). Yargıtay 12. Hukuk Dairesi kararlarında, bonoda düzenleyenin aynı zamanda lehtar olamayacağı şeklindeki kural bir adım daha öteye taşınarak, bonoda lehtarın düzenleyen lehine aval veremeyeceği kabul edilmiştir. Bu hususta verilen bir karara göre[111], lehtarın düzenleyen lehine aval vermesi bonoyu geçersiz kılacaktır. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir: “Takip dayanağı senet lehtarı S.T.’nin kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile keşideci F.H. hakkında başlattığı takipteki incelenen senet fotokopisinde lehtarın avalist konumunda olduğu görülmüştür. Senet üzerinde üç adet imza bulunup takip alacaklısı lehtarın senetteki avalist imzasını inkar etmediği belirlenmiştir. Bu durumda lehtar ile avalist (senet borçlusu) sıfatının birleştiğinin kabulü gerekir.”

TTK’nun 690. maddesi, aynı kanun 585. maddesine atıf yapmadığından, bir kimse poliçelerde olduğu gibi kendi emrine bono tanzim edemeyeceği gibi, somut olayda gözlendiği üzere dolaylı olarak keşideciye avalist olamaz. Bir başka anlatımla bir kimse, hem lehtar hem avalist olamayacağından dayanak senet bono vasfında değildir. Bu durumda kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip yapılamayacağından mahkemece İİK’nun 170/a maddesi gereğince takibin iptaline karar vermek gerekirken istemin reddi isabetsizdir”. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, konuya ilişkin vermiş olduğu daha yakın tarihli bir başka kararında[112] ise lehtarın avalist olarak imza atması durumunda bu imzanın geçersiz olduğunu belirtmiş ve ancak bu kez bunun bononun geçerliliğine etkili olmadığı sonucuna varmıştır. Karara göre, “…takip dayanağı bononun keşidecisinin … Limited Şirketi, lehtar ve aval verenin ise itiraz eden borçlu R. K. olduğunu görülmektedir. Bonodaki borçtan sorumlu olmayan lehtarın kefil (avalist) olarak senedin ön yüzüne koyduğu aval şerhi geçersiz olup, bono vasfına etkili değildir. İcra mahkemesinin gerekçesinde yer aldığı gibi bu durumda alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesinden söz edilemez”. Aynı yöndeki bir başka kararda[113] da lehtarın aval şerhinin geçersiz olduğu ve bu durumun senedin geçerliliğine etki etmediği kabul edilmiştir. Oybirliği ile verilen söz konusu kararlarda bu tür bir taahhüdün, avalin amacına uygun olmadığından bahisle, netice ile uyumlu olmayan bir gerekçeye yer verilmiştir. Kararlarda lehine aval verilen kimsenin borçtan sorumlu olması gerektiği belirtilmekte ise de burada lehtar, lehine aval verilen değil; aval veren konumundadır. Tespit edebildiğimiz üç karar da bonoda lehtarın düzenleyen lehine aval veremeyeceği yönünde iken; ilk kararda bu nedenle bono geçersiz sayılmış, sonraki iki kararda bu durumun bononun geçerliliğine etkili olmadığı kabul edilmiştir. Zira ilk karar ile, lehtarı ile düzenleyen lehine aval vereni aynı olan bonoda alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleştiği gerekçesine yer verilirken, diğer iki kararda alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmediği açıkça ifade edilmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere, Türk hukuk öğretisinde bonoda düzenleyenin aynı zamanda lehtar olamayacağına ilişkin olarak fikir birliği bulunmaktadır. Ancak lehtarın düzenleyen lehine aval vermesi durumunda da bononun geçersiz sayılıp sayılmayacağı hususunda değerlendirmeye pek rastlanmamaktadır. Kendigelen tarafından, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin bu yöndeki 14.01.2008 tarihli kararına işaret edilmiş olmasına karşılık, karara ilişkin bir değerlendirmede bulunulmamıştır[114]. Toros tarafından ise, kambiyo senedinde aval veren aynı zamanda lehtar (1. ciranta) olabileceği, bu durumda alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesinden söz edilemeyeceği belirtilmiştir[115]. Bunun dışındaki eserlerde ise genellikle bonoda düzenleyenin aynı zamanda lehtar olamayacağı hususunda genel açıklamalara yer verilmektedir.

Öğretide Öztan tarafından, bonoda düzenleyenin aynı zamanda lehtar olamayacağı hususuna ilişkin olarak; “…690’ıncı maddenin (6102 sayılı TTK m. 778) 585’inci maddeye (6102 sayılı TTK m. 673) atıfta bulunmaması dolayısıyla kendini lehtar göstererek bono tanzim edemeyen bir kimsenin, böyle bir şeyi mutlaka istiyorsa, kendisini lehtar tayin ederek ve kendi üzerine poliçe çekip, bunu kabul etmek suretiyle bu arzusuna nail olması mümkündür. Kanaatimizce, zaten çok ender olarak uygulanabilecek bir husus dolayısıyla uzun bir tartışmaya girmeğe lüzum da yoktur, bunun pratik bir faydası da mevcut değildir. Nadiren yararlanılabilecek bir durum, bonolarda düzenlenmemiştir” şeklinde bir açıklama getirilmiştir[116]. Konu hakkında değerlendirmelere geçmeden önce belirtmek gerekir ki, söz konusu açıklamalar ilk bakışta haklılık arz etmekte ise de; meseleye ilişkin içtihat ve tereddütler karşısında konu, bonoda lehtarın düzenleyen lehine aval vermesinin mümkün olup olmaması bakımından değerlendirmeye ve eleştiriye açık hâle gelmiştir. Zira yukarıda ele alındığı üzere, bonoda lehtarın, düzenleyen lehine aval vermesi, düzenleyen sıfatıyla taahhütte bulunmasından ya da bir başvuru borçlusu lehine aval vermesinden farklı hukuki sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.

XIII. DEĞERLENDİRME

Poliçede düzenleyenin aynı zamanda lehtar olmasına imkân tanıyan TTK m. 673 düzenlemesine bonoda atıf yapılmamasının temel nedeni, düzenleyenin aynı zamanda senedin lehtarı olması durumunda bir ödeme vaadinden söz edilemeyecek olmasıdır. Böyle bir ihtimalde, söz konusu taahhüt baştan anlamsız ve imkânsız bir biçimde ortaya çıkmakta; alacaklı ve borçlu sıfatlarının henüz doğuştan birleşmesiyle, geçerli bir kambiyo taahhüdünün ve dolayısıyla bononun ortaya çıkması mümkün olmamaktadır Bu kapsamda TTK m. 778 düzenlemesinde 673. maddeye atıf yapılmaması bilinçli bir tercihin ürünü olup, bonoda düzenleyenin aynı zamanda lehtar olması bonoyu geçersiz kılar. Bu ihtimalde düzenleyen lehine, herhangi bir kimse tarafından verilen avalin de geçerli kabul edilmesi mümkün değildir. Kaldı ki bonoda düzenleyenin aynı zamanda lehtar olması hâli, lehine aval verilen kimsenin imzasına yönelik, şekle ait bir noksan değil[117]; bononun geçerliliğine ilişkin bir sakatlıktır. Bu çalışmada inceleme konusu yapılan durum bunun tam tersi; yani lehtardan farklı bir kimseye ait düzenleyen imzasının bulunduğu bonoda lehtarın düzenleyen lehine aval vermesi ihtimalidir. Bonoda lehtarın düzenleyen lehine aval vermesi, düzenleyen ile lehtarın aynı kişi olması hâlinden tamamen farklıdır. Bu ihtimalde düzenleyen ile lehtar farklı kişiler iken, lehtar düzenleyen lehine aval vermektedir. Bu durum her şeyden evvel alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi sonucunu ortaya çıkarmamaktadır. Söz konusu ihtimalde, bono geçerli bir biçimde ortaya çıkmıştır ve bir borç ikrarını içermektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, geçerli bir bonoda, lehtar tarafından düzenleyen lehine aval verilmesi durumunda senedin geçersiz kabul edilmesi mümkün değildir. Aval imzasının geçersiz kabul edilmesi varsayıldığında dahi, yalnız aval taahhüdünü geçersiz saymak yerine bononun geçersiz sayılması isabetsizdir. Böyle bir sonuç, bononun içerdiği ödeme vaadini görmezden gelmek ve TTK m. 702/2 ve 677 düzenlemeleri başta olmak üzere temel kıymetli evrak hukuku ilkelerini uygulamamak anlamına gelecektir. Bonoda düzenleyen lehine aval veren lehtar, senedin düzenlenmesi sırasında yahut sonradan aval taahhüdünde bulunmuş olabilir. Hatta bu taahhüdün, yukarıda açıklandığı üzere, açığa aval şeklinde ortaya çıkması da mümkündür. Hâl böyle olunca, lehtar dışında bir kimsenin düzenleyen sıfatıyla senede imza atması ve bononun diğer şekil şartlarını haiz olmasıyla bono geçerli bir biçimde ortaya çıkmaktadır. İster senedin düzenlenmesi sırasında ister sonradan atılmış olsun, lehtarın düzenleyen lehine aval beyanı senedi bono olmaktan çıkarmayacaktır. Diğer yandan TTK m. 700/2 düzenlemesinde kimlerin aval verebileceği konusunda hiçbir ayrıma gidilmemiştir[118]. Açıklanan nedenlerle öncelikle Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin yukarıda belirtilen 14.01.2008 tarihli kararına katılmak mümkün olmamaktadır. Bu noktada ancak bonoda lehtarın düzenleyen lehine verdiği aval taahhüdünün geçerli olup olmadığı tartışma konusu yapılabilir. Öyle ki, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi tarafından da daha sonraki tarihlerde verilen kararlarda -yukarıda anılan 29.11.2010 ve 11.11.2013 tarihli kararlar- ise bonoda lehtarın düzenleyen lehine aval vermesi durumunda aval şerhinin geçersiz olacağı belirtilerek, bu durumun bononun geçerliliğine etki etmeyeceği kabul edilmiştir. Bilindiği üzere aval, şekil bakımından asıl borca bağlı olmakla birlikte, maddi hukuk bakımından asıl borçtan tamamen bağımsız bir kambiyo taahhüdüdür[119]. Avalin geçerliliği, şekle ilişkin noksanlıklar bulunması hâli istisna olmak üzere, asıl borcun varlığına ve geçerliliğine bağlı değildir (TTK m. 702/2).

Aval veren kimsenin teminat altına aldığı borcun şekle ait bir noksandan başka bir sebeple batıl olması hâlinde de aval verenin taahhüdünün geçersiz olacağına dair TTK m. 702/2 düzenlemesi, imzaların bağımsızlığı ilkesine yönelik TTK m. 677 düzenlemesinin aval bakımından tekrarı niteliğindedir[120]. Ancak bu tekrarla, şekle ait noksanlara ilişkin yaşanabilecek tereddütlerin önüne geçilmekte ve aynı zamanda avalin bağımsızlığı özel olarak vurgulanmaktadır. Avalin bu bağımsız özelliğine rağmen, geçerli bir düzenleyen imzasını içeren bonoda salt lehtarın düzenleyen lehine aval vermesi nedeniyle aval beyanının geçersiz olacağının kabul edildiği Yargıtay kararlarında bu konuda makul bir izah getirilememiştir. Bilakis söz konusu kararlar, bonodaki borçtan sorumlu olmayan kişi için verilen aval geçersiz olacağı gibi, uyuşmazlık konusu olaya uygun düşmeyen gerekçelere sahiptir. Bu kapsamda belirtmek gerekir ki, lehtarın düzenleyen lehine avali şeklinde ortaya çıkan bir “sonraki (katma, munzam/ek) beyan”ın, “temel (kurucu) beyanı”[121] geçersiz kılmasını gerektirecek bir neden bulunmamaktadır. Bonoda lehtarın düzenleyen lehine verdiği avalin geçerli olup olmayacağı belirlenirken, bağımsız bir kambiyo taahhüdü olma özelliği gösteren aval, senet düzenlenmesi için verilen kambiyo taahhüdü ile karıştırılmamalıdır.

Bonoda düzenleyenin aynı zamanda lehtar olamaması, böyle bir olasılıkta senedin ödeme vaadi içermeyecek olmasına, alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesine dayanmaktadır. Düzenleyen lehine aval veren ise senette asıl borçlu sıfatıyla ödeme vaadinde bulunmamakta; düzenleyenin verdiği ödeme vaadini temin etmektedir. Bu çerçevede düzenleyen lehine aval veren kimsenin lehtar ya da bir üçüncü kişi olması arasında avalin geçerliliği bakımından hiçbir fark yoktur. Bonoda lehtarın düzenleyen sıfatıyla senede imza atması alacaklı borçlu sıfatlarının birleşmesi anlamına gelmekle, geçerli bir ödeme vaadinin bulunmaması sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Lehtarın düzenleyen ya da bir başka senet sorumlusu lehine aval vermesi hâlinde ise alacaklı ve borçlu sıfatları birleşmemektedir. Kaldı ki, bonoda lehtarın düzenleyen olması istisnası dışında kambiyo senetlerinde alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi borcun sona ermesi sonucunu ortaya çıkarmayacaktır (TBK m. 135/3). Ancak senet, aynı zamanda alacaklı olan bu kimsenin elinde iken piyasadan çekilmiş gibi olacaktır[122]. Bununla birlikte bu kimsenin senedi yeniden ciro etmesi mümkündür. Böyle bir hâlde lehtarın düzenleyen lehine aval verdiği bir bononun, ciro edilmesi ile lehtarın aval taahhüdü anlam kazanmakta; farklı hukuki sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Asıl borçtan bağımsız nitelikte olan ve kimlerin verebileceği hususunda herhangi bir sınırlama bulunmayan aval taahhüdünün, asıl borçlunun taahhüdünün koşullarına bağlanmasını gerektirecek bir başka kanuni düzenleme de mevcut değildir. Aval verenin, lehine aval verdiği kimsenin kişisel def’ilerini ileri süremeyecek olması[123] (TTK m. 687) karşısında, taahhüdünün geçerliliğinin lehine aval verdiği kimsenin taahhüdünün geçerliliğinin koşullarına bağlanmasının bir anlamı bulunmamaktadır. Zira aval verenin sorumluluğu senetten doğar ve soyuttur. Aval veren kişi ile avalistin sorumluluklarının derecesi ile şartları aynı olmakla birlikte içerikleri aynı değildir[124]. Avalin, kefalet gibi fer’i bir borç olmayıp bağımsız nitelikte olması, bu taahhüdün geçerliliğinin, şekle ilişkin noksanlar dışında lehine aval verilenin taahhüdünün geçerliliğine bağlı olmamasını ifade eder ve aval verene karşı ileri sürülebilecek kişisel def’ilerin avaliste karşı ileri sürülememesi sonucunu doğurur. Yoksa bu durum, ancak düzenleyen olarak taahhütte bulunabilecek kimsenin aval verebilecek olması gibi bir anlama gelmemektedir. Bir diğer ifadeyle, bonoda düzenleyen açısından aranacak bu koşul, düzenleyen lehine aval veren kimse için geçerli değildir. Kaldı ki aksi yorum şeklinin benimsenmesi hâlinde, bonoda düzenleyen lehine aval verene aval (avale aval) gibi durumlarda ikinci ve sair aval taahhütlerinin akıbetinin nasıl olacağı sorusunu da beraberinde getirecektir. Bononun birden fazla kambiyo taahhüdünü (düzenleyen, ciranta ve aval verenin kambiyo taahhütlerini) içermesi durumunda, sırf düzenleyen lehine aval veren lehtarın imzası nedeniyle bonoyu geçersiz saymak bir yandan avalde de tekrar edilen imzaların bağımsızlığı ilkesine bir yandan da kamu güvenliğini haiz olan bononun doğasına terstir. Senede güvenerek ve geçerli bir imzaya dayanarak senedi devralan kimsenin iktisabında korunması ve imzaların bağımsızlığı ilkesinin uygulanması yerine kamu güvenliğini haiz bir emre yazılı senette senedin geçersiz sayılması hukuki emniyet ilkesine de aykırıdır.

XIV. SONUÇ

Yukarıdaki açıklama ve değerlendirmeler neticesinde bu çalışmada varılan sonuçlar aşağıda belirtildiği gibidir. TTK m. 778’de düzenleyenin aynı zamanda muhatap ya da lehtar olmasına imkân tanınan 673. madde hükmüne atıf yapılmaması nedeniyle, bonoda düzenleyen aynı zamanda lehtar olamaz. Aksi hâlde bono geçersiz sayılacaktır. Bu sonucun ortaya çıkmasında kanun koyucunun bilinçli ve örtülü iradesi söz konusudur. Çünkü bono ile poliçede düzenleyenlerin konumları eş değer değildir. Bonoda düzenleyen asıl borçlu iken poliçede başvuru borçlusudur. Bu kapsamda bir kimsenin kendi lehine ödeme vaadinde bulunması başlangıçtan itibaren anlamsız ve geçersizdir. Bu nedenle bir kimse kendi lehine bono düzenleyemez. Birden fazla düzenleyeni olan bir bonoda ise, düzenleyenlerden biri aynı zamanda lehtar ise bononun geçersizliğinden söz etmek yerine, yalnız lehtarın düzenleyen sıfatıyla attığı imza geçersiz kabul edilmelidir. Çünkü bu ihtimalde lehtar dışındaki düzenleyenlerin imzası geçerli bir ödeme vaadinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kanaatimizce, böyle bir hâlde geçerli olmayan bir imzanın varlığı, diğer imzaların geçerliliğini etkilemeyecektir. TTK m. 702/2 ve 677 düzenlemeleri bu sonuca ulaşmak açısından yeterli ve elverişlidir. Bonoda lehtarın düzenleyen lehine aval vermesi ile düzenleyen sıfatıyla kambiyo taahhüdünde bulunması birbirinden tamamen farklıdır. Düzenleyen lehine aval veren lehtarın konumu, lehine aval verdiği kişi gibi olmakla birlikte (TTK m. 702/1) sonuçları bakımından farklılık göstermektedir. Bu kimsenin taahhüdünün geçerliliği ise tamamen farklı bir husus olup, aynı koşullara tâbi değildir. Bu kapsamda lehtarın aval taahhüdünün geçerliliği, düzenleyenin taahhüdünün geçerlilik şartlarına bağlanamaz. Avalin bağımsız bir kambiyo taahhüdü olması karşısında, geçerli bir bonoda lehtarın aval vermesi mümkündür. Lehtarın avalinin geçerliliği bakımından ise düzenleyen lehine ya da ciranta, avalist gibi diğer imza sahipleri lehine aval verilmesi arasında bir fark bulunmamaktadır. Bonoda düzenleyenin lehtar olamayacağından hareketle, lehtarın düzenleyen lehine aval de veremeyeceğini kabul eden içtihat bu bakımdan isabet göstermemektedir. Aval kurumunun en belirgin ve ayırt edici özelliği bağımsızlığı iken, kimi zaman bu nedenle senedin geçersiz sayıldığı kimi zaman da lehtarın avalinin geçersiz fakat senedin geçerli sayıldığı kararlara katılmak mümkün olmamaktadır. Bu çerçevede bonoyu ciro yoluyla devrederek ya da bir ciranta yahut avalist lehine aval suretiyle kambiyo taahhüdünde bulunması mümkün olan lehtarın, bonoda düzenleyen lehine aval vermesine de herhangi bir engel bulunmamaktadır.

KAYNAKLAR

  • Doğanay, İsmail. Türk Ticaret Kanunu Şerhi, İkinci Cilt, Olgaç Matbaası, 2. Baskı, Ankara 1981, s.1403
  • Doğanay, s.1403; Ülgen, Hüseyin, Mehmet Helvacı, Abuzer Kendigelen ve Arslan Kaya. Kıymetli Evrak Hukuku, 10. Bası, 12 levha yayıncılık, İstanbul 2015,s. 69;
  • Kınacıoğlu, Naci. Kıymetli Evrak Hukuku, Nobel Yayın ve Dağıtım, 5. Baskı, Ankara 1999, s. 143; Bilal Özel, Kambiyo Senetlerinde Rehin Cirosu, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2012, s. 14(tez.yok.gov.tr)
  • Domaniç, Hayri. TTK Şerhi IV, Kıymetli Evrak Hukuku ve Uygulaması, Eskin Matbaası, İstanbul 1990,s. 125;
  • İmregün, Oğuz. Kıymetli Evrak Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995.(Kıymetli Evrak, s. 72;
  • Can, Hail ve Semih Güner. Kıymetli Evrak Hukuku, Siyasal Kitabevi, Ankara 1999, s. 108;
  • Öztan, Fırat. Kıymetli Evrak Hukuku, Turhan Kitabevi, 2 Baskı, Ankara 1997 (Öztan, Kıymetli Evrak, 1997), s. 572;
  • Kutlu, Cengiz. Kambiyo Senetlerinin Devri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli 2013. (www.tez.yok.gov.tr), s. 101
  • Oğuzhan Hacıömeroğlu, Kıymetli Evrak Hukukunda Ciro, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2010, s. 31(tez.yok.gov.tr);
  • Serap Helvacı, Gerçek Kişiler, 6. Bası, Legal Yayıncılık, İstanbul 2016, s. 41;
  • Bilge Öztan, Şahsın Hukuku Hakiki Şahıslar, 6. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 1994, s. 40;
  • Hüseyin Hatemi, Kişiler Hukuku Dersleri, Filiz Kitabevi, İstanbul 1992, s. 22;
  • Cahit Oğuzoğlu, Medeni Hukuk 1 Şahsın Hukuku, Akıncı Matbaacılık, Ankara 1956, s. 215;
  • Selahattin Sulhi Tekinay, Medeni Hukukun Genel Esasları ve Gerçek Kişiler Hukuku, 6. Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul 1992, s. 222;
  • Aydın Zevkliler / Ayşe Havutçu, Medeni Hukuk(Temel Bilgiler), 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2003, s. 108;
  • Mustafa Dural ve Tufan Öğüz, Türk Özel Hukuku Cilt 3 Kişiler Hukuku, 9. Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul 2009, s. 38
  • Lerzan Yılmaz, Kambiyo Senetlerinde (Çek, Bono, Poliçe’de) Def’iler, (L. Yılmaz, Def’iler) Aristo Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 2017, s. 396; Domaniç, s. 94; Öztan, 1997, s.388
  • Hatemi, Hüseyin. Kişiler Hukuku Dersleri, Filiz Kitabevi, İstanbul 1992, s. 56;
  • Eren, Fikret. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Hazırlanmış Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2015, s. 456;
  • İnceoğlu, Murat. Borçlar Hukukunda Doğrudan Temsil, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul 2009, s.358; Antalya, s. 559
  • Yargıtay HGK, E 2014/12-1091, K 2016/847; Y 12. HD, E 2016/32210, K 2017/297, Y 19 HD, E 2015/12357, K 2016/6465 (UYAP)
  • Yargıtay HGK, E 2013/12-2/ 2013/866 K, T 1.06.2013, Naklen Eriş, s. 55;
  • Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukukundaki Temsil İle Borçlar Kanunundaki Ticari Mümessil ve Ticari Vekil Ayrımı, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, Sayı 2, Haziran 2014, s. 9(jurix.com
  • Oruç Hami Şener, Ticari Temsilci ve Ticari Temsil Yetkisi, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, s. 13
  • Yargıtay TD, E 1966/2471, K 1968/1639, T. 22.03.1968
  • Emin Kaya, Türk Özel Hukukunda Ticari Vekillik (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırıkkale 2010, s. 34(tez.yok.gov.tr)
  • Yargıtay 12 HD E 2016/4192, K 2016/6694 (UYAP)
  • Çamoğlu, Ersin (2020) Kıymetli Evrak Hukukunun Temel İlkeleri, İstanbul, Vedat Kitapçılık, s. 102;
  • Kendigelen, Abuzer/Kırca, İsmail (2019) Kıymetli Evrak Hukuku, 2. Baskı, İstanbul, On İki Levha.
  • Öztan, Fırat (2019) Kıymetli Evrak Hukuku, 23. Baskı, Ankara, Yetkin, s. 80.
  • Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal (2019) Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 23. Baskı, İstanbul, Vedat Kitapçılık, s. 151-152, N. 178
  • Arslanlı, Halil (1954) Ticari Senetler Dersleri, 3. Baskı, Ankara, İsmail Akgün Matbaası, s. 62.
  • Tuna, Ergun/ Göç Gürbüz, Diğdem (2018) Ticaret Hukuku Prensipleri Kıymetli Evrak, İstanbul, Beta, s. 258.
  • Domaniç, Hayri (1990) Kıymetli Evrak Hukuku, TTK Şerhi IV, İstanbul, Temel Yayınları, s. 583;
  • Teoman, Ömer (1994) ‘Banka Çekleri‘ Hukuken Çek midir?”, İÜHFM, C. 54, S. 1-4, s. 261-267;
  • Pulaşlı, Hasan (2019) Kıymetli Evrak Hukukunun Esasları, 7. Baskı, Ankara, Adalet, s. 289, § 25, N. 11.
  • Bahtiyar, Mehmet (2019) Kıymetli Evrak Hukuku, 17. Baskı, İstanbul, Beta, s. 122;
  • Bozer,Ali/ Göle, Celal (2020) Kıymetli Evrak Hukuku, 9. Baskı, Ankara, BTHAE, s. 204
  • Eriş, Gönen (2014) Türk Ticaret Kanunu Hükümlerine Göre Kıymetli Evrak, Ankara, Seçkin, s. 152-153, N. 3
  • Eriş, Gönen (2014) Türk Ticaret Kanunu Hükümlerine Göre Kıymetli Evrak, Ankara, Seçkin, s. 152-153, N. 3);
  • İstanbul BAM, 2. HD., 14.02.2019, E. 2019/119, K. 2019/186 (Sinerji İçtihat ve Mevzuat Programı, s.e.t. 12.10.2020)
  • Karayalçın, Yaşar (1970) Ticaret Hukuku, III. Ticari Senetler (Kambiyo Senetleri), 4. Baskı, Ankara, Sevinç Matbaası, s. 313, dn. 27
  • Can, Mertol (2015) Kıymetli Evrak Hukuku (Ders Kitabı), 3. Baskı, Ankara, İmaj Yayınevi, s. 120.
  • Ülgen (Ülgen, Hüseyin/ Helvacı, Mehmet/ Kaya, Arslan/ Nomer Ertan, N. Füsun (2019) Kıymetli Evrak Hukuku, 11. Baskı, İstanbul, Vedat Kitapçılık), s. 145;
  • Tüzemen Atik, Ebru (2019) Açık Kambiyo Senetleri, 2. Baskı, Ankara, Seçkin, s. 72.
  • Alışkan, Murat/Cankat, Rifat (2017) Teori ve Uygulamada Kambiyo Senedinin Arka Yüzüne Lehtarın Cirosundan Önce Atılan İmza (Şeklindeki Garanti Cirosu)”, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, s. 29-54;
  • Aydın, Alihan (2006) “Kambiyo Senetlerinde Düzgün Ciro Zinciri Bakımından İlk Ciro”, Hukuki Perspektifler Dergisi, Aralık, S. 9, s. 195-202
  • Öztan, Fırat (1979) ‘Ticari Senetlerde İmzaların İstiklali İlkesi’, Batider, C. X, S. 2, s. 393.
  • Seven, V. (2017). “Kambiyo Senetlerinde (Bono, Poliçe ve Çek) Alonj.” İzmir Barosu Dergisi, 82(1), 60-61.
  • Ülgen, H, Helvacı, M, Kaya, A., Ertan, F. N. (2019). Kıymetli Evrak Hukuku. (Güncellenmiş ve Kısmen Yeniden Yazılmış Onbirinci Bası). İstanbul, Vedat Kitapçılık, s. 167.
  • Koşut, H. (2017). “Kambiyo Senetlerinde Beyaz Ciro.” İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 16(2), 645
  • İsmail Birincioğlu ve Erdem Özkara, “Adli Belge İncelemelerinde Bilinmeyenler, Örneklerle Yazı Ve İmza Analizi İle Islak İmza Kavramı” (2010) TBB Dergisi S 87 403, 411;
  • Rıza Yılmaz, İsmail Birincioğlu, Celal Bütün, Uğur Günaydın ve Sedat Yılmaz, “Pul Nakli İle Yapılan İmza Sahteciliği: Olgu Sunumu” (2004) Adli Tıp Bülteni C 9 S 3 91, 92.
  • Kenan Tunçomağ, Borçlar Hukuku C 1 Genel Hükümler (Üzerinde Çalışılmış ve İşlenmiş 3. Bası, İstanbul Üniversitesi Yayınları 1968) 145;
  • Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler (23. Bası, Yetkin 2018) 289;
  • Necip Kocayusufpaşaoğlu (Kocayusufpaşaoğlu, Hatemi, Serozan ve Arpacı), Borçlar Hukuku Genel Bölüm, Birinci Cilt, Borçlar Hukukuna Giriş Hukuki İşlem Sözleşme, (Yenilenmiş Genişletilmiş Tamamlanmış 4. Basıdan 7. Tıpkı Bası, Filiz 2017) 280, N 6;
  • İhsan Erdoğan, Borçlar Hukuku Genel Hükümler (3. Bası, Gazi 2017) 54;
  • Andreas von Tuhr (Çeviren: Cevat Edege), Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, C 1-2, (Yargıtay Yayınları 1983) 236.
  • Argun Karamanlıoğlu,“Kambiyo Senetlerinde Düzenleyenin İmzası ve Bulunmamasının Sonuçları” (Aralık 2013) Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi S 2 89, 93
  • Abuzer Kendigelen ve İsmail Kırca, Kıymetli Evrak Hukuku, Genel Esaslar Kambiyo Senetleri (Oniki Levha 2019) 180, N 376;
  • Kemal Karanfil, Kambiyo Senetlerinde Sıkça Yapılan Hatalar (Adalet 2014) 167, 169.
  • Ergun Tuna, Ticaret Hukuku C III, Kıymetli Evrak (M.Ü. Nihad Sayar Yayın ve Yardım Vakfı Yayınları 1995) (n 12) 102
  • Hayri Domaniç, Kıymetli Evrak Hukuku (İlaveli 2. Bası, Eğitim 1975) 352, 353;
  • Mertol Can, Kıymetli Evrak Hukuku, (Ders Kitabı), 6762 sayılı ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile 6273 sayılı Çek Kanunu Hükümleri Dairesinde (İmaj 2012) 59;
  • Erdoğan Moroğlu, “Bonoda İmza” (İstanbul 2010) Makaleler 29, 31
  • Lerzan Yılmaz, Kambiyo Senetlerinde (Çek-Bono-Poliçe’de) Def’iler, (2. Bası, Aristo 2017) 410;
  • Abdullah Çetin Oğuzoğlu ve Özkan Oğuzoğlu, Açıklamalı – İçtihatlı Bono ve Çek Sorunları (8. Bası, Beta 2003) 10.
  • A Tahir Öğütçü ve Mehmet Altın, Ticari Senetler (Poliçe, Bono ve Çek) ve Özel Takip Yolları (Ulucan Matbaası 1980) 28, 31.
  • Turhan Esener, “Mukayeseli Hukuk Ve Hususiyle Türk – İsviçre Borçlar Hukukunda Mümessilin Kendi Kendisiyle Mukavele Yapması”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 14, S.1, 1957, s. 72-107;
  • Cevdet Yavuz, Türk-İsviçre ve Fransız Medeni Hukuklarında Dolaylı Temsil, Doktora Tezi, İstanbul, 1983, s. 192-204.
  • Nihat Yavuz, “Vekilin; Müvekkil Adına Veya Hesabına Bizzat Kendisi İle İşlem Yapabilmesi (Kendisiyle Sözleşme Yapması) Ve Sözleşmenin İki Tarafını Temsil Edebilmesi (Çifte Temsil) Sorunu”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 12, S. 1-2, 2008, s. 1295-1302
  • Pulaşlı, Hasan: Tek Ortaklı Anonim Şirkette Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu ve İsviçre Federal Mahkemesinin Buna İlişkin Üç Kararı, BATİDER, C.XXX Sa.4’ten ayrı bası, s. 105).
  • Ruhi, Ahmet Cemal, Sözleşmeler Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2013, s. 43
  • Yavuz, Nihat, Vekilin; Müvekkil Adına Veya Hesabına Bizzat Kendisi İle İşlem Yapabilmesi (Kendisiyle Sözleşme Yapması) ve Sözleşmenin İki Tarafını Temsil Edebilmesi (Çifte Temsil) Sorunu, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Y. 2008, Sa. 1-2 s. 1301-1302.
  • Altıner, Fatma Zeynep, Temsil, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2009
  • Şakir, Berki, Türk Borçlar Kanununda Temsil, BATİDER., C.VIII, S. 1, Y. 1975, s. 31;
  • Deryal, Yahya / Genç, Cemal, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2010, s. 188;
  • Çiçek, Banu, Türk Borçlar Hukukunda İradi Temsil Yetkisinin Sona Ermesi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2010, s. 19.

[1]              Safa Reisoğlu, Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 24. Bası, İstanbul: Beta, 2013, s. 148.

[2]              Temsil hakkında ayrıntılı açıklamalar için bkz. Reisoğlu, Borçlar Hukuku, s. 148-161.

[3]              Birlikte hareket etme zorunluluğunu gösteren bir kayıt koymaksızın her bir temsilciye ayrı temsil

belgesi verilmişse veya temsil belgesinde her bir temsilcinin tek başına hareket edebileceği anlaşılıyor ise, temsille görevlendirilen her kişinin tek başına temsil yetkisi mevcuttur. Bkz. Reisoğlu, Türk Borçlar Hukuku, s. 156.

[4]              Y. HGK, T. 3.12.2014, E. 2013/12-1355, K. 2014/994 “… Davacı borçlu takibe konu çeki şirketi

temsilen imzaladığına ve şirketi temsilde altı kişinin çeki müştereken imzalaması gerektiği düşünüldüğünde Türk Ticaret Kanunu’nun 730. maddesi (TTK m. 818) yollamasıyla aynı kanunun 590. maddesinde (TTK m. 678) düzenlenen… hükmü uyarınca çekten bizzat sorumlu olacağından, aleyhine takip yapılmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır.”.

[5]              Lerzan Yılmaz, Kambiyo Senetlerinde (Çek, Bono, Poliçe’de) Def’iler, (L. Yılmaz, Def’iler) Aristo

Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 2017, s. 396; Domaniç, s. 94; Öztan, 1997, s.388

[6]              Öztan, Kıymetli Evrak, 1997, s. 405

[7]              Öztan, Kıymetli Evrak, 1997, s. 404

[8]              Hatemi, Hüseyin. Kişiler Hukuku Dersleri, Filiz Kitabevi, İstanbul 1992, s. 56; Eren, Fikret. 6098 Sayılı

Türk Borçlar Kanunu’na Göre Hazırlanmış Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2015, s. 456; İnceoğlu, Murat. Borçlar Hukukunda Doğrudan Temsil, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul 2009, s.358; Antalya, s. 559

[9]              Yargıtay HGK, E 2014/12-1091, K 2016/847; Y 12. HD, E 2016/32210, K 2017/297, Y 19 HD, E

2015/12357, K 2016/6465 (UYAP)

[10]             Ticari mümessilin ticari temsilci belirleyebileceği ve ticari vekilin de temsilen kıymetli evrak

düzenleyebileceği hususunda Y HGK, E 2013/12-2/ 2013/866 K, t 1.06.2013, Naklen Eriş, s. 55; Aksi görüşte Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukukundaki Temsil İle Borçlar Kanunundaki Ticari Mümessil ve Ticari Vekil Ayrımı, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, Sayı 2, Haziran 2014, s. 9(www.jurix.com)( Pulaşlı, Ticari Mümessil ve Ticari Vekil); özel yetki verilse dahi ticari temsilcinin bir başka ticari temsilciyi atayamayacağı çünkü ticari temsilcinin iradi temsilci tarafından atanamayacağı görüşü için bkn Oruç Hami Şener, Ticari Temsilci ve Ticari Temsil Yetkisi, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, s. 13

[11]             Yargıtay TD, E 1966/2471, K 1968/1639, T. 22.03.1968

[12]             Emin Kaya, Türk Özel Hukukunda Ticari Vekillik (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Kırıkkale

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırıkkale 2010, s. 34(www.tez.yok.gov.tr)

[13]             Yargıtay 12 HD E 2016/4192, K 2016/6694 (UYAP)

[14]             Doğanay, İsmail. Türk Ticaret Kanunu Şerhi, İkinci Cilt, Olgaç Matbaası, 2. Baskı, Ankara 1981, s.1403

[15]             Doğanay, s.1403; Ülgen, Hüseyin, Mehmet Helvacı, Abuzer Kendigelen ve Arslan Kaya. Kıymetli

Evrak  Hukuku, 10. Bası, 12 levha yayıncılık, İstanbul 2015, s. 69; Kınacıoğlu, Naci. Kıymetli Evrak Hukuku, Nobel Yayın ve Dağıtım, 5. Baskı, Ankara 1999, s. 143; Bilal Özel, Kambiyo Senetlerinde Rehin Cirosu, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2012, s. 14(www.tez.yok.gov.tr)

[16]             Domaniç, Hayri. TTK Şerhi IV, Kıymetli Evrak Hukuku ve Uygulaması, Eskin Matbaası, İstanbul

1990.,

  1. 125; Kınacıoğlu, s. 143

[17]             Doğanay, s.1421; Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya, s. 155

[18]             Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya, s. 160

[19]             Görüldüğünde ödenecek vadeli poliçelerde düzenleme tarihinden itibaren bir yıl içinde ödeme için ibraz

hakkı olduğu için bu sürenin dolmasından sonra ödememe protestosu çekilinceye ya da çekilme süresi doluncaya kadar ciro edilebilir.

[20]             İmregün, Oğuz. Kıymetli Evrak Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995.(Kıymetli Evrak, s. 72; Can, Hail

ve Semih Güner. Kıymetli Evrak Hukuku, Siyasal Kitabevi, Ankara 1999, s. 108; Kınacıoğlu, s. 154; Tüzel, s. 38; Öztan, Fırat. Kıymetli Evrak Hukuku, Turhan Kitabevi, 2 Baskı, Ankara 1997 (Öztan, Kıymetli Evrak, 1997), s. 572; Kutlu, Cengiz. Kambiyo Senetlerinin Devri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli 2013. (www.tez.yok.gov.tr), s. 101

[21]             Oğuzhan Hacıömeroğlu, Kıymetli Evrak Hukukunda Ciro, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Gazi

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2010, s. 31(www.tez.yok.gov.tr);

[22]             Serap Helvacı, Gerçek Kişiler, 6. Bası, Legal Yayıncılık, İstanbul 2016, s. 41; Bilge Öztan, Şahsın

Hukuku  Hakiki Şahıslar, 6. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 1994, s. 40; Hüseyin Hatemi, Kişiler Hukuku Dersleri, Filiz Kitabevi, İstanbul 1992, s. 22; Cahit Oğuzoğlu, Medeni Hukuk 1 Şahsın Hukuku, Akıncı Matbaacılık, Ankara 1956, s. 215; Selahattin Sulhi Tekinay, Medeni Hukukun Genel Esasları ve Gerçek Kişiler Hukuku, 6. Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul 1992, s. 222; Aydın Zevkliler / Ayşe Havutçu, Medeni Hukuk(Temel Bilgiler), 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2003, s. 108; Mustafa Dural ve Tufan Öğüz, Türk Özel Hukuku Cilt 3 Kişiler Hukuku, 9. Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul 2009, s. 38

[23]             Lerzan Yılmaz, Kambiyo Senetlerinde (Çek, Bono, Poliçe’de) Def’iler, (L. Yılmaz, Def’iler) Aristo

Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 2017, s. 396; Domaniç, s. 94; Öztan, 1997, s.388

[24]             Öztan, Kıymetli Evrak, 1997, s. 405

[25]             Öztan, Kıymetli Evrak, 1997, s. 404

[26]             Hatemi, Hüseyin. Kişiler Hukuku Dersleri, Filiz Kitabevi, İstanbul 1992, s. 56; Eren, Fikret. 6098 Sayılı

Türk Borçlar Kanunu’na Göre Hazırlanmış Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2015, s. 456; İnceoğlu, Murat. Borçlar Hukukunda Doğrudan Temsil, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul 2009, s.358; Antalya, s. 559

[27]             Yargıtay HGK, E 2014/12-1091, K 2016/847; Y 12. HD, E 2016/32210, K 2017/297, Y 19 HD, E

2015/12357, K 2016/6465 (UYAP)

[28]             Ticari mümessilin ticari temsilci belirleyebileceği ve ticari vekilin de temsilen kıymetli evrak

düzenleyebileceği hususunda Y HGK, E 2013/12-2/ 2013/866 K, t 1.06.2013, Naklen Eriş, s. 55; Aksi görüşte Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukukundaki Temsil İle Borçlar Kanunundaki Ticari Mümessil ve Ticari Vekil Ayrımı, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, Sayı 2, Haziran 2014, s. 9(www.jurix.com)( Pulaşlı, Ticari Mümessil ve Ticari Vekil); özel yetki verilse dahi ticari temsilcinin bir başka ticari temsilciyi atayamayacağı çünkü ticari temsilcinin iradi temsilci tarafından atanamayacağı görüşü için bkn Oruç Hami Şener, Ticari Temsilci ve Ticari Temsil Yetkisi, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, s. 13

[29]             Yargıtay TD, E 1966/2471, K 1968/1639, T. 22.03.1968

[30]             Emin Kaya, Türk Özel Hukukunda Ticari Vekillik (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Kırıkkale

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırıkkale 2010, s. 34(www.tez.yok.gov.tr)

[31]             Yargıtay 12 HD E 2016/4192, K 2016/6694 (UYAP)

[32]             Erol Ulusoy, Anonim Şirketlerde Şirketle İşlem Yapma Yasağı ve Çifte Temsil, Yetkin Yayınları, 2005,

  1. 67 vd.

[33]             Şener, Temsil, s. 317; İsmail Kırca, Ticari Mümessillik, Yetkin Yayınları, 1996, s. 130.

[34]             Yargıtay 11 HD., 2021/5517 E., 2021/6585 K., 25.11.2021 T. (Yayınlanmamıştır.)

[35]             “…Davacı şirketin müdürü Çiğdem’in dava dışı M.Sadık’a verdiği, 03.12.2004 tarihli vekaletnamede

şirket adına her türlü çek ve senet keşide etme yetkisi verildiği hususu mahkemenin de kabulündedir. Bonoda keşideci bölümde şirketin kaşesi ve adresi yazılı olup, vekaleten imza atıldığının bonoda gösterilmesi gerektiğine ilişkin bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır. Öte yandan davalı lehdar ile dava dışı vekilin arkadaş olmaları ve birlikte fotoğraf çektirmeleri tek başına vekilin temsil yetkisini kötüye kullandığının göstergesi olmaz. Ayrıca bononun azilnameden sonra düzenlendiği hususu da davacı tarafından kanıtlanamamıştır. Bu yönler dikkate alınmadan yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün davalı yararına bozulması gerekmiştir…” Yargıtay 19 HD., 2008/6315 E., 2009/2027 K., 20.03.2009 T. , Erişim Tarihi 21.02.2022.

[36]             “…Dava konusu bono incelendiğinde bono keşidecisinin şirket temsilcisi, şirketin ise temsilciye aval

veren olduğu anlaşılmaktadır. Davacı …’ın asli müdahil şirketi temsile yetkili bulunduğu, kendisinin keşideci olduğu bonoda davacı …’ın şirketi temsil yetkisini kötüye kullanarak asli müdahil şirketi bonoda aval veren yaptığı temsilin, temsil yetkisinin kötüye kullanması nedeniyle bu aval işleminin batıl olduğu ve bu nedenle asli müdahil şirketin dava konusu bonodan dolayı borçlu olmadığı anlaşılmaktadır. Zira temsilcinin kendisiyle işlem yapması kural olarak yasaktır. Temsilcinin izinsiz olarak kendisiyle yaptığı işlem sakat bir işlemdir. Bu işlem temsil olunanı bağlamaz. Özenli bir temsilci, iyiniyet ve sadakat borcu gereği, temsil ettiği şirketin çıkarına aykırı olarak bir işlem yaparsa bu işlem kural olarak temsil görevinin dışında kalır…” Yargıtay 11 HD., 2020/3893 E., 2021/2153 K., 08.03.2021 T. , Erişim Tarihi 21.02.2022.

[37]             “Bütün senetleri imzalamaya yetkilidir” şeklinde genel bir yetkinin kambiyo taahhüdünde bulunabilmek

için yeterli olmadığı kabul edilmektedir. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara: 2.Bası, 1997, s.407; Hasan Pulaşlı, Kıymetli Evrak Hukuku Dersleri, Adana: Mimoza, 2004, s.30. Yargıtay 19. HD. 14.5.1998, E.2756, K.3436: “Vekaletnamede yer alan senet imzalamaya ilişkin yetki niteliği itibariyla kambiyo senedi imzalamayı kapsamaz” (Eriş, Çek Hukuku 2000, s.70)

[38]             Yargıtay 11. HD. 24.12.1987, 1987/1702-13604: “BK.388/3’te açıklandığı gibi, hususi bir selahiyeti haiz

olmadıkça vekil, kambiyo taahhüdünde bulunamaz. Bu halde alacaklı TTK.590’a göre senet mümzisini takip edebilir.” (Eriş, TTK Şerhi, s.187)

[39]             Yargıtay 11. HD. 7.4.1987, 1987/946-2008: “Vekaletname ile çek keşide etmek ile sınırlı bir yetki

verilmişse, vekil, poliçe ve bono tanzimine yetkili değildir. Bu bağlamda, yetkisiz temsilcinin yaptığı işlemin temsil olunanı bağlaması onun icazet vermesine bağlıdır (BK.38).” (Eriş, TTK Şerhi, s.186); Bunun aksi de söz konusu olabilir. Yargıtay 11. HD. 11.11.1991, 1991/6731- 5907: “Sadece bono düzenleme yetkisi olan vekil çek düzenleyemez” (Eriş, Çek Hukuku 1993, s.24)

[40]             Yargıtay 12. HD. 21.4.1986, E.1986/10465 K.1987/4612: “… Diğer iki borçlu adına imza koyduğu

belirtilen borçlunun bu konuda BK.388’e uygun şekilde aldığı bir yetkinin yazılı şekilde ispatı gerekir. Aksi halde, yani özel yetki yoksa kendisi şahsen sorumlu olup, diğer ikisinin sorumluluğuna gidilemez.” (Eriş, TTK Şerhi, s.182)

[41]             Yargıtay 11. HD. 10.1.1975, 1975/3421-6122: “Ticari vekil açıkça yetkilendirilmedikçe kambiyo

taahhüdünde bulunamaz.” (Eriş, TTK Şerhi, s.179)

[42]             Temsilcinin kendisiyle işlem yapması hakkındaki tartışmalar için bkz. Turhan Esener, “Mukayeseli

Hukuk Ve Hususiyle Türk – İsviçre Borçlar Hukukunda Mümessilin Kendi Kendisiyle Mukavele Yapması”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 14, S.1, 1957, s. 72-107; Cevdet Yavuz, Türk-İsviçre ve Fransız Medeni Hukuklarında Dolaylı Temsil, Doktora Tezi, İstanbul, 1983, s. 192-204. Nihat Yavuz, “Vekilin; Müvekkil Adına Veya Hesabına Bizzat Kendisi İle İşlem Yapabilmesi (Kendisiyle Sözleşme Yapması) Ve Sözleşmenin İki Tarafını Temsil Edebilmesi (Çifte Temsil) Sorunu”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 12, S. 1-2, 2008, s. 1295-1302; Reisoğlu, Türk Borçlar Hukuku, s. 156

[43]             Demirkapı, temsilcinin kendisi lehine aval verebilmesi için açıkça yetkilendirilmiş olması gerektiğini

belirtmektedir. Aynı zamanda ticari temsilcinin TBK m. 548/1’deki iyiniyetli temsilci kavramı kapsamına giremeyeceğini de ifade etmektedir. Bkz. Demirkapı, s. 96.

[44]             Y. 19. HD, T. 21.11.2018, E. 2018/43, K. 2018/5977 (Kazancı) “… ticari temsilci sayılması halinde bu

kere ticari temsilin kötüye kullanılıp kullanılmadığının, yani temsilcinin kendi borcuna davacı şirket adına aval vermesinin temsilin kötüye kullanılması sayılacağından…”; Y. 19. HD, T.16.1.2018, E. 2017/2711, K. 2018, 55 (Kazancı) “… kendilerinin keşideci olduğu bonoda davalı …’un şirketi temsil yetkisini kötüye kullanarak davacı şirketi bonoda avalist yaptığı temsilerinin temsil yetkisin kötüye kullanması sebebiyle bu aval işleminin batıl olduğu ve bu sebeple davacı şirketin davaya konu bonodan dolayı borçlu olmadığı anlaşılmaktadır …”; Y. 11. HD, T. 14.5.2004, E. 2004/2206, K. 2004/5413 (Kazancı) “… Somut dava yönünden düşünüldüğünde, bir temsilcinin, temsil sıfatından istifade ile kendi borcu için temsil ettiği kimseyi kefalet altına sokması, temsilcinin kendi kendisiyle sözleşme yapması ile eşdeğerli bir hukuki işlem olması itibariyle bu savunmanın değerlendirilmesi gerekirken, temsilcinin kendisiyle sözleşme yapma yasağına aykırı davranmadığı ve TTK.nun 137 nci maddesi hükmü uyarınca temsil yetkisini aşmadığı yönündeki mahkemenin gerekçesi yeterli değildir. Bu bağlamda, aval işlemi senet üzerinde gerçekleştiğine göre, bu savunma senet lehtarına karşı da, ileri sürülebilecektir…”

[45]             Y. 19. HD, T. 13.3.2019, E. 2017/5437, K. 2019/1645 (Kazancı) “… Temsil edilenin izni olmadan kendi

lehine işlem yapan temsilci, temsil yetkisinin sınırları aşmış demektir. Bu durumda temsilcinin, temsil edilenin önceden verdiği bir izin olmaksızın kendi lehine ve temsil ettiği şirket aleyhine/zararına yapmış olduğu işlemlerin, yetkisiz temsilcinin yapmış olduğu işlemler niteliğinde olduğunun kabulü gerekir…”

[46]             Y. 19. HD, T. 3.10.2018, E. 2016/19594, K. 2018/4712 (Kazancı) “… (Karşı Oy Yazısı) Davacı şirket

yetkilisi … kendi şahsı adına keşide ettiği üç adet dava konusu bonoda temsilcisi olduğu davacı şirketi avalist yapmıştır. Yani, temsilcinin kendisinin keşide ettiği bonolarda temsilcisi olduğu şirketi temsilen kendi lehine aval verdiği görülmektedir. Temsil yetkisinin kötüye kullanılması nedeniyle bu aval işleminin batıl olduğu açıktır. Zira temsilcinin kendisiyle işlem yapması kural olarak yasaktır. Temsilcinin izinsiz olarak kendisiyle yaptığı işlem sakat bir işlemdir. Bu işlem temsil olunanı bağlamaz…”.

[47]             Bu doğrultuda Yargıtay kararı için bkz. Y. 19. HD, T. 14.1.2019, E. 2017/1912, K. 2019/89 (Kazancı)

“…Somut olayda dava konusu kambiyo senedinin keşidecisi, davacının babası E. Erdal olup, davacı ise

babasının borçlu olduğu senette aval veren sıfatındadır. TMK.’ nın 336. maddesi uyarınca, evlilik devam ettiği sürece, anne ve babanın velayet hakkını birlikte kullanmalarının gerektiği, hüküm altına alınmış yine TMK.’ nın 345. maddesindeki düzenlemeye göre de çocuk ile ana baba arasında ya da ana ve babanın menfaatine olarak çocuk ile üçüncü kişi arasında yapılacak hukuki işlemle, çocuğun borç altına girebilmesi için bir kayyımın katılmasına ve hakimin onayına bağlıdır. Dolayısıyla davacının senede aval veren sıfatıyla, imza attığı tarihte 18 yaşından küçük olması da nazara alındığında yukarıda açıklanan hüküm gereğince, dava konusu bonodan dolayı davacının sorumlu tutulması söz konusu olamaz, davacının babasıyla birlikte senedi imzalaması ise icazet olarak değerlendirilemez. Mahkemece, davacının bono da aval veren olarak senedin düzenlenme tarihi itibariyle ehliyeti bulunmadığından…”.

[48]             Çamoğlu, Ersin (2020) Kıymetli Evrak Hukukunun Temel İlkeleri, İstanbul, Vedat Kitapçılık, s. 102;

Kendigelen, Abuzer/Kırca, İsmail (2019) Kıymetli Evrak Hukuku, 2. Baskı, İstanbul, On İki Levha.; Kınacıoğlu, Naci (1999) Kıymetli Evrak Hukuku, 5. Baskı, Ankara, Nobel, s. 109

[49]             Kınacıoğlu, s. 108; Öztan, 1997, s. 458; Öztan, Fırat (2019) Kıymetli Evrak Hukuku, 23. Baskı, Ankara,

Yetkin, s. 80.

[50]             Öztan, 1997, s. 464; Öztan, 2019, s. 82

[51]             673. maddenin gerekçesine göre, “Kaynağı CBA m. 3 olan ve üç fıkradan oluşan bu madde, 6762 sayılı

Kanunda, üç fıkrayı da içerecek şekilde bir fıkrada ifade edilmiştir. İsv. BK m. 993, Alm. Kamb. SK’da

da madde üç fıkradan meydana gelmiştir. Tasarı metni, 6762 sayılı Kanunun 585 inci maddesini aynen yansıtmaktadır”. Belirtmek gerekir ki, mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda hükmün kaynağı İsviçre Borçlar Kanunu (OR) olarak gösterilmişken, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu gerekçesinde kuralın, asıl kaynağı olan CBA’dan alındığı açıkça ifade edilmiştir. Bununla birlikte gerek İsviçre doktrin ve uygulamasında gerekse uluslararası birleştirme hareketlerinde Alman Hukukunun yoğun etkisi bulunmaktadır. Öte yandan Cenevre Birlik Anlaşması’nın 3. maddesi; “A bill of exchange may be drawn payable to drawer’s order. It may be drawn on the drawer himself. It may be drawn for account of a third person” (Bir poliçe keşidecinin emrine düzenlenebilir. Keşidecinin kendisi üzerine düzenlenebilir. Bir üçüncü kişi hesabına düzenlenebilir) şeklindedir. Esasen hükmün alınması sırasında bu üç cümle birleştirilerek tek bir cümle ile ifade edilmiştir. İsviçre Borçlar Kanunu’nun 993. maddesinde (OR, Art. 993) hüküm üç fıkrada ele alınmıştır.

[52]             Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal (2019) Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 23. Baskı, İstanbul, Vedat

Kitapçılık, s. 151-152, N. 178

[53]             Henüz kabul edilmemiş bir poliçenin tedavülü güçleşmektedir. Bu nedenle bir kimsenin kendi lehine

poliçe düzenleyerek bunun üzerine kabul şerhi alması hâlinde senedin tedavülü son derece kolaylaşmaktadır. Bkz. Arslanlı, Halil (1954) Ticari Senetler Dersleri, 3. Baskı, Ankara, İsmail Akgün Matbaası, s. 62.

[54]             Söz konusu düzenlemede poliçeye atıf yapılmaması kanun koyucunun bir kimsenin üçüncü bir kimse

hesabına borç vaadinde bulunmasını uygun bulmamasından kaynaklanmaktadır. Bkz. Tuna, Ergun/ Göç Gürbüz, Diğdem (2018) Ticaret Hukuku Prensipleri Kıymetli Evrak, İstanbul, Beta, s. 258.

[55]             Çeke uygulanacak poliçe hükümlerine ilişkin TTK m. 818/1-a düzenlemesinde “Düzenleyenin bizzat

kendi emrine, kendi üzerine ve üçüncü kişi hesabına düzenlendiği poliçeler hakkındaki 673 üncü madde”ye atıf yapılmıştır. Söz konusu hükmün uygulanması bakımından çekte muhatabın yalnız bir banka olabileceği (TTK m. 782/1), diğer bir kişi üzerine düzenlenen çekin yalnız havale hükmünde olacağı (TTK m. 782/2) gözden uzak tutulmamalıdır. Çeke ilişkin böyle bir atfın bulunmadığı mülga 865 sayılı TK döneminde dahi, poliçenin bizzat lehtar üzerine ya da bir üçüncü kişi hesabına düzenlenebileceği yönündeki hükmün (mülga 865 sayılı TK m. 529) çekler hakkında da uygulanabileceği belirtilmiştir. Bkz. Arslanlı, s. 63. Mülga 6762 sayılı TTK’nın 730/1. maddesinde de çeke ilişkin olarak, keşidecinin bizzat kendi emrine, kendi üzerine ve üçüncü şahıs hesabına keşide edilen poliçe hakkındaki 585. maddeye atıf yapılmıştır. Çekte düzenleyenin aynı zamanda lehtar olması hâlinde ise çek uygulamasına ilişkin birtakım sorunlarla karşılaşılması muhtemeldir. Örneğin, bankanın ödemekle yükümlü olduğu tutara ilişkin sorumluluğunun lehtar konumundaki düzenleyene karşı devam edip etmeyeceği ve karşılıksız çek hükümlerinin tatbik kabiliyeti gibi hususlarda çelişkiye düşülebilir. Bir banka tarafından kendi üzerlerine ya da bir başka bankaya hitaben düzenlenen çekler ise “banka çeki” olarak adlandırılır. Banka çeklerinin geçerli olup olmadığı hususu tartışmalıdır. Bkz. Domaniç, Hayri (1990) Kıymetli Evrak Hukuku, TTK Şerhi IV, İstanbul, Temel Yayınları, s. 583; Teoman, Ömer (1994) ‘Banka Çekleri‘ Hukuken Çek midir?”, İÜHFM, C. 54, S. 1-4, s. 261-267; Pulaşlı, Hasan (2019) Kıymetli Evrak Hukukunun Esasları, 7. Baskı, Ankara, Adalet, s. 289, § 25, N. 11.

[56]             Arslanlı, s. 63; Bahtiyar, Mehmet (2019) Kıymetli Evrak Hukuku, 17. Baskı, İstanbul, Beta, s. 122;

Bozer, Ali/ Göle, Celal (2020) Kıymetli Evrak Hukuku, 9. Baskı, Ankara, BTHAE, s. 204; Can, s. 137; İmregün, s. 115; Kendigelen (Kırca), s. 173, N. 361; Karayalçın, s. 313; Kınacıoğlu, s. 248; Öztan, 1997, s. 987; Öztan, 2019, s. 209; Poroy/Tekinalp, s. 163, N. 203a ve s. 304, N. 416; Pulaşlı, s. 252, § 22, N. 14; Tuna/Göç Gürbüz, s. 258; Ülgen (Helvacı/Kaya/Nomer Ertan), s. 145. Alman hukukunda da bu yönde görüş bildiren yazarlar bulunmaktadır. Ayrıca bkz. Karayalçın, Yaşar (1970) Ticaret Hukuku, III. Ticari Senetler (Kambiyo Senetleri), 4. Baskı, Ankara, Sevinç Matbaası, s. 313, dn. 27 ile Kınacıoğlu, s. 248, dn. 4’te anılan diğer yazarlar

[57]             “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 778. maddesi 673. maddesine atıf yapmadığından, bir kimse

poliçelerde olduğu gibi kendi emrine bono tanzim edemez, diğer bir anlatımla bonoyu tanzim eden, kendisini lehtar göstererek bono düzenleyemez. Dolayısıyla bir kimse poliçede olduğu gibi kendi emrine bono tanzim edemez. Zira, poliçedeki keşideci ile bonodaki keşideci aynı konumda olmayıp; poliçede kabul eden muhatap, bonodaki keşideci durumundadır. Somut olayda; takip dayanağı senedin keşidecisinin borçlu …olduğu, lehtarının ise “… İnş. Taah ve Tic.” olduğu, senet arkasında lehtar adına yapılan ciroda “… İnşaat Taahhüt ve Ticaret” ibaresinin olduğu, senedin lehtar kısmında yer alan ibarenin, keşideci …’dan ayrı bir tüzel kişilik olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, takip dayanağı senedin keşidecisi ve lehtarı aynı kişi olup, senette alacaklı ve borçlu sıfatları birleşmiştir. O halde, mahkemece, takip dayanağı senedin kambiyo senedi vasfına haiz olmadığı gerekçesi ile takibin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir” Y. 12. HD., 22.02.2016, E. 2015/28023, K. 2016/4621 (Sinerji İçtihat ve Mevzuat Programı, s.e.t. 12.10.2020). Aynı yönde bkz. Y. 12. HD., 19.12.2017, E. 2016/25336, K. 2017/15832 (Lexpera); Y. 12. HD., 13.01.2015, E. 2014/33175, K. 2015/408; Y. 12. HD., 30.05.2013, E. 2013/11003, K. 2013/20130; Y. 12. HD., 31.10.2012, E. 2012/13034, K. 2012/30964; Y. 12. HD., 04.03.2003, E. 2003/3050, K. 2003/7229; Y. 12. HD., 18.10.1999, E. 1999/11353, K. 1999/12445 (Sinerji İçtihat ve Mevzuat Programı, s.e.t. 12.10.2020); Y. 12. HD., 16.11.2011, E. 2011/6611, K. 2011/22377 (Eriş, Gönen (2014) Türk Ticaret Kanunu Hükümlerine Göre Kıymetli Evrak, Ankara, Seçkin, s. 152-153, N. 3); Y. 12. HD., 12.12.2006, E. 2006/20729, K. 2006/2355 (Bkz. Eriş, Gönen (2014) Türk Ticaret Kanunu Hükümlerine Göre Kıymetli Evrak, Ankara, Seçkin, s. 152-153, N. 3);ve orada anılan diğer kararlar). Ayrıca bkz. Kendigelen (Kırca), s. 173, N. 361, dn. 383’te anılan kararlar. İstinaf mahkemeleri tarafından da bu yönde verilen kararlara rastlamak mümkündür. Bkz. İstanbul BAM, 2. HD., 14.02.2019, E. 2019/119, K. 2019/186 (Sinerji İçtihat ve Mevzuat Programı, s.e.t. 12.10.2020)

[58]             Öğretide de bu doğrultuda, kendi kendine ödeme vaadinde bulunmanın, kendi kendine ödeme emri

verip kabul etmekle aynı şey olacağı; bu nedenle söz konusu düzenlemenin mantıki olduğu haklı olarak belirtilmiştir. Bkz. Poroy/Tekinalp, s. 304, N. 416

[59]             Karayalçın’a göre bu sonuca “bir dereceye kadar” farklı bir yolla ulaşılması da mümkündür. Yazara

göre, “…bizzat keşideci üzerine çekilen poliçe (trassiert eigener Wechsel) iktisadî bakımdan ihdas eden emrine yazılmış bir bono gibidir. Fakat bu gibi hallerde hukuken bono değil, poliçe mevcuttur… Kaldı ki, “…ödeyiniz” ibaresi havale dolayısıyle de bono sayılamaz” Karayalçın, s. 313, dn. 27.

[60]             Bkz. Öztan, 1997, s. 820; Öztan, 2019, s. 168. Ayrıca poliçede kabul etmiş muhatap ve onun lehine aval

veren kimse dışındaki herkes, poliçeden dolayı borçlu olup olmadığına bakılmaksızın bir veya birden fazla poliçe borçlu lehine araya girerek ödeme ya da kabul gerçekleştirebilir (TTK m. 738/1; 778/1-e). Bkz. Can, Mertol (2015) Kıymetli Evrak Hukuku (Ders Kitabı), 3. Baskı, Ankara, İmaj Yayınevi, s. 120.

[61]             Bkz. Kınacıoğlu, s. 248; Öztan, 2019, s. 212. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi kararlarında lehtar hanesine

düzenleyenin adı yazılması nedeniyle geçersiz olan bir bononun ciro yoluyla devralınarak takip yapılamayacağı belirtilmiştir. Bu husustaki bir kararın ilgili kısmı şu şekildedir:“…lehtar ve keşideci sıfatı birleşen takip dayanağı belge bono niteliğinde olmadığından alacaklının bu senetlere dayanarak ciro yoluyla senedi eline geçirip takip yapmasına da yasal imkan yoktur. Çünkü bono vasfında bulunmayan belgedeki hakkın ancak alacağın temliki suretiyle devri mümkündür”. Y. 12. HD., 28.11.2006, E. 2006/22365, K. 2006/19212 (Sinerji İçtihat ve Mevzuat Programı, s.e.t. 12.10.2020). Aynı yöndeki bir başka karara göre, “Bonoyu düzenleyen kişi somut olayda da gözlendiği gibi şirket yetkilisi ile lehdar aynı kişi olduğundan kendisini lehdar olarak göstererek bono düzenleyemez. Eğer böyle bir şey mutlaka istiyorsa bu hususu poliçe düzenlemek suretiyle gerçekleştirebilir. Şu hale göre lehdar ve keşideci sıfatı birleşen takip dayanağı belge bono niteliğinde olmadığından alacaklının bu senetlere dayanarak ciro yoluyla senedi eline geçirip takip yapmasına da yasal imkan yoktur. Çünkü bono vasfında bulunmayan belgedeki hakkın ancak alacağın temliki suretiyle devri mümkündür” Y. 12. HD., 28.11.2006, E. 2006/19212, K. 2006/22365 (Ülgen (Ülgen, Hüseyin/ Helvacı, Mehmet/ Kaya, Arslan/ Nomer Ertan, N. Füsun (2019) Kıymetli Evrak Hukuku, 11. Baskı, İstanbul, Vedat Kitapçılık), s. 145; Lexpera). Söz konusu kararlara ilişkin belirtmek gerekir ki, ciro görüntüsündeki bir devir beyanının alacağın temliki hükümlerine göre geçerli kabul edilmesine engel bulunmamaktadır. Ancak burada asıl sorun borç ikrarını havi olmayan senede bağlı bir hakkın mevcut olup olmamasıdır. Buradaki nitelemede hata olduğu anlaşılmaktadır.

[62]             “Somut olayda, takibe konu edilen senedin incelenmesinde, senedin lehtar kısmında “…” isminin

çizildiği,bu düzeltmenin de paraf veya imza edilmediği, yanına “…” isminin yazıldığı, senedi düzenleyenin de …olduğu görülmektedir. Yukarıda açıklandığı üzere, bir kimse kendi adına bono düzenleyemez. Bu durumda, HMK.nun 207. maddesi hükmü gereğince, senetteki düzeltmelerin borçlu (düzenleyen) tarafından paraf edilmesi gerekli olup, lehtar kısmındaki düzeltme paraf veya imza edilmediğinden geçerli kabul edilemeyeceğinden, dolayısıyla alacaklı ve borçlu sıfatı birleştiğinden, takip dayanağı belge, bono niteliğinde değildir” Y. 12. HD., 10.12.2013, E. 2013/32165, K. 2013/39417 (Lexpera). Aynı yönde Y. 12. HD., 20.01.2010, E. 2009/18786, K. 2010/1172 (Ülgen(Helvacı/Kaya/Nomer Ertan), s. 145)

[63]             Pulaşlı, (2019), 172.

[64]             Poroy, Tekinalp, (2013), 179.

[65]             “Kanunun izin verdiği hallerde senet üzerinde boşluk kalmaması halinde belirli işlemlerin yapılması

için senede fiziki (maddi) olarak eklenen, irade beyanı yoluyla senetle arasında bağlantı kurulan ve kağıttan oluşan istisnai bir belgedir.” Seven, V. (2017). “Kambiyo Senetlerinde (Bono, Poliçe ve Çek) Alonj.” İzmir Barosu Dergisi, 82(1), 60-61.

[66]             Ülgen, H, Helvacı, M, Kaya, A., Ertan, F. N. (2019). Kıymetli Evrak Hukuku. (Güncellenmiş ve

Kısmen Yeniden Yazılmış Onbirinci Bası). İstanbul, Vedat Kitapçılık, s. 167.

[67]             Öztan, (2018), 107-108.

[68]             Poroy, Tekinalp, (2013), 182.

[69]             Poroy, Tekinalp, (2013), 182.

[70]             Senedin ön yüzünde yer alan beyaz ciro hakkında yapılan yorum ve tartışmalar için bkz: “Ancak bu

durumda, müracaat hakkının kullanılması durumunda, senedin ön yüzüne atılmış bu beyaz ciro türünün, müteselsil ciro zincirinin neresinde yer aldığı sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, kanaatimizce somut olaya göre değerlendirme yapmak gerekmektedir. Senedin ön yüzüne atılmış olan “ödeyiniz ve imza”/ “hamiline ödeyiniz imza” şeklinde oluşturulan bu beyaz ciro türünün lehdar tarafından yapılması ihtimalinde, ciro zinciri kanaatimizce muntazamdır. Söz konusu imzanın ciro zincirinin neresinde yer aldığı tespit edilebilmektedir. Dolayısıyla, söz konusu ciro zincirine dayanarak senedi elinde bulunduran hamil, şeklen yetkili hamil sayılır. Diğer taraftan senedin ön yüzüne atılmış olan “ödeyiniz ve imza”/ “hamiline ödeyiniz imza” şeklinde oluşturulan bu beyaz ciro türünün lehdar tarafından yapılmaması ihtimalinde, söz konusu cironun ciro zincirinin neresinde yer aldığı sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu ihtimalde senedin ön yüzüne atılmış olan bu beyaz ciro türünün, ciroyu çizmeye yetkili olanlar tarafından çizilmek suretiyle ciro zinciri muntazam hale getirilebilir. Ancak bu şekilde ciro zinciri muntazam hale getirilemiyorsa, ciro zincirinin kopmuş olduğu sonucuna varılmalıdır. “ Koşut, H. (2017). “Kambiyo Senetlerinde Beyaz Ciro.” İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 16(2), 645

[71]             Ülgen, Helvacı, Kaya, Ertan, (2019), 174.

[72]             İsmail Birincioğlu ve Erdem Özkara, “Adli Belge İncelemelerinde Bilinmeyenler, Örneklerle Yazı Ve

İmza Analizi İle Islak İmza Kavramı” (2010) TBB Dergisi S 87 403, 411; Rıza Yılmaz, İsmail Birincioğlu, Celal Bütün, Uğur Günaydın ve Sedat Yılmaz, “Pul Nakli İle Yapılan İmza Sahteciliği: Olgu Sunumu” (2004) Adli Tıp Bülteni C 9 S 3 91, 92. Ayrıca bkz Kenan Tunçomağ, Borçlar Hukuku C 1 Genel Hükümler (Üzerinde Çalışılmış ve İşlenmiş 3. Bası, İstanbul Üniversitesi Yayınları 1968) 145; Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler (23. Bası, Yetkin 2018) 289; Necip Kocayusufpaşaoğlu (Kocayusufpaşaoğlu, Hatemi, Serozan ve Arpacı), Borçlar Hukuku Genel Bölüm, Birinci Cilt, Borçlar Hukukuna Giriş Hukuki İşlem Sözleşme, (Yenilenmiş Genişletilmiş Tamamlanmış 4. Basıdan 7. Tıpkı Bası, Filiz 2017) 280, N 6; İhsan Erdoğan, Borçlar Hukuku Genel Hükümler (3. Bası, Gazi 2017) 54; Andreas von Tuhr (Çeviren: Cevat Edege), Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, C 1-2, (Yargıtay Yayınları 1983) 236. Ayrıca bkz Argun Karamanlıoğlu, “Kambiyo Senetlerinde Düzenleyenin İmzası ve Bulunmamasının Sonuçları” (Aralık 2013) Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi S 2 89, 93

[73]             Tunçomağ (n 8) 145; Kocayusufpaşaoğlu (n 8) 281, N 7; Eren (n 8) 289; Kılıçoğlu (n 1)184; Erdoğan (n

8) 54; Kendigelen, Çek (n 7) 136; Abuzer Kendigelen ve İsmail Kırca, Kıymetli Evrak Hukuku, Genel Esaslar Kambiyo Senetleri (Oniki Levha 2019) 180, N 376; Coşkun (n 3) 86; Her ne kadar 2525 sayılı Soyadı Kanunu m 2’de imza atılırken adın önde; soyadın ise, sonda kullanılmasından söz edilmişse de, kanaatimizce, hükmün salt lafzından hareketle, imza atılması esnasında ad ve soyadın mutlaka birlikte kullanılması gerektiği sonucu çıkarılmamalıdır. Bu hükmü, bir kimsenin imzasını ad ve soyadını yazma şeklinde atıyor olması durumunda, önce adını sonra soyadını yazması şeklinde bir usul işlemi olarak değerlendirmek gerekir.

[74]             M Kemal Oğuzman ve M Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler C I (Gözden Geçirilmiş 15.

Bası, Vedat 2017) , s.147

[75]             Bu yönde bkz Y 12 HD, 18958/35566, 29.11.2012 (Eriş (n 3) m 756 482]. Islak imza şeklinde olmayıp

da, şirketin yetkili temsilcisine ait ancak “kaşe imza” şeklindeki imzanın senede basılması ile düzenlenen bir kambiyo senedinin geçersizliği hususunda bkz Y 12 HD, 16629/23263, 20.06.2013 (Kemal Karanfil, Kambiyo Senetlerinde Sıkça Yapılan Hatalar (Adalet 2014) 167, 169. Ayrıca bu hususta açıklamalar için bkz Karamanlıoğlu (n 8) 89, 97]. El ile atılma şartı yalnızca imza bakımından arandığından, bononun diğer kısımlarının matbu olarak yazılı olması/düzenleyenin kendi eli ile doldurulmamış olması senedin geçerliliğini etkilemeyecektir (Bkz Ergun Tuna, Ticaret Hukuku C III, Kıymetli Evrak (M.Ü. Nihad Sayar Yayın ve Yardım Vakfı Yayınları 1995) (n 12) 102]. Senedin tedavüle çıkarılmasından sonra silinmemesi ya da tahrip edilmesinin önüne geçilmesi amacıyla imzanın tükenmez kalemle atılmasında fayda bulunmakla birlikte, sonrasında ortaya çıkabilecek riskleri üstlenmiş bir şekilde imzanın kurşun kalemle atılmasının da mümkün olduğu ifade edilmektedir. Bu yönde ayrıca bkz Bozer, Göle (n 7) 89; Karanfil (n 11) 23

[76]             Bundan dolayıdır ki, el ile imza atma yeteneğine sahip olmayanların bono düzenlemeleri de mümkün

olmamakla birlikte, bu kişilerin temsilci aracılığıyla bono düzenlemelerinin önünde bir engel yoktur (Hayri Domaniç, Kıymetli Evrak Hukuku (İlaveli 2. Bası, Eğitim 1975) 352, 353; Mertol Can, Kıymetli Evrak Hukuku, (Ders Kitabı), 6762 sayılı ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile 6273 sayılı Çek Kanunu Hükümleri Dairesinde (İmaj 2012) 59; Bozer, Göle (n 7) 266; Uyar (n 7) 377, 387; Tuna (n 11) 102].

[77]             El yazısı ile imzanın istisnaları hakkında ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz Eren (n 8) 293.

[78]             Erdoğan Moroğlu, “Bonoda İmza” (İstanbul 2010) Makaleler 29, 31; Bozer, Göle (n 7) 206 (Yazar

ayrıca, düzenleyenin senette imzası olması koşuluyla, sonradan metinde meydana gelen değişikliklerin düzenleyen tarafından paraflanması ve bu parafın düzenleyen elinden çıktığının tereddütsüz olarak anlaşılması halinde, sonraki parafların da imza yerine geçeceği düşüncesindedir). Parafın imza olarak kabul edilemeyeceği; yalnızca daha öncesinde imzalanmış olan hususlarda yapılan değişiklikler veya ilavelerin teyit edilmesinde paraf kullanılmasının yeterli olacağı yönünde ayrıca bkz Karş Öztan Kıymetli Evrak (n 10) 465 (Yazar, paraf şeklinde atılan bir imzanın, gerçek manada bir imza olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini hâkimin, tarafların bu konudaki iddialarından bağımsız bir biçimde, her somut olayın özelliğine göre değerlendirmesi gerektiği düşüncesindedir); Kocayusufpaşaoğlu (n 8) 281, N 7

[79]             Halil Arslanlı, Ticari Senetler Dersleri (3. Bası Üniversite Kitabevi 1954) 64; Eren (n 8) 297; Tunçomağ

(n 8) 148; Kınacıoğlu (n 7) 135, 302; Kocayusufpaşaoğlu (n 8) 281, N 7; Oğuzman, Öz (n 10) 149; Oğuz İmregün, Kıymetli Evrak Hukuku (Filiz 2003) 50; Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku (Güncelleştirilmiş 21. Bası, Turhan 2017) 210; Pulaşlı (n 7) 140; Kendigelen, Çek (n 7) 126; Kendigelen, Kırca (n 9) 178, N 372. Ayrıca bkz Uyar (n 7) 377, 386; Öztan Kıymetli Evrak (n 10) 988, dn 30 ve 31, 463; Poroy, Tekinalp (n 7) 166; Tuna (n 11) 101, 262; Coşkun (n 3) 86; von Tuhr (Çeviren: Edege) (n 8) 236; Karamanlıoğlu (n 8) 89, 100. Bu yönde bir karar için bkz Y 12 HD, 13618/17551, 16.10.2008 [Eriş (n 3) m 678 178].

[80]             Arslanlı (n 15) 64; Öztan Kıymetli Evrak (n 10) 985; İmregün (n 15) 115; Bilgili, Demirkapı (n 7) 75.

Ayrıca bkz Hüseyin Ülgen, Mehmet Helvacı, Arslan Kaya ve N Füsun Nomer Ertan, Kıymetli Evrak Hukuku (Güncellenmiş ve Kısmen Yeniden Yazılmış 11. Bası, Vedat 2019) 147; Moroğlu, İmza (n 14) 29, 31; Poroy, Tekinalp (n 7) 166.

[81]             Kınacıoğlu (n 7) 302; Öztan Kıymetli Evrak (n 10) 989, ayrıca bkz 465

[82]             Ayrıca bkz Ülgen, Helvacı, Kaya, Nomer Ertan (n 16) 147 (Yazar, düzenleyenin birden fazla olup

olmadığı yönünde bir ayrım yapmaksızın her durumda düzenleyenin senedi imzalarken bu sıfatını belirtmesi gerektiği görüşündedir); Kendigelen, Kırca (n 9) 179, N 373.

[83]             Senedin ön yüzünde birden fazla imzanın yer aldığı ve tereddüte düşülen hallerde, bu imzaların

müşterek düzenleyenler olarak kabul edilmesi gerektiği hususunda bkz Öztan (n 15) 82. Ayrıca bkz Arslanlı (n 15) 64. Bonoda senedin ön yüzüne atılan birden fazla imzada, imza sahiplerinin duruma göre asıl borçlu veya aval veren konumunda olacakları hususunda verilmiş bazı kararlar için bkz Y 12 HD, 18479/36752, 06.12.2012 [Eriş (n 3) m 776 561, 562]; Y 12 HD, 18233/30, 11.01.2010 [Bilgen (n 4) 441]

[84]             Moroğlu İmza (n 14) 29, 31- 32; Karayalçın (n 7) 52; İmregün (n 15) 52, 115; Tekil (n 7) 160; Öztan

Kıymetli Evrak (n 10) 466; Kendigelen Çek (n 7) 137; Bozer, Göle (n 7) 205; Uyar (n 7) 377, 385; A. Lerzan Yılmaz, Kambiyo Senetlerinde (Çek-Bono-Poliçe’de) Def’iler, (2. Bası, Aristo 2017) 410; Abdullah Çetin Oğuzoğlu ve Özkan Oğuzoğlu, Açıklamalı – İçtihatlı Bono ve Çek Sorunları (8. Bası, Beta 2003) 10. Ayrıca bkz Kınacıoğlu (n 7) 136. Bu yönde verilmiş yargı kararları için ayrıca bkz A Tahir Öğütçü ve Mehmet Altın, Ticari Senetler (Poliçe, Bono ve Çek) ve Özel Takip Yolları (Ulucan Matbaası 1980) 28, 31.

[85]             Moroğlu İmza (n 14) 29, 30; Öztan (n 15) 82; Poroy, Tekinalp (n 7) 166; Bilgili, Demirkapı (n 7) 75

[86]             Ülgen, Helvacı, Kaya, Nomer Ertan (n 16) 161.

[87]             Serozan; Borçlar Hukuku, Özel Bölüm (Hatemi ve Arpacı ile birlikte) İstanbul 1992, s. 484)

[88]             Yargıtay 19.HD. 1.2.2007; 6832/692

[89]             Andreas von Tuhr: Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, c. 1-2; çev. Cevat Edege, Ankara 1983, s 328,

329

[90]             Pulaşlı, Hasan: Tek Ortaklı Anonim Şirkette Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu ve İsviçre

Federal Mahkemesinin Buna İlişkin Üç Kararı, BATİDER, C.XXX Sa.4’ten ayrı bası, s. 105).

[91]             Ruhi, Ahmet Cemal, Sözleşmeler Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2013, s. 43

[92]             Esener, Turhan, Mukayeseli Hukuk Ve Hususiyle Türk – İsviçre Borçlar Hukuku Bakımından Salahiyete

Müstenit Temsil, Ankara 1961, s. 115-116.

[93]             Nomer, s. 95. Konu ile ilgili Yargıtay kararları için bkz. Yarg. 1. HD. T. 23.02.2012, E. 2012/452, K.

2012/1796; Yarg. 1. HD. T. 23.02.2006, E. 2005/14392, K. 2006/1778; Yarg. 1. HD. T. 10.04.2002, E. 2002/3822, K. 2002/5448; Yarg. 1. HD. T. 02.10.2001, E. 2001/9377, K. 2001/10089. Bkz. http://www.kazanci.com/kho2/ibb/giris.htm (E.T. 09.04.2015

[94]             Esener, s. 248; Eren, s. 446.; Tekinay Selahattin Sulhi / Akman, Sermet / Burcuoğlu, Haluk / Altop,

Atilla, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası, istanbul 1993. S. 179 vd.; Oğuzman/Öz, s. 166 vd.

[95]             Esener, s. 284; Eren, s. 446.;

[96]             Antalya, s. 384.

[97]             Eren, s. 446.; Uygur, s. 371.

[98]             İnceoğlu, s. 223.

[99]             Yargıtay da bir kararında: “…Bir kişinin birkaç gerçek ve tüzel kişiyi temsil etmesine yasal bir engel

bulunmamaktadır. Ancak birden fazla gerçek veya tüzel kişiyi temsil eden kişi kendi kendisiyle değil üçüncü bir kişiye karşı hukuki muamelede bulunur. Çifte temsil halinde temsilciye açık bir yetki verilmişse veya böyle bir muameleden dolayı temsil olunanın zarara uğraması tehlikesi yoluna çifte temsil geçerlidir. Somut olayda davacı şirket temsilcinin mallarını gerçek fiyatının çok altında temsil yetkisi bulunan davalı şirkete sattığını ileri sürdüğüne göre zarar uğrama ihtimali mevcuttur. Bu nedenle temsilcinin yaptığı işlem davacıyı bağlamaz. Mahkemece bu yönde gözetilerek malların rayiç bedeline göre davacının uğradığı zararın tespit edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır…” olduğu görüşündedir. Yarg. 19.HD. T. 1.2.2007 K. 6832, E. 692, Bkz. YAVUZ, Nihat, Vekilin; Müvekkil Adına Veya Hesabına Bizzat Kendisi İle İşlem Yapabilmesi (Kendisiyle Sözleşme Yapması) ve Sözleşmenin İki Tarafını Temsil Edebilmesi (Çifte Temsil) Sorunu, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Y. 2008, Sa. 1-2 s. 1301-1302.

[100]            Uygur, s. 371.; Akıncı, s.132. Ayrıntılı bilgi için bkz. Altıner, Fatma Zeynep, Temsil, (Yayımlanmamış

Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2009

[101]            Esener, s. 285.

[102]            Tunçomağ, s. 421.; Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet / Özdemir, Refet, Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Ankara

1987, s. 97.; Önen, s. 81.; Eren, s. 455.; Nomer, s. 106.; Uygur, s. 391.; Karahasan, Mustafa Reşit, Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler Öğreti Yargıtay Kararları İlgili Mevzuat, Ankara 2003, s. 406.; Akyol, s. 463.; Antalya, s. 402

[103]            Gönensay, s. 143; Tunçomağ, s. 421; Şakir, Berki, Türk Borçlar Kanununda Temsil, BATİDER., C.

VIII, S. 1, Y. 1975, s. 31; Velidedeoğlu / Özdemir, s. 98; Önen, s. 81; Eren, s. 455; Deryal, Yahya / Genç, Cemal, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2010, s. 188; Nomer, s. 106; Hatemi / Gökyayla, s. 105; Uygur, s. 391; Kılıçoğlu, s. 246; Karahasan, s. 406; Akyol, s. 463; Antalya, s. 402; Çiçek, Banu, Türk Borçlar Hukukunda İradi Temsil Yetkisinin Sona Ermesi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2010, s. 19.

[104]            EREN, s. 447.;

[105]            Arslanlı, s. 101; Poroy/Tekinalp, s. 221-222, N. 292; Tuna/Göç Gürbüz, s. 137; Ülgen

Helvacı/Kaya/Nomer Ertan), s. 183

[106]            Öztan, İmzaların İstiklali, s. 392; Poroy/Tekinalp, s. 220, N. 291; Pulaşlı, Kıymetli Evrak, s. 210, § 15,

14; Tuna/Göç Gürbüz, s. 137. Bu noktada belirtmek gerekir ki, “açığa aval” suretiyle açık kambiyo senedi düzenlenmesi de mümkündür. Her ne kadar avalin geçerli olması, senette borçlu durumunda olan bir kimse lehine verilmesine bağlı olsa da açığa aval hâlinde bu eksiklik sonradan giderilebilir durumdadır. Açığa avalin mümkün ve geçerli olduğu yönünde bkz. Arslanlı, s. 101; Karayalçın, s 222; Kınacıoğlu, s. 131; Poroy/Tekinalp, N. 221, s. 174; Tüzemen Atik, Ebru (2019) Açık Kambiyo Senetleri, 2. Baskı, Ankara, Seçkin, s. 72. Bu noktada avalin geçerli olması bakımından önemli olan, lehine aval verilen kimsenin, senede bağlı hakkın dermeyan edildiği anda senet üzerinde (ve doldurma anlaşmasına uygun olarak) belirtilmiş olması ve bu kimsenin senede yabancı biri olmaması; yani senet sorumluları arasında yer almasıdır.

[107]            Bozer, Ali/Göle, Celal (2020) Kıymetli Evrak Hukuku, 9. Baskı, Ankara, BTHAE, s. 180; Kalpsüz,

Turgut (1975) Kıymetli Evrak, Kambiyo Senetleri Ders Notları, Ankara, Teksir, s. 94; Karayalçın, s. 221; Öztan, 1997, s. 796-797; Öztan, 2019, s. 82. Bu kapsamda öğretide, asıl borçlunun (poliçede kabul etmiş muhatap ile bonoda düzenleyenin) aval vermesinin munzam (ek) bir teminat teşkil etmeyeceği, çünkü bu kimselerin zaten borcun ödenmemesinden asıl olarak sorumlu oldukları belirtilmiştir. Kınacıoğlu, s. 207. Aynı yönde bkz. İmregün, Oğuz (2003) Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul 2003, Filiz Kitabevi, s. 80, dn. 123; Karayalçın, s. 221. Ancak dikkat edilecek olursa burada avalin geçersizliğinden değil, aval verenin senet üzerindeki asıl borçlu konumu nedeniyle bir ek teminat niteliği göstermemesinden bahsedilmektedir. Bu değerlendirme oldukça isabetlidir. Kanaatimizce, poliçede muhatabın, imza attığı tarihte ehliyetsiz bulunmasına rağmen aval verdiği sırada ehliyetli olması gibi bir ihtimalde bu taahhüdün bir anlamı da olabilir. Şeklen asıl borçlu konumunda olan bir kimsenin senette aval vermesinin somut olayın özelliklerine göre farklı neticeler ortaya çıkarması ihtimali mevcuttur.

[108]            Kınacıoğlu, s. 109.

[109]            Bahtiyar, s. 86; Bozer/Göle, s. 179; Öztan, 1997, s. 797.

[110]            Lehtarın imzasından önce düzenleyen (ya da poliçede muhatap) tarafından atılan imzanın, arkasından

lehtarın cirosunun yer alması kaydıyla, ilk cironun lehtar tarafından yapılacağı esasına aykırılık teşkil etmeyeceği çoğunlukla kabul edilmektedir. Kendigelen (Kırca), s. 201-202, N. 433; Poroy/Tekinalp, s. 205, N. 270; Öztan, 1997, s. 585-586; Ülgen (Helvacı/Kaya/Nomer Ertan, s. 179-180. Karş. Bozer/Göle, 115 vd. Bu konuda ayrıntılı inceleme ve değerlendirme için bkz. Alışkan, Murat/Cankat, Rifat (2017) Teori ve Uygulamada Kambiyo Senedinin Arka Yüzüne Lehtarın Cirosundan Önce Atılan İmza (Şeklindeki Garanti Cirosu)”, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, s. 29-54; Aydın, Alihan (2006) “Kambiyo Senetlerinde Düzgün Ciro Zinciri Bakımından İlk Ciro”, Hukuki Perspektifler Dergisi, Aralık, S. 9, s. 195-202

[111]            Yargıtay 12. HD., 14.01.2008, E. 2007/22223, K. 2008/3 (Moroğlu/Kendigelen, s. 673-674; Sinerji

İçtihat ve Mevzuat Programı, s.e.t. 12.10.2020).

[112]            Yargıtay 12. HD., 11.11.2013, E. 2013/6368, K. 2013/35236 (Sinerji İçtihat ve Mevzuat Programı;

karararama.yargitay.gov.tr, s.e.t. 12.10.2020).

[113]            “TTK.nun 690.maddesi 585.maddesine atıf yapmadığından, bir kimse poliçelerde olduğu gibi kendi

emrine bono tanzim edemez, diğer bir anlatımla bonoyu tanzim eden, kendisini lehtar göstererek bono düzenleyemez. Kural olarak avalin amacı senedin ödenme ihtimalini artırmak ve tedavülünü güçlendirmek düşüncesi ile kambiyo hukukunda yapılan bir işlem olmasıdır. O nedenledir ki lehine aval verilen kimse bono da mutlaka borçlu konumunda olmalıdır. Bonodaki borçtan sorumlu olmayan kişi için verilen aval geçersizdir. Bu kurallar ışığında somut olayın incelenmesinde; keşideci borçlu T. Ö..’ın düzenlediği senet de F. Ö.. lehtar konumundadır. Bonodaki borçdan sorumlu olmayan lehtarın kefil (avalist) olarak senedin ön yüzüne koyduğu aval şerhi geçersiz olup, bono vasfına etkili değildir. İcra mahkemesinin gerekçesinde yer aldığı gibi bu durumda alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesinden söz edilemez” Yargıtay 12. HD., 29.11.2010, E. 2010/16617, K. 2010/28008 (karararama.yargitay.gov.tr, s.e.t. 31.10.2020).

[114]            Bkz. Kendigelen (Kırca), s. 173, dn. 383

[115]            Toros, s. 95.

[116]            Öztan, 1997, s. 987.

[117]            Bu yönde genel değerlendirme için bkz. Bahtiyar, s. 89; Demirkapı, s. 119.

[118]            Öğretide, benzer düşünce tarzıyla, TTK m. 700/2 düzenlemesinde hiçbir ayrım yapılmaması neticesinde

poliçede kabul etmiş muhatap lehine aval verilebileceği de haklı olarak değerlendirilmiştir. Bkz. Can, s.

99.

[119]            Arslanlı, s. 99, 105; Karayalçın, s. 225; Kınacıoğlu, s. 206; Öztan, 1997, s. 16; Öztan, 2019, s. 162;

Pulaşlı, s. 206, § 15, N. 7; Ülgen (Helvacı/Kaya/Nomer Ertan), s. 184. TTK m. 702/2 uyarınca; “Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir”. Bununla birlikte azınlıkta kalan bir görüşe göre aval fer’i nitelikte bir borçtur, Domaniç, s. 185

[120]            Karayalçın, s. 226; Kınacıoğlu, s. 210; Öztan, Fırat (1979) ‘Ticari Senetlerde İmzaların İstiklali İlkesi’,

Batider, C. X, S. 2, s. 393.

[121]            Öğretide, senet üzerindeki beyanlardan yapılış sırası itibariyle önce olanlar “temel (kurucu) beyan”

(Grunderklärung) sonra gelenler ise “sonraki (katma, munzam/ek) beyan” (Folgeenklärung) olarak adlandırılmaktadır; Öztan, İmzaların İstiklali, s. 392. Buna göre bonoda düzenleyenin kambiyo taahhüdü kambiyo senedinin ortaya çıkması bakımından “kurucu” nitelikte olup, bundan sonraki tüm taahhütler “ek” niteliktedir. Söz konusu ayrım imzaların bağımsızlığı ilkesinin uygulanması bakımından değer taşımaktadır. Bkz. Öztan, İmzaların İstiklali, s. 392. Bununla birlikte özellikle açık kambiyo senedi düzenlenmesinin mümkün olması (TTK m. 680) karşısında, esasen kambiyo senedinin unsurlarının tamamlanmasında bir sıra aranmadığını da belirtmek gerekir

[122]            Öztan, 1997, s. 819.

[123]            Avalist, lehine aval verdiği kimsenin kişisel def’ilerini ileri süremez, ancak müracaat eden kimse ile

kendisi arasındaki kişisel def’ileri ileri sürebilir. Bkz. Arslanlı, s. 105; Bahtiyar, s. 90; Bozer/Göle, s.

177; İmregün, s. 79; Karayalçın, s.5; Aval verenin def’ileri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Aksu Özkan, s.148-167229; Kınacıoğlu, s. 211; Poroy/Tekinalp, s. 223, N. 295; Pulaşlı, s. 206, § 15, N. 2; Öztan, 2019, s. 168

[124]            Poroy/Tekinalp, s. 223, N. 295.

Şahin hukuk bürosu osmaniye

1998 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra Osmaniye Barosunda stajımı tamamlayarak aynı ilde ofisimi açtım..

Poyraz İşhanı A Blok K:4 No:14 Merkez/ Osmaniye
0(505) 624 96 03