TEK KİŞİLİK ORTAKLIKLARDA HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI VE ALACAKLILARIN KORUNMASI Abuse Of Rights And Protection Of Creditors In Single Person Partnerships

  • Anasayfa
  • Genel
  • TEK KİŞİLİK ORTAKLIKLARDA HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI VE ALACAKLILARIN KORUNMASI Abuse Of Rights And Protection Of Creditors In Single Person Partnerships
Şahin hukuk blog

TEK KİŞİLİK ORTAKLIKLARDA HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI VE ALACAKLILARIN KORUNMASI

             Abuse Of Rights And Protection Of Creditors In Single Person Partnerships

                                                                                               Av.Hüseyin Şahin

                                                                                                     10/05/2025

ÖZET

Sermaye şirketlerinde ortakların sınırlı sorumluluğu ve tüzel kişiliğin getirdiği ayrılık ilkesi, şirketi oluşturan ortaklar tarafından kötüye kullanılabilmektedir.

Dürüstlük kuralına aykırılık oluşturan bu gibi durumlarda tüzel kişiyi oluşturan ortakların sorumluluğuna gidilebilmesi için uygulamada tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yolu ortaya çıkmıştır.

İstisnai olarak uygulanan bu yolun söz konusu olabileceği hâller gerek yabancı öğretide gerekse Türk öğretisinde incelenmiştir.

Ülkemizde öğretide ve yargı kararlarında öz kaynak yetersizliği, malvarlıklarının veya alanların birbirine karışması ve yabancı yönetim olmak üzere başlıca üç sebep üzerinde durulmaktadır. Bununla birlikte 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) yürürlüğe girmesiyle beraber ticari hayatta yaygınlaşmaya başlayan tek ortaklı sermaye şirketlerinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması konusu ayrı bir öneme sahip olmuştur.

Tek kişilik ortaklık, ortaklığın bütün paylarının tek bir kişide toplandığı ortaklık türü olarak bilinmektedir.

Tek kişilik ortaklıklar, nitelikleri gereği tek ortağın kötüye kullanımına imkan sağlamaktadırlar. Bu sebeple ortaklıktan alacaklı olanların alacaklarının korunması amacıyla ticaret kanunumuza yeni ilkeler girmiş ve bu ilkeler zaman içinde geliştirilerek tek kişilik ortaklıklara ilişkin hukuki düzenlemelerde koruyucu hükümlere yer verilmiştir.

Geliştirilen bu ilkeler arasında tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi özel bir öneme sahiptir. Çünkü diğer ilkelerin ve hukuki normların yetersiz kaldığı durumlara ilişkin kötüye kullanma durumlarının önlenebilmesi için genel nitelikli tek çare olma işlevini yerine getiren vazgeçilmez ilke tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesidir.

Çalışmamızda tek kişilik ortaklıkların kötüye kullanmaya açık olan potansiyelleri karşısında bu kötüye kullanmaların engellenmesine yönelik ilkeler ve TTK kapsamında alacaklıları koruyucu normalar incelenecek ve hakkın kötüye kullanılmasında çözüm yolları ortaya çıkarılmaya ve tespit edilmeye çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler:6102 sayılı TTK, Tek kişilik Limited Şirketler, Hakkın Kötüye Kullanılması, Üçüncü Kişilik alacaklıların korunması, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması İlkesi, Hakkın Kötüye Kullanılmasını Önleyici İlkeler, Sermaye Şirketleri, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması, Öz Kaynak Yetersizliği, Malvarlıklarının ve Alanların Birbirine Karışması, Yabancı Yönetim, Tek Ortaklı Şirket

SUMMARY

In capital companies, the limited liability of the partners and the principle of separation brought by the legal entity can be abused by the partners who form the company.

In such cases that constitute a violation of the principle of honesty, the method of lifting the veil of legal entity has emerged in practice in order to be able to hold the partners who form the legal entity responsible.

The cases where this method, which is applied exceptionally, can be used have been examined both in foreign doctrine and in Turkish doctrine.

In our country, the doctrine and court decisions focus on three main reasons: insufficient equity, mixing of assets or areas, and foreign management. However, with the entry into force of the Turkish Commercial Code No. 6102 (TTK), the issue of lifting the veil of legal personality in single-partner capital companies, which has become widespread in commercial life, has gained special importance.

A one-person partnership is known as a type of partnership in which all shares of the partnership are held by a single person.

One-person partnerships, by their nature, allow for the abuse of a single partner. For this reason, new principles have been introduced into our commercial law in order to protect the receivables of those who are owed credit from the partnership, and these principles have been developed over time and protective provisions have been included in the legal regulations regarding one-person partnerships. Among these developed principles, the principle of lifting the veil of legal personality has a special importance. Because the principle of lifting the veil of legal personality is the indispensable principle that serves as the only general remedy to prevent abuses in situations where other principles and legal norms are inadequate.

In our study, the principles aimed at preventing abuse of one-person partnerships and the norms protecting creditors within the scope of the TCC will be examined in the face of their potential for abuse, and efforts will be made to uncover and identify solutions to abuse of rights.

Key Words: TTK No. 6102, Single Person Limited Companies, Abuse of Rights, Protection of Third Party Creditors, Principle of Lifting the Veil of Legal Entity, Principles Preventing Abuse of Rights, Capital Companies, Lifting the Veil of Legal Entity, Insufficiency of Equity, Intermingling of Assets and Fields, Foreign Management, Single Partner Company

GİRİŞ

Tek kişilik şirketler 6102 sayılı TTK ile Ticaret hukukumuza kazandırılmış önemli yeniliklerden biridir. Önceki uygulamalarda kötüye kullanma örneklerinden olan saman ortaklar yada hisse olarak sembolik miktar taşıyan ortaklar sebebiyle kötüye kullanmalar yeni normlarla önlenmiş oldu. Çünkü önceki uygulamalarda ortak sayısının bire düşmesi halinde dahi fesih davası açılmayarak ortaklık devam ettirilmekte ve ortaklık kendiliğinden sona ermemekteydi. Bu uygulamalar ve belirsizlikler hukuki temele kavuşturularak muvazaalı işlemler son verilmiştir[1].

Tek kişi ortaklığının deyim yerindeyse yapı taşını oluşturan tüzel kişilik hayatın bir gereği olarak ortaya çıktıktan sonra hukuk sistemleri tarafından kabul edilmiştir. Tüzel kişilik (hükmî şahsiyet) denilen ve kendini oluşturan insan ya da malvarlığı değerlerinden ayrı bir kişiliği olan (hukukî kişilik/ Rechtspersönlichkeit/legal personality) yapıların ilk olarak, kiliselerin kendilerine bağışlanan malvarlığı değerlerinin maliki olarak tanınabilmek için bir araca ihtiyaç duymaları ve buna çözüm olarak da dini organlara varsayıma dayalı (farazî) bir kişilik tanınması sonucu ortaya çıktığı söylenmiştir[2].

Kişilerin hayatı belli bir süre ile sınırlıdır ve bir kısım işlerin fert (birey) olarak başarılabilmesi mümkün değildir. Bazı işlerin başarılabilmesi ve belirli malvarlığı değerlerinin ortak bir amaç için kullanılmaya tahsis edilebilmesi için bir yapıya ihtiyaç duyulmuş ve bunun sonucu olarak tüzel kişilik ortaya çıkmıştır.

Türk hukukunda tüzel kişi, ortak bir amacın sürekli olarak gerçekleşmesini sağlayacak örgütlenmeye sahip, kendisini oluşturanlardan bağımsız bir kişi ya da mal topluluğu olarak tanımlanmaktadır[3]. Hemen belirtelim, tüzel kişinin bir kişi topluluğu olarak tanımlanması halinde, tanım, tüzel kişilik tanınan tek kişi limited ya da anonim ortaklıklarını kapsamayacaktır.

Kanımızca, “tek kişi ortaklığı” denildiğinde, şirkette şeklen tek ortağın mevcut olduğu durumlar (dar anlamda tek kişi ortaklığı) anlaşılmalı ve tek kişi ortaklığına mahsus özel hükümler de, sadece bu şirketlere uygulanmalıdır. Öğretide ve uygulamada fiilî tek kişi ortaklığı olarak adlandırıldığını belirttiğimiz şirkette şeklen birden fazla ortak bulunmaktadır ve tek kişi ortaklığına özgü düzenlemeler “fiilî tek kişi ortaklığı”na uygulanmaz. Çok cüz’i bir payla da olsa şirkette ortak olmak kanunen yasaklanmadığından burada kanuna karşı hile gibi bir durum da oluşmaz[4].

Hukukumuzda yapılan bu tanımın gerçek birlik teorisinin izahına uygun olduğu görülmektedir. Ancak tek kişi anonim ve limited ortaklıklarının tüzel kişiliğe de sahip olacak şekilde kanunen hukukumuzda tanınmasıyla birlikte bu tanımın da yeniden gözden geçirilmesi gerekebilecektir. Bu çerçevede, tek kişi ortaklığının en iyi açıklanabildiği teori ise varsayım teorisi olmaktadır.

Tek kişi ortaklığının en önemli unsuru olan tüzel kişilik de, hayatın gereklilikleri karşısında hukuk sistemleri tarafından tanınmış, bazı yapılara hak ve borç sahibi olabilme, malvarlığı edinebilme gibi nedenlerle tüzel kişilik verilmiş, daha sonra hukuk bilimcileri bu yapıyı çeşitli görüşlerle (teorilerle) açıklama gayreti içine girmişlerdir[5].

Tüzel kişiliği açıklamak amacıyla geliştirilen teorilerden en başta gelen iki teoriden birincisi varsayımsal kişilik teorisi (farazî nazariye/fiktionslehre/legal fiction theory) diğeri de gerçek birlik teorisidir (real Verbandspesönlichkeit/corporate realism)[6].  Varsayım teorisine göre[7] sadece insanlar gerçek kişi olabilir, şirketler ve tüzel kişiliğe sahip diğer yapılar varsayımsal kişilerdir. Teori, bütün hakların isnat noktasının insan olduğu, ancak insanların hak ve borç sahibi olabileceği önermesine dayanmaktadır[8].

Gerçek kişiler dışındaki birliklere bir kişilik verilmek isteniyorsa, bu da ancak kanun ile, müspet hukuk (pozitif hukuk) ile mümkün olur ve varsayıma dayanır. Devletin egemenlik hakkının kullanımının bir şekli olan, kanun tarafından tüzel kişilik tanınması işleminden önce bu birliklerin hukuk öncesi bir gerçeklikleri, varlıkları yoktur, kanun ile verilen kişilik de gerçek değil, yapaydır.

Teori sahiplerine göre, yararlı ya da gerekli görüldüğünde herhangi bir birliğe (kişi ya da mal birliği) tüzel kişilik imkânı hukuk düzeni tarafından verilir.

Gerçek/realist birlik teorisine göre ise birden fazla kişi belli bir amaç için faaliyette bulunmak üzere bir araya gelirse, bu kişiler kendileri için ortak bir yapı oluştururlar, oluşan yapı (birlik) kendini oluşturan kişilerden farklıdır ve varsayımın ya da müspet hukukun bir sonucu değildir, işin doğasının sonucudur, farz edilmesine ya da hayal edilmesine de gerek yoktur. Hukuk düzeni bir birliğe kendiliğinden hayat veremez. Oluşan birlik gerçektir, doğal olarak mevcuttur; bu gerçekliğin sonucu, örneğin bir şirket, bir kişi gibi “gerçek”tir. Bu gerçeklik neticede hukuk tarafından da kabul edilmekte ve bu birliğe de gerçek kişilerle aynı haklar verilmektedir. Her ne kadar bir birlik gerçek olduğu için hukuk düzeni tarafından tanınmaya muhtaç olmasa da; kendi kişiliğine sahip olması kendi varlığından kaynaklansa da, devlet ya da hukuk sistemi bu birliği tanıyarak onu onurlandırmalı, ona insanlarla eşit muamelede bulunmalıdır. Görüldüğü üzere gerçek birlik teorisine göre, sadece gerçekten (doğal olarak) kişiliği olanlar tüzel kişiliğe sahip olabilir, birden fazla kişinin oluşturduğu bir birlikte de bir birlik iradesi/grup iradesi mevcuttur ve bu birlik gerçektir. Onun için tüzel kişiliğe sahip olmalıdır. Ancak örneğin tek kişilik bir birlik olmaz, bu gerçek değildir, işin doğasına aykırıdır. Tek kişi ortaklığının onu oluşturan kişiden ayrı bir gerçekliği/varlığı olmaz.  Bu nedenle tek kişi ortaklığının tüzel kişiliği de olmaz, tek ortağı olan bir şirket mevcut olamaz. Bunun gibi yüzde yüz yavru şirketlerin, hiç bir faaliyeti olmayan âtıl şirketlerin de tüzel kişiliği olmaz.

Gelinen noktada hem tek kişi ortaklılarının hem de yüzde yüz hâkim olunan yavru şirketlerin tüzel kişiliğe sahip olmaları, gerçek birlik görüşünün hukukî durumu açıklamakta yetersiz kaldığını göstermektedir. Ayrıca bu görüş ile adi ortaklığın ya da tüzel kişiliği olmayan diğer birliklerin neden birçok hukuk sisteminde tüzel kişi olarak kabul edilmedikleri de açıklanamamaktadır. Varsayım teorisine göre ise, hukuk düzeni yararlı ve gerekli gördüğü her durumda, bir faraziye eseri olarak herhangi bir yapıya tüzel kişilik tanıyabilmektedir. Tek kişi ortaklığının da, özellikle, münferit müteşebbisler ile küçük ve orta ölçekli işletmelerin, ekonomik faaliyetlerini yürütecekleri yeni bir organizasyon şekline duydukları ihtiyaçtan doğduğunu ve bunun sonucunda hukuk düzenlerinin bu yapıya kuramsal temelleri zayıf olmasına rağmen tüzel kişi olma imkânı tanıdıklarını kabul etmekteyiz. Bu durumda varsayım görüşünün, -tek kişi ortaklığının da tüzel kişiliğe sahip olması gerçeği karşısında- mevcut hukukî durumu daha iyi açıkladığını söylemek yanlış olmaz.

Bu tespit ve kanun koyucuların tek kişi ortaklığına tüzel kişilik tanıyan düzenlemeleri birlikte ele alındığında, tek kişi ortaklığının tüzel kişilik unsuru bakımından çok ortaklı limited ya da anonim ortaklıklardan farklılık taşımadığı, bu unsur bakımından ayrık bir durumun söz konusu olmadığı görülmektedir.

TEK KİŞİLİK ORTAKLIK KAVRAMI, ANLAMI VE İÇERDİĞİ ÇELİŞKİ

Tek kişilik ortaklık tek bir ortağı olan, başka bir ifade ile de tüzel kişiliğin bütün paylarının ve haklarının tek ortağın elinde toplandığı bir tüzel kişilik olarak ifade edilmektedir.

Tek kişilik tüzel kişilik/ortaklıklar ortaya çıkış şekline göre baştan itibaren tek ortak ve başında çok ortaklı olan ve payların tek ortağın elinde toplandığı ve tek ortaklı hale geldiği ortaklık türünü oluşturmaktadır[9].

Tek kişilik ortaklık kavramı, klasik olarak tanımlanan ortaklık kavramının temel unsurlarından olan ve ortakların kazanç paylaşma ortak amacıyla birlikte, eşit, aktif olarak çaba göstermeleri ifadesini içermekte olan “affectio societatis” unsuru bakımından kavramsal bir çelişkiyi içermesi bakımından eleştiri konusu olmaktadır. Bu çelişkinin, ortaklık kavramının beş unsurundan üçünü oluşturan “ortaklık sözleşmesi”, “ortak amaç” ve “affectio sociatatis” unsurları bakımından ortaya çıktığı değerlendirmesi yapılmaktadır[10].

Açıkça ifade edildiği üzere; birden fazla ortağın yani kişi birliğinin bulunmadığı tek ortaktan ibaret olan bir tüzel kişilik için “tek kişilik ortaklık” ifadesindeki “tek kişi” ve “ortaklık” kavramları tanımın ve kavramın özüyle çelişmektedir. Çünkü ortaklık kavramından anlaşılması gereken en az iki tarafın olması gereken bir sözleşme olup, kişinin kendi kendisiyle sözleşme ve ortaklık yapması mantıklı gelmemektedir. Ortak amaç ve “affectio socieatatis” unsurları bakımından da tek kişinin varlığı yeterli olmayacaktır. Bu unsurların var olabilmesi için ortakların, ortak amaç etrafında eşit ve aktif çaba göstermesi de gerekli olacaktır. Bu unsurlar ise birden fazla ortağın olması halinde bulunması halinde gerçekleşebilecektir[11].

Bu sebeple tek kişinin olduğu durumda bir ortaklıktan, ortaklığın olduğu durumda ise tek kişiden bahsedilemeyecektir. Böylece tek kişilik ortaklık ifadesinin içerdiği ortaklık kavramı ile tek kişi kavramı arasında açık ve net bir kavramsal çelişki açıkça dikkat çekmektedir. Tek kişinin olduğu durumda ortaklık olmaz; ortaklık varsa da tek kişilik olmaz. Ancak bu kavramsal çelişkiye rağmen ekonomik hayatta “tek kişilik ortaklık” uygulaması mevcut ve uygulanmaktadır. Avrupa Birliği Yönergesi ile üye devletlere “tek ortaklı limited ortaklık” veya “sorumluluğu sınırlandırılmış ticari işletme” kavramlarından birinin kabulü zorunlu kılınırken; tek ortaklı anonim ortaklık kavramını kabule zorunlu kılmamış, üye devletlerin tercihine bırakmıştır.

TEK KİŞİ ORTAKLIĞINDA ALACAKLILARI KORUYUCU İLKELER VE ÖZEL DÜZENLEMELER

  1. GENEL OLARAK

6267 sayılı mülga TTK’nunda tek kişilik ortaklıkları düzenleyen açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak bu kanun döneminde de öğretideki ortak görüşe göre; Anonim ve Limited Ortaklıklarda ortak sayısının bire düşmesine rağmen fesih davası açılmadığı sürece, ortaklığın kendiliğinden sona ermemesi, varlığını devam ettirmesinin mümkün olması sebebiyle ticaret hayatındaki güvenin korunması amacıyla zımnen kabul edilmiş saayıldığı ileri sürülmektedir[12].

Tek kişi ortaklığında, tüzel kişilik ve sınırlı sorumluluk unsurlarının sonucu olarak, şirket faaliyetlerinin tek ortak tarafından yürütülmesine, elde edilecek menfaatlerin de bu kişiye ait olmasına rağmen, şirketin kendi hak ve borçlarının sahibi olduğunu, ortağın sadece şirkete getirdiği ya da getirmeyi taahhüt ettiği sermaye ile sorumlu olduğunu, girişimin başarısız olması riskinin özellikle alacaklılar ve şirket çalışanları üzerine geçirilmiş olduğunu biliyoruz.

Pay sahipleri arasında denetim ve dengenin bulunmaması sebebiyle de, tek ortaklı şirketlerde kötüye kullanma ihtimali ve riski çok ortaklı şirketlere nazaran daha yüksektir. Hukuk düzenlerinin, sınırlı sorumluluk kuralı ile şirket ortaklarına tanımış oldukları imtiyazın, uygulamada yol açtığı haksız durumlar karşısında, bir şekilde göz ardı edilmesi, kural gereği sınırlı sorumlu olması gereken ortakların sınırsız olarak sorumlu tutulması meselesi yargı ve öğretiyi hatta kuralı getiren kanun koyucunun bizzat kendisini çok fazla meşgul etmiş; sınırlı sorumluluk ilkesinin delinmesi, ortaya çıkan hakkaniyete aykırı durumların giderilmesi, önlenmesi amacıyla çok sayıda teori geliştirilmiş, birçok yargı kararı verilmiş ve bizzat kanun koyucular da çeşitli istisnaî düzenlemeler yapmak durumunda kalmıştır. Bu çerçevede, ortakların sınırlı sorumluluk ayrıcalığını/hakkını kötüye kullanmalarının önüne geçilmesi, alacaklılar ve diğer ilgililer üzerine geçirilmiş olan işletmenin başarısız olması riskinin en aza indirilebilmesi için çeşitli araçlara ve sebeplere müracaat edilmesi önerilmektedir.

Sınırlı sorumluluk ilkesinin ortaya çıkardığı haksız durumların giderilmesi amacıyla oluşturulan tatbikat ve teoriler arasında, tüzel kişilik perdesinin aralanması, tek ortağın olgu organ sorumluluğu, hâkim şirket sorumluluğu, sadakat yükümlülüğüne isnat edilen sorumluluk sayılabilir. Hâkim şirketin sorumluluğundan söz edildiğinde, tek kişi ortaklığı tam hâkimiyetin yegâne örneğini oluşturmakta; tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasından söz edildiğinde bu teori ve uygulamanın tipik örneklerinin tamamı (şirket kurumunun kötüye kullanılması, sermayenin kaybedilmesi, faaliyetlerin ya da malvarlıklarının karışması, hâkimiyetin kişisel yarar için kullanılması gibi) tek kişi ortaklığında en belirgin olarak tecessüm etmekte, tek ortak şirket yöneticilerini etkileme açısından şirketin fiilî organı olarak kabul edilmektedir.

Genel olarak, tek kişi limited ya da anonim ortaklığında, şirketin tek ortaklı olması ve bu ortağın şirket borçlarından sorumlu olmaması nedeniyle şirket alacaklıları ve çalışanları dahil bu durumdan zarar görebilecek tüm ilgililer bakımından, hangi yollarla bir korunma sağlanabileceği düşünülmesi gereken durumdur. Hemen belirtelim, adalet duygularını zedeleyen haksız bir durumla karşılaşıldığında, hukuk uygulayıcılarının tepkisi bu haksız durumun ortadan kaldırılması yönünde olacak ve pozitif (müspet) hukuk sistemine rağmen, geliştirilen araç ya da araçlarla haksızlık giderilmeye çalışılmalıdır. Bunun için de, kendisine isnat edilebilecek açık bir kanun hükmü olmadığında, TMK m. 2 gibi hükümlerden istifade edilerek yeni teoriler oluşturulacak, herhangi bir teori ya da tatbikat kabul gördüğünde, hukuk uygulayıcılarının işini kolaylaştıracak ve ihtilaflar buna istinaden çözüme kavuşturulabilecektir[13].

Ortaya atılan çözüm önerileri de bu kapsamda değerlendirilmeli ve pozitif düzenlemelerde doğrudan yer almadıkları gerekçesiyle baştan reddedilmemelidir. Ancak önerilen yolların kabulü halinde dahi, tatbikatın kural haline getirilmemesi, sadece istisnai hallerde uygulanmaları gerektiğini; bunun, hukuk güvenliği açısından son derece lüzumlu olduğunu da belirtelim.

İşaret edilen yol ve araçlardan bazıları, dava hakkı şeklinde ortaya çıkarken, bazıları da ilkelere, ön hukuki koruma tedbirlerine dayanmakta ve/veya dayandırılmaktadır. Bu ilkeler arasında, ayrılık ilkesi, kamuya açıklama ilkesi, şirkete borçlanma yasağı ilkesi bulunmaktadır.

Dava hakkı olarak gündeme gelenleri ise; tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, tek ortağın olgu organ sorumluluğu, haksız fiil sorumluluğu, özel ilişkiye dayalı sadakat yükümü temelli sorumluluk ve hâkim şirketin güven sorumluluğu olarak sayabiliriz.

Tek ortağın aynı zamanda şirket yöneticisi (yönetim kurulu üyesi ve/veya müdür) olduğu durumlarda, bu sıfatla, şirkete ve şirket alacaklılarına karşı olan sorumluluğu da bu kapsamda zikredilmelidir.

Bunların yanında, tek kişi ortaklığında alacaklıları korumak amacıyla pozitif hukuk düzenlemesi olarak bazı kuralların getirilmiş olduğunu, bu kuralların genellikle şirketin kuruluşu, sermayesi (sermayenin getirilmesi ve korunması), yönetimi ve sona ermesi ile ilgili olduğunu görmek gerekir. Ayrıca, mevcut düzenlemelerin yetersiz olduğu tespitinden hareketle, yeni bazı kuralların özellikle kanun hükmü olarak getirilmesi gerektiği önerilmektedir.

Hemen belirtelim, burada tek kişi ortaklığında alacaklıların korunması bakımından değinilen gerek kanunî düzenlemeler, gerek ilkeler ve gerekse sorumluluk teorileri, tek kişi ortaklığına mahsus olmayıp, çok ortaklı şirketler için de geçerlidir ve tek başına tek ortaklı şirketlerin konusu değildir.

TEK KİŞİ ORTAKLIĞININ KÖTÜYE KULLANIMI AÇIK NİTELİĞİ

Tek kişi ortaklığında hukuki olarak iki ayrı kişi olan tek ortak ve ortaklığın iktisadi olarak bütünleşmesi itibariyle ortaklık kararları tek kişi tarafından alınmakta ve yürütülmektedir. Bu durumda tek kişi ortağın ortaklığa sağladığı bütün menfaatler yine kendisine ait olacaktır. Buna ek olarak ise sınırlı sorumluluk ilkesi gereği tek kişi ortaklık kendi hak ve borçlarından sorumlu olacak tek ortak ise sadece ortaklığa taahhüt ettiği sermaye payını ortaklığa ödemekle sorumlu olacaktır. Bu durumda tek ortağın kararlarının ve uygulamalarının bütün olumsuz sonuçlarına ortaklık alacaklıları katlanmak zorunda kalacaklardır. Diğer taraftan tek kişinin varlığı durumunda pay sahipleri arasındaki denetim ve dengenin bulunmaması nedeniyle tek ortaktan oluşan ortaklıkta tek başına karar alan ve uygulayan tek ortağın aşırı kar hırsı, riskli işleme yönelmesi ve ortaklık faaliyetlerini kötüye kullanma olasılığı çok ortaklı ortaklıklara kıyasen daha yüksek olacaktır. Tek ortağın elindeki fırsatlar denetim etkinliğinin zayıf olması durumu ile birleştiğinde hedefine ulaşması daha kolay olacaktır[14].

KÖTÜYE KULLANMANIN ENGELLENMESİNE YÖNELİK ARAÇ VE İLKELER

Tek kişilik ortaklıkların kötüye kullanıma açık olan niteliği gereği tek kişilik ortaklıklar hukukunda , hakkaniyetin gereği olarak kötüye kullanım ihtimallerinin engellenmesi dolayısıyla ortaklık alacaklılarının korunması amacıyla araç ve ilkeler kabul edilmiş olup bu ilkeler normatif olarak hukuki düzenlemelere yansıtılmıştır.

Alacaklıları koruyucu ilkeler ve tek kişi ortaklığına mahsus özel düzenlemelerin aynı başlık altına incelenmesinin nedeni, esasında özel düzenlemelerin ilkelerin bir yansıması olarak ortaya çıkması ya da ilkelerin, özel düzenlemelerden yola çıkılarak oluşturulmuş olmasıdır.

  1. Ayrılık İlkesi

Tek kişi ortaklığında ayrılık ilkesi ortaklık tüzel kişiliğinin malvarlığı ile tek ortağın kişisel malvarlığının kesin ve istisnasız olarak birbirinden ayrılması anlamına gelmektedir.

Koruyucu ilkelerin birincisi, şirket malvarlığı ile ortağın şahsî malvarlığının net bir şekilde, karışmayacak biçimde ayrılmasını ifade eden ayrılık ilkesidir[15]. Tek ortak ile tüzel kişiliği haiz şirketin malvarlığının birbirinden ayrılmasının en önemli sonucu; tek ortağın şahsî alacaklılarının şirket malvarlığına, ortaklığın alacaklılarının da ortağın şahsî malvarlığına başvuramamasıdır. Ayrılık ilkesi aynı zamanda tek ortağın şahsî işleri ile şirket işlerinin de belirgin biçimde farklı olmasını ifade eder.

Malvarlığının ya da faaliyet alanlarının karışmasının önlenebilmesinin yollarından biri, şirket için yapılan işlemlerin belli şekillere bağlanmasıdır.

Bu ilke kapsamında ayrıca, tek ortağın kendi kişisel malvarlığını ilgilendiren işlemleri şirketten geçirmesi veya tersinin yapılmasının engellenmesi gerektiği; bunun için şekil hükümlerine özenle uyulması yanında, şirketle ortak arasında yapılacak sebepsiz işlemlere, meselâ hatır bonolarına geçerlilik tanınmaması, ortağın şirkete borçlanmasının yasaklanması, tek ortağın bizzat veya şirketin temsilcileri aracılığıyla kendisiyle işlem yapmasının özel veya sıkı kurallara bağlanması gerektiği ifade edilmiştir[16].

Kanımızca, tek kişi ortaklığında alacaklıların durumu ile çok ortaklı sermaye şirketlerinde alacaklıların durumu arasında önemli bir farklılık bulunmamaktadır. Şirkette birden fazla ortak bulunduğunda da, şirketin tek hâkimi konumunda bir kişi bulunabilmektedir. Bu açıdan, özellikle tek kişi ortaklığına özgü yasaklayıcı, kısıtlayıcı düzenleme önerilerinde dikkatli olunması gerekmekte, tek kişi ortaklığına yapılacak müdahalelerin aslında şirketler hukuku rejimini tümden etkileyebileceği ihtimalinin göz önünde bulundurulması zarureti bulunmaktadır. Bu çerçevede çok ortaklı şirketlerde mevcut olan koruyucu düzenlemelerle yetinilmeli, gerçekten tek kişi ortaklığının özel yapısı nedeniyle zarurî olmadıkça özel düzenleme yoluna gidilmemelidir. Nitekim aşağıda açıklandığı üzere borçlanma yasağı ister tek ortaklı ister çok ortaklı olsun tüm anonim ve limited şirketler bakımından düzenlenmiştir.

  1. Kamuya Açıklama İlkesi

Ayrılık ilkesini tamamlayıcı, onun işlevinin yerine getirebilmesini sağlayıcı diğer bir ilke de kamuya açıklama ilkesidir. Bu ilkeye göre, şirketin tek ortaklı olduğunun, ortağın kim olduğunun, bir işlemin organ sıfatıyla şirket adına mı, yoksa kendisi için mi yapıldığının ilgililere bildirilmesi, onlar tarafından bilinmesinin sağlanması, halkın tek kişi ortaklığının tehlikelerinden haberdar edilmesi gerekir[17]. Böylece, risklerin ve tehlikelerin bilinmesi, tek kişi ortaklığı ile iş yapmak isteyen kişi ya da kişilerin tedbirli davranmasını sağlayacaktır. Bu kapsamda, tek kişi ortaklığının ticaret unvanında, şirketin tek ortaklı olduğuna vurgu yapan bir kelimenin mevcut olması, şirket tek ortakla kurulduğunda ya da sonradan tek ortaklı hale geldiğinde bu durumun tek ortağın kimliği ile birlikte tescil edilmesi[18] açıklama ilkesinin yansımaları olarak zikredilmesi uygundur. Bu noktada şirketin esas sermayesinin, temsilcilerinin, şirketin faaliyet konularının nelerden ibaret olduğunun sicil kayıtlarından görülebilmesinin de bu ilke kapsamında değerlendirilebileceğini belirtmekte fayda vardır. Tek kişi ortaklığının ticaret unvanında, şirketin tek ortaklı olduğuna vurgu yapan bir kelimenin mevcut olmasının açıklama ilkesinin bir görünümü olduğunu belirtmektir. Tek kişi ortaklığının ticaret unvanının ne şekilde olacağı konusunda özel bir hüküm ne Yönergede ne Alman hukukunda ne de Türk hukukunda mevcuttur. Şu halde tek kişi anonim ve/veya limited ortaklığının ticareti unvanı aynen diğer şirketlerde olduğu gibi, şirketin işletme konusu ile şirket türünü gösteren ibareden oluşacaktır (eTK m. 45, TTK m. 43). Kanun koyucular, alacaklıların korunması amacı ile de olsa, şirket unvanında şirketin tek kişi ortaklığı olduğu ilavesinin bulunması suretiyle üçüncü kişilerin bilgilendirilmesi yolunu tercih etmemişlerdir. Şirketin tek kişilik olduğu konusunda çeşitli kamuya açıklama hükümlerine yer verilmişken (örneğin şirketin tek ortaklı hale geldiğinin bildirilmesi ve ilanı), kamuya açıklamanın en kolay olabileceği yer olan unvanda buna gerek görülmemiştir.

Hâlbuki her tacir, ticari işletmesine ilişkin işlemleri ticaret unvanıyla yapmaya ve işletmesiyle ilgili senet ve sair evrakı bu unvan altında imzalamaya mecburdur. Ayrıca unvanın, ticari işletmenin giriş cephesinin herkes tarafından kolayca görülebilecek bir yerine okunaklı bir şekilde yazılması da zorunludur (eTK m. 41, TTK m. 39 ).

Görüldüğü üzere, ticaret unvanında şirketin tek ortaklı olduğunun yazılması hem bir zorluk getirmez, hem de kamuyu bilgilendirme ve alacaklıların korunması bakımından önemli bir işleve sahip olmaktadır. Ne var ki, şirketin kolaylıkla çok ortaklı hale gelmesi her defasında ana sözleşme değişikliğini zorunlu kılacak ve bu, unvanın devamlılığı esası ile de bağdaşmayacaktır. Ayrıca Ticaret Sicili’ne tescil edilmiş bir hususta, üçüncü kişilerin bunu bilmedikleri iddiası dinlenmez. Şirketin tek ortaklı olduğu sicil kayıtlarından anlaşılabilecektir. Bundan başka, uygulamada ortakları şirket borçlarından dolayı sınırsız sorumlu olan kollektif şirketler, bu özellikleri nedeniyle “kişi ortaklığı” olarak bilinmekte ve “kişi ortaklığı” kavramına sınırsız sorumlu olma anlamı yüklenmektedir. Tek ortak sınırsız olarak şirket borçlarından dolayı sorumlu olmadığı halde, şirket unvanında “tek kişi ortaklığı” ibaresi bulunan bir limited ya da anonim şirket bakımından, üçüncü kişiler için bu yönde bir sakınca da söz konusu olabilecektir. Bu sebeplerle, kanımızca da, ticaret unvanı bakımından, özellikle tek ortaklı şirketlerde, şirketin tek ortaklı olduğunun unvanda yer almasını zorunlu kılacak bir düzenlemeye gerek bulunmamaktadır. Nitekim bu öneri farklı düzenlemeler bakımından dile getirilmişse de, kabul görmemiştir.

  1. Borçlanma Yasağı

Diğer bir ilke de, ortağın şirkete borçlanması yasağı ilkesidir. Bu ilkenin, tek ortaklı şirketin koruyucu sigortalarından biri olduğu, bu sayede, tek ortağın, ortağı olduğu şirketi kasası gibi kullanmasına, iki malvarlığının birbirleriyle karıştırılmasına ve bir bütün olarak işlemlere konu yapılmasına engel olunacağı ifade edilmişse de[19], bu kuralın da tek ortaklı şirketlere mahsus olmadığını çok ortaklı şirketlerde de aynı amaca hizmet edeceğini belirtmek gerekir.  Nitekim ilke TTK’da tek pay sahibi için değil tüm pay sahipleri için düzenlenmiştir. TTK’nın anonim şirketlere ilişkin 358. maddesi uyarınca, pay sahipleri şirkete karşı borçlanamaz[20].

Sermayeye katılma (iştirak) taahhüdünden doğan borç doğal olarak kuraldan hariç tutulmuştur. Ayrıca, borcun, şirketle, şirketin işletme konusu ve pay sahibinin işletmesi gereği olarak yapılmış bulunan bir işlemden doğmuş olması ve emsalleriyle aynı veya benzer şartlara tâbi tutulmuş olması halinde de, kuralın uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır. TTK m. 644 (1) b’de de, şirkete karşı borçlanma yasağına dair 358. maddenin limited şirketlere de uygulanacağı öngörülmüştür.

TTK m. 358 hükmünün şirketler topluluğuna nasıl uygulanacağı da bu kapsamda değerlendirilebilecek bir husustur. Esas itibariyle tek kişi ortaklığına özgü bir sorun olmamakla birlikte, şirketler topluluğuna ilişkin 202. maddenin, denkleştirme yapılması koşuluyla, bağlı şirkete kayıp verdirecek işlemlerin yapılabilmesini mümkün kıldığı, 202. maddenin 358. madde karşısında özel bir düzenleme olduğunun kabulü gerektiği yönündeki görüşe[21] katılmak gerekir.  Borçlanma yasağı ayrıca, TTK m. 395 (2) hükmü ile yönetim kurulu üyeleri ve onların yakınlarına da teşmil edilmiştir. Anılan hükme göre, yönetim kurulu üyesi, onun 393. maddede sayılan yakınları[22], kendisinin ve söz konusu yakınlarının ortağı oldukları şahıs şirketleri ve en az yüzde yirmisine katıldıkları sermaye şirketleri, şirkete nakit veya ayın borçlanamazlar. Şirket, bu kişiler için kefalet, garanti ve teminat veremez, sorumluluk yüklenemez, bunların borçlarını devralamaz[23]. Aksi hâlde, şirkete borçlanılan tutar için şirket alacaklıları, bu kişileri, şirketin yükümlendirildiği tutarda doğrudan takip edebilirler19. YTK m. 358. hükmü düzenlemesi ile 395 (2)’deki düzenleme arasında bazı farklılıklar vardır. Örneğin, birincisinde işletme konusu ve pay sahibinin işletmesi gereği olarak yapılmış bulunan işlemlere ilişkin bir istisna öngörülmüş olmasına rağmen ikinci düzenlemede bu yönde bir istisna bulunmamaktadır. Ayrıca, yönetim kurulu üyelerine ilişkin yasakta, şirketin bu kişiler için kefalet ve garanti veremeyeceği açıkça düzenlenmiş olmasına rağmen pay sahipleri bakımından bu düzenleme yapılmamıştır. Bu son duruma bağlı diğer bir farklılık da, şirketler topluluğuna dahil şirketlerin birbirlerine kefil olabilmesi ve garanti verebilmesinin 395 (3) hükmünde düzenlenmiş olmasıdır.

Yeni bir hüküm olan ikinci fıkranın gerekçesinde, bunun, bir açıdan sermayenin (malvarlığının) korunması ilkesinin gereği olduğu, bir anlamda 358 inci maddenin tamamlayıcısı olduğu ve uygulamada sıkça rastlanılan kötüye kullanmaların engellenmesini amaçladığı belirtilmiştir.  Şirketin ve dolayısıyla alacaklıların menfaatini koruyucu diğer bir düzenleme de, limited şirket ortaklarının, şirket çıkarlarını zedeleyebilecek davranışlarda bulunamayacaklarını, özellikle kendilerine özel bir menfaat sağlayan ve şirketin amacına zarar veren işlemler yapamayacaklarını kurala bağlayan TTK m. 613 (2) hükmüdür. TTK m. 626 (3)’te de, bu hükümle getirilen bağlılık (sadakat) yükümlülüğünün müdürler için de geçerli olduğu düzenlenmiştir.

Birer sermaye şirketi olan anonim ve limited şirketlerde hukuk düzenleri, sermayenin korunmasına özel önem atfetmişler, sermayenin şirkete getirilmesi, kamuya duyurulması ve korunmasında ayrıntılı düzenlemelere yer vermişlerdir. Tek kişi ortaklığına gelince, bu ayrıntılı düzenlemelerin de yeterli olmayacağı ve daha başka, ilave koruyucu hükümlerin getirilmesi gerektiği düşünülmüştür. Bunun bir sebebi de, çok ortaklı şirketlerde, sermaye borcunun ödenmemesi halinde ıskat gibi müesseseler -diğer ortaklar tarafından- işletilebilecekken, tek kişi ortaklığında bunun söz konusu olmamasıdır. Çok ortaklı şirketler için de mevcut olan, sermayenin getirilmesi ve korunmasına ilişkin hükümlerin, şirket yöneticilerinin ve denetçilerinin sorumluluğuna ilişkin kuralların, tek ortaklı şirketlerde de, alacaklıların korunmasına hizmet eden hükümler olarak geçerli olduğuna işaret etmekle beraber, sermayenin korunması bakımından özellikle tek kişi ortaklığı ile ilgili önerilerin burada zikredilmesinde fayda görülmektedir.

Bu öneriler arasında; tek ortaklı şirketler için, asgari sermayenin daha yüksek bir miktarda belirlenmesi, nakit sermayenin tamamının kuruluşta ödenmesinin zorunlu tutulması ya da sermayenin ödenmeyen kısmı için teminat getirilmesi şartı konulması sayılabilir.

Özellikle tek kişi ortaklığı için, zorunlu asgari sermayenin, çok ortaklı şirketlere nazaran daha yüksek oranda belirlenmesi ya da nakit sermayenin tamamının kuruluşta ödenmesinin zorunlu kılınması durumlarının, tespit edebildiğimiz kadarıyla, örneği bulunmamaktadır. Türk hukukunda TTK m. 585’te, limited şirketler bakımından sermayenin nakit kısmının hemen ve tamamen ödenmesi zorunlu kılınmışsa da, anılan hükmün tek ortaklı şirketlere özgü olmadığını, genel olarak ister tek ortaklı ister çok ortaklı olsun tüm limited şirketler hakkında geçerli olduğunu belirtmekte fayda vardır.

TEK ORTAĞIN HUKUKÎ SORUMLULUĞU

  1. Tüzel Kişiliğin Gözardı Edilmesi Yoluyla Sorumluluk (Haftungsdurchgriff) 
  2. Genel Açıklama

Tek kişi ortaklığında, alacaklıların korunması deyince akla ilk gelen yollardan biri, tüzel kişiliğin göz ardı edilmesi yoluyla şirket ortağının şirket borçlarından şahsen sorumlu tutulmasıdır. Bu yol bakımından, çok ortaklı şirketlere nazaran tek kişilik şirketlerde, bu şirketlerin özel durumundan kaynaklanan farklı bir durumun mevcut olup olmadığı, bu şirketlere farklı muamele edilmesini gerektiren bir halin bulunup bulunmadığı, çok ortaklı şirketler için öğreti tarafından geliştirilmiş ilke ve yargı tarafından oluşturulmuş örnek uygulamaların aynen tek ortaklı şirketlere de uygulanıp uygulanmayacağı tespit edilmelidir. Bu tespit yapılırken, esas konumuz olmadığından “perdeyi aralama teorisi” ayrıntıları ve türleri yönünden incelenmeyecek, sadece konumuzun gerektirdiği ölçüde genel hatlarıyla ele alınacaktır[24].

  1. Kural: Sınırlı Sorumluluk (Şirket Borçlarından Sorumlu Olmama)

Bilindiği üzere, birer sermaye şirketi olan anonim ve limited şirketlerde, şirket borçlarından dolayı, şirket alacaklılarına karşı sadece şirket, tüm malvarlığı ile sorumludur. Şirket ortaklarının borcu şirkete karşıdır ve o da, taahhüt edilmiş olan katılma payının şirkete getirilmesinden ibarettir (TTK m. 269, 503; GmbHG 13 II, AktG 1 I)[25]. Nitekim tek borç ilkesi olarak nitelendirilen[26] bu durum, anonim ve limited şirketin tüzel kişiliğe sahip olması (ayrılık ilkesi/Trennungsprinzip) ve ortaklar bakımından sınırlı sorumluluk ilkesinin kabul edilmiş olmasının sonucudur. Ayrılık ve sınırlı sorumluluk ilkesine göre, şirket malvarlığı ile ortakların şahsî malvarlığı birbirinden bağımsızdır ve şirket borçlarından dolayı ortakların şahsî malvarlığına gidilemediği gibi, ortakların şahsî borçlarından dolayı şirket malvarlığına da gidilemez[27].

Daha önce açıklandığı üzere, şirketlere tüzel kişilik tanınması ve özellikle şirket ortaklarına, sınırlı sorumluluk imkânı verilerek işletme faaliyeti riskinin -yatırımların ve istihdamın artmasının sağlanması gibi nedenlerle-, alacaklılar ve şirket çalışanları üzerine geçirilmesi, hukuk ve ekonomi politikası bakımından yapılmış bir tercihtir. Bu durum şirket ortakları bakımından bir imtiyaz (Haftungsprivileg), bir anlamda da bir hak oluşturmaktadır. Tüzel kişilik burada bir koruma mekanizması, deyim yerindeyse bir zırh, bir kalkan olarak işlev görmektedir. Bu vesileyle, her ne kadar tüzel kişiliğin gözardı edildiği haller için anglo-sakson uygulamasında “tüzel kişilik perdesinin kaldırılması/lifting corporate veil” deyimi kullanılmakta ise de, aslında tüzel kişiliğin bir “perde/örtü” olmaktan öte, -deyim yerindeyse- bir zırh, bir kalkan işlevi gördüğünü kabul etmek gerekir.

  1. İstisna: Şirket Borçlarından Sorumlu Olma

Kanunun aradığı şartlara göre anonim ya da limited şirket kuran kişiler sınırlı sorumluluk imtiyazından yararlanmaktadır. Bununla birlikte, ayrılık ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin kesin olarak uygulanması, şirket borçlarından dolayı hiçbir şekilde ortaklara gidilemeyecek olması kötüye kullanmalara davetiye çıkaracak niteliktedir ve âdil olmayan, hakkâniyet/adalet duygularını zedeleyen sonuçlara yol açabilecektir. Ayrıca bütün haklar gibi, bu hakkın da, iyi niyet ve dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılması şarttır[28]. Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz (MK m. 2). Hak sahiplerinin bu haklarını, öngörülme amacına aykırı olarak ve başkalarına zarar verme kastıyla kullanmaları, belirlenen sınırları aşmaları halinde bu hakkın/imtiyazın kendilerinden alınması gündeme gelmektedir.

Bununla birlikte, kural sınırlı sorumluluk olduğundan ve kanun koyucu da bu kurala istisna oluşturabilecek durumları bizzat düzenlemediğinden, tüzel kişilik perdesinin kaldırılıp kaldırılamayacağı meselesi, kaldırılabilecekse bunun hangi hallerde söz konusu olacağı yargı ve öğretiye kalmaktadır. Bir taraftan yargı kararları ile istisnaî durumlar ortaya çıkarken, diğer taraftan öğreti, bu durumların teorik temellerini açıklamaya çalışmaktadır.

Şirket borçlarından şirket ortaklarını da sorumlu tutmayı öngören teori ve görüşlerin temelinde, hakların dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılması gereği ve adâletin tesisi ihtiyacı yatmaktadır[29]. Zira hukuk düzeni bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını korumaz[30]. Sınırlı sorumluluk ve malvarlığının ayrılığı ilkeleri göz ardı edildiği, deyim yerindeyse tüzel kişilik perdesinin kaldırıldığı haller[31] arasında ise özellikle; sınırlı sorumluluk imkânının ve şirket yapısının kötüye kullanılması (Institutsmissbrauch/Rechtsformmissbrauchs), şirket varlığının tehlikeye düşürülmesi, sermayenin kaybedilmesi (Unterkapitalisierung)[32], şahsî işlerin birbirine karıştırılması (Sphärensvermischung)[33], aynı şekilde şirket malvarlığı ile kişisel malvarlığının birbirine karışması (Vermögensvermischung)[34] ve şirket işleri ile şirket üzerindeki hâkimiyetin kişisel yarar için kullanılması bulunmaktadır. Şirket işleri ile şahsî işlerin ve şirket malvarlığı ile kişisel malvarlığının birbirine karışması hallerinin her ikisi birden iktisadi özdeşlik olarak da ifade edilebilir[35]. Bir Federal Mahkeme Kararı’nda da, hayatın gerçekleri (Wirklichkeit des Lebens), ekonomik ihtiyaç (wirtschaftlichen Bedürfnisse) ve olayın şartlarının gerektirmesi (Macht der Tatsachen) halinde, hâkimin tüzel kişiliği gözardı edeceği hükme bağlanmıştır. Hal böyle olmakla, kural malvarlığının ayrılığı ve sınırlı sorumluluk olduğundan, yani kanun koyucular tercihlerini sınırlı sorumluluktan yana kullandıklarından, bu kabule göre tüzel kişilik ve sınırlı sorumluluk korumasının kaldırılmasında dikkatli olunmalı, bu yaklaşımın istisnaî niteliği göz önünde bulundurulmalı, istisnalar kural haline getirilmemeli ve bu yolla da hukukî güvenlik korunmalıdır. Aksi halde, kişilere sınırlı sorumluluk imkânından faydalanma hakkını tanıyan hukuk düzenine olan güven sarsılacak, her durumda, kolaylıkla, kişilerin sınırsız sorumluluğuna gidilmesi, tüzel kişilik ve sınırlı sorumluluk kurumlarını anlamsızlaştıracaktır. Nitekim tüzel kişiliğin göz ardı edilerek ortağın şahsî malvarlığına başvurulmasının ancak istisnaen ve önemli sebeplerin bulunması halinde mümkün olduğu, tüzel kişiliğin kolayca ve sınırsız olarak göz ardı edilemeyeceği görüşü genel olarak kabul görmektedir.

  1. ORTAKLARIN KİŞİSEL ALACAKLILARI YÖNÜNDEN

TTK’nın 133. maddesinin ikinci fıkrasında “sermaye şirketlerinde” ortakların kişisel alacaklılarının alacaklarını ortaklıktan nasıl alabileceğini düzenlemiştir. Buna göre;  sermaye şirketlerinde alacaklılar, alacaklarını, o ortağa düşen kâr veya tasfiye payından almak yanında, borçlularına ait olan, senede bağlanmış veya bağlanmamış payların, İcra ve İflas Kanununun taşınırlara ilişkin hükümleri uyarınca haczedilmesini ve paraya çevrilmesini isteyebilirler. Haciz, istek üzerine, pay defterine işlenmektedir.

Sermaye ortaklıklarında alacaklıların kollektif ve komandit şirketlerde olduğu gibi, ortaklığın feshini isteme olanakları yoktur. Hem şahıs hem de sermaye şirketine ortak olanların şahsi alacaklıları TTK’nın 133. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, “(3) Bunun dışında, alacaklılar, tüm ticaret şirketlerinde alacaklarını, ortağın şirketten olan diğer alacaklarından da alabilme ve bunun için haciz yaptırabilme yetkisini de haizdir.”. TTK’nın 133. maddesinin dördüncü fıkrası ise, “(4) Yukarıdaki hükümler borçlu ortakların şirket dışındaki mallarına alacaklıların başvurmalarına engel olmaz.” hükümlerini içermektedir.

Bu hükümler çerçevesinde herhangi bir sermaye şirketi ortağının veya ortaklarının şahsi alacaklısı alacağını şu şekillerde alabilme imkânına sahip oldukları anlaşılmaktadır:

  • Ortağın şahsi malvarlığından (TTK m. 133/4)
  • Kâr payından (TTK m. 133/2)
  • Ortaklık payından (TTK m. 133/2)
  • Tasfiye payından (TTK m. 133/2)
  • Ortağın şirketten olan diğer alacaklarından (TTK m. 133/3)

Sermaye şirketlerinde ortakların sahip olduğu şirket hisseleri, mali bir değer ifade etmeleri sebebiyle haczi kabil mal ve haklar arasında kabul edilmektedir. Bu bağlamda, ortakların kişisel alacaklıları da, borçlu ortak aleyhine genel haciz yolu ile veya rehinin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibi başlatabilirler.

Buna göre; haczedilecek ve paraya çevrilecek hissenin bir anonim veya limited şirkete ait bulunması veya senede bağlanmış olup olmaması, herhangi bir hüküm farkı yaratmaz. Yargıtay kararlarına göre Limited şirketlerde ortaklık payı, limited şirkete haciz yazısının tebliği ile haczedilebilecektir. Ayrıca icra memurunun şirket merkezine bizzat giderek, haczi şirkete tebliğ etmek ve pay defterine işlenmesini sağlamak suretiyle bu hususu tutanakla tespit etmesi ile pay haczinin yapılması mümkündür.

LİMİTED ŞİRKET ALACAKLILARI YÖNÜNDEN 

Bir sermaye şirketi türü olan limited şirketlerde ortaklar açısından sınırlı sorumluluk ilkesi geçerlidir. Ortağın asıl borcu, taahhüt ettiği sermayeyi ödemektir. Sermaye borcunu tam olarak yerine getiren ortağın sorumluluğu sona ermektedir. Türk Hukukunda ortaklar, limited şirketin borçlarından şahsen sorumlu değildirler.

Başka bir ifade ile limited şirket, iki veya daha fazla gerçek ve tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, iktisadi konularda faaliyet gösteren, ortaklık borçlarından sadece ortaklığın malvarlığı ile sınırlı olarak sorumlu bulunduğu, esas sermayesi muayyen ve bu sermaye ortakların sermaye paylarının toplamına eşit olan ortaklıktır. Ortakların sorumluluğu sadece ortaklığa karşıdır ve esas sermaye payı ile sınırlıdır.

Buna karşın, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Tarih 11.05.2016 ve E. 2014/12-1078, K. 2016/600 numaralı kararında ise çok önemli bir karara imza atarak, şirkete borçlu ortakların malvarlığı nezdinde haciz yapılabileceği yönünde çok önemli bir karara imza atmıştır.

“Limited şirketlerde, şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine sermaye koyma borcu olması, şirket tüzel kişiliğinin, şirket ortağında mal, hak ve alacağının bulunması halinde, bu alacak kalemleri, şirketin şahsi alacaklıları tarafından İcra ve İflas Kanunu 89. maddesi uyarınca haczedilebilir. Şirket ortağı, şirket tüzel kişiliğine karşı üçüncü kişi konumundadır. Şirket borçlarından dolayı kural olarak ortaklık tüzel kişiliğinin sorumlu olması, ortağın, ortaklık tüzel kişiliğine göre üçüncü kişi sayılıp sayılmaması ile ilgili değildir. Ortak, şirket tüzel kişiliğine göre üçüncü kişidir ve ortaklığın, ortaklardan alacağının bulunması halinde, şirket alacaklıları, şirket ortağına bu alacaklar için üçüncü kişi sıfatıyla haciz ihbarnamesi gönderebilir.

Buna göre somut olay değerlendirildiğinde; alacaklı tarafından dava dışı borçlu S… Köy Tarım ve Gıda San. Tic. Ltd. Şti. aleyhine icra takibi başlatıldığı, takibin kesinleşmesi üzerine borçlu şirketin ortağı olan şikayetçi Ali H. Y.’a 26.08.2010 tarihli birinci haciz ihbarnamesi gönderildiği, birinci haciz ihbarnamesinin 31.08.2011 tarihinde şikayetçiye tebliğ edildiği, şikayetçinin haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmemesi sebebiyle 03.03.2011 tarihli ikinci haciz ihbarnamesinin gönderildiği, ikinci haciz ihbarnamesinin de 11.03.2011 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen şikayetçi tarafça itirazda bulunulmadığı, bunun üzerine şikayetçiye 13.08.2012 tarihli üçüncü haciz ihbarnamesinin gönderildiği, bu aşamadan sonra şikayetçinin, eldeki şikayet kanun yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, şikayetçi Ali H. Y.’ın dava dışı borçlu S… Köy Tarım ve Gıda San. Tic. Ltd. Şti.’nin ortağı olduğu sabit olduğundan şirket tüzel kişiliğinin, şirket ortağı Ali H. Y.’dan mal, hak ve sermaye alacağı ile diğer alacaklarının bulunması halinde, bu alacak kalemleri, şirketin şahsi alacaklıları tarafından İcra ve İflas Kanunu 89. maddesi uyarınca haczedilebilir. Şikayete konu olayda şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine karşı üçüncü kişi konumunda bulunması sebebiyle bu hacze yönelik şikayetin reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.” Yargıtay HGK T. 11.05.2016 2014/12-1078 E. 2016/600 K.

Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna göre, limited şirketlerde, şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine sermaye koyma borcu olmasışirket tüzel kişiliğinin, şirket ortağında mal, hak ve alacağının bulunması halinde, bu alacak kalemleri, şirketin şahsi alacaklıları tarafından İcra ve İflâs Kanunu 89. maddesi uyarınca haczedilebilir. Şirket ortağı, şirket tüzel kişiliğine karşı üçüncü kişi konumundadır. Şirket borçlarından dolayı kural olarak ortaklık tüzel kişiliğinin sorumlu olması, ortağın, ortaklık tüzel kişiliğine göre üçüncü kişi sayılıp sayılmaması ile ilgili değildir. Ortak, şirket tüzel kişiliğine göre üçüncü kişidir ve ortaklığın, ortaklardan alacağının bulunması halinde, şirket alacaklıları, şirket ortağına bu alacaklar için üçüncü kişi sıfatıyla haciz ihbarnamesi gönderebilir.

Bu durumda, Yargıtay’ın bu kararı bu aşamadan sonra şirkete sermaye koyma borcu, şirkete cari hesap borcu, şirketten mal veya hizmet alımı nedeniyle ortaya çıkan borçlar, şirket alacaklarının ortak tarafından tahsilatı, ortağın şahsi borçlarının veya kredilerinin şirket tarafından ödenmesi durumunda artık şirket alacaklıları İİK hükümleri kapsamında ortaklar üzerine haciz işlemi başlatabileceklerdir.

Limited şirketlerde şirket alacaklılarının başvurabileceği tek malvarlığı, şirketin kendisine ait malvarlığı olup, şirketin malvarlığının en az sermayeyi karşılayacak oranda bulunması alacaklılar açısından önemlidir. Bu nedenle, yasa tarafından 3. kişi alacaklıları korumak amacıyla istisnai olarak ortakların sermaye payı borçlarının ifası oranında, ortaklar sorumluluktan kurtulacakları TTK m. 532 ile hüküm altına alınmaktadır.

Şirket ortaklarına, ortaklığa koymuş oldukları sermayenin bir kısmı ya da tamamı geri verilmişse, ortaklar aldıkları parayı iade etmekle yükümlüdür. Çünkü sermayenin ortaklar tarafından alınması şirketin esas sermayesinin azalmasına neden olmaktadır. Limited şirkette pay sahibinin sermayenin ödünç olarak iade edilmesi, şirket ortağına gizli anlaşmalarla aşırı menfaatler sağlayarak ödemelerde bulunulması ya da sermaye olarak getirilen ayınların itibari değerinin çok üstünde bir bedelle ödeme yapılması halinde sermayenin iadesi gerekmektedir. Bu durumda, doğrudan ya da dolaylı olarak yapılan her türlü nakdi ya da ayni aktarım bu kapsama girmektedir. Şirket ortağının sermaye koyma ediminin ifasını gerçekleştirdikten sonra koymuş olduğu sermayenin bir kısmını yahut tamamını geri alması halinde veya haksız olarak bir şekilde esas sermayenin azalmasına neden olması durumunda TTK m. 532 hükmü ihlâl edilmektedir. Bu durumda, ortağın sorumluluğu 5 yıllık zamanaşımına tabi olmaktadır.

Şirket ortağının ya da müdürünün haksız olarak alınmış olan kârı iade yükümlülüğü bulunmaktadır (TTK m. 535). İade yükümlülüğünde iyi niyet karinesi aranmamaktadır. Ancak şirket ortağının iyi niyetli olması durumunda ortak sadece şirket alacaklılarının haklarını ödemekle yükümlü olup, kötü niyetli olması durumunda ise haksız olarak elde etmiş olduğu miktarın tamamını ödemek zorunda bulunmaktadır.

Şirketin geri alma hakkı paranın alındığı tarihten itibaren 5 yıl, ortak ya da müdürün iyi niyetli olması halinde 2 yıl içinde zamanaşımına uğramaktadır.

TTK m. 535’in uygulama alanı bulabilmesi için kârın, ortaklara ödenmiş olması gerekmektedir. Kâr, şayet ödenmemişse şirketin malvarlığından fiilen bir çıkma olmadığından, şirket dava açarak haksız kârı isteyememektedir. Kârın düzensiz bir bilanço ile hesaplanması sonucu yasal ve sözleşmesel düzenlemelere aykırı olarak belirlenen kâr haksızdır. Kâr payının dağılımı için genel kurulun kararı gerektiğinden haksız olarak elde edilmiş kâr payının iadesi için genel kurul kararının, mahkeme tarafından iptalinin istenmesi gerekmekte, aksi halde genel kurul kararı haksız kâr dağıtımına karar vermiş olsa da geçerli hale gelmektedir. Limited şirket, kârın yasaya ve şirket ana sözleşmesine aykırı olarak haksız olarak verildiğini ispat etmekle yükümlü bulunmaktadır. Kanuni süre içerisinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret mahkemesinde davanın açılması gerekmektedir.

Haksız alınan kâr payının geri verilmesini talep etme hakkı müdürlere ait olup, şirketin infisahı ya da iflası halinde tasfiye memurları veya iflas dairesi bu yetkiyi kullanabilmektedir.

Ancak haksız kâr alan ortak veya müdürün iyi veya kötü niyetli olması haline göre genel kurul kararının batıl olacağı durum arasında da ayrım yapılması gerektiği, genel kurul kararının batıl olduğu ya da ortak veya müdürün kötü niyetli olduğu hallerde, limited şirket alacaklıları ile ortakların da dava hakları olduğu görüşü doktrinde kabul edilmektedir.

Limited şirketlerde, şirket ortaklarının sermaye borcunun ifası ile faiz kazanılması TTK m. 533 gereğince yasal olmamakta, ortaklara faiz ödenmiş ise ortak iyi niyetli de olsa haksız bir kazanç sağlamaktadır. Bu durumda, ortak haksız olarak elde etmiş faiz kazancını iade etmekle yükümlü bulunmaktadır. Söz konusu iadenin olabilmesi için faiz ödemesi altında yapılması şart olmayıp, pay sahipleri şirket borçlarından taahhüt ettikleri sermaye oranında sınırlı olmasına rağmen kanuna aykırı şekilde sermaye paylarını geri almaları, sermaye için faiz almaları, haksız olarak kâr payı almaları halinde bu oran kadar sorumlulukları genişlemektedir. Faiz sadece şirkete getirilen sermaye için yasaklanmış olup, ortak tarafından şirkete 3. Bir kişiymiş gibi ödünç verilmesi halinde ortak bu para için faiz talep etme hakkına sahip bulunmaktadır.

  1. Tek Kişi Ortaklığında Durum

Açıklamalarımızdan da anlaşıldığı üzere, sık kullanıldığı ifadeyle “tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi” tek kişi ortaklığı için tasarlanmış, ona özgü bir teori değildir[36]. Salt bir ortaklığın tek ortağının bulunması da, tüzel kişiliğin yok sayılarak ortağın sorumlu tutulması için yeterli bir sebep değildir. Bu aşamada önem arz eden, yapılan açıklamalarla ilgili olarak tek kişi ortaklığı bakımından bir farklılığa gitmeye gerek olmadığıdır. Elbette bazı kötüye kullanma halleri tek kişi ortaklığında daha kolay gerçekleştirilebilir. Örneğin malvarlığının birbirine karıştırılması olgusuna tek kişi ortaklığında daha sık rastlanabilir47. Yine bunun gibi şirketteki hâkimiyet kişisel yarar için kullanılabilir ya da şirket işleri ile şahsî işler daha kolay birbirine karıştırılabilir. Ancak bu durumlar, ortaya çıkmaları halinde, tek kişi ortaklığında söz konusu teorinin uygulanmasını daha sık hale getirebilirse de, kurumsal olarak tek ortaklı olmanın doğrudan ortağın sorumluluğunun doğması için yeterli olduğu anlamına gelmez. Zaten aksi halde, tek kişi ortaklığının kanun koyucular tarafından, tek ortağa sınırlı sorumluluk imkânını tanıyacak şekilde kabul edilmesinin de bir anlamı kalmazdı.

Netice olarak, tüzel kişiliğin göz ardı edilerek, onun arkasında duran ortağın şirket borçlarından şahsen sorumlu tutulması halinin, kanun koyucular tarafından düzenlenmediği, öğreti ve yargı tarafından oluşturulduğu; sadece tek kişi ortaklığına uygulanan, onun için tasarlanmış bir yol olmadığı; istisnai bir hal olduğu, ancak belirli durumlarda uygulanabileceği; esas itibariyle çok ortaklı şirketlerdeki durum dikkate alındığında tek kişilik şirketler bakımından bir farklılık bulunmadığı, sadece belli hallerde tek ortaklı bir şirkette kötüye kullanma hallerinin daha kolay ve daha sık ortaya çıkabileceği, buna paralel olarak da daha kolay uygulanabileceği söylenmelidir.

  1. Hâkim Şirket/Hâkim Teşebbüs Sorumluluğu

Tek kişi anonim veya limited ortaklığında alacaklıkların korunması amacına hizmet edebilecek diğer bir sorumluluk sistemi de, hâkim şirket/teşebbüs (Konzern) sorumluluğudur. Tek kişi ortaklığı söz konusu olduğunda, bağlı şirket konumunda olan ve tek ortağı bulunan bir şirketin hem kendisinin hem de alacaklıklarının menfaati tehlikededir. Bu ihtimalde bağlı şirketin diğer ortaklarının menfaati ise, doğal olarak, söz konusu olmaz. Hâkim şirket/teşebbüs konumundaki tek ortak, ortağı olduğu şirket ya da şirketlerdeki konumunu/nüfuzunu kullanmak suretiyle, kendi menfaatine fakat şirket ve şirket alacaklılarının aleyhine iş, işlem ya da fiillerde bulunabilir. Hâkim şirket sorumluluğu ya da şirketler topluluğu hukuku çerçevesinde sorumluluk tek kişi ortaklığına özgü, onun için geliştirilmiş bir sistem değildir. Bu düzende, bir hâkim şirket ya da teşebbüs bir de bağlı şirket vardır. Bağlı şirket kendi faaliyet, finans ve istihdam politikalarını belirleme gücünden; kendi kararlarını alma özgürlüğünden, hatta kendi yönetimini oluşturma yetkinliğinden yoksundur, bu konularda hâkim şirkete bağlıdır48. Hâkim durumun sonucu olarak, hâkim şirket ile bağlı şirket arasında bir menfaat çatışmasının ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir.

Hâkim şirket bağlı şirket üzerindeki hâkimiyetini/nüfuzunu kötüye kullanabilir. Bundan da bağlı şirket ve onun alacaklıları zarar görebilir. İşte bağlı şirket ve onun alacaklılarının korunması gerekli menfaatlerinin zarara uğrama ihtimalinden kurtarılması, zarara uğraması halinde ise bunun tazmin edilmesi amacıyla hâkim şirketin sorumluluğu sistemi oluşturulmuştur.

Hal böyle olunca tek ortağın, hâkim şirket ve/veya teşebbüs olarak, yeni TTK’nın “Şirketler Topluluğu” başlığı altında düzenlenen hükümlerine göre sorumlu olup olmadığı, sorumlu ise hangi hallerde sorumlu olacağı tespit edilmelidir. Aşağıda önce genel olarak durum ele alınmış, daha sonra özellikle tek ortaklı şirketler bakımından değerlendirmeler yapılmıştır.

Hâkim ve bağlı şirketin tanımının yapıldığı TTK m. 195 uyarınca, bir ticaret şirketi, diğer bir ticaret şirketinin doğrudan veya dolaylı olarak, oy haklarının çoğunluğuna sahipse (tek ortaklı şirketlerde tamamına) veya yönetim organında karar alabilecek çoğunluğu oluşturan sayıda üyenin seçimini sağlayabilmek hakkını haizse ya da bir sözleşmeye dayanarak oy haklarının çoğunluğunu oluşturuyorsa, bir ticaret şirketi, diğer bir ticaret şirketini bir sözleşme gereğince hâkimiyeti altında tutabiliyorsa, birincisi hâkim diğeri bağlı şirkettir.

Buna göre hâkimiyet, bağlı şirketin oy haklarının çoğunluğuna hükmetme veya yönetim organındaki temsilcilerin çoğunluğunu atayabilme yoluyla yahut sözleşmeye dayalı olarak oluşur[37].

Gerçek anlamda tek kişi ortaklığında şirkette şeklen bir ortak bulunmaktadır ve bu ortak şirket paylarının tamamına sahiptir. Şirket faaliyeti aslında bir ortağa ait olmakla birlikte, şirkette şeklen birden fazla ortak (görünüşte) bulunması halinde bu şirketin (fiilî tek kişi ortaklığı) tek kişi ortaklığı olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiştik[38]. Şu halde tek kişi ortaklığının, şirketler topluluğu kavramlarından tam hâkimiyet kavramına denk geldiğini görüyoruz[39]. Ancak burada da dolaylı hâkimiyetin varlığında da bir tek kişi ortaklığının mevcut olup olmayacağı cevaplandırılmalıdır. Zira YTK’nın 203. maddesinde yapılan tanıma göre, tam hâkimiyet, bir ticaret şirketinin, bir sermaye şirketinin paylarının ve oy haklarının doğrudan veya dolaylı olarak yüzde yüzüne sahip olmasıdır. Bir ticaret şirketinin, bir sermaye şirketinin paylarının yüzde yüzüne dolaylı olarak sahip olması halinde (yâni dolaylı hâkimiyet durumunda) bir tek kişi ortaklığından söz edilemeyecektir. Tam hâkimiyet için bağlı şirketin paylarının tamamının doğrudan tek ortağa ait olması gerekmektedir. Dolaylı hâkimiyette, bir ticaret şirketinin bir başka ticaret şirketi üzerinde tek başına değil, ancak üçüncü kişilerin desteği veya aracılığı ile hâkimiyet tesis etmesi söz konusu olmaktadır[40].

Eğer nihaî olarak bağlı şirkette şeklen birden fazla ortak varsa ve hâkim şirket de bu ortaklar sayesinde bağlı şirketin tam hâkimi konumunda ise bu takdirde hâkim şirket bir “tek kişi ortaklığı” değildir.

Netice itibariyle, tek kişi ortaklığı şirketler topluluğu kavramlarından “tam hâkimiyet” kavramına denk gelmektedir. Ancak buradaki tam hâkimiyetin “doğrudan” olması gerekir, “dolaylı” hâkimiyette bir tek kişi ortaklığı bulunmaz. Bununla bağlantılı olarak, dolaylı hâkimiyet durumunda, yavru şirkete doğrudan değil, fakat dolaylı olarak hâkimiyet kuran hâkim şirket bakımından tek kişi ortaklığına ilişkin özel düzenlemelerin uygulanmayacağını belirtelim. Dolaylı hâkimiyet durumunda yavru şirkette şeklen birden fazla ortak bulunmaktadır. Tek kişi ortaklığına ilişkin şirketler topluluğu hükümleri dışındaki özel düzenlemelerden kurtulmak amacıyla hâkimiyetin doğrudan değil de dolaylı olarak kurulması ihtimali ile ilgili olarak, bunun Kanunun tanıdığı bir imkân olduğunu, çok cüz’i bir pay ile de olsa şirketlerde ikinci ortak bulunabileceğini; ayrıca tek kişi ortaklığına mahsus hükümlerin [TTK m. 338 (2), 574 (2), 371 (6), 629 (2), 408 (3), 616 (3)] sayısının anonim ve limited şirketler bakımından üçü geçmediğini, bunlardan genel kurul kararlarının yazılı olmasına ilişkin hükmün tek ortaklı olsun olmasın tüm şirketler bakımından söz konusu olduğunu[41], bildirim yükümlülüğünün şirketler topluluğu hükümleri çerçevesinde de[42] gerçekleştiğini belirterek fiilî tek kişi ortaklığı ile ilgili açıklamalarımıza yollama yapıyoruz. Tek ortakla şirket arasındaki işlemlerin yazılı olması kuralı bakımından da, korunan menfaate göre şirketler topluluğu hükümlerinin yeterli olacağı, ana şirket yavru şirket ilişkilerini düzenleyen kuralların dolaylı hâkimiyet halinde de uygulanacağı nazara alındığında, yazılılık şartına burada ihtiyaç olmadığı dahi söylenebilir.

  1. Olgu Organ Sıfatıyla Sorumluluk

Tek ortaklı bir şirkette, tek ortağı, şirkete verdiği ve/veya verebileceği zararlardan sorumlu tutmak amacıyla kullanılabilecek hukuki dayanaklardan biri de, “olgu organ” sıfatıyla sorumluluktur. Şirketin resmen ve şeklen organı olan kişiler dışında, şirkette işgal ettikleri mevki ve yetkileri ile şirkette etkili bir konuma sahip olmaları sonucunda; ortaklık iradesinin oluşması, şirket yöneticilerinin seçimi ve azli, onlara talimat verme, şirketin kaderini belirleme gibi konularda bağımsız bir hareket alanına sahip olan kişiler, olayın özellikleri de dikkate alınarak, şirket organı olarak nitelendirilmektedir. Şirket tarafından yönetim organı olarak seçilmiş olmamasına rağmen, bil-fiil bu etkiye sahip olan bu kişiler “olgu organ” olarak vasıflandırılmış[43] ve etkiledikleri iş ve işlemler nedeniyle şirketin uğradığı zarardan sorumlu tutulmaları gündeme getirilmiştir[44]. Seçilmiş yasal organ olmadığı halde bu tür organlara has bir görevi doğrudan icra eden veya icra edilmesi için seçilmiş yasal organları etkileyen (hatta zorlayan) kimsenin olgu organ sıfatı kolaylıkla tespit edilebilir[45].

Şu halde şirketin tek ortağı/pay sahibi olduğu halde, şirket yöneticisi olmayan, şirket paylarının tamamını elinde tutan ortağın, şirket üzerinde fiilî ve kesin bir etkisinin olduğu, şirket yöneticisini dilediği zaman azledebileceği, hukuken olmasa da, fiilen, şirket yöneticisine talimatlar verebileceği, şirket yöneticisine kendisinden bağımsız bir hareket alanı bırakmayacağı, bu şekilde fiilen şirketi bizzat yönetebileceği ortadadır[46].

Hemen burada, tek ortağın hâkim teşebbüs sıfatını taşıması halinde şirketler topluluğu hükümlerine göre sorumlu tutulmasının mümkün ve gerekli olduğunu, ancak bir hâkim şirket-bağlı şirket ilişkisinin bulunmaması durumunda tek ortağın olgu organ sıfatıyla sorumluluğunun söz konusu olabileceğini, şirketler topluluğuna ilişkin hükümlerin öncelikle uygulanmasının özel düzenleme nedeniyle gerekli olduğunu ifade edelim. Mevcut TK hükümleri çerçevesinde, anonim şirketlerde şirket zararından sorumlu tutulabilecek kişiler, yönetim kurulu üyeleri (TK m. 336), müdürler (TK m. 342) denetçiler (TK m. 359) ve kurucular (TK m. 305-309) olduğu halde, “olgu organ” sıfatıyla sorumluluk teorisi sayesinde, bu konumda olan tek ortak da şirket yönetiminden kaynaklanan zararlar nedeniyle sorumlu tutulabilecektir[47]. Bu durumda tek ortağın sorumluluğunda TK m. 336 kıyasen uygulanabilecektir[48].

Böylelikle tüzel kişinin iradesinin oluşmasına doğrudan hâkim olduğu halde resmen organ olarak görünmeyen hâkim pay sahibi (tek ortak) de sorumluluk zincirine dahil edilebilecektir[49]. Yönetim kurulunun görevleri kanunen belli olduğuna göre, yönetim kurulu üyesi olmayan ve fakat bu görevleri ifa eden kişilerin organ sıfatı kazanmaları hakkaniyet gereğidir[50].

Olgu organ sorumluluğu konusunda TTK’nın 553. maddesi değerlendirilmeli, madde hükmü ile bir olgu organ /fiilî organ sorumluluğu düzenlenip düzenlenmediği ortaya konulmalıdır. Mevcut TK’nın yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu düzenleyen 309. maddenin yerini almak üzere düzenlenen “Kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğu” başlıklı, 553. maddenin birinci fıkrası uyarınca, kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlâl ettikleri takdirde, kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar[51].

Hükmün konumuz bakımından önemi, sorumlular arasında “yöneticiler”in de sayılmış olmasıdır. Bu ilave ile fiilî organ olarak tanımladığımız tek pay sahibi gibi şirketi hâkimiyeti altında tutan kişilerin de, kapsama alınmış olup olmadığı akla gelebilir. Bu meyanda madde gerekçesinde; hükmün, mehaz hükmü olan İBK m. 754’ten farklı olduğu, mehaz hükümde, “.. yönetim kurulu üyeleri ile yönetim ve tasfiye ile uğraşan kişiler” ifadesine yer verildiği, “uğraşan” kelimesinin geniş anlamı ile görevli olmadığı hâlde yönetime karışan, talimat veren, yönetimi ve tasfiyeyi yönlendiren kişilerin, bir bakıma “fiilî organlar”ın kastedilmiş olduğu, TTK hükmünde ise, (banka hukukundaki deneyim ve birikim göz önüne alınınca)[52] İsviçre’deki anlayışı aşan bir anlam ve boyut kazanacağı endişesiyle, bu kapsamlı ibare yerine “yöneticiler” kelimesinin seçildiği ve bunun yorumunun da öğreti ve yargıya bırakıldığı belirtilmiştir.

Madde gerekçesinde zikredilen İsviçre Borçlar Kanunu m. 754/I, “yönetim kurulu üyeleri ve şirketin yönetim ve tasfiyesi ile uğraşan bütün kişilerin, şirkete, her bir pay sahibine ve şirket alacaklılarına karşı ihmalle veya bilerek verdikleri zarardan sorumlu olacaklarını” hüküm altına alarak olgu organ/fiilî organ kavramına yer vermiştir[53].

Şu halde, TTK m. 553 hükmü ve hükmün gerekçesi nazara alınarak, şeklen yönetici olmayan tek pay sahibinin, şirkete ve şirket alacaklılarına karşı, şirkete verdiği zararlardan, olgu organ (fiilî organ) sıfatıyla, sorumlu tutulup tutulamayacağı, TTK m. 553 hükmünün fiilî organ niteliğindeki tek pay sahiplerine kıyasen uygulanıp uygulanmayacağı meselesi, kanun tarafından bilerek açık bir şekilde cevaplandırılmamış ve madde gerekçesinde de belirtildiği üzere bu durum öğretiye ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Buna göre, TTK’nın 553. maddesinde sorumlular arasında ayrıca zikredilen “yöneticiler”in kimleri ifade ettiği uygulama tarafından netliğe kavuşturulacak bir husus olmuştur.

Bu konudaki bir görüşe göre, menfaat sahibinin, yönetim kurulu toplantılarına bizzat iştirak eden, fiilen yönetici gibi davranan kişinin TTK’nın 553. Maddesindeki “yöneticiler” kapsamına dahil edilerek sorumlu tutulmasının mümkün olduğu, ancak kanun koyucunun amacının, bankalar kanunundaki gibi bir uygulamayı yaygınlaştırmaktan kaçınmak olduğu için, kapsamın, hüküm dar yorumlanarak tespit edilmesi gerektiği, buna göre, inançlı üyeye talimat verilen, alınan kararların bir şekilde etkilendiği her durumun fiili organlık olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, ancak bir kişinin, yönetim kurulu üyesi gibi toplantılara katılması ve sicile kayıtlı olmadığı halde bir yönetim kurulu üyesi gibi şirket yönetimine açıkça müdahale etmesi halinde “yönetici” sayılarak sorumluluğuna gidilebileceği ifade edilmiştir[54].

Kanımca, her şeyden önce TTK hükmü, gerekçesiyle birlikte değerlendirildiğinde, olgu organ sıfatıyla sorumluluk anlayışına karşı olumsuz bir tutum almamış ve bu sorumluluğu ortadan kaldırıcı bir düzenleme yolunu tercih etmemiştir. Sadece, fiili organ sorumluluğunun açıkça kabul edilmesinin, amacı aşan bir uygulamaya sebep olacağı ifade edilmiş, ancak buna rağmen fiili organ sorumluluğuna kapı açacak şekilde, mevcut TK’dan farklı olarak, sorumlular arasında bir de “yöneticiler” ifadesiyle; kurucular, yönetim kurulu üyeleri ve tasfiye memurları dışında diğer bir sorumlular grubuna yer vermiştir. TTK’nın 553. maddesinin birinci fıkrasında geçen “yöneticiler” ifadesi ile, ikinci fıkrada düzenlenen, yönetim ve temsil işi kendilerine devredilen organ veya kişilerin kastedildiği söylenebilirse de, bu ifadenin kapsamına, görüşümüzce, şirketi fiilen yöneten kişiler, bu kapsamda, somut olayın şartlarına göre, tek pay sahibi de girer[55].

Görüşümüze göre, kanun, olgu organ sorumluluğuna kapıyı tamamen kapatmamış, ancak, bu sorumluluğun doğup doğmadığının tespitinde somut olay bazında dikkatli olunması gerektiğine işaret etmiş ve ancak gerçekten şartlar oluştuğunda bu sorumluluğa dayanılmasını salık vermiştir. Netice itibariyle, tek ortağın, fiilî organ olarak hareket etmesi halinde, TTK düzeninde de, olgu organ sıfatıyla, şirkete verdiği zararlardan sorumlu tutulabileceğini belirtelim.

Tek ortak, olgu organ sıfatıyla sorumlu tutulduğunda, davayı açabilecek olanlar şirket ve şirket alacaklılarıdır [TK m. 336, 341; TTK m. 553 (1), 554 (1), 556 (1)]. Şirketin, tek pay sahibine karşı dava açması olası bir durum değildir. Bu durumda olgu organ sorumluluğu sayesinde şirket alacaklıları dava açabilme imkânına kavuşmaktadır. Bu noktada, tek ortağa karşı, haksız fiil davası açılıp açılamayacağı, akla gelebilirse de, bu durumda, davanın ancak şirket tarafından açılabileceğini, şirket alacaklılarının zarar gören sıfatıyla, haksız fiil hükümlerine dayalı dava açmalarının mümkün olmadığını, hal böyle olunca, şirketin de tek ortağa karşı dava açmayacağı dikkate alınarak, haksız fiil hükümlerine dayanılmasının pratik olmayacağını belirtelim. Çok ortaklı şirketlerde, oy verme ve karar alma haklarını kötüye kullanan azınlık veya imtiyazlı pay sahiplerinin, ortaklığa ve çoğunluk pay sahiplerine verdikleri zararlardan BK’nın 41 vd. (TBK m. 49 vd.) maddelerine göre sorumlu olacakları kabul edilmekte ise de[56], bu şirketlerde, davanın, zarar gören sıfatıyla şirket tarafından açılmasının mümkün olduğunu, belirtildiği üzere, tek ortaklı bir şirkette bunun muhtemel olmadığını ilave edelim.

Şu halde, alacaklıların da dava açabilmesi bakımından, tek ortağın, şartları varsa “olgu organ” sıfatıyla sorumlu tutulmasının, haksız fiil sorumluluğuna tercih edilebileceği sonucuna varmaktayız

  1. Tek Ortağı Sorumlu Tutmada Sadakat Yükümü ve Özel Bağlılık Görüşü

Şirketin tek ortağının şirkete karşı sorumlu tutulması için ortaya konulan diğer bir sorumluluk hali de, sadakat yükümü ve özel bağlılık görüşüne dayandırılmaktadır. Bir anonim ya da limited şirketin tek ortağının şirkete karşı sadakat yükümlülüğüne tâbi olup olmadığı, tâbi ise, bunun tek ortağın sorumluluğu için yeter sebep oluşturup oluşturmadığı burada incelenmesi gereken hususu oluşturmaktadır. Eğer, tek ortağın şirkete karşı bağlılık yükümü vardır, denirse, bu yükümlülüğe aykırı davranan tek ortak, oluşan şirket zararını tazmin etmek zorunda kalacaktır. Geniş çevreli bir yüküm olan sadakat yükümü, ortak veya yöneticinin, her türlü faaliyetinde ortaklığın menfaatlerini her zaman ön planda tutması, kendi menfaati ile ortaklık menfaati  atıştığı durumlarda da, ortaklık menfaatini tercih etmesi şeklinde tanımlanabilir119. Sadakat yükümünün varlığının kabul edilmesinin sonucu, ortağın, şirket menfaatlerini gözetmek zorunda olması, şirketle işlem yapamaması (TK m. 334), rekabet yasağına (TK m. 335) ve müzakerelere katılma yasağına (TK m. 332) tâbi olması, yetkilerini ve haklarını şirket işleyişini engelleyecek şekilde kullanmaması, kendisine ek külfet getirmeyen ve şirketin geleceği açısından önemli olan durumlarda olumlu oy vermek zorunda olmasıdır. Bundan anlaşıldığı üzere, sadakat/bağlılık yükümlülüğü doğrudan pratik sonucu olan, somut bir yükümlülük değildir; soyuttur, ancak belli bir şekilde davranmayı gerektirmesi suretiyle somut bazı durumlarda kendisini göstermektedir. Dolayısıyla somut olarak ortağın şirkete zarar verici bir eylemi ya da yapmama yönündeki bir davranışı olmadan bu ortağın bağlılık yükümüne aykırı davrandığı ve bunun belirli bir yaptırımının olduğu söylenemez. Sadece, bu yükümlülüğe tâbi olan ortağın, örneğin şirketle rekabet etmemesi gerektiği, şirketle işlem yapmasının yasak olduğu söylenebilir. Bu ihtimâlde de, sadakat yükümüne tâbi olduğu söylenen ortağın sorumluluğu, aykırı davranışın bağlı olduğu usûl ve şekilde ortaya çıkacaktır.

Netice itibariyle, ortağın sadakat yükümüne ve dolayısıyla buna aykırılıktan doğan yaptırıma tâbi olduğunu söylemek yeterli olmaz. Aykırılığın somut görünümünün ne olduğu tespit edilmeli ve yaptırım da (davacı, zamanaşımı gibi hususlar dahil) buna göre belirlenmelidir. Örneğin sadakat yükümlülüğünün bir sonucu olarak, yapmaması gerektiği halde şirketle rekabet eden ortak hakkında rekabet yasağına (TK m. 335) ilişkin kurallar uygulanacaktır. Bunun dışında, özel olarak düzenlenmeyen hallerde ise, şirkete zarar veren ortağın tazminat sorumluluğunun sözleşmeden doğan borca aykırılık hükümlerine (BK m. 96 vd., TBK m. 112 vd.) tabi olacağı söylenmiştir.

Tek ortaklı şirketlerde bağlılık yükümü çok ortaklı şirketlere nazaran belli noktalarda farklılık gösterir. Örneğin pay sahibinin böyle bir mükellefiyeti olduğunu kabul eden görüşler, çok ortaklı şirketlerde, bu yükümlülüğün hem diğer ortaklara/pay sahiplerine hem de bizzat şirketin kendisine karşı mevcut olduğunu belirtmektedirler. Tek ortaklı şirkette ise, diğer pay sahipleri mevcut olmadığından, sadece şirket tüzel kişiliğine karşı bir bağlılık yükümü olup olmadığından bahsedilebilir.

Türk hukukunda pay sahibinin sadakat yükümlülüğü konusunda tartışma daha ziyade anonim şirketler üzerinden yapılmakta ve anonim şirket pay sahiplerinin böyle bir yükümlülüklerinin bulunmadığı görüşü genel kabul görmektedir. Aksi görüşe göre ise, pay sahibinin hem şirkete hem de diğer pay sahiplerine karşı sadakat yükümlülüğü mevcuttur. Bu yükümlülük, şirket ile her bir pay sahibi arasında ve aynı zamanda pay sahiplerinin de kendi aralarında ana sözleşmeye dayanan hukuki bir ilişkiden doğar. Aykırı davranış halinde oluşacak zarar da, sözleşmeden doğan borca aykırılık hükümlerine (BK m. 96 vd., TBK m. 112 vd.) tâbi olacaktır122

Bunun yanında, -tüm ortakların değil ama- şirketteki konumu nedeniyle özellikle bazı ortakların bağlılık yükümüne tâbi olduğu da söylenmiştir. Buna göre, yönetim kurulu üyesi olmadıkları halde, gerçekte ortaklığı yöneten, şirketin kaderini ve menfaatlerini etkilime imkânına sahip olan fiilî ve örtülü yönetim kurulu üyeleri ile hâkim pay sahipleri de, ortaklığa sadakat göstermekle yükümlüdürler. Sadakat yükümlülüğünü kabul etmeyen bazı yazarlar dahi, en nihayetinde ortağın davranışının hakkın kötüye kullanılması oluşturması halinde bunun hukuken korunamayacağını belirtmişlerdir. Neticede haksız bir durumun oluşmasına hukuk sisteminin sessiz kalması tasavvur edilemez. Örneğin, oy hakkını serbestçe, kendi menfaatleri doğrultusunda kullanabilecek pay sahibinin, oy hakkını şirket zararına olarak kullanması kabul edilemez, her hak gibi oy hakkının kötüye kullanılması da hukuken korunamaz. (MK m. 2/II). Bu hususta TK’da ve genel hükümlerde çeşitli müeyyideler öngörülmüştür.

Alman hukukunda da, şirket ile tek ortak arasında bir özel bağlılık bulunduğu (Sonderverbindung) ve tek ortağın bu bağlılık yükümü nedeniyle şirkete karşı sadakat yükümlülüğü altında olduğu söylenmiştir.

Öğretide de, tek ortağın şirketine karşı sadakat yükümüne tâbi olduğu, bunun amacının da şirket alacaklılarını zarar verici etkiden korumak olduğu ortaya konulmuştur. Ancak bu hukuk sisteminde de bu görüşün aksi dile getirilmiştir. Buna göre tek ortağın şirkete karşı sadakat yükümlülüğü mevcut değildir. Elbette her ortak şirkete karşı özel bir bağ ile bağlıdır. Ancak böyle bir bağlılığın tek ortak üzerine, şirketin borçlarından sorumlu olma yükümlülüğü yüklediği söylenemez. Tek ortağın böyle bir yükümlülüğünün bulunmadığının diğer bir gerekçesi de, tek ortak ile şirketin menfaatlerinin tamamen örtüşmesi, hatta neredeyse ayniyet arz etmesidir. Şirkete karşı bağlılık yükümü bulunmayan tek ortak, şirketin varlığına yönelik müdahalelerden sorumludur. Tek ortağın sadece şirketin varlığının korunması yönünde bir sadakat yükümü vardır.

Kanımızca, özellikle tek ortaklı şirketlerde, şirketin feshine, tasfiyesine ilişkin kararları tek başına alabilecek olan, rekabet yasağı, şirketle işlem yapma gibi yasaklar bakımından kendi kendisine izin verebilecek olan tek ortağın şirket tüzel kişiliğine karşı sadakat yükümlülüğü altında olduğunu söylemek güçtür. Genel hüküm niteliğinde olan TBK m. 626 uyarınca, somut olayın şartlarına göre pay sahibinin ortaklık gâyesine aykırı ve ona zarar verici hareketlerde bulunamayacakları, ortaklığa zarar verip vermediği konusunda da pay sahibinin ortaklık içindeki yeri ve ortaklığının yapısının göz önünde bulundurulması gerektiği söylenebilir. Benzer şekilde, limited şirketlerde, limited şirket ortaklarının, şirket çıkarlarını zedeleyebilecek davranışlarda bulunamayacaklarını, özellikle kendilerine özel bir menfaat sağlayan ve şirketin amacına zarar veren işlemler yapamayacaklarını düzenleyen YTK m. 613 (2) hükmüne işaret edilebilir. Tek ortağın, şirkete ve şirket alacaklılarına zarar verici eylemleri karşısında, hâkim şirket sorumluluğu, organ sorumluluğu gibi müesseselerden yararlanılabilecek, tek ortağın davranışlarının hakkın kötüye kullanılması niteliğini taşıması halinde veya bir haksız fiil niteliğinde olması durumunda da -pratikte pek muhtemel olmamakla birlikte- tek ortak bazı durumlarda sorumlu tutulabilecektir. Bu bakımdan aralarındaki ilişki ekonomik ayniyet olarak tarif edilen şirket ile tek ortak bakımından bir sadakat yükümünün ihlâli halinden söz edilmesi güçtür. Tek ortağın şirketteki hâkimiyetini başka bir faaliyet için alacaklıların zararına kullanması halinde ise, zaten hâkim şirket sorumluluğu gündeme gelecektir.

  1. Yönetici Sıfatıyla Tek Ortağın Sorumluluğu

Tek ortak aynı zamanda şirket yöneticisi ise, bu sıfatla şirkete ve şirket alacaklılarına karşı, şirkete verdiği zararlardan sorumlu olacaktır. Tek ortağın kurucu sıfatıyla sorumlu tutulması da mümkündür. Konuyu düzenleyen TTK m. 553 (1) hükmü uyarınca, kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlâl ettikleri takdirde, kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. Tek ortaklı bir şirkette diğer pay sahiplerine karşı sorumluluk söz konusu olmaz. Şirket alacaklıları ise, mevcut TK m. 336 düzenlemesinden farklı olarak, TTK m. 556 (1) uyarınca, ancak zarara uğrayan şirketin iflası halinde, dava hakkını haiz olacaklardır.

Tek ortak, ayrıca, belgelerin ve beyanların kanuna aykırı olması, sermaye hakkında yanlış beyanda bulunulması ve sermayeye değer biçilmesinde yolsuzluk yapılması hallerinde de sorumlu tutulabilecektir. Burada zikredilen sorumluluk hallerinin tamamı, YTK m. 644 (1) a) hükmü uyarınca, limited şirketlere de uygulanacağından, limited şirketin tek ortağı hakkında da aynı durumun geçerli olduğunu belirtelim.

TEK ORTAKLI ŞİRKETLERDE MALVARLIKLARININ KARIŞMASI

Malvarlıklarının birbirine karışması için, karışmaya sebep olabilecek şekilde şirket üzerinde etki ve hâkimiyetin bulunmasını gerektirmektedir. Bu açıdan tek kişi şirketlerde, kontrol sahibi tek ortak tarafından malvarlıklarının birbirine karışması diğer şirketlere göre görece kolay olduğundan tüzel kişiliğin kötüye kullanılması amacıyla sıklıkla başvurulan bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır[57]. Tek kişiden oluşan şirkette, şirketin malvarlığı ile tek ortağın malvarlığının karışmaması için malvarlığı değerlerinin kesin bir biçimde birbirinden ayrılması ve ortağın şirket malvarlığını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaması gerekmektedir[58]. Tek kişi ortağın söz konusu yükümü, ayrılık ilkesinin doğal bir sonucudur. Dolayısıyla sınırlı sorumluluk ilkesinden yararlanmak isteyen kişi, malvarlıklarının ayrılığına dikkat etmelidir. Aksi takdirde tek kişi ortak, ayrılık ilkesinin arkasına saklanamaz ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluyla şirketin borçlarından sorumlu hâle gelir[59]. Tek ortak ile şirketin malvarlıklarının karışmasını önlemek amacıyla düzenlenen TTK’nin hükümlerine aykırılık hâlinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluyla ortağın sorumlu kılınması söz konusudur[60].

Malvarlıklarının ortak lehine olacak şekilde birbirine karıştığı durumlarda ortağın kişisel alacaklıları bu artıştan yararlanırken şirket alacaklılarının zarar görmesi hakkaniyete aykırı olacaktır[61]. Tam tersi durumda ortağın, kişisel alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla kendi malvarlığını, şirketin mal-varlığı gibi göstermesi de şirket alacaklıların lehine ortağın kişisel alacaklılarının aleyhinedir. İlk durumda şirket alacaklıları, ortağın sorumluluğuna; ikinci durumda ise ortağın kişisel alacaklıları, şirke-tin malvarlığına tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluyla başvurabilir. Bu yöndeki kabul, şirket alacaklıları ile ortağın kişisel alacaklıları arasındaki menfaat dengesinin sağlanmasına da uygundur[62].

Şirket ile tek ortağın malvarlıklarının birbirine karışması, özellikle ortağın kendi ticari işletmesinin de bulunduğu hâllerde kendisinin ve şirketin ticari defterlerinin ayrı ayrı veya anlaşılabilir şekilde tutulmamış olması, şirket ve ortağın aynı malvarlığı değerleri üzerinden işlemler gerçekleştirmesi durumlarında meydana gelmektedir[63]. Öğretide, tek ortaklı şirketlerde malvarlıklarının birbirine karışması hâlinde, ortağın sorumluluğuna tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluyla gidilebilmesi için ortağa isnat edilebilir kusurun bulunmasının gerekli olduğu belirtilmektedir[64].

Öğretideki bazı yazarlara göre malvarlığının karışması, alanların karışması hâlinin alt başlıkların-dan birini oluşturmakta ve alanların karışması, malvarlığının ve organizasyonların birbirine karışması olarak ikiye ayrılmaktadır. Ancak öğretide malvarlıklarının birbirine karışması ve alanların birbirine karışması hâllerini iki ana başlık olarak ayrı ayrı inceleyenler de bulunmaktadır. Biz de bu ayrımı kabul ederek “organizasyonların karışması”, “şirket formalitelerine dikkat edilmemesi” “süjelerin birbirine karışması” veya “ortağın şirket tüzel kişiliği ile özdeşleşmesi” anlamına gelebilecek şekilde “alanların birbirine karışması” kavramını tercih etmekteyiz.

Alanların birbirine karışması, şirket ile ortaklarının ayrı kişiliklerinin bulunduğunun, şirketin organizasyonundan veya üçüncü kişilere karşı görünüşünden anlaşılamamasını ifade etmektedir. Malvarlıklarının birbirine karışmasında olduğu gibi alanların birbirine karışması hâlinde de ayrılık ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin kötüye kullanılması söz konusudur.

Özellikle şirket ortağının bireysel olarak da ticari faaliyetlerde bulunması hâlinde, kendi işletmesine ilişkin bir iş olmasına rağmen şirket adına hareket ediyormuş izlenimi vermesi veya şirket ile kendi işletmesi arasında bir ayrım yokmuş gibi üçüncü kişilerle işlem yapması durumunda alanların birbirine karıştığı kabul edilmektedir. Ortağın ayrıca ve bağımsız olarak ticari faaliyetlerde bulunduğu durumlarda, üçüncü kişi tarafından şirketle mi yoksa ortağın kendisiyle mi hukuki ilişkiye girdiğinin açıkça anlaşılabilir olması gerekmektedir[65]. Örneğin ortağın şirketinki-ne benzer ticaret unvanı kullanması, aynı alanda faaliyet göstermesi, aynı amblemi ya da antetli kâğıdı kullanması veya şirket ile aynı iletişim ve adres bilgilerine sahip olması durumlarında şirket ile ortağın üçüncü kişiler nezdinde iki ayrı kişiliğinin bulunduğunun açıklıkla ortaya konmadığı kabul edilmektedir[66].

Aynı işverene ait iki farklı şirketin söz konusu olduğu durumlarda da alanların birbirine karışması gündeme gelebilir[67].

Alanların karışması da malvarlıklarının karışması gibi tek ortaklı şirketlerde kolayca karşılaşılabilecek bir durumdur. Tek ortak ile şirketin ayrı hukuki kişilikleri olduğunun üçüncü kişiler tarafından anlaşılamadığı durumlarda üçüncü kişinin bu durumdan zarar görmesi hâlinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasıyla ortağın sorumluluğuna gidilebileceği kabul edilmektedir. Ortağın ayrıca kendisinin ticari faaliyetlerde bulunduğu durumlarda işlemi kendi işletmesi adına mı yoksa şirket adına mı yaptığının işlemin karşı tarafına açık şekilde bildirilmesi gerekir[68]. Tek ortaklı şirketlerde alanların karışmasına örnek olarak şirkette çalışan kişilerin ortağın kişisel işlerinde de görevlendirilmesi, ortağın ticari faaliyetlerinin şirketle aynı konuda olması, ortağın şirket ad ve hesabına üçüncü kişiyle işlem yaparken şahsî sorumluluğunun da olduğu izlenimi vermesi, üçüncü kişilerin başkaca sebeplerle ortak ve şirket tüzel kişiliğinin aynı kişiler olduğunu zannetmesi hâlleri sayılmaktadır[69]. İngiliz temyiz mahkemesi, yakın tarihli bir müsadere kararında tek ortağın şirketle birlikte hareket ettiği durumlarda şirket ile tek ortak arasında hukuken bir özdeşleşmenin olduğunu vurgulayarak ayrılık ilkesinin zedelendiğini belirtmiştir[70].

Belirtmek isteriz ki; tek ortaklı şirketlerde malvarlıklarının ve alanların birbirine karışmış olması durumunda ayrılık ilkesinin keskin sınırları da ortadan kalkacağından tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yolu, şirket alacaklılarının lehine olacak şekilde yorumlanmalıdır. Bu açıdan malvarlıklarının ve alanların birbirine karışmasını ispat eden davacının ayrıca tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığına yönelik bir ispat yükü altına sokulmaması gerekmektedir. Böyle bir durumda, tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak sorumlu ortağa başvurulmaması için davalı tarafından tüzel kişiliğin kötüye kullanılmadığı ispat edilmelidir[71]. Kanaatimizce bu yöndeki kabul, uygulamada tek ortaklı şirketlerin ortaya çıkarabileceği sorunları azaltacak ve tek ortağa ihtiyatlı bir şekilde davranma yükümlülüğü yükleyecektir[72]. Yabancı öğretide benzer bir şekilde; birden fazla şirket arasındaki perdenin kaldırıldığı durumlarda bağlılık ilişkisinin davacı tarafından kanıtlanması hâlinde şirketlerin her birinin ayrı yönetimlerinin olduğuna ve birbirlerinden emir ve talimat almadıklarına ilişkin davalıların güçlü deliller sunması gerektiği vurgulanmıştır. Bununla birlikte; 2019 yılında yapılan kanun değişikliği ile tek ortaklı şirketlere yasal olarak izin veren Filipinler hukukunda da tek ortağın, şirketin malvarlığının, kendi malvarlığından bağımsız olduğunu kanıtlayamaması hâlinde, şirketin borçlarından ve diğer yükümlülüklerinden müşterek ve müteselsil şekilde sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Kanaatimizce ispat yüküne ilişkin benzer kanuni düzenleme yapılmadığı sürece malvarlıklarının veya alanların birbirine karıştığı durumlarda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluna ilişkin yaklaşım, uygulayıcılar tarafından bu yönde olmalı ve alacaklının karışma hâlini ispatladığı durumlarda ek olarak tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığını ispatlama yükümlülüğü yüklenmemelidir[73].

TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN ARALANMASI İLKESİNİN İŞLEVİ VE ÖNEMİ

Tek kişi ortaklıklarında tek ortağın kötüye kullanma imkanları bulunması nedeniyle kötüye kullanmanın önlenmesi ve ortaklıktan alacaklı olanların haklarının korunması açısından boşluk doldurucu bir işleve sahip olan “tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi” kötüye kullanma ve mal varlığının ve hesapların karışması olayını ve bu sayede muvazaayı ortaya çıkaracak niteliktedir.

Tek kişi ortaklıklarında kötüye kullanmanın önlenmesine ve alacaklıların korunmasına yönelik olarak geliştirilen ilke olarak hukuki düzenlemenin yetersiz kaldığı durumlarda tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi genel bir ilke olarak uygulanacaktır.

Temeli TMK m 2 hükmünün düzenlemesinde mevcut dürüstlük kuralına dayanan ve kanuna karşı hile ve muvazaa kavramlarıyla da ilişkilendirilebilen bu ilke gereğince çeşitli yöntemlerle kişisel menfaatleri için tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanarak sorumluluktan kurtulmaya çalışan, bu nedenle sorumluluğun ortaklık alacaklılarının üzerinde kalmasına sebep olan tek ortak tüzel kişilik perdesinin aralanması suretiyle yakalanacak ve kendi eylemlerinden doğan zararlardan bizzat sorumlu olacaktır. Bu durumun kıyasen uygulama gözetildiğinde hakkaniyete uygun olacağı doktrinde kabul görmektedir.

Tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesinin uygulanabilmesi içtihatlarla gelişen uygulama olup bu ilkenin uygulanmasına ilişkin koşulların somut olayda gerçekleşmesine bağlıdır. Bu koşulların başlıcaları;

-Tek kişi ortağın sorumluluktan kurtulmak amacıyla TMK m 2 hükmünde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olarak ortaklık tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanmasına,

-Malvarlıkları ve hesapların karışması,

-İktisadi özdeşliğin varlığı ve ticari teamüllere aykırı hesap hareketlerinin varlığı,

Koşullarıdır[74].

Yargıtay 22. Hukuk dairesi E. 2012/22684 K. 2013/10887 T. 14.5.2013 tarih ve sayılı ilamında;

“Davalıların hukuki sorumluluğu özellikle “tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ve ‘”organik bağ” kavramları ışığında da ele alınmalıdır.

Tüzel kişiliğin malları, onu kuran gerçek kişilerden ayrılır. Tüzel kişilik perdesinin ortadan kaldırılması ile gerçek kişilerin sorumluluğuna gidilebilir. “Organik Bağ” tüzel kişiye karşı olan alacakların takip edilmesinde, bu takibin asıl borçlu şirket ile birlikte onunla belirli bir düzeyde hukuki ilişkiye ve bağa sahip olan şirkete karşı yapılabilmesini sağlayan bir hukuki yoldur. Davalılar arasındaki ilişki ve bunun sonucu işçilik alacakları yönünden sorumlulukları yeterince aydınlatılmamıştır. Şirketlerin devir tarihi ve sonrası ortakları ve faaliyet alanları, işyerinde çalışanları belirlenmeli, aralarındaki ilişkinin gerçek bir işyeri devrine dayanıp dayanmadığı tespit olunmalıdır. Uzman kişilerden oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti vasıtasıyla mahallinde gerekirse keşif yapılarak davalı şirketlerin ticari defter ve işyeri kayıtları üzerinde yapılacak incelemeler neticesi düzenlenecek rapor sonucuna göre değerlendirme yapılıp karar verilmelidir.

Tüzel kişiliğin olması iş kanunu 2. maddesi bağlamında İşveren olarak kabulü için zorunlu değildir. Kurum olması yeterlidir.

Tüzel kişilik, oluşturulacak kişiliğin kendine özgü amaç birliği içinde ve bağımsız bir varlık olarak ortaya konabilir. Tüzel kişiliğin malları, onu kuran gerçek kişilerden ayrılır. İşte tüzel kişilik perdesinin ortadan kaldırılması ile gerçek kişilerin sorumluluğuna gidilebilir. ( Antalya, Gökhan; “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi, Tebliğ Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ( MÜHF ), İstanbul 2008, sh 146 )

Tüzel kişiliğin özellikle sorumluluk konusunda bir koruma yaptığı gerçektir. Tüzel kişi ile ortakların alanlarının organizasyon ve mal varlıkların birbirine karışması, yetersiz sermaye ve özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli olarak üçüncü kişileri zarara uğratılması tüzel kişilik perdesinin ortadan kaldırılması nedenlerindendir. ( Öztek/Memiş: sh 197 vd )

Başka bir anlatımla bu davalar borçlunun alacaklarından mal kaçırmak amacıyla yaptığı tasarrufların hileli, muvazaalı işlemlerin borçlunun alacaklısına karşı hükümsüz hale gelmesi yaptırımını hedefleyen hakim hukuku biçiminde bir son çaredir. ( Yıldırım, Kamil; “Maddi Hukuk icra Hukuku İlişkisi ve İptal Davalarından Perdeyi Kaldırma Teorisine Hukuki Korunma Sağlayan Enstrümanlar,” Tebliğ, MÜHF, İstanbul 2008, sh 193 )

“Organik Bağ” tüzel kişiye karşı olan alacakların takip edilmesinde, bu takibin asıl borçlu şirket ile birlikte onunla belirli bir düzeyde hukuki ilişkiye ve bağa sahip olan şirkete karşı yapılabilmesini sağlayan bir hukuki yoldur. Bu halde iktisadi bütünlük aranmaz”

Tek kişilik ortaklıklar bakımından önemli işleve sahip tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi istisnai bir çözüm yolu olarak uygulanmasını gerektirecek koşulların varlığı ayrıntılı olarak araştırılıp ortaya konulmalı ve bu sayede somut delillerin tespiti ile uygulanmasına geçilmelidir.

KÖTÜYE KULLANIMIN ENGELLENMESİNE İLİŞKİN HUKUKİ

DÜZENLEMELER

Norm ve diğer hukuki düzenlemelerde tek kişilik ortaklıkların kötüye kullanıma açık niteliği karşısında olası kötüye kullanım davranışlarının engellenmesi amacıyla, tedbir niteliğinde düzenlemelere yer verilmiştir.

TTK m 616/3 hükmünde tek ortaklı limited ortaklıklarda tek ortağın genel kurulun bütün yetkilerine sahip olduğu ve bu ortağın genel kurul sıfatıyla alacağı kararların geçerliliğinin yazılı şekil şartına bağlı olduğuna hükmedilmiştir.

TTK m 371/6 hükmüne göre tek ortaklı anonim ortaklıklarda tek ortağın ortaklıkla yapacağı sözleşmeler yazılı şekil şartına bağlanmıştır.

Bunun yanında doktrinde tek ortağın aynı zamanda yönetici olduğu durumlarda ortak ile ortaklık arasında menfaat çatışması kuvvetle muhtemel kabul edildiğinden bu durumlarda ortaklık mallarının ve hesaplarının kişisel olarak devri yazılı şekil şartı getirilmiştir.

Tek kişilik ortaklıklarda kötüye kullanımın engellenmesine ve alacaklıların korunmasına yönelik nitelikte İİK ve TCK ‘da yer alan genel olarak ortaklıklarda ve ticari işletmelerde kötüye kullanım oluşturan bazı eylemler suç olarak düzenlenerek cezai müeyyideye bağlanmıştır.

Ortaklıklar hukukunda kötüye kullanımların önlenmesine ve alacaklıların korunmasına yönelik, caydırıcı nitelikte söz konusu ceza normlarının örneklerine ilişkin olarak;

-Alacaklıların zarara uğratılması amacıyla ortaklık malvarlığının eksiltilmesi suçu ( İİK m 331/a),

-Kendi fiiliyle ortaklığın aczine sebep olmak suçu (İİK m 332),

-Hileli İflası suçu (TCK m 311),

-Ortaklık hakkında yanlış veya gerçeğe aykırı bilgi verme suretiyle alacaklıların zarara uğratılması suçu (TCK m 164),

-Güveni Kötüye Kullanma ve nitelikli dolandırıcılık suçları ( TCK m 155,158)

SONUÇ

Tek kişi ortaklıkları tek pay sahibinin kötüye kullanımına açık olması sebebiyle ortaklıktan alacaklı olanların uğradıkları zararlar bakımından hakkaniyetin gerektirdiği dengenin alacaklılar aleyhine bozulmasına ilişkin önemli detaylar çalışmamızda ortaya konulmuştur.

TTK normlarıyla söz konusu hakkaniyete aykırı sonuçların önlenmesi bakımından üç temel belirleme ile mümkün olacaktır.

-Birincisi; doktrinde kabul edilen kötüye kullanımın önlenmesine, dolaysıyla alacaklıların korunmasına ilişkin ilkelerin tümü TTK da düzenlenmemiş olup yazılılık ve bildirim yükümlülüğüne uyulması,

-İkincisi; Türk Hukukunda tek kişilik ortaklıklarda kötüye kullanma eylemlerinin suç olarak düzenlenmemiş olması hukuki korumanın gücünü zayıflatmaktadır.

-Üçüncüsü; Tek kişilik ortaklıklar alanında kötüye kullanımların engellenmesi açısından tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesini boşluk dolduran bir ilke olarak uygulamasını somutlaştırmak gerekmektedir.

Son yıllarda gerek yabancı gerek Türk öğreti ve uygulamasında tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının sınırlı ve istisnai bir yol olduğu vurgulanmış ve başkaca bir alternatifin bulunmadığı durumlarda son çare olarak uygulanması gerektiği benimsenmiştir. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının çeşitli hâllerde ortaya çıkabileceği kabul edilmişse de geçmiş yıllardan günümüze kadar öz kaynak yetersizliği, malvarlıklarının veya alanların birbirine karışması ve yabancı yönetim hâlleri olmak üzere başlıca üç sebep üzerinde durulmaktadır.

Şirketin mali durumunun ticari faaliyetlerini karşılamaya elverişli olmadığını ifade eden öz kaynak yetersizliği hâlinde, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluna gidilip gidilemeyeceği öğretide tartışmalıdır. Genel kabul gören görüşe göre; öz kaynak yetersizliği hâli başlı başına tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını gerektirmemektedir. Öz kaynak yetersizliği hâli, tek ortaklı şirketlerde de diğer şirketlerle aynı ölçüde tehlike arz etmektedir. Bununla birlikte tek ortaklı şirketlerde sermayenin korunmasına yönelik hükümler diğer şirketlerle aynı şekilde benimsenmiş ve kanun koyucu tek ortaklı şirketlere yönelik özel ek düzenlemeler yapma gereği duymamıştır. Tek ortaklı şirketin kötüye kullanıma elverişli yapısı gereği daha yüksek asgari sermaye miktarının kabul edilmesi gibi alacaklıları koruyan ek kanuni düzenlemeler yapılmadığı sürece tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yolu, uygu-lamada önem kazanmaktadır. Bu nedenle kanaatimizce öz kaynak yetersizliği hâlinde mahkemeler tarafından tüzel kişilik perdesinin kaldırılıp kaldırılmayacağı değerlendirilirken şirketin ortaklık yapısı da mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Malvarlıklarının ve alanların karışması durumunda, ortağın kendisi en başta ayrılık ilkesini ihlâl etmekte ve şirketle bir bütünmüş gibi davranmaktadır. Sonradan ise şirketin ayrı tüzel kişiliğinin bulunduğunu ve sınırlı sorumluluk ilkesi gereğince kendisinin sorumlu olmadığını öne sürmektedir. Dürüstlük kuralına aykırılık teşkil eden bu durumda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluyla ortağın sorumluluğuna başvurulabilmelidir. Bununla birlikte; malvarlıklarının ve alanların karışması, tek başına tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli sayılmamakta ayrıca kötüye kullanımın da varlığı aranmaktadır. Kanaatimizce bu duruma tek ortaklı şirketler bakımından farklı yaklaşılmalıdır. Tek ortaklı bir şirket ile ortağın malvarlıklarının ve alanların birbirine karışmasını ispat eden kişi ayrıca tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığını da ispatlamak zorunda bırakılmamalı, tüzel kişiliğin kötüye kullanılmadığı tek ortak veya şirket tarafından ispat edilmelidir. Böyle bir kabul neticesinde kanaatimizce şirketin tek ortağına ticari hayatta temkinli davranma yükümlülüğü yüklenmiş olacak ve tek ortak ile şirketin malvarlıklarının veya alanların birbirine karıştırılmasının önüne geçilebilecektir.

Tüzel kişilik perdesinin kaldırılabileceği kabul edilen son hâl, şirketin kendisine yabancı olan çıkarlar doğrultusunda yönetilmesini ifade eden yabancı yönetim durumudur. Yabancı yönetimin mey-dana gelebilmesi için şirketin yönetimi üzerinde bir veya birden fazla kişinin hâkimiyetinin söz konusu olduğu bağımlılık ilişkisinin varlığı gerekmektedir. Hâkim ortak, şirket üzerindeki etki ve hâkimiyetini, şirketin menfaatine aykırı çıkarlar doğrultusunda kullandığında; alacaklarına, şirket malvarlığına başvurarak kavuşamayan alacaklılar, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluyla hâkim ortağın sorumluluğuna gidebilmelidir. Bununla birlikte tek ortaklı şirketlerde hâkimiyet ve bağımlılık ilişkisi kolayca ortaya çıkabileceği için tek ortağın, kendi çıkarları veya üçüncü bir kişinin çıkarları doğrultusunda hareket edip etmediği titizlikle araştırılmalı, hâkimiyetin kötüye kullanıldığı hâllerle sınırlı olmak üzere tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına başvurulmalıdır.

Tek ortaklı şirketlerde tüzel kişilik perdesi kaldırılıp ortağın sorumluluğuna gidilirken kanun koyucunun sınırlı sorumluluk ilkesini üstün tutan ve tek ortaklı şirkete izin veren iradesi de göz önünde bulundurulmalı, tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının istisnai bir yol olduğu unutulmamalıdır. Aksi takdirde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, âdeta Demokles’in kılıcı gibi yatırımcıların tepesinde bir tehdit oluşturacak ve özellikle küçük yatırımcıları sermaye şirketlerine yatırım yapmaktan ve tek ortaklı şirket kurmaktan caydırabileceği gibi tek ortaklı şirketlerin kabul ediliş amacına aykırı olarak saman adamlara başvurulmasına da yol açabilecektir. Tek ortaklı şirketlerde, şirketin ve ortağın menfaatleri ile alacaklıların korunması arasındaki dengenin tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluna ilişkin gelişecek içtihatlarla sağlanabileceği düşüncesindeyiz.

KAYNAKÇA

1-Dilek Cengiz, Türk Ticaret Kanunu Sisteminde Tek Kişilik Ortaklıklarda Kötüye Kullanımının Önlenmesine Yönelik Araçlar Ve Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması İlkesinin İşlevine Ve Önemine İlişkin Tespitler Ve Değerlendirmeler, Prof.Dr. Serap Helvacı’nın Anısına Armağan , C.I, Onikilevha yayınları, İstanbul 2024, s.1045 vd.

2- Fatih Aydoğan, Tek Kişi Ortaklığı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul 2012, s.89

3- Oğuzman, M. Kemal /Seliçi Özer/Oktay-Özdemir, Saibe: Kişiler Hukuku (Gerçek ve Tüzel Kişiler), 9. Bası, Filiz Kitabevi, İstanbul 2009, s. 191

4- Stephen w. Mayson/Dereck French/Chrıstopher l. Ryan, Mayson, French & Ryan on Company Law, 2005-2006 Edition, Oxford University Press, Newyork 2006, s. 179

5- Oberholzer, Dominik: Die Einmann-GmbH im europäischen, deutschen, englischen und schweizerischen Recht, Zürich, 2000, s. 4;

6-Weindel, Wolfgang: Die Vereinigung aller Aktien und Geschäftsanteile in einer Hand: (Die Einmanngesellschaft), s. 8;

7-Danıel Zımmer, Legal Personality, VOC 1602-2002 400 Years of Company Law, Law of Business and Finance, Volume 6, Kluwer Legal Publishers- 2005, s. 267.

8- Tekinalp, Ünal; Tarihi Gelişim İçinde Tek Ortaklı Şirketler Sorunsalı ve Türk Hukukunun Bu Konudaki Açılımı, Prof. Dr. Hüseyin Ülgen’e Armağan, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2007, Birinci Cilt, s. 579- 610., s. 593;

9-Tekinalp, Ünal; Yeni Anonim ve Limited Ortaklıklar Hukuku İle Tek Kişi Ortaklığının Esasları, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 2. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2011., s. 45.

10- Gülören Tekinalp/Ünal Tekinalp, Perdeyi Kaldırma Teorisi, Prof. Dr. Reha Poroy’a Armağan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul 1995, s. 387 vd.

11- Vural Seven/Can Göksoy, Ticaret Şirketlerinde Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması (Bir Kararın Değerlendirilmesi), İstBD, C, 80, 2006, S. 6, s. 2455 vd.

12- Mehmet Helvacı, Anonim Ortaklıkta Yönetim Kurulu Üyesinin Hukukî Sorumluluğu, 2. Bası, Beta, İstanbul 2001 s. 9.

13-Füsun Nomer Ertan, Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Sadakat Yükümlülüğü, Beta, İstanbul 1999, s. 74.

14-İsmail Kırca, Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyeliği Seçimine İlişkin Kararın Hükümsüzlüğü, Bilgi Toplumunda Hukuk-Ünal Tekinalpe Armağan, C. I, Beta, İstanbul 2003, s. 505.

15- Mehmet Helvacı, Yönetim Kurulu, 40. Yılında Türk Ticaret Kanunu, İstanbul, Hukuk Fakültesi Yay., 1997, s. 116.

16- Odaman, Serkan: “Yargıtay Kararları Işığında İşçinin Aynı İşverenin İşyerlerinde Aralıklı Çalışması Durumunda Kıdem Tazminatının He-saplanması”, Kamu-İş Dergisi, 2000, Cilt 5, Sayı 4, s. 154-155.

17- Göger, Yunus Emre: Sermaye Şirketlerinde Sınırlı Sorumluluk İlkesi ve Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Yetkin Yayınları, Ankara, 2020, s. 195. 

18- AKYOL, Şener: Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, 2. Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2006.

19-ALKANAT, Saadet Ece: Şirketler Hukukunda Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılmasının Yargıtay Kararları Işı-ğında İncelenmesi, Platon Plus Yayınları, İstanbul, 2022.

20-ARKAN, Sabih: “Lifting the Corporate Veil in Turkish Company Law (An Overview)”, Prof. Dr. Metin Günday Armağanı Cilt I, Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara, 2020, s. 139-143.

21-ATABEK, Reşat: “Tek Ortaklı Şirket”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, 1987, Cilt 14, Sayı 1, s. 23-35.

22-AYAN, Özge: “Tek Kişilik Şirketlerin Uygulamaya Yansımaları”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2019, Cilt 23, Sayı 3, s. 25-51.

23-AYDOĞAN, Fatih: “Tek Kişi Ortaklığı”, (Ed.) KAYA, Arslan / ENGİN, Baki İlkay / PASLI, Ali / AŞIKOĞLU, Şehriban İpek / OĞUZ, Elif: Türk Hukukunun Avrupa Birliği Hukukuna Uyumu Özel Hukuk, İstanbul Üni-versitesi Yayınevi, İstanbul, 2020, s. 271-280 (Avrupa Birliği Hukukuna Uyum).

24-AYDOĞAN, Fatih: Tek Kişi Ortaklığı, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2012 (Tek Kişi).

25-BAHTİYAR, Mehmet: Ortaklıklar Hukuku, 15. Baskı, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2021.

26-BIRDS, John / CLARK, Brayn and Others: Boyle & Birds’ Company Law, 9. Baskı, Jordan Publishing, Bristol, 2014.

27-BOZKURT, Tamer: Şirketler Hukuku, 14. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2022.

28-ÇAMOĞLU, Ersin: “Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, 2016, Cilt 32, Sayı 2, s. 5-17 (Perdenin Kaldırılması).

29-ÇAMOĞLU, Ersin: Limited Ortağın Sınırlı Sorumluluğu Karşısında Şirket Alacaklılarının Aktif Korunması (1969 Tarihli Teksirinden Tıpkı Basım), Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2022 (Alacaklıların Korunması).

30-ÇEVİK, Kemal: “Fransız ve Türk Hukukunda Tek Ortaklı Şirket/Sınırlı Sorumlu Ticari İşletme”, Prof. Dr. Ali Bozer’e Armağan, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1998, s. 37-55.

31-ÇİÇEKLİ, Bülent: “Birleşik Devletler New York Güney Bölgesi Mahkemesi’nin Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldı-rılmasına İlişkin 27 Eylül 2010 Tarihli Kararının Tercümesi ve Yorumu”, Legal Uluslararası Ticaret ve Tah-kim Hukuku Dergisi, 2012, Cilt 1, Sayı 2, s. 209-220.

32-DEVELİ AYVERDİ, Emine / ALBAYRAK CEYLAN, Nazlı: “Tüzel Kişi Yönetim Kurulu Üyesinin Tüzel Kişi-lik Perdesinin Arkasına Saklanması: İngiliz Yüksek Mahkemesinin 2010 UKSC 51 Sayılı Kararı Çerçevesin-de Bir İnceleme”, Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2022, Cilt 10, Sayı 1, s. 47-79.

33-DIGNAM, Alan / LOWRY, John: Company Law, 11. Baskı, Oxford University Press, Oxford, 2020.

34-DOĞAN, Özgür: “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması”, Konya Barosu Dergisi, 2017, Cilt 1, Sayı 1, s. 37-55.

35-DURAL, Mustafa: “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması (Ya Da Tüzel Kişinin Tabanına Başvurulması)”, Ser-maye Piyasası Kurulu 15. Yıl Sempozyumu, Sermaye Piyasası Kurulu Yayınları, Ankara, 1998, s. 97-107.

36-EROĞLU, Muzaffer: “Türk Hukukunda Tek Ortaklı Şirketler”, Legal Hukuk Dergisi, 2008, Cilt 6, Sayı 64, s. 1253-1268.

37-ERYİĞİT, Harun: 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Çerçevesinde Anonim Ortaklıklarda Sermayenin Korunması İlkesi, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2020.

38-ESEN, Emre: Milletlerarası Özel Hukukta Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması, 2. Baskı, Beta Yayıncılık, İs-tanbul, 2012.

39-FASTRICH, Lorenz: “Tek Ortaklı Anonim Şirketler ve Alman Hisse Hukukunda Yeni Gelişmeler”, Türkiye ve Avrupa Birliği’nde Sermaye Şirketleri Reformu (Seminer: 07.06.2007), İstanbul Ticaret Odası Yayınları, İs-tanbul, 2007, s. 20-40.

40-FRENCH, Derek / MAYSON, Stephen W. / RYAN, Christopher L.: Mayson, French & Ryan on Company Law, 31. Baskı, Oxford University Press, Oxford, 2014-2015.

41-GÖGER, Yunus Emre: Sermaye Şirketlerinde Sınırlı Sorumluluk İlkesi ve Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Yetkin Yayınları, Ankara, 2020.

42-GRIFFIN, Stephen: Company Law Handbook, 3. Baskı, The Law Society, London, 2013.

43-GÜL, Hilal: “Yüksek Mahkeme Kararları Işığında Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması”, İstanbul Barosu Der-gisi, 2017, Cilt 91, Sayı 6, s. 203-215.

44-GÜNAY, Sena Nur: Sermaye Şirketlerinde Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2016.

45-GÜNER, Temel: Sermaye Şirketlerinde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması, Yetkin Yayınları, Ankara, 2023.

46-GÜRBÜZ USLUEL, Aslı E.: “Considerations on the Economic Effect of the New Turkish Commercial Code Provisions Regarding Single Member Companies”, European Journal of Law and Economics, 2016, Cilt 42, Sayı 1, s. 25-43.

47-HAMILTON, Robert W. / MACEY, Jonathan R. / MOLL, Douglas K.: Cases and Materials on Corporations Including Partnerships and Limited Liability Companies, 11. Baskı, West Publishing, USA, 2010.

48-HANNIGAN, Brenda: “Wedded to Salomon: Evasion, Concealment and Confusion on Piercing the Veil of the One-Man Company”, Irish Jurist, 2013, Cilt 50, s. 11-39.

49-HARSA, Tulu: Şirketler Topluluklarında Tek Elden Yönetim ve Hakim Şirketin Tek Elden Yönetimden Kaynakla-nan Sorumluluğu, Yüksek Lisans Tezi, Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2007.

50-HIRSCH, Ernst: Ticaret Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Hak Kitabevi, İstanbul, 1948.

51-İYİGÜN, Serdar: “Şirketler Topluluğu ve Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması İlkesi”, Legal Hukuk Dergisi, 2015, Cilt 13, Sayı 145, s. 109-156.

52-JACINTO, Joaquin B.: “Beyond the Veil, Inc.: Assessing the Viability of the One Person Corporation as Tool for Estate Planning”, Philippine Law Journal, 2022, Cilt 95, Sayı 2, s. 424-455.

53-KAPLAN, İbrahim: “Tüzel Kişiliğe Sahip Ticaret Ortaklıklarında Perdenin Kaldırılması Talepli Hukuki Sorum-luluk Davaları”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, 2009, Cilt 25, Sayı 4, s. 37-46.

54-KENDİGELEN, Abuzer: “Sanayi ve Ticaret Bakanlığının İçticaret 1995/1 Sayılı “Anonim ve Limited Şirketlerin Kuruluş ve Anasözleşme Değişikliği İşlemlerine İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ”inin Hukuki Açıdan Değer-lendirilmesi”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 1996, Cilt 55, Sayı 1-2, s. 297-334.

55-KERVANKIRAN, Emrullah: “Sermaye Ortaklıklarında Sınırlı Sorumluluk İlkesine Karşı Önemli Bir İstisna: Tüzel Kişilik Perdesi’nin Kaldırılması”, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2007, Cilt 11, Sayı 3-4, s. 453-472.

56-KESİK CANBULUT, Büşra: “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması”, Legal Hukuk Dergisi, 2020, Cilt 18, Sayı 212, s. 3703-3715.

57-KIRCA, İsmail / ŞEHİRALİ ÇELİK, Feyzan Hayal / MANAVGAT, Çağlar: Anonim Şirketler Hukuku, Cilt 1, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2013.

58-KUŞ, Ulaş Baran: Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması, 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2023.

59-KÜTÜKÇÜ, Doğan: “Anonim Şirketlerde Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması”, Kazancı Hakemli Hukuk Dergi-si, 2009, Sayı 63-64, s. 105-126.

60-MOROĞLU, Erdoğan: 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu, Değerlendirme ve Öneriler, 8. Baskı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2016.

61-MUJIH, Edwin C.: “Piercing the Corporate Veil as a Remedy of Last Resort after Prest v Petrodel Resources Ltd: Inching Towards Abolition?”, Company Lawyer, 2016, Cilt 37, Sayı 2, s. 39-71.

62-NARÇİN TOSUN, Zelal: “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Şirketler Topluluğunda Sorumluluk Düzen-lemeleriyle Karşılaştırılması”, Terazi Hukuk Dergisi, 2015, Cilt 10, Sayı 105, s. 89-103.

63-NICHOLLS, Christopher C.: “Piercing the Corporate Veil and the “Pure Form” of the Corporation as Financial Innovation”, Canadian Business Law Journal, 2008, Cilt 46, s. 233-268.

64-OCAKTAN, Hasan: Anonim Şirketlerde Sınırlı Sorumluluk İlkesi Karşısında Şirket Alacaklılarının Korunması, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2000.

65-ODAMAN, Serkan: “Yargıtay Kararları Işığında İşçinin Aynı İşverenin İşyerlerinde Aralıklı Çalışması Duru-munda Kıdem Tazminatının Hesaplanması”, Kamu-İş Dergisi, 2000, Cilt 5, Sayı 4, s. 151-159.

66-OKAN, Neval: “Avrupa Birliği’nde Birleşik Krallık, İrlanda, Belçika ve İspanya Hukuklarında Tek Üyeli Özel Limited Ortaklıklar (Single-Member Private Limited Companies)”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakülte-si Dergisi, 2002, Sayı 1, Prof. Dr. Kemal Oğuzman’a Armağan, s. 514-526.

67-OTTOLENGHI, Smadar: “From Peeping Behind the Corporate Veil, to Ignoring it Completely”, The Modern Law Review, 1990, Cilt 53, Sayı 3, s. 338-353.

68-ÖZKURT, Ayşegül: Bankacılık Hukukunda Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, 2. Baskı, On İki Levha Yayıncı-lık, İstanbul, 2018.

69-ÖZTEK, Selçuk / MEMİŞ, Tekin: “Şirketler Hukuku ve İcra ve İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması”, (Ed.) ULUSOY, Erol: I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sem-pozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 195-216.

70-POROY, Reha / TEKİNALP, Ünal / ÇAMOĞLU, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I, 15. Baskı, Vedat Kitapçılık, İs-tanbul, 2021.

71-PULAŞLI, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, Cilt I, 4. Baskı, Adalet Yayınları, Ankara, 2022.

72-SAĞLAM, İpek: “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Kavramına Genel Bir Bakış”, (Ed.) ULUSOY, Erol: I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 153-161 (Perdenin Aralanması).

73-SAĞLAM, İpek: Tüzel Kişilik Örtüsünün Aralanması (Amerikan ve İngiliz Hukuku ile Karşılaştırmalı Olarak), Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1995 (Örtünün Aralanması).

74-SAYIN, Hediye: Tek Kişili Ortaklık, Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eski-şehir, 2008.

75-SCHALL, Alexander: “The New Law of Piercing the Corporate Veil in the UK”, European Company and Fi-nancial Law Review, 2016, Cilt 13, Sayı 4, s. 549-574.

76-SOLAK, Ekrem: “İngiliz Şirketler Hukukunda Prest v. Petrodel Resources Ltd [2013] Kararı Sonrası Tüzel Kişi-lik Perdesinin Kaldırılması”, (Ed.) KARAGÖZ, Havva / ÖZCANLI, F. Beril / PALANDUZ, Seda: Tüzel Ki-şilik Penceresinden Anonim Ortaklık Sempozyumu, On İki Levha Yayınları, İstanbul, 2021, s. 651-660.

77-SPERANZIN, Marco: “Piercing the Corporate Veil in Italian Company and Banking Law”, (Ed.) ULUSOY, Erol: I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstan-bul, 2008, s. 163-171.

78-SPOTORNO, Agustin Ricardo: “Piercing the Corporate Veil in the UK: The Never-Ending Mess”, Business Law Review, 2018, Cilt 39, Sayı 4, s. 102-109.

79-ŞAHİN, Ayşe: “Yargı Kararlarında Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Yoluyla İlişkili Şirketin Sorumlu Kılın-ması”, Legal Hukuk Dergisi, 2022, Cilt 20, Sayı 233, s. 1603-1662.

80-ŞEHİRALİ ÇELİK, Feyzan Hayal: “Hukukun Ekonomik Gerçekliğe Yanıtı: Tek Kişilik Şirketler”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, 2007, Cilt 24, Sayı 1, s. 163-216.

81-TAN, Cheng Han / WANG, Jiangyu / HOFMANN, Christian: “Piercing the Corporate Veil: Historical, Theoreti-cal & Comparative Perspectives”, Berkeley Business Law Journal, 2019, Cilt 16, Sayı 1, s. 140-204.

82-TEKİL, Fahiman: Anonim Şirketler Hukuku, 2. Baskı, Alkım Yayınları, İstanbul, 1998.

83-TEKİNALP, Gülören / TEKİNALP, Ünal: “Perdeyi Kaldırma Teorisi”, Prof. Dr. Reha Poroy’a Armağan, İstan-bul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1995, s. 387-404.

84-TEKİNALP, Ünal: Anonim Ortaklığın Bilançosu ve Yedek Akçeleri, 2. Baskı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakül-tesi Yayınları, İstanbul, 1979 (Bilanço).

85-TEKİNALP, Ünal: Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 5. Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2020 (Yeni Hu-kuk).

86-TOPALOĞLU, Mustafa: “Sermaye Şirketlerinde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Bu Konuda Türk Tica-ret Kanunu Tasarısında Getirilen Hükümler”, Prof. Dr. Fırat Öztan’a Armağan, Cilt II, Turhan Kitabevi, An-kara, 2010, s. 2083-2103.

87-ULUSOY, Erol: “Şirketler ve Bankacılık Hukukunda Kapsama Alma ve Sorumlu Kılma Amacıyla Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması”, (Ed.) ULUSOY, Erol: I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üni-versitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 351-405.

88-UPADHYAY, Nupur: “Piercing the Corporate Veil: An Analysis of Lord Sumption’s Attempt to Avail a Troubled Doctrine”, Auckland University Law Review, 2015, Cilt 21, s. 114-141.

89-YANLI, Veliye: Anonim Ortaklıklarda Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Pay Sahiplerinin Ortaklık Ala-caklılarına Karşı Sorumlu Kılınması, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2000.

90-YARAR, Ali İhsan: Avrupa Birliği ve Türk Hukukunda Tek Kişilik Şirket, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversi-tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2019.

91-YILMAZ, Lerzan: “Anonim Şirketlerde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Meselesi Hakkında İsviçre Fede-ral Mahkemesi Kararları Işığında Düşünceler”, (Ed.) ULUSOY, Erol: I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sem-pozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 233-256.

92-Yurdakul, Berk Arda: Şirketlerde Organik Bağ ve Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2023.

93-Yüksel, Kemalettin: “Şirketler Hukukunda Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Örtünün Aralanması”, (Ed.) ULUSOY, Erol: I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayın-ları, İstanbul, 2008, s. 261-276.

94- Bahtiyar Mehmet, Ortaklıklar Hukuku, 16. Baskı, 2022, s.21

95- Şehirali Çelik Feyzan hayal, Hukukun Ekonomik Gerçekliğe Yanıtı; Tek Kişilik Şirketler, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, C.24, sayı 1, 2007, s.165;

96-Okutan Nilsson Gül, Tek Kişi Ortaklığı, Türk Hukukunun Avrupa Birliği Hukukuna Uyumu-Acquis Communautaire’nin Alınması Açıklamalar değerlendirmeler ve Öneriler,1. Baskı,2001, s.590;

97-Sayın Hediye, Tek Kişilik Ortaklık , Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008, s.7-8

98- Gündoğdu Gökmen, Türk Ticaret Kanunu tasarısında Tek Kişilik Anonim Ortaklık ve Tek Kişilik Limited Ortaklık, İÜHFM, C.65, sayı 12007, s.256

99- Poroy Reha/Tekinalp Ünal/Çamoğlu Ersin, Ortaklıklar Hukuku II, 13. Baskı, 2017, s.388

100- Ayan Özge, Tek Kişilik Şirketlerin Uygulamaya Yansımaları, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, sayı 3, 2019,s.41

101- Kervankıran Emrullah, Sermaye Ortaklılarında Sınırlı Sorumluluk İlkesine Önemli Bir istisna; Tüzel Kişilik Perdesinin kaldırılması, Erzincan Üniversitesi Hukuk fakültesi dergisi, 2007, C.11, sayı 3-4, s.464;

102-Öztek Selçuk/Memiş Tekin, Şirketler Hukuku ve İcra İflası Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması , Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. Uluslarası Ticaret Hukuku Sempozyumu, İstanbul, 2008, s.197.

 [1]              Dilek Cengiz, Türk Ticaret Kanunu Sisteminde Tek Kişilik Ortaklıklarda Kötüye Kullanımının

Önlenmesine Yönelik Araçlar Ve Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması İlkesinin İşlevine Ve Önemine İlişkin Tespitler Ve Değerlendirmeler, Prof.Dr. Serap Helvacı’nın Anısına Armağan , C.I, Onikilevha yayınları, İstanbul 2024, s.1045 vd.

[2]              Fatih Aydoğan, Tek Kişi Ortaklığı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim

Dalı, Doktora Tezi, İstanbul 2012, s.89

[3]              Oğuzman, M. Kemal /Seliçi Özer/Oktay-Özdemir, Saibe: Kişiler Hukuku (Gerçek ve Tüzel Kişiler), 9.

Bası, Filiz Kitabevi, İstanbul 2009, s. 191. İnsanların tamamı dahi hemen hukukî kişiliğe sahip kabul

edilmemiştir:Köleler bakımından söz konusu olduğu gibi. Belirli malvarlığı değerlerinin ve belli faaliyetlerin insan hayatına bağlı olmadan devam ettirilebilmesi, varlığı belirli bir zamanla sınırlı olmayan kurumların bulunması ihtiyacı sonucu, hukuk sistemleri insan dışında başka farazî kişilere de hukukî kişilik tanımak durumunda kalmıştır. Ticaret şirketlerine tüzel kişilik verilmesi de kanun koyucuların ekonominin gelişmesine yönelik arzularının, kişilerin ve sermayenin bir araya gelmesini sağlayacak bir yapı oluşturmak suretiyle sağlanmak istenmesinin sonucudur.

[4]              Ayrıca, adım adım, bir limited şirkette bulunan kişi çokluğunun iyi bir şirket yönetimi için şart olmadığı

ve malvarlığının ayrılığı ilkesinin istendiği şekilde burada da korunamadığı anlayışının yerleştiği belirtilmiş; gizli kâr paylaşımı gibi durumların çok ortaklı şirketlerde de mahkeme kararları ve öğreti tarafından ortaya konulduğu, bu bakımdan çok ortaklı bir şirket ile tek ortaklı bir şirket arasında bir fark bulunmadığı ileri sürülmüştür.

[5]              Bu teorilerin bir etkisinin olup olmadığı, bir hukuk kaynağı sayılabilip sayılamayacakları tartışılmış ve

ne bir mahkeme kararında bir olayın tüzel kişilik teorilerinden birine ya da diğerine göre çözüldüğüne ne de kanun gerekçelerinde, bir kanunî düzenlemenin bu teorilerden birine ya da diğerine uygun olarak yapıldığının belirtildiğine rastlandığı söylenerek, bu teorilerin kanun kaynağı sayılamayacağı, şirketler hukuku için bir açıklama da getiremedikleri sonucuna varılmıştır. Stephen w. Mayson/Dereck French/Chrıstopher l. Ryan, Mayson, French & Ryan on Company Law, 2005-2006 Edition, Oxford University Press, Newyork 2006, s. 179

[6]              Oberholzer, Dominik: Die Einmann-GmbH im europäischen, deutschen, englischen und schweizerischen

Recht, Zürich, 2000, s. 4; Weindel, Wolfgang: Die Vereinigung aller Aktien und Geschäftsanteile in einer

Hand: (Die Einmanngesellschaft), s. 8; Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir, Kişiler Hukuku, s. 194; Danıel

Zımmer, Legal Personality, VOC 1602-2002 400 Years of Company Law, Law of Business and Finance,

Volume 6, Kluwer Legal Publishers- 2005, s. 267. Bu iki teoriden başka bir de onay teorisi vardır. Buna

göre tüzel kişilik ancak devletin onayı, izin vermesi ile gerçekleşebilir. Esasen bu görüş ile varsayıma

dayanan görüş birbirine çok yakındır. Varsayım teorisinde de tüzel kişilik ancak devlet tarafından

tanınırsa, kanun ile benimsenirse mümkün olur. Foster s. 582. Tüzel kişiliği açıklayan diğer bir teori de,

amaca özgü malvarlığı teorisidir (Theory of the Zweckvermögen). Buna göre, bir tüzel kişi belli bir amaca

tahsis edilmiş malvarlığı değerlerinden oluşur. Örneğin vakfın tüzel kişiliği bu teoriyle açıklanabilir.

[7]              Teorinin (nazariye) kurucusu olarak Friedrich Carl von Savigny gösterilmektedir. NÄGEL, s. 217;

[8]              Nägel, s. 217; Foster, s. 583; Oberholzer, s. 4; Zımmer, s. 267.

[9]              Bahtiyar Mehmet, Ortaklıklar Hukuku, 16. Baskı, 2022, s.21

[10]            Şehirali Çelik Feyzan hayal, Hukukun Ekonomik Gerçekliğe Yanıtı; Tek Kişilik Şirketler, Banka ve

Ticaret Hukuku Dergisi, C.24, sayı 1, 2007, s.165; Okutan Nilsson Gül, Tek Kişi Ortaklığı, türk Hukukunun Avrupa Birliği Hukukuna Uyumu-Acquis Communautaire’nin Alınması Açıklamalar değerlendirmeler ve Öneriler,1. Baskı,2001, s.590; Sayın Hediye, Tek Kişilik Ortaklık , Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008, s.7-8

[11]            Öğretide TTK’nın 338 ve 574. Maddeleri düzenlemelerinin yürürlüğe girmesi ile ortaklığın bir sözleşme

olduğu, bunun için de en az iki kişinin gerektiği görüşünün geçerliliğini yitirmiş olduğu ileri sürülmektedir. Gündoğdu Gökmen, Türk Ticaret Kanunu tasarısında Tek Kişilik Anonim Ortaklık ve Tek Kişilik Limited Ortaklık, İÜHFM, C.65, sayı 12007, s.256

[12]            Poroy Reha/Tekinalp Ünal/Çamoğlu Ersin, Ortaklıklar Hukuku II, 13. Baskı, 2017, s.388; Okutan

Nilsson, s.591

[13]            Türk Medenî Kanunu’nun hemen birinci maddesinin üçüncü fıkrasında, hâkimin, karar verirken bilimsel

görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanacağının düzenlenmiş olduğunu hatırlayalım.

[14]            Ayan Özge, Tek Kişilik Şirketlerin Uygulamaya Yansımaları, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi

Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, sayı 3, 2019,s.41

[15]            Tekinalp, Ünal; Tarihi Gelişim İçinde Tek Ortaklı Şirketler Sorunsalı ve Türk Hukukunun Bu Konudaki

Açılımı, Prof. Dr. Hüseyin Ülgen’e Armağan, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2007, Birinci Cilt, s. 579- 610., s. 593; Ayrıca bkz. Tekinalp, Ünal: Yeni Anonim ve Limited Ortaklıklar Hukuku İle Tek Kişi Ortaklığının Esasları, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 2. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2011., s. 45.

[16]            Tekinalp, Tek Ortaklı Şirketler, s. 593.

[17]            Tekinalp, Tek Ortaklı Şirketler, s. 594’te şu izahata yer verilmiştir: “Açıklama ilkesi, şirketin tek ortaklı

olduğunun, ortağın kimliğinin, işlemlerinde hangi kimlikle hareket ettiğinin; tek ortağın asil olarak veya temsilci aracılığıyla işlem yaptığı hâllerde, karşı tarafça, kendisinin mi, yoksa tek ortaklı şirketin organlarının mı veya vekillerin mi yer aldıklarının açıkça saptanması ve tarafların kimliklerinin ve sıfatlarının her türlü karar ve eylemde belirtilmesi demektir. İlkenin özenle uygulanması ve şekil kurallarına dikkat edilmesi gereği hem Onikinci yönergenin hem de Tasarının amacıyla sistemini tanımlar”.

[18]            Yönerge m. 3; GmbHG § 40 I, AktG § 42, TTK m. 338 (2), 574 (2).

[19]            Tekinalp, Tek Ortaklı Şirketler, s. 594.

[20]            6102 sayılı TTK ile getirilen bu yasağın tek ortaklı şirketlere özgü olmadığı, tüm şirketler için geçerli

olduğu hükmün gerekçesinde de vurgulanmaktadır. 358. maddenin gerekçesinde hükmün yeni olduğu, ticaret hayatında yaygın olan, kazandığı boyutlar dolayısıyla verdiği zararlar bir hayli genişlemiş bulunan, kötü ve sakat bir uygulamayı önlemeyi amaçladığı, zira hükümle pay sahiplerinin şirkete karşı borçlanmalarının yani, sermaye taahhüdü dahil, birçok iş ve işlemde şirket kasasını kullanmalarının, kişisel harcamalarını bu kanaldan yapmalarının, hatta şirketten para çekmelerinin engellenmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Yasağa aykırı olarak borçlananların üç yüz günden az olmamak üzere adlî para cezasıyla cezalandırılacakları da TTK’nın 562 (5) c bendinde hüküm altına alınmıştır.

[21]            Okutan Nılsson, Şirketler Topluluğu, s. 242, 243.

[22]            TTK m. 393 (1) uyarınca bu yakınlar; yönetim kurulu üyesinin alt ve üst soyu, eşi yahut üçüncü derece

dâhil üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımlarıdır.

[23]            Tek ortaklı şirketlerde alacaklıların korunması için şu hükümlerin getirilmesi öğretide de önerilmişti: 1.

İşletme, ortağı ile herhangi bir anlaşma akit edememelidir. 2. İşletme ortağın borcuna kefil olamamalıdır. 3. İşletme ortağa borç para verememelidir. 4. Ortağın eşi, çocukları ve yakın akrabaları ile şirketin, kâr sözleşmesi dahil, akit edebileceği herhangi bir anlaşma geçerli olmamalıdır. İşletme bu kişilere ayrıca kefil de olmamalıdır. Ancak bu kişilerle akit edilebilecek hizmet akdinin muayyen koşullar tahtında geçerliliği benimsenmelidir. ATABEK, Tek ortaklı Şirket, s. 31. Önerilerin devamında, konulan kurallara aykırı hareket edip işletmeyi borç altına sokan ortağın, zarar gören kişilere karşı tüm malvarlığı ile sorumlu tutulması gerektiği belirtilmiş, ancak işletmenin normal faaliyeti sonucu husûle gelen borçlardan işletmenin sorumlu olacağı ve alacaklıların hiç bir şekilde ortağın mamelekine, kişisel varlığına müracaat etme olanağına sahip olamayacakları ilave edilmiştir. Atabek, Tek Ortaklı Şirket, s. 32.

[24]            Perdeyi kaldırarak sorumlu tutmanın türleri olarak, düz perdeyi kaldırarak sorumlu kılma, ters yönden

perdeyi kaldırarak sorumlu kılma, borçlunun perdenin kaldırılmasını talep etmesi ve çapraz perdeyi kaldırma halleri sayılmıştır. Perdeyi kaldırma teorisi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Gülören Tekinalp/Ünal Tekinalp, Perdeyi Kaldırma Teorisi, Prof. Dr. Reha Poroy’a Armağan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul 1995, s. 387 vd. ve özellikle s. 398, 399; Yanlı, Perdenin Kaldırılması, s. 13 vd.

[25]            TTK m. 269: Anonim şirket, bir unvana sahip, esas sermayesi muayyen ve paylara bölünmüş olan ve

borçlarından dolayı yalnız mamelekiyle mesul bulunan şirkettir. Ortakların mesuliyeti, taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile mahduttur. TK m. 503: İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limitet şirket denir.

[26]            Bu ilkenin bir istisnası olarak tâli yükümlülük gösterilebilir. TTK m. 405/III uyarınca; “(h)isse

senetlerinin devri şirketin muvafakatine bağlı olan hallerde esas mukavele hissedarlara esas sermayeye iştirak borcundan başka muayyen zamanlarda tekerrür eden mevzuu para olmayan edalarda bulunmak mükellefiyetini de yükleyebilir.”.

[27]            Şahıs şirketlerinde ise, ortaklar şirket borçlarından dolayı sınırsız ve müteselsilen sorumlu tutulmuşlardır.

Kollektif şirket ortakları, şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı müteselsilen ve bütün malları ile sorumludur (TTK m. 178). Şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı birinci derecede kollektif şirket sorumlu ise de, şirkete karşı yapılan icra takibi semeresiz kalmış veya şirket her hangi bir sebeple sona ermiş ise, yalnız ortak veya ortakla birlikte şirket aleyhine dava açılabilir ve takip yapılabilir (TTK m. 179). Komandit şirkette, şirket alacaklılarına karşı sorumluluğu sınırsız olan ortaklara komandite ortak denir (TK m. 243). Aksi kararlaştırılmış olmadıkça adi şirkette ortaklar, birlikte yahut bir mümessil vasıtasıyla üçüncü şahsa karşı üstlenmiş oldukları borçlardan müteselsilen sorumlu olurlar (eBK m. 534, TBK m. 638).

[28]            Sorumluluğun sınırlı olmasının bir ayrıcalık olduğu, ancak bunun kazanılması gerektiği, kazanılmasının

yolunun da kötüye kullanmaktan kaçınmak olduğu söylenmiştir. Federal Mahkemenin bir kararında da, tüzel kişiliğin, hukuk düzeninin belirlediği amaca aykırı olarak kullanılması halinde tek ortağın şirket borçlarından sorumlu olacağı hükme bağlanmıştır.

[29]            Şirket borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulması aynı zamanda, kişilerin sadece kendi borçlarından

sorumlu olacağı ilkesinin bir istisnasını oluşturmaktadır.

[30]            Tek kişi anonim ortaklığında, tek kişinin varlığına rağmen hukuken iki kişinin bulunduğu, (tek ortak ve

şirket tüzel kişiliği) bunların hukuken birbirlerinden bağımsız oldukları, bu bağımsızlığın kötüye

kullanılması durumunda hukuk düzeninin müdahalede bulunacağı (MK m. 2) belirtilmiş ve bir İsviçre Federal Mahkemesi kararı (ATF 53 11 25 ) hukuk düzeninin müdahalesine örnek gösterilmiştir. Anılan karara konu olan olayda, bir tek kişi anonim ortaklığı, bir İsviçre bankasından ödünç almış ve tek pay sahibi ile şirket müdürü de borca kefil olmuşlardır. Tek pay sahibi kefil olarak parayı ödeyince, diğer kefile, yani müdüre rücu etmiş, Federal Mahkeme ise, kefilin burada aslında kendi borcunu ödediği gerekçesi ile rücûu kabul etmemiştir. Federal Mahkeme burada tüzel kişilik tülünün altına bakılmasını uygun görmüş ve bu tülün arkasına sığınılmasını, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirmiş ve kabul etmemiştir Açıklama ve karar için bkz. Poroy (Tekinalp/Çamoğlu), N. 478b.

[31]            Amerika Birleşik Devletleri uygulamasında da şirket borçlarından dolayı ortağa müracaat edilirken, söz

konusu şirket için şu kavramlar kullanılmıştır: Dummy (kukla/paravan), tool (araç/alet), shell (tabela/tabela şirketi), instrumentality (araç, enstrüman), agency (vekil, vasıta, mümessil), adjunct (yardımcı).

[32]            Alman hukukunda olduğu gibi Fransız hukukunda da, malvarlıklarının karışması (confusion) durumu,

tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını gerektirebilecek bir durum olarak değerlendirilmektedir. Buna göre, şahsî malvarlığını aynı hesap altında tutma veya ayrı bir muhasebenin tutulmaması gibi yollarla şirketin malvarlığıyla karıştıran gerçek veya tüzel kişinin artık sınırlı sorumluluk ayrıcalığından yararlanamayacağı kabul edilmektedir. Bkz. Çelik, s. 201.

[33]            Şirket çalışanlarının aynı zamanda şahsî işlerde kullanılması, iş sahasının ortak olması, şirket borçlarından

şahsen de sorumlu olunduğu yönünde üçüncü kişilere beyanda bulunulması da bu grupta sayılmıştır. Benzer şekilde, limited şirketin finansal, ekonomik ve organizasyon bakımından tek ortak ile bir bütünlük oluşturması halinde, tek ortağın şirket borçlarından şahsen sorumlu olacağı karara bağlanmıştır  Bkz. Yine bu çerçevede hukukî görünüş sorumluluğundan (Rechtsscheinhaftung) söz edilmiştir. Buna göre, eğer bir ortak, üçüncü kişiler nezdinde bizzat kendi işletmesini işlettiği ya da işletme borçlarından şahsen sorumlu olduğu görünüşünü oluşturursa, şirket borçlarından şahsen sorumlu olur. Burada söz konusu olan, tek ortağın davranışlarının gerçeğe uymamasıdır; görünüşle gerçek birbirinden farklıdır. Görünüşle gerçeğin birbirine uymaması ise, hukuki görünüş nazariyesinin uygulanarak, bir kişinin oluşturduğu görünüş nedeniyle sorumlu tutulabilmesinin birinci ve temel şartıdır. Diğer şartlar da; isnad edilebilirlik, nedensellik ve iyiniyet olarak sayılmıştır. Şu halde, tek ortağın, şartları varsa, oluşturduğu hukukî görünüş nedeniyle sorumlu tutulmasının mümkün olduğu söylenmelidir.Hukukî görünüş nazariyesi ve uygulama şartları hakkında bkz. Hüseyin Ülgen, Türk Ticaret Hukukunda Hukuki Görünüş Nazariyesi (Ticari İşletme Bakımından Uygulama), Vedat Kitapçılık, İstanbul 2005, s. 180 vd.

[34]            Alman Federal mahkemesi 1980’li yıllardan itibaren verdiği kararlarında tüzel kişilik perdesinin

kaldırılmasına somut bir gerekçe olarak şirket malvarlığı ile ortağın malvarlığının birbirine karışması halini göstermiştir. Özellikle şirketin malvarlığının ticari defterlerde yetersiz şekilde gösterilmesi, muhasebenin şeffaf olmaması veya malvarlıkları arasındaki sınırın gizlenmesi sonucu hangi malvarlığı değerlerinin şirkete hangilerinin ortağın şahsına ait olduğunun bilinememesi halleri malvarlıklarının birbirine karıştığı durumlar olarak

kabul edilmiştir. Malvarlığının karışması halinde sorumluluğun sınırsız olacağı yönündeki diğer bir Federal Mahkeme kararı için. Şirket ortağının, alacaklılara tahsis edilmiş olan malvarlığını sadece korumak değil, aynı zamanda kontrol etmek yükümlülüğü de bulunduğu, bu yükümlülüğe aykırı hareket eden ortağın alacaklılara karşı şahsen sorumlu olacağı da ifade edilmiş ve Federal Mahkeme kararına konu olmuştur.

[35]            Türk hukuku uygulamasında, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi tarafından onanan bir yerel mahkeme kararında,

iktisadi özdeşlik gerekçesiyle tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına karar verilmiştir. Yargıtay 19. HD.’nin 2005/8774 E., 2006/5232 K. sayılı ve 15.05.2006 tarihli kararı ile “… tüzel (kişilik) perdesinin kaldırılarak davalıların sorumlu tutulmasında bir isabetsizlik bulunmamasına…” ifadeleriyle onanan İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2002/843 E., 2005/64 K. sayılı ve 17.02.2005 tarihli kararında, “… her iki davalı farklı tüzel kişilik gibi görünse de bunun biçimsel olarak ele alınmayacağı, uyuşmazlığın iktisadi ve ticari boyutları ile değerlendirilmesi gerektiği, her iki şirket arasındaki iktisadi özdeşlikten hareketle, sadece anılan şirketlerin hukuki anlamda farklı tüzel kişilikler olmalarına dayanan davalı EGE A.Ş.’nin savunmalarının hukuken geçerli olmayabileceği, söz konusu şirketlerin aynı ve tek kişi olarak kabul edilmesinin gerekli olduğu zikredilmiştir. … hukukî açıdan farklı tüzel kişilikler olsa da “perdeyi kaldırma teorisi” çerçevesinde her iki davalı şirket arasında kardeş şirket ilişkisinden kaynaklanan özdeşlik mevcuttur. Davalı Ege A.Ş.’nin tek savunması ayrı tüzel kişilik oldukları, borcun tamamından diğer davalının sorumlu olduğu yönündedir. Bu savunma MK’nın 2. maddesi kapsamında hakkın kötüye kullanılmasıdır. Zira … davacı yurt dışı firması ile sözleşmeyi akdeden, malı teslim alan, bir konteynırlık akreditifi çıkaran her iki şirketin ortak temsilcisidir. Bu tarihte her iki şirket ortakları, aynı kişilerden müteşekkildir. Farklı tüzel kişilikler olgusu biçimsel olarak ele alınamaz. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, boyutları ile dürüstlük kuralı çerçevesinde, hakkaniyet ölçüleri içinde dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Davalı Ege A.Ş.’nin ödeme kabiliyeti olmayan, biçimsel olarak farklı tüzel kişiliği bulunan diğer şirkete, borçları yüklemeye yönelik çabaları kabul görmemelidir. Dolayısı ile sonuç olarak tüm borçtan her iki şirketin müteselsilen sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır…”. İfadeleriyle iktisadi özdeşlik gerekçesiyle tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına hükmedilmiştir. Kararlar ve değerlendirme için bkz. Vural Seven/Can Göksoy, Ticaret Şirketlerinde Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması (Bir Kararın Değerlendirilmesi), İstBD, C, 80, 2006, S. 6, s. 2455 vd.

[36]            İsviçre’de de öğreti ve uygulamanın, tüzel kişiliğin göz ardı edilmesi yoluyla ortağın sorumlu tutulması

meselesini, ilk sırada tek kişi ortaklığını esas alarak inceleme konusu ettiği, ancak yapılan değerlendirmelerin aynen çok ortaklı şirketler bakımından da gündeme geldiği belirtilmiştir.

[37]            Okutan Nılsson, Şirketler Topluluğu, s. 17.

[38]            “Fiilî tek kişi ortaklığı” kavramı ve bu yapının gerçek anlamda bir tek kişi ortaklığı olmadığı, dolayısıyla

da tek kişi ortaklığına uygulanacak hükümleri bu yapıya uygulanmayacağı yönünde.

[39]            Bununla birlikte, tam hâkimiyet için bağlı şirketin doğrudan tek ortaklı şirket olması gerekmemektedir.

Şirketin tüm payları doğrudan doğruya tek bir pay sahibinin elinde toplanmış ise şirket tek ortaklı hale gelir. Ancak, 203. maddeye göre, şirketin tüm paylarının ve oy haklarının dolaylı yoldan elde bulundurulması da, tam hâkimiyetin tesisi için yeterlidir. Okutan Nılsson, Şirketler Topluluğu, s. 156.

[40]            Okutan Nılsson, Şirketler Topluluğu, s. 144.

[41]            Genel kurul kararlarının yazılı olması gereğinin sadece tek kişi ortaklıkları için değil, çok ortaklı şirketler

için de geçerli olduğu

[42]            TTK m. 198 uyarınca bir teşebbüs, bir sermaye şirketinin sermayesinin, doğrudan veya dolaylı olarak

yüzde yüzünü temsil eden miktarda paylarına sahip olduğu veya payları bu yüzde yüzün altına düştüğü

takdirde, durumu söz konusu işlemlerin tamamlanmasını izleyen on gün içinde sermaye şirketine ve yetkili makamlara bildirir. TTK m. 338 (2)’de de, tek ortağın bildirim yükümlülüğü düzenlenmiştir. TTK m. 338 ile m. 198 arasındaki ilişki bakımından bkz. s. 177.

[43]            Mehmet Helvacı, Anonim Ortaklıkta Yönetim Kurulu Üyesinin Hukukî Sorumluluğu, 2. Bası, Beta,

İstanbul 2001 s. 9. Nomer, fiilî ve örtülü yönetim kurulu üyeleri terimini benimsemektedir. Füsun Nomer Ertan, Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Sadakat Yükümlülüğü, Beta, İstanbul 1999, s. 74. Ayrıca maddi veya fiilî organ nitelemesi için bkz. İsmail Kırca, Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyeliği Seçimine İlişkin Kararın Hükümsüzlüğü, Bilgi Toplumunda Hukuk-Ünal Tekinalp’e Armağan, C. I, Beta, İstanbul 2003, s. 505.

[44]            Korkut, s. 202.

[45]            Helvacı, Sorumluluk, s. 10.

[46]            Bu ihtimalde tek ortağın hâkim ortak/pay sahibi olduğunda kuşku yoktur. Örneğin bir anonim şirkette

yönetim kurulu üyesine takdir hakkı bırakmayacak şekilde talimat veren tek pay sahibi veya hâkim şirket iilî organdır. Korkut, s. 202. Tek kişi ortaklığında pay sahibi ya bizzat yönetim kurulu üyesi olmak suretiyle ya da yönetim kurulu üyesine verdiği talimatlarla, şirketi istediği gibi yönetmekte ve şirketteki kişisel çıkarlarını korumaktadır. Korkut, s. 83, 84. Hâkim pay sahibi durumunda olanların yönetim toplantılarına katılarak yönetim kuruluna azil tehditleri altında direktifler vermesi ortaklık iradesinin oluşturulmasının (bilfiil ve kesin) açık ifadesidir. HELVACI, Sorumluluk, s. 10.; Açıklanan çerçevede, resmen şirket yöneticisi olduğu halde, bu yetkisini, menfaat sahibi için ve onun çıkarlarına hizmet etmek amacıyla kullanan, onun talimatlarına bağlı hareket eden yönetim kurulu üyesine inançlı yönetim kurulu üyesi denildiğini de belirtelim. Uygulamada bir anonim şirkette etkili bir konuma sahip olan menfaat sahiplerinin şirket yöneticilerini belirleme ve onlara verdikleri talimatlarla şirketi idare etme gereksinimlerinden, bağımlı ve inançlı yönetim kurulu üyeliği kavramları ortaya çıkmaktadır. Korkut, s. 1. İnançlı yönetim kurulu üyesi bir anonim şirketin yönetim kurulundaki konumunu, menfaat sahibi için ve onun çıkarlarına hizmet etmek amacıyla kullanan kişidir. Burada yönetim kurulu üyesi, kendi adına, fakat üçüncü bir kişinin çıkarına ve onun talimatları doğrultusunda görev yapmaktadır. Korkut, s. 6. Özellikle yönetim kuruluna, kendi oy gücüyle değil de bir başkasının oy gücüyle seçilen üyelerin,

kendilerini seçtiren pay sahiplerinden bağımsız hareket etmeleri mümkün değildir. Korkut, s. 9. Nitekim bağımlı yönetim kurulu üyesi, tek ya da büyük pay sahibi tarafından her an görevine son verilebilecek olan yönetim kurulu üyesi olarak tanımlanmaktadır. Korkut, s. 10, 11.

[47]            TK m. 556 uyarınca, limited şirketlerde de, kurucular ve şirket yöneticilerinin sorumluluğu hakkında

anonim şirketlerin yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin TK m. 336 vd. ile 309. maddenin uygulanacağını belirtelim.

[48]            Helvacı, Sorumluluk, 32; Kırca, s. 505; Korkut, s. 203.

[49]            Helvacı, Sorumluluk, s. 10; Tek ortağın, fiilî organ sıfatıyla sorumlu tutulabileceği yönünde bkz. Tekinalp,

Tek Kişi Ortaklığının Esasları, s. 13, 14.

[50]            Helvacı, Sorumluluk, s. 32.

[51]            Limited şirketler bakımından m. 644’ün anonim şirketlerdeki 553. maddeye atıf yaptığı ve orada

da, “yöneticiler” kavramına yer verildiği göz önünde bulundurulmalıdır.

[52]            Öte yandan Bankacılık Kanununda, bankaların büyük ortaklarının banka borçlarından şahsen sorumlu

tutulmasına imkân veren hüküm, yönetim kurulu üyesi olmadığı halde hâkim ortağın sorumluluğuna gidilebilmesine imkân tanıması bakımından dikkate şayandır (m. 110). Buna göre, hâkim ortaklara menfaat sağlamak amacıyla kanuna aykırı karar alınmış ve çeşitli işlemler yapılmış ve bunun sonucu ortaklar haksız kazanç elde etmiş ise, elde edilen menfaatlerle sınırlı olarak ilgili ortakların sorumluluğuna gidilebilmektedir (m. 110). Bu düzenleme ile banka yönetimini doğrudan veya dolaylı bir şekilde elinde bulunduran ortaklar sorumlu tutulmakta, fiilî organ benzeri bir durum söz konusu olmaktadır. Korkut, s. 203, 20

[53]            Helvacı, Sorumluluk, s. 11; Korkut, s. 202, 203. Alman hukukunda ise AktG § 117 I fiilî organlığa

benzer bir düzenleme getirmektedir. Hükme göre, bir anonim şirket üzerindeki etkinliğini kullanarak yönetici kurul üyesini, gözetim kurulu üyesini veya şirket adına faaliyette bulunan diğer kişileri şirket ve pay sahiplerinin zararına hareket etmek üzere kasten belirleyen kişiler, ortaya çıkan zararı tazminle yükümlüdürler. Korkut, s. 203. Fransız Ticaret Kanunu m. L. 624-5, Böl. 3’e göre de, ana ortaklık, yavru tek kişi ortaklığının malvarlığını ya da diğer imkânlarını, bu tek kişi ortaklığının zararına olarak, ya kişisel bir kazanç sağlamak amacıyla veya başka doğrudan ya da dolaylı bir ilgilerinin olduğu diğer bir tüzel kişiye yarar sağlamak amacıyla kullanırsa, fiilen yönetim kurulu üyesi gibi sorumlu tutulur. Bunun anlamı, Fransa’da, eğer bir tüzel kişilik bir yavru tek kişi ortaklığı kurarsa, ana ortaklığın yönetim kurulu üyeleri, yönetim hatalarının alacaklıların zararına yol açması halinde, bu yavru ortaklığın alacaklılarına karşı sınırsız olarak sorumlu tutulabilir. Bu, tek kişi ortaklıklarına da uygulanabilir. Fransa da, Belçika ve İtalya gibi, tek kişi ortaklıklarının grup şirketleri şeklinde örgütlenmesine izin vermeyen birkaç ülkeden biridir.

[54]            Korkut, s. 204, 205.

[55]            Sorumlular arasına, “yöneticiler“ olarak anılan bir grubun da eklenmiş olması, Helvacı’nın, mevcut

TK’nın sorumluluk hükümlerinin olgu organları da kapsayacak tarzda bir organ sorumluluğu olarak düzenlenmesi gerektiği önerisinin TTK’da dikkate alınmış olduğu şeklinde de yorumlanabilecektir. Öneri için bkz. Mehmet Helvacı, Yönetim Kurulu, 40. Yılında Türk Ticaret Kanunu, İstanbul, Hukuk Fakültesi Yay., 1997, s. 116.

[56]            Moroğlu, Çoğunluk Paysahiplerinin Korunması, s. 221, 222.

[57]            Tekinalp, Yeni Hukuk, N. 27-14; Şehirali Çelik, s. 198; Ocaktan, s. 129; Göger, s. 193-194. Benzer yönde

bkz. Güner, s. 160.

[58]            PULAŞLI, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, Cilt I, 4. Baskı, Adalet Yayınları, Ankara, 2022.  § 27, N. 10.

[59]            Pulaşlı, § 27, N. 10; OCAKTAN, Hasan: Anonim Şirketlerde Sınırlı Sorumluluk İlkesi Karşısında Şirket

Alacaklılarının Korunması, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2000., s. 128.

[60]            TTK’nin anonim şirketlere yönelik 338/2, 371/6 ve 408/3, limited şirketlere yönelik 574/2, 616/3 ve 629/2

hükümleri, malvarlıklarının karışmasını önlemek amacıyla düzenlenmiştir. Tekinalp, Yeni Hukuk, N. 27-13; DEVELİ AYVERDİ, Emine / ALBAYRAK CEYLAN, Nazlı: “Tüzel Kişi Yönetim Kurulu Üyesinin Tüzel Kişi-lik Perdesinin Arkasına Saklanması: İngiliz Yüksek Mahkemesinin 2010 UKSC 51 Sayılı Kararı Çerçevesin-de Bir İnceleme”, Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2022, Cilt 10, Sayı 1, s. 47-79., s. 53.

[61]            Çamoğlu, Alacaklıların Korunması, s. 113-114.

[62]            Çamoğlu, Alacaklıların Korunması, s. 116-117; Ocaktan, s. 129.

[63]            YANLI, s. 238. Ayrıca bkz. ŞEHİRALİ ÇELİK, Feyzan Hayal: “Hukukun Ekonomik Gerçekliğe Yanıtı:

Tek Kişilik Şirketler”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, 2007, Cilt 24, Sayı 1, s. 163-216., s. 199, 201.

[64]            Göger, s. 194. Benzer yönde ayrıca bkz. İstanbul 14. ATM, T. 01.06.2023, E. 2014/1201, K. 2023/445

(Lexpera)

[65]            YANLI, Veliye: Anonim Ortaklıklarda Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Pay Sahiplerinin Ortaklık

Alacaklılarına Karşı Sorumlu Kılınması, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2000., s. 246; Esen, Emre: Milletlerarası Özel Hukukta Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması, 2. Baskı, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2012., s. 38-39; Bahtiyar, Mehmet: Ortaklıklar Hukuku, 15. Baskı, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2021., s. 13.

[66]            Yanlı, s. 246; YÜKSEL, Kemalettin: “Şirketler Hukukunda Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması

Örtünün Aralanması”, (Ed.) ULUSOY, Erol: I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayın-ları, İstanbul, 2008, s. 261-276., s. 274-275; TOPALOĞLU, Mustafa: “Sermaye Şirketlerinde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Bu Konuda Türk Tica-ret Kanunu Tasarısında Getirilen Hükümler”, Prof. Dr. Fırat Öztan’a Armağan, Cilt II, Turhan Kitabevi, An-kara, 2010, s. 2083-2103., s. 2093; Bahtiyar, s. 13. Ayrıca bkz. TAN, Cheng Han / WANG, Jiangyu / HOFMANN, Christian: “Piercing the Corporate Veil: Historical, Theoreti-cal & Comparative Perspectives”, Berkeley Business Law Journal, 2019, Cilt 16, Sayı 1, s. 140-204.,

  1. 180-181.

[67]            Ulusoy, s. 378. Ancak yazarın sözünü ettiği Yargıtay kararında tüzel kişilik perdesi kaldırılması

uygulanmadığı gibi farklı iki şirketin bulunduğu kabul edilmiştir. Bkz. Yargıtay, 9. HD, T. 14.04.1998, E. 1998/6757, K. 1998/6771. Kararın eleştirisi için ayrıca bkz. Odaman, Serkan: “Yargıtay Kararları Işığında İşçinin Aynı İşverenin İşyerlerinde Aralıklı Çalışması Durumunda Kıdem Tazminatının Hesaplanması”, Kamu-İş Dergisi, 2000, Cilt 5, Sayı 4, s. 154-155. Yargıtay daha yeni tarihli bir kararında ise bir şirketin borçlarından dolayı tüzel kişilik perdesinin kaldırılması suretiyle hâkim ortaklarının aynı olduğu benzer diğer şirketi sorumlu tutmuştur. Yargıtay, 19. HD, T. 24.03.2015, E. 2014/7181, K. 2015/4144 (Lexpera). Kararın karşı oyunda ise çoğunluk tarafından kabul edilen görüşün ikinci şirketin alacaklılarının zararına olduğu belirtilerek tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluyla ancak sorumlu şirketin hâkim ortaklarının sorumluluğuna gidilebileceği ve söz konusu ortakların hâkim ortak olduğu başka bir şirketin sorumluluğuna gitmenin kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. Kanaatimizce, sadece hâkim ortakların aynı olması sorumluluğa işaret etmese de iki şirket arasında bir bütünlük veya özdeşlik söz konusuysa tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluyla diğer şirketin sorumlu tutulması gerekmektedir. Yargıtay kararının gerekçesinde de gerek şirket tarafından düzenlenen belgelerden gerekse internet sitesinden anlaşıldığı üzere iki şirket arasında bir özdeşliğin söz konusu olduğu ifade edilmektedir.

[68]            Tekinalp, Ünal: Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 5. Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2020. 5-

  1. Ayrıca bkz. Göger, s. 194-195.

[69]            Göger, Yunus Emre: Sermaye Şirketlerinde Sınırlı Sorumluluk İlkesi ve Tüzel Kişilik Perdesinin

Aralanması, Yetkin Yayınları, Ankara, 2020, s. 195.

[70]            Kararda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması tam olarak uygulanmamış olsa da şirketin ayrı tüzel kişiliği

göz ardı edilmiştir. Bkz. R v. Sale (Peter John) [2013] EWCA Crim 1306, (25.07.2013), [2014] 1 WLR. 663 (SPOTORNO, s. 107).

[71]            Yargıtay’ın bir kararının karşı oyunda da “davalıların aldığı malların defter kayıtlarında olmadığı,

davalıların şirket adına aldıkları ürünleri haricen sattıkları, satış bedellerini şahsi işlerinde kullandıkları bilirkişi raporlarından anlaşılmaktadır. Bu durumda tüzel kişi ile ortakların alanlarının organizasyon ve malvarlığı bakımından birbirine karıştığı sabit olmuştur. Diğer taraftan, davalılar ekonomik kriz nedeniyle zarar ettiklerini savunmuşlardır. Ancak, mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmadan önce şirket defterleri ve belgeler istendiği halde ibraz edilmemiştir. Şeffaflık ve hesap verilebilir olma şirketler hukukunun temel prensiplerindendir. Sadece bu lazimeye uyulmaması dahi perdenin kaldırılmasını gerektirir. Sonuç olarak, davalılar aldığı ürün bedellerini defterlerine kaydetmemişler şahsi işlerinde kullanmışlar, şirketi şeffaf ve hesap verebilir bir şirket olarak idare etmemişler ve davacının zararına sebebiyet vermişlerdir. (…) Bu durumda şirket kalkanından istifade etmeleri mümkün değildir.” ifadelerine yer verilmiştir. Bkz. Yargıtay, 11. HD, T. 30.03.2015, E. 2014/15725, K. 2015/4381 (Lexpera).

[72]            Nitekim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin yakın tarihli bir kararında; şirketin

borca batık olmamakla birlikte sermayesinin iki katına yakın tutarda tek ortağa borcunun olduğunun bilirkişi raporuyla sabit olması nedeniyle tek ortağın tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanarak dürüstlük kuralına aykırı davranışlarla şirket sermayesini üzerine geçirdiği, kendisine tanınan ortaklık ve yönetim hakkını kötüye kullanarak şirket alacaklısını zarara uğrattığını, şirketin malvarlığının tek ortağın üzerinde olduğunu ve bu nedenle tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak tek ortağın şirketin borcundan dolayı davalı/karşı davacıya karşı sorumlu olduğunu kabul etmiştir. Bkz. İstanbul BAM, 12. HD, T. 25.11.2021, E. 2019/1291, K. 2021/1741 (UYAP). Karar, Yargıtay, 11 HD. T. 13.07.2023, E. 2022/947, K. 2023/4482 kararı ile onanmıştır.

[73]            Ankara 13. ATM, T. 28.06.222, E. 2019/422, K. 2022/551 sayılı kararında “şirket mevcudunun 1/3’inden

fazlasının diğer davalı şirket ortağına aktarıldığının anlaşıldığı, buna göre özellikle davalı şirket tüzel kişiliği ile davalı şirket ortağının alanlarının ve malvarlığının birbirine karıştığı, şirket sermayesinin yetersiz olduğu, şirketin faal durumda olmayıp bilinen adresinde de ulaşılamadığı hususları nazara alındığında davalı şirket tüzel kişiliğinin malvarlığının, alacaklarının zararına olarak kötüye kullanıldığı kanaatinin hasıl olduğu, böylece son tahlilde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması suretiyle şirket ortağı diğer davalıya da gidilmesinin olanaklı olduğu” ifadeleri-ne yer verilmiştir. Organik bağ hâlinde ise aksi yönde karar için bkz. Ankara BAM, 21. HD, T. 12.10.2022, E. 2021/203, K. 2022/1197 (Lexpera). Söz konusu karara konu somut olayda, davalı gerçek kişi A, davalı iki kişilik bir şirketin oğluyla birlikte ortağı, diğer davalı şirketlerin ise tek ortağı olup davalı şirketler arasında organik bağın da bulunduğu bilirkişi raporuyla tespit edilmiştir. Ancak bu durum mahkeme tarafından tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli görülmemiş ve ayrıca “sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığını” somut verilerle davacı tarafından ispatlanması gerektiği belirtilmiştir.

[74]            Kervankıran Emrullah, Sermaye Ortaklılarında Sınırlı Sorumluluk İlkesine Önemli Bir istisna; Tüzel

Kişilik Perdesinin kaldırılması, Erzincan Üniversitesi Hukuk fakültesi dergisi, 2007, C.11, sayı 3-4, s.464; Öztek Selçuk/Memiş Tekin, Şirketler Hukuku ve İcra İflası Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması , Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. Uluslarası Ticaret Hukuku Sempozyumu, İstanbul, 2008, s.197.

Şahin hukuk bürosu osmaniye

1998 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra Osmaniye Barosunda stajımı tamamlayarak aynı ilde ofisimi açtım..

Poyraz İşhanı A Blok K:4 No:14 Merkez/ Osmaniye
0(505) 624 96 03