SENET VEYA EMTİA AVANSI (LOMBARD KREDİSİ) İSKONTO VE İŞTİRA KREDİSİ HAKKINDA HUKUKİ DEĞERLENDİRME
(Legal Evaluation On Promise Or Commodity Advance (Lombard Credit) Discount And Buyout Credit)
Av.Hüseyin Şahin
Osmaniye Barosu
30/04/2025
ÖZET
En basit tanımıyla satın alma gücünün, belli bir süre sonra ödenmesi taahhüt edilerek, faiz karşılığında bir başkasının kullanımına bırakılması olan kredi, günümüzde bankacılık işlemleri içinde önemli bir yer teşkil etmektedir. Kredi; satın alma gücü sağlamak amacıyla, maddi ya da maddi olmayan bir malın veya bir miktar para yahut garanti sözleşmesi ve kefalette söz konusu olduğu gibi risk için sorumluluk yüklenilmesini kapsar. Bu itibarla kredi türlerini en genel çerçevesi ile bankalar tarafından, nakdi bir ödeme yapılarak kredi alana satın alma gücü sağlayan nakdî krediler ile nakdi bir ödemede bulunmaksızın bir riskin gerçekleşmesi durumunda sorumluluğun üstlenilmesi şeklinde gayri nakdi krediler olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Bu ayırım çerçevesinde kredi türlerinin hukuki niteliği ve uygulanacak hükümler farklılaşmaktadır.
Banka ile bir gerçek veya tüzel kişi arasında kredi ilişkisi tek bir kredinin açılmasına ilişkin kredi sözleşmesi veya birden çok kredinin açılmasını içine alan kredi açma sözleşmesinin imzalanması suretiyle doğmaktadır. Kredi sözleşmesi veya kredi açma sözleşmesinin içeriği kredi türüne göre farklılık gösterir. Bunun yanında kredi veya kredi açma sözleşmesi ile kurulan kredi ilişkisinde, kredinin kullanma şekli, ödemenin ne şekilde gerçekleşeceği gibi hususlar açısından, kredinin işleyeceği hesabın türü de önem taşımaktadır.
Banka senetleri rehin olarak değil; hamiline yazılı senetlerde zilyetliğin devri, nama yazılı senette alacağın temliki ve zilyetliğin devri, emre yazılı senetlerde ciro ve zilyetliğin devri yolu ile almaktadır. Bu işlem bankanın senetleri satın almasıdır.
Bu satımın konusu bu senetlerin temsil ettiği haklardır ve diğer menkul satımından tek farkı senedin devri için gereken prosedürdür. İskonto edilen senet iskonto alanın mülkiyetinden tamamen çıkmakta, satım sözleşmesinin ifası olarak bankaya devredilmektedir. Yoksa kredi alanın krediyi geri ödemesini sağlamak amacıyla teminat olarak alınmamıştır. Senedin tahsil edilememesi durumunda, banka tarafından iskonto alana geri verilmesi de yine bu işlemin satım olduğu savını zedelemez.
Anahtar kelimeler: Kredi, Kredi sözleşmesi, Bankacılık, Kredi işlemleri, Genel işlem koşullar
ABSTRACT
Credit may be simply defined as the transfer of purchasing power to the use of another person in return for interest to be paid after a certain period of time accounts for an important part of the banking operations today. Credit involves both tangible or intangible assets, or a certain amount of money or guarantee contract and bail in order to create purchasing power, and the assumption of liability for the risk. In this respect, we can categorize the credit types into two as cash credits that provide the borrower with purchasing power through the gain of a cash payment and non-cash credits that is the assumption of liability in the realization of a certain risk, without gaining any cash payments. The legal character of the loan types and the provisions to be applied vary in line with this categorization.
The credit relationship between the Bank and a real or legal person is established through the signing of a credit agreement including the opening of a single loan or a credit-opening agreement that involves the opening of multiple loans. The content of the credit agreement or credit-opening agreement varies according to the type of the credit. In addition, in the credit relationship established through the credit or credit opening agreement, the type of the account to which the loan will be deposited is also important in terms of the way in which the loan is used and how the payment will be made.
The bank does not acquire the promissory notes as collateral; in bearer promissory notes, the transfer of possession, in registered promissory notes, the assignment of receivables and the transfer of possession, in order promissory notes, the endorsement and the transfer of possession. This transaction is the bank’s purchase of the promissory notes.
The subject of this sale is the rights represented by these notes and the only difference from other securities sales is the procedure required for the transfer of the note. The discounted note is completely removed from the ownership of the discounter and is transferred to the bank as the execution of the sales contract. Otherwise, it is not taken as collateral to ensure that the borrower repays the loan. In the event that the note cannot be collected, the bank returning it to the discounter does not undermine the claim that this transaction is a sale.
Keywords: Credit, Credit Agreement, Banking, Credit Transactions, General Transaction Conditions
GENEL OLARAK SENET VEYA EMTİA AVANSI (LOMBARD KREDİSİ)
İlk defa İtalya’nın Lombardiya kentindeki bankerler tarafından uygulanması sebebiyle lombard kredisi adı verilen senet veya emtia avansı, para ödüncü kredisinin kıymetli evrak, menkul veya alacak üzerinde rehin tesis edilmesi suretiyle teminat altına alınmış halidir . Bu şekilde kredi kullanan tarafından kredi borcu ödenmediğinde, banka rehni paraya çevirmek suretiyle alacağını hızlı ve pratik bir şekilde tahsil etmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle söz konusu kredi işleminde kolay bir şekilde paraya çevrilme imkanı bulunan kıymetli evrak veya pay senetlerinin rehin alındığı görülmektedir .
Bu kredi türünde iskonto/iştiradan farklı olarak kıymetli evrakın, menkul mal veya alacağın mülkiyeti bankaya geçmemekte, banka söz konusu eşya veya alacak üzerinde rehin hakkı elde etmektedir . Rehin hakkının, üzerinde rehin tesis edilmek istenen eşyanın türüne göre ilgili mevzuatta öngörülen işlem ile tesis edilmesi gerekmektedir. Örneğin, emre yazılı kıymetli evrak üzerinde rehin tesis edilecekse TTK md. 689/1 ve TMK md. 956/2 uyarınca bu işlem rehin cirosu ve teslim ile gerçekleştirilecektir. Hamile yazılı kıymetli evrakta ise rehin hakkı TMK md. 956/1’e göre senedin teslimi ile kurulur. Senede bağlanmamış bir alacak hakkı üzerinde rehin tesis edilmek isteniyorsa TMK md. 955/1 uyarınca yazılı rehin sözleşmesi düzenlenmesi gerekmektedir. Lombard kredisinin iki tür hukuki işlem barındırdığı kabul edilmektedir:
i) para ödüncünde (kredi kullandırılmasında) TBK md. 386 uyarınca tüketim ödüncü sözleşmesi,
ii) kıymetli evrak, menkul veya alacak rehninde ise rehin işlemi . Bu kredi türünün sabit vadeli para ödüncü veya cari hesap kredisi şeklinde kullandırılabileceği kabul edilmektedir .
Kredi açan banka tarafından, kredi alanın bir menkul veya bir alacak hakkı yahut ortaklık hakkını temsil eden bir kıymetli evrak veya senetsiz ya da adi senede bağlanmış bir alacağını rehnetmesi karşılığında ona açmış olduğu kredidir. Burada açılan kredi, banka lehine rehnedilen emtia veya kıymetli evrakla temin edilir . Bankalar genellikle paraya çevrilmesi kolay mallar ile bono, poliçe, çek gibi kambiyo senedi yahut tahvil, hisse senedi ve Hazine ya da banka bonosu gibi menkul kıymetler karşılığı olarak kredi açarlar. Banka kredi açarken menkul kıymetlerin de paraya çevrilme derecesine bakar. Bunun yanında bankalar rehnedilen emtia ve kıymetli senetlerin değerinin ancak bir kısmını kredi verir. Çünkü piyasa ve borsadaki fiyat dalgalanmaları sebebiyle bu değerlerin kıymetinin düşmesi ve bu surette zarar etmesi riski bu şekilde karşılanmaktadır Lombard kredisi genelde cari hesap şeklinde işler. Kredi alan elindeki malını veya kıymetli evrakını bankaya rehnetmeleri karşılığında banka da ona kredi açar. Bu kredinin genelde kısa vadeli kredi olarak açıldığı görülmektedir.. Senet ve emtia avansı (lombard) kredisi hukuki nitelik itibariyle, para ödüncü kredisidir Genellikle cari hesap şeklinde açılan bu kredi, Borçlar Kanunu 386 ve devamı maddelerinde düzenlenen tüketim ödüncü sözleşmesine ilişkin hükümlerle birlikte, Ticaret Kanunu 89 ve devamı maddelerinde düzenlenen cari hesaba ilişkin hükümlere de tabi olmaktadır . Lombard kredisinin belli bir limite kadar cari hesap şeklinde açılması sonucu ödediği oranda tekrar kredi çekmesi şeklinde “döner” kredi kullanımı bu kredinin hukuki mahiyetinin tüketim ödüncü sözleşmesi olmadığı şeklinde yorumlanabilmektedir . Tekinay’a göre bu tür kullanım lombardın ödünç sözleşmesi olma niteliğini kaldırmaz. Bu kullanım tarzı lombardın değil, cari hesabın özelliğidir. Ayrıca bu kredi sabit vadeli ve kullanmakla tükenen ödünç sözleşmesi şeklinde de açılabilir demektedir . Senet ve emtia Avansı (Lombard) kredisi; mal avansı(lombardı), kambiyo senedi avansı (lombardı), menkul değer avansı (lombardı) olarak ayılır . Burada rehnedilen şeye göre ayrım yapılmıştır. Bu işlemdeki rehin; menkul rehni, alacak üzerinde rehin, kıymetli evrakın rehni ve teminat amacıyla temlik şeklinde olabilir .
İSKONTO VE İŞTİRA KREDİSİ
İskonto; bankanın, vadesi henüz gelmemiş bir kambiyo senedinin (bono, çek, poliçe), vade gününe kadar işleyecek olan faizlerini, komisyon ve masraflarını düşerek, bakiyeyi peşin olarak hamiline ödemek suretiyle iktisap etmek olarak tanımlanabilir . Henüz vadesi gelmemiş bulunan bir kambiyo senedinin, faiz miktarının indirilerek peşin olarak ödenmesi, hamilin ihtiyacı olan paranın peşin olarak ödenmesi suretiyle bir kredi fonksiyonu görmektedir Bankalar faiz, masraflar ve komisyondan oluşan iskonto kesintisi kazancı yanında, bir kısım parayı müşterinin hesabında bloke ederek zorunlu mevduat oluşturmaktadır . İştira ise, senedin düzenleme yeri ve ödeme yeri aynı olan bir kambiyo senedinin henüz vadesi gelmeden, banka tarafından faiz ve masraflar düşüldükten sonra bedelinin bankaca peşin olarak ödenmesidir İskonto ile iştira aynı işlemler olmakla beraber aralarındaki tek fark, senedin iskontosunda ödeme yeri ile düzenleme yerinin aynı, senet iştirarında ise farklı yerler olmasıdır . Bankalar da iskonto ettikleri kambiyo senetlerinin vadelerini beklemek yerine, likitide sağlamak açısından, Merkez Bankasına iskonto verebilirler. Bu senetlerin ikinci defa Merkez Bankası tarafından iskontoya kabul edilmesine mükerrer iskonto yahut reeskont denir . İskonto kredisinin hukuki mahiyeti tartışmalıdır. Bu itibarla iskontonun satım, ödünç veya atipik bir ödünç yahut alacağın temliki olduğunu savunanlar vardır. Bu yazarlara göre; iskonto işlemi hukuken ne bir ödünç ne de bir kredi açma sözleşmesidir . Banka senetleri rehin olarak değil; hamiline yazılı senetlerde zilyetliğin devri, nama yazılı senette alacağın temliki ve zilyetliğin devri, emre yazılı senetlerde ciro ve zilyetliğin devri yolu ile almaktadır. Bu işlem bankanın senetleri satın almasıdır .
İskonto/İştira Kredileri, ticari ilişkilerinden kaynaklanan, tahsil kabiliyeti yüksek vadeli çek ya da senetlerini vadeden önce nakde çevirerek işletme sermayesine katmak isteyen firmalar için uygun bir kredi türüdür.
İskonto kredilerinde ise her iki taraf aynı belediye sınırları içerisinde olmalıdır. İştira ve iskonto kredilerinde senetler teminattır. Diğer anlamda bankalar için kredi ödeme güvencesi gibi bir işlev gerçekleştirir. İştira ve iskonto kredilerinin geri ödemesi, çek ya da senet verme yoluyla da gerçekleşebilir.
Bankacılık sektöründe iskonto ise, kredi ve borç uygulamaları üzerinde belirlenen indirim miktarıdır. Henüz ödeme tarihi gelmemiş olan bir borcun, vadesi gelene kadar olan faiz miktarının düşürülmüş olan kısmına iskonto denir. İskonto işleminde tutar, miktar olarak değil, yüzde olarak belirlenerek düşürülür.
Bu satımın konusu bu senetlerin temsil ettiği haklardır ve diğer menkul satımından tek farkı senedin devri için gereken prosedürdür . İskonto edilen senet iskonto alanın mülkiyetinden tamamen çıkmakta, satım sözleşmesinin ifası olarak bankaya devredilmektedir. Yoksa kredi alanın krediyi geri ödemesini sağlamak amacıyla teminat olarak alınmamıştır . Senedin tahsil edilememesi durumunda, banka tarafından iskonto alana geri verilmesi de yine bu işlemin satım olduğu savını zedelemez. Çünkü banka bu senetleri tahsil edeceği inancı ile almaktadır. Taraflar, tahsil edilemediği takdirde senedin geri verileceği konusunda anlaşmışlardır. Kaldı ki; emre yazılı senetlerde, hamilin, aynı zamanda ciranta olan iskonto alana başvurması kanundan doğmaktadır . İskonto veya iştira işleminin ödünç veya atipik ödünç olduğunu savunanlar ise; satım görüşünün iskontonun bir kredi işlemi olma niteliğini tam olarak açıklamadığını, bankanın senetleri satın alarak kredi veremeyeceğini, zaten burada senetlerin ifa yerine değil ifa uğruna kabul edilmiş olduğu için senetler tahsil edilemediğinde geri dönmektedir diyerek görüşlerini savunmaktadırlar. Kanımızca, iskonto/iştira işleminin hukuki niteliği ödünç sözleşmesidir. Burada kambiyo ilişkisinin altında aslında bir ödünç ilişkisi yatmaktadır. Nasıl ki bir borcu temin amacıyla teminat için bir kambiyo senedi düzenlenip veriliyorsa, kambiyo senedi düzenlenip verilmesi de aynı şeydir. Burada alınan para ödüncüne teminat olarak senet bankaya verilmektedir. Senedin temelinde yatan ilişki ödünç ilişkisidir.
Vadesi gelmemiş bir kıymetli evrakın vadeye kadar işleyecek faizler, komisyon ve masrafların bedelinden düşülerek banka tarafından hamilinden satın alınmasına iskonto kredisi ismi verilmektedir. Vadesi henüz gelmemiş ve tahsil edilip edilmeyeceği belli olmayan bir kıymetli evrakın bankaya devri sonucunda banka tarafından belirli kesintiler yapılmak suretiyle paraya çevrilmesi ve peşin olarak ödenmesi kıymetli evrakın hamiline verilmiş bir kredi olarak kabul edilmektedir. Söz konusu kesintiye ise iskonto denilmektedir .
İskonto işleminde, banka müşterisinden (vade farkını düştükten sonra) bedelini peşin ödemek suretiyle satın aldığı kıymetli evrakı vade tarihi geldiğinde borçludan tahsil etmekte ve aradaki farktan kâr elde etmektedir .
İskonto ve iştira işlemi niteliği itibariyle aynı işlemlerdir. Kıymetli evrakın ödeme ve keşide yeri aynı şehir ise iskonto, farklı şehirler ise iştira kredisi ismi verilmektedir .
İskonto/iştira kredisinin hukuki niteliği konusunda doktrinde farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre iskonto işlemi satım sözleşmesi özelliği göstermektedir. Bu görüşü savunan yazarlara göre iskonto kredisinde kıymetli evrak, hamili tarafından bankaya (emre yazılı kıymetli evrak temlik cirosu ve teslimle, nama yazılı kıymetli evrak alacağın devri beyanı ve teslimle, hamile yazılı kıymetli evrak yalnızca teslimle) devredilmekte, diğer bir deyişle bankanın mülkiyetine geçirilmekte ve tahsil edilen senetler banka tarafından müşterisine iade edilmemektedir. Senedin devri herhangi bir teminat amacı taşımamakta, söz konusu satım işleminin ifa aşamasını oluşturmaktadır. Ayrıca, vade tarihinde senet tahsil edilsin veya edilmesin iskonto ettiren kişi kendisine ödenen parayı bankaya iade etmemektedir. Bu durum, satım sözleşmesinde malın mülkiyetinin alıcıya devredilmesinde olduğu gibi kıymetli evrakın mülkiyetinin müşterinin malvarlığından çıkması anlamına geldiğinden söz konusu ilişkinin satım sözleşmesi niteliğinde olduğu ileri sürülmektedir. Bu görüşteki yazarlara göre, vade tarihinde kıymetli evrakın tahsil edilmemesi halinde müşteriye iade edilmesi, bu ilişkinin satım sözleşmesi özelliğini değiştirmemektedir. Çünkü, banka söz konusu kıymetli evrakı tahsil edileceğini düşünerek satın almış ve müşterisi ile arasındaki sözleşmede senetlerin tahsil edilmeme ihtimalinde müşteriye iade edileceği kararlaştırılmıştır. Senetlerin tahsil edilmemesi halinde müşteriye müracaat edilmesi ise kıymetli evrak hukukuna göre TTK md. 724/1 uyarınca müşterinin müracaat borçlusu olmasından kaynaklanmaktadır.
“TTK’nun 818. maddesinin göndermesiyle çekler hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun’un 724. maddesine göre kambiyo senetlerinde “müteselsil borçluluk” esası vardır. Senette imzası bulunan herkes, hamile karşı müteselsilen sorumludur ( Prof. Dr. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, Güncelleştirilmiş 12. Baskı, … 2006, Sayfa 70 ). Keşideciden başlayarak, lehtar ile ciro silsilesindeki her ciranta ve eğer mevcutsa bunların avalistleri kendilerinden sonra gelenlere karşı senedin ödeneceğini garanti etmişlerdir. Bu garanti sözleşmesi anlamında değil bir kambiyo sorumluluğudur. Senet bedeli ödenmezse, sorumluluk zinciri içinde bulunan her şahıs, kendisinin üstünde yer alan kişilerden senet bedeli ile faiz ve komisyon gibi eklerini talep edebilir ( Poroy/Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, Genişletilmiş 15. Bası, … 2001, Sayfa 179 ). Diğer bir anlatımla hamil, müracaat borçlularının borçlanmalarındaki sıraya bakmaksızın, her birine veya bunlardan bazılarına, yahut hepsine birden müracaat edebilir.”
Başka bir görüşe göre ise iskonto işlemi tüketim ödüncü sözleşmesi niteliğindedir. Bu görüşü savunan yazarlara göre, satım sözleşmesi görüşü iskonto işleminin kredi niteliğini tam olarak açıklayamamaktadır. Bankanın kıymetli evrakı devralmaktaki amacı senedi satın almak değil, müşterisine kredi kullandırmaktır. Banka, kıymetli evrakı ifa yerine değil ifa uğruna satın aldığı için kıymetli evrak tahsil edilmediğinde müşteriye iade edilmektedir.
EMRE MUHARRER SENET YA DA BONO REHNİ
Bankalar, kıymetli evrak kanununda belirlenmiş kambiyo senetlerinin rehni karşılığında kredi verebilirler. Kambiyo senetleri karşılığı kredi kullandırırken bankalar, kambiyo senetlerinin gerçek ticari ilişkilerden doğmuş, gerçek müşteri senetleri olmalarına, şekil şartlarının tam olmasına dikkat etmelidirler. Kambiyo senetleri bankaca “bedeli teminat içindir” ifadesi konularak ve protestolu olarak teminata alınmalıdır. Alınan teminat senetlerinin ödenmemesi durumunda ise, müşterinin senet deposu yetersiz kalmışsa, ödenmeye senedin yerine kambiyo senetleri alınmalı veya nakit tahsilat yapılmalıdır.
Emre yazılı kambiyo senetlerinin rehni için senedin zilyetliğinin rehin alana geçirilmesi yanında, ciroya da gerek vardır (TK. 560, f. 2) ve bu bir rehin cirosu olabilir. Her iki durumda da rehin muamelesinin kambiyo senedi üzerinde yapılması şarttır (Adi alacağın rehni ile ilgili MK.m. 869 ile karş.)
Kanun koyucu, haklar üzerinde rehin kurulmasına imkan vererek, hem borçlunun teminat sağlayabilmesi ile kredibilitesini arttırmış, hem de alacaklının daha güvenilir yollarla borç vermesini ve alacağına kavuşmasını mümkün kılmıştır. Medeni Kanun, haklar üzerinde rehni 954 ile 961’inci maddeleri arasında taşınır rehnine ilişkin hükümlerin içerisinde bir alt başlık olarak düzenlemiştir.
Kambiyo senetlerinde hak zaten aynî bir varlığın üzerindedir ve eşya siluetine bürünmüştür (cismanileşme). Aynı şekilde, MK 955/1’de de senede bağlanmış alacaklarda rehin hakkının kurulabilmesi için senedin teslimi zorunlu kılınmıştır. Teslimden anlaşılması gereken TTK 647’de belirtilen zilyetliğin devri olup, senedi devreden ile devralan arasındaki anlaşma aynî sözleşme niteliğindedir .
Devir şekli ne olursa olsun, kıymetli evrakta rehin hakkının kurulabilmesi için her halûkarda senet zilyetliğinin de devri gerekir. Bu şart, hem MK 956’da, hem de TTK 647’de zikredilmiştir. Zilyetliğin devri, hamiline yazılı kıymetli evrakta rehin kurmak için tek başına yeterli iken, emre veya nama yazılı kıymetli evrakta ayrıca ciro veya rehin beyanı da aranır . Senet zilyetliğinin devri ihtiyacı, rehin tesisi işleminin mahiyetinden veya tarafların iradelerinden değil, taraf iradelerinin serbestîsini sınırlayan ve aleniyet (açıklık) prensibine hizmet eden bir kanun hükmünden kaynaklanmaktadır . Bu bakımdan, haklar üzerinde rehne ilişkin uygulama alanı bulan, taşınırın fiilen yalnızca rehin verenin hâkimiyetinde kaldığı sürece rehin hakkının doğmayacağını düzenleyen MK 939/3 ve yine rehin alacaklısının rehinli taşınırı geri verme borcunu düzenleyen MK 944 hükümleri rehnalanın senet üzerindeki zilyetliklerinin ne şekilde olacağını göstermektedir. Senet üzerindeki zilyetlik, rehin alan tarafından bir art rehin tesis etmek maksadıyla üçüncü bir kişiye de devredilebilir (MK 958). Böyle bir durumda zilyetliğin havalesi yoluyla rehin tesisi gerçekleşmiş olur .
Rehin verenin tasarruf yetkisi bulunmasa dahi emre yazılı kıymetli evrak üzerinde kazanılan rehin hakkı TTK 686/2 ve TTK 687/1, 825 hükümleri çerçevesinde korunur. Emre ve hamiline yazılı kıymetli evrak, kıymetli evraka özgü def’i sistemine göre korunmaktadırlar. Tasarruf yetkisine sahip olmayan bir kişiden emre veya hamiline yazılı senedi rehin alan kişiye karşı, bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olmadıkça, borçlu rehin veren kişiyle arasındaki ilişkiye dayanan def’ileri ileri süremez (TTK 659/2, 688/1, 825/2) .
Ticaret Kanunu hükümleri açısından, rehin alan temlik veya rehin amacıyla senedi yeniden ciro edemez. Rehin alan tarafından yapılan ciro tahsil cirosu hükmündedir (TTK 689/1). Bu itibarla, rehin cirosundan sonra temlik veya rehin cirosu ile senedi devralan hamil, rehin alanın temsilcisi olarak kabul edilmelidir . Rehin alan yeni bir rehin cirosu yapamazsa da, rehin hakkı istisnaen iradi veya cebri icra yahut miras gibi kanuni yollarla üçüncü kişilere geçebilir . Ciro ile ilgili olarak getirilen sınırlamanın dışında rehin alan hamil senetten doğan bütün hakları kullanabilir (TTK 689/1). Örneğin, senedi kabul veya ödeme amacıyla ibraz edebilir, protesto keşide edebilir, kabul etmeme veya ödememe durumlarını ihbar edebilir, rücu haklarını kullanabilir. Ayrıca senet bedelini tahsil ve dava edebilir. Rehinle temin edilen alacağın muaccel olup olmaması senet borçlusunu ilgilendirmez. Rehin alan hamil, senetten doğan haklarını kullanırken kendi adına hareket eder. Rehin hakkı sınırlı bir aynî hak olduğundan, rehin alan her türlü tasarruf işlemini yapmaya yetkili değildir. Dolayısıyla rehin alan, rehin amacının dışında kalan işlemleri yapmaya yetkili olmadığı için senet bedelini alma hakkından feragat edemez . Rehneden cirantaya karşı ileri sürülebilecek şahsi def’iler rehin alan hamile veya ondan tahsil için senedi devralan kişiye karşı kullanılamaz. Ancak hamil, borçlunun şahsi def’ilerini bertaraf etmek amacıyla bile bile onun zararına hareket etmişse, o takdirde borçlu ile ciranta arasındaki şahsi ilişkilere dayanan def’iler hamile karşı da öne sürülebilir (TTK 689/2). Senetten anlaşılan ve senedin hükümsüzlüğüne ilişkin def’iler ise senedin her hamiline karşı ileri sürülebilir. Burada rehinle güvence altına alınan alacağa ilişkin def’iler özellik arz etmektedir. Örneğin, rehinle temin edilen alacağın nihayete ermiş yahut batıl olduğu, veya bu alacak şarta bağlı ise şartın gerçekleşmediği def’i olarak ileri sürülebilir. Bunun dışında senetteki meblağın rehin cirosuyla temin edilen alacağın tutarından yüksek ise, aradaki farkın ödenmeyeceği def’i olarak ileri sürülebilir . Rehin cirosunda def’i imkanı temlik cirosunda olduğu gibidir. Dolayısıyla rehinli senet borçluları, kural olarak, rehin verene karşı haiz oldukları, senet ilişkisinden veya başka bir ilişkiden doğan ve fakat senetten anlaşılan def’ilerle senedin hükümsüzlüğünü gerektiren def’iler haricinde kalan, şahsi def’ilerini, rehin alana veya ondan tahsil için bu senedi devralan şahıslara karşı kullanamazlar . Ancak hamil poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş ise bu kural uygulanmaz (TTK 689/2). Başka bir deyimle, rehinli senet borçlularının şahsi def’ilerini rehin alana karşı ileri sürebilmeleri için, rehinli alacaklının def’ileri bilmesi yetmemekte, ayrıca, rehinli alacaklının bu def’ileri bertaraf etme amacının mevcudiyeti de aranmaktadır . Bu hususun ispatı, genel kural çerçevesinde, şahsi def’ileri rehin alana veya ondan senedi devralan kimselere karşı kullanmak isteyen rehinli senet borçlularına düşer (MK 6).
KREDİ VE KREDİ İŞLEMLERİNİN HUKUKİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Kredi kelimesi, Latincede “inanmak”, “güvenmek” anlamına gelen “credere” sözcüğünden gelmiş ve dilimizde “itibar”a olarak tercüme edilmiştir . Kredinin Türk Hukuku açısından yasal bir tanımı verilmemiştir.
İktisat bilimi açısından ise çeşitli tanımlar yapılmıştır. Buna göre iktisadi açıdan kredi, “hazır bir satın alma gücünün kullanılmasından belli bir süre bir başkası lehine vazgeçilerek bu gücün ona teslim edilmesi) ”; “hazır bir servetin ileride vücut bulacak bir servetle mübadelesi) ”; “hali hazırda başlayan ve gelecekte sona erecek olan mübadele” , “muayyen bir miktardaki satın alma gücünün, belli bir vade sonunda geri verilmek vaadi ile bedel (faiz) karşılığında bir gerçek veya tüzel kişinin kullanımına bırakmak” olarak çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Yapılan tanımlardan yola çıkılarak kredi, satın alma gücünün, belli bir süre sonra ödenmek vaadiyle, bir bedel karşılığında (faiz) bir başkasının kullanımına bırakılması olarak tanımlanabilir.
KREDİ İLİŞKİSİNİN SONA ERMESİ
Kredi açma sözleşmesi ile kurulmuş olan kredi ilişkisi, kredi sözleşmesindeki sürenin dolması, fesih, iradeyi sakatlayan sebeplerden birinin varlığı halinde sözleşmenin iptali gibi sebeplerle son bulur. Bankalar genellikle kredi sözleşmelerine, sözleşmeyi herhangi sebep, süreye bağlı olmadan feshedebileceklerine dair hüküm koymaktadırlar. Ancak feshin MK. madde 2’ ye aykırı olması durumunda, sorumluluk bankaya ait olacaktır
Banka ve kredi alan arasında kurulmuş olan kredi sözleşmesi taraflar arasında sürekli bir borç ilişkisi yaratır. Bu şekilde bir sürekli borç ilişkisi kurulmadan önce bankalar genellikle kredi alanın ekonomik yeterliliğine ilişkin birtakım değerlendirmeler yaparlar. Ardından, yapılan bu değerlendirmeye dayanarak kredi talep eden müşteri için banka tarafından bir kredi limiti tesis edilir ve bu limit kapsamında, ihtiyaçları doğrultusunda kredi alana bir miktar para ödünç olarak verilir ya da çeşitli krediler kullandırılır. Dolayısıyla gerek genel kredi sözleşmeleri gerekse münferit kredi sözleşmeleri vasıtası ile banka ve kredi alan arasında sürekli bir ilişki meydana gelir. Bu ilişkinin dayanak noktalarından biri ise bankanın, sözleşme kurulmadan önce kredi alanın ekonomik durumuna ilişkin olarak yapmış olduğu değerlendirmelerdir. Kredi ilişkisi sürekli bir ilişki olduğu için, kredi alanın genel kredi sözleşmesi ya da münferit bir kredi sözleşmesi olarak tüketim ödüncü sözleşmesi kurulmadan önceki ekonomik durumunda zaman içerisinde değişiklikler ya da kötüleşmeler olması muhtemeldir. Benzeri şekilde, kredi alan, bankanın güvenini sarsacak bir tutum sergilemiş olabilir. Örneğin, aylık taksit ödemeli olarak kullandırılan nakdi bir kredi sözleşmesi kurulduktan bir süre sonra kredi alan iflas edebilir ya da kullanmış olduğu kredinin geri ödenmesinde temerrüde düşebilir. Başka bir örnek olarak ise, ticari bir taşıt edinme amacı ile tahsis edilmiş olan kredinin zaman içerisinde bu amacın dışında kullanıldığı tespit edilebilir. Dolayısıyla bunlar ya da benzeri durumlar banka bakımından kredi ilişkisinin devamını çekilmez hale getirebileceğinden, bankanın kredi sözleşmesini haklı sebeple sona erdirme hakkı gündeme gelecektir.
Tüketim ödüncüne dayanan kredi sözleşmelerinin haklı sebeple feshine ilişkin olarak hukukumuzda yasal bir düzenleme yer almamaktadır. Ancak, haklı sebeple fesih hakkının hukuki dayanağı dürüstlük kuralı olduğu için ve dürüstlük kuralı tüm borç ilişkilerinde geçerli bir kural olduğu için haklı sebeple fesih imkanı hakkında yasal düzenleme olmayan sürekli borç ilişkileri bakımından da geçerli hale gelecektir. Dolayısıyla haklı sebeple feshin, hakkında yasal düzenleme olan ya da olmayan sürekli borç ilişkisi doğuran tüm sözleşmeler, özellikle de tüketim ödüncü sözleşmesi ve çalışmamızın konusu olan kredi sözleşmeleri için geçerli olan sona erme şekli olduğu sonucuna varılacaktır. Doktrinde de hakim görüş tüketim ödüncü sözleşmelerinin haklı sebeple feshedilebileceği yönündedir214. Ancak azınlıkta kalan bir görüş, haklı sebeple fesih imkanının tüketim ödüncü sözleşmeleri bakımından geçerli olmadığı görüşünü savunmaktadır215. Bu görüşü savunan yazarlardan Christ216, hizmet ve adi ortaklık sözleşmesi gibi bazı sözleşmeler bakımından haklı sebeple fesih imkanının yasal olarak mevcut olduğunu belirttikten sonra, tüketim ödüncü sözleşmesinin haklı sebeple feshedilebileceği yönünde yasada herhangi bir yasal düzenleme mevcut olmadığı için kanun koyucunun bu husustaki susmasını bilinçli bir susma olarak değerlendirmektedir. Bu sebeple Christ, tüketim ödüncü sözleşmeleri bakımından haklı sebeple fesih imkanının yalnızca sözleşmede taraflarca ayrıca öngörüldüğü hallerde mümkün olduğunu savunmaktadır217. Tüketim ödüncü sözleşmesinin haklı sebeple feshedilemeyeceğini savunan görüş taraftarlarından Bucher218 ise, faizsiz tüketim ödüncü sözleşmesinde ödünç verenin ödünç miktarını ödünç alana teslimi, ödünç alanın ise ödünç aldığı miktarı geri vermesi ile sözleşmeden doğan borçların yerine getirildiğini ve bu sebeple özellikle ödünç verenin borcu bakımından zamana bağlı bir unsur söz konusu olmadığını belirtmektedir. Bucher bu gerekçelerden yola çıkarak tüketim ödüncü sözleşmesinin sürekli bir borç ilişkisi doğurmadığını ve bu sebeple ZGB. m. 27 (MK. m. 23) bakımından sözleşmenin tarafları için kişilik hakkı sınırlaması söz konusu olmadığı ve dolayısı ile sözleşmenin feshedilemeyeceği sonucuna varmaktadır219. Yazar, faizli tüketim ödüncü sözleşmeleri bakımından ise faiz ödeme borcunun sürekli borç olarak dikkate alınabileceğini, dolayısı ile sözleşmenin feshi bakımından ZGB. m. 27’nin (MK. m. 23) uygulanmasının yalnızca faiz ödeme borcunun yerine getiren ödünç alan bakımından değerlendirilebileceğini savunmaktadır220. Kanaatimce doktrinde hakim olan görüş daha isabetlidir. Zira yukarıda gerekçeleriyle anlatıldığı üzere, tüketim ödüncü sözleşmesi sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşmedir221. Sürekli sözleşmelerin haklı sebeple feshi MK. m. 2’de yer alan dürüstlük kuralı uyarınca söz konusu olan bir hukuki imkan olduğu ve dürüstlük kuralı tüm borç ilişkilerinde geçerli olan bir kural olduğu için tüketim ödüncü sözleşmesinin de haklı sebeple feshi mümkündür. Ayrıca, haklı sebeple fesih bakımından, tüketim ödüncü sözleşmesini sürekli borç ilişkisi doğuran diğer sözleşmelerden ayrı tutan bir özellik de bulunmamaktadır. Bu durumda tüketim ödüncü sözleşmesini, haklı sebeple fesih imkanından yoksun bırakacak hukuki bir neden bulunmamaktır222. Ancak taraflar kredi sözleşmesinde, sözleşmenin sona ermesine dair herhangi bir süre belirlememişlerse bu durumda belirsiz süreli bir kredi sözleşmesi söz konusu olacaktır. Belirsiz süreli bir kredi sözleşmesinin varlığı halinde, BK. m. 392’nin söylemiyle, ödünç alınan miktarın iadesi konusunda belirli bir gün, bildirim süresi ya da borcun talep edildiği an muaccel olacağına dair bir hususun sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, ödünç alan ilk istemden başlayarak altı hafta geçmedikçe ödüncü iade ile yükümlü değildir.
SONUÇ
Kredi, satın alma gücünün, belli bir süre sonra ödenmek vaadiyle, bir bedel karşılığında bir başkasının kullanımına bırakılmasıdır. Bu tanıma göre kredinin unsurlarını; maddi veya maddi olmayan bir malın verilmesi veya risk için sorumluluk yüklenilmesi şeklinde belli bir satın alma gücünün kredi veren tarafından sağlanması, kredinin belli bir süre için, bu süre sonunda iade edilmek için verilmesi, kredinin iade edileceği vaadine yönelik güven ve bedel (faiz) olarak sayabiliriz. Krediler nitelikleri açısından nakdî kredi ve gayri nakdî kredi olarak ikiye ayrılır. Nakdi krediler, banka tarafından nakit ödeme yapılmak suretiyle verilen krediler nakdi kredilerdir. Gayri nakdi krediler (yükümlülük kredisi – sorumluluk kredisi) ise; bankanın para ödemeksizin bir riskin gerçekleşmesi halinde, ortaya çıkacak olan zararın sorumluluğunu üstlendiği kredilerdir. Nakdi krediler; Sabit Vadeli Para Ödüncü, Senet veya Emtia Avansı (Lombard Kredisi), Kıymetli evrakın iskontosu ve İştiraı Yolu ile Kredi Verilmesi, Forfait (Uzun Vadeli Alacak Satın Alınması) İşlemi ile Kredi Verilmesi, Factoring (Alacak Satın Alınması ve Takibi) İşlemi ile Kredi Verilmesi, Finansal Kiralama ( Leasing ) İşlemi İle Kredi Verilmesi olarak sayılabilir. Nakit kullanımı söz konusu olmayan gayri nakdi krediler (yükümlülük kredisi- sorumluluk kredisi ); Garanti Kredisi, Kefalet Kredisi, Aval Kredisi, Ciro Kredisi olarak sayılabilir. Kredi ilişkisi, Banka ile kredi alan arasında akdedilen bir sözleşmeyle kurulur. Bu sözleşme kredi sözleşmesi ve kredi açma sözleşmesi olarak ikiye ayrılır. Kredi sözleşmesi tek bir kredi işlemini, kredi açma sözleşmesi ise birçok kredi sözleşmesini kapsayan çerçeve sözleşmeyi ifade eder. Kredi açma sözleşmesi ile banka, kredi çeşitlerini müşterisinin kullanımına sunmakta; müşterisinin talebine göre para ödüncü, avans, iskonto gibi nakdi kredi veya kabul, aval, ciro, teminat mektubu gibi gayrinakdi krediler verebilmektedir. Tüketici kredisinde olduğu gibi istisnalar dışında kredi açma sözleşmeleri kanunda özel bir şekil şartına tabi tutulmamıştır. Ancak bankacılık uygulamasında ispat açısından kredi ve kredi açma sözleşmeleri yazılı şekilde yapılmaktadır. Kredi sözleşmesinin hükümleri kredi türüne göre şekillenir. Bir kredi veya kredi açma sözleşmesi; para ödüncü, senet veya mal avansı, iskonto/ iştira, teminat mektubu, kabul yahut finansal kiralama, forfaitig veya factoring şeklinde kredi türlerine ilişkin olabilir. Bu nedenle kredi türünün tespit edilmesi ile bu sözleşmenin işleyişi açısından kredi açma sözleşmesine vekalet mi, ödünç mü, satım mı yoksa iş görme sözleşmesinin hükümleri mi uygulanağı belirlenecektir. Bankaların müşterileri ile önceden soyut olarak formüle edilmiş şartlar hazırlamak suretiyle, gelecekte banka ile kurulacak belirsiz sayıda, aynı tipteki hukuki işlemleri düzenlemeleri sebebiyle kredi ve kredi açma sözleşmeleri katılmalı (iltihaki) sözleşmeler olarak ortaya çıkar. Bu sözleşmelerde yer alan genel işlem koşulları Borçlar Kanunu 20 ve devamı maddelerinde düzenlenen, sözleşmenin karşı tarafını koruyucu emredici hükümlere tâbidir. Kredinin ne şekilde kullanılacağı, ne şekilde ödeneceği gibi hususlar, kredinin işleyeceği hesabın türüne göre değişir. Buna göre krediler; borçlu cari hesap veya avans şeklinde açılabilir. Bankacılık uygulamasında, kredi açısından kullanılan hesap türü olan borçlu cari hesap; bankanın müşterisinin kullanımına tahsis ettiği kredinin bulunduğu hesaptır. Borçlu cari hesap terimi, cari hesap hükümlerine tabi olarak açılan kredileri ifade eder. Borçlu cari hesap, müşteri tarafından çeşitli nakdi veya gayri nakdi kredileri kullanmak için açtırılmaktadır. Burada banka müşterisi, kredi alıp bunu geri ödeyip tekrar almak suretiyle krediyi döner şekilde kullanabilmektedir. Borçlu cari hesabın hukuki niteliğini, Yargıtay bir kararında cari hesap sözleşmesinin ayırıcı niteliğinin “karşılıklı alacaklı ve borçlu olmak” şeklinde olduğunu belirleyerek, borçlu cari hesap şeklindeki sözleşmelerde hiçbir zaman müşterinin her zaman borçlu olduğundan bahisle ortada bir cari hesap değil, karz akdi olduğunu belirtmiştir. Bizim de katıldığımız doktrindeki bu kararı eleştiren görüşlere göre ise; karşılıklılığın sadece hukuki bir anlam taşıdığı, tarafların fiilen alacaklı ve borçlu olabilme imkânlarının bulunmasının yeterli olduğu, en önemlisi ise müşteri aldığı krediyi yatırıp tekrar çekmek suretiyle krediyi döner (rölatif) olarak kullanabilmesi sebebiyle cari hesap sözleşmesi karz akdi olarak kabul edilemez. Karz akdinde, alınanın geri ödenmesi ile sözleşme sona erer. Avans şeklinde açılan kredilerde, alınan kredinin bir defada veya taksitler halinde, belli bir vadede ödenmesi kararlaştırılmaktadır. Bu kredinin hukuki niteliği karz akdidir. Bankaların korunabilmesi için 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 54. Maddesi ile kredi sınırı getirilmiştir. Buna göre; bir banka, gerçek veya tüzelkişiye ya da bir risk grubuna doğrudan veya dolaylı olarak özkaynaklarının yüzde yirmi beşinden fazla kredi veremez, aval ve kefaletlerini kabul edemez. Buna genel kredi sınırı denilir. Bunun yanında Bankacılık Kanunu 54/IV hükmüne göre; bir gerçek ya da tüzel kişiye veya bir risk grubuna özkaynakların yüzde onu veya daha fazlası oranında kullandırılan krediler, büyük kredi sayılır ve bunların toplamı özkaynakların sekiz katını aşamaz. Bankalar Kanunu tarafından bazı kişilere kredi verilmesi yasaklanmıştır. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 50. maddesinde kredi işlem yasakları ve istisnaları sayılmıştır. Buna göre; bankalar; a) Yönetim kurulu üyelerine, genel müdüre, genel müdür yardımcılarına ve kredi açmaya yetkili mensuplarına; bunların eş ve velâyet altındaki çocuklarına; tek başlarına ya da birlikte sermayesinin yüzde yirmibeş veya fazlasına sahip oldukları ortaklıklara, b) (a) bendinde sayılanlar dışında kalan mensupları ile bunların eş ve velâyeti altındaki çocuklarına, c) Mensuplarının kurduğu veya bunlar için kurulan sandık, dernek, sendika veya vakıflara, Her ne şekil ve surette olursa olsun nakdî ve gayrinakdî kredi veremez, tahvil ya da benzeri menkul kıymetlerini satın alamazlar. Birinci fıkra hükümleri, yönetim kurulu üyeliklerinde aslen bulunan veya temsilci bulunduran ve banka sermayesinde doğrudan veya dolaylı olarak nitelikli paya sahip olan gerçek kişi ortaklar ile tüzel kişi ortaklar hakkında uygulanmaz. Kredi açma sözleşmesi ile kurulmuş olan kredi ilişkisi, kredi sözleşmesindeki sürenin dolması, fesih, iradeyi sakatlayan sebeplerden birinin varlığı halinde sözleşmenin iptali gibi sebeplerle son bulur.
KAYNAKÇA
1-Akyol, Ş. (2001). Banka Sözleşmeleri, Ord. Prof.Dr. Kemalettin Birsen’e Armağan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri , 3.Fasikül. İstanbul.
2-Altay, S. A. (2002). 4672 Sayılı Kanun’un Bankaların Yeniden Yapılandırılmasına ve Tasfiyesine ilişkin Sistem Üzerinde Etkisi. Prof.Dr.Ömer Teoman’a 55. Yaş Günü Armağanı, C.I, İstanbul.
3-Aral, F. (1997). Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri. Ankara.
4- Arkan, S. (1995). “Tüketici Kredileri”, Batider C.XVIII, S.1-2.
5-Bahtiyar, M. (2010). Ticari işletme Hukuku, 9.B. İstanbul. Battal, A. (2003). Bankalar Kanunu Şerhi Sorularla Banka Hukuku. Ankara.
6-Bilgili, F., & Demirkapı, E. (2012). Ticari işletme Hukuku, 3.B. Bursa.
7- Eren, F. (2001). Borçlar Hukuku Genel Hükümler, VII.Bası. İstanbul.
8-Etem, M. (1934): Kredi – Banka – Borsa Notları, İstanbul.
9- Işıktaç, M. Ş. (2001). Uygulamada Bankacılar İçin Hukuku.
10-İnal, T. (2002). Açıklamalı – İçtihatlı Tüketici Kredileri ve Tüketici Kredisi Sözleşmeleri İsviçre Hukuku – Fransız Hukuku ve Avrupa Birliği Konseyi Yönergeleri Işığında. İstanbul.
11-Kahyaoğlu, H. Ş. (1969). Para – Kredi – Banka – Kambiyo. İzmir.
12-Karacan, İ. (1987). Bankacılık Hukuku, Cilt I. Kocaimamoğlu, S. Bankacılık ansiklopedisi.
13-Kocaman, A. (2003). Bankaların Tacir ve Sanayiciler ile Yapmış Oldukları Genel Kredi Sözleşmelerindeki Genel İşlem Şartlarının Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi Ve Çözüm Önerileri.
14-Ünal Tekinalp’e Armağan, C.I. İstanbul.
15-Kostakoğlu, C. (1996). Banka Kredi Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklar, II. Bası. İstanbul.
16-Kostakoğlu, C. (2003). Bankalar Kanunu Şerhi Banka Kredi Sözleşmelerinden doğan Uyuşmazlıklar ve Akreditif, IV. Bası. İstanbul.
17-Köteli, A. (1983). Leasing Sözleşmelerinin Hukuksal ve Mali Yönleri ile Türkiye’de Uygulanabilirliliği. Batider, C.XII, S.1.
18-Küney, H. (1986). Banka Tekniği, V. Bası. Ankara.
19-Nart, S. (2014). Borçlar Hukuku. Ankara.
20-Nomer, H. N. (2017). Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 15.B. İstanbul.
21-Onur, V. (1957). Bankalarda Ticari Krediler ve Başka Hizmet Muameleleri, Ankara.
22-Poroy, R., Yasaman, H. (2001). Ticari İşletme Hukuku, IX. Bası. İstanbul.
23-Poroy, R., Tekinalp, Ü., & Çamoğlu, E. (2003). Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, VIII.Bası. İstanbul.
24- Poroy, R. (1999). Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, XI.Bası. İstanbul.
25-Reisoğlu, S. (1988). 3182 sayılı Bankalar Kanunu Şerhi, Ankara.
26- Reisoğlu, S. (1992). Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulamasında Kefalet. Ankara. (Anılış: Kefalet).
27-Tandoğan, H. (1985). Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C.1/2, III. Bası, Ankara.
28-Tekinalp, Ü. (1988). Banka Hukukunun Esasları. İstanbul.
29-Tekinay, S. S., Akman, S., Burcuoğlu, H., & Altop, A. (1993). Borçlar Hukuku Genel Hükümler, VII. Bası, İstanbul.
30-Toköz, N. H. (1976). Bankacılığın Genel İlkleri. Ankara.
31-Tunçomağ, K. (1985). Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri Akdin Muhtelif Nev’ileri, II. Bası, C.II, İstanbul.
32-Urgancı, H. (1982). Para ve Banka. Adana. Yavuz, C. (2002). Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, VI.Bası. İstanbul. ,
33-Yener, M. D. (2015). 6502 Sayılı Yeni Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun Tüketici Kredileri Bakımından Getirdiği Yenilikler, Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, Cilt 7, Sayı 13.
34-Yılmaz, E. (1992). Hukuk Sözlüğü, 4.B. Ankara.
35-Yüksel, A. S. (1986). Bankacılık Hukuku ve İşletmesi, V.Bas., İstanbul. ,
36-Zarakoğlu, A. (1972). Bankacılar İçin Para ve Kredi Bilgisi, III. Bası. Ankara.
37-Zevkliler, A. (2002). Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, VII.Bası. Ankara.