Düzenleyen Tarafından Cirosu Yasaklanmış Kambiyo Senetlerinde Güveni Kötüye Kullanma Suçu “Official Misconduct at Bill Of Exchange Which Has Been Forbidden to Endorse by Drawer”

  • Anasayfa
  • Genel
  • Düzenleyen Tarafından Cirosu Yasaklanmış Kambiyo Senetlerinde Güveni Kötüye Kullanma Suçu “Official Misconduct at Bill Of Exchange Which Has Been Forbidden to Endorse by Drawer”
Şahin hukuk blog

DÜZENLEYENİ TARAFINDAN CİROSU YASAKLANMIŞ KAMBİYO

SENETLERİNDE GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU

“Official Misconduct at Bill Of Exchange Which Has Been Forbidden to Endorse

by Drawer”

                                                                           Av.Hüseyin Şahin

                                                                            Osmaniye Barosu

                                                                               27/04/2023

ÖZET

Kambiyo senetlerinde cirantaların cirosuna yazdığı ciro yasağı kaydının hukuki sonucu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 685/2. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak düzenleyenin kambiyo senedine ciro edilemez kaydını yazmasının hukuki sonucunun ne olacağı hususunda Türk Ticaret Kanunu’nda herhangi bir hüküm öngörülmemiştir. Türk doktrinin çoğunluğu kambiyo senedine düzenleyen tarafından konulan “ciro edilemez” kaydının bir menfi emre kaydı olduğu görüşündedir. Bu görüşe göre söz konusu bu senet nama yazılı bir senet olacaktır. Yargıtayın yerleşik içtihadı da bu yaklaşıma paraleldir. Çalışmada doktrindeki bu görüşün ve Yargıtay uygulamasının hukuki olmadığı görüşümüz güveni kötüye kullanma suçu özelinde temellendirilmiştir. Ciro yasağına rağmen lehtarın senedi ciro etmesi olgusunun, zilyetliğin devri amacı dışında bir tasarruf niteliğinde olduğu ve bu tasarrufun da güveni kötüye kullanma suçunda tipik davranış oluşturduğu sonucuna varılmıştır. Bu kapsamda Yargıtay’ın bu yasağın kapsamını tartışması ve gerekçeli olarak bir sonuca ulaşması gerektiği önerilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Kambiyo Senetleri, Ciro Yasağı, Menfi Emre Kaydı, Zilyetlik, Güveni Kötüye Kullanma Suçu

 

ABSTRACT

The legal outcome of the promissory note in which the endorser writes his endorsement on a bill of exchange is regulated in the second paragraph of the Turkish Commercial Code No: 6102 article 685. However, the legal outcome of providing a promissory note by the drawer on a bill of exchange, there is no provision in Turkish Commercial Code. Large part of the Turkish doctrine is of the opinion that a “promissory note clause” which is added on a bill of exchange by the drawer is a forbiddance of endorsement. According to this opinion, aforementioned bill shall be a registered security. Consistent ruling of the Court of Cassation is parallel to this approach. In this study, our opinion about the application of the Court of Cassation and the opinion in doctrine is not legal, is grounded based on the crime of official misconduct. It is concluded that the phenomenon of the beneficiary endorse despite the promissory note is a seizure which does not include the purpose of the transfer of possesion and this seizure also constitutes typical behavior in the crime of official misconduct. In this context, it has been suggested that the Court of Cassation should discuss the scope of this prohibition and reach a conclusion with justification.

Keywords: Bill of Exchange, Promissory Note, Forbiddance of Endorsement, Possession, Official Misconduct

 

 

I.GİRİŞ

Emre yazılı senet, her şeyden önce, hamilinin senet borçlusundan olan alacağını gösterir. Bu sebeple, emre yazılı senedin devri için, senet üzerindeki mülkiyet hakkının olduğu kadar, senede bağlı alacak hakkının intikalinin de sağlanması gerekmektedir[1].

Ciro, emre yazılı senetlerde uygulanan bir devir şeklidir. Bu devir şeklinin hukuki sonuçları ise, Türk Ticaret kanunu madde 684/1 hükmünde gösterilmiştir.

Çek Kanunun temel amacı çekin güvenilir ve saydam bir ödeme aracı olmasını sağlamaktır. Böylece çek hamillerinin korunması yanında çekin kayıt dışı ekonominin önemli araçlarından biri haline gelmesi önlenecek ve kamu düzeninin korunması sağlanacaktır[2].

6762 Sayılı TTK’nın 730/4 maddesi yollamasıyla 595. maddesi (6102 Sayılı TTK’nın 818/1-d maddesi yollamasıyla 683. maddesi) gereğince cironun, çek veya çeke bağlı olan alonj denilen bir kağıt üzerine yazılması ve ciranta tarafından imzalanması gerekmektedir[3].

Ciroda şahıslar denildiğinde, emre yazılı senetlerin kim tarafından kime devredileceği anlaşılmalıdır. Ciranta denildiğinde, ciro işlemini yaparak senet üzerindeki hak üzerinde tasarrufta bulunan şahıs anlaşılmalıdır. Emre yazılı senedin ilk cirosunu, ancak lehtar veya yetkili temsilcisi yapabilir[4].

Senedin bazı şahıslara ciro edilip edilemeyeceği bazen tereddütlere sebep olmaktadır. Bunlar, muhatap, keşideci ile senetten dolayı borç altına girmiş olan ciranta, avalist, araya giren ve benzeri şahıslardır. Ciro, emre yazılı senedin keşidecisi lehine yapıldığında, senet sanki hiç tedavüle çıkmamış gibi olur[5].

  1. SENEDİ TANZİM VE KEŞİDE EDEN ŞAHSIN GETİRDİĞİ CİRO YASAĞININ ETKİSİ

Ciro yasağını, senedi tanzim veya keşide eden yada ciranta getirebilir. Bu şahıslar, ciro yasağını, sorumluluklarını sınırlamak ve bu senetlerin tedavül özelliğini ortadan kaldırmak amacı ile senede yazarlar. Fakat, ciro yasağının etkileri, bu yasağı koyan şahsa göre farklılık gösterir[6].

Kambiyo senetlerine, düzenleyeni tarafından “ciro edilemez” ya da “cirosu yasaktır” kaydı eklenmesi, uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir uygulamadır. Cirantanın senedi ciro ederken ciro yasağı öngörmesi halinde senedin akıbeti 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) düzenlenmişken (m. 685/2, 778/1-a, 818/1-d) düzenleyen tarafından ciro yasağı öngörülmesi durumunda senedin akıbetinin ne olacağı düzenlenmemiştir.6102 s TTK m 685/2 hükmünde ise, “bu hâlde, senet sonradan kendilerine ciro edilmiş olan kişilere karşı sorumlu olmaz.” Denilmek suretiyle tanzim edenin sorumluluğunu kaldırmaktadır.

Kambiyo senetleri, kanunen emre yazılı sayıldıkları için, keşideci veya tanzim eden, kambiyo senedinin ciro ile devri imkanını ortadan kaldırmak istediğinde, senedi, belirli bir şahsın adına keşide veya tanzim etmekten başka, ciroyu yasaklayan bir kaydı da senet metnine açıkça koymak zorundadır. Senedi keşide veya tanzim eden, emre yazılı senet metnine ciro yasağı kaydı koyduğunda, artık bu senedin ciro ile devri imkanı ortadan kalkar. Böyle bir senedin ise ciro ile devri mümkün olmaz[7].

Doktrinde çoğunluk görüş ve Yargıtay’ın da istikrarlı kararlarına göre düzenleyen tarafından öngörülen ciro edilmez kaydı, menfi bir “emre kaydı” niteliğindedir. Bu kayıt da senedi emre yazılı olmaktan çıkarıp nama yazılı hale dönüştürmektedir. Ancak Kanun’da böyle bir sonucun doğacağı öngörülmemiştir. “Ciro edilemez kaydı” lafzen menfi emre kaydı anlamı da taşımamaktadır[8]. Ayrıca bu kayıt, lehtarın ve düzenleyenin iradesine aykırı bir sonuç doğurmaktadır; çünkü senedin düzenlenmesi anında hem düzenleyen hem de lehtar senedin ciro edilmeyeceği kaydıyla iradelerini ortaya koymuştur.

Savunduğumuz bu görüşün güveni kötüye kullanma suçu bakımından önemi ise senedin ciro edilmesini yasaklayarak senedin tedavül kabiliyetini engellemeye yönelik düzenleyenin iradesi karşısında, lehtarın “başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunma” [5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) m. 155/1] şeklindeki fiilinin suç teşkil etmesidir.

Bu çalışma kapsamında görüşlerimizi bir çerçeveye oturtmak adına öncelikle ciro edilemez kaydının hukuki niteliği ortaya konulmuş; ardından güveni kötüye kullanma suçu, suç teorisi bağlamında genel olarak incelenmiş ve sonuç olarak bu yasağın, uygulamanın aksine bir sonuç doğurduğundan bahisle güveni kötüye kullanma suçu teşkil ettiğine ilişkin görüşümüz temellendirilmiştir.

III. KAMBİYO HUKUKUNDA CİRO EDİLEMEZ KAYDININ HUKUKİ NİTELİĞİ

Senedin düzenleyeni ya da cirantası, kendi sorumluluğunun sınırlanmasını sağlamak ve bu senetlerin tedavül kabiliyetini ortadan kaldırmak amacıyla senedin ciro edilmesini yasaklayabilmektedir[9].

TTK’nın 681/2. maddesi uyarınca “Düzenleyen, poliçeye emre yazılı değildir ibaresini veya aynı anlamı ifade eden bir kaydı koymuşsa, poliçe ancak alacağın temliki yoluyla devrolunabilir ve bu devir alacağın temlikinin hukuki sonuçlarını doğurur.” Bu hükümden hareketle “kanunen emre yazılı olduğu kabul edilen kambiyo senetlerinin nama yazılı olarak düzenlenebilmeleri için senette bunların emre yazılı olmadıklarını açıkça belirten menfi emre kaydı bulunmalıdır.” sonucuna varılabilir[10].

Lehine düzenlenen kişi gösterilmiş bir poliçeye menfi emre kaydı eklendiği durumlarda söz konusu poliçe, nama yazılı düzenlenmiş sayılmaktadır. Bu poliçe alacağın temliki (devri) yoluyla devrolunabilecek ve bu devir alacağın devrinin tabi olduğu hukuki sonuca tabi olacaktır. Menfi emre kaydının da senedin ön yüzüne yazılan “ciro edilemez”,“cirosu yasaktır” veya “emre yazılı değildir” şeklinde kayıtlar niteliğinde olduğu, doktrinde çoğunluk tarafından savunulmaktadır[11].Bu görüşe göre nama yazılı senetler alacağın devri yoluyla devredildikleri için, düzenleyenin koyduğu “ciro yasağı kaydı”, emre yazılı senedin nama yazılı senet haline gelmesine yol açacaktır. Dolayısıyla bu görüş temelinde ciro yasağına rağmen senet, lehtarı tarafından ciro edilirse bu ciro alacağın temliki hükümlerine (6098 sayılı TBK’nın 183-194. maddeleri) tabi olacaktır.

Ciro yasağı kaydı, belgenin kambiyo senedi olma vasfını yok etmemekte; fakat ciro yoluyla devrini engellemektedir. Bu kayıt ile senedi devralmış bulunan yeni hamil, ciro ile söz konusu senedi devredemeyecektir. İhtimal dahilinde devretmiş olsa dahi senedin son hamili, senetle mündemiç hakkını düzenleyenden talep edemeyecektir.

TTK’nın 685/2. maddesine bakıldığında, cirantaların senedin tekrar ciro edilmesini yasaklayabilmeleri mümkündür. Cirantanın öngördüğü bu yasak, senedin ciro yoluyla devredilmesini engellememekte; senedin vasfında değişikliğe yol açmamakta ve emre yazılı senedin nama yazılı hale gelmesi sonucunu da doğurmamaktadır. Ciranta bu yasağı koymakla, kendi cirantasına karşı cirosundan dolayı sorumlu kalmaya devam etmektedir[12] ve kendi cirosundan sonra gelen ciro sahiplerine karşı ise sorumlu olmayacaktır. Senet bu yasağa rağmen tekrar ciro edildiği takdirde, ciranta, ciro ettiği kişiden sonra gelen hamillere karşı sorumluluktan kurtulmaktadır (TTK m. 685/2). Cirantanın ciro yasağı kaydı koyarak yaptığı ciro, senetteki ciro zincirini bozmayacağından, bu durumda düzenleyenin, lehtarın ve diğer cirantaların sorumlulukları devam edecektir.

Cirantalar için bu yasak kanuni bir temele dayanmaktayken kanun koyucu düzenleyenin senede ciro edilemez yasağı koyup koyamayacağı hakkında özel bir hüküm düzenlememiştir. Ancak bu husus, düzenleyenin bu yasağı koyamayacağı anlamına da gelmeyecektir[13].Doktrinde bir görüşe göre, cirantanın koyduğu ciro yasağı kaydı senedin tedavülünü engellemediği, sadece bu yasağı öngören cirantanın senedi devrettiği hamilden sonrakilere karşı sorumluluktan kurtulmasını sağladığı göz önüne alındığında, düzenleyenin ciro yasağını senedin tedavülünü engellemek amacıyla koymadığı anlaşılmaktadır. Burada düzenleyenin, senetteki şahsi defilerini sonraki hamillere karşı ileri sürebilmesi amaçlanmaktadır[14]. Bu görüşe göre ayrıca TTK m. 681/2’nin “düzenleyen, poliçeye emre yazılı değildir ibaresini veya aynı anlamı ifade eden bir kaydı koymuşsa, poliçe ancak alacağın temliki yoluyla devrolunabilir ve bu devir alacağın temlikinin hukuki sonuçlarını doğurur.” hükmü karşısında kanunda menfi emre kaydı bakımından “emre yazılı değildir” kaydı, ciro edilemez kaydının “emre yazılı değildir veya aynı anlamı ifade eden kayıtlar” arasında bulunduğu savunulmakta ve bu sebeple de düzenleyen tarafından senede ciro edilemez kaydı konulduğunda senedin “nama yazılı senet” hâline geldiği ve alacağın devri hükümlerine göre devredilebileceği sonucuna varılmaktadır[15].

Doktrindeki azınlıkta kalan diğer bir görüşe göre ise, düzenleyen tarafından konulan ciro edilemez kaydının senedin nama yazılı olması sonucunu doğuracağı kabulü kesin değildir[16]. Bu görüşe göre menfi emre kaydı bu şekilde yazılamayacağı gibi düzenleyenin amacı, senedi nama yazılı olarak düzenlemek değildir. Düzenleyenin amacı senede sorumsuzluk kaydı eklemektir. Dolayısıyla söz konusu kayıt da geçersiz olacağı için yazılmamış sayılması gerekecektir. İlaveten bu görüşe göre, bu kayıtlar tedavülü önleme amacı ile yazılmıştır ve senedin tedavül kabiliyetini önlemeyecektir. Bu kayıt sadece düzenleyen ve lehtar arasındaki hukuki ilişki bakımından sonuç doğuracaktır. Lehtarın düzenleyen ile senedin tedavül ettirilmeyeceğine yönelik anlaşmaya aykırı davranarak senedi devretmesi halinde düzenleyenin doğacak zararını tazmin etmesi gerekecektir. Ancak düzenleyen tarafından cirosu yasaklanan kambiyo senetlerinin nama yazılı senet olarak değerlendirilemeyeceğini kabul eden bir görüş ise tedavül noktasında bu görüşten ayrılmaktadır[17]. Bu görüşe göre, düzenleyenin öngördüğü bu yasak, senedin tedavül kabiliyetini ortadan kaldırmaktadır. Bu kayda rağmen senedi devralan hamil ise meşru hamil olarak değerlendirilemeyecektir. Bu kapsamda da senet bedeli ciroyu yasaklayan, düzenleyen ve lehtar tarafından talep edilemeyecektir[18].

Benzer yönde bir başka görüşe göre ise düzenleyen tarafından öngörülen ciro edilemez kaydı, senedin tedavül kabiliyetini ortadan kaldırmaktadır; ancak bu kayda rağmen senedi devralan hamil meşru bir hamildir. Ancak hamil artık senedi ciro edemeyecektir. Ciro etse dahi yeni hamil senetteki hakkını düzenleyene karşı ileri süremeyecektir[19].

Yargıtay ise doktrindeki hâkim görüşün paralelinde, düzenleyenin kambiyo senedine koyduğu “ciro edilemez” kaydının menfi emre kaydı olduğu kanaatindedir[20]. Yargıtay kararlarında, ciro yasağı kaydının söz konusu senedin kambiyo senedi vasfını ortadan kaldırmayacağı; senedin nama yazılı senet olarak nitelendirileceği ve nama yazılı senetlerin devir şekli olan alacağın temliki yoluyla devredilebileceği hususunda uygulama birliği oluşmuştur[21]. Ancak Yargıtay bu husustaki kararlarında, düzenleyen tarafından koyulan “ciro edilemez” kaydının hangi gerekçelerle “menfi emre kaydı” olarak değerlendirildiğini ayrıca temellendirmemiştir[22]. Lehtar tarafından kabul edilmiş bulunan, düzenleyenin senedin tedavül etmemesi şeklindeki iradesi, senedin tedavül kabiliyetini kesinlikle ortadan kaldırmayacaktır[23].Yani senet tedavül kabiliyetini kaybetmeyecek ve senet geçersiz sayılmayacaktır. Düzenleyenin senede koyduğu ciro edilemez kaydı, düzenleyen ile lehtar arasındaki temel ilişkiye dayanmaktadır. Yargıtay uygulamasında da bu kaydın “düzenleyen ile lehtarın, senedin tedavül etmeyeceği (üçüncü kişilere devredilmeyeceği) konusunda anlaştıklarını göstererek senedin tedavülünü önlemek için yazıldığı” şeklinde kabul edildiği görülmektedir[24]. Kanımızca bu yasak lafzen değerlendirildiğinde de menfi emre kaydı anlamı taşımamaktadır.

Düzenleyen tarafından konulan ciro edilemez kaydı, anlam yönünden de emre yazılı değildir ibaresini veya aynı anlamı ifade eden bir kayıt niteliğinde olmadıkları gibi bu sonuca varılmasına imkân veren bir anlam da bulunmamaktadır[25]. Kanun koyucu emre yazılı bir senedin nama yazılı hale gelmesinin yolunu açıkça menfi emre kaydı düzenlemesi ile öngörmüşken (TTK m. 785/1-b, TTK m. 681/2, TTK m. 788/2), Kanun’da düzenlenmeyen bir yoldan, düzenleyen tarafından ciro yasağı konulmasının kanuni bir yönü bulunmamaktadır. Nitekim “kanunen emre yazılı bir senedin nama yazılabilmesi için senedin emre yazılı olmadığının veya nama yazılı olduğunun senette açıkça ve kesin olarak belirtilmesi” gerekmektedir[26]. Düzenleyen tarafından konulan ciro edilemez yasağı, konuldukları kambiyo senedinin nama yazılı olduğunu kabul edebilmek için aranacak olan bu kesinlikten yoksun olduğu görülmektedir[27]. Bu açıdan düzenleyenin öngördüğü bu yasağın amacı senedi nama yazılı hale getirmek değil, senedin devredilmemesini sağlamaktır[28]. Nitekim bu ciro yasağı kaydının menfi emre kaydı olduğunu savunmak aynı zamanda düzenleyen ile lehtarın, senedin tedavüle çıkarılmaması hususundaki iradesine aykırılık oluşturmaktadır. Söz konusu kayıt, senedin “devir şeklini belirlemeye ya da değiştirmeye” yönelik olmayıp senedin “devredilmeyeceğine ilişkin anlaşmayı göstermeye” yöneliktir[29].

Emre yazılı kıymetli evrak kural olarak “ciro ve zilyetliğin devri yoluyla” devredilir (TTK m. 647/1,2; TTK m. 648/2)[30]. Düzenleyenin “senede ciro edilemez kaydını yazarken kast ettiği ‘ciro’ ‘senedin devir şekline’ yani ‘emre yazılı olup olmamasına’ matuf değildir. Buradaki ‘ciro’ sözcüğü, ‘senedin devredilmesi için yapılacak olan somut ciro işlemine/işlemlerine’ yöneliktir. Yoksa kayıt konulurken, ‘senedin devir usulünün, yani senedin devri için yapılması gereken işlemin değiştirilmesi (=senedin ciro değil de alacağın temliki yoluyla devredilebilir olması)’ amaçlanmamaktadır. Dolayısıyla «ciro edilemez» ya da «cirosu yasaktır» kaydı, senede, ‘emre yazılı olduğundan ilke olarak ciro ve zilyetliğin geçirilmesi yoluyla devredilebilecek olan bu senet üzerinde ‘ciro işlemi yapılmaması’, yani ‘senedin tedavül etmemesi’ için’ yazılmaktadır.”[31] Bu bağlamda düzenleyeni tarafından cirosu yasaklanan kambiyo senetlerinin, lehtar tarafından, düzenleyenin bu iradesine karşı senedi üçüncü bir kişiye ciro etmesi durumunda, senedin zilyetliğinin devir olgusuna aykırı tasarrufta bulunup bulunmadığının ortaya konması gerekecektir. Bu sebeple güveni kötüye kullanma suçu gündeme gelmesi ihtimali söz konusu olabileceği için öncelikle bu suç hakkında genel bilgiler verilmelidir.

  1. SENET METNİNDEN ANLAŞILMAYAN VE CİRO EDİLMEMESİ KAYDIYLA ÇEKİN DÜZENLENMESİ VE BOŞ ÇEK OLARAK LEHDARA TESLİMİ

Çek, ticari hayatın ihtiyaçlarına cevap verebilmek ve aynı zamanda nakit para taşımanın çeşitli zorluklarını aşmak için kullanılan kambiyo senetlerinin bir türüdür.

Çekin düzenlenerek tedavüle çıkarılmasının kişilere yüklediği ağır sorumluluk ve dolaşım güvenliğinin sağlanması için çek için de diğer kambiyo senetlerinde olduğu gibi sıkı şekil şartları öngörülmüştür. Çekin geçerliliğine ilişkin bu şekil şartları 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 780 ve 781. maddelerinde düzenlenmiştir. Bir çekin geçerliliğinden bahsetmemiz için ilgili hükümlerdeki şekil şartlarının yerine getirilmiş olması ve çekin geçersiz olmasına neden olacak unsurları taşımamış olması gerekir.

Çek 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun[32] (TTK) üçüncü kitabı ile 5941 sayılı Çek Kanunu[33] (ÇK)[34] ve bu kanun uyarınca çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. TTK m. 670 vd. düzenlemelerine göre çek de poliçe ve bono gibi bir kambiyo senedi olup TTK’nın 780 ila 818. maddeleri, bu kambiyo senedine tahsis edilmiştir. Yine, TTK’nın çeki düzenleyiş biçimi bonoya benzer şekilde olmuş[35] ; ayrıca çeke özel hükümler konulmuş ve geri kalan konular için poliçe hükümlerine atıf yapılmıştır (TTK m. 818). Nakdi ödeme söz konusu olmaksızın yapılan ödemelerde kullanılan araçların, hala en önemlisi konumunda bulunan çek, iktisadi açıdan bir ödeme aracıdır. Ancak, bu hususu açık bir şekilde düzenleyen bir kanun maddesi bulunmamaktadır. Buna rağmen, çekin muhatap bankaya ibrazı halinde ödenebilen bir kambiyo senedi oluşu, aynı zamanda teminat cirosu ile ciro edilememesi bu niteliğini ortaya koymaktadır[36].

Senet metni, tedavüle çıkarıldıktan sonra bazı değişikliklere uğrayabilir. Bu değişiklikler senet metni üzerinde yer alan mecburi, ihtiyari, alternatif şekil şartları ile diğer kayıtlardan birinin değiştirilmesi, kazınması veya silinmesi şeklinde gerçekleşebileceği gibi senet metnine birtakım ilaveler yapılarak da gerçekleştirilebilir[37]. Buna karşılık, bir açık senetteki (eksik unsurlu senet) boşlukların anlaşmaya aykırı doldurulması (TTK m. 680) veya ödeyen cirantanın kendisinden sonraki ciroları çizmesi (TTK m. 727/2) gibi kanunen uygun görülen değişiklikler, senedin tahrif edilmesi sayılmaz[38]. Yine, ister iradi ister irade dışı bir sebeple yapılan değişiklik sonucunda senedin asli unsurlarından biri ortadan kalkarsa senet geçersiz hale gelir. Bu durumda senede önce imza atanlar, senet ortadan kalktığı için, senede sonradan imza atanlar ise geçerli olmayan bir senede imza attığı için sorumlu tutulmazlar[39].

Geçerli bir kambiyo senedinin senetten sorumlu olanların önceden rızaları alınmadan tahrif edilmesi noktasında TTK m. 748’de (TTK m. 818/1-ö; TTK m. 748) bir düzenlemeye gidilmiştir. Buna göre; “Bir poliçe metni değiştirildiği taktirde, değiştirmeden sonra poliçe üzerine imza koymuş olan kişiler, değişmiş metne ve ondan önce imzasını koyanlar ise eski metne göre sorumlu olurlar.” Bu hüküm her ne kadar sadece poliçe için düzenlenmiş gibi gözükse de TTK m. 818/1-ö atfıyla, çeklere de uygulanacaktır. Ancak kambiyo senedi üzerinde değişiklik yapılmasına izin veya icazet verilmişse borçlunun sorumluluğu değişecektir; TTK’nın 748. maddesi uygulanmayacaktır. Bu durumda borçlu kambiyo senedinden dolayı, önceki metne göre değil, verdiği izin ve icazete göre sorumlu olacaktır[40].

Çek metninde değişiklik yapılması keşidecinin onayı ile mümkün olup bu husus, değişikliğin keşideci ve diğer ilgililer tarafından paraflanması ile keşideci ve ilgililer açısından sonuç doğuracaktır[41]. Son olarak TTK m. 748 anlamında bir değişiklikten bahsedilebilmek için senedin tedavüle çıkmış olması gerekmektedir. Eğer değişiklik senet imzalandıktan sonra ancak tedavüle çıkmadan önce yapılmışsa bu madde kapsamında değerlendirilmeyecektir.

Çek, keşidecisi tarafından sadece imzalanıp diğer unsurlar boş bırakılarak veya imza ile birlikte bazı unsurlar doldurulmak suretiyle tedavüle çıkarılabilir. TTK m. 730/III hükmünün yollamasıyla TTK m. 592 hükmüne göre tedavüle çıkarılırken kısmen boş bırakılmış olan çek, keşideci lehtar arasındaki anlaşmaya aykırı şekilde doldurulsa bile buna ilişkin kişisel defiler çek hamiline karşı ileri sürülemez. Şu kadar ki hamil çeki kötü niyetle iktisap etmiş veya iktisap anında ağır kusuru bulunsun[42]. Çekte boş bırakılan yerlerin tedavülden önce doldurulması mümkün olup lehtarın, çek bedeli dahil, anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasını yazılı belge ile kanıtlaması gerekir ve bu konuda bilirkişi incelemesi yapılamaz[43]. Ancak açık çek, örneğin keşide tarihi boş bırakılan ve doldurulmadan bankaya ibraz edilen çek, çek hükmünde değildir. Dolayısıyla karşılığı bulunmasa da karşılıksız çek suçunu oluşturmaz.

Bedel ilişkisi olmaksızın düzenlenen senetlerden bir kısmında, tarafların, tedavülünü amaçladıkları geçerli bir senedi düzenleme iradeleri bulunmaz. Muvazaalı senetlerden olan bu kambiyo senetleri, borçlunun menfaatine yöneliktir. Ancak lehtar lehine ve üçüncü kişilere karşı kredi ve ekonomik gücünü olduğundan daha yüksek göstermek amacıyla düzenlendiği için muvazaalıdır ve geçersizdir. Bedelsiz olan ve tedavülü mümkün olmayan bu senetlerin temel dayanağı güven ilişkisidir. Bu güven ilişkisine aykırı davranılması ceza yaptırımı ile karşılaşsa da bu davalarda senetle ispat ve yazılı ispat kuralı gereği vakıaların ispatında sorun olmaktadır[44].

Taraflar arasında bedel ilişkisi olmadığı halde, geçerli ve tedavül ve ifa edilmek üzere bir kambiyo senedi düzenleme iradesiyle meydana getirilen senetler, geçerli, fakat bedelsizdirler. Bu senetler tarafların bedelsizlik konusunda anlaşmış oldukları senetlerdir. Hatır anlaşması ile düzenlenen senetlerde tedavül ve ciroyu yasaklayan bir kayıt yoksa bu senetlerin devredilebileceği ve ifa edilebileceği kabul edilmektedir. Ancak bedelsiz olmaları sebebiyle güvene aykırı davranılması halinde sebepsiz zenginleşme ve güvene aykırı davranış ortaya çıkacaktır[45].

Yazılı sözleşmeye (senede) karşı ileri sürülecek irade bozukluğu halleri (yanılma, aldatma, korkutma) ile aşırı yararlanma hallerinde tanık dinlenmesi mümkündür (HMK m.203/1,ç). Ancak senetle ispat kurallarının kolayca bertaraf edilmesinin engellenmesi için irade bozukluğu hallerinin varlığını makul gösteren objektif sebeplerin ortaya konulması ve sonrasında da tanık dinlenilmesine müsaade edilmesi gerekir[46]. Borçlunun alacaklıya verdiği imzalı boş kağıdı alacaklının anlaşmaya aykırı olarak doldurduğunu ve bu nedenle de borçlu, hataya düştüğünü belirterek tanık dinletemez ancak imzalı boş kağıt borçlunun elinden hileyle alınmışsa, işte o zaman tanık dinlenebilir[47].

Doktrinde ilk olarak bedelsizlik halinde, senedin iyiniyetli üçüncü kişilere ciro edilmesinin önlenmesi için, senedin iadesi ve iptali davasının açılabilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Bu tespit yerinde olmasına rağmen bedelsizlik sebebiyle açılan iptal davasının hukuki dayanağı değil ancak bir faydası olabilir[48].

Bu durumda irade bozukluğu veya açık çek tanzimi ile verilen çek hallerinde lehtarın bu iradeye aykırı olarak başka lehtarın adını yazmak suretiyle çeki devir ve tedavüle çıkarması durumunda temel ilişkiye dayalı şahsi def’i ispatı için tanık dinlenmesi mümkün olacaktır.

  1. GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNA İLİŞKİN GENEL BİLGİLER

Güveni kötüye kullanma suçu; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun özel hükümler kitabında, kişilere karşı suçlara ilişkin ikinci kısmın malvarlığına karşı suçları düzenleyen onuncu bölümünde, 155. Maddede şu şekilde düzenlenmektedir:

“Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkâr eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır”.

“Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur”.

Söz konusu suç 765 sayılı mülga TCK’nın 508. ve 510. maddelerinde düzenlenen emniyeti suiistimal suçlarının karşılığını oluşturmaktadır[49]. 5237 sayılı TCK’da güveni kötüye kullanma suçunun basit şekliyle nitelikli şekli TCK’nın 155. maddesinde ayrı bir suç olarak düzenlenmiş; 765 sayılı TCK’nın 508. maddesinde düzenlenen bedelsiz senedi kullanma (TCK m. 156) ile açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçu (TCK m. 209) da bağımsız birer suç tipi olarak ihdas edilmiştir[50].

  1. Korunan Hukuki Değer

Doktrinde genel olarak güveni kötüye kullanma suçunda “mülkiyet hakkı, zilyetlik ve sözleşme ilişkisinden kaynaklanan, tarafların birbirlerine karşı duydukları güven ilişkisinin” korunduğu savunulmaktadır[51]. Ancak Aytekin İnceoğlu yerinde olarak, bu suçun oluşabilmesi için geçerli bir sözleşmenin varlığının gerekmediği, zilyetliğin devri olgusunun yeterli olacağını düşünmekle birlikte bu suç tipiyle korunması amaçlanan hukuki değerin taraflar arasında sözleşmeye dayanan güven ilişkisi olmadığını savunmaktadır. Sözleşmeye dayanan hukuki bir yararın ceza hukuku vasıtasıyla korunmasının kural olarak gereksiz olduğunu düşünmektedir. Yazara göre sözleşmeye aykırılık hallerinde genelde güven ilişkisi zedelenmektedir; fakat ceza hukuku her zaman için güven ilişkisini zedeleyen kişileri cezalandırma amacında olmadığı gibi sözleşme ilişkisinin korunmasına yönelik normlar da ihdas etmemektedir. Suç ihdası ultima ratio ilkesi gereği ancak çok sınırlı ve zorunlu durumlarda gerçekleştirilmelidir. Bu sebeple ceza hukuku haksız fiillerden kaynaklanan yoğun değer ihlalini suç olarak ihdas etmekte, sözleşmeye aykırılık taşıyan fiillerin yaptırımını ihtiva etmemektedir ve bu husus medeni hukukun kapsamına girmektedir. Bu nedenle sözleşmeye dayalı güvenin ceza hukuku vasıtasıyla korunduğunun iddia edilmesi, ultima ratio ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Ayrıca kanun koyucu sözleşmeye dayalı güven ilişkisini korumak istese idi güveni kötüye kullanma suçunun yaptırımını, aynı şekilde mülkiyet hakkının korunan hukuki değer olarak kabul edildiği hırsızlık suçuyla öngörülen müeyyideden daha ağır olacak şekilde düzenlerdi. İlgili suç tipinin isminde “güven” kelimesinin bulunması göz önünde bulundurulduğunda güven ilişkisi elbette bu suç bakımından önem arz etmektedir. Ancak burada sözleşmesel güven ilişkisi değil, zilyetliği devredenin mülkiyet hakkının ihlal edilmeyeceğine ya da zilyetliğinin devam edeceğine ilişkin güven (itimat) korunmaktadır. Bu suç tipiyle korunmak istenen taraflar arasındaki sözleşmeye dayanan nihai güven ilişkisi değil, mülkiyet hakkı ve zilyetlik olgusunun sürdürülmesine yönelik güvendir[52].Kanaatimizce bu suçla korunmak istenen hukuki değer mülkiyet hakkı, zilyetlik olgusu ve devir olgusuna aykırı davranmakla ya da zilyetliğin devri amacına aykırı tasarruflarda bulunmakla suçun konusu olan malın zilyetliğini devreden mağdurun mülkiyet hakkının ihlal edilmeyeceğine ya da zilyetliğinin devam edeceğine ilişkin güvenidir[53].

  1. Tipikliğin Maddi Unsuru
  2. Fail

Güveni kötüye kullanma suçunda fail, devir ilişkisi gereği bu suça konu mal kendisine tevdi veya teslim edilen, geçici olarak malın zilyetliğini devralan kişidir (fer’i zilyet[54])[55]. Bu sebeple bu suç bir “özgü suç” olarak karşımıza çıkmaktadır[56].Bu suçta fail, sadece mağdurun suç konusu eşyanın zilyetliğini devrettiği kişi olabilir. Zilyetliğin devri olmaksızın malı herhangi bir şekilde bulan kişi bu suçun faili sayılamayacaktır[57]. Devir ilişkisinde taraf sıfatını haiz bulundurmayan suç ortakları, bu suçun işlenmesine katılan “şerik” sıfatıyla sorumlu tutulabilirler[58].

Doktrindeki genel kanıya göre bu suçun faili, zilyetliğini devraldığı malın maliki olmadığı için malın paylı veya elbirliği ile malikleri birbirlerine karşı bu suçu işleyemeyeceklerdir[59]. Ancak bu suçla korunan hukuki değer, zilyetliği devredenin mülkiyet hakkının ihlal edilmeyeceğine ya da zilyetliğinin devam edeceğine ilişkin güvenidir. Bu bağlamda malikin malının zilyetliğini devrettiği kişiye karşı devir olgusuna aykırı tasarruflarda bulunması ya da bu olguyu inkâr etmesi durumunda da güveni kötüye kullanma suçunun oluşacağı kanaatindeyiz[60].

Zilyet yardımcıları bu suçun faili olarak değerlendirilemeyecektir[61].Nitekim zilyet yardımcısı; zilyedin gözetimi, denetimi ve fiili egemenliği altında (elmenliğinde) malı elinde bulundurduğu ve kendisine malın zilyetliği devredilmediği için fail olarak değerlendirilemezler[62].

  1. Mağdur

Bu suçun mağduru taraflar arasındaki zilyetliği devir olgusuna dayanarak faile malın zilyetliğinin devredildiği ve güveni kötüye kullanma oluşturan fiillerin sonucunda güveni sarsılan ve genellikle de malvarlığı zararına uğrayan kişilerdir[63]. Somut olay özelinde bu kişi suç konusu malın maliki olabileceği gibi zilyedi de olabilecektir[64].

  1. Maddi Konu

Güveni kötüye kullanma suçunda maddi konu, zilyetliği faile devredilen mallardır[65]. Daha geniş bir anlatımla bu suçun konusunu “mülkiyete konu olan ve ekonomik değeri olan taşınır veya taşınmaz mallar” oluşturmaktadır[66].Taşınır mal kapsamında; senetler, kuponlar, tahviller, hisse senetleri bu suçun maddi konusunu oluşturabilirler[67]. Çalışma konumuz bağlamında kanunen emre yazılı kambiyo senetleri de güveni kötüye kullanma suçunun maddi konusunu oluşturmaktadırlar.

Söz konusu suçun maddi konusunun failin dışında başka bir kişiye ait olması gerekmektedir[68].Kişinin kendi mülkiyetindeki mala karşı güveni kötüye kullanması suçunu işlemesi eşyanın doğasına aykırıdır.

Zilyetliğin devriyle beraber mülkiyet hakkı da devralana geçtiğinde, kanunda yazılı “başkasına ait olma” koşulu gerçekleşmeyeceğinden güveni kötüye kullanma suçu oluşmayacaktır[69].

  1. Fiil (Hareket)

Güveni kötüye kullanma suçunun fiil unsurunu, “failin başkasına ait olan ve muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunması veya bu devir olgusunu inkâr etmesi” oluşturmaktadır. Bu suç seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenmiştir[70]. Her iki seçimlik hareketin birlikte işlenmesi durumunda arada zaman birliği söz konusu ise tek bir güveni kötüye kullanma oluşacaktır[71].

Söz konusu suç, Kanun’daki fiil tanımına bakıldığında sadece ilk fiil bakımından icraî olarak işlenebilen bir suç olarak karşımıza çıkmaktadır. “Devir olgusunun inkâr edilmesi” şeklindeki ikinci fiil, somut olaya göre icraî veya ihmalî bir davranışla işlenebilen bir fiil teşkil etmektedir[72].

Güveni kötüye kullanma suçunun gündeme gelebilmesi için her şeyden önce zilyetliğin devri olgusunun hukuki bir temele dayanması gerekmektedir. Bu sayede bu suç benzer suçlardan da ayırt edilebilmektedir. Zilyetliğin devri rızaya dayanmıyorsa “hırsızlık (TCK m. 141)”[73], bu devir karşı tarafın hilesi ile gerçekleşmişse “dolandırıcılık (TCK m. 157)”, zilyetliğin cebir veya tehdit yoluyla elde edilmesi durumunda “yağma (TCK m. 148)”, zilyetliğin hata veya tesadüf yoluyla elde edilmesi halinde ise “kaybolmuş veya hata sonucu ele geçirilmiş eşya üzerinde tasarruf suçu (TCK m. 160)” gündeme gelecektir[74].

“Devir amacı dışında tasarrufta bulunma” fiilinden anlaşılması gereken mal üzerinde sadece malikin kullanabileceği yetkilerin kullanılmasıdır[75]. Bu yetkiler eşyanın bir başkasına devredilmesi, üzerinde sınırlı ayni hak tesis edilmesi; maddi konunun emre yazılı senet olduğu durumlarda senedin ciro edilmesi gibi somutlaşabilmektedir. Diğer bir anlatımla malın zilyedi olan fail, zilyetliğinin sebebini oluşturan olguyla bağdaşmayacak biçimde, “zilyetliği mülkiyete dönüştürecek şekilde” tasarruflarda bulunmaktadır[76].

İkinci seçimlik hareket olan “devir olgusunu inkâr etme” davranışından anlaşılması gereken failin malın zilyetliğinin kendisine devredilmemiş olduğunu savunmasıdır[77]. Fail burada mağdur ile aralarında, sözleşmeye dayalı olsun veya olmasın, herhangi bir ilişki olmadığını savunmaktadır[78]. Bu inkâr olgusu, malın zilyetliğinin devredilmediğinin savunulması, kendisinin zilyet değil zilyet yardımcısı olduğunun savunulması gibi karşımıza çıkabilir. Malın zilyetliğinin iadesi bakımından makul sayılabilecek bir sürenin geçmesine rağmen bu iade gerçekleşmediğinde de devir olgusunu inkâr etmekten bahsedilebilecektir[79]. Failin, “asli zilyedin kendisine yaptığı ihtar nedeniyle malı geri verme yükümlülüğü doğmuşsa”, bu yükümlülüğünün bilincinde olmasına rağmen devir olgusunu inkâr kastıyla malı iade etmemesi durumu da bu suçun ikinci seçimlik hareketinin ihmali davranışla işlenebildiği hale vücut verecektir[80].

Güveni kötüye kullanma suçu, zilyetliğin devri amacı dışında tasarruflarda bulunma veya devir olgusunun inkâr edilmesi ile birlikte tamamlanmaktadır[81]. Herhangi bir zararın doğması da aranmamakla birlikte herhangi bir neticenin doğması da aranmamaktadır. Bu bağlamda bu suç bir sırf hareket suçu[82] ve soyut tehlike suçu[83] teşkil etmektedir.

  1. Nitelikli Hal

“Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi” hali (TCK m. 155/2), bu suçun cezayı ağırlaştıran nitelikli halini oluşturmaktadır. Bu durumda fail, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunacaktır. Bu nitelikli halde failin sıfatıyla zilyetliğin devri olgusu arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir[84].Failin ayrıca madde metninde belirtilen meslek, sanat veya ticari faaliyeti sürekli olarak yürütüyor olması gerekmektedir[85].

  1. Tipikliğin Manevi Unsuru

Güveni kötüye kullanma suçunda failin “zilyetliğin devri amacı dışında tasarruflarda bulunma” veya “devir olgusunu inkâr etme” şeklinde gerçekleştirdiği fiilleri, “kendisinin veya başkasının yararına” olacak şekilde ve “kasten” işlenmesi durumunda gerçekleşmektedir[86]. Güveni kötüye kullanma suçunda kast, suçun maddi konusu üzerindeki zilyetliğin faile devredilmesinden sonra oluşur[87].Bu suçun taksirli hali kanunda düzenlenmediği için taksir hükümleri söz konusu olamayacaktır. İlaveten bu suçun olası kastla işlenmesi de mümkündür[88]. Kanun, bu suçun yarar sağlama amacı ile işlenmesini aramamaktadır. “Kendisinin veya başkasının yararına olarak” ifadesi ile kanun koyucu “suçun başkası lehine de işlenebileceğini belirtmek” amacıyla tümceyi anlamlı biçimde bağlayabilmek istemiştir[89]. Nitekim suçun işlenmiş kabul edilmesi için bu yararın gerçekleşmesi gerekmemektedir[90].Bu nedenle bu suçta özel kastın bulunması gerekli değildir[91].

Kişinin aslında eşyanın devir konusu olmamasına rağmen hataya düşüp devre konu eşya olduğunu tasavvur etmesi durumunda işlenemez suç (muhal suç) söz konusu olacaktır[92].Ayrıca failin suçun maddi unsurlarında hataya düşmesi durumunda TCK m. 30/1 hükümleri uygulanabilecektir. Örneğin fail malın zilyetliğini devralmakla aynı zamanda mülkiyet hakkını da devraldığı zannıyla veya devrin amacına aykırılık teşkil etmediğini tasavvur ettiği tasarruflarda bulunduğunda tipiklik hatası hükümlerinden yararlanabilecektir[93].

  1. Hukuka Aykırılık Unsuru

Güveni kötüye kullanma suçunda hukuka uygunluk nedenleri, hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası olmak üzere iki şekilde söz konusu olmaktadır[94]. TCK m. 26/1 hükmüne göre: “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez.”. Bu kapsamdaki hak ise kanun, usulüne göre yürürlüğe konmuş milletlerarası sözleşme, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, yönetmelik gibi düzenlemelerle belirlenebilir. Bu düzenlemelerde zilyetliğin devri olgusuna aykırı tasarruflarda bulunma veya devir olgusunu inkâr etme fiilini meşru kılan bir hak söz konusuysa bu durumda TCK m. 155’ten bahsedilemeyecektir. TCK m.26/2 hükmüne göre: “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.” Bu kapsamda eşya üzerinde mutlak surette tasarruf edebilen malik, bu suçun işlenmesinde rızayı açıklama bakımından da yegâne yetkili kişi olacaktır[95]. Ancak burada rızanın tasarruftan önce verilmiş bulunması gerekecektir[96].

  1. Kusurluluk

Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile zilyetliği devredilen bir mal üzerinde devir olgusuna aykırı tasarrufta bulunan veya devir olgusunu reddeden kişi zorunluluk halinden yararlanabilecektir (TCK m. 25/2)[97]. Şartları bulunduğu ölçüde fail hakkında TCK m. 30/2,3,4 hükümleri uygulanabilme imkânı bulacaktır.

  1. Suça veya Cezaya Etki Eden Nedenler
  2. Şahsi Cezasızlık Nedenleri ve Cezada İndirim Yapılmasını Gerektiren Şahsi Nedenler

Malvarlığına karşı suçlarda şahsi cezasızlık nedenlerinin düzenlendiği TCK’nın 167/1. maddesine göre: “Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların; a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın, c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.” Cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepleri düzenleyen aynı maddenin ikinci fıkrasına göre: “(2) Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikayet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.”

  1. Etkin Pişmanlık

Malvarlığına karşı bazı suçlarda etkin pişmanlık hususunun düzenlendiği TCK’nın 168. maddesine göre: “(1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir. (2) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir. … (4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır. …”

  1. Suçun Özel Görünüş Biçimleri
  2. Teşebbüs

Güveni kötüye kullanma suçu herhangi bir neticenin gerçekleşmesinin gerekmediği, sırf hareketin cezalandırıldığı bir suç olduğu gerekçesiyle kural olarak teşebbüs hükümlerinin uygulanması mümkün değildir[98]. Suç yoluna (iter criminis) girmiş olan failin hareketi parçalara bölünebildiği durumlarda teşebbüs hükümleri uygulanabilecektir[99]. Ancak devir olgusunun inkâr edilmesi bakımından icra hareketlerinin parçalara bölünmesi oldukça güçtür. İlk seçimlik hareket bakımından teşebbüs hükümlerinin uygulanması daha olası görülmektedir[100].

  1. İştirak

Güveni kötüye kullanma suçu özgü suç niteliğinde olduğundan iştirak hükümleri değişiklik arz edecektir. Burada fail dışında suçun işlenişine katılan kişiler, TCK’nın 40/2. maddesi uyarınca azmettiren ya da yardım eden olarak cezalandırılabilecektir[101].

  1. İçtima

Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı güveni kötüye kullanma suçunun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bu suçun temel şekli ile daha ağır cezayı gerektiren nitelikli şekli aynı suç sayılır (TCK m. 43/1).

Güveni kötüye kullanma suçunun işlenmesi amacıyla failin sahte özel belge kullanılmışsa (TCK m. 207) TCK m. 44 gereği fikri içtima kuralları gibi tek cezaya hükmedilmesi gerekirken TCK m. 212’nin özel hüküm teşkil etmesi sebebiyle fail hem özel belgede sahtecilikten hem de güveni kötüye kullanma suçundan cezalandırılacaktır[102]. Failin devir olgusuna aykırı tasarrufta bulunmaya yönelik sahte resmi belge kullanması (TCK m. 204) durumunda bu suçta belgenin kullanılması aranmadığından iki farklı fiil söz konusu olacak ve gerçek içtima kuralları uyarınca fail cezalandırılacaktır[103].

  1. Yaptırımı ve Muhakemesi

Güveni kötüye kullanma suçunda altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası birlikte öngörülmüştür. Hâkim sonuç cezayı belirledikten sonra TCK’nın 50/1. maddesini uygulayıp sonuç cezayı adli para cezasına ya da diğer seçenek yaptırımlara çevirebilir. Adli para cezasına hangi miktarda hükmedileceği TCK’nın 155. Maddesinde düzenlenmemiştir. Bu cezanın uygulanmasında öngörülen sistem, gün para cezası sistemidir[104]. TCK’nın 52/1. maddesi gereği adli para cezası, 5 ilâ 730 gün arasında hâkim tarafından belirlenecektir[105]. Adli para cezasının gün miktarı belirlendikten sonra en az 20 ve en fazla 100 Türk Lirası olan bir gün karşılığı adlî para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdir edilecektir (TCK m. 52/2)[106]. Adli para cezası hesaplanırken cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılacak ve adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunacaktır (TCK m. 61/8). Bu suç için öngörülen sonuç ceza 1 yıl veya daha az olacak şekilde hapis cezası ise hükmedilecek yaptırım; suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre TCK’nın 50/1. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlara çevrilebilecektir. Bu hususta hâkimin takdir yetkisi bulunmaktadır[107].

Güveni kötüye kullanma suçunun temel şekli kanunda şikâyete tabi olarak düzenlenmiştir. Nitelikli hali düzenleyen ikinci fıkrasında ise şikayet koşulu aranmamıştır. Uzlaştırma hükümlerinin uygulanabilmesi iki durumda söz konusudur[108]. İlk olarak soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suçlar uzlaştırmaya tabidir (CMK m. 253/1-a). TCK’nın 155/1. maddesi bakımından uzlaşma hükümleri uygulanabilir; ancak ikinci fıkra bakımından aynı sonuç geçerli olmayacaktır. İkinci olarak ise suçun şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, 253/1-b alt bendinde sayılan suçlardan birinin varlığıdır.

Güveni kötüye kullanma suçu da 253/1-b alt bendinde sayılan suçlardan biri arasında sayıldığından uzlaştırma hükümleri uygulanabilecektir. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 11. maddesi uyarınca bu suçla madde itibariyle yetkili mahkeme asliye ceza mahkemesidir. Yer itibariyle yetkili mahkeme ise CMK’nın 12/1. maddesi gereği devir olgusuna aykırı tasarrufun yapıldığı veya devir olgusunun inkâr edildiği; yani suçun işlendiği yer mahkemesidir.

Basit yargılama, iddianame mahkemesince kabul edilip kovuşturma aşamasına geçildikten sonra adlî para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlar bakımından öngörülen bir muhakeme türüdür. Bu muhakeme türünde, seri muhakeme usulünde olduğu gibi katalog suç öngörülmemiştir[109].

Kanun kuyucu güveni kötüye kullanma suçunun üst sınırı olarak iki yıl hapis cezası öngördüğü için bu suçta basit yargılama usulü uygulanabilecektir. Seri muhakeme usulünün uygulanması noktasında da belirli şartlar öngörülmüştür[110]. Kanun koyucu, seri muhakeme usulünün uygulanabilmesini katalog suçlarla sınırlamıştır (CMK m. 250/1). Ayrıca basit muhakeme usulünden farklı olarak seri muhakeme usulünde takdirilik öngörülmemiştir[111]. Bu suç, ilgili hükümde belirtilen katalog suçlardan biri olarak sayılmamıştır. Bu nedenle bu suçla ilgili seri muhakeme usulü de uygulanamayacaktır.

  1. DÜZENLEYENİ TARAFINDAN CİROSU YASAKLANMIŞ KAMBİYO SENETLERİNİN LEHTARI TARAFINDAN CİRO EDİLMESİNİN GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU İLE İLİŞKİSİ

Savunduğumuz görüşe göre düzenleyeni tarafından ciro edilmesi yasaklanan kambiyo senetlerinin lehtarı tarafından ciro edilmesi hali senedi nama yazılı hale getirmemektedir.

Burada düzenleyen ile lehtar arasında senedin üçüncü bir kişiye devredilemeyeceğine ilişkin bir hukuki ilişki bulunmaktadır. Bunun yazılı olarak yasaklanmış olması gerekirken hatır senedi anlaşması ile boş ve lehtar kısmı boş olarak düzenlenmek suretiyle lehtara verilen bu çekin güvene aykırı kullanılması hukuka aykırı bir durum oluşturacaktır. Ancak bu konu doktrinde tartışılmamıştır.

Lehtarın bu ilişkiyi göz ardı edip, inkar suretiyle ciro yasağına aykırı olarak senedi üçüncü bir kişiye lehtar olarak yazarak veya ciro ederek vermesi durumunda zilyetlik olgusuna aykırı tasarrufta bulunduğu sonucuna varılacaktır.

Bu açıdan lehtarın bu fiilinin güveni kötüye kullanma suçu teşkil edebilmesi için ikinci bölümde genel olarak bu suçla ilgili unsurlar bakımından inceleme yapmak gerekmektedir.

Güveni kötüye kullanma suçunda failin mülkiyetinde bulunmayan bir malı devraldığı zilyetlik olgusuna aykırı tasarruflarda bulunması gerekmektedir. Bu açıdan düzenleyenin cirosunu yasaklayarak düzenlediği kambiyo senedini lehtara vermekle bu senedin mülkiyetini de devredip devretmediği hususu incelenmelidir. Yargıtay kararlarına bakıldığında ise nama yazılı senetlerin devrinde senette mündemiç hakkın sahibi olabilmek için, senedin mülkiyetini karşı tarafa geçiren işlemin yapılmasının şart olduğu vurgulanmaktadır[112]. Ancak daha önce de savunulduğu üzere düzenleyeni tarafından ciro işleminin yasaklanması senedi nama yazılı hale getirmeyeceği için burada senedin mülkiyetinin devredildiğinden söz edilemeyecektir.

Çalışmanın ilk bölümünde temellendirdiğimiz üzere düzenleyenin senedin cirosunu yasaklaması, bu senedin lehtar ile aralarındaki hukuki ilişkiye bağlı olarak kullanılmasını gerektirmektedir. Senedin tedavülünün yasaklanması ise lehtarın bu senedi tahsil etmesi ile sınırlıdır. Makbuz ve senetlerin geri verilmesi bölümünde ve borçlunun hakkı başlığı altında düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 103. maddesine göre: “Borcu ödeyen borçlu, bir makbuz ve borcun tamamı ödenmişse, buna ilişkin borç senedinin geri verilmesini veya iptalini isteyebilir. Bu nedenle lehtarın senet bedelini tahsil ettikten sonra ciro yasağı sebebi ile senedi düzenleyenine iade etmesi gerekmektedir. Bilindiği üzere mülkiyet hakkı ise sahibine eşya üzerinde en geniş yetkileri sağlamakla birlikte eşyadan yararlanma, eşyayla ilgili tasarrufta bulunma ve eşyayı kullanma yetkilerini içerir[113]. Ayrıca bu hak herkese karşı ileri sürülebilen bir ayni hak niteliğindedir[114]. Ancak lehtar, cirosu yasaklı senet üzerinde devreme hakkına sahip değildir ve senetle mündemiç hakkını da herkese karşı değil sadece düzenleyenine karşı ileri sürebilmektedir. Bu yönüyle cirosu yasaklanmış kambiyo senedinin maliki halen düzenleyen olmakla birlikte lehtar, bu senedin fer’i ve dolaysız zilyedidir[115]. Bu açıdan güveni kötüye kullanma suçunda “başkasına ait olma” koşulunun gerçekleştiği söylenebilir.

Çalışmanın ilk bölümünde temellendirdiğimiz kabule göre fer’i zilyet olan lehtar (fail), zilyetliği devri olgusunun temel sebebi teşkil eden sebebe aykırı tasarruflarda bulunduğu anda güveni kötüye kullanma suçunu işlemiş olacaktır. Zilyetlik olgusunun temel sebebini, cirosu yasaklanmış senedin lehtarınca tahsil edildikten sonra düzenleyene iade etmesi gerekirken bir başkasına ciro etmesi oluşturmaktadır. Bu tasarrufun kapsamını ise senedi üçüncü bir kişiye ciro edilmesi; yani zilyetliğin devir olgusuna aykırı davranılması oluşturmaktadır. Nitekim Yargıtay da “Sanığın katılanla akdetmiş olduğu bayilik sözleşmesi kapsamında üçüncü kişilere ciro edilmemek kaydıyla teminat maksatlı olarak almış olduğu 6 adet çeki, sözleşmedeki kayda aykırı olarak üçüncü kişilere ciro ettiği ve bu şekilde kendisine zilyetliği devrolunan çekler üzerinde devir maksadının haricinde tasarrufta bulunduğu iddia olunan olayda; Sanığın eyleminin hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.” kabulü ile bu husustaki iradesini ortaya koymuştur[116].Ancak söz konusu kararın karşı oyunda “Katılan ile sanık arasında yapılan bayilik sözleşmesine istinaden teminat amaçlı olarak katılan tarafından sanığa verilen çeklerin hangi durumda kullanılabileceğine ilişkin bayilik sözleşmesine hüküm eklenmiştir. Sanığın kendisine verilen çekleri sözleşmeye aykırı şekilde kullanmış olmasının nitelikli güveni kötüye kullanma suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususu daire çoğunluğu ile aramızdaki ihtilafın özünü oluşturmaktadır. Katılan sözü edilen çekleri, sanığa saklayıp iade etmek üzere; yani emanet olarak vermemiştir. Sözleşmede yazılı şartların oluşması halinde kullanma yetkisi vermiştir. Sanığın sözleşmeye aykırı olarak kullanıp kullanmadığı hukuki bir uyuşmazlığın konusu olduğundan sanığa yüklenen suçun unsurları oluşmamıştır. Kaldı ki, borçlusu tarafından rızaen alacaklısına verilen senetlerin kullanılmış olması halinde şartları varsa ancak bedelsiz kalmış senedi kullanma suçu oluşur[117].Bedel konusunda ise bir uyuşmazlıktan söz edilmemektedir.” denilmek suretiyle senedin sözleşmeye aykırı kullanımının hukuki bir uyuşmazlığın konusu olduğu belirtilmiştir. Ancak güven ilişkisinin güveni kötüye kullanma suçunun temeli olması karşısında senedin anlaşmaya aykırı kullanımının ceza hukukunu ilgilendirmeyeceği anlayışı, bu suçun dinamikleriyle bağdaşmamaktadır.

Doktrinde savunduğumuz bu görüşü destekler bir görüş bulunmasa da Erem;Toroslu’ya göre senet terhini suretiyle yapılmış ödünç sözleşmelerinde borcun ödenmiş olmasına rağmen senedin iade edilmeyip ciro edilmesi halinde emniyeti suiistimal suçu gündeme gelebilecektir[118]. ETCK döneminde emniyeti suiistimal suçunun bir parçasını oluşturan güveni kötüye kullanma fiili bakımından bu görüş savımızı destekler niteliktedir. Nitekim güveni kötüye kullanma suçunda korunan hukuki değerlerden biri de taraflar arasında zilyetliği devredilen malın malikine iade edileceğine dair güven duygusudur[119]. Bu güven duygusu, tarafların senedin ciro edilmeyeceğine yönelik iradelerini de kapsadığından ortada suç oluşturan bir fiilden bahsedilecektir.

Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde (TCK m. 155/2) nitelikli güveni kötüye kullanma suçu söz konusu olacaktır.

Manevi unsur bakımından bir değerlendirme yapılacak olursa lehtarın, düzenleyenini iradesini bildiği ortadadır. Nitekim ciro edilemez yasağı senedin ön yüzüne ya da arkasına yazılabilmektedir. Ayrıca hatır senedi veya çeki düzenlenmesi de bedelsiz olacağı konusunda anlaşma yapılan bir çek veya senet keşide etmek olup hem düzenleyen hem de lehtar bu durumu bilmekte ve iradeler aynı yöndedir. Lehtar senedi ciro ederek düzenleyenin iradesine de karşı geldiğinin farkında olmaktadır. Bu bağlamda kastın unsurları bağlamında bilme ve isteme unsurlarının gerçekleştiği sonucuna varmak yanlış olmayacaktır.

Kanuna aykırı olarak Yargıtay uygulaması ile cirosu düzenleyen tarafından yasaklanan emre yazılı kambiyo senetleri, ciro yasağı menfi emre kaydı sayılarak bu senetlerin nama yazılı senede dönüştüğü kabul edilmektedir. Ayrıca bu uygulama ile suç teşkil eden bir fiil, Yargıtay uygulaması ile suç olarak değerlendirilememektedir. Ancak kanunilik ilkesi gereğince bir fiili suç olarak düzenlemek veya suç olmaktan çıkarmak ancak kanunla gerçekleşebilecektir.

VII. SONUÇ

Kambiyo senetlerinde, düzenleyeni tarafından “ciro edilemez” kaydı eklenmesi uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir uygulamadır. Cirantanın senedi ciro ederken ciro yasağı öngörmesi halinde senedin akıbeti TTK’da düzenlenmişken (m. 685/2, 778/1-a, 818/1-d) düzenleyen tarafından ciro yasağı öngörülmesi durumunda senedin akıbetinin ne olacağı TTK’da düzenlenmemiştir. Doktrindeki çoğunluk görüşüne ve Yargıtay’ın istikrarlı kararlarına göre düzenleyen tarafından öngörülen ciro edilmez kaydı menfi bir emre kaydı niteliğinde değerlendirilir. Bu kaydın ise senedi emre yazılı olmaktan çıkarıp nama yazılı hale dönüştürdüğü savunulmaktadır. Ancak kanunda böyle bir sonucun doğacağı öngörülmemiştir. “Ciro edilemez kaydı” lafzen menfi emre kaydı anlamı da taşımamaktadır. Bu kaydın, “emre yazılı değildir” ibaresini veya aynı anlamı ifade eden bir kayıt (TTK m. 685/2) niteliğinde değerlendirilmesi hükmün amacına aykırı görünmektedir. Çünkü bu kayıt senedin emre yazılı olmaktan çıkarılmasını amaçlayan kayıtları ihtiva etmemektedir. Ayrıca bu kayıt, lehtarın ve düzenleyenin iradesine aykırı bir sonuç doğurmaktadır; çünkü senedin düzenlenmesi anında hem düzenleyen hem de lehtar senedin ciro edilmeyeceği kaydıyla iradelerini ortaya koymuştur. Savunduğumuz bu görüşün güveni kötüye kullanma suçu bakımından önemi ise senedin ciro edilmesini yasaklayarak tedavül kabiliyetini engellemeye yönelik düzenleyenin iradesi karşısında, lehtarın “başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunma” (TCK m. 155/1) şeklindeki fiilinin suç teşkil etmesidir. Fer’i zilyet olan lehtar (fail), zilyetliği devir olgusunun temel sebebine aykırı tasarrufta bulunduğu anda güveni kötüye kullanma suçunu işlemiş olacaktır.

Zilyetlik olgusunun temel sebebini, cirosu yasaklanmış senedin lehtarınca tahsil edildikten sonra düzenleyene iade etmesi gerekirken bir başkasına ciro etmesi oluşturmaktadır. Yargıtay uygulamasında cirosu düzenleyen tarafından yasaklanan emre yazılı kambiyo senetlerinin lehtar tarafından ciro edilmesi halinde ciro yasağı, menfi emre kaydı sayılmaktadır. Yargıtay bu senetlerin nama yazılı senede dönüştüğü kabul edilmektedir. Suç teşkil eden bir fiil, Yargıtay’ın söz konusu uygulaması ile cezalandırılamamaktadır.

Kanunilik ilkesi gereğince bir fiili suç olarak düzenlemek veya suç olmaktan çıkarmak ancak kanunla gerçekleşebilir. Kanaatimizce olması gereken hukuk bağlamında Yargıtay’ın, düzenleyeni tarafından cirosu yasaklanan senetlerde bu yasağın kapsamını tartışması ve gerekçeli olarak bir sonuca ulaşması gerekmektedir.

Ticari hayatta, kambiyo senetleri bazen, tarafları arasında bir temel alacak ve bir bedel ilişkisi bulunmadığı halde düzenlenir. Bu tür senetler, sırf kambiyo senedinin mamaleki bir değeri ifade etmesinden dolayı, alacaklı görünen kimse lehine kredi temin etmek veya onun mali durumunu olduğundan daha iyi göstermek yahut da borçlu görünen kimsenin alacaklılara karşı mamelekini korumak amacıyla düzenlenmektedir. Bu senetlerde gerçek bir ifa söz konusu olmaz. Çünkü bu senetler başından itibaren bedelsiz olup borcun ifasını lehtar veya ciranta üstlenmektedir. Şüphesiz böyle bir anlaşmadan temel alacak niteliğinde bir borcun doğması mümkün olmayacaktır.

Taraflar arasında bu şekilde, temel alacak olmaksızın düzenledikleri senetlerden bazıları geçersiz, bazıları ise bedelsizdir. Muvazaalı tedavül anlaşmasına yönelik, ancak kambiyo senedi ifa edilmek ve tedavül edilmek üzere düzenlenmişse, kambiyo sözleşmesine, yani kambiyo senedine yönelik bir muvazaa bulunmadığından, tedavül anlaşması geçersizdir, kambiyo senedi ise geçerli olacaktır. Burada çalışma konusunun tamamında vurgulandığı üzere temel ilişkinin tedavülünde senet gerek kayıtla yasaklanmış gerekse temel ilişkinin borç doğurmayacak ve ifası gerçekleşmeyecek şekilde düzenlenmiş olmasından dolayı kambiyo senetlerindeki güven unsurunun burada da aranması gerekmektedir. Bu tür senetlere uygulamadan gelen tanımlama ile hatır senetleri denilmektedir. Bu senetlerin geçersiz mi bedelsiz mi olduğu tarafların iradelerine bağlıdır. Bunun yanında senedin tedavülü ve ifası amaçlanmamışsa bu durumda kambiyo senedi muvazaanın sonuçları gereği geçersiz olacaktır [120].

 

KAYNAKLAR

1- Abdulhamid Oğuzhan Hacıömeroğlu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na Göre Kıymetli Evrak Hukukunda Ciro, Yetkin yayınları, Ankara 2017,

2- Yargıtay 11. Hukuk dairesi E. 2020/5300 K. 2021/868 T. 4.2.2021(Kazancı İçtihat Bilgi Bankası)

3- Mehmet Bahtiyar, Kıymetli Evrak Hukuku, 6. Baskı, Beta yayınevi, İstanbul 2009

4- Yaşar Karayalçın, Ticaret Hukuku III Ticari senetler,4. Baskı, Ankara 1970

5-Hasan Pulaşlı, Kıymetli evrak Hukuku,9.Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2009

6- Abuzer Kendigelen, Çek Hukuku,4.Baskı, Arıkan Yayınevi, İstanbul 2004,

7- Abuzer Kendigelen, Çek Hukuku, Arıkan Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2007, 4. Bası,

8- Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, 2. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 1997,

9- İsmail Cem Soykan, “Kambiyo Senedinin Cirosunun Düzenleyen Tarafından Yasaklanması”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Mecmuası, C:77, S:1, Y:2019,

10- Firuze Aydın, Kambiyo Senetlerinde Temlik Cirosu, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk Ana Bilim Dalı Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2020,

11- Tamer Bozkurt, Kıymetli Evrak Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2013, s. 115; Hacıömeroğlu,

12-Abdülhamid Oğuzhan, Kıymetli Evrak Hukukunda Ciro, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi., Ankara, 2010, s. 52;

13- Gönen Eriş, Türk Ticaret Kanunu Hükümlerine Göre: Kıymetli Evrak: Poliçe – Bono – Çek – Makbuz Senedi – Varant, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2016, 2. Baskı, s. 320;

14-İsmail Kayar, Ticaret Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2018, 5. Baskı, s. 670.

15- Reha Poroy /Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, Vedat Kitapçılık, Ankara, 2018, 22. Baskı,

16- Fatih Bilgili, “Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Bonoda “Ciro Edilemez” Kaydına İlişkin 2007/202 No’lu Kararı Üzerine Bir Değerlendirme”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, C:21, S:78, Y:2008, s. 35-36.

17- Hüseyin Ülgen/ Mehmet Helvacı/Kaya Arslan/ N. Füsun Nomer Ertan, Kıymetli Evrak Hukuku, Vedat Kitapçılık, Ankara, 2019, 11. Baskı,

18- Mahmut Coşkun, Hukuki ve Cezai Yönleriyle Kıymetli Evrak Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2021, 6. Baskı,

19- Fatih Bilgili /Ertan Demirkapı, Kıymetli Evrak Hukuku, Dora Yayıncılık, Bursa, 2018, 9. Baskı,

20- Fırat Öztan Kıymetli Evrak Hukuku, Turhan Kitabevi, 12. Bası, Eylül 2006

21- Ersin Çamoğlu, Kıymetli Evrak Hukukunun Temel İlkeleri, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2020

22-M. Emin Artuk / Ahmet Gökcen /M. Emin Alşahin /Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2020, 14. Baskı.

23- Ayşe Özge Atalay, “Türk Ceza Muhakemesinde Seri Muhakeme Usulü Ve Mukayeseli Hukuktaki Benzer Usuller”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:19, S:2, Y:2020, ss, 653-732.

24-Sedat Bakıcı, 5237 Sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku Özel Hükümleri Cilt 1, Adalet Yayınevi, Ankara, 2008.

25-Umut Balcı, Türk Hukukunda Güveni Kötüye Kullanma Suçları, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2019.

26-Köksal Bayraktar/Kemal Yıldız/Retornaz Eylem Aksoy/Güçlü Akyürek, /Vesile Sonay Evik, /Ali Hakan Evik/ Zeynel T. Kangal/Pınar Memiş Kartal/Hasan Sınar / Sinan Altunç/ Aytekin İnceoğlu, Asuman/Bostancı Bozbayındır, Gülşah/Erman, Barış, Özel Ceza Hukuku Cilt IV, Malvarlığına Karşı Suçlar, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2018.

27-Fatih Bilgili, “Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Bonoda “Ciro Edilemez” Kaydına İlişkin 2007/202 No’lu Kararı Üzerine Bir Değerlendirme”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, C:21, S:78, Y:2008, ss. 29-36.

28-Tamer Tamer, Kıymetli Evrak Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2013.

29-Nur Centel/ Hamide Zafer / Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar Cilt:I, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2017, 4. Bası.

30-Kerim Çakır, “Uzlaştırmanın Kapsamı Ve Şartları”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C:24, S:1, Y:2018, ss. 446-452.

31-Çağatay Çınar, Güveni Kötüye Kullanma Suçu, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2020.

32-Haluk Çolak / Uğurtan Altan, “Kısa Süreli Hapis Cezaları, Seçenekli Yaptırımlar Ve İnfaz Rejimleri”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, C:19, S:67, Y:2006, ss. 163-229.

33-Mahmut Çolak, Hukuki ve Cezai Yönleriyle Kıymetli Evrak Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2021, 6. Baskı.

34-Özgür Doğan, “Tüketici Senetleri”, Ankara Barosu Dergisi, C:76, S:2, Y:2018, ss. 111-141.

35- Sulhi Dönmezer, Ceza Hukuku Özel Kısım – Kişilere Ve Mala Karşı Cürümler, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1997, 12. Baskı.

36-Durgut, Ramazan, Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul Üniversitesi Açık Ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notu, Pdf Erişim Tarihi:2.3.2021.

37-Ekici Şahin, Meral/Yemenici, Kürşat, “6763 Sayılı Kanunla Yapılan Değişiklikler Işığında Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaştırma”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:13, S:1, Y:2018, ss. 445-507.

38-Hasan Elmalıca, Öğretide ve Uygulamada Güveni Kötüye Kullanma Suçu, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019.

39-Faruk Erem, Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku – Cilt: I (Özel Hükümler), Seçkin Kitabevi, Ankara, 1985, 3. Baskı.

40-Faruk Erem/Nevzat Toroslu, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Savaş Yayınları, Ankara, 1987, 5. Baskı.

41-Gönen Eriş, Türk Ticaret Kanunu Hükümlerine Göre: Kıymetli Evrak: Poliçe – Bono – Çek – Makbuz Senedi – Varant, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2016, 2. Baskı.

42-Ahmet Gökçen/Murat Balcı/Gülfem Pamuk /Zafer İçer /Kerim Çakır /Nurten Öztürk/, Özge Apiş/Ertuğrul Ünal/Gültekin Diken, Melek Nil /Zahit Yılmaz /Selim Erdin /Büşra Şenerdoğan, Malvarlığına Karşı Suçlar, Adalet Yayınevi, Ankara, 2018.

43-Heinrich, Bernd, Ceza Hukuku Genel Kısım – I (Cezalandırılabilirliğin Temel Esasları – Tamamlanmış ve Teşebbüs Edilen Suçlarda Suçun Yapısı), (Ed.Yener Ünver), Adalet Yayınevi, Ankara, 2014.

44-Zafer İçer , Güveni Kötüye Kullanma Suçu (M. 155), Adalet Yayınevi, Ankara, 2018.

45-İsmail Kayar, Ticaret Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2018, 5. Baskı.

46-Abuzer Kendigelen, Çek Hukuku, Arıkan Basım Yayım Dağıtım,İstanbul, 2007, 4. Bası.

47-Mahmut Koca/İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2017, 4. Baskı.

48- Serkan Meraklı, “Güveni Kötüye Kullanma Suçu (Tck M. 155)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:11, Özel Sayı, Y:2010, Ss. 1657-1713.

49-Nevzat Odyakmaz/Tunç Demiralp, Uygulamalı-Örnekli Hukuk Rehberi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2000.

50- İzzet Özgenç, Ekonomik Çıkar Amacıyla İşlenen Suçlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2002.

51-Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 1997, 2.Baskı.

52-Ali Parlar/Muzaffer Hatipoğlu, Açıklamalı-Yeni İçtihatlarla 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu – Cilt 3, Seçkin Yayınları, Ankara, 2010, 3. Baskı.

53-Reha Poroy/Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, Vedat Kitapçılık, Ankara, 2018, 22. Baskı.

54-Hasan Pulaşlı, Kıymetli Evrak Hukukunun Esasları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2019, 7. Baskı.

55-Şenel Sarsıkoğlu, Güveni Kötüye Kullanma Suçu ve Benzer Suçlarla Karşılaştırılması, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014.

56-İsmail Cem Soykan, “Kambiyo Senedinin Cirosunun Düzenleyen Tarafından Yasaklanması”, İstanbul Hukuk Mecmuası, C:77, S:1, Y:2019, ss. 241-265.

57- Reha Sümer, “Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, C:21, S: 75, Y:2008, ss. 109-137.

58-Suat Şimşek, “Mülkiyet Hakkının Kapsamı, Sınırlandırma Nedenleri Ve Şartları Açısından 1982 Anayasası Ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi: Karşılaştırmalı Bir Analiz -I”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, C:23, S:91, Y:2010, ss. 181-228.

59-Burak Taş, Bedelsiz Senedi Kullanma Suçu (TCK M. 156), Adalet Yayınevi, Ankara, 2021

60-Durmuş Tezcan/M. Ruhan Erdem /R. Murat Önok, Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2017, 15. Baskı.

61-HüseyinÜlgen/ Mehmet Helvacı/Arslan Kaya/ N. Füsun Nomer Ertan, Kıymetli Evrak Hukuku, Vedat Kitapçılık, Ankara, 2019, 11. Baskı.

62-Erdal Yerdelen, Cezanın Belirlenmesi (Türk Ve Alman Uygulaması), Adalet Yayınevi, Ankara, 2013.

63-Erdal Yerdelen, Türk Ceza Hukuku Yaptırımları Ve İnfazı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2020.

64-Zahit Yılmaz /Özge Apis, “Seri Muhakeme Ve Basit Yargılama Düzenlemelerinin Değerlendirilmesi”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C:26, S:1, Y:2020, ss. 62-106.

65-Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler (TCK m.1-75), Beta Yayıncılık, İstanbul, 2019, 7. Bası.

66-Reha Poroy / Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları Çek Kanunu Yorumu ile, 21. Bası, İstanbul, 2013, s. 295.

67- Seza Reisoğlu: Çek Hukuku, Ankara, 2011, s. 39

68- Naci Kınacıoğlu, Kıymetli Evrak Hukuku, 5. Bası, Ankara, 1999, s. 128

69- Ramazan Arslan/ Ejder Yılmaz/ Sema Taşpınar Ayvaz, Medeni Usul Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2016, s. 421;

70-Baki Kuru/ Ramazan Arslan / Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2014, s. 403;

71-Baki Kuru, Medenî Usul Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2015, s. 278;

72-Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 375-376; 76-Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2-3, İstanbul 2001, s. 2399;

73-Murat Yavaş, Senetle İspat Ve Senede Karşı Senetle İspat Kuralları İle Bu Kuralların İstisnaları, Ankara 2009, s. 382-383

74- Ali Parlar/ Muzaffer Hatipoğlu, Açıklamalı-Yeni İçtihatlarla 5237 Sayılı Türk Ceza  Kanunu Yorumu, Cilt 3, Seçkin Yayınları, Ankara, 2010, 3. Baskı, s. 247

75- Yargıtay CGK, 2017/818E., 2021/112K., 16.03.2021. https://karararama.yargitay.gov.tr/ Yargitay BilgiBankasi Istemci Web/ Erişim Tarihi:1.11.2021.

76- Asuman Aytekin İnceoğlu, Özel Ceza Hukuku Cilt IV, Malvarlığına Karşı Suçlar, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2018, s. 198-199.

77- İzzet Özgenç, Ekonomik Çıkar Amacıyla İşlenen Suçlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2002, s. 83

78- Y15.CD, 2018/6759E., 2020/4702K., 6.4.2020T. https://karararama.yargitay .gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ Erişim Tarihi: 17.08.2021.

79- Y15.CD, 2013/4524E., 2014/20771K., 9.12.2014T. https://karararama.yargitay.gov.tr/ YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ Erişim Tarihi: 17.08.2021.

80- Ayhan Önder, Şahıslara ve Mala Karşı Cürümler, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1994, s. 409.

81- Haluk Çolak / Uğurtan Altun, “Kısa Süreli Hapis Cezaları, Seçenekli Yaptırımlar ve İnfaz Rejimleri”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, C:19, S:67, Y:2006, s.194-195, dn. 76.

82- Meral Ekici Şahin,/ Kürşat Yemenici, “6763 Sayılı Kanunla Yapılan Değişiklikler Işığında Ceza  Muhakemesi Hukukunda Uzlaştırma”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:13, S:1, Y:2018, s. 466-467;

83-Ayşe Özge Atalay, “Türk Ceza Muhakemesinde Seri Muhakeme Usulü ve Mukayeseli Hukuktaki Benzer Usuller”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:19, S:2, Y:2020, s. 664.

84- Nevzat Odyakmaz/ Tunç Demiralp, Uygulamalı-Örnekli Hukuk Rehberi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2000, s. 139;

85-Suat Şimşek, “Mülkiyet Hakkının Kapsamı, Sınırlandırma Nedenleri Ve Şartları Açısından 1982 Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi: Karşılaştırmalı Bir Analiz -I”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, C:23, S:91, Y:2010, s. 191.

86- İsmet sayhan, Kambiyo Senetlerinde Mücerretlik İlkesi ve Bedel İlişkisi, Yetkin yayınevi, Ankara 2006, s.145

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[1]              Abdulhamid Oğuzhan Hacıömeroğlu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na Göre Kıymetli Evrak

Hukukunda Ciro, Yetkin yayınları, Ankara 2017, s.26

[2]              Ersin Çamoğlu, Kıymetli Evrak Hukukunun Temel İlkeleri, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2020, s.136

[3]              Yargıtay 11. Hukuk dairesi E. 2020/5300 K. 2021/868 T. 4.2.2021(Kazancı İçtihat Bilgi Bankası)

[4]              Mehmet Bahtiyar, Kıymetli Evrak Hukuku, 6. Baskı, Beta yayınevi, İstanbul 2009, s.62; Yaşar

Karayalçın, Ticaret Hukuku III Ticari senetler,4. Baskı, Ankara 1970, s.137;Hasan Pulaşlı, Kıymetli evrak Hukuku,9.Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2009, s.99;Abuzer Kendigelen, Çek Hukuku,4. Baskı, Arıkan yayınevi, İstanbul 2004, s.142

[5]              Fırat Öztan, Kıymetli evrak Hukuku, 2. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 1997, s.566

[6]              Abdulhamid Oğuzhan Hacıömeroğlu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na Göre Kıymetli Evrak

Hukukunda Ciro,s.68

[7]              Fırat Öztan, Kıymetli evrak Hukuku,s.639; Abdulhamid Oğuzhan Hacıömeroğlu, 6102 sayılı Türk Ticaret

Kanunu’na Göre Kıymetli Evrak Hukukunda Ciro,s.69

[8]              Soykan, İsmail Cem, “Kambiyo Senedinin Cirosunun Düzenleyen Tarafından Yasaklanması”, İstanbul

Üniversitesi Hukuk Mecmuası, C:77, S:1, Y:2019, s. 244; Abdulhamid Oğuzhan Hacıömeroğlu, 6102

sayılı Türk Ticaret Kanunu’na Göre Kıymetli Evrak Hukukunda Ciro,s.69

[9]              Pulaşlı, Hasan, Kıymetli Evrak Hukukunun Esasları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2019, 7. Baskı, s. 37.

[10]            Firuze Aydın, Kambiyo Senetlerinde Temlik Cirosu, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Özel Hukuk Ana Bilim Dalı Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2020, s. 37.

[11]            Aydın, s. 37; Bozkurt, Tamer, Kıymetli Evrak Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2013, s. 115;

Hacıömeroğlu, Abdülhamid Oğuzhan, Kıymetli Evrak Hukukunda Ciro, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi., Ankara, 2010, s. 52; Pulaşlı, s. 162; Eriş, Gönen, Türk Ticaret Kanunu Hükümlerine Göre: Kıymetli Evrak: Poliçe – Bono – Çek – Makbuz Senedi – Varant, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2016, 2. Baskı, s. 320; Kayar, İsmail, Ticaret Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2018, 5. Baskı, s. 670.

[12]            Pulaşlı, s. 37.

[13]            Abuzer Kendigelen, Çek Hukuku, Arıkan Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2007, 4. Bası, s. 154.

[14]            Kendigelen, s. 155.

[15]            Kendigelen, s. 155; Benzer yönde Öztan, Fırat, Kıymetli Evrak Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 1997,

  1. Baskı, s. 483; Poroy, Reha/Tekinalp, Ünal, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, Vedat Kitapçılık, Ankara, 2018, 22. Baskı, s. 61; “TTK’nın 593’üncü maddesi uyarınca, ‘emre yazılı değildir veya bu manayı ifade eder’ şeklinde mesela ciro edilemez şeklindeki ibarenin yazılması, o senedin kambiyo senedi niteliğini etkilemez ve bu senede istinaden lehdarın borçlu aleyhine bu senetlere mahsus usul gereği takip yapma hakkını ortadan kaldırmaz. Bunun hilafına merci kararında yer alan gerekçede isabet yoktur. Ancak, olayda böyle bir şerhi muhtevi bonoyu ciro yolu ile elde eden kişinin, 163 örnek ödeme emri tebliğ ettirmesi ve bu yolda takip açması caiz değildir. Zira TTK’nın 593. maddesinin 2. Fıkrası hükmü uyarınca, böyle bir kaydı taşıyan bono ancak alacağın temliki yolu ile ve BK’nın 162. maddesine uygun şekilde devrolunabilir ve bu devir alacağın temlikinin hukuki sonuçlarını doğurur. Alacaklının kambiyo senedine mahsus özel yol ile açtığı takibin itiraz üzerine bu nedenlerle iptaline karar verilmesi yerindedir ve İİK’nın 170/a maddesi de bunu amirdir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle alacaklı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile temyiz olunan merci kararının İİK’nın 366 ve HUMK’nın 438. maddeleri uyarınca onanmasına…” Y12.HD, 1981/6012E., 1981/7655K., 20.10.1981T. Karar

için bkz.: Bilgili, Fatih, “Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Bonoda “Ciro Edilemez” Kaydına İlişkin 2007/202 No’lu Kararı Üzerine Bir Değerlendirme”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, C:21, S:78, Y:2008, s. 35-36.

[16]            Hüseyin Ülgen/ Mehmet Helvacı/Kaya Arslan/ N. Füsun Nomer Ertan, Kıymetli Evrak Hukuku, Vedat

Kitapçılık, Ankara, 2019, 11. Baskı, s. 279.

[17]            Mahmut Coşkun, Hukuki ve Cezai Yönleriyle Kıymetli Evrak Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2021,

  1. Baskı, s. 289.

[18]            Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 4.11.1980 tarihli 7673/7824 sayılı kararında düzenleyenin senede emre yazılı

değildir ifadesini veya aynı anlama gelen bir ifadeyi eklemesi durumunda senedin temlik edilebileceği yani  tedavül kabiliyetinin bulunduğunu kabul etmiştir. Coşkun, s. 289.

[19]            Fatih Bilgili /Ertan Demirkapı, Kıymetli Evrak Hukuku, Dora Yayıncılık, Bursa, 2018, 9. Baskı, s. 9.

[20]            Soykan, s. 247-248; “… Mahkemece; «ciro edilemez» kaydı nedeni ile bononun teminat, müteselsil

mesuliyet fonksiyonlarının ve tedavül edebilme kabiliyetinin ortadan kalkması nedeniyle senedin kambiyo senedi olma niteliğini yitirdiği, adi senede dönüştüğü, bu nedenle kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibi yapılamayacağı gerekçeleri ile takibin iptaline, takibin iptali sebebiyle borca itiraz hakkında inceleme yapılmasına ve karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Özel Dairece, «ciro edilemez» şerhinin senedin kambiyo senedi olması niteliğine bir etkisi olmayacağı düşüncesi ile … bozma sevk edilmiş, yerel mahkemece ilk kararda direnilmiştir. Bilindiği üzere, kambiyo senetlerinin temlik cirosu ile devrinde, cironun garanti (teminat) fonksiyonu vardır ([e]TTK. m. 597, 690, 730/4). Bu husus [eski] Türk Ticaret Kanunun[un] 597. maddesinde; ‘Aksine şart bulunmadıkça, ciranta, poliçenin kabul

edilmemesinden ve ödenmemesinden mesuldür.’ şeklinde ifade edilmiştir. Garanti fonksiyonu, normal olarak, hukuken geçerli bir devirle başlar ve muhatapça ödeme yapılıncaya kadar devam eder. Zamanaşımı veya hakkı koruyucu işlemlerin yapılmaması sebebiyle son bulur. Müracaat hakkının kullanılması söz konusuysa, müracaat borçlusu yönünden, bu şahsın yapacağı ödemeyle sona erer. Bununla birlikte ciranta, garanti borcunu iki şekilde ortadan kaldırabilir. Öncelikle; poliçenin (bononun) kabul edilmemesinden veya ödenmemesinden sorumlu olmayacağını poliçe (bono) üzerine yazarak, cirantanın senetten doğan sorumluluğunu bertaraf etmesi mümkündür. ([e]TTK. m. 597/1) Buna sorumsuzluk kaydı, ademi mesuliyet kaydı denir. Bunun için belirli bir ifadenin kullanılması mecburiyeti yoktur. Ciranta, bilâ mesuliyet, bilâ teminat, ödenmemeden sorumlu değilim, kabulden sorumlu değilim vb. gibi kayıtlar koyarak sorumluluğunu ortadan kaldırabilir. İkinci olarak ise; Ciranta, ‘yeni bir ciroyu yasaklayabilir.’ ([e]TTK. m. 597/II) Bir cirantanın, poliçenin (bononun) tekrar ciro edilmesini yasaklayarak, bu yasağa rağmen poliçeyi ciro yoluyla devralan şahıslara karşı garanti vecibesinin doğurduğu sonuçlardan kendisini kurtarması mümkündür. Senet üzerinde ‘Ciro edilemez kaydını’ nasıl ciranta koyabilirse, aynı şekilde keşideci de koyabilir. Bono, poliçe ve çek kanun gereği emre düzenlenen senetlerdir. Bu senetler üzerine ciranta tarafından konulan ciro edilemeyeceği kaydı senedi nama yazılı bir kambiyo senedi hâline getirmez. Bunun aksine keşideci tarafından konulan ciro edilemeyeceği kaydı senedi nama yazılı hâle getirir. Bu şekilde, keşideci tarafından konan kayıtla nama yazılı hâle gelen senedin ciro edilme imkânı kalmaz. Ancak alacağın temliki yolu ile devredilebilir. Bu yasağa rağmen yapılan ciro da alacağın temliki hükümlerine tâbi olur. ([e]TTK. m. 591) Bu durumda senedi temellük edene karşı keşideci her türlü defilerini ileri sürebilir (Prof. Dr. sorumlu değilim, kabulden sorumlu değilim vb. gibi kayıtlar koyarak sorumluluğunu ortadan kaldırabilir. İkinci olarak ise; Ciranta, ‘yeni bir ciroyu yasaklayabilir.’ ([e]TTK. m. 597/II) Bir cirantanın, poliçenin (bononun) tekrar ciro edilmesini yasaklayarak, bu yasağa rağmen poliçeyi ciro yoluyla devralan şahıslara karşı garanti vecibesinin doğurduğu sonuçlardan kendisini kurtarması mümkündür. Senet üzerinde ‘Ciro edilemez kaydını’ nasıl ciranta koyabilirse, aynı şekilde keşideci de koyabilir. Bono, poliçe ve çek kanun gereği emre düzenlenen senetlerdir. Bu senetler üzerine ciranta tarafından konulan ciro edilemeyeceği kaydı senedi nama yazılı bir kambiyo senedi hâline getirmez. Bunun aksine keşideci tarafından konulan ciro edilemeyeceği kaydı senedi nama yazılı hâle getirir. Bu şekilde, keşideci tarafından konan kayıtla nama yazılı hâle gelen senedin ciro edilme imkânı kalmaz. Ancak alacağın temliki yolu ile devredilebilir. Bu yasağa rağmen yapılan ciro da alacağın temliki hükümlerine tâbi olur. ([e]TTK. m. 591) Bu durumda senedi temellük edene karşı keşideci her türlü defilerini ileri sürebilir (Prof. Dr. Fırat Öztan Kıymetli Evrak Hukuku 12. Bası, Eylül 2006 s. 118 vd.). Somut olayda takip konusu bono üzerine keşideci tarafından «ciro edilemez» şerhi konulmuş, lehtar tarafından senet ciro edilmemiş ve bizzat icra takibine konu edilmiştir. Hâl böyle olunca, bono üzerine konulan «ciro edilemez» şerhi … senedin kambiyo senedi olma niteliğini engellemeyeceğinden Daire Bozması doğrudur. …” Karar için bkz.: Soykan, s. 247-248.). Somut olayda takip konusu bono üzerine keşideci tarafından «ciro edilemez» şerhi konulmuş, lehtar tarafından senet ciro edilmemiş ve bizzat icra takibine konu edilmiştir. Hâl böyle olunca, bono üzerine konulan «ciro edilemez» şerhi … senedin kambiyo senedi olma niteliğini engellemeyeceğinden Daire Bozması doğrudur. …” Karar için bkz.: Soykan, s. 247-248.

[21]            Soykan, s. 247-248.

[22]            Soykan, s. 249.

[23]            Soykan, s. 250.

[24]            Soykan, s. 250.

[25]            Soykan, s. 251.

[26]            Durgut, Ramazan, Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders

Notu, s. 26, ttp://auzefkitap.istanbul.edu.tr/kitap/hukukburo_ao/k%C4%B1ymetlievrakhukuku.pdf Erişim Tarihi: 2.3.2021; Soykan, s. 251-252; “… Nama yazılı senet için verilen tanımda iki husus üzerinde durulmuştur. Bir defa, ‘senedin belli bir şahsın namına (adına) yazılı olması’ gerekir. Bu birinci şarttır (olumlu, pozitif şart). İkinci şart ise, ‘senedin emre kaydını ihtiva etmemesi’ ve ‘kanunen de emre yazılı senetlerden sayılmamasıdır’ (olumsuz, negatif şart). Bazı kıymetli evrak vardır ki, Kanun bunları, aksine bir kayıt taşımadıkları takdirde, emre yazılı saymıştır. Bunlar, belli bir şahıs namına yazılı olsa ve emre kaydı ihtiva etmese bile, kanun hükmü gereği emre yazılı kıymetli evrak sayılır. Böyle senetleri, ancak emre yazılı olmadıklarını ‘açıkça’ belirtmek suretiyle nama yazılı olarak düzenlemek mümkündür. Bu belirtme, senede ‘menfi emre kaydı’ konarak yapılır. …” YHGK, 2014/2013-2113E., 2014/210K., 5.3.2014T. https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ Erişim Tarihi: 17.08.2021.

[27]            Soykan, s. 252.

[28]            Yargıtay da ciro edilemez kaydının senedin artık ciro yoluyla devredilemeyeceğini kabul etmekle birlikte

hatalı olarak senedin alacağın temliki yoluyla devredilebileceği sonucuna varmaktadır: “6102 sayılı TTK.nun 788/2. maddesine göre ise, ciro edilemez kaydı bulunan çekin ancak alacağın temliki yolu ile devri mümkündür. Bu durumda, çekin yüzünde bulunan ciro edilemez kaydı çekin kambiyo senedi niteliğini etkilemez ise de, ciro yoluyla devrini engeller.” Y12.HD, 2018/8861E., 2018/5336K., 28.5.2018T. https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ Erişim Tarihi:

17.08.2021

[29]            Soykan, s. 253.

[30]            Doğan, Özgür, “Tüketici Senetleri”, Ankara Barosu Dergisi, C:76, S:2, Y:2018, s. 118.

[31]            “Şu durumda düzenleyen, «ciro edilemez» yahut «cirosu yasaktır» kaydını senedi nama yazılı olarak

düzenlemek için değil, tam tersine, ‘senet emre yazılı olduğu için’ eklemektedir. Değişik bir söyleyişle, «ciro edilemez» veya «cirosu yasaktır» kaydının gerek lafız itibariyle sahip bulunduğu anlam, gerek kaydın senede yazılmasındaki irade, senedin “ciro yerine alacağın temliki yoluyla devredilebilmesini öngörmeye yönelmemiştir. Buradaki irade, ‘senedin (hiç) devredilmemesinin kararlaştırıldığını göstermeye ve (hiç) devredilmemesini sağlamaya’ yöneliktir. Yani bu kayıt senede, “senedin ‘ciro yoluyla’ devredilmesini’ önlemeye matuf olarak konulmamaktadır. Bu bakımdan kaydın senede yazılması ile elde edilmek istenen netice de kesinlikle ‘senedin alacağın temliki yoluyla serbestçe devredilebilmesi ve dolayısıyla senet üçüncü kişilere devredildiğinde düzenleyenin lehtara karşı sahip olduğu şahsi defileri senedi devralan üçüncü kişilere karşı da ileri sürebilmesi’ değildir. Bilâkis, bu kayıt konulurken, açıkça, ‘senedin hiç devredilmeyip lehtarın elinde tutulması’ istenmekte ve senedi söz konusu kayıtla teslim alan lehtar da düzenleyen ile aralarındaki temel ilişkiye uygun davranarak senedi devretmeyip elinde tutmayı kabul etmektedir.” Soykan, s. 255.

[32]            RG: 14.02.2011/ 27846

[33]            5941 sayılı Çek Kanunu TTK’daki hükümleri yürürlükten kaldırmamakta; sadece özel kanun-genel kanun

ayrımı göz önünde bulundurularak TTK hükümleri de uygunlanmaya devam edilmektedir. Yargıtayın 1992 tarihli bir içtihadı birleştirme kararı da bu ifadeyi destekler niteliktedir. İlgili karara göre; “…Bu kanun Türk Ticaret Kanunu’na göre hem özel kanun, hem de daha sonraki kanun olması dolayısıyla öncelikle uygulanması gerekmekle beraber, kanunun 1. maddesindeki “Bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır” hükmü nedeniyle çek yasasında hüküm bulunmayan hallerde Türk Ticaret Kanunu’nun çekle ilgili hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Şunu belirtmek gerekir ki, bu kanunun uygulanması bakımından çek Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olmakta devam etmektedir…” (Y. İBGK, K. 1992/1-5, T. 14.12.1992) Kararın tam metni için bkz. (www.kazancı.com) (22.06.2016)

[34]            RG: 20.12.2009/27438.

[35]            Poroy, Reha / Tekinalp, Ünal: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları Çek Kanunu Yorumu ile, 21. Bası,

İstanbul, 2013, s. 295.

[36]            Reisoğlu, Seza: Çek Hukuku, Ankara, 2011, s. 39; Yargıtay da çeşitli kararlarında çekin ödeme aracı

olduğunu vurgulamıştır. Bir kararında, “Çek bir ödeme aracı olup, TTK 707. maddesi birinci fıkrasında çekin görüldüğünde ödeneneceği, ikinci fıkrasında ise keşide günü olarak gösterilen günden önce ibraz olunan bir çekin ibraz günü günü ödeneceğini öngörmüştür.” (Y. 9. HD, E. 2004/13272, K. 2004/14579, T. 21.06.2004) (www.kazancı.com) (23.07.2016)

[37]            Mesela, senedin bazı kısımları koparılıp atılmış olabilir veya okunamaz hale getirilmiş olabilir. İlavelere

de örnek olarak senede “sorumsuzluk kaydı” eklenmesi örnek olarak gösterilebilir. (Öztan, Fırat: Kıymetli Evrak Hukuku, 18. Bası, Ankara, 2013, s. 194).

[38]            Karahan / Arı / Bozgeyik / Saraç / Ünal, s. 319; Öztan, s. 194

[39]            Karahan / Arı / Bozgeyik / Saraç / Ünal, s. 320; Ancak, senedin şekil şartlarında değişiklik yapılması

durumunda senedin tahrifinden değil senedin zıyaından bahsetmek gerektiğini ve bu nedenle senedin iptali yoluna gitmek gerektiği de doktrinde savunulan fikirlerden biridir. (Kınacıoğlu, Naci: Kıymetli Evrak Hukuku, 5. Bası, Ankara, 1999, s. 128)

[40]            Öztan, s. 195

[41]            Yargıtay da bir kararında “Çekin üzerinde yapılan değişiklik ve ekle, çek keşideci tarafından

benimsenerek paraf edilmedikçe keşideciyi bağlamaz ve çek borçlusu bu değişiklikten sorumlu olmaz” diyerek bu sonuca varmıştır. (Y. 11. HD, 8886/88, T. 23.01.1990). Yargıtay diğer bir kararında da “Keşide tarihinin değiştirilmesi çek borçlusunun izni ve parafı ile yapıldığına göre, bu son tarihe geçerlilik tanımak gerekir” sonucuna varılmıştır (Y. 12. HD, 12820/14100, T. 11.11.1994) (Reisoğlu, Çek, s. 59).

[42]            Hasan Pulaşlı, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2007, s. 223

[43]            Yargıtay 12 HD 23.04.1981, 2745-4144.

[44]            İsmet Sayhan, Kambiyo Senetlerinde Mücerretlik İlkesi ve Bedel İlişkisi, Yetkin yayınevi, Ankara 2006,

s.145

[45]            İsmet Sayhan, Kambiyo Senetlerinde Mücerretlik İlkesi ve Bedel İlişkisi, s.149

[46]            Ramazan Arslan/ Ejder Yılmaz/ Sema Taşpınar Ayvaz, Medeni Usul Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2016, s.

421; Baki Kuru/ Ramazan Arslan / Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2014, s. 403; Baki Kuru, Medenî Usul Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2015, s. 278; Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 375-376; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2-3, İstanbul 2001, s. 2399; Murat Yavaş, Senetle İspat Ve Senede Karşı Senetle İspat Kuralları İle Bu Kuralların İstisnaları, Ankara 2009, s. 382-383.

[47]            Arslan/Yılmaz/Taşpınar Ayvaz s. 422; Kuru/Arslan/Yılmaz s. 403; Burcu Hendem, Senetlerin İspat Ve

Geçerlilik Şekli Yüksek Lisans Tezi, Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Yüksek Lisans Programı, Ankara-2017

[48]            İsmet Sayhan, Kambiyo Senetlerinde Mücerretlik İlkesi ve Bedel İlişkisi, s.169

[49]            Parlar Ali/Hatipoğlu, Muzaffer, Açıklamalı-Yeni İçtihatlarla 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu –

Cilt 3, Seçkin Yayınları, Ankara, 2010, 3. Baskı, s. 2478

[50]            İçer, Zafer, Güveni Kötüye Kullanma Suçu (m. 155), Adalet Yayınevi, Ankara, 2018, s. 167.

[51]            Sedat Bakıcı, 5237 Sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku Özel Hükümleri Cilt 1, Adalet Yayınevi,

Ankara, 2008, s. 3; Parlar/Hatipoğlu, s. 2478-2479. YCGK, 2017/818E., 2021/112K., 16.03.2021. https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ Erişim Tarihi:1.11.2021.

[52]            Asuman Aytekin İnceoğlu, Özel Ceza Hukuku Cilt IV, Malvarlığına Karşı Suçlar, On İki Levha Yayıncılık,

İstanbul, 2018, s. 198-199.

[53]            Aynı yönde İçer, s. 167-168.

[54]            4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 974/2. madde: “Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri

fer’î zilyettir.”

[55]            Özgenç, İzzet, Ekonomik Çıkar Amacıyla İşlenen Suçlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2002, s. 83; İçer, s.

173.

[56]            Şenel Sarsıkoğlu, Güveni Kötüye Kullanma Suçu ve Benzer Suçlarla Karşılaştırılması, Adalet Yayınevi,

Ankara, 2014, s. 165; Umut Balcı, Türk Hukukunda Güvenı̇ Kötüye Kullanma Suçları, Ankara Ünı̇versı̇tesı̇ Sosyal Bı̇lı̇mler Enstı̇tüsü Kamu Hukuku Anabı̇lı̇m Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2019, s. 164; Aytekin İnceoğlu, s. 200; İçer, s. 173; Aksi yönde Gözübüyük, s. 748.

[57]            Aytekin İnceoğlu, s. 200; Ancak bir kişi kaybolan eşyanın bulunması ile görevlendirilmişse bu eşyayı

bulan kişi, bulduğu mal ile ilgili olarak güveni kötüye kullanma suçunun faili olarak değerlendirilebilir.

[58]            Parlar/Hatipoğlu, s. 2479.

[59]            Özgenç, s. 73; Parlar/Hatipoğlu, s. 2479; Aytekin İnceoğlu, s. 203.

[60]            Aynı yönde bkz. Meraklı, Serkan, “Güveni Kötüye Kullanma Suçu (TCK m. 155)”, Dokuz Eylül

Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:11, Özel Sayı, Y:2010, s. 1682; Yalnızca paylı mülkiyet bakımından paydaşın güveni kötüye kullanma suçunun faili olabileceği görüşü hakkında bkz. Centel, Nur/Zafer, Hamide/Çakmut, Özlem, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar Cilt:I, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2017, 4. Bası, s. 464.

[61]            Hasan Elmalıca, Öğretide ve Uygulamada Güveni Kötüye Kullanma Suçu, Seçkin Yayıncılık, Ankara,

2019, s. 141.

[62]            Centel/Zafer/Çakmut, s. 471-472; Sarsıkoğlu, s. 87; Güveni kötüye kullanma suçunda zilyetlik olgusunun

suçun temelinde yer alması sebebiyle bu suç TCK m. 289’da düzenlenen muhafaza görevini kötüye kullanma suçu ile büyük ölçüde benzeşmektedir. İlgili madde gerekçesi ise aralarındaki farkı şu şekilde ortaya koymaktadır: “Madde metninde tanımlanan suç, esas itibarıyla güveni kötüye kullanma suçunun özel bir şeklini oluşturmaktadır. Ancak, malın kişiye özel bir görevin gereği olarak teslim edilmiş ve kişinin bunları olduğu gibi muhafaza ile ödevlendirilmiş olması nedeniyle, fiil aynı zamanda bir görevin kötüye kullanılmasını da ifade etmektedir. Sümer, Reha, “Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, C:21, S: 75, Y:2008, s. 110

[63]            Parlar/Hatipoğlu, s. 2479.

[64]            Centel/Zafer/Çakmut, s. 466; Sarsıkoğlu, s. 69; Aytekin İnceoğlu, s. 202-203; Doktrinde

Tezcan;Erdem;Önok, zilyedin mağdur olarak nitelendirilemeyeceği, malikin bu suçun mağduru olabileceğini; ayrıca zilyedin bu kapsamda şikayet hakkına sahip olmadığını savunmaktadır. Tezcan, Durmuş/Erdem, M. Ruhan/Önok, R. Murat, Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2017, 15. Baskı, s. 740

[65]            Elmalıca, s. 70-71.

[66]            Parlar/Hatipoğlu, s. 2479; Ekonomik değeri olmayan eşyaların da bu suçun maddi konusunu

oluşturabileceğine ilişkin bir Yargıtay kararı için bkz. “Sanığın suçtan kurtulmaya yönelik soyut savunmaları, katılan beyanları, arama tutanakları ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirilerek, sanığın katılan tarafından zilyetliği devredilmiş olan nüfus cüzdanının devir olgusunu inkâr edip uhdesinde tutarak “güveni kötüye kullanma” suçunu işlediğini sabit gören mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.” Y15.CD, 2018/6759E., 2020/4702K., 6.4.2020T. https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ Erişim Tarihi: 17.08.2021.

[67]            Elmalıca, s. 65; Çınar, Çağatay, Güveni Kötüye Kullanma Suçu, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2020, s. 280;

Doktrinde Aytekin İnceoğlu, hisse senetlerinin bir malı değil de ortaklık hakkını temsil ettiği; kambiyo senetlerinin de alacak hakkını temsil ettiği gerekçesiyle bu senetlerin güveni kötüye kullanma suçunun maddi konusunu oluşturmayacağı kanaatindedir (Aytekin İnceoğlu, s. 206). Ancak kambiyo senetleri bir alacak hakkını temsil etmekle birlikte hamiline para yerine geçen bir malvarlığı değerini malik kılmaktadır. Bu açıdan para da taşınır bir eşya olduğundan kambiyo senetlerinin bu suçun maddi konusunu oluşturabileceği kanaatindeyiz. Nitekim senedin temelindeki hak maddi bir varlık haline getirilebildiği ölçüde bu suçun maddi konusunu oluşturabilecektir. Aynı yönde bkz. Erem, Faruk/Toroslu, Nevzat, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Savaş Yayınları, Ankara, 1987, 5. Baskı, s. 619; Centel/Zafer/Çakmut, s.466; Özgenç, s. 72-73.

[68]            Aytekin İnceoğlu, s. 207; Koca/Üzülmez, s. 633; Erem/Toroslu, s. 617.

[69]            Tezcan/Erdem/Önok, s. 743; Centel/Zafer/Çakmut, s. 469; Bakıcı, s. 4; Yargıtay bir kararında mülkiyet

zilyetliği devredilen kişiye geçtikten sonra güveni kötüye kullanma suçunun oluşabileceğini kabul etmiştir: “Somut olayda; sanığın yabancı uyruklu olan katılanlarla samimi ilişkisi bulunduğu, birlikte varılan güvene dayalı anlaşma çerçevesinde, katılanların parasını sahibine ödeyerek satın aldıkları yazlık evi, yabancılara satış işlemi için gerekli izinler alınıncaya kadar tapu kaydını sanığın üzerine aldıkları, sanığın sözlü anlaşma gereği izinler alındıktan sonra bu evi katılanlara tapuda devretmesi gerektiği halde, güvene dayalı bu anlaşmaya aykırı davranarak para talebinde bulunduğu, kabul edilmeyince de gerçekte katılanlarca parası ödenip alınan bu evin kendisine ait olduğunu iddia edip tapuda devrini sağlamadığı anlaşılmakla, güveni kötüye kullanma suçunun oluştuğuna dair kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.” Y15.CD, 2013/4524E., 2014/20771K., 9.12.2014T. https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ Erişim Tarihi: 17.08.2021.

[70]            Özgenç, s. 76.

[71]            Özgenç, s. 76.

[72]            Centel/Zafer/Çakmut, s. 472; Sarsıkoğlu, s. 62-63; Koca/Üzülmez, s. 636-637; İçer, s. 169. Doktrinde

Aytekin İnceoğlu’na göre “salt iradenin reddedilmesi” başlı başına bir suç teşkil etmeyeceği

[73]            İlaveten zilyetliğin devri kısa bir süre için devredilmesi durumunda geçerli bir devirden söz

edilemeyecektir. Bu nedenle malı geçici bir süreliğine elinde bulunduran fail mal üzerinde haksız bir zilyetlik tesis ederse TCK m. 155 değil, TCK m. 141 gündeme gelecektir. İçer, s. 176.

[74]            İçer, s. 176.

[75]            Koca/Üzülmez, s. 636.

[76]            İçer, s. 170.

[77]            Centel/Zafer/Çakmut, s. 473, Sarsıkoğlu, s. 62; Koca/Üzülmez, s. 637

[78]            Bakıcı, s. 15.

[79]            Centel/Zafer/Çakmut, s. 473; Koca/Üzülmez, s. 637; Aytekin İnceoğlu ise makul süre geçtikten sonra

zilyetlik konusu eşyanın iade edilmemesi olgusunun ikinci seçimlik fiil kapsamında mütalaa edilemeyeceğini savunmaktadır. Kiracının veyahut ödünç alanın iade yükümlülüğünün doğup doğmadığının tespiti gibi özel hukuk alanını ilgilendiren uyuşmazlıkların ceza yaptırımına tabi tutulması ultima ratio ilkesini ihlal edecektir. İlaveten her güven ilişkisinin suç oluşturacağı kabulü kanunilik ilkesine de aykırı görülmektedir (Aytekin İnceoğlu, s. 221). Ancak burada her somut olay bakımından ayrı bir değerlendirme yapmak gerekecektir. Failin inkâra yönelik davranışının suç teşkil edebilmesi için, iade etmemeye yönelik bir kastının olması gerekecektir. İnkâra yönelik fiilinin suç oluşturacağını bilmesi ve bunu istemesi gerekmektedir. İçer, s. 172.

[80]            İçer, s. 172.

[81]            Dönmezer, Sulhi, Ceza Hukuku Özel Kısım – Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, Filiz Kitabevi, İstanbul,

1997, 12. Baskı, s. 437; Güveni kötüye kullanmada esas itibarıyla suçun zilyetlik iradesi yerine mülkiyet iradesinin ikamesi anında teşekkül edeceği görüşü ile ilgili bkz. YCGK, 2016/1176E., 2020/437K., 3.11.2020T.

[82]            İçer, s. 169

[83]            Somut tehlike suçlarında suç konusunun somut olarak tehlikeye sokulması söz konusudur (Heinrich, s.

93). Bu suçlarda suçun maddi konusunun zarara uğratılma ihtimali, tehlikesi netice olarak tanımlanmıştır (Zafer, Hamide, Ceza Hukuku Genel Hükümler (TCK m.1-75), Beta Yayıncılık, İstanbul, 2019, 7. Bası, s. 239). Burada maddi konunun somut olarak tehlike oluşturan bir neticeye bağlanmadığı ve tehlikenin de kanun tarafından somutlaştırılmadığı gerekçesi ile bu suç somut değil soyut bir tehlike suçu teşkil etmektedir.

[84]            Centel/Zafer/Çakmut, s. 478.

[85]            Koca/Üzülmez, s. 640.

[86]            Parlar/Hatipoğlu, s. 2484.

[87]            Elmalıca, s. 70; Hırsızlık ve dolandırıcılık suçlarında kast güveni kötüye kullanma suçundan farklı olarak,

zilyetliğin faile geçmesi anından önce var olmaktadır. Erem/Toroslu, s. 623.

[88]            İçer, s. 181; Özgenç, s. 87; Bakıcı, s. 18; Koca/Üzülmez, s. 638.

[89]            Meraklı, s. 1686; Aksi yönde bkz. Erem/Toroslu, s. 623; Ayhan, Önder, Şahıslara ve Mala Karşı

Cürümler, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1994, s. 409.

[90]            İçer, s. 171.

[91]            Koca/Üzülmez, s. 638; Özgenç, s. 87.

[92]            Fail, önceki suçun varlığı hususunda hataya düşüp eşyanın devir konusu olduğu zannındadır. Burada fail,

hareketinin, var olan bir suç tipine uyduğunu tasavvur etmektedir. Heinrich, s. 447-448; Erem, Faruk, Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku – Cilt: I (Özel Hükümler), Seçkin Kitabevi, Ankara, 1985, 3. Baskı, s. 329.

[93]            İçer, s. 181.

[94]            Koca/Üzülmez, s. 639.

[95]            Aytekin İnceoğlu, s. 228.

[96]            Bakıcı, s. 19.

[97]            Centel/Zafer/Çakmut, s. 475.

[98]            Koca/Üzülmez, s. 638. Dönmezer’e göre kural olarak bu suça teşebbüs mümkün ise de bu durumun

delilinin ispatı zorluk teşkil etmektedir. Dönmezer, s. 437.

[99]            Sulhi Dönmezer / Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku – Cilt II, Der Yayınları, İstanbul, 2019,

  1. Baskı, s. 108,155

[100]           Aytekin İnceoğlu, s. 224.

[101]           Sarsıkoğlu, s. 141.

[102]           Aytekin İnceoğlu, s. 234-235; Aksi yönde bkz. Sarsıkoğlu, s. 148; Bakıcı, s. 30.

[103]           Centel/Zafer/Çakmut, s. 481; Aytekin İnceoğlu, s. 235.

[104]           Erdal Yerdelen , Türk Ceza Hukuku Yaptırımları ve İnfazı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2020, s. 138; Artuk,

  1. Emin/Gökcen, Ahmet/Alşahin, M. Emin/Çakır, Kerim, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2020, 14. Baskı, s. 927.

[105]          Centel/Zafer/Çakmut, s. 483; Yerdelen, Erdal, Cezanın Belirlenmesi (Türk ve Alman Uygulaması), Adalet

Yayınevi, Ankara, 2013, s. 34, 321.

[106]           Yerdelen, (Cezanın Belirlenmesi), s. 32-33.

[107]           “Kısa süreli hapis cezasının adli para cezası ya da diğer seçenek yaptırımlardan birine çevrilip

çevrilmemesi konusundaki takdir yetkisini keyfilik olarak algılamamak gerekir. Hâkim, kısa süreli hapis cezasını seçenek yaptırımlardan birine çevirme veya çevirmeme konusundaki yasal ve yeterli gerekçesini göstermek zorundadır. Talebin reddi halinde, maddedeki ibarelerin tekrarı ile yetinilmeyip, gerekçenin suçlunun kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlık ve suçun işlenmesindeki özelliklere dayanması ve olay ile uyumlu olması gerekir. Aksi durumun bir bozma nedeni olduğu kabul edilmektedir.” Nitekim Yargıtay kararlarında da durum böyledir: “Hiçbir gerekçe gösterilmeden sanık hakkında 647 sayılı kanunun 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilemez.”. (Y.9.CD, 1981/2417E., 1981/2598K., 3.7.1981T.); “Yasal gerekçe gösterilmeden, 647 sayılı yasanın 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesinin yasaya aykırıdır.” (Y.2.CD., 1976/8113E., 1976/9104K., 27.10.1976T. https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasi

IstemciWeb/ Erişim Tarihi: 17.08.2021). Çolak, Haluk/Altun, Uğurtan, “Kısa Süreli Hapis Cezaları, Seçenekli Yaptırımlar ve İnfaz Rejimleri”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, C:19, S:67, Y:2006, s.194-195, dn. 76.

[108]           Ekici Şahin, Meral/ Yemenici, Kürşat, “6763 Sayılı Kanunla Yapılan Değişiklikler Işığında Ceza

Muhakemesi Hukukunda Uzlaştırma”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:13, S:1, Y:2018, s. 466-467; Çakır, Kerim, “Uzlaştırmanın Kapsamı ve Şartları”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C:24, S:1, Y:2018, s. 448.

[109]           Zahit Yılmaz/Özge Apiş, “Seri Muhakeme ve Basit Yargılama Düzenlemelerinin Değerlendirilmesi”,

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C:26, S:1, Y:2020, s. 65; Ayşe Özge Atalay, “Türk Ceza Muhakemesinde Seri Muhakeme Usulü ve Mukayeseli Hukuktaki Benzer Usuller”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:19, S:2, Y:2020, s. 664.

[110]           Atalay, s. 660.

[111]           Yılmaz/Apiş, s. 65.

[112]           Yargıtay HGK, 2017/341E., 2020/374K., 9.6.2020T; Yargıtay HGK, 2014/407E., 2014/686K.,

21.5.2014T.https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ Erişim

Tarihi:17.08.2021

[113]           Nevzat Odyakmaz/ Tunç Demiralp, Uygulamalı-Örnekli Hukuk Rehberi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2000,

  1. 139; Suat Şimşek, “Mülkiyet Hakkının Kapsamı, Sınırlandırma Nedenleri Ve Şartları Açısından 1982 Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi: Karşılaştırmalı Bir Analiz -I”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, C:23, S:91, Y:2010, s. 191.

[114]           Odyakmaz/Demiralp, s. 139.

[115]           Güveni kötüye kullanma suçunda malı devralan ve devreden arasındaki zilyetlik ilişkisinin genel olarak

asli-tali zilyetlik ilişkisi doğurduğu görüşü hakkında bkz. Çınar, s. 301-302; Benzer yönde bkz. YCGK, 2016/1176E., 2020/437K., 3.11.2020T. https://karararama.yargitay.gov.tr/

YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ Erişim Tarihi:10.08.2021.

[116]           Yargıtay 23.CD, 2015/8119E., 2016/7293K., 6.6.2016T.  https://karararama.yargitay.gov.tr/

YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ Erişim Tarihi:10.08.2021.

[117]           Bedelsiz senedi kullanma suçunda taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı biçimde senedin kullanılması

doğrudan bu suçun oluşmasına vücut vermeyecektir. Önemli olan senet bedelinin itfa edilmiş olması ve bu suretle bedelsiz kalmış olmasıdır. Bkz. Taş, Burak, Bedelsiz Senedi Kullanma Suçu (TCK m. 156), Adalet Yayınevi, Ankara, 2021, s. 46 vd.

[118]           Erem/Toroslu, s. 619.

[119]           İçer, s. 167-168.

[120]           İsmet sayhan, Kambiyo Senetlerinde Mücerretlik İlkesi ve Bedel İlişkisi, Yetkin yayınevi, Ankara 2006,

s.145-146

Şahin hukuk bürosu osmaniye

1998 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra Osmaniye Barosunda stajımı tamamlayarak aynı ilde ofisimi açtım..

Poyraz İşhanı A Blok K:4 No:14 Merkez/ Osmaniye
0(505) 624 96 03