Çekte Aval Kaydı ve Teminat Niteliği

Şahin hukuk blog

ÇEKTE AVAL KAYDI VE TEMİNAT NİTELİĞİ

                                                                                                                      Av.Hüseyin Şahin                                                                                                                                                                                      17/11/2024
GENEL OLARAK

Aval, kişisel teminat amacı güden bir kambiyo taahhüdüdür. Bu sebeple, aval, kambiyo senetleri hukukun tüm kurumlarına değinilmesini gerektiren geniş kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır.

TTK’da avalin tanımına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır; ancak, doktrinde aval farklı şekillerde tanımlanmıştır[1].

Çek, TTK’nın kambiyo senetlerine ayrılan üçüncü kısmının üçüncü bölümün­de düzenlenmiştir. Doktrinde Poroy/ Tekinalp çeki, kanun koyucu tarafından öngörü­len sıkı şekil şartlarına uygun olarak keşide edilmiş, para ödeme amacına özgülenmiş yazılı ve soyut bir havale olarak tanımlamaktadır[2]. Bahse konu şekil şartları kanun koyucu tarafından sıralanmış (TTK m. 780) ve işbu şartları içermeyen bir senedin çek olarak hüküm ifade etmeyeceği[3] açıkça hükme bağlanmıştır (TTK m. 781/1).

“Taraflar arasındaki uyuşmazlığın kaynağının çek olduğu, çeke dair düzenlemenin 6102 Sayılı Kanunda yer aldığı ve dava bu niteliği ile ticari dava olduğundan, uyuşmazlığın ticaret mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.”[4]

Sıkı şekil şartlarına bağlanmış bir kambiyo senedi olan çek, ödeme aracı olarak kullanılmaktadır. Kanun koyucu tarafından düzenlenen şekil şartlarını içerme­yen bir senet çek olarak hüküm ifade etmeyecektir (TTK m. 780). Söz konusu zorunlu unsurların yanı sıra kanun koyucu tarafından muhtelif şekillerde kulla­nılan, ancak çeke dâhil edilmesi ilgililerin arzusuna bırakılmış kayıtlar da bulun­maktadır. Ayrıca tarafların gereksinimlerini karşılamak amacıyla mahiyetine ay­kırı düşmeyen kayıtları da çeke eklemeleri mümkündür.

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 794. maddesi uyarınca çekte yazılı bedelin ödenmesi, kısmen veya tamamen aval ile teminat altına alınabilir.

6102 sayılı TTK madde 794 hükmü;

“(1) Çekte yazılı bedelin ödenmesi, kısmen veya tamamen aval ile teminat altına alınabilir.

(2) Bu teminat, muhatap hariç olmak üzere üçüncü bir kişi veya çek üzerinde imzası bulunan bir kişi tarafından da verilebilir.”

Şeklinde düzenlenmiştir.

Aval, kambiyo senedinin ödenmesini kısmen veya tamamen teminat altına alan özellikli bir kambiyo taahhüdüdür. Diğer bir ifade ile aval, kambiyo senetlerine özgü “şahsi bir kefalet”tir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, aval, çekte yer alan ve çek ile borç altına giren gerçek veya tüzel kişinin lehine çek bedelinin ödenmemesi durumunda bedelin tahsili için üçüncü bir kişiye başvurabilme imkanı veren bir taahhüttür. Böylece, aval veren, hamiline, çekten doğan haklarını elde edebileceği konusunda bir teminat sağlamaktadır. Özellikle hamilin çek bedelini tamamen veya kısmen muhatap bankadan tahsil edemediği durumlarda, çeki düzenleyen, lehtar ve cirantalar gibi aval verenin de takip edilmesi söz konusu olmaktadır.

Aval, kambiyo senetlerine özgü bir tür kefalet olup Türk Ticaret Kanunu’nun 700. – 702. maddelerinde düzenlenmiştir.

Aval, kambiyo kefaleti olarak ifade edilse de, kambiyo senedindeki bedeli teminat altına alan kambiyo senetleri hukukuna özgü tek tarafa borç yükleyen ve kambiyo senetlerinin tedavülünü kolaylaştıran bir sözleşmedir.

Aval, kambiyo senedinin ödenmesini kısmen veya tamamen temin amacına yönelik özellikli bir kambiyo taahhüdü olarak tanımlanabilir. Avalin özellikli bir kambiyo taahhüdü olmasının iki sebebi bulunmaktadır. Birincisi, avalin bir kambiyo taahhüdü olarak hem kambiyo taahhütlerine ilişkin genel kurallara hem de özel aval hükümlerine tabi olmasıdır. İkincisi, avalin, bir başkasının borcu lehine verilen bir teminat niteliğinde olması sebebiyle, aval veren ile lehine aval verilen arasında bulunan teminat bağının, avalin hukuki sonuçlarına etki ederek avali diğer kambiyo taahhütlerine nazaran özellikli hale getirmesidir.

AVALİN TEMİNAT HÜKMÜ

Bazı yazarlar, poliçe bedelinin ödenmesinin aval ile tamamen veya kısmen teminat altına alınabileceğini düzenleyen TTK m 700/f.1’i esas alarak avalin tanımında kambiyo borcunun ödenmesini temin etme amacına yer vermektedir. Karayalçın ve Öztan, avali, bir poliçe borcunun ticari senetler hukukuna göre tekeffül edilmesi şeklinde tanımlamaktadır[5]. Buna karşın, diğer bazı yazarlar ise, avali tanımlarken kefalet terimine yer vermektedir[6].İmregün ve Poroy/Tekinalp, avali poliçe nedeniyle sorumluluk taşıyan kişiler lehine verilen bir tür kefalet olarak tanımlamaktadır. Halbuki, aval ile kefalet amaçları dışında birbirinden tamamen farklı kurumlardır. Dolayısıyla, teknik anlamı yerine teminat anlamında kullanılsa dahi, avalin tanımında kefalet kelimesine yer verilmesi karışıklıklara yol açmaktadır[7].

Senette imzası bulunanlara karşı mali açıdan bir güvensizlik mevcutsa senedi devralacak kişi ek bir teminat isteyebilir. Senette ismi yazılı kişi lehine verilen kişisel teminata aval denir. Aval, senet bedelinin kısmen ya da tamamen güvence altına alındığı bir kambiyo taahhüdüdür. Hamilin haklarını elde etmesi bakımından bir ek teminattır. Kambiyo senetlerine özgü bir kefalettir. Aval veren, senedin ödeneceğini garantiler ve ödenmediği halde senedi bizzat öder.

Aval veren kişi, kimin için taahhüt altına girmişse onun gibi sorumlu olur. (TTK.702/1) Müracaat borçlusuna aval veren kişi müracaat borçlusu gibi, asıl borçluya aval veren kişi asıl borçlu gibi sorumlu olur. Lehine aval verilen kişiye başvurma hakkı doğduğunda avaliste de başvurma hakkı doğar. Avalist, diğer senet borçlularıyla birlikte “müteselsilen” sorumludur.

Aval, en kısa tanımı ile bir kambiyo senedi olan senet üzerinde yazılı bir kişi lehine verilmiş kişisel teminattır. Teminat olması yönüyle kefalete benzer ancak benzerlik sadece bu yönüyle sınırlıdır. Aval beyanı niteliği gereği kefaletten birçok bakımdan daha ağır bir sorumluluk getirir.

Uygulamada kullanılan matbu senetlerde “kefil” ifadesi altına imza koyulsa bile, bir kambiyo senedi üzerindeki tek taraflı teminat işlemi, aval sayılır. Aval normalde senet üzerine yapılır. Ancak senet sureti üzerine aval verilmesine de TTK m. 746/3 hükmünce izin verilmiştir.

Aval veren kişi, kimin için taahhüt altına girmişse aynen onun gibi sorumlu olur. Diğer bir deyişle asli borçluya aval veren kişi de başvuru borçlusu gibi sorumlu olur. Örneğin kabul eden muhatap ya da düzenleyen lehine aval veren kişiye de başvururken ödememe protestosu çekmek gerekmez. Yine bu avalistler için de zamanaşımı süresi üç yıldır. Çünkü bunlar da asli borçlu gibi sorumlu olacaktır.

“Kefalette eşin rızasına ilişkin Türk Borçlar Kanunu’nun 584. maddesindeki düzenlemenin aynı Kanunun 603. maddesi uyarınca “aval”de de uygulanması gerekmemektedir.” (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu E. 2017/4 K. 2018/5 T. 20.4.2018)

İçtihatları birleştirmenin konusu, kefalette eşin rızasına ilişkin hükümlerin (TBK m.584, 603) avalde uygulanıp uygulanmayacağı üzerinde tartışma yapılmış olup içerik olarak TTK da düzenlenen avalin ve TBK da düzenlenen kefaletin sorumluluk olarak benzer yönleri olsa da uygulama detaylı konulara girildiğinde avalin kefalet hükmünün kambiyo hukukunun düzenlenmesine dair hükümlerle sınırlı kalacağı vurgulanmaktadır.

Avale ilişkin şekil koşulları Türk Ticaret Kanunu’nun 701’inci maddesinde açık biçimde ve özel hükümlerle düzenlenmiştir. Bu düzenlemenin amacı kambiyo senetlerindeki belirlilik ilkesine paralel biçimde avalin tereddüde meydan vermeksizin senet üzerinde ortaya konulması gerekliliğinin bir yansımasıdır.

Aval bir kambiyo garantisi olup, avalistin senede bu yönde koyacağı tek taraflı bir irade beyanı ile vücut bulur. Aval için, avalistin “aval içindir” veya buna eş başka bir ifadeyi kambiyo senedi üzerine yazması, avalin kimin için verildiğinin belirtilmesi ve avalistin bunu imzalaması yeterlidir. Aval beyanında kimin için verildiği belirtilmemişse, avalin keşideci hesabına verildiğinin kabulü gerekir (TTK m.701/2-3-4).

Türk Ticaret Kanunu’nun aval için belirlediği bu şekil şartlarından başka unsurların da senede derc edilmesi hâlinde bu ibarelerin aval bakımından tereddüt uyandırabileceği hususu göz önünde bulundurulmalıdır. Kambiyo senedinde aval şerhinin şüphe uyandırması, avalden başka bütün senedin de güvenliğini etkiler ve gerek lehdar gerekse sonraki cirantalar ve nihayet hamil için senet güvenliği zayıflar. Bu da senedin tedavül kabiliyetini kaybetmesine neden olur.

Türk Borçlar Kanunu’nun 584’üncü maddesindeki şekil hükümlerinin kambiyo senedine yansıtılmasının ne gibi sonuçlar doğuracağı da şekle ilişkin bir husus olarak değerlendirilmelidir.

6098 sayılı TBK madde 584 hükmü;“Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.”

Aval için eş rızasının aranacağının öngörülmesi durumunda, her şeyden önce aval veren kimsenin evli olup olmadığının senetten anlaşılması gerekir. Sonraki cirantaların avalin geçerli olup olmadığını bilebilmeleri ve senede güvenebilmeleri için bu şarttır. Avalistin nüfus bilgilerinin ve medeni hâlinin senede derc edilmesi ya da buna ilişkin resmî kayıtların senede eklenmesi ise uygulama bakımından doğru ve işlevsel olmayacağı tartışmasızdır.

Şekle ilişkin bu sakınca, aval şerhi dışında eş rızasının ne surette kambiyo senedi üzerine konulacağı ve dolayısıyla avalin hukuki niteliği ve sorumluluk bakımından da kendisini göstermektedir. Avalin ön yüze konulması hâlinde eş rızasının da ön yüze konulacağı düşünülebilir. Bu durumda Türk Ticaret Kanunu’nun 701’inci maddesinin 3 numaralı bendinde ifade edilen “Muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç olmak üzere, poliçenin yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır.” ilkesi gereği eşin de avalist konumuna girmesi söz konusu olacak, buna karşın, senedin arkasına konulması durumunda ise bunun ciro ile karıştırılması mümkün olabilecektir.

Kefalet ile avalin her ikisinin de kişisel güvence sağladığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak kefalete dair hükümler kefili alacaklıya karşı korurken avale ilişkin hükümlerin hamili, asıl borçlu ile müracaat borçlularına karşı koruduğunun gözden kaçırılmaması gerekir. Bu bakımdan kefalet ile aval hükümlerinin birbiriyle kıyaslanması normun koruma amacı ile de uygun düşmeyecektir.

Bu noktada önemle vurgulamak gerekir ki, avalde eş rızasının aranması kambiyo senetlerinin tedavül kabiliyeti ile örtüşmemektedir. Tek bir senedin tedavül etmesi ile avalistin evli olup olmadığına, evli ise eşinin avale rıza gösterdiğine ilişkin diğer kayıt ve belgelerin eklenmesi ile kambiyo senedinin hacmen çok büyüyeceği tartışmasızdır. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun eşin rızası ile ilgili getirdiği 584. maddesi hükmü, Kanun’un yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden itibaren iş hayatını yavaşlattığı yönünde ağır eleştirilere maruz kalması nedeniyle ticari hayatın doğal akışını kolaylaştırma gerekçesiyle 28/03/2013 tarihinde 6455 sayılı Kanun’un 77. maddesiyle TBK’nın 584’üncü maddesine kefalette eş rızasının aranmayacağı ve ağırlıkla ticari hayatı ilgilendiren hâller bir istisna hükmü olarak üçüncü fıkra eklenmiştir. Kanun koyucunun bu istisnalar arasında avali de göstermemesi, aslında en başından beri avalde eş rızasının aranmadığına işaret etmesi bakımından önemlidir.

Kanun koyucunun, Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen kefalet müessesesinde eşin rızasını ararken, aynı tarihte (01/07/2012) yürürlüğe giren ve daha özel bir kanun olan Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlediği aval için eş rızasını aramamasını gözden kaçtığı şeklinde değerlendirilmemesi gerekir.

TBK m. 603″ün avali kapsadığının kabulü, aynı tarihte yürürlüğe giren TBK ve TTK hükümlerinin bir kısmının uygulanmayacağı sonucuna götürür. Nitekim kanun koyucu TBK m. 584’de Kanunun yürürlüğünden kısa süre sonra 6455 sayılı Kanun ile eklediği üçüncü fıkra ile maddenin kapsamını sınırlamıştır. Kanun koyucunun bu sırada avali sınırlamaya dâhil etmemesine yüklenecek anlam, avali TBK m. 603 kapsamında görmemesi olarak kabul etmek gerekir. Aksi durum, kanun koyucunun avalin evli olup olmadığının ve TBK m. 584/3’deki istisnaların bulunup bulunmadığının araştırılmasını hamile yükleyeceği sonucuna götüreceği, böyle bir durumun; hamile külfet yükleyeceği gibi kambiyo hukukunun tedavül kabiliyetinin sürati ile de uyum sağlamayacağı açıktır. Nitekim öğretide; “… TBK m, 603 gibi istisnai hükümlerin dar yorumlanması gerekmekte olup, şekle ve ehliyete ilişkin getirilen sınırlandırmaların, kanun koyucu amacını aşacak şekilde yorum yoluyla genişletilerek uygulanması, hukuki güvenlik ilkesini ve TBK’daki sözleşme şerbetisi-şekil serbestisi-ilkesini zedeleyici sonuçlara neden olacaktır. Kaldı ki hükümlerin konuluş amacından hareket edildiğinde dahi aval ve kefalet arasında, korunan kişiler ve menfaatler açısından ciddi bir fark olduğu görülmektedir Yine TBK 603. maddesinin avali kapsamadığı hususu “… Zira aval. sadece kambiyo senedine ilişkin bir teminat olması, avalin teminat fonksiyonunun yanında iktisadi bir fonksiyonunun da bulunması, Türk Borçlar Kanunu’nun 603. maddesinin avale uygulanmasına engeldir. Nitekim ticari işler hız ve kolaylık gerektirir ve kambiyo senetleri, kıymetli evrakın özelliği olan tedavül kabiliyetinin en hızlı şekilde gerçekleştiği senetler olduğu göz önünde bulundurulduğunda, eşin izni müessesesinin, kambiyo senetleri hukukunun oluşturduğu sistem ile bağdaşmayacağı… [8] şeklinde açıklanmıştır.

Benzer değerlendirmelere Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir kararında da (24/05/2017 T. 12-1135/1012) yer verilmiş olup; “…Avalin bu özel niteliği kambiyo senetlerine duyulan güven ve tedavül kabiliyeti ile de ilgilidir. Zira kefalette asıl borç bir nedenle geçersizce (söz gelimi kefilin fiil ehliyeti yoksa) kefilin de sorumluluğuna gidilemezken, avalde lehine aval verilenin sorumluluğu bulunmasa bile avalistin sorumluluğu devam etmektedir. Kendisine böylesine önemli bir fonksiyon atfedilmiş aval müessesesinin kefalete ilişkin genel hükümlere tabi kılınması doğru değildir. Her ne kadar Türk Borçlar Kanunu’nun 603 üncü maddesinin gerekçesinde “madde kefili koruyucu hükümlerden kurtulmak amacıyla, başka adlar altında yaptıkları sözleşmelere de kefalet hükümlerinin uygulanacağını” belirtilmek suretiyle, mesela kefalet sözleşmesi yerine, üçüncü kişinin fiilini üstlenme sözleşmesi yapılmasında olduğu gibi, alacaklıların kefili koruyucu hükümlerden kurtulmalarının ve bunları dolanmalarının önlenmesi amaçlanmıştır” denmişse de bu düzenlemenin avali de kapsayacağına dair açıklık bulunmamaktadır. Hatta gerekçe “kefili koruyucu hükümlerden kurtulmak amacıyla” yapılan diğer sözleşmeleri işaret ederken, avalin bu kapsamda kalmadığında da tereddüt bulunmamaktadır. Zira aval bir sözleşme değil, kambiyo taahhüdü olarak verilir ve bu sahada kaçınılacak başka bir taahhüt türü bulunmamaktadır. Diğer bir ifade ile gerçek kişilerce verilen avaller Türk Borçlar Kanunu’nun 603. maddesine tabi tutulmayacak ve kefil lehine olan hükümlerden kurtulmak için aval verildiği ileri sürülemeyecektir. Kaldı ki ticaret hayatındaki sürat ve güven ihtiyacı, ticari iş ve işlemlerin genel hükümlerden ayrı, özel kanuni şekil kurallarına bağlanmasını zorunlu kılmıştır. Tedavül kabiliyeti ve kambiyo senetlerinin soyutluğu ilkeleri de bu fonksiyona hizmet ederler. Tedavül kabiliyeti kambiyo senetlerini adi senetlerden ayırmaktadır. Bunun sağlanabilmesi de kambiyo senetlerinin temel ilişkiden bağımsız olmasına bağlıdır. Buna “soyutluk” ya da “illetten mücerret olma” denir.

Soyutluk kavramı esas itibariyle kıymetli evrak niteliği taşıyan bir senette mündemiç olan hakkın temel ilişkiden bağımsızlığını ifade eder. Kambiyo senetleri devredildikten sonra mücerretlik ilkesi ortaya çıkar ve senedin yaratılması nedeni olan “sebep” donar. Kıymetli evrak tedavül ettiği sürece bu sebepten bağımsızdır. Bunun yanında senet borçlusu, senet hamiline karşı temel ilişkiden doğan derileri ileri süremez. Soyutluk hamili güçlendirir ve bu sebeple de kıymetli evraka güveni arttırır. Kıymetli evrakın soyutluğunun sonuç doğurması, içerdiği hak ve sorumlulukların senet dışında başka bir yere başvurmaya gerek kalmaksızın herkes tarafından anlaşılabilmesi ile mümkündür. Sırf bu ihtiyaç dahi avalin “eş rızası” noktasında kefalete ilişkin hükümlere tabi kılınmasını imkânsız hâle getirmektedir. Gerçekten de iki kişi arasında düzenlenen bir sözleşmede borçluya kefil olan kişinin evli olup olmadığı, eşin rızasının bulunup bulunmadığı kolaylıkla belirlenebilirken, tedavül kabiliyeti nedeniyle bir kambiyo senedinde avalistin evli olup olmadığının ve eşinin rızasının bulunup bulunmadığının araştırılması zorunluluğu, hamile kambiyo senetleri hukukuna tamamen yabancı bir yük getirecektir. Bu detayların senede derç edilmesi ve sonraki cirantaların hiçbir tereddüde mahal olmaksızın bunu bilmesi mümkün değildir şeklinde açıklanmıştır.

Ailenin ekonomik bütünlüğünün korunmasına ilişkin düşünceye gelince:

Tarafların başka adlar altında akdedecekleri sözleşmelerle kefalete ilişkin şekil şartlarını dolanmaya çalışmaları elbette aval için de benzer endişeleri gündeme getirebilmektedir. Ancak alacağı güvence altına alabilmek için kambiyo senetlerinde de aval dışında başvurulabilecek farklı yöntemlerin mevcudiyeti tartışmasızdır. Hâl böyle olunca ailenin ekonomik bütünlüğüne yönelebilecek tehditlerin her zaman için Türk Medeni Kanunu’nun hakkın kötüye kullanılmasını engelleyen 2’nci maddesi ile bertaraf edilmesi mümkündür.

Öğretide de Türk Borçlar Kanunu´nun 603. maddedeki ilkenin kişisel güvence verilmesine ilişkin her türlü sözleşmeyi ve bu bağlamda avali de kapsadığı, istisnaları gösteren aynı Kanunun 584. maddesinde avalin sayılmadığı; aval ve kefaletin farklı kanunlarda düzenleniyor olmasının ilkeyi ortadan kaldırmayacağı ve bu durumda tıpkı kefalet gibi avalde de eş rızasının aranması gerektiği ileri sürülmüştür[9].

Hatta Altop, avalin tek taraflı bir hukuki işlem olduğunu fakat kanunun hazırlanması sırasında komisyonda “hukuki işlem” yerine sehven “sözleşme” ibaresinin yazıldığını ve Türk Borçlar Kanunu´nun 603. maddesindeki düzenlemenin avali de kapsadığını belirtmiştir[10].

Öğretide de Türk Borçlar Kanunu´nun 603’üncü maddesinin, alacaklıların başka adlar altında sözleşme yapmak suretiyle kefili koruyucu hükümlerden kurtulmak maksadının engellenmesinin amaçlandığı fakat başka bir kanunda kendine özgü şekil hükümleri bulunan aval için eş rızasının aranamayacağı; kaldı ki avalin bir sözleşme olmayıp tek taraflı bir hukuki işlem olduğu[11] büyük çoğunluk ve ortak görüşle kabul edilmektedir.

Şekle ilişkin kurallarla ulaşılmak istenilen diğer bir husus poliçenin kendi başına anlaşılması, içerdiği hak ve sorumlulukları kendi üzerinde görünmesi, böylelikle poliçe dışında bir yere başvurmaya gerek kalmaksızın, senet üzerindeki oluşan sorumlulukların herkes tarafından anlaşılabilmesinin sağlanmasıdır. “Poliçenin kendi kendine yetmesi[12]“denilen bu ilke gereği, senedi imzalayan, imzasının sonuçlarını poliçe üzerinde görebilecek; alacaklı olarak hareket eden kişi, haklarını senet üzerinden belirleyebilecektir. Dolayısıyla şekil kuralları, normal bir kişinin kambiyo senediyle neyin kastedildiğini anlamasına yetecek kadar açık ve kesin olarak belirlenmiştir. Şekle ilişkin kurallarla varılmak istenen bu amacın, kambiyo senetlerine has olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Gerçekten poliçenin eklen bir

Bütün olması, kendisini oluşturan ilişkiden ayrılmasına yardım ederek, devralanın iyi niyetinin korunmasını sağlar. Sonuçta şekil kurallarıyla amaçlanan tüm bu hususların nihai hedefi, senedin tedavülünün sağlanması ve kolaylaş masıdır.

AVAL VE KEFALET ARASINDAKİ FARKLAR

Türk Ticaret Kanunu’nun(TTK)üçüncü kitabında düzenlenen Kambiyo Senetlerinin önemli özelliklerinden biri de şekle sıkı sıkıya bağlı olmalarıdır. Bunlar üzerinde oluşabilen aval de, diğer kambiyo taahhütleri gibi[13], ekli kanunen belirlenmiş bir kambiyo taahhüdü olarak ortaya çıkmaktadır. Avalin oluşumuna dair bu ekil artları, ispat değil geçerlilik şartlarıdır[14]. Keşide için geçersizliğin[15] sonuçları açık bir kanun hükmüyle belirtilmiştir (TTK m. 584/1). Diğer kambiyo taahhütleri bakımından incelendiğinde, keşideye ilişkin hükmün kıyasen uygulanabilecek olması yanında, Borçlar Kanunu’nun 11/2 hükmünün uygulanmasıyla da aynı sonuca[16] varılabilmesi mümkündür.

Kanun koyucunun kambiyo senetlerinin oluşumunu belirli şekil kurallarına bağlamasında hangi amacı güttüğü incelendiğinde, birden fazla sebebin varlığı belirlenebilmektedir. Gerçekten şekle ilişkin kurallarla ilk amaçlanan, senet üzerinde borç altına giren kişilerin menfaatlerinin korunmasıdır. Böylelikle senedi imzalayan kişilerin borcun sonuçlarını bir kez daha düşünmeleri sağlanmaya, acele karar vermeleri önlenmeye çalışılmaktadır[17]. Bu amaç sadece kambiyo senetlerinin (ve dolayısıyla kambiyo taahhütlerinin) şekle bağlılığına ilişkin değil, kanun koyucunun şekil kurallarını öngördüğü tüm kurumlar bakımından kabul edilebilecek genel bir amaçtır. Şekle ilişkin kurallarla ulaşılmak istenilen diğer bir husus, poliçenin kendi başına anlaşılması, içerdiği hak ve sorumlulukları kendi üzerinde görünmesi, böylelikle poliçe dışında bir yere başvurmaya gerek kalmaksızın, senet üzerindeki oluşan sorumlulukların herkes tarafından anlaşılabilmesinin sağlanmasıdır. “Poliçenin kendi kendine yetmesi” denilen bu ilke gereği, senedi imzalayan, imzasının sonuçlarını poliçe üzerinde görebilecek; alacaklı olarak hareket eden kişi, haklarını senet üzerinden belirleyebilecektir. Dolayısıyla şekil kuralları, normal bir kişinin kambiyo senediyle neyin kastedildiğini anlamasına yetecek kadar açık ve kesin olarak belirlenmiştir. Şekle ilişkin kurallarla varılmak istenen bu amacın, kambiyo senetlerine has olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Gerçekten poliçenin şeklen bir bütün olması, kendisini oluşturan ilişkiden ayrılmasına yardım ederek, devralanın iyi niyetinin korunmasını sağlar. Sonuçta şekil kurallarıyla amaçlanan tüm bu hususların nihai hedefi, senedin tedavülünün sağlanması ve kolaylaşmasıdır. Kambiyo senetlerinin ticari hayat için önemi, bunlara ilişkin kuralların tüm ülkelerde benzer olması sonucunu doğurmuştur. Bu konuda özellikle 19. Yüzyılın sonlarıyla 20.yüzyılın başlarında yapılan çalışmalar etkili olmuştur.

-Aval bağımsız bir kambiyo taahhüdü iken kefalet, fer’i borçtur.

-Avalistin teminat altına aldığı borç geçersiz olsa bile aval taahhüdü geçerlidir fakat kefilin teminat altına aldığı borç geçersizse kefalet de geçersizdir.

-Avalist, lehine aval verdiği kişiye ait kişisel def’ileri ileri süremez fakat kefil borçluya ait tüm defileri ileri sürmek zorundadır.

-Avalist senetteki borçtan aval verdiği kişi gibi sorumludur fakat kefilin sorumluluğu talidir.

-Aval ticari senet veya alonj üzerine yazılır. Kefaletin borç senedi üzerine yazılması şart değildir.

-Hamilin senet borçlusuna takip yapması avalist bakımından zamanaşımını kesmez ama alacaklının asıl borçluya takip yapması kefil bakımından zamanaşımını keser.

-Senedi ödeyen avalist senetten doğan hakları kazanır. Kefil borcu ödediğinde alacaklının haklarına halef olur.

-Lehine aval verilen kişiye karşı ileri sürülen def’iler avaliste karşı ileri sürülemez ancak kefalette asıl borçluya karşı ileri sürülen def’iler kefile karşı da ileri sürülebilir.

AVALİN SENEDE BAĞLILIĞI

Aval verenin sorumluluğu, muhatap, düzenleyen ve diğer imza sahiplerinin sorumluluğu gibi senetten doğar. Buna karşın, sorumluluğunun kaynağını oluşturan hukuki işlem, diğer senet sorumlularından farklıdır. Zira avalin oluşumunu sağlayan, aval verenin tek taraflı hukuki işlemidir. Avalden doğan sorumluluk ise, kanun tarafından şekillendirilmektedir. Avan veren, poliçeye kısmi aval vererek sorumluluğunu şekillendirebilir. Aval veren, senede protestodan muafiyet kaydı veya ihtiyati muhatap belirlemeye yönelik bir kayıt koyarak da sorumluluğunu şekillendirebilir[18]. Aval verenin, kendi sorumluluğunun sınırlarını belirleme imkanı da ancak kanunun cevaz verdiği hallerde mevcuttur.

Aval beyanıyla ulaşılmak istenen amacın bir senet sorumluluğunun temini olması ve teminatın esas alacakla birlikte devrinin senetle ulaşılmak istenen amaca uygunluğu, avalin senet üzerinde bulunmasını gerektirmektedir. Ancak tarihsel gelişim içinde, avalin senetten ayrı bir belge ile verilebilmesi ve bunun sonucu olarak ayrı belgeyle oluşan sorumluluğun kambiyo borcu olduğuna dair teamül oluşması, bazı ülkelerin mevzuatlarında ayrı senetle verilen avalin geçerli olduğu eklinde düzenleme yapılması sonucunu doğurmuştur. Hukukumuza dolaylı kaynak oluşturan Cenevre Konferansında bu konu üzerinde fikir ayrılığı oluşmuştur. Konferans görüşmeleri sırasında İtalyan delegesi senet dışı avalin geçerli olmadığının ortak metne geçirilmesini istemiş, buna karşılık Hollanda delegesi ise, tam tersine senet dışı avalin de geçerli olması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu tartımalar Fransız delegesi tarafından önerilen, taraf devletlerin milli mevzuatlarında diledikleri şekilde düzenleme yapmalarına izin verilmesine ilişkin fikrin kabulü ile son bulmuştur. Konu anlamanın ihtirazı kayıtlara ilişkin, ikinci ekinin 4.maddesinde düzenlenmiştir.

AVAL KİMLER TARAFINDAN VERİLEBİLİR?

TTK madde 700 uyarınca aval, poliçede imzası bulunan herhangi bir kişi veya üçüncü bir kişi tarafından da verilebilir.

6102 sayılı TTK madde 700 hükmü;

“ (1) Poliçede bedelin ödenmesi, aval suretiyle tamamen veya kısmen teminat altına alınabilir.

(2) Bu teminat, üçüncü bir kişi veya poliçede imzası bulunan bir kişi tarafından da verilebilir.”

Şeklindedir.

Aval, senedin borçluları hariç kambiyo senedine imza koyan ya da koymayan kimseler tarafından da verilebilir. Senedi nihai ödeyecek kişiler asıl borçlu oldukları için bu kişiler tarafından verilecek aval ek bir teminat sağlamayacaktır bu sebeple asıl borçlular tarafından aval verilmesi mümkün değildir.

“Bonodaki borçtan sorumlu olmayan lehtarın kefil (avalist ) olarak senedin ön yüzüne koyduğu aval şerhi geçersiz olup, bono vasfına etkili değildir. Bu durumda senette düzenleyen ve lehtar farklı kişiler olup, borçlu sıfatının birleşmesinden söz edilemez.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2018/12-410 K. 2022/736 T. 26.5.2022)

Aval verme ehliyeti ise; kambiyo senedine imza atarak senet dolayısıyla sorumluluk altına girecek kişinin ehliyetinin olup olmadığı, gerçek veya tüzel kişi olmasına göre, TMK’nın ve TTK’nın ehliyete ilişkin hükümlerine göre belirlenmektedir. Aval verme işlemi şirketin işletme konusu içine giriyorsa, şirketin amacının gerçekleşmesine hizmet ediyorsa ve şirkete menfaat sağlıyorsa, şirketin aval verme bakımından hak ehliyetine haiz olduğu şeklinde kabul edilmektedir. Bu sebeple aval, üçüncü bir şahıs tarafından da şirket tarafından da verilebilmektedir.

“Davacı, senetteki düzenleme tarihinin altında bulunan şirket kaşesi üzerine yetkili sıfatıyla imza atmıştır. Aynı kişinin bir de kendi isim, soy isim ve TC kimlik numarasını yazmak suretiyle attığı 2. imzanın aval veren sıfatıyla atıldığının kabulü gerekir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/19-812 K. 2018/756 T. 4.4.2018) 

AVAL VERENİN SORUMLULUĞU

Poliçe ve bonoda, hamilin, senet bedelinin ödenmesi için, senedin ibrazı suretiyle öncelikli olarak başvurması gereken sorumlular mevcuttur. Kambiyo senetleri ibrazı gereken senetler olup öncelikle keşideciye ödeme için ibrazı gerekmektedir. İbrazı halinde ödenmemesi durumunda ise protesto, ihbar gibi başka bir koşula bağlı olmaksızın tabi olduğu ibraz ve zamanaşımı sürelerine uyulmak kaydıyla, dava veya İİK m 167 vd. hükümleri gereği kambiyo senetlerine özgü yollarla takip etme imkanına sahip olduğu kişiler, senedin asıl borçlusudur. Kaya ise, başvurma hakkının süjelerinin anlatıldığı beyanlarında muhatap lehine aval verenin asıl borçlu konumunda olduğunu belirtmektedir[19].

Doktrinde, kabul eden muhatap veya bonoda düzenleyen lehine aval verenlerin, asıl borçlu olduğu tespitine yönelik verilen gerekçe, TTK m 702/1 düzenlemesidir. Bu hüküm uyarınca, “Aval veren, kimin için taahhüt altına girdiyse, tıpkı onun gibi sorumludur.” Buna göre, aval veren lehine aval verdiği kişiye göre, asıl borçlu veya başvuru borçlusu konumunda olabilecektir. TTK m 730’da işaret edilen süreleri kaçırması sebebiyle başvuru borçlularına başvurma imkanı ortadan kalksa bile, kabul eden muhatap ve bonoda düzenleyen lehine aval veren kimse, sorumlu olmaya devam edecektir. Benzer şekilde, bonoda düzenleyenden ödeme talep edilmesi için protesto çekilmesi gerekmediği için, onun lehine aval verene de protestosuz başvurulabilecektir[20].

Aval verenin sorumluluğu, lehine aval verdiği kişinin sorumluluğu ile aynıdır. Bu durumda aval veren kimin lehine aval verirse versin bir başvuru borçlusudur. Ayrıca bu sorumluluk, lehine aval verdiği kişinin sorumluluğundan da bağımsızdır. Zira asıl borçlu senet bedelini öderse veya tevdi ederse, ödenene veya tevdi edilen oranda kambiyo senedinden doğan borç, diğer bütün sorumlular bakımından sona erer. TTK m 709 /2 uyarınca, kabul eden muhatap, poliçe bedelini kısmen öderse, hamil bu ödemeyi reddedemez. Dolayısı ile aval veren, lehine aval verdiği kişinin ileri sürebileceği şahsi def’ileri ileri süremez. Örneğin lehine aval verilenin imzası sahte olsa veya ehliyetsiz olsa dahi aval verenin sorumluluğu devam eder. Bununla birlikte, aval verenin kendine ait şahsi def’ileri ileri sürmesinde bir engel yoktur. Aval verenin, kimin lehine aval verirse versin başvuru borçlusu olduğu sonucuna, poliçenin iptali hükümleri incelenerek varılabilir.
Aval müteselsil sorumluluk oluşturan bir kambiyo taahhüdü olduğundan, alacaklı borçlanma sırasına bağlı kalmaksızın doğrudan aval verene gidebilmektedir.

Düzenleyenin hem hukuki hem cezai sorumluluğu bulunmak ile birlikte aval verenin hukuki sorumluluğu mevcut ise de cezai olarak çekin karşılıksız çıkması sebebiyle sorumluluğu bulunmamaktadır.

“Vade tarihinden itibaren 3 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan bonolar kambiyo vasfını takip tarihi itibari ile kaybetmiştir. TTK m. 700 vd. uyarınca, avalistin kambiyo senedinden doğan aval sorumluluğu ortadan kalkmış, bu sebeple davalı hakkında verilen karar doğrudur. Ancak keşideci ile davacı lehdar arasında temel ilişkinin varlığının kanıtlanması halinde 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde davacı alacak isteminde bulunabilir. Mahkemece, yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilen zamanaşımına uğramış bonolarda davacı taraf temel ilişkinin varlığını tanık dahil her türlü delil ile kanıtlayabilir.”(Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 2016/10626 K. 2017/5247 T. 20.6.2017)

Aval 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 700 ila 702. maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunda avalin tanımı yapılmamış; sadece aval ile poliçedeki bedelin ödenmesinin teminat altına alındığı belirtilmiştir ( TTK.m.700 ). Aval senedin ödeneceğine dair güvence verilmek sureti ile kambiyo senetlerine tedavül kolaylığı sağlamaktır.

Bu noktada hemen belirtmek gerekir ki aval -bir geçerlik şartı olarak- senet (veya alonj) üzerinde bulunmalıdır. Zira vurgulandığı gibi kambiyo senedinden doğan sorumluluğun temini gayesi, doğal olarak bu teminatın esas alacakla birlikte devredilmesini gerektirir; kambiyo senedini ciro yoluyla devralacak kimsenin de bunu görebilmesi lazımdır (Sengir, T.: Aval Hukuku, Ankara 1967, s.10). Kambiyo senedi dışında verilmiş bir teminatın, aval olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.

“Uyuşmazlık kefalet sözleşmesinin geçerliği bakımından eşin rızasının aranması yönündeki düzenlemenin aval veren hakkında da uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır. İki kişi arasında düzenlenen bir sözleşmede borçluya kefil olan kişinin evli olup olmadığı, eşin rızasının bulunup bulunmadığı kolaylıkla belirlenebilirken; tedavül kabiliyeti sebebiyle bir kambiyo senedinde avalistin evli olup olmadığının ve eşinin rızasının bulunup bulunmadığının araştırılması zorunluluğu, hamile kambiyo senetleri hukukuna tamamen yabancı bir yük getirecektir. Bu detayların senede derc edilmesi ve sonraki cirantaların hiçbir tereddüte mahal olmaksızın bunu bilmesi mümkün değildir. Avalde, eşin rızasına dair kefalet hükümleri uygulanamayacaktır.”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/12-1135 K. 2017/1012 T. 24.5.2017)

“Mahkemece davanın kabulü gerekçesi olarak keşideci tarafından açılan davada alacaklının davayı kabul etmesi ve bononun araç satışı için düzenlendiği ancak araç satışının gerçekleşmemesi ile kambiyo senedinin bedelsiz kalması gösterilmiş ise de, anılan nedenlerin lehine aval verilenin kişisel defileri olduğu ve bu defilere davacı aval verenler tarafından ciro yolu ile bonoya hamil olan hak sahibine karşı ileri sürülemeyeceği anlaşılmaktadır. Aval Verilenin Kişisel Defilerinin Davacı Aval Verenler Tarafından Ciro Yolu ile Bonoya Hamil Olan Hak Sahibine Karşı İleri Sürülemeyeceği.Açıklanan bu nedenlerle mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken TTK md. 702/2’ye aykırı biçimde davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.” (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi E. 2018/1651 K. 2021/1046 T. 21.6.2021)

AVAL VERİLEN ÇEKİN TEMİNAT OLARAK GÖSTERİLMESİNİN AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI

Aval verilmiş çekin teminat olarak gösterilmesinin avantajlarını belirtmek gerekir ise;
-Avalin amacı, kambiyo senedinin tedavülünü kolaylaştırmaktır.

-Güvenilir bir imzanın, kambiyo senedinin ödeneceğini garantilemesi ve gerektiğinde bizzat ödemede bulunacağını belirtmesi, senede güven duyulmasını ve hamilin bu senedi kolaylıkla devretmesini sağlamaktadır.

-Aval kaydı, şahsi bir teminat niteliği taşıdığından alacak miktarının tahsil edilmesi gerektiğinde çeki düzenleyene veya aval verene ayrı ayrı gitmek konusunda takdir hakkı mevcut olup birden fazla özneden alacak tahsil etme imkanı doğmaktadır.

-Aval ile teminat altına alınan kambiyo taahhüdü şekil noksanlığından başka bir sebeple geçersiz olsa dahi aval geçerliliğini sürdürür.

Aval verilmiş çekin teminat olarak gösterilmesinin dezavantajları ise;

Her ne kadar yukarıda avantajlar sıralanmış olsa da, çekin karşılıksız çıkması durumunda alacağı tahsil etme süresinin uzama ihtimali ile birlikte aval veren veyahut düzenleyenin alacağı karşılayacak miktarda varlıklarının olmaması durumunda hiç tahsil edilmeme ihtimali dezavantajı ile alacağa kavuşamama durumu söz konusu olabilmektedir. Ayrıca, çekin karşılıksız çıkması durumunda avalin cezai sorumluluğuna gidilemez.

Banka teminat mektupları ile kıyaslandığında teminat olarak koruyuculuğu daha düşüktür. Teminat mektuplarında muhatabın takibi ve gerektiğinde mektubun paraya çevrilmesi süreçleri herhangi bir itiraza konu olmaksızın çok daha hızlı ve risksiz ilerlerken, aval verilmiş çekte alacağa kavuşma süreci ve ihtimali asıl borçlunun veya aval verenin haczi kabil mal varlığının tespitine ve ilgili icra işlemlerinin usulüne uygun şekilde sonuçlanmasına (olası bir ihtilaf anlamında karşı tarafın itirazları olmuşsa bunların giderilmesine) bağlı olacaktır.

Teminat mektubu alındığında teminat ilişkisi asli bir borçtur ve temel ilişki geçersiz olsa dahi teminat mektubu geçerliliğini korur, aval ise feri borç niteliğindedir. Aval verilen hukuki ilişki geçersizse ya da herhangi bir nedenle geçersiz hale gelmiş veya ortadan kalkmışsa aval verenin de borcu sona erer.

“Olayda, bono ile kambiyo senetlerine mahsus takip başlatan davalının muntazam ciro silsilesine göre senedi devralması ve buna göre yetkili hamil olduğunun anlaşılması gerekmekteyse de, davacının aval verdiği bonoda lehtar şirket olmasına rağmen bono arkasında lehtar cirosu olmaksızın bononun başkasının ilk cirosuyla şirkete ciro edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda takibi yapanın meşru hamil olmadığı dikkate alınıp kambiyo senedine dayalı olarak senet bedelini talep edemeyeceği gözetilerek davacının menfi tespit isteminin kabulü gerekirken reddi doğru olmamıştır.” (Yargıtay 11. Hukuk dairesi E. 2022/4133 K. 2024/135 T. 10.1.2024)

“Dava dışı temsilcinin dava konusu bonoyu, şirket yetkilisi olduğu dönemde keşide ettiği ve davacı şirket adına attığı aval imzasının müdürün şirkete özen ve bağlılık yükümlülüğü ile bağdaşmadığı, aval için kendisine verilmiş açık bir iznin veya icazetin varlığının iddia ve ispat edilmediği hususları birlikte değerlendirildiğinde, aval işlemi davacı şirket açısından bağlayıcı olmadığından, batıl, geçersiz olduğundan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2021/9053 K. 2023/3534 T. 6.6.2023)

“Uyuşmazlık; avalist olan davacının bedelsizlik defîni senet hamili olan davalıya karşı ileri sürüp süremeyeceğine ilişkindir.

6102 Sayılı Kanun’un avalin şekline ilişkin 701. maddesi;“ ( 1 ) Aval şerhi, poliçe veya alonj üzerine yazılır. ( 2 ) Aval “aval içindir” veya bununla eş anlamlı başka bir ibareyle ifade edilir ve aval veren kişi tarafından imzalanır. ( 3 ) Muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç olmak üzere, poliçenin yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır. (4) Kimin için verildiği belirtilmemişse aval, düzenleyici için verilmiş sayılır.” hükmünü içermektedir. Buna göre poliçenin ön yüzünde avale ilişkin herhangi bir ibare bulunmayıp sadece imzanın bulunması hâlinde, muhatabın veya düzenleyenin imzaları dışında poliçenin ön yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır. Ayrıca avalistin isim ve soy isminin de bulunması aval için zorunlu bir unsur değildir.

Avale ilişkin hükümler 6102 Sayılı Kanun’un 778. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca bonolar hakkında da uygulanır. Aynı Kanun’un 776. maddesinin birinci fıkrasının ( g ) bendi ve 778. maddesinin atfı ile uygulanması gereken 701. maddesi birlikte değerlendirildiğinde bononun geçerli olması için tek imza yeterli olup senedin ön yüzüne atılan ikinci imza aval şerhi sayılır.

6102 Sayılı Kanun’un 702. maddesi; ” ( 1 ) Aval veren kişi, kimin için taahhüt altına girmişse aynen onun gibi sorumlu olur. ( 2 ) Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir. ( 3 ) Aval veren kişi, poliçe bedelini ödediği takdirde, poliçeden dolayı lehine taahhüt altına girmiş olduğu kişiye ve ona, poliçe gereğince sorumlu olan kişilere karşı poliçeden doğan haklarını iktisap eder.” hükmünü düzenlemiştir. Buradan hareketle aval verenin borcu bağımsız bir borçtur. Başka bir ifade ile feri nitelikte değildir. Aval ile teminat altına alınan borç geçersiz olsa dahi aval verenin sorumluluğu devam eder. Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir. Lehine aval verilenin mevcut olmaması, ehliyetsiz olması ya da imzasının sahte olması hâlinde de aval verenin sorumluluğu devam eder. 6102 Sayılı Kanun’un 702. maddesinin ikinci fıkrası gereğince aval veren, sadece kambiyo senedindeki zorunlu şekil eksikliğini ileri sürebilir. Aval veren, hamile karşı senet metninden anlaşılan mutlak defileri ileri sürebilir, asıl borçlu ile hamil arasındaki şahsi defileri ileri süremez. Aval verenin sorumluluğu kendisi ya da lehine aval verilen tarafından borcun ödenmesi, ibra, zamanaşımı ve kambiyo senedinin zayi olmasıyla sona erebilir.

Yukarıda yapılan açıklamalar nazara alındığında somut uyuşmazlık bakımından mahkemece de avalist olduğu kabul edilen davacının, 6102 Sayılı Kanun’un 702. maddesinin ikinci fıkrası hükmü karşısında taraf olmadığı dava dışı şirketler arasındaki tarihsiz sözleşmenin “teminat” başlıklı maddesinde dava konusu senedin teminat olarak verildiği ve sözleşmenin hükümlerinin yerine getirilmemesi sebebiyle senedin bedelsiz kaldığı yönündeki iddiası asıl borçluya ait şahsi defi niteliğinde olduğundan bedelsizliğe yönelik defiyi hamil olan davalıya karşı ileri süremeyeceği kabul edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile avalist olan davacının şahsi defilerden olan teminat iddiasına dayalı bedelsizlik defini hem senet lehtarına hem de kötü niyetli hamile karşı ileri sürebileceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2022/7462 K. 2023/789 T. 13.2.2023)

“Taraflar arasında arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi yapıldığı bu sözleşme kapsamında davaya konu bononun teminat senedi olarak verildiği sözleşme hükümlerinden ve beyanlardan anlaşılmakta olup bonoda davalı borçlular kendi adlarına ikişer imza atmış olduklarından davalıların şirketin sorumluluğunun yanında şahsi sorumlulukları da söz konusudur.

Davalıların şahsi sorumluluklarının bulunduğu kabul edilerek, teminat senedindeki miktarın üst sınır olduğu göz ardı edilmeksizin, davacının sözleşme kapsamında uğradığı ve teminat altına alınan zararı belirlenerek hüküm altına alınması gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi ve bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun da davanın reddi kararının değişik gerekçe ile yerinde görüldüğü belirtilerek esastan reddedilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2019/2854 K. 2020/70 T. 14.1.2020)

“Müteriz borçlunun çeki hem şirket adına vekaleten imzalaması, hem de aval vermesi mümkün olmayacağından, bu sebeple çek arkasındaki aval şerhi geçerli olmadığından çeki şirket adına vekaleten imzalayan borçlunun bu borçtan şahsen sorumlu tutulamayacağı gözetilerek borçlunun itirazının kabulüne karar verilmesi gerekir.” (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi E. 2014/28612 K. 2015/3937 T. 26.2.2015)

AVALİN VERİLMESİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

  • Aval, daima kambiyo senedi metninde yer alan bir kayıt olmalıdır.
  • Avalin senet metni yahut alonj üzerine “aval içindir” yahut benzeri bir ifade ile (örneğin müşterek borçlu/garanti eden/kefil olarak/ müşterek borçlu ve müteselsil kefil) yer alması gerekmektedir.
  • Aval kaydı, kısmi aval saklı kalmak kaydıyla herhangi bir kayıt ya da şarta bağlı olmamalıdır. Aksi takdirde aval geçerli olmakla birlikte şart yazılmamış kabul edilir.
  • Yalnızca imzadan oluşan aval şerhinin ön yüze atılması gerekmektedir.
  • Avalli çekin teminat olarak alınması durumunda piyasa oyuncularının hesabın karşılıklı mutabakatı ile mutabakatın çözülmemesi durumunda çekin tasfiye edileceği tarih de esas alınarak çekte keşide tarihinin bu dönemlerin son gününe denk gelecek şekilde ileriye dönük yazılması uygun olacaktır.

AVALLİ ÇEKİN TAHSİL SÜRECİ

Çek süresinde ibraz edilmiş, karşılıksız çıkmış ise alacaklı hamil kambiyo senedine mahsus yolla icra takibi yapabilir. İşbu icra takibi aval verene karşı yapılabileceği gibi düzenleyene karşı da yapılabilmektedir. İcra takibi için başvuruda bulunduktan sonra, borçlu tarafa ödeme emri gönderilmektedir. Çekler, kambiyo senedi niteliğinde olduğundan dolayı gönderilen icra emrine itiraz için borçluya 5 gün süre tanınmaktadır. 5 günlük süre içerisinde borçlu tarafın herhangi bir itirazda bulunmaması durumunda icra takibi kesinleşmiş olmaktadır. İcra takibinin kesinleşmesi ile birlikte, borcun haciz yolu ile tahsil edilmesi için başvuruda bulunulmalıdır. Haciz işleminin gerçekleşmesi durumunda çek üzerinde yazan tutara ek olarak; çekin ödeme tarihinden itibaren yaşanan gecikmenin faizi, icra takibi için yapılan masraflar ve avukat giderleri ile çekin binde üçünü aşmamak koşulu ile komisyon ödemesi talep etmek de mümkündür.

Ayrıca, karşılıksız çek durumunda düzenleyenin alacaklarını kaçırma ihtimalinin mevcut olduğu kabul edildiğinden çek hamilinin tercihine göre aval verene veya düzenleyene karşı ihtiyati haciz kararı da alma imkanı bulunmaktadır. İhtiyati haciz kararı ile borçlu düzenleyen ve avalin taşınır ve taşınmaz mallarını ya da üçüncü kişilerdeki alacaklarını ihtiyaten haczettirme imkanı ortaya çıkmaktadır.

Kısaca belirtmek gerekirse, aval kaydı bulunan çek de kambiyo senetlerine özgü takip yolu ile icra takibine konu edilmekte olup farklı olarak takibin muhatabı aval veya düzenleyen olabilmektedir.

AVAL VERENİN ASIL BORÇLUYA BAŞVURMA HAKKI

Aval veren, poliçe bedelini ödediği takdirde, TTK m 702/3 gereğince, poliçeden dolayı lehine taahhüt edilen kişiye veya ona, poliçe gereğince sorumlu olan kişilere karşı poliçeden doğan hakları iktisap eder[21].

Aval veren, poliçe bedelini ödediği takdirde, bu ödemenin sonucu olarak poliçeden doğan hakları iktisap etmektedir. Bir başka ifadeyle, aval veren poliçeden doğan hakları, TTK m 702/3 gereğince, poliçenin mülkiyetiyle birlikte iktisap etmektedir. Doktrinde, aval verenin başvurma hakkını kullanabilmesi için, poliçenin mülkiyetinin, ayrı bir işlemle, aval verene devredilmesine gerek olmadığı belirtilmektedir.

Aval veren, poliçe bedelini ödediği anda, poliçeden doğan hakları iktisap ettiğinden, hamilin haklarına halef olmaz veya lehine aval verilenin haklarını iktisap etmez. Poliçe bedelini ödeyen aval veren, lehine aval verilene ve ona karşı sorumlu olanlara, poliçenin hamili olarak başvurabilir. Bu bağlamda aval veren, poliçenin mülkiyetini iktisap edeceğinden, kambiyo senetlerine mahsus yola lehine aval verilene ve ona karşı sorumlu olanlara başvurabilecektir. Öztan ise, poliçe borcunu ödeyen aval verenin, lehine aval verdiği şahsın haklarını iktisap etmediğini; yani halefiyet söz konusu olmadığını belirtmektedir[22]. Poroy/Tekinalp ise avalistin rücu hakkını, tatmin ettiği rücu alacaklısının yerine geçerek değil, kimin için aval vermişse onun gibi, onun yerine geçerek müracaat alacaklısı olarak kullanacağını belirtmektedir[23]. Bu görüş TTK m 702/2 hükmündeki açık düzenlemeye aykırıdır.

“Aval veren kimse bono bedelini ödediğinde bono nedeniyle yararına yükümlülük altına girmiş olduğu kimseye karşı bonodan doğan haklara sahip olur.

Borçlar Kanunu’nun 487. maddesinde açıklandığı gibi müteselsil kefaleti tazammum eder. TTK.nun 690. maddesi yolu ile uygulanması gerekli bu yasanın 613. maddesi gereğince aval, “aval içindir” tabiri ile veya buna muadil diğer herhangi bir ibare ile ifade edilmesi zorunludur. Aval özel hükümleri ifade eden bir kefalet türü olup bu hükmün açısından bonodaki müşterek borçlu ve müteselsil kefalet şerhi altındaki imza sahipleri hakkında aval hükümlerini uygulanmasının kabulü zorunludur. Bu halde, sözü geçen TTK.nun 614. maddesi gereğince aval veren kimse bono bedelini ödediği takdirde bonodan dolayı lehine yükümlülük altına girmiş olduğu kimseye karşı bonodan doğan haklara sahip olacağından takip yapanın alacağının bonodan doğduğunun kabulü zorunludur. Bu halde, İİK.nun 167. maddesi gereğince alacak bonoya dayandığından kambiyo senetlerine mahsus yolla takip yapılabileceği düşünülmeksizin itiraz kabul edilerek takibin iptaline karar verilmesi isabetsiz….” (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi E. 1976/8549 K. 1976/10351 T. 21.10.1976)

Aval verenin başvurabileceği sorumlular bakımından, incelenmesi gereken bir husus da lehine aval verilenin yetkisiz temsil edilmiş olması halidir.Yetkisiz bir şekilde temsil edilmiş kişi, poliçeden dolayı sorumlu olmazken; TTK m 678/1 uyarınca, temsile yetkili olmadığı halde lehine aval verilenin temsilci sıfatıyla bir poliçeye imza koyan kişi, o poliçeden dolayı bizzat sorumludur[24].

Başvurma hakkının kapsamı, başvuru alacaklısının başvuru borçlularından talep edeceği tutardır. TTK m 725’de hamilin başvurma hakkının kapsamı; TTK m 726’da ise ödeyen kişinin başvurma hakkının kapsamı düzenlenmektedir.

TTK m 726 uyarınca, aval veren, kendisine karşı sorumlu olanlardan ödemiş olduğu tutarın tamamını, ödeme tarihinden itibaren bu tutarın faizini, yaptığı giderleri ve poliçe bedelinin binde ikisini aşmamak üzere komisyon ücretini isteyebilir.

Aval verenin rücu hakkı ödediği miktar kadarsa da, bu miktar, lehine aval verilenin aval verene karşı temerrüt halleri hariç, hiçbir zamana senetteki meblağ ile TTK m 725 ile 726 da düzenlene masraf ve faiz toplamını aşamaz. Aksi takdirde, aval veren, fazla ödediği miktarı, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre hamilden geri alır[25].

TTK m 749/3 uyarınca, bir başvuru borçlusunun kendisinden sonra gelen başvuru borçlularına; yani önceki cirantalar ile düzenleyene ve onlar lehine aval verenler aleyhine açacağı davalar, onun poliçeyi ödediği veya poliçenin dava yoluyla kendisine karşı dermeyanı tarihinden itibaren altı ayı geçmekle zamanaşımına uğramaktadır. Dolayısıyla aval verenin başvurma hakkı altı aylık zamanaşımı süresine tabidir[26].

SONUÇ

Aval, poliçe bedelinin kısmen veya tamamen ödenmesini temin amacına yönelik özellikli bir kambiyo taahhüdüdür. Avalin özellikli bir kambiyo taahhüdü olmasının iki sebebi bulunmaktadır. Öncelikle aval, kambiyo taahhütlerine ilişkin genel kurallar yanında özel aval hükümlerine tabidir. Ayrıca, aval veren ile lehine aval verilen arasında bulunan teminat bağı, avalin hukuki sonuçlarına etki ederek, avali, diğer kambiyo taahhütlerine nazaran özellikli bir hale getirmektedir.

Avalin maddi şartlarından ilki, aval suretiyle teminat altına alınacak borcun, kambiyo senedinden doğan bir borç olmasıdır. Avalin maddi şartlarından ikincisi, aval verenin ehil olmasıdır.

Aval, poliçe bedelinin kısmen veya tamamen ödenmesini temin amacına yönelik özellikli bir kambiyo taahhüdüdür. Avalin özellikli bir kambiyo taahhüdü olmasının iki sebebi bulunmaktadır. Öncelikle, aval, kambiyo taahhütlerine ilişkin genel kurallar yanında özel aval hükümlerine tabidir. Ayrıca, aval veren ile lehine aval verilen arasında bulunan teminat bağı, avalin hukuki sonuçlarına etki ederek, avali, diğer kambiyo taahhütlerine nazaran özellikli bir hale getirmektedir. Bunun yanında avaliste başvurma hakkı avalin teminat özelliği taşıması itibariyle bir feri haktır.

KAYNAKÇA

1-Alışkan, Murat, Kambiyo Senetlerinde Temlik Cirosu, İstanbul 1988.

2-Arslanlı, Halil, Ticari Senetler, İstanbul 1954.

3-Çelikel, Aysel, Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul 2000.

4-Doğanay, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C.II, Ankara 1990.

5-Domaniç, Hayri, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. IV, Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul 1990.

6-Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2001.

7-Eriş, Gönen, Açıklamalı İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu, C. II, Kıymetli Evrak ve Taşıma,  

    Ankara 1988.

8- Güral, Jale, Kefalet Akdiyle Aval Arasında Fark ve Benzerlikler, AÜHFD 1951,

    S.34, s.443.

9-İpekçi Nizam /İlbuldu, Nedret: Türk Ticaret Yasasında Aval, İstanbul 2000.

10-Karayalçın, Yaşar, Ticari Senetler, Ankara 1970.

11-Kınacıoğlu, Naci, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 1999.

12-Nomer, Ergin, Devletler Hususi Hukuku, İstanbul 2002.

13-Öztan, Fırat, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 1997.

14-Poroy, Reha/Tekinalp, Ünal, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, İstanbul 2002.

15-Raziye Aksu, Aval Kurumu, Seçkin yayınevi, Ankara 2015,

[1]              Raziye Aksu, Aval Kurumu, Seçkin yayınevi,Ankara 2015, s.21-22

[2]              Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal: Kıymetli Evrak Hukukunun Esasları, 21. Bası, İstanbul 2013, s. 291;Çekin

menşeine ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Akıska, Adnan: Çek, İstanbul 1954, s. 5; Öztan, Fırat: Kıymetli Evrak Hukuku, 2. Bası, Ankara 1997, s. 1025; Reisoğlu, Seza: “Son Yasal Değişiklikler Açısından Çek”, Türkiye Bankalar Birliği Yeni Çek Kanununun Hukuki Açıdan De­ğerlendirilmesi Konferansı, Mart 2003, s. 1 vd, (Erişim Adresi: www.tbb.org.tr, Erişim Tarihi: 16.02.2016); Kendigelen, Abuzer: Çek Hukuku, 4. Bası, İstanbul 2007, s. 5 vd.

[3]              Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2008-12/416-416 sayılı kararında konuya ilişkin olarak “… çek TTK

düzenlemesine göre kıymetli evrak vasfında kambiyo senedi ve hukuki nitelikçe de bir ha­valedir. Bu havalenin yazılı şekilde yapılması, yasada aranılan şekil şartlarını ve kayıtsız şartsız bir ödeme yetkisini içermesi gerekir. Çekte sıkı sıkıya şekle bağlılık esası geçerlidir, zorunlu unsurlardan sadece birinin bile eksikliği çekin çek olma özelliğini ortadan kaldırır…” şeklinde hüküm tesis et­miştir, (Günay, Erhan: Uygulamalı Çek Rehberi, 5. Baskı, Ankara 2015, s. 19).

[4]              Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E. 2017/5177 K. 2017/2739 T. 3.4.2017; “Çeke Dair Düzenlemenin 6102 S.

Kanunda Yer Aldığı”

[5]              Raziye Aksu, Aval Kurumu, s.22; dipnot 4.

[6]              Raziye Aksu, Aval Kurumu,s.22;dipnot 5.

[7]              Raziye Aksu, Aval Kurumu, s.22

[8]              Aksu R., Aval Kurumu, 2015, s.108,109,

[9]              (Şeker, M.: Kefalette ve Avalde Eşin Rızası, İstanbul 2017, s.77-82; Kırca, İ.: Türk Borçlar Kanunu

Tasarısı-Kefalette Eşin İzni, Prof. Dr. Tuğrul Ansay’a Armağan, Ankara 2006, s.437; Özen, B.: Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet, 4.b., İstanbul 2017, s.53 vd.; Gümüş, M. A.: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, C.II, 3.b., İstanbul 2014, s.369-370; Barlas, N.: Yeni Türk Borçlar Kanunu´nun Kefalete İlişkin Düzenlemeleri, İzmir Barosu Dergisi, Nisan 2011, …….. S.2. s.28; Pulaşlı, H.: Kıymetli Evrak Hukukunun Esasları, 6.b., Ankara 2016, s.186 vd.; Demir, Ş.: Vekalet Sözleşmesinin Uygulama Alanı, TBBD, 2013. S.108, s.87).

[10]            Altop, A.: İstanbul Kültür Üniversitesi Dergisi, Özel Sayı. 2016, s.291).

[11]            Reisoğlu, S.: Türk Kefalet Hukuku, Ankara 2013. s.323; Bozer, A./Göle, C: Kıymetli Evrak Hukuku,

7.b., Ankara 2017, s.156; Oğuz, S.; 6098 sayılı TBK m.584/1’in Bankacılık Uygulamasında Yarattığı Sorunlar ve Özellikle Evli Gerçek Kişilerin Aval Vermesinde Eş Rızasının Bulunmasının Gerekliliği Üzerine Düşünceler. Bankacılar Dergisi, Eylül 2013, S.86, s.67; Aksu, R.: Aval Kurumu, Ankara 2015, s. 108 vd.; Can, M. Ç.: Türk Borçlar Kanunu´nun 603. Maddesinin Kıymetli Evrak Hukukunda Uygulanabilirliği – Avalde Eşin Rızası Aranmalı mı?, Gazi Üni. Hukuk Fak. Dergisi, C.XXI, Temmuz 2017, S.3, s.68).

[12]            Kambiyo senetlerine ilişkin hükümlerin esas olarak poliçe hakkında kurallar altında düzenlenmiş

bulunması ve bono ve çek bakımından poliçe hükümlerine atıflar yapılması, ilkenin bu şekilde isimlendirilmesine yol açmaktadır.

[13]            Kambiyo taahhütleri, kambiyo senetlerin imzalanması ile oluşan sorumluluklardır. İsimleriyle belirtmek

gerekirse, “keşide”, “ciro”, “kabul”, “aval”, “araya girme”, bono bakımından “düzenleme”, TTK’nda kambiyo taahhütleri olarak anılırlar

[14]            Sengir, Turgut, Aval Hukuku, Ankara1967, s.10.

[15]            Bu geçersizliğin sonucu poliçenin oluşmamasıdır. Ancak diğer taraftan poliçenin oluşmaması, senet

üzerindeki irade açıklamalarına bir hukuki sonuç bağlanmasını engellememektedir. Geçersizliğe rağmen ekli şartları poliçe olmasına yeterli olmayan senet, pozitif hukukumuzda yer almayan ancak doktrinde ve yargı kararlarında kabul edilen “tahvil kurumunun uygulamasıyla, havale olarak ayakta tutulabilir. Dolayısıyla bu geçersizliğin mutlak olmadığı, ancak senet üzerindeki imzaların kambiyo taahhüdü olarak değerlendirilememesi sonucunu verdiği söylenebilir.

[16]            Ancak BK 11/2 hükmünde yer alan “…sahih olmaz” ibaresinin butlan sonucuna yol açıp açmayacağı

tartışmalıdır. (Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2001, s.355vd).Tartışmalar özellikle iki tarafa borç yükleyen akitlerde edimlerin ifasının ekle aykırılık yaptırımına başvurmayı engelleyeceği  ve şekle ilişkin aykırılığın ileri sürülmesinin dürüstlük kuralı ile bağdamayacağı temeline dayanmaktadır. Ancak bir taraftan kambiyo senetlerinin tek tarafa borç yüklemeleri, diğer taraftan kambiyo senetlerinde şekil kurallarının önemi sebebiyle senedin geçersizliğinin ileri sürülmesinin MK m. 2 savunmasıyla karşılamasının mümkün olmaması (Bu hususta Öztan, Fırat: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 1997, s. 494), BK m. 11/2 hükmünün kıyasen uygulanması halinde dahi TTK m. 584/1’den farklı bir sonuca varmamızı engellemektedir

[17]            Öztan, s. 370; Karayalçın, s. 5455; Poroy/Tekinalp, s. 36; Kınacıoğlu, s. 88; Alışkan, Murat: Kambiyo

Senetlerinde Temlik Cirosu, İstanbul 1988, s. 25

[18]            Raziye Aksu, Aval Kurumu, s.121: dipnot:484

[19]            Raziye Aksu, Aval Kurumu, s.122; dipnot:490

[20]            Raziye Aksu, Aval Kurumu, s.123

[21]            Raziye Aksu, Aval Kurumu,s.170

[22]            Raziye Aksu, Aval Kurumu, s.171; dipnot:751

[23]            Raziye Aksu, Aval Kurumu, s.171;dipnot:752

[24]            Raziye Aksu, Aval Kurumu, s.173

[25]            Raziye Aksu, Aval Kurumu, s.174

[26]            Raziye Aksu, Aval Kurumu, s.174-175

Şahin hukuk bürosu osmaniye

1998 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra Osmaniye Barosunda stajımı tamamlayarak aynı ilde ofisimi açtım..

Poyraz İşhanı A Blok K:4 No:14 Merkez/ Osmaniye
0(505) 624 96 03