Bozma Kararı Doğrultusunda İşlem yapma ve Hüküm Kurma Zorunluluğu Çerçevesinde Usuli Müktesep Hak (Procedure Acquired Right Within The Framework Of The Obligation To Take Action And Rule In Accordance With The Reverse Decision)

  • Anasayfa
  • Genel
  • Bozma Kararı Doğrultusunda İşlem yapma ve Hüküm Kurma Zorunluluğu Çerçevesinde Usuli Müktesep Hak (Procedure Acquired Right Within The Framework Of The Obligation To Take Action And Rule In Accordance With The Reverse Decision)
Şahin hukuk blog

BOZMA KARARI DOĞRULTUSUNDA İŞLEM YAPMA VE HÜKÜM KURMA ZORUNLULUĞU ÇERÇEVESİNDE USÛLÎ MÜKTESEP HAK

(Procedure Acquired Right Within The Framework Of The Obligation To Take Action And Rule In Accordance With The Reverse Decision)

                                                                                                  Av.Hüseyin Şahin

                                                                                                 Osmaniye Barosu

                                                                                                       26/08/2024

ÖZET

Bu çalışmada Yargıtay temyiz incelemesi sonunda verilen bozma kararına karşı ilk derece mahkemelerinin nasıl karar vereceği temyiz bozma kararının bağlayıcılığı hususunda değerlendirme yapılacaktır.

Derece mahkemesinin temyiz mahkemesince verilen bozma kararına uyması veya kanunen uymak zorunda kalması hâlinde, yeniden yapacağı yargılamada, uyduğu bozma kararındaki hukukî değerlendirmelerle bağlı olup olmadığı meselesi ne 1086 sayılı HUMK’de ne de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bununla birlikte bozma kararına uymakla derece mahkemesi temyiz mahkemesinin bozma kararı doğrultusunda işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu altına girdiğinden derece mahkemesinin yeniden verdiği karar önüne gelen temyiz mahkemesi de ilk kararına uygun bir karar vermek durumundadır.

Aksi hâlde aynı uyuşmazlık kapsamında verdiği kararlar arasında tutarsızlık söz konusu olur ki bunun hem hukukî güvenlik gereği hem de usûl ekonomisi gereği kabulü mümkün değildir. Bununla birlikte her ne kadar bozma kararını veren merci temyiz mahkemesi olsa da temyiz mahkemesinin bozma kararı doğrultusunda hüküm verme zorunluluğunun derece mahkemesinin bozmaya uyma kararı vermesi ile ortaya çıktığı açıktır. Bu sebeple çalışmamızın bu başlığında bozma kararı ile bozmaya uyma kararının bağlayıcılıklarının ayrı şekilde değerlendirilmesi gerekli görülmemektedir. Zira derece mahkemesinin bozmaya uyma kararı vermediği durumlarda usûlî müktesep hak olarak ifade edilen bu bağlayıcılıktan söz edilemeyecektir.

Şöyle ki; derece mahkemesinin Yargıtayca verilen bozma kararına direnmesi durumunda Yargıtay’ın derece mahkemesine belirli bir yönde karar verme şeklinde bir telkinde bulunması veya derece mahkemesini bir yönde karar vermesini zorunlu tutması söz konusu olmamaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 373/5[1] uyarınca; derece mahkemesinin Yargıtayca verilen bozma kararına direnmesi durumunda bu direnme kararı üzerine dosya yeniden, bozma kararı veren Yargıtay dairesinin önüne gelmektedir.

Türk hukuk sisteminde ise bozmaya uyma kararları, zorunlu değil iradî kararlardır. Bu sebeple bozma kararına uyan derece mahkemesinin, bozma kararı gereğince işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu ile Yargıtay’ın kendi verdiği bozma kararındaki hukukî değerlendirmeleriyle bağlılığının usûlî müktesep hak veya başka isimlerle açıklanabilecek bir durum mu olduğu yoksa hâlihazırda hukukî güvenlik ve istikrar ilkeleri ile açıklanıp açıklanamayacağı, mahkeme kararlarının bağlayıcı gücünden ne anlaşıldığının ele alınması ile mümkündür. Bu çerçevede öncelikle varsa bozmaya uyma kararlarının bağlayıcılığına ilişkin kanunî düzenlemeler incelenmelidir. Bu doğrultuda açıklanması gereken yegâne husus da bozma kararına uyma kararının bağlayıcılığı meselesi ile varsa bu bağlayıcılığın sınırlarıdır.

Derece mahkemesinin Yargıtayca verilen bozma kararına uymak zorunda olduğu durumlarda da bu bağlayıcılıktan veya usûlî müktesep haktan bahsedilememektedir. Zira bu durumda derece mahkemesinin bozma kararına uymak karşısında bir seçim hakkı bulunmadığından derece mahkemesi temyiz mahkemesinin bozma kararındaki hukukî değerlendirmeyi ikinci defa vereceği hükme esas almak, bir diğer ifade ile bozma kararının altında yatan hukukî değerlendirmelerle bağlı olmak zorunda kalacaktır.

Anahtar kelimeler;Temyiz incelemesi, bozma kararı, onama kararı, direnme kararı, ilk derece mahkemesi, yargıtay, bozmaya uyma, usuli müktesep hak, hukuk kararlarının bağlayıcılığı.

SUMMARY

In this study, how the first instance courts will decide against the reversal decision given at the end of the appeal review of the Supreme Court will be evaluated regarding the binding nature of the appeal reversal decision.

In case the first instance court complies with the reversal decision given by the court of appeal or is legally obliged to comply with it, the issue of whether it is bound by the legal evaluations in the reversal decision it follows in the re-trial is regulated neither in the Code of Civil Procedure No. 1086 nor in the Code of Civil Procedure No. 6100.

However, by complying with the reversal decision, the court of first instance becomes obliged to take action and make a decision in line with the reversal decision of the appeal court, and the appeal court, which comes before the decision of the first instance court again, has to make a decision in accordance with its first decision.

Otherwise, there would be inconsistency between the decisions given within the scope of the same dispute, which cannot be accepted due to both legal security and procedural economy.

However, although the court of appeal is the authority that gives the reversal decision, it is clear that the obligation to give a verdict in line with the reversal decision of the appeal court arises when the first instance court decides to comply with the reversal decision. For this reason, in this title of our study, it is not deemed necessary to separately evaluate the binding nature of the decision to overturn and the decision to comply with the reversal. Because, in cases where the court of first instance does not decide to abide by the reversal, this binding nature, which is expressed as a procedural acquired right, cannot be mentioned.

Namely; If the court of first instance resists the decision of reversal given by the Supreme Court of Appeals, it is not possible for the Court of Appeals to suggest to the court of first instance to decide in a certain direction or to oblige the court of instance to decide in a certain direction. Code of Civil Procedure art. In accordance with 373/5; If the first instance court resists the decision of reversal given by the Supreme Court of Appeals, upon this decision of resistance, the file is brought before the chamber of the Supreme Court of Appeals, which gave the decision of reversal.

In the Turkish legal system, decisions to comply with the reversal are not mandatory but voluntary decisions. For this reason, whether the obligation of the first instance court, which abides by the reversal decision, to take action and make a judgment in accordance with the reversal decision and the Supreme Court’s adherence to the legal evaluations in its own reversal decision is a situation that can be explained by procedural vested rights or other names, or whether it can already be explained by the principles of legal security and stability, It is possible to understand what is understood from the binding force of court decisions. In this context, first of all, legal regulations regarding the binding nature of the decisions to comply with the annulment, if any, should be examined. In this regard, the only issue that needs to be explained is the binding nature of the decision to comply with the reversal decision and the limits of this binding, if any.

For this reason, in this title of our study, it is not deemed necessary to separately evaluate the binding nature of the decision to overturn and the decision to comply with the reversal. Because, in cases where the court of first instance does not decide to abide by the reversal, this binding nature, which is expressed as a procedural acquired right, cannot be mentioned.

In cases where the first instance court has to comply with the reversal decision given by the Supreme Court of Appeals, this binding force or procedural vested right cannot be mentioned. Because in this case, since the court of first instance does not have the right to choose to comply with the decision to overturn, the court of first instance will have to base its second decision on the legal evaluation of the appeal court’s decision to overturn, in other words, it will have to be bound by the legal evaluations underlying the decision to overturn.

Key words: Appeal review, decision to overturn, decision to confirm, decision to resist, court of first instance, court of appeal, compliance with the reversal, procedural vested right, binding nature of legal decisions

I-GİRİŞ

Usûlî müktesep hak kavramı, Türk hukukuna Yargıtay içtihatları girmiş, hakkın kapsamı ve genel hatları da yine içtihatlar ile belirlenmiştir. 09.06.1960 Tarih 21/9 Sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı’nda Yüksek Mahkeme usûli müktesep hakkı şu şekilde tanımlamaktadır:

“Bir mahkemenin Temyiz Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, “usule uygun sayılmaz ve bozma sebebidir; meğerki bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arzetmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasiyle meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulî müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir.[2]

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, E. 2017/3094 K. 2021/1118 ve 30.9.2021 tarihli kararına göre:

“Usulî kazanılmış hak kurumu; davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.”

Atıf yapılan Yargıtay içtihatlarına göre usûlî müktesep hakkın özünü, mahkemenin yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine riayet edilmesi zorunlu olan hak oluşturmaktadır. Bu yönüyle, yargılama hukukuna özgü bir kavram olduğunu söylemek mümkündür. Böyle bir hakkın varlığının kabulünü gerekli kılan sebepler ise, “hukuki alanda istikrar”“davaların uzamasını önlemek” ve “mahkeme kararlarına karşı genel güvenin korunması” şeklinde öğretide sayılmaktadır.

Usûlî müktesep hakkın yargı içtihatlarında birçok görünüş şekli olduğunu söylemek mümkündür. Taraflardan birinin bilirkişi raporuna itiraz etmemesi halinde itiraz eden taraf lehine, hakimin kendiliğinden taraflardan birine yemin teklif etmesi halinde yemin teklif eden taraf lehine, hakimin kesin süre vermesi halinde karşı taraf lehine, tanık dinletme talebine itiraz edilmemesi halinde tanık dinletme talebinde bulunan lehine, Yargıtay’ın bozma ilamı ile bozma lehine olan taraf açısından usulü kazanılmış hak oluşmaktadır[3].

Öğretide bu hakkın mevcudiyeti ve bozma kararına uyan mahkemenin, bozma kararı ile bağlılığı, kanun yolunun amacıyla[4], mahkemenin hiçbir kararından dönemeyeceği ile[5], Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen bozma kararının bağlayıcılığına ilişkin kararla[6] veya genel olarak üst mahkemenin kararının doğru olduğu[7] gerekçesiyle izah eden görüşler bulunmaktadır.

Esasen, alt derece mahkemesi, hukukumuzda genel olarak kabul edilen kesin hükmün objektif sınırları çerçevesinde, Yargıtay kararında varılan sonuç ve bu sonucun gerekçesiyle bağlıdır. Buna karşılık, bozma kararının kapsamı dışında kalan usûli talepler açısından ise kesin hüküm sonucu ortaya çıkar. Başka bir anlatımla, kanun yoluna başvurulması ve üst mahkemece bozma kararı verilmesi halinde, bozma kararının kapsamı dışında kalan usûlî talepler açısından da kesinlik sonucu ortaya çıkar[8].

Yargıtay, söz konusu kesinliği de usûli müktesep hak kavramı ile tanımlamaktadır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu çeşitli kararlarında bu hususa işaret etmektedir:

“Mahkemenin Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi; bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar lehine olan taraf yararına bir usûli kazanılmış hak oluşturur” [9]

“Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki Usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir. Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez.”[10].

Yargıtay’ın çeşitli Daire kararlarında da bu hususa açıkça işaret edilmektedir:

“Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur.04.02.1959 tarih 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere bozma kararına mahkemece uyulmuş olması taraflardan biri lehine usuli kazanılmış hak meydana getirir. Bu hakkı ne mahkeme ne de temyiz mahkemesi halele uğratabilir.”[11]

Yargıtay HGK., E. 2017/3094 K. 2021/1118 ve 30.9.2021 tarihli kararında:

“Öte yandan kanun yolunda oluşan kazanılmış haklar da söz konusudur. Şöyle ki, bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince de, sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara ve dolayısı ile oluşan usulî kazanılmış hakka aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı verilmesini yasaklamaktadır.”

denmektedir.

Keza 06.05.2016 tarih 2015/1 Esas ve 2016/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararında:

“Bozma kararına uyulmasından sonra ıslah yoluna başvurulamamasının nedeni, içtihadı birleştirme kararında da belirtildiği gibi yerel mahkemenin bozmaya uymasından sonra oluşan usuli müktesep hakkın korunmasıdır. Islah yolu ile usuli müktesep hakkın ortadan kaldırılamayacağı doğrudur. Bu sebeple usuli kazanılmış bir hakkı ortadan kaldıracak sonucu doğuracak bir konuda ıslah yoluna gidilememesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki bozma kararı işin esasına ilişkin değil de usule ilişkin ise, usule ilişkin müktesep hak söz konusu olmayacaktır.”

şeklindeki açıklama ile ıslah yolu ile bile olsa usûli müktesep hakkın varlığına halel getirilemeyeceği belirtilmiştir.

Bunlarla birlikte Hukuk Genel Kurulu’nın E. 2022/69 K. 2022/1050, 28.6.2022 tarihli kararında maddi hataya dayalı bozmaya uymanın usûli müktesep hak kazandırmayacağı hüküm altına alınmıştır. İlgili kararda:

“d) Ayrıca Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usûlî kazanılmış hak kuralı, usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddî hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddî olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddî bir hataya dayanması hâlinde usûlî kazanılmış hak kuralının hukukî sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir. Maddî hataya dayalı bozma kararına uyulmuş olması hâlinde usûlî kazanılmış hakkın bulunmadığından söz edilebilmesi için Yargıtay Dairesinin bozma kararında her türlü yorum, değer yargısı, hukukî değerlendirme veya delil takdirinin dışında hiçbir suretle başka biçimde yorumlanamayacak, tartışmasız ve açık bir maddî hata olması gerekir. Yargıtay tarafından dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde açık ve tartışmasız bir maddî hata yapılması hâlinde, bu hata usûlî kazanılmış hak oluşturmayacaktır. Yargıtay, maddî hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; maddî hataya dayalı onama ve bozma kararlarının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı benimsenmiştir. Mahkemece uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddî bir hataya dayanması hâlinde usûlî kazanılmış hak kuralı hukukî sonuç doğurmayacaktır.”

Sonuç olarak usûli müktesep hak derdest bir davada, mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğan hak olarak yargı kararlarında kabul edilmektedir. Bu hakkın temelleri ve sınırlarını içtihatlar oluşturmakla beraber bu hakla ilgili herhangi bir kanuni düzenleme bulunmadığına işaret edilmesi uygun olur.

Derece mahkemesinin temyiz mahkemesince verilen bozma kararına uyması veya kanunen uymak zorunda kalması hâlinde, yeniden yapacağı yargılamada, uyduğu bozma kararındaki hukukî değerlendirmelerle bağlı olup olmadığı meselesi ne 1086 sayılı HUMK’de ne de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenmiştir. Buna ek olarak bozma kararına uyulmasının ardından dosyanın tekrar Yargıtay’ın önüne gelmesi durumunda, Yargıtay’ın önce verdiği bozma kararındaki hukukî değerlendirmeleriyle bağlı olup olmayacağı meselesi de söz konusu kanunlarda düzenlenmiş değildir.

Yargıtay 1959 ve 1960 yıllarında verdiği içtihadı birleştirme kararları ile bozma kararlarının bağlayıcılığına ilişkin bu boşluğu usûlî müktesep hak ile doldurma yoluna gitmiştir[12].

Bozma kararına uyma kararını veren mahkeme, bozma kararı üzerine dosya yeniden önüne gelen derece mahkemesidir. Bununla birlikte bozma kararına uymakla derece mahkemesi temyiz mahkemesinin bozma kararı doğrultusunda işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu altına girdiğinden derece mahkemesinin yeniden verdiği karar önüne gelen temyiz mahkemesi de ilk kararına uygun bir karar vermek durumundadır[13]. Aksi hâlde aynı uyuşmazlık kapsamında verdiği kararlar arasında tutarsızlık söz konusu olur ki bunun hem hukukî güvenlik gereği hem de usûl ekonomisi gereği kabulü mümkün değildir. Bununla birlikte her ne kadar bozma kararını veren merci temyiz mahkemesi olsa da temyiz mahkemesinin bozma kararı doğrultusunda hüküm verme zorunluluğunun derece mahkemesinin bozmaya uyma kararı vermesi ile ortaya çıktığı açıktır. Bu sebeple çalışmamızın bu başlığında bozma kararı ile bozmaya uyma kararının bağlayıcılıklarının ayrı şekilde değerlendirilmesi gerekli görülmemektedir. Zira derece mahkemesinin bozmaya uyma kararı vermediği durumlarda usûlî müktesep hak olarak ifade edilen bu bağlayıcılıktan söz edilemeyecektir.

Şöyle ki; derece mahkemesinin Yargıtayca verilen bozma kararına direnmesi durumunda Yargıtay’ın derece mahkemesine belirli bir yönde karar verme şeklinde bir telkinde bulunması veya derece mahkemesini bir yönde karar vermesini zorunlu tutması söz konusu olmamaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 373/5[14] uyarınca; derece mahkemesinin Yargıtayca verilen bozma kararına direnmesi durumunda bu direnme kararı üzerine dosya yeniden, bozma kararı veren Yargıtay dairesinin önüne gelmektedir. Daire, direnme kararının yerinde olduğu kanaatine varırsa bozmaya ilişkin kararını düzeltmekte[15], kendi kararının yerinde olduğu kanaatine varırsa da dosyayı YHGK’ye göndermektedir. Dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi durumunda yeniden derece mahkemesinin veya Yargıtay’ın ilgili dairesinin önüne gelmesi söz konusu olmayacağından usûlî müktesep hak çerçevesinde değerlendiren bağlayıcılıktan da söz edilmesi mümkün olmayacaktır.

Yine; derece mahkemesinin Yargıtayca verilen bozma kararına uymak zorunda olduğu durumlarda da bu bağlayıcılıktan veya usûlî müktesep haktan bahsedilememektedir. Zira bu durumda derece mahkemesinin bozma kararına uymak karşısında bir seçim hakkı bulunmadığından derece mahkemesi temyiz mahkemesinin bozma kararındaki hukukî değerlendirmeyi ikinci defa vereceği hükme esas almak, bir diğer ifade ile bozma kararının altında yatan hukukî değerlendirmelerle bağlı olmak zorunda kalacaktır. Bu çerçevede örneğin Alman hukukunda, derece mahkemesinin eski görüşüne bağlı kalma hakkına sahip olması hâlinde, davanın derece mahkemesi ile temyiz mahkemesi arasında sonsuza kadar gidip gelebileceği dikkate alınarak derece mahkemesinin temyiz mahkemesinin kararına bağlı kalacağı, bir zorunluluk olarak usûl kanununda hüküm altına alınmıştır (ZPO § 563/2259). Dolayısıyla bu bağlılık iradî olmayıp zorunlu bir bağlılıktır, bir başka ifade ile bağlayıcılıktır. Kaldı ki Alman hukukunda yine usûl ekonomisi çerçevesinde bozma kararına uyma kararının, bir başka ifade ile ara kararların bağlayıcı nitelik taşıdığı da açıkça hüküm altına alınmıştır (ZPO § 318). Bununla birlikte her ne kadar hem derece mahkemesinin hem de temyiz mahkemesinin, önceden verilen bozma kararı ile bağlılığı açıkça hüküm altına alınsa da bu bağlılığın kesin hüküm etkisi ile karıştırılabilecek bir durum olduğu görüşü, Alman hukuk öğretisinde de yer almaktadır. Alman hukukunda genel itibariyle[16] benimsenen görüş çerçevesinde; temyiz mahkemesinin bozma kararının dayandığı hukukî değerlendirmeyle bağlı kalınması, hem derece mahkemesinin hem de temyiz mahkemesinin[17] bir taahhüdü niteliğindedir. Öyle ki bozma kararının temelini hukukun yanlış uygulanmış olması teşkil etse dahi bu bağlılık devam etmektedir. Bununla birlikte bu bağlayıcılık yalnızca temyizdeki bozma kapsamında değerlendirilmektedir, bozmaya hiç konu edilmeyen veya konu edilip zımnen kabul edilen hususların bağlayıcı etkisi yoktur. Bu çerçevede öğretide bir görüş, bağlılığın geniş yorumlanmasının hükmün gücünü artırabileceğini ancak zımnen bozulan hususlarda bozma iradesinin açıkça ortaya konmasının daha doğru olacağı ifade etmiştir. Yine temyiz mahkemesinin ikinci incelemesinde vereceği ikinci bir bozma kararının farklı olgulara dayanması hâlinde de bağlayıcı etki kabul edilmemektedir.

Türk hukuk sisteminde ise bozmaya uyma kararları, zorunlu değil iradî kararlardır. Bu sebeple bozma kararına uyan derece mahkemesinin, bozma kararı gereğince işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu ile Yargıtay’ın kendi verdiği bozma kararındaki hukukî değerlendirmeleriyle bağlılığının usûlî müktesep hak veya başka isimlerle açıklanabilecek bir durum mu olduğu yoksa hâlihazırda hukukî güvenlik ve istikrar ilkeleri ile açıklanıp açıklanamayacağı, mahkeme kararlarının bağlayıcı gücünden ne anlaşıldığının ele alınması ile mümkündür. Bu çerçevede öncelikle varsa bozmaya uyma kararlarının bağlayıcılığına ilişkin kanunî düzenlemeler incelenmelidir. Bu doğrultuda açıklanması gereken yegâne husus da bozma kararına uyma kararının bağlayıcılığı meselesi ile varsa bu bağlayıcılığın sınırlarıdır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/1-1278 K. 2017/1576 T. 7.12.2017 verdiği bir karada;

“Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine yerel mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacaktır.

Usuli müktesep hakkın varlığı mahkemeye, hükmüne uyduğu yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği “

Bu durumda ise emsal içtihat içeriği gözetilerek değerlendirme yapılmalıdır. Usule dair nihai kararlar, davanın esasıyla ilgili olmayan kararlar olup, başka bir ifade ile mahkemenin maddi hukuk bakımından değil de usul hukuku bakımından verdiği kararlardır. Bu nedenle, mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına dair kararlar usule dair nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen, usulden ret kararları ( HMK m.115/2 ) da, usule dair nihai kararlardır.

Esasa dair kararlar ise, hâkimin uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (HMK m. 294/1). Yani davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine dair kararlardır. Esasa dair nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303 )[18]

Usulî kazanılmış hak kurumu Yargıtay içtihatları ile benimsenmiş olup, bu kuralın istisnaları da yine Yargıtay içtihatları ile benimsenmiştir. Usuli kazanılmış hak kuralının istisnaları sayılmış olmakla birlikte; konu, bu sayılanlar ile sınırlı değildir. Usulî kazanılmış hak kuralının istisnaları saptanırken genel ilke, kamu düzenidir. Bu nedenle kamu düzeninin gerektirdiği durumlarda, başkaca istisnalar da gündeme gelebilir.

2-HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU BAĞLAMINDA BOZMAYA UYMA KARARLARI

HUMK’nun bozma kararına uymayı düzenleyen 429. maddesinde[19] istinaf mahkemelerinin hukuk sistemine dahil edilmesi ile sebebiyle 2004 yılında 5236 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle değişikliğe[20] gidilmiş, madde bu değişiklik sonrasında 439. madde[21] hâlini almıştır. Bu değişiklik aynı zamanda 6100 sayılı HMK’nun bozmaya uyma ve direnmeye ilişkin hükümlerine de kaynaklık eden bir değişikliktir, zira 6100 sayılı HMK’nda bozmaya uyma ve direnmeyi düzenleyen 373. madde[22] de benzer düzenlemeler içermektedir. Söz konusu değişiklikler dikkate alındığında ise bu değişiklikler ile bozma ve bozmaya uyma kararlarının bağlayıcı gücüne ilişkin spesifik bir düzenleme yapılmadığı görülmektedir. Bu sebeple öncelikle her ne kadar çalışmamızda yer alan içtihadı birleştirme kararları söz konusu değişiklik öncesi verilmiş olsa da çalışmamızda, bozma kararı doğrultusunda işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu, çalışmamızın güncelliğini de korumak amacıyla, 6100 sayılı HMK düzenlemeleri çerçevesinde değerlendirildiğini ifade etmekte yarar görmekteyiz.

HMK’nun 373. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulan karar önüne gelen bölge adliye mahkemesi, bu bozma kararına uyulup uyulmayacağına tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra karar vermektedir. Yine HMK m. 373/4 uyarınca ilk derece mahkemesi de Yargıtayca verilen tamamen veya kısmen bozma kararına uyulup uyulmayacağına ilişkin karar verme hakkına sahiptir. Bu çerçevede ilk olarak bozma kararı önüne gelen derece mahkemesinin bu bozma kararına uyma zorunluluğunun olmadığı, HMK m. 373/5 uyarınca direnme imkânının da bulunduğu ifade edilmelidir. HMK’nda yer alan bu düzenleme sebebiyle de öğretide de ifade edilen görüş[23] çerçevesinde kanaatimizce usûlî müktesep hakka yüklenen bağlayıcılığı, bozma kararının bağlayıcılığı ile açıklamak mümkün değildir.

3-BOZMAYA UYMA KARARLARININ HUKUKÎ NİTELİĞİ

Bozma kararına uyma kararının hukukî niteliğine bakıldığında; bu kararların HMK m. 294 bağlamında nihaî nitelikte kararlardan olmadığı söylenebilmektedir. Zira derece mahkemesinin bozmaya uyma yönünde verdiği bu kararlar, uyuşmazlığı sona erdirmemekte, aksine derece mahkemesinin uyuşmazlığı yeniden ele almasını gerektirmektedir. Bu sebeple öğretide de bozmaya uyma kararlarının ara karar niteliğinde olduğu ifade edilmiştir[24].

Ara kararlar[25], yargılamayı sonlandırmayan, aksine onu ilerletmeye yarayan kararlardır[26]. HMK’nda ise ara kararlara yönelik doğrudan bir açıklama yer almamış, yalnızca HMK m. 154/3-ğ’de ara kararların mutlaka tutanağa geçirilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. İİK’nda da ara kararlara ilişkin herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Bununla birlikte ara kararların Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in[27]ara kararların yerine getirilmesi” başlıklı 253. maddesinde[28] açıkça yer aldığı ancak bu maddenin de yalnızca ara kararlar uyarınca gerekli işlemlerin derhâl yerine getirilmesine ilişkin olduğu görülmektedir.

Öğretide mahkemenin görev ve yetkisine itirazın reddine ilişkin kararlar, hâkimin davaya ilişkin bir işin yapılması için taraflara süre vermesi veya bilirkişiyi ret talebinin kabulü veya reddine ilişkin pek çok kararı ara kararlara örnek gösterilmektedir[29].

Hâkim, kural olarak, verdiği ara kararlardan dava sonuçlanmadan dönebilmektedir[30]. Zira ara kararlar, hâkimin davadan el çekmesi sonucunu doğurmamakta, bir diğer ifade ile yargılamayı sonlandırmamakta; aksine yargılamanın ilerlemesine engel birtakım usûlî sorunu çözerek yargılamanın daha kısa sürede sonuçlanmasına katkı sağlamaktadır[31]. Ara kararlardan dönülebileceğine yönelik görüşlerin temelinde de esasen hâkimin davadan el çekmemiş olması yer almaktadır.

Bir hâkimin vermiş olduğu ara kararlar, kendinden sonra gelen hâkimi de bağlamamaktadır ve yeni gelen hâkim de önceki hâkimin verdiği ara kararlardan dönebilmektedir[32]. Zira AY m. 138[33] uyarınca hâkimler bağımsızdır ve hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Bu çerçevede içtihadı birleştirme kararları haricinde; denetim mahkemesi olan Yargıtay kararları dahi bağlayıcılık taşımazken önceki hâkimin verdiği kararın bağlayıcı olmadığı öğretide[34] de ifade edildiği üzere evleviyetle kabul edilmelidir[35].

Hâkim ara kararlarından kendiliğinden dönebileceği gibi taraflar da hâkimden verdiği bu kararlardan dönmesini talep edebilmektedir[36]. Bununla birlikte öğretide bazı yazarlar, ara kararlardan dönülememesi gerektiğini ifade etmişlerdir[37]. Öğretide Muşul ise, ara kararlardan dönülmesinin mümkün olduğunu ancak hiçbir gerekçe göstermeksizin, keyfîliğe yol açacak şekilde ara kararlardan dönülebilmesinin de kabulünün isabetli olmadığını ifade etmiştir[38].

Türk hukuk öğretisinde genel olarak benimsenen görüşe göre; hâkimin, verdiği ara kararlar ile taraflardan biri lehine usûlî müktesep hak doğmuş ise bu durumda usûlî müktesep hak meydana getiren ara kararların bağlayıcı olduğunu, hâkimin verdiği bu ara kararlardan dönebilme imkânı da bulunmadığı için ara kararlar uyarınca işlem yapmakla yükümlü olduğunu kabul etmektedir[39]. Buna ilişkin verilen en yaygın örnek ise Yargıtay’ın bozma kararına uyan derece mahkemesinin daha sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı verememesidir[40]. Zira Türk hukuk sisteminde benimsenen derece mahkemesinin bozma kararına uymasının iradî bir karar olduğunun kabulü çerçevesinde derece mahkemesi, kaldığı yerden devam eden yargılama faaliyeti kapsamında artık yeniden bir inceleme yapmak ve hüküm kurmak durumundadır; sonradan bozmaya uyma iradesinden dönerek direnme kararı (Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 373/5) verememektedir[41]. Öğretide bir görüş[42] ise bozmaya uyma kararı verilmesinin ardından bozma kararına uygun karar verilmesini, kesin hükmün bir sonucu olarak değerlendirmektedir. Bu görüşe göre, kesin hükme ilişkin kuralların davanın esastan reddi (bozma) kararlarına da kıyasen uygulanması mümkündür[43].

Kanaatimizce bozmaya uyma kararından dönülememesi hususu, genel olarak, ara kararlardan dönülüp dönülemeyeceği meselesi olarak kabul edilmelidir. Usûlî müktesep hak doğuran ara kararlar çerçevesinde değerlendirilen diğer meselelerin de aydınlatılması ancak bu sayede mümkündür. Bu çerçevede ara kararlardan dönülüp dönülemeyeceği meselesinin çözümü, ara kararların yargılama sürecinde taşıdığı anlam dikkate alınarak açıklanmalıdır. Bunun yanı sıra Yargıtay’ın içtihadı birleştirme kararlarında ele aldığı hususların ise temelde bozma kararının bağlayıcılığına ilişkin olduğu açıktır. Bu sebeple usûlî müktesep hakkı, yalnızca, geniş yorumlayan görüş bakımından ara kararların bağlayıcılığı çerçevesinde ele aldığımızı ifade etmekte yarar görmekteyiz.

Öğretide bazı yazarlar; mahkemenin yaptığı her usûl işleminin ara karar niteliğinde olmadığını, bunlardan bazılarının mahkemenin sevk ve idaresine (maddî ve şeklî işleyişine) ilişkin birtakım düzenleyici tasarruftan ibaret olduğunu ve bu işlemlerde uyuşmazlığın çözümünü gerektirecek bir ara ihtilafın söz konusu olmadığını ileri sürmüştür[44]. Bu görüş çerçevesinde ortaya konan bu iradeden usûlî müktesep hak oluştursa da oluşturmasa da dönmek mümkün olmalıdır. Zira bunlar hâkimin mahkemeyi sevk ve idare (HMK  m. 32)[45] ile davayı aydınlatma (HMK m. 31)[46] görevlerinden kaynaklanan işlemlerdir[47]. Buna karşılık öğretide, ortada bir ara ihtilaf bulunmasa da hâkimin dosyadan elini çekinceye kadar yargılamanın yürütülmesine ilişkin verdiği bütün kararların ara karar niteliğini taşıdığını kabul eden bir görüş de bulunmaktadır[48]. Kanaatimizce yargılamanın ilerletilmesine yönelik ara ihtilafların çözümü ile mahkemenin yaptığı birtakım düzenleyici işlem elbette aynı nitelikte değildir. Bununla birlikte Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “düzenleyici işlem” ve benzeri isimle herhangi bir kurum bulunmamakta, sadece ara kararlara karşı (istisnaî hâller hariç)[49] nihaî kararla birlikte kanun yollarına başvuru imkânı yer almaktadır (HMK m. 341/1[50], HMK m. 361[51]). Bu çerçevede öğretide katıldığımız görüş[52] çerçevesinde; söz konusu düzenleyici işlemlerin hatalı olması hâlinde denetimlerinin ancak bu işlemlerin ara karar olarak kabulleri ile mümkün olduğu görülmektedir. Her ne kadar yargılamayı ilerletmeye yönelik bu kararlardan dönülebileceğinin kabulü belirli bir aşamaya gelmiş yargılamayı uzatacağından usûl ekonomisine aykırı görülse[53] de gerek ara kararlardan gerekse ara karar niteliğine bürünen tasarruflardan dönülememesinin kabulü, bu kararlara bağlayıcılık atfetmek anlamına gelmektedir ve bu da ancak bu kararlara karşı denetim yolunun açılması ile mümkündür. Aksi hâlde yapılan yargılamanın güvenilirliğinden söz edilemez.

Nihaî kararlara ek olarak ara kararlara karşı da kanun yollarının açık tutulması ise hâlihazırda iş yükü iyice artmış denetim mahkemelerinin yükünü daha da artıracak ve yargılamanın belki de çok basit usûlî meseleler sebebiyle gereksiz yere uzamasına neden olacaktır. Tüm bu hususların yanı sıra bir de yargılamanın sonunda verilen nihaî kararın kanun yolu denetimine açık olduğu varsayımında artık makul sürede yargılanma hakkının ihlalinden söz etmek kaçınılmaz olacaktır. Gerek öğretide yer alan tarafların da ara kararlardan dönülebilmesine ilişkin talepte bulunabilmeleri görüşü gerekse Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ara kararlara ilişkin zımnen de olsa yer alan düzenlemeler bu gibi örneklerin yaşanmasının önüne geçmek için kabul edilmiştir. Kaldı ki ara kararlardan dönülmesinin doğru olmadığına yönelik görüşlerin de eski kanun dönemine ait görüşler olduğu ifade edilmelidir. Zira söz konusu dönemde yargıdaki iş yükü gerekçesi ile Türk hukuk sistemine dahil edilmesi gerektiği düşünülen istinaf mahkemelerinin günümüzde bu amaca hizmet edip etmediği tartışmalıdır[54].

Ara kararlardan dönülememesi gerektiğine ilişkin görüşlerin dayandığı bir diğer husus ise ara karardan dönülebilmesinin mahkemelerin titiz davranmayarak hatalı karar vermeleri sonucunu doğurabileceği düşüncesidir[55]. Ancak mahkemeden, yalnızca vereceği kararları titizlikle vermesi değil yapacağı her işlemi titizlikle yapması beklenmektedir. Ayrıca ara kararlardan dönülememesi sebebiyle ara kararlara karşı denetim yolunun açılması durumunda da mahkemenin, verdiği kararın denetime açık olmasının verdiği güvenle titiz hareket etmeyeceği ihtimâli vardır. Görev bilinci dışında hiçbir şey bu davranışın önüne geçemez.

Kanaatimizce bu düşünceler hukuka olan güveni zedeleyici niteliktedir. Tüm bu sebeplerle usûl ekonomisi çerçevesinde; esasen, söz konusu iki ihtimâl arasından yargılamayı en hızlı şekilde sonuçlandıracak olanı, bir diğer ifade ile ara kararlardan dönülebilmesinin mümkün olmasının seçilmesi daha isabetli olacaktır. Ancak gerekçesiz ve keyfî dönme kararlarının da yargılamayı uzatacağı bir gerçektir, bu sebeple gerekçesiz ve keyfî dönme kararları haricinde ara kararlardan dönülebileceğinin kabulünün[56] çok daha isabetli olduğu düşüncesindeyiz. Bu noktada kabul edilmesi gereken husus, temelde, hâkimin önüne gelen uyuşmazlıkta dürüstlük ve iyi niyet kurallarına uygun davranması yükümlülüğüdür. Zira dürüstlük ve iyi niyet, sadece taraflar için değil yargılamayı yürüten hâkimler için de geçerli evrensel kurallardır ve bu doğrultuda hukuka duyulan güvenin tesisi de verilen hükmün arkasında durularak hüküm hakkında hiçbir kuşkuya yer bırakılmamasına bağlıdır[57]. Çünkü dikkatle yürütülen bir yargılamada, adil bir sonuca ulaşabilmek için tüm yollar tüketildikten sonra bir hüküm verilerek yargılamanın bir “çığıra sokulduğu[58] kabul edilmektedir. Bu hususlar dışında bozma kararına uyulması kararından dönülememesine, kesin hüküm etkisi veya başka bir bağlayıcılık atfetmek isabetli görülmemektedir.

Tüm bu hususlar doğrultusunda da kanaatimizce bozma kararına uyan derece mahkemesinin bu kararından dönememesi ise usûlî müktesep hak veya bağlayıcılık olarak değil, hukukî güvenlik çerçevesinde bir bağlılık olarak yorumlanmalıdır. Çünkü hâlihazırda uyuşmazlığa tam anlamıyla hâkim olan derece mahkemesi uyuşmazlığa ilişkin bir nihaî karar vermiştir ancak bu karar yerinde bulunmayarak bozulmuştur[59]. Bu durumda yargılamaya devam edecek olan derece mahkemesinin bozma kararına uyma yönünde irade göstermesi ile 1960 yılında verilen içtihadı birleştirme kararında da ifade edildiği üzere yargılama bir çığıra sokulmuştur. Bu noktada derece mahkemesinin ve Yargıtay’ın yapacakları incelemede ve verecekleri kararda ilk bozma kararının gereklerini dikkate almalarının altında bozma kararı lehine olan taraf bakımından bir haklı beklentinin ortaya çıktığını söylemek de pekâlâ mümkündür. Bu haklı beklentinin temelinde ise hukukî belirlilik ve istikrar yer almaktadır[60]. Dolayısıyla bu bozma kararına uyma kararı veren derece mahkemesinin uyma iradesi gösterdiği bozma kararı ile aynı doğrultuda işlem yapması ve hüküm kurması açıkça hukukî güvenliğin bir gereğidir[61] ve aynı durum, derece mahkemesinin bozmaya uyma kararı vermesinin ardından dosya önüne gelecek olan Yargıtay’ın ilgili dairesi için de geçerlidir[62].

İdarî yargı bağlamında ise söz konusu durumun İYUK m. 50/4 ile bağlayıcılık kazandığı, kanun koyucunun bu hükümle derece mahkemesini, verdiği uyma kararı ile kesin olarak bağladığı görülmektedir. Bu maddenin kanuna eklendiği dönemin istinaf kanun yolunun uygulanmaya başlandığı döneme denk geldiği dikkate alındığında ise benzer bir düzenlemenin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenmemesinin sebebinin mevcut içtihadı birleştirme kararlarının Yargıtay Kanunu uyarınca bağlayıcılığından mı kaynaklandığı sorusu akıllara gelmektedir. Ancak her ne kadar mahkemeler içtihadı birleştirme kararlarına uymak zorunda olsalar da içtihadı birleştirme kararları, kanun hükmünde ve gücünde olmadığından bu zorunluluk, taraflar açısından söz konusu değildir. Bu durum, tarafların açık muvafakatinin usûlî müktesep hakkın istisnasını teşkil ettiğine ilişkin kararlardan da açıkça anlaşılmaktadır. Bu çerçevede kanun koyucunun, medenî yargı uygulayıcılarına daha rahat karar verebilecekleri bir düzenleme alanı oluşturduğu görülmektedir.

İki yargı kolu arasında uygulanması bakımından hiçbir fark bulunmamasına rağmen idarî yargıda bağlayıcılık arz eden usûlî müktesep hak, medenî yargıda tarafların iradeleri ile değiştirilebilmektedir. Bu çerçevede hâlihazırda re’sen araştırma ilkesinin hâkim ilke olarak uygulandığı idarî yargıda verilen uyma kararına bağlı olmaya ilişkin bir hükmün açıkça düzenlenmesine karşın yine kamu düzeni ve hukukî güvenlik düşüncesiyle ortaya atılan usûlî müktesep hakkın medenî yargıda düzenleme alanı bulmaması ise çelişkili bir durumdur. Bu çerçevede; hâlihazırda mevcut hukukî müesseselerle açıklanabilen hususların gerek içtihatlar yoluyla bağlılığa gerekse kanunî düzenlemeler yoluyla bağlayıcılığa kavuşturularak ayrıca isimlendirilmesi de başlı başına hukukî belirliliği zedeleyici nitelik arz etmektedir.

4-BOZMAYA UYMA KARARLARINA BAĞLILIĞIN SINIRLARI

Yargıtay’ın bozma kararına uyan derece mahkemesi, bozma kararı gereğince inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorunda olduğu gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay (hukuk dairesi) da, sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara aykırı olacak şekilde ikinci bir bozma kararı verememektedir[63]. Aksi yönde bir kabul hukukî belirliliği ve hukuka duyulan güveni zedelemekte ve yargılamanın makul sürede tamamlanmasının da önüne geçmektedir. Bununla birlikte HMK m. 373/6[64] uyarınca; temyiz mahkemesi, davanın esastan reddi veya kabulüne ilişkin verdiği ilk bozma kararına uyulmasının ardından derece mahkemesinin yeniden verdiği kararı, ilk verdiği bozma kararını ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozabilmekte, bir diğer ifade ile önceden verdiği bozma kararına aykırı şekilde yeniden hüküm tesis edebilmektedir. Söz konusu fıkranın devamında; verilen bu ikinci bozma kararı üzerine uyuşmazlığın tekrar derece mahkemesinin önüne geleceği, bunun üzerine derece mahkemesinin yeniden bir karar vereceği ancak bu kararın temyiz incelemesinin Yargıtay’ın bozma kararı veren dairesince değil Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun verdiği bu karara Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 373/7 uyarınca uyulması zorunludur. Bu durumda ise hem Yargıtay’ın verdiği ilk bozma kararına aykırı ikinci bir bozma kararı verebilmesi hem de bu ikinci bozma kararı üzerine derece mahkemesinin yeniden vereceği kararı inceleyen mahkemenin kararına uyulması zorunluluğu; çalışmamızın bu aşamasına kadar gerek usûlî müktesep hak ile gerekse de hukukî güvenlik ilkesi çerçevesinde bozma kararına bağlılık ile açıklanmaya çalışılan hususlara aykırı hükümler gibi karşımıza çıkmaktadır[65]. Şöyle ki temyiz mahkemesinin derece mahkemesinin kararını bozması, bu kararda yer alan hukukî değerlendirmeyi isabetli bulmadığı anlamına gelmektedir. Bu yönde bir bozma kararına uyan derece mahkemesinin ise bu bozma kararına uygun yeni bir karar vermesi gerekmektedir. Verilen yeni karar, esasen temyiz mahkemesinin bozma kararına bir diğer ifade ile verdiği ilk karara uygun olacağından, temyiz mahkemesinin aynı davada daha önceden verdiği karardan dönebileceğini kabul etmek hem Yargıtay’ın aslî görevi olan hukuk birliğini sağlama görevi ile çelişmektedir hem de çalışmamızda yer verdiğimiz içtihadı birleştirme kararlarında da defaatle belirtildiği şekilde, uyma kararı ile bir çığıra sokulmuş olan yargılamanın uzamasına sebep olmaktadır. Bununla birlikte Yargıtay’ın verdiği ilk bozma kararına uygun karar verme zorunluluğunu göz ardı etmesi mümkündür. Kanaatimizce söz konusu hüküm de bu ihtimal dikkate alınarak kanuna eklenmiştir[66]. Zira söz konusu hükmün temelinde, hem istinaf hem de temyiz kanun yolu açık kararlar bakımından bu iki kanun yolu mahkemesinin görüş ayrılığı yaşaması ihtimalinde mahkemelerin birbirine talimat veremeyeceği de dikkate alınarak hem kararlar arasındaki çelişkiyi giderecek hem de zaman kaybının önüne geçecek bir çözüm yoluna gidildiği görülmektedir. Kaldı ki Yargıtay’ın ilk bozma kararı ile çelişkili, ilk bozma kararına uyma ile doğan usûlî müktesep hakları ortadan kaldırıcı nitelikte yeni bir bozma kararı veremeyeceğine ilişkin yargı kararları da bulunmaktadır[67]. Bununla birlikte yargı kararlarında anılan maddenin usûlî müktesep hakkın bir istisnasını teşkil ettiği de ifade edilmektedir[68].

Kanaatimizce anılan bu sebeplerle söz konusu hüküm, usûlî müktesep hakkın istisnası olarak da ifade edilemez[69]. Şöyle ki Türk hukuk sisteminde Yargıtay’ın verdiği kararda hata yapabileceği ihtimaline karşı derece mahkemesine direnme hakkı tanınmıştır ve bu hakkın kullanılmasıyla da pekâlâ Yargıtay’ın hatalı karar vermesi ihtimalinde doğru bir sonuca ulaşılması mümkündür[70]. Bunun dışında söz konusu hüküm uyarınca uyuşmazlık YHGK’ye gittiğinde; içtihatların otoritesine duyulan saygı ve güvenin korunması amacıyla, uyulan bozma kararına bağlılığın korunması yönünde karar verilmesi durumunda, usûlî müktesep hak şeklinde ifade edilen bu bağlılık da korunmuş olacaktır[71]. Hükmün uygulamasında da anlaşılacağı üzere; kanun koyucunun usûlî müktesep hakkı veya bozma kararına bağlılığı ortadan kaldırma şeklinde bir amacı olmadığı sonucuna varılmaktadır[72]. Kaldı ki söz konusu durumların sadece bir olasılık olarak ele alındığı hem ilgili hükmün tartışıldığı komisyon tutanaklarından[73] hem de hükümet gerekçesinden açıkça anlaşılmaktadır[74].

Yargıtay’ın verdiği ilk bozma kararına aykırı ikinci bir bozma kararı verebilmesi dışında, YHGK kararlarına uyulması zorunluluğu ise bu kararlara karşı bir ısrar hakkının tanınmadığı anlamına gelmektedir ki Türk hukuk sisteminde kararın kanun yolunda kesinleşmesi dışında denetim mahkemesinin kararlarına uyulması zorunluluğuna ilişkin başka bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda ise uyuşmazlığın nihaî olarak çözüme kavuşturulması amacından bahsedilebilmektedir.

Tüm bu hususlar çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında ise bozma kararına uyma ile doğan usûlî müktesep hakkın esasen bozma kararlarına bağlılığının ölçütlerinin yorumlanmasına ilişkin olduğu, uyma kararı verildikten sonra bu karardan dönülememesinin hukukî belirliliğin, hukukî belirliliğin ise hukukî güvenliğin ve dolayısıyla AY m. 2[75] uyarınca hukuk devletinin bir gereği olduğu sonucuna varılmalıdır. Bu çerçevede Anayasa’da yer alan temel ilkelerin kamu düzeni gibi sınırlarının belirlenmesi güç, usûlî müktesep hak gibi muğlak terimlerle ifade edilmesinin de isabetli olmadığı açıktır.

Bozma kararlarına ve bu bozma kararına uyma kararlarına bağlılığın usûlî müktesep hak şeklinde bağlayıcı gücü haiz olarak yorumlanmasının sonucunda ise uygulamada bu bağlayıcılığı sınırlandırıcı birtakım istisna da üretilmek zorunda kalınmıştır. Bu istisnalar usûlî müktesep hakkın istisnaları olarak da karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple mahkeme kararlarının bağlayıcılığının hukukî güvenlik ile açıklanabilen bir durum iken, uygulamada usûlî müktesep hak adıyla vazgeçilmez bir usûl ilkesi olarak ortaya atılan usûlî müktesep haktan, somut olayın gerekleri doğrultusunda çeşitli gerekçelerle vazgeçilebilmesini tutarlı görmediğimizi ifade etmekle yetiniyoruz.

5-BOZMA KARARININ MADDÎ HATAYA DAYANMASI

Maddî hataya dayalı bozma kararına uyulması hâlinde, Yargıtay’ın bu bozma kararı ile bağlılığından söz edilememektedir[76]. Zira yapılan bu açık hatalarda ısrar edilerek maddî gerçeği görmezden gelmek, yargılamanın temel amacına da aykırılık teşkil etmektedir. Bununla birlikte maddî hata üzerine verilen bozma kararının bağlayıcı olmadığının istisna kabul edilebilmesi için maddî hatanın sınırlarının çizilmesi önem taşımaktadır. Zira istisnaların belirli olması, hukukî güvenin bir gereğidir[77]. Örneğin maddî hatanın varlığı hâlinde usûlî müktesep hakkın varlığından söz edilememesinin maddî gerçeğin göz ardı edilmesi sebebiyle kamu düzenine dayandırılması[78] kanaatimizce isabetli değildir. Zira bu yönde bir kabul, yalnızca maddî hataların değil her türlü hatanın usûlî müktesep hakkı ortadan kaldırması gerektiği sonucunu doğuracaktır. Oysa maddî hataların giderilmesi, hukukî belirlilik ve güvenin sağlanması içindir. Bu sebeple öncelikle maddî hatanın ne olduğu açıklanmalıdır.

Maddî hata Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda açık şekilde düzenlenmemişse de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Maddi hataların düzeltilmesi” başlıklı 183. maddesi[79] uyarınca maddî hatanın, tarafların veya mahkemenin dava dosyasında bulunan belgelerdeki açık yazı ve hesap hataları olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu çerçevede maddî hatanın ilk bakışta anlaşılabilecek açıklık ve belirginlikte olması beklenmektedir[80]. Kaldı ki yargı kararlarında da uyulan bozma kararının dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde tartışmasız ve açık bir maddî hataya dayanması durumunda, usûlî müktesep haktan bahsedilemeyeceği defaatle ifade edilmektedir[81]. Bu çerçevede sadece basit yazı ve hesap hatalarının değil örneğin temyize konu edilen hususlardan birinin incelemeye konu edilmesine ve hakkında bozma kararı verilmesine rağmen bozma kararına eklenmesinin unutulması maddî hata olarak kabul edilmektedir[82].

Maddî hataya dayanarak verilen bozma kararına uyulması durumunda usûlî müktesep hakkın doğmayacağının kabulü, usûlî müktesep hakkın bağlayıcılık fonksiyonunun bir sonucudur. Zira hükme etki etmeyen bir hatanın düzeltilmesi için de çaba sarf edilmesinde hiçbir hukukî yarar yoktur[83]. Bu sebeple usûlî müktesep hakkın bağlayıcılığının ortadan kaldırıldığının kabulü için maddî hatanın tartışmaya mahal vermeyecek ölçüde açık ve belirgin olmasının yanında hükmün sonucuna etkili olması gerekmektedir[84].

Maddî hataya ilişkin açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere; belirgin ve tartışmaya mahal bırakmayacak açıklıkta hatalar dışındaki hataların maddî hataya dahil edilemeyeceği açıktır. Bu sebeple örneğin delillerin değerlendirilmesi sonucu varılan hukukî sonucun yanlışlığı[85] veya delillerin eksik değerlendirilmesi[86] gibi kararın inceleme ve soruşturma eksikliğinden bozulması[87] maddî hatadan kaynaklı bozma sebebi sayılamayacağı gibi dairenin hukukî görüş değişikliği[88] de maddî hata sayılamayacaktır. Zira bir yanılgıdan kaynaklandıkları kabul edilse dahi bunların maddî değil hukukî hata olduğu ifade edilmelidir[89]. Bu çerçevede Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bir kararında, davanın açılmamış sayılmasının davanın reddi olarak değerlendirilmesini ve bunun üzerine davanın bir daha açılamayacağı sonucuna varılmasını maddî hata olarak kabul etmesinin[90] kanaatimizce yerinde bir karar olmadığını ifade etmekte yarar görmekteyiz. Zira bu durum açıkça hukuk bilgisi eksikliğinden kaynaklanmaktadır ve buna maddî hata sonucunu bağlamak isabetli değildir[91].

Bozmaya uyma kararı maddî hataya dayanmış olsa da bu hatalı bozma kararına uyulması üzerine derece mahkemesinin verdiği kararın kesinleşmesi hâlinde artık ne maddî hatadan ne de usûlî müktesep haktan söz edilebilmektedir[92]. Zira bu durumda ortada kesin bir hüküm vardır ve kesin hüküm sebebi ile usûlî müktesep hak doğmamıştır.

6-SONUÇ

Usûlî müktesep hak, Yargıtay’ın içtihadı birleştirme kararlarıyla hukukî güvenlik ve istikrar ile kamu düzeninin bir gereği şeklinde ortaya atılmış ve zamanla yaygın bir kullanım alanı edinmiş bir terim olarak karşımıza çıkmaktadır. Yargıtay’ın usûlî müktesep hakkı farklı yönlerden ele aldığı beş ayrı içtihadı birleştirme kararı bulunmaktadır. Bu beş karar içerisinde usûlî müktesep hakkın ortaya atılmasındaki temel görüşü yansıtan karar 1960 yılında verilen karardır.

Yargıtay’ın 1960 yılında verdiği içtihadı birleştirme kararı uyarınca usûlî müktesep hak iki türlüdür: Bunların birincisi Yargıtay’ın bozma kararı üzerine bozmaya uyan derece mahkemesinin yapacağı incelemede Yargıtay’ın bozma kararındaki hukukî değerlendirmelerle bağlı olmasıdır. Zira derece mahkemesi bu bozma kararına uyarak bozma kararındaki hukukî değerlendirmelere katıldığını da göstermektedir. Yargıtay’ın bozma kararındaki hukukî değerlendirme ile bağlı olan yalnızca uyma kararı veren derece mahkemesi değildir. Uyma kararı veren derece mahkemesinin kararın yeniden Yargıtay’a gitmesi durumunda Yargıtay’ın ilgili dairesi de daha önce verilen bozma kararındaki hukukî değerlendirmeyle bağlı olmalıdır. Zira yargılama süreci içerisinde herhangi bir değişiklik olmadığı sürece Yargıtay’ın aynı uyuşmazlık hakkında birbirinden farklı veya birbiriyle çelişkili kararlar verebilmesi, hukukî güvenlik ve istikrar ilkeleri ile hukuk birliğinin sağlanması amacına aykırılık teşkil etmektedir.

Usûlî müktesep hakkın bu görünüş biçimi, temelde, tartışmaya yol açan bir husus değildir. Bununla birlikte kanaatimizce bu durum, hukukî güvenliğin bir gereği olarak kabul edilmeli ve ayrı bir ilke şeklinde tanımlanmamalıdır. Zira belirlilik hukukî güvenliğin, hukukî güvenlik de hukuk devletinin gereklerindendir. Bununla birlikte koşullarda herhangi bir değişiklik olmaması durumunda mahkeme kararlarından dönülemeyeceği hususuna, hukukî güvenlik dışında, müktesep hakkın dayandırıldığı esaslardan yola çıkılarak ve bu esaslar usûl hukukuna teşmil edilerek sunî bir dayanak oluşturulmaya çalışılması ise başlı başlına bu belirliliğe zarar veren bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bozma kararı kapsamı dışında kalan hususların kesinleşmiş sayılması da yine 1960 yılında verilen içtihadı birleştirme kararında usûlî müktesep hakkın bir diğer görünüş biçimi olarak ifade edilmiştir. Oysa öğretide bu kesinleşmiş sayılmanın bağlayıcı gücünün kesin hükümle eş değer olmadığı da ifade edilmektedir.

Kanaatimizce bozma kapsamı dışında kalan hususların açıkça onanması durumunda artık bir kesin hükmün varlığından söz edilmektedir. Bununla birlikte bozma kapsamı dışında bırakılan hususların zımnen kabul edildiği yönündeki görüş ise HMK m. 303/2 uyarınca davada ileri sürülen taleplerden yalnızca hükme bağlanmış olanların kesin hüküm teşkil edeceği düşünüldüğünde, kesin hükmün unsurlarını taşımamaktadır. Bu hususların açıkça karara bağlanması, hukukî belirliliğin bir gereğidir.

Taraflar aralarındaki uyuşmazlık hakkında, hiçbir belirsizliğe mahal bırakılmayacak şekilde kesin bir sonuca varılması amacıyla yargı yoluna başvurmaktadır. Sessiz kalma durumunda tarafların buna açıklık getirilmesini istemesi de bu çerçevede doğal karşılanmalıdır. Bu durumda ise bozma kapsamı dışında kalan hususlar hakkında açık, kesin ve belirli bir karar verilmek durumundadır. Zira kanun yollarının temel fonksiyonu da budur, buna aykırı hususlar da adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde değerlendirilmelidir. Aksi yönde bir kabul, yalnızca Yargıtay denetimi aşamasında değil, genel olarak yargılamanın her aşamasında sessiz kalmanın kabul yönünde bir irade şeklinde algılanmasının önünü açmaktadır. Örneğin birtakım usûl işlemine karşı sessiz kalınmasının karşı taraf lehine usûlî müktesep hak yaratmasının temelinde de bu algı yer almaktadır. Oysa davada ileri sürülen taleplerden sadece hükme bağlanmış olanların kesin hüküm teşkil ettiği, HMK m. 303/2’de açıkça hüküm altına alınmıştır. Bu sebeple Yargıtay’ın bozma kapsamı dışında kalan hususların kesinleştiği yönündeki kabulü, kanunun açık hükmüne aykırıdır ve bu yöndeki içtihadı birleştirme kararlarından dönülmemiş olması ve içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcı gücü, bu kabulün doğru olduğu anlamına gelmemektedir.

Usûlî müktesep hak, Yargıtay’ın bozma kararı sonrası süreci ilgilendiren bir terimdir. Bu sebeple yargılamanın diğer aşamalarında, özellikle temyiz aşamasına gelmeden ilk derece ve istinaf yargılaması aşamasında usûlî müktesep haktan söz edilmesi mümkün değildir.

Usûlî müktesep hakkın istisnaları incelendiğinde de usûlî müktesep hakkın dayanağı olarak gösterilen içtihadı birleştirme kararlarında bu istisnalardan yalnızca ikisine (görev ve bozmaya uymadan sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararının çıkması) yer verildiği görülmektedir. Bu çerçevede bir değerlendirme yapıldığında ise bu iki husus dışında yargı kararları ile benimsenen diğer istisnaların bir dayanağı olmadığı, zira bu istisnaların kuralı ortaya koyan merci tarafından üretilmedikleri sonucuna varılmaktadır. Oysa istisnaları belirleme yetkisini elinde bulunduran merci, o kuralı koyan mercin kendisidir. Ancak söz konusu istisnaların bir kısmı evleviyet esası ile bir kısmı da görev konusu dikkate alınarak kamu düzeni gerekçesi ile farklı yargı mercileri tarafından ortaya atılmıştır. Buna ek olarak; hukuk düzeninde istisna olarak ifade edilen hususların temel özelliği, belirli sayıda olmalarıdır. Aksi hâlde istisnaların kuraldan bir farkı olmayacak ve bu durum uygulamada büyük bir belirsizliğe sebep olacaktır ki bu durum usûlî müktesep hakkın istisnaları açısından da özet niteliğindedir. Zira kamu düzeni, adil yargılanma hakkı gibi sınırlarının belirlenmesi zor ve günün ihtiyaçları doğrultusunda değişebilen hususlar sayesinde uyuşmazlığın somut özellikleri çerçevesinde her geçen gün yeni bir istisna üretilmesi mümkündür. Kamu düzeni ve hukukî güvenlik ve istikrar düşünceleri ile ortaya atılan usûlî müktesep hakkın istisnaları arasında kamu düzenine yer verilerek oluşturulan belirsizlik ise usûlî müktesep hakkın kendi içinde tutarsız olduğunun en büyük kanıtıdır.

Tüm bu hususların yanı sıra usûlî müktesep hak şeklinde ortaya atılan terim, uygulamasından da anlaşılacağı üzere bağlayıcı güç ile donatılmıştır. Ancak bu bağlayıcılığın var olan birtakım hukukî müesseseye yapılan atıflar hariç, temelde, hukukî bir dayanağı dahi yoktur. Gerek idarî yargıda gerekse medenî yargıda karşımıza çıkan normatif dayanaklar ise yasama organının, bozma kararına dayalı olarak ortaya çıkan durumu aslında daha önce var olan bu hukukî müesseseleri esas almak suretiyle açıkladığı ancak “usûlî müktesep hak” şeklinde yeniden isimlendirdiği görünüm biçimleridir. Bu sebeple kanaatimizce bu durum, tam anlamıyla bir bağlayıcılığa tekabül etmemektedir. Şöyle ki kesin hükümle ile açıklanabilen hususlar çerçevesinde hâlihazırda kesin hüküm etkisi ile gelen bağlayıcılıktan söz etmek mümkündür ancak bozma kararı doğrultusunda hareket etmek yükümlülüğü bağlayıcı, yaptırımı olan bir etkiye sahip değildir. Bu durum yalnızca hukuk devleti ilkesinin getirisi niteliğinde bir “bağlılık”tır.

Her ne kadar tarafımızca bir “hak” geçerliliği olarak kabul edilmese de mevcut hukukî düzenlemeler çerçevesinde yalnızca gerekçe boyutunda yer alan usûlî müktesep hakkın, yargı kararlarını bağlayıcı niteliği dikkate alındığında, yargı mercileri tarafından farklı anlamlandırıldığı müddetçe yeni somut düzenlemeleri de beraberinde getirmesi kaçınılmazdır. Bu sebeple herhangi bir yasal dayanağı bulunmayan usûlî müktesep hakka yönelik çıkarılan içtihadı birleştirme kararlarından dönülmesi, bunun yerine Türk hukuk sistemi içerisinde Anayasal düzeyde kabul edilen hukukî güvenlik ilkesine başvurulması ve yargı kararlarının da yanlış anlaşılmaya mahal bırakmayacak açıklıkta oluşturulması önerilmektedir.

 

KAYNAKÇA

1-Acar, Tuna. Türk ve Mukayeseli Medenî Yargılama Hukuku Açısından Ara Karar. Ankara: 1. Baskı, Yetkin Yayınları, 2022.

2-Acemoğlu, Kevork. “4.2.1959, 13/5 Sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı Üzerine Düşünceler” İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 27, Sayı 1-4 (1961): 476-480.

3-Akgül, Mehmet Emin. “ ‘İdari Yargılama Usul Kanunundaki Usuli Kazanılmış Hakkın Hukuk Devletinde Bir Yeri Var Mıdır?’ İYUK md. 50/4’ü İptal Etmeyen Anayasa Mahkemesi Kararının Eleştirisi” Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XXVI, Sayı 1 (2022): 311-345.

4-Akgül Teber, Selin. “Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkelerin İstinaf Yargılamasındaki Görünümü” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale Üniversitesi, 2020.

5-Akgündüz, Güzin ve Saadettin Saltık. “Usul Hukukunda Kazanılmış Hak” Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 2 (1993): 165-177.

6-Akıllıoğlu, Tekin. “Yasaların (Anayasa Dahil) Zaman Bakımından Uygulanması” Anayasa Yargısı, No:4, Ankara, (1984).

7-Akil, Cenk. “Bir İstinaf Sebebi Olarak HMK m. 353/1-a-6 Üzerine Değerlendirme” TAAD, Yıl 11, Sayı 3 (2019): 1-17.

8-Akil, Cenk. İstinaf Kavramı. Ankara: 1. Baskı, Yetkin Yayınları, 2010

9-Akil, Cenk. “Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Hâkimin Bilirkişi Raporuyla Bağlı Olup Olmadığı Hakkında Vermiş Olduğu 24.12.2008 Gün ve E. 2008/4-734, K. 2008/766 Sayılı Kararının Tahlili” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 60, Sayı 3 (2011): 693-732.

10-Akil, Cenk. “22.07.2020 Kabul Tarihli ve 7251 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlar Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile İstinafa İlişkin Olarak Yapılan Değişiklerin Değerlendirilmesi” Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 45, Yıl 12 (2021): 417-436.

11-Akil, Cenk ve Elif Irmak Büyük. “Yargı Kararları Işığında Bozmadan Sonra Islaha Gidilip Gidilemeyeceği Üzerine Düşünceler” Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XXI, Sayı 3 (2017): 3-33.

12-Akkan, Mine. “Medeni Usul Hukukunda Tarafların Farklı Olması Durumunda Kesin Hükmün Delil Niteliği” Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 11, Özel Sayı, [2009 (Basım Yılı 2010)]: 3-61.

13-Akkan, Mine. Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku Cilt 1. İstanbul: 15. Bası, On İki Levha Yayıncılık A.Ş. , 2017.

14-Akkaya, Tolga. “İstinaf İncelemesi Sonunda İlk Derece Kararının Kaldırılması ve Dosyanın İlk Derece Mahkemesine Gönderilmesi” Medenî Usûl ve İcra-İflâs Hukukçuları 15. Toplantısı, Antalya, 6-7 Ekim 2017, Ankara: (2018): 115-181. 176

15-Akkaya, Tolga. “Medenî Usul Hukukunda Delillerin Hasredilmesi” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, 2003. (Delillerin Hasredilmesi).

16-Akkaya, Tolga. Medenî Usûl Hukukunda İstinaf. Ankara: 1. Baskı, Yetkin Yayınları, 2009.

17-Aksu, Alper. “Karar İncelemesi – İkinci Temyiz İncelemesinde Verilen Görevsizlik Kararı”, DEÜ Hukuk Fakültesi Dergisi Prof. Dr. Şeref ERTAŞ’a Armağan, Cilt 19, Özel Sayı (2017): 2373-2388.

18-Aktepe Artık, Sezin. Medeni Usul Hukukunda Adil Yargılanma Hakkı. Ankara: 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş., 2014.

19-Aktepe Artık, Sezin. “İstinaf Kanun Yolunda Kamu Düzeni Kavramı” Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 134 (2018): 257-292.

20-Akyılmaz, Bahtiyar, Murat Sezginer ve Cemil Kaya. Türk İdare Hukuku. Ankara: 7. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2016.

21-Akyol Aslan Leyla. Medenî Usul Hukukunda Davadan Feragat. Ankara: 1. Baskı, Yetkin Yayınları, 2011.

22-Alangoya, Yavuz. Medeni Usul Hukukumuzda Tahkimin Niteliği ve Denetlenmesi. İstanbul: Fakülteler Matbaası, 1973.

23-Alangoya, Yavuz, M. Kâmil Yıldırım ve Nevhis Deren Yıldırım. Medenî Usul Hukuku Esasları. İstanbul: 6. Baskı, Alkım Yayınevi, 2006.

24-Albayrak, Adem. “Hukuk Yargılamasında İstinaf”, İstinaf, Ankara: Ankara Barosu Yayınları, 2016: 35-143.

25-Alihocagil, Ömer Buğra. “Medeni Usul Hukukunda Bilirkişi Raporunun Hazırlanması ve Bilirkişi Raporuna İtiraz” Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XXII, Sayı 3-4 (2018): 547-588.

26-Aras, Erol Yılmaz. “Hukuk ve Ceza Yargılaması Bağlamında Âdil Yargılanma Hakkı”, Ankara Barosu Uluslararası Hukuk Kurultayı, Ankara (2014): 48-58.

27-Arısoy, A. Selman. “Medeni Yargılama Hukukunda: Bilirkişi Raporuna İtirazın Hak Düşürücü Süreye Bağlı Olup Olmadığı ve Taraflardan Birinin Bilirkişi Raporuna İtiraz Etmemesinin Diğer Taraf Lehine Usuli Kazanılmış Hak Doğurup Doğurmayacağı Hakkında” Prof. Dr. Selçuk Öztek’e Armağan Cilt I, Editörler Ali Cem Budak vd. , İstanbul: 1. Baskı, Filiz kitabevi, 2022: 133-232.

28-Arslan, Hatice Seval. “Medenî Usul Hukukunda Bilirkişi Raporu ve Bağlayıcılığı” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2002.

29-Arslan, Ramazan. Medenî Usul Hukukunda Dürüstlük Kuralı. Ankara: S Yayınları, 1989.

30-Arslan, Ramazan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz ve Emel Hanağası. Medenî Usul Hukuku. Ankara: 8. Baskı, Yetkin Yayınları, 2022. 177

31-Aslan, Ali Çetin. “Prof. Dr. Necmeddin Berkin’in Medenî Usûl Hukukunda Geniş Anlamda Yetki Kuralları ve Bu Bağlamda Görev Kurallarına İlişkin Görüşlerinin Değerlendirilmesi” Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 22, Sayı 1 (2020): 321-356.

32-Atalı, Murat. “Hukuk ve Ceza Yargılaması Bağlamında Âdil Yargılanma Hakkı” Ankara Barosu Uluslararası Hukuk Kurultayı, Ankara (2014): 20-24.

33-Atalı, Murat. Medenî Usul Hukukunda Aleyhe Bozma Yasağı. Ankara: 1. Baskı, Yetkin Yayınları, 2014.

34-Atalı, Murat. Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku Cilt 3. İstanbul: 15. Bası, On İki Levha Yayıncılık A.Ş. , 2017.

35-Atalı, Murat. “Usûlî Müktesep Hak Kavramı ve Bozma Kararının Bağlayıcılığı”, Yargıtay Dergisi, Cilt 44, Sayı 3 (2018): 457-502).

36-Atalı, Murat, İbrahim Ermenek ve Ersin Erdoğan. Medenî Usûl Hukuku. Ankara: 5. Baskı, Yetkin Yayınları, 2022.

37-Ayanoğlu, Taner. “Kanunlar ve İdari İşlemler Bakımından Geriye Yürümezlik İlkesi”, Legal Hukuk Dergisi, Cilt 10, Sayı 112 (2012): 85-126.

38-Aydemir, Dilek. “HMK m. 353/1-a (6) Gerekçesi ile Dosyanın İlk Derece Mahkemesine İadesi Hâlinde Daha Önce İstinaf Sebebi Yapılmayan Karar Kısımlarının Hukuki Durumu” İlamat Torbası Cilt 2, Editörler Ali Cem Budak ve Varol Karaaslan, 1. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2021: 43-87. [HMK m. 353/1-a (6)].

39-Aydemir, Dilek. “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundan Hukuk Muhakemeleri Kanununa Kanun Değişikliklerine İlişkin Değerlendirme” MİHDER, Cilt 17, Sayı 50 (2021/3): 887-980.

40-Aydoğdu, Burçin. Kazanılmış Hak Kavramının Hukuk Felsefesi Açısından Temellendirilmesi. İstanbul: 1. Baskı, On İki Levha Yayıncılık A.Ş. , 2020.

41-Babayiğit, Mustafa. “Türk Hukukunda Anayasa Mahkemesi Kararlarının Geriye Yürümezliği Sorunu” Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 124 (2016): 183-220.

42-Baysal, Başak. “Kanunların Zaman Açısından Yürürlüğü”, Prof. Dr. Necip Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2004: 462- 492.

Baysal, Başak. “Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü” İÜHFM, C. LXX, S. 1 (2012): 221-244.

43-Belgesay, Mustafa Reşit. “Mahkeme İçtihatlarının Otoritesi ve Tevhidi İçtihat Kararlarının Derdest Dâvalara Tesiri” Adalet Dergisi, Yıl 51, Sayı 10 (1960): 815-821.

44-Berkin, Necmeddin M. . Medeni Usul Hukuku Esasları. İstanbul: Hamle Matbaası, 1969.. 178

45-Berkin, Necmeddin M. . “Usule İlişkin Hükümlerin Zaman ve Yer Yönünden Uygulama Alanı” Hıfzı Timur’un Anısına Armağan, Fakülteler Matbaası, İstanbul (1979): 163-180.

46-Bilge, Necip ve Ergun Önen. Medenî Yargılama Hukuku Dersleri. Ankara: 3. Baskı, Sevinç Matbaası, 1978.

47-Birtek, Fatih. “Kazanılmış Hak Kavramı Bağlamında İdari İşlemin Geri Alınması” İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 82, Sayı 2 (2008): 759-777.

48-Bloomeyer, Arwed. “Kesin Hüküm Tesiri ve Sınırları” çev. İrfan Yazman, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 3 (1968): 225-238.

49-Boran Güneysu, Nilüfer. Medenî Usûl Hukukunda Karar. Ankara: 1. Baskı, Adalet Yayınevi, 2014.

50-Fakültesi Dergisi, Cilt 20, Sayı 2 (2018), 127-157.

51-Boztaş, Nevzat. “İlk Derece Mahkemesi Kararlarının Eksik Tahkikat veya Gerekçesizlik Nedeniyle Kaldırılması Meselesi” MİHDER, Cilt 13, Sayı 37 (2017/2): 423-456.

52-Budak, Ali Cem. “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Kanun Yolu Hükümlerinin Zaman Bakımından Uygulanması” Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Yaşar GÜRBÜZ’e Armağan, Cilt 11, Sayı 2 / Cilt 12, Sayı 1 (2014 / 2015): 210-224.

53-Budak, Ali Cem ve Varol Karaaslan. Medenî Usûl Hukuku. Ankara: 4. Baskı, Adalet Yayınevi, 2020.

54-Bulut, Uğur. “Bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı Işığında Hükmün Kısmen Temyizi ve Kesinleşmesi”, Medenî Usûl ve İcra – İflâs Hukuku Dergisi, Cilt 9, Sayı 24 (2013/1): 91-128.

55-Bulut, Uğur. Medenî Usûl Hukukunda Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları. Ankara: 1. Baskı, Adalet Yayınevi, 2022.

56-Bulut, Uğur. “Usûlî Kazanılmış Hak”, https://docplayer.biz.tr/7760576-Kisaltmalar-ii giris-1-i-kazanilmis-hak-2-ii-usuli-kazanilmis-hak-5.html (Erişim Tarihi 30.03.2023).

57-Buran, Armağan. “Medeni Usul Hukukunda Hüküm (Esasa İlişkin Nihai Karar)” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2005.

58-Büyük, Elif Irmak. Medeni Usul Hukukunda İnşai Dava ve İnşai Hüküm. İstanbul: 1. Baskı, On İki Levha Yayıncılık A.Ş., 2021.

59-Çayan, Gökhan. Medeni Usul Hukukunda Bilirkişilik Müessesesi. İstanbul: 1. Baskı, Legal Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., 2003.

60-Çelik, Çelik Ahmet. “Anayasa Mahkemesinin İptal Kararlarının Etkileri ve Sonuçları” Terazi Hukuk Dergisi, Cilt 15, Sayı 172 (2020): 2524-2543. 179

61-Çelik, Çelik Ahmet, Ölüm Nedeniyle Destekten Yoksunluk. Ankara: 3. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2021.

62-Çınar, Ali Rıza, “Aleyhe Değiştirme Yasağı Kuralı (Prohibition on Reformatio in Peius)” T.C. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, Cilt 19, Sayı 2 (2013): 603-666.

63-Çoban Atik, Ayşegül. “İdare Hukukunda Kazanılmış Haklar İlkesi” Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 30. Yıl Armağanı, Cilt 21, Sayı 1 (2013): 11-53.

64-Deliduman, Seyithan. “İflas ve İflasın Ertelenmesi Davalarında Yetkili Mahkeme ile Bunun Usuli Kazanılmış Hak Teşkil Edip Etmeyeceği ve Yargıtay Uygulaması”, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 11, Sayı 1–2 (2007): 259 268..

65-Deliduman, Seyithan. “Türk ve Alman Hukukunda Bilirkişilik” Medenî Usûl ve İcra-İflâs Hukukçuları Toplantısı II-III Eskişehir 2003-2004, Ankara: Türkiye Barolar Birliği, 2007: 258-317.

66-Deliduman, Seyithan. “Usuli Kazanılmış Hak İlkesinin İstisnası Olarak Maddi Hata” Terazi Hukuk Dergisi, Cilt 3, Sayı 17 (2008): 63-74.

67-Deynekli, Adnan. Medeni Usul Hukukunda Islah. Ankara: 1. Baskı, Bilge Yayınevi, 2013.

68-Doğanay, İsmail. “Hakem Mahkemesi Kararlarının Yargıtay Tarafından Bozulması Halinde Hakemler Bu Bozma Kararına Karşı Direnme (Israr) Kararı Verebilirler Mi?” BATİDER, (IX Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankara 4- 5 Nisan (1997): 31-108.

69-Dursun, Selman. “İdari İşlemlerin Geri Alınması, Kaldırılması, Değiştirilmesi ve Düzeltilmesi” Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük’e Armağan, Ankara: Turhan Kitabevi (2005): 99-109.

70-Eker, Ece Ayça. “Usul Ekonomisi İlkesi” Legal Hukuk Dergisi, Cilt 18, Sayı 207 (2020): 1093-1120.

71-Ercan, İsmail. Uygulamacılar İçin Medeni Usul El Kitabı. Ankara: 6. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2021.

72-Ercevahir, Mine. “İstinaf Yeni Bir Temyiz Mahkemesi Midir?” Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 26, Sayı 1 (2022): 367-412.

73-Erdoğan, Ersin ve Cansu Korkmaz. “Yargıtayca Verilen Bozma yahut Bölge Adliye Mahkemelerince Verilen Gönderme Kararlarından Sonra Islah Yapılıp Yapılamayacağı Sorunu” Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, Cilt 2 (2016): 249-289.

74-Erdoğan, Ersin ve Nurbanu Erzurumlu Işık. “Emsal Mahkeme Kararlarının Bağlayıcılığı” Prof. Dr. Selçuk Öztek’e Armağan Cilt II, Editörler Ali Cem Budak vd. , İstanbul: 1. Baskı, Filiz kitabevi, 2022): 1151-1181. 180 

75-Erdoğan, Ersin ve S. Hilal Üçüncü. “Bilirkişilik Kurumu ve Bilirkişi Raporunun Delil Değerine İlişkin Bazı Sorunlar” Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 10, Sayı 1 (2020): 354-387.

76-Erdoğan, Ersin ve S. Hilal Üçüncü. “Bir Davada Alınan Bilirkişi Raporunun Başka Davada Delil Değeri” Legal Hukuk Dergisi, Cilt 18, Sayı 208 (2020): 1497-1522.

77-Eren, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Ankara: 23. Baskı, Yetkin Yayınları, 2018.

78-Ermenek, İbrahim. Medenî Usul Hukukunda Davayı Kabul (Mahkeme Huzurunda Yapılan Kabuller). Ankara: 1. Baskı, Adalet Yayınevi, 2009.

79-Eroğlu, Orhan. “Islah ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı Taslağı Kapsamında Islahın Değerlendirilmesi” Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Cilt 31, Sayı 138 (2018): 159-208.

80-Eroğlu, Orhan. “Usulî Kazanılmış Hakkın Sınırlarının Belirlenmesinde Yaşanan Sorunlar Üzerine Bir Değerlendirme” Avrasya Sosyal ve Ekonomik Araştırmaları Dergisi, Cilt 5, Sayı 6 (2018): 163-184.

81-Eroğlu Durkal, Müzeyyen ve Fatma Otkan. “E. 2019/115 Numaralı Anayasa Mahkemesi Kararının İdari Yargılama Hukukunda Usuli Kazanılmış Hak İlkesinin Uygulanışı Bakımından Değerlendirilmesi” Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 26, Sayı 1 (2022): 93-121.

82-Gaul, Hans Friedhelm. “Yargılamanın Amacı Güncelliğini Koruyan Bir Konu”, İlkeler Işığında Medeni Yargılama Hukuku, Derleyen M. Kamil Yıldırım, İstanbul: 6. Baskı, Beta Basım A.Ş., 2011: 75-106.

83-Göksu, Mustafa. “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Tadili İhtiyacı ve Bu Konudaki Tasarı Taslağının Değerlendirilmesi” TAAD, Yıl 8, Sayı 32 (2017): 61-93.

84-Göktaş, Ayşe Büşra. “Medeni Usul Hukukunda Adil Yargılanma Hakkının Bir Ögesi Olarak Yargılamaların Makul Sürede Sonuçlandırılması” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Medipol Üniversitesi, 2019.

85-Gökyurt, Fatih. “İdare Hukukunda Kazanılmış Hak ve Müesses Durum” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2007.

86-Görgün, L. Şanal, Levent Börü ve Mehmet Kodakoğlu. Medenî Usûl Hukuku. Ankara: 11. Baskı, Yetkin Yayınları, 2022.

87-Gözler, Kemal. Anayasa Hukukunun Genel Esasları: Ders Kitabı. Bursa: 5. Baskı, Ekin Basım Yayın Dağıtım, 2014.

88-Gözler, Kemal. Hukuka Giriş. Bursa: 11. Baskı, Ekin Basım Yayın Dağıtım, 2014.

89-Gözler, Kemal. Hukukun Temel Kavramları. Bursa: 18. Baskı, Ekin Basım Yayın Dağıtım, 2020. (Temel Kavramlar). 181

90-Gözler, Kemal. “Res Iudicata’nın Türkçesi Üzerine” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2 (2007): 45-61

91-Güleç, Şafak. Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi. Ankara: 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2021.

92-Günay, Erhan. “Bozma Kararına Uyma Sonucu Doğan Usulü Kazanılmış Hak” Terazi Hukuk Dergisi, Cilt 15, Sayı 169 (2020): 1880-1886.

93-Gündüz, F. Ebru. “İdari Yargılama Hukukunda Aleyhe Hüküm Verme ve Aleyhe Bozma Yasağı” Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XXIV, Sayı 2 (2020): 333-360.

94-İyilikli, Ahmet Cahit. Hukuk Yargılamasında Kesin Hüküm. Ankara: 1 Baskı, Yetkin Yayınları, 2016.

95-İyimaya, Ahmet. Siyaset Hukuku Sorunları Cilt II. Ankara: 1. Baskı, Yetkin Yayınları, 2015.

96-Kanberoğlu, Zülfikar Şükrü. “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Kapsamında Delil Tespiti” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Maltepe Üniversitesi, 2017.

97-Kaplan, Gürsel. İdari Yargılama Hukuku. Bursa: 3. Baskı, Ekin Basım Yayın Dağıtım, 2018.

98-Kaplan, Gürsel. “İdarî Yargılama Hukukunda Usulü Kazanılmış Hak” Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 76 (2008): 231-287.

99-Karaaslan, Varol. Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi. Ankara: 2. Baskı, Adalet Yayınevi, 2019.

100-Karaaslan, Varol. “Kanun Yolu Sistemine Eleştirel Bir Bakış” MİHDER, Cilt 15, Sayı 43 (2019): 441-466.

101-Karabel, E. Gökçe. “Bölge Adliye Mahkemesi’nin Temyize Tabi Kararları” Legal Hukuk Dergisi, Cilt XVI, Sayı 190 (2018): 4613-4678

102-Karabel, E. Gökçe. “İki Tarafın da Hükmü İstinaf Etmesi Halinde Aleyhe Hüküm Kurma Yasağı Uygulanır Mı?” İlamat Torbası Cilt 2, Editörler Ali Cem Budak ve Varol Karaaslan, 1. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2021: 115-136

103-Karabel, E. Gökçe. “Kesin Olarak Verilen İstinaf Kararı Temyiz Edilebilir Mi?” İlamat Torbası Cilt 1, Editörler Ali Cem Budak ve Varol Karaaslan, 1. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2020: 57-72

104-Karafakih, İsmail Hakkı. Hukuk Muhakemeleri Usulü Esasları. Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Yayınları, 1952.

105- Parçalarının Bozma Üzerine Yapılan Yargılama Sonunda Tekrar Oluşturulması Gerekliliği” Yargıtay Dergisi, Cilt 44, Sayı 4 (2018): 1553-1588.

106-Karakurumer, Altunser. “Medeni Usul Hukukunda Hüküm” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 2011. 182

107-Karamercan, Fatih. “Boşanma Davalarında Kesin Hüküm” YÜHFD, Cilt 16, Sayı 1 (2019): 76 -111.

108-Karayalçın, Yaşar. “Adlî Yargıda Usulî Müktesep Hak” Prof. Dr. Tuğrul Ansay’a Armağan, Editörler Sabih Arkan ve Aynur Yongalık, 1. Baskı, Turhan Kitabevi, 2006.

109-Karslı, Abdürrahim. “Kısa Kararla Gerekçeli Karar Arasındaki Çelişki ve Bunun Çözümü” Yasa Hukuk Dergisi, Cilt 17, Sayı 197, Yıl 21 (1998): 463-474.

110-Karslı, Abdürrahim. Medenî Usul Hukukunda Usulî İşlemler. İstanbul: 1. Basım, Kudret Basım Ambalaj San. ve Tic. A.Ş., 2001

111-Kayhan, Fahrettin. “Özel Hukuk Uygulamasında Yargı İçtihatlarının ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının Normatif Gücü” Türkiye Barolar Birliği Dergisi (1999/2): 341-363.

112-Koç, Ziya. “Ceza Muhakemesi Hukukunda Uymadan Sonra Serbestlik İlkesi” Terazi Hukuk Dergisi, Cilt 14, Sayı 149 (2019): 47-59.

113-Köse, Yasin. “Yargıtay Bozma İlamı ile Doğan Kazanılmış Usuli Haklar” Terazi Hukuk Dergisi, Cilt 5, Sayı 50 (2010): 91-98.

114-Kunter, Nurullah. “Aleyhte Düzeltme Yasağı” İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 18, Sayı 3-4 (2011): 664-679.

115-Kuntman, Osman. “Hakem Kararı Yargıtayca Bozulunca Ortadan Kalkar” İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 46, Sayı 3-4 (1972): 251-258.

116-Kurtoğlu, Tülin. Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması. (Ankara: 1. Baskı, Yetkin Yayınları, 2017), 227.

117-Kuru, Baki. Hukuk Muhakemeleri Usulü Cilt IV. İstanbul: 5. Baskı, Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1991.

118-Kuru, Baki. Hukuk Muhakemeleri Usulü Cilt V. İstanbul: 6. Baskı, Demir Demir Müşavirlik ve Yayıncılık Ltd. Şti. , 2001. [Cilt V (2001)].

119-Kuru, Baki. “Hukuk Usulünde Aleyhe Bozma Yasağı”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 30, Sayı 1 (1973): 135-144

120-Kuru, Baki. “Usûlî Müktesep Hak (usule ilişkin kazanılmış hak)” Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara (1974): 395- 409.

121-Kuru, Baki ve Burak Aydın. Medenî Usul Hukuku El Kitabı Cilt I. Ankara: 2. Baskı, Yetkin Yayınları, 2021. (Cilt I).

122-Kuru, Baki ve Burak Aydın. Medenî Usul Hukuku El Kitabı Cilt II. Ankara: 2. Baskı, Yetkin Yayınları, 2021. (Cilt II). 183

123-Küçük, Alper Tunga. “Medenî Usûl Hukukunda Davacının Talep Sonucunu Genişletmesi veya Değiştirmesi” Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Yıl 9, Sayı 18 (2021): 213 252.

124-Mahmutoğlu, Fatih Selami. “Aleyhe Bozma Yasağı – Kesin Hükmün Engelleyici Etkisi – Lehe Yasa Kuralının Uygulanması – Somut Cezanın Saptanmasında Alt Sınırdan Uzaklaşılması” Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Köksal Bayraktar’a Armağan Cilt I (2010/1): 271-286.

125-Mazlum, Nagihan. “Medeni Usul Hukukunda Teksif İlkesi” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 70, Sayı 1 (2021): 107-144.

126-Meraklı Yayla, Deniz. İstinaf Kanun Yolunda Yeniden Tahkikat Yapılması. Ankara: 1. Baskı, Yetkin Yayınları, 2014.

127-Meriç, Nedim. “Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf ve Taleple Bağlılık İlkesinin Kapsamı ve Bazı Güncel Kararların Değerlendirilmesi” S.D.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi MİHBİR Özel Sayısı, Cilt 4, Sayı 4 (2014): 57-81.

128-Meriç, Nedim. “Türk Hukukunda Maddî Anlamda Kesin Hükmün Objektif Sınırları” Legal Medenî Usûl ve İcra İflâs Hukuku Dergisi, Sayı 2 (2007): 377-434.

129-Muşul, Timuçin. “Medeni Usul Hukukunda Ara Kararları” Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 4 (1988): 217-262.

130-Oğurlu, Yücel. “Danıştay Kararları Işığında İdari Yargılama Usulünde Re’sen Araştırma İlkesi” Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 1, Sayı 1 (1998): 120-133.

131-Oğurlu, Yücel. İdare Hukukunda Kazanılmış Haklara Saygı ve Haklı Beklentiler Sorunu. Ankara: 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2003.

132-Oğuzman, M. Kemal ve Nami Barlas. Medenî Hukuk. İstanbul: 28. Bası, On İki Levha Yayıncılık A.Ş. , 2012.

133-Oğuzman, M. Kemal ve Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt I. İstanbul: 15. Bası, Vedat kitapçılık, 2017.

134-Ökçün, A. Gündüz. “Devletler Hususi Hukukunda Kazanılmış Hakların Tanınması ve Kamu Düzeni”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 21, Sayı 02 (1966): 281-296.

135-Önen, Ergun. Medenî Yargılama Hukukunda Sulh. Ankara: Sevinç Matbaası, 1972.

136-Özbay, İbrahim. Hakem Kararlarının Temyizi. Ankara: 1. Baskı, Yetkin Yayınları, 2014. (Hakem Kararlarının Temyizi). 184

137-Özbay, İbrahim. “Yargıtay’ın Son Kararları Işığında Hakem Kararlarına Karşı Açılacak İptal Davasına İlişkin HMK m. 439 Hükmünün Zaman Bakımından Uygulanması” Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ’e Armağan Cilt I, Cilt 16, Özel Sayı, [2014, (Basım Yılı 2015)]: 779-811.

138-Özbay, İbrahim. “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre İstinaftan Sonraki Temyiz Sistemimizde Temyiz Edilebilen ve Edilemeyen Kararlar” İÜHFM, C. LXIX, S. 1-2 (2011): 411-438.

139-Özbek, Mustafa Serdar ve Cansu Korkmaz. “İş Yargılamasında Maddî Hatanın Düzeltilmesi Adı Altında Karar Düzeltme Yolunun Uygulanması” Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, Sayı 2 (2016): 125-197.

140-Özbek, Veli Özer ve İlker Tepe, “Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Aleyhe Değiştirme (Reformatio In Peius) Yasağına İlişkin – Öğreti ve Uygulama Boyutlarıyla – Genel Bir Değerlendirme” Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ’e Armağan Cilt IV, Cilt 16, Özel Sayı [2014, (Basım Yılı: 2015)]: 3759-3797.

141-Özbudun, Ergun. Türk Anayasa Hukuku. Ankara: 16. Baskı, Yetkin Yayınları, 2016.

142-Özçelik, Volkan. “Medeni Usul Hukukunda Hâkimin Verdiği Kesin Süre” Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 129 (2017): 133-160.

143-Özdemir, Selman. “İdarî İstikrar Kavramının Kullanımı Üzerine Bir Değerlendirme” Türk İdare Dergisi, Yıl 91, Sayı 488 (2019): 395-433.

144-Özekes, Muhammet. Medeni Usul Hukukunda Hukuki Dinlenilme Hakkı. Ankara: 1. Baskı, Yetkin Yayınları, 2003

145-Özekes, Muhammet. Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku Cilt 3. İstanbul: 15. Bası, On İki Levha Yayıncılık A.Ş. , 2017.

146-Özekes, Muhammet. “Özel Hukuk-Kamu Hukuku ve Yargılama Hukuku Bakımından Kanunların Zaman İtibariyle Uygulanması” Prof. Dr. Fırat ÖZTAN’a Armağan II. Cilt, Ankara (2010): 2859-2875.

147-Özekes, Muhammet ve Nilüfer Boran Güneysu. Deliller ve Hüküm Eksikliği Yönünden İstinaf İncelemesi ve Kararı (HMK m. 353/1-a-6). İstanbul: 1. Baskı, On İki Levha Yayıncılık A.Ş. , 2021.

148-Özgündüz, Adem. “İddia ve Savunmanın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2018.

149-Özkan, Gürsel. “Danıştay Kararları Işığında İdari Yargılama Hukukunda Usuli Kazanılmış Hak İlkesi” Sakarya Hukuk Dergisi, Cilt 2, Sayı 1 (2014): 11-48.

150-Özkaya-Ferendeci, Hamide Özden. Kesin Hükmün Objektif Sınırları. İstanbul: 1. Baskı, On İki Levha Yayıncılık A.Ş. , 2009.

151-Öztan, Bilge. Medenî Hukuk’un Temel Kavramları. Ankara: 41, Bası, Turhan Kitabevi, 2016. 185

152-Öztek, Selçuk. Türk Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf ve Temyiz. Ankara: Yetkin Yayınları, 2021.

153-Öztürk, İlhami. “İdari Yargıda Temyiz İncelemesinin Usulî Kazanılmış Haklar Açısından Sınırlanması” Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XII, Sayı 1-2 (2008): 1027-1043.

154-Pekcanıtez, Hakan. “Medeni Yargıda Adil Yargılama” İzmir Barosu Dergisi, S. 2 (1997): 35-55.

155-Pekcanıtez, Hakan. Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku Cilt 1. İstanbul: 15. Bası, On İki Levha Yayıncılık A.Ş. , 2017.

156-Pekcanıtez, Hakan, Hülya Taş Korkmaz ve Nedim Meriç. Gerekçeli Hukuk Muhakemeleri Kanunu. İstanbul: 13. Bası, On İki Levha Yayıncılık A.Ş., 2022.

157-Pekcanıtez, Hakan, Oğuz Atalay ve Muhammet Özekes. “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair 7251 Sayılı Kanun Hakkında Değerlendirme” Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S. 150 (2020): 247-299.

158-Pekcanıtez, Hakan, Oğuz Atalay ve Muhammet Özekes. Medenî Usûl Hukuku Ders Kitabı. İstanbul: 9. Baskı, On İki Levha Yayıncılık A.Ş. , 2021.

159-Postacıoğlu, İlhan E. ve Sümer Altay. Medenî Usûl Hukuku Dersleri. İstanbul: 7. Bası, Vedat Kitapçılık, 2015.

160-Savaş Kutsal, F. Burcu. “Mahkemenin Yetkisini Kesin Olarak Belirleyen Yasal Düzenlemeye İlişkin Değişikliğin Görülmekte Olan Davalara Etkisi (Karar İncelemesi)” MİHDER, Cilt 10, Sayı 29 (2014/3): 59-76.

161-Selçuk, Sami. “‘Yaptırımı (Cezayı) ve Sonuçlarını Ağırlaştırmama Kuralı’ ve Ülkemizdeki Düzenlemeye ve Uygulamaya Eleştirel Bir Yaklaşım” TAAD, Yıl 2, Cilt 1, Sayı 7 (2011): 1-47.

162-Sever, D. Çiğdem. “Danıştay Kararları Işığında İdare Hukukunda Kazanılmış Haklar” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2006.

163-Soyer Güleç, Sesim. “Ceza Muhakemesi Hukukunda Aleyhe Değiştirme (Reformatio In Peius) Yasağı” DEÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Durmuş TEZCAN’a Armağan, Cilt 21, Özel Sayı (2019): 701-750.

164-Şahin, Çağatay Serdar. “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Uyarınca İstinaf Yargılamasında Ön İnceleme Aşaması” DEÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Durmuş TEZCAN’a Armağan, Cilt 21, Özel Sayı (2019): 2659-2701.

165-Şavata Tanverdi, Ayşe Banu. “Medeni Usul Hukukunda Kazanılmış Haklar ve Özellikle Usuli Kazanılmış Haklar” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1993.

Şekerci, Ersin. “Anayasa Mahkemesi Kararlarının Sonuçları” Ankara Barosu Dergisi, S. 1988/5-6, Y. 45, 1988): 657-681. 186

166-Tabak, Onur. “HMK m. 353/1-a Uyarınca Verilen Kararların Kesinliği Meselesi” AndHD, Cilt 9, Sayı 1 (2023): 155-168.

167-Tanrıver, Süha. Medenî Usûl Hukuku Cilt II. Ankara: 2. Bası, Yetkin Yayınları, 2022.

168-Tanrıver, Süha. “Hukuk Yargısı (Medenî Yargı) Bağlamında Adil Yargılanma Hakkı”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 53 (2004): 191-215

169-Tanverdi, S. Mücahit. “Medeni Usul Hukukunda Bilirkişilik” Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1991.

170-Taş, Serhat Emin. “Türk Anayasa Hukukunda Kazanılmış Haklara Saygı İlkesi” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2021.

171-Taş Korkmaz, Hülya. “Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’na Göre Hâkimin Belirlediği Süreler ve Bu Sürelerin Hukukî Dinlenilme Hakkı ile İlişkisi” Legal Medenî Usûl ve İcra İflâs Hukuku Dergisi, Sayı 2 (2008): 409-450.

172-Taşpınar Ayvaz, Sema. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) Zaman Bakımından Uygulanması. Ankara: 1. Baskı, Yetkin Yayınları, 2013.

173-Taşpolat Tuğsavul, Melis. “İstinaf İncelemesi Sonucunda Verilebilecek Kararlar” TBB Dergisi, Sayı 134 (2018): 313-354.

174-Toraman, Barış. Medeni Usul Hukukunda Bilirkişi İncelemesi (6754 Sayılı Bilirkişilik Kanunu ile Getirilen Yenilikler Çerçevesinde). Ankara: 1. Baskı, Yetkin Yayınları, 2017.

175-Tuluay, Metin. “Usule İlişkin Kazanılmış Hak” Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 2, Sayı 2 (1984): 61-67.

176-Tuncer Kazancı, İdil. “Yargıtay Uygulaması Işığında Kısmi Davaya İlişkin Bazı Sorunlar” SÜHFD, C. 28, S. 3 (2020): 1507-1543.

177-Tutumlu, Mehmet Akif. Medeni Usul Hukuku Sorunları Cilt 4, Ankara: 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2017. (Cilt 4).

178-Tutumlu, Mehmet Akif. Medeni Usul Hukuku Sorunları Cilt 6, Ankara: 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2021. (Cilt 6).

179-Türk Hukuk Lûgatı, Ankara: 3. Baskı, Başbakanlık Basımevi, 1991.

180-Umar, Bilge. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi. Ankara: 2. Baskı, Yetkin Yayınları, 2014.

181-Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku. İstanbul: 7. Baskı, Nesil Matbaacılık, 2000. (Medeni Yargılama Hukuku). 187

182-Üstündağ, Saim. Medeni Usul Hukukunda Kanun Yolları ve Tahkim. İstanbul: Sulhi Garan Matbaası Varisleri Koll. Şti., 1968.

183-Üstündağ, Saim. “Temyizin Nakzından Sonraki Hukukî Durum” İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 28, Sayı 1 (1962): 133-192.

184-Yasan, Candan. “Kesin Hükmün Zaman İtibariyle Etkisi” Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 11, Özel Sayı (2009): 651-686.

185-Yavaş, Murat. Medeni Usul Hukukunda Temyiz. Ankara: 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2015.

186-Yazar, Gökçe. “Hukuk Muhakemeleri Kanununda Süreler, Eski Hale Getirme ve Adli Tatil” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Medipol Üniversitesi, 2021.

187-Yenisey, Feridun ve Ayşe Nuhoğlu. Ceza Muhakemesi Hukuku. Ankara: 7. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2019.

188-Yıldırım, Kâmil. “Medeni Usul Hukukunda Reformatio In Peius Yasağı” Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 10.Yıl Armağanı Facultatis Decima Anniversaria, (1993): 145-177.

189-Yılmaz, Ejder. “Hukuk Davasında Hâkimin Verdiği Kesin Mehilin Hakkı Kısıtlaması” Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 1, Sayı 1 (1988): 219-227. (Kesin Mehil).

190-Yılmaz, Ejder. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi 4. Cilt. 4. Baskı: Ankara, Yetkin Yayınları, 2021.

191-Yılmaz, Ejder. Islah. Ankara: 5. Baskı, Yetkin Yayınları, 2021.

192-Yılmaz, Ejder. “Tahkime İlişkin Kanun Hükümlerinin Zaman Bakımından Uygulanması (HUMK – MTK – HMK)” Legal Hukuk Dergisi, Akademik Yaşamının 55. Yılı Onuruna Prof. Dr. Rona AYBAY’a Armağan 2. Cilt, Özel Sayı (2014): 2285-2320.

193-Yılmaz, Ejder. “Usul Ekonomisi” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 57, Sayı 1 (2008): 243-274.

194-Yılmaz, Harun. Türk İdare Hukukunda İdari İstikrar İlkesi. İstanbul: 1. Baskı, On İki Levha Yayıncılık A.Ş., 2019.

 

[1]              HMK m. 373: “(5) İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın

temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle               incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk     Genel Kuruluna gönderir.”.

[2]              RG: 28.06.1960, S. 10537.

[3]              Eroğlu, O. (2018) Islah ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kurumlarda Değişiklik Yapılmasına

Dair Kanun Tasarı Taslağı Kapsamında Islahın Değerlendirilmesi, (138), 189-190.

[4]               Akkaya, Tolga, Medenî Usûl Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s. 233.

[5]               Şavata-Tanverdi, Ayşe Banu, Medeni Usul Hukukunda Kazanılmış Haklar ve Özellikle Usuli Kazanılmış

Haklar, Yüksek lisans Tezi, İstanbul 1993, s. 130, 134.

[6]              Üstündağ, Sami, “Temyizin Nakzından Sonraki Hukuki Durum“, İÜHFM, C. 28, S. 1, s. 147, 184.

[7]               Postacıoğlu, İlhan, Medeni Usul Hukuku Dersler, İstanbul 1975, s. 753.

[8]              Umar, Bilge, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2014, s. 1044.

[9]              Yargıtay HGK. E. 2017/1521 K. 2019/169 T. 19.02.2019 (Lexpera). Aynı yönde bkz. Yargıtay HGK. E.

2015/2699 K. 2018/674 T. 4.4.2018 (Lexpera); Yargıtay HGK. E. 2007/16 K. 2007/25 T. 24.01.2007

(Lexpera).

[10]            Yargıtay HGK. E. 2017/2288 K. 2020/326 T. 3.6.2020 (Lexpera). Aynı içerikte, Yargıtay HGK. E.

2020/248 K. 2020/480 T. 30.6.2020 (Lexpera).

[11]            Yargıtay 3. HD. E. 2018/7762 K. 2019/593 T. 24.1.2019 (Lexpera). Benzer yönde bkz. Yargıtay 9. HD. 2016/34537 K. 2019/7099 T. 28.3.2019

(Lexpera); Yargıtay 10. HD. E. 2018/3703 K. 2019/2103 T. 6.3.2019 (Lexpera); Yargıtay 21. HD. E. 2018/176 K. 2019/690 T. 7.2.2019 (Lexpera);

Yargıtay 15. HD. E. 2018/4042 K. 2019/318 T. 23.1.2019 (Lexpera).

[12]            Şavata Tanverdi, Ayşe Banu. “Medeni Usul Hukukunda Kazanılmış Haklar ve Özellikle Usuli Kazanılmış

Haklar” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1993, s.109; Yavaş, Murat, Medeni     Usul Hukukunda Temyiz. Ankara, 1. Baskı,

Seçkin Yayıncılık, 2015.s.140-141.

[13]            “…Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda

gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla

mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen      ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bir bozma nedenidir. Bozma kararı ile

dava, usul ve        yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve                yasaya uygunluktan

uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık       oluşturur. Buna göre Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan

mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha      sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı veremez. Bozma kararında gösterilen biçimde

inceleme  yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır. …”, YHGK, E. 2015/22-1848, K.    2017/628, T. 5.4.2017,

http://www.kazanci.com.tr , (Erişim Tarihi 08.03.2023); YHGK, E. 2017/762, K.  2017/1356, T. 15.11.2017, MİHDER, Cilt 14, Say: 40 (2018/2): 600-

602.

[14]           HMK m. 373: “(5) İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın

temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle               incelenir. Daire, direnme kararını yerinde

görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk     Genel Kuruluna gönderir.”.

[15]            Bu sebeple söz konusu hüküm, karar düzeltme yolunun yeniden kanun yolu sistemine dahil edildiği           eleştirisini de beraberinde getirmiştir. Bkz.

Varol Karaaslan, “Kanun Yolu Sistemine Eleştirel Bir Bakış”,   MİHDER, Cilt 15, Sayı 43 (2019): 463.

[16]            Alman hukukunda bu bağlılık, genelde dar yorumlanmaktadır. Aksi yönde (bağlılığı geniş yorumlayan)

görüşler için bkz. Şavata Tanverdi, 118 v

[17]            “…Eğer temyiz mahkemeleri eski görüşü artık doğru bulmadıklarını, onu artık desteklemeyeceklerini

açıklamak zorunda kalsalardı, otoriteleri zarar görürdü. … Temyiz mahkemesinin ikinci aşamada ilk          aşamada benimsediğinden farklı bir görüş

benimsemesi halinde, temyiz mahkemesinin tutum       değişikliğinden etkilenen tarafın umutsuzluğa sürükleneceği ileri sürülebilir. … Bununla

birlikte, davanın            esasına uygun bir karar verilmesine yönelik menfaat, hukuki kesinliğe karşı çıkmaktadır. Kendi kendini     bağlama bağlamında,

bu menfaat hukuki kesinlik menfaatinden daha önemlidir. Bir taraf, temyiz mahkemesi tarafından ilk aşamada alınan bir görüşe, ancak bu görüş bir ara

kararın verilmesine yol  açmışsa güvenebilir. Bu gerçekleşmediği sürece, taraf, temyiz mahkemesinin ikinci derecede ilk derecede  benimsenen görüşten

vazgeçtiğini kabul etmelidir. Bu bağlamda, temyiz mahkemesinin ilk derecede benimsediği görüşü ikinci derecede terk etmek istemesinin nadiren

gerçekleştiği de dikkate alınmalıdır. Ancak, böyle bir durumda, genellikle (ancak mevcut davada değil) bunu yapmak için iyi nedenler  olacaktır. Her iki

görüşün de desteklenmesi mümkünse, temyiz mahkemesi, bunu yapmaya zorlanmasa           bile, ikinci derecedeki kararında sürekliliğin hukuki

menfaatini dikkate alacaktır.”.

[18]            Kuru, B, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.III, 4.b., İstanbul 2001, s.3005.

[19]            HUMK m. 429 (2004 değişiklikleri öncesi): “Yargıtay ilgili dairesi, temyiz edilen kararı bozarsa, dâvayı,

kararı vermiş olan mahkemeye veya uygun göreceği diğer bir mahkemeye gönderir.  Kendisine dosya gönderilen mahkeme, temyiz edenden 434

üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın

bozma kararına   uyulup uyulmayacağına karar verir. Mahkeme eski kararında direnirse bu kararın gerekçesi genişletilmiş olsa bile, direnme kararının

temyizi halinde temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır. Hukuk Genel Kurulu bozma ilâmını haklı bularak direnme kararını

bozmuşsa artık bu karara kanundan  ötürü uymak mecburiyeti vardır.”.

[20]            5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun, RG   07.10.2004, S. 256

[21]            HUMK m. 439 (2004 değişiklikleri sonrası): “Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma  kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi

tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise, bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun

görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.  Bölge adliye mahkemesinin düzelterek

yeniden veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi

veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye mahkemesi, 426/D maddesi uyarınca peşin alınmış  olan gideri

kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya çağırıp dinledikten sonra Yargıtayın          bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.

Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece  mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna

başvurulabilir. İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz  edilmesi durumunda inceleme, Yargıtay

Hukuk Genel Kurulunca yapılır.  Hukuk Genel Kurulunun verdiği  karara uymak zorunludur.”.

[22]            HMK m. 373: “(1) Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına

ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece

mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.

[23]            Atalı, Murat. “Usûlî Müktesep Hak Kavramı ve Bozma Kararının Bağlayıcılığı”, Yargıtay Dergisi, Cilt   44, Sayı 3 (2018), s. 484, dn. 92.

[24]            Baki Kuru ve Burak Aydın, Medenî Usul Hukuku El Kitabı Cilt I (Ankara: 2. Baskı, Yetkin Yayınları,

2021), 880; Boran Güneysu, 148; Postacıoğlu ve Altay, 759; Yavaş, 139; “…Türk hukuk uygulamasında    yer alan deyimi ile ara kararları,

                    yargılamaya son vermeyen aksine onu yürütmeye, ilerletmeye yarayan   kararlardandır. Mesela; görev, yetki itirazlarının reddine, bir

                    delilin kabule şayan bulunup    bulunmadığına, zamanaşımı savunmasının reddine ilişkin kararlar bu niteliktedir. Bütün bu kararların ortak

                    niteliği, hakimin bu ara kararlarıyla işten elini çekmeyip, davaya devam etmesidir. …”, YHGK, E. 1980/15-2296, K. 1981/687, T. 23.10.1981,

https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 20.03.2023).

[25]            HMK m. 154/3-ğ’de “ara kararları” şeklinde yer alan ifade, kanaatimizce, bu hâli ile Türk dilinin dilbilgisi kurallarıyla örtüşmemektedir. Zira

tamlamada kullanılan “ara”, yargılamanın başı ile sonu  arasındaki süreci ifade etmektedir ve hâkimin bu süreçte verdiği kararlar da ara kararlardır.

Bu doğrultuda da söz konusu ifadenin “ara kararlar” olarak sıfat tamlaması şeklinde kullanımı daha doğrudur.

[26]            Abdürrahim Karslı, Medenî Usul Hukukunda Usulî İşlemler (İstanbul: 1. Basım, Kudret Basım Ambalaj San. ve Tic. A.Ş., 2001), 150; Acar, 40;

Akgündüz ve Saltık, 167; Altunser Karakurumer, “Medeni Usul    Hukukunda Hüküm”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 2011),

6; Armağan Buran, “Medeni Usul Hukukunda Hüküm (Esasa İlişkin Nihai Karar)”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,  Ankara Üniversitesi, 2006),

7; Arslan, Yılmaz, Taşpınar Ayvaz ve Hanağası, 526; Berkin, Esaslar, 208; Bilge ve Önen, 282; Boran Güneysu, 148; Budak ve Karaaslan, 303; Görgün,

Börü ve Kodakoğlu, 575; Karafakih, 89; Kuru ve Aydın, Cilt I, 879; İyilikli, 553; Pekcanıtez, Atalay ve Özekes, Ders Kitabı, 434; Postacıoğlu ve Altay,

758; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 788; Timuçin Muşul, “Medeni Usul  Hukukunda Ara Kararları”, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi

                     Dergisi, Cilt 4, Sayı 4 (1988): 218-219.

[27]            Yönetmelik için bkz. RG 06.08.2015, S. 29437.

[28]            Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik m.

253: “(1) Ara kararlar gereğince yapılması gerekli işlemler derhal yerine getirilir. Ara kararının yerine getirildiği veya yerine getirilememe nedeni

                    zabıt kâtibi tarafından tarih belirterek şerh verilir. (2) Bu işlemlerin gecikmesinden yazı işleri müdürü ile görevli zabıt kâtibi birlikte sorumludur.”.

[29]            Bilge ve Önen, 282; Boran Güneysu, 148; Karakurumer, 11; Kuru ve Aydın, Cilt I, 880; Muşul, 219.

[30]            Acar, 105; Arslan, Yılmaz, Taşpınar Ayvaz ve Hanağası, 527; Boran Güneysu, 161; Buran, 9;  Karakurumer, 11; Kuru ve Aydın, Cilt I, 880; Muşul, 219;

Postacıoğlu ve Altay, 759.

[31]            Acar, 43; Buran, 7; Pekcanıtez, Atalay ve Özekes, Ders Kitabı, 434; Postacıoğlu ve Altay, 758.

[32]            Boran Güneysu, 163; Buran, 10; Kuru ve Aydın, Cilt I, 880.

[33]            AY m. 138: “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı  kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir

                    organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye

ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.Yasama ve yürütme organları ile            idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle   değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”.

[34]            Buran, 11; Karakurumer, 11.

[35]            Yargıtay içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcılığına ilişkin açıklamalarımız için Bkz. İkinci Bölüm-    II-B-3/4.

[36]            Acar, 40; Berkin, Esaslar, 143; Boran Güneysu, 161; Buran, 9; Kuru ve Aydın, Cilt I, 880; Muşul, 219.

[37]            Şavata Tanverdi, 99-102; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 789; Öğretide Karafakih “…tarafların      itirazlariyle mukayyet olmayan ve resen nazara alınması lâzımgelen hallerle kanunda sarahaten itiraz             üzerine kaldırılacağı gösterilen haller (gıyap kararı m. 402) ve disiplin cezaları müstesna olmak üzere                ara kararlarından da dönülemez ve geri alınamaz. …” demek suretiyle birtakım istisna haricinde ara     kararından dönülemeyeceğini savunmuştur, yine yazar usûlî müktesep hakkın varlığı hâlinde de ara         kararlarından dönelemeyeceğini ifade etmiştir. Bkz. Karafakih, 91.

[38]            Muşul, 236-237; Aynı yönde Buran, 11; Karakurumer, 11.

[39]            Acar, 206; Akgündüz ve Saltık, 167; Alangoya, Yıldırım ve Deren-Yıldırım, 470; Arslan, Yılmaz,               Taşpınar Ayvaz ve Hanağası, 527; Berkin, Esaslar, 208-209; Bilge ve Önen, 282-283; Boran Güneysu,   162; Buran, 12; Görgün, Börü ve Kodakoğlu, 575; İyilikli, 553; Karakurumer, 13; Karslı, Usulî                İşlemler, 150; Kuru ve Aydın, Cilt I, 880; Muşul, 233-234; Özekes, Pekcanıtez Usûl, 2308; Özgündüz, 135; Postacıoğlu ve Altay, 759; Yavaş, 139; YHGK, E. 2015/22-1848, K. 2017/628, T. 5.4.2017,               http://www.kazanci.com.tr (Erişim Tarihi 26.11.2022); “…bozma kararına uyulması ile davalı yararına     usule ilişkin kazanılmış hak doğmuştur. Bu karar sonrası mahkemenin yapacağı iş, bozma kararı           doğrultusunda işlem yapmak ve gerekli kararı vermekten ibarettir. Kural olarak hakim ara kararından                dönebilirse de, bozmaya uyulmasına ilişkin karar, bunun istisnalarındandır. Diğer bir anlatımla, bozma               kararına uyan mahkeme, bununla bağlıdır. İster aynı oturumda, ister daha sonraki oturumlarda olsun,    bundan dönerek eski hükümde direnemez. …”, YHGK, E. 2015/3490, K. 2016/251, T. 02.03.2016,          https://legalbank.net (Erişim Tarihi 14.01.2023); YİBHGK, E. 2013/1, K. 2014/1, T. 21.02.2014; YHGK, E. 1985/50, K. 1986/395, T. 11.04.1986; YHGK, E. 1979/1798, K. 1982/785, T. 15.09.1982; Y.         7. HD, E. 2015/15595, K. 2015/11473, T. 8.6.2015; Y. 4. HD, 1978/5187, K. 1978/8485, T. 27.06.1978,    https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 26.02.2023);

[40]            Acar, 208; Akgündüz ve Saltık, 166-168; Akkaya, İstinaf, s. 233; Alangoya, Yıldırım ve Deren Yıldırım,

522-523; Arslan, Yılmaz, Taşpınar Ayvaz ve Hanağası, 690; Atalı, Ermenek ve Erdoğan, 659-661; Boran Güneysu, 162; Budak ve Karaaslan, 424; Buran, 13; Eroğlu, “Usulî Kazanılmış Hak”, 168-169; Kuru ve Aydın, Cilt II, 1149; Görgün, Börü ve Kodakoğlu, 646; Karakurumer, 13; Muşul, 234; Pekcanıtez, Atalay ve Özekes, Ders Kitabı, 508; Postacıoğlu ve Altay, 759; Şavata Tanverdi, 124; Tanrıver, Medenî Usûl Hukuku, 110; Tuluay, 65-67; Uğur Bulut, “Usûlî Kazanılmış Hak”, https://docplayer.biz.tr/7760576-Kisaltmalar-ii-giris-1-i-kazanilmis-hak-2-ii-usuli-kazanilmis-hak-5.html , 26-27 (Erişim Tarihi 30.03.2023); Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 883-884; Yavaş, 139; Yılmaz, Şerh, 5125-5135; YHGK, E.2017/2633, K.2017/1899, T.20.12.2017, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 93 ,Sayı 2 (2019): 322-325; “Vermiş olduğu bir hüküm Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay’ın bu bozma kararına gerek iradi ve gerekse kanuni şekilde uymuş olan hukuk mahkemesi, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Mahkeme, bozma kararından dönerek direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bu müesseseye “usuli müktesep hak” veya “usule ilişkin kazanılmış hak” denir. “Usuli müktesep hak”, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay içtihatları ile kabul edilmiş, usul hukukunun ana ilkelerindendir ve kamu düzeni ile ilgilidir. Açıkça bozmaya uyulmasına karar verilmesiyle, taraflardan birisi yararına usule ilişkin kazanılmış hak doğar. Bundan sonra mahkemenin yapacağı iş, bozma kararı uyarınca ve o doğrultuda işlem yapmak ve gerekli kararı vermekten ibarettir. Kural olarak, hakim ara kararından dönebilirse de, bozmaya uyulmasına ilişkin karar bunun istisnalarındandır. Farklı anlatımla; bozma kararına uyan mahkeme, bununla bağlıdır. …”, Yargıtay 2. HD, E. 2022/4004, K. 2022/5378, T. 6.6.2022. Aynı yönde: YHGK, E. 2019/565, K. 2019/1393, T. 19.12.2019; YHGK, E. 2017/519, K. 2017/1881, T. 20.12.2017; YHGK, E. 2014/1552, K. 2015/1120, T. 27.03.2015; Yargıtay 2. HD, E. 2021/10885, K. 2022/2085, T. 7.3.2022; Yargıtay 2. HD, E. 2021/6256, K. 2022/131, T. 17.1.2022, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 26.02.2023). Usûlî müktesep hak doğuran diğer ara kararlardan dönülüp dönülemeyeceği meselesi için bkz. İkinci Bölüm-II-2-C-4-c.

…Kural olarak hakim ara kararından dönebilirse de bozmaya uyulmasına dair karar, bunun istisnalarındandır. Diğer bir anlatımla bozma kararına uyan mahkeme, bununla bağlıdır. İster aynı oturumda, ister daha sonraki oturumlarda olsun bundan dönerek eski hükümde direnemez. Verilen karar direnme kararı değil yeni bir karar niteliğindedir. Usuli kazanılmış hak kurumunun yukarda açıklanan istisnaları da somut olayda söz konusu değildir. O halde mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda işlem yapılması gerekirken, usuli kazanılmış hakka aykırı biçimde verilen direnme kararı isabetsizdir. …”, YHGK, E. 2015/22-1848, K. 2017/628, T. 5.4.2017, http://www.kazanci.com.tr , (Erişim Tarihi 08.03.2023); YHGK, E. 2013/16-2315, K. 2015/1290, T. 29.04.2015; YHGK, E. 2001/4-492, K. 2001/604, T. 19.09.2001; Yargıtay 7. HD, E. 2021/8775, K. 2022/6692, T. 08.11.2022; Yargıtay 21. HD, E. 2013/21080, K. 2014/16200, T. 08.07.2014, https://legalbank.net (Erişim Tarihi 05.02.2023).

[42]            Atalı, “Usûlî Müktesep Hak”, 487-489; Büyük, 88.

[43]            Atalı, “Usûlî Müktesep Hak”, 495; Büyük, 88.

[44]            Şavata Tanverdi, 82; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 789.

[45]            HMK m. 32: “(1) Yargılamayı, hâkim sevk ve idare eder; yargılama düzeninin bozulmaması için gerekli

her türlü tedbiri alır. (2) Okunamayan veya uygunsuz yahut ilgisiz olan dilekçenin yeniden düzenlenmesi için uygun bir süre verilir ve bu dilekçe dosyada kalır. Verilen süre içinde yeni bir dilekçe düzenlenmezse, tekrar süre verilemez.

[46]            HMK m. 31: “(1) Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki

açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”.

[47]            Budak ve Karaaslan, 125-126, 303; Güleç, 448.

[48]            Bilge ve Önen, 282; Buran, 8; Karafakih, 89; Kuru ve Aydın, Cilt I, 879; Muşul, 219; Postacıoğlu ve

Altay, 758.

[49]            Kanunda bazı hâllerde ara kararlarına karşı itiraz yolu açık bırakılmıştır. Bu hâller HMK m. 337/2

uyarınca adlî yardım talebinin reddine yönelik karara itiraz ile HMK m. 394 uyarınca ihtiyatî tedbir kararına karşı itirazdır.

[50]            HMK m. 341: “(1) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:

  1. a) Nihai kararlar. b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.”.

[51]            HMK m. 361: “(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile

hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.”.

[52]            Acar, 65.

[53]            Acar, 65.

[54]            Ayrıntılı açıklamalar için bkz. Mine Ercevahir, “İstinaf Yeni Bir Temyiz Mahkemesi Midir?”, Erzincan

Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 26, Sayı 1 (2022): 388-412.

[55]            Şavata Tanverdi, 100.

[56]            Karakurumer, 11-12; Muşul, 236-237.

[57]            Karslı, Usulî İşlemler, 198; Ramazan Arslan, Medenî Usul Hukukunda Dürüstlük Kuralı (Ankara: S

Yayınları, 1989), 132; “…Doğruluk, dürüstlük ve iyi niyet kuralları sadece yargılamanın tarafları için değil, yargılama ve inceleme yapan hâkimler için de getirilmiş evrensel bir hukuk kuralıdır. Yargılamanın ve yargılama sonucunda verilen hükmün adil olabilmesi için dürüstlük ve hakkaniyet kurallarına uyulması, hükmün yeterli, tutarlı ve tatmin edici makul gerekçeler içermesi zorunludur. Dürüstlük kuralı, işlemlerin yorumlanması, tamamlanması, yeniden gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesinde göz önünde tutulması gereken bir ilkedir. …”, YHGK, E. 2013/206, K. 2013/1500, T. 30.10.2013, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 31.05.2023). İyi niyetin müktesep haklar bakımından destekleyici bir unsur olduğu yönünde görüş için bkz. Oğurlu, Kazanılmış Haklar, 107; Yılmaz, İdari İstikrar, 195.

[58]            Temyiz Mahkemesi Tevhidi İçtihat Büyük Heyetinin 9/5/1960 tarih ve E. 21, K. 9 sayılı kararı, RG

28.06.1960, S. 10537

[59]            Özekes, Pekcanıtez Usûl, 2190.

[60]            Oğurlu, Kazanılmış Haklar, 222; Yılmaz, İdari İstikrar, 222-234.

[61]            “…Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu veyahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu

bozma kararı ile dâva, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması mânasına gelir ki böyle bir netice asla kabul edilemez. …”, Temyiz Mahkemesi Tevhidi İçtihat Büyük Heyetinin 9/5/1960 tarih ve E. 21, K. 9 sayılı kararı, RG 28.06.1960, S. 10537; Aynı yönde YHGK, E. 2014/2485, K. 2015/850, T. 25.02.2015, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 11.03.2023); YHGK, E. 2017/9-2840, K. 2018/1422, T. 4.10.2018, http://www.kazanci.com.tr (Erişim Tarihi 08.03.2023); YHGK, E. 2017/2633, K.2017/1899, T.20.12.2017, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 93, Sayı 2 (2019): 322-325; YHGK, E. 2011/18-21, K. 2011/135, T. 13.04.2011, MİHDER, Cilt 7, Sayı 20 (2011/3): 226-229; Yargıtay 9. HD, E. 2018/1808, K. 2018/5873, T. 21.03.2018, Çalışma ve Toplum, Sayı 59, (2018/4): 2378-2381; Yargıtay 16. HD, E. 2004/13544, K. 2005/2275, T. 29.03.2005, https://legalbank.net (Erişim Tarihi 05.02.2023).

[62]            Acar, 209; Buran, 13; Büyük, 87; Karakurumer, 14; YHGK, E. 2021/584, K. 2021/1143, T. 5.10.2021,

https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 25.02.2023); YHGK, E. 2015/22-1848, K. 2017/628, T. 5.4.2017, http://www.kazanci.com.tr , (Erişim Tarihi 08.03.2023).

[63]            Kuru ve Aydın, Cilt II, 1150; Şavata Tanverdi, 148; “…Bundan başka, mahkemenin bozma kararına

uygun karar vermesine rağmen Temyiz Dairesinin ilk bozmasiyle benimsenmiş olan kanuna veya usule ait hükümlere aykırı şekilde ikinci bir bozma kararı vermesi, usul hükümleriyle hedef tutulan istikrarı zedeler ve hatta kararlara karşı umumi güveni dahi sarsar. …”, Temyiz Mahkemesi Tevhidi İçtihat Büyük Heyetinin 9/5/1960 tarih ve E. 21, K. 9 sayılı kararı, RG 28.06.1960, S. 10537.

[64]            Söz konusu madde, 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik

Yapılmasına Dair Kanun ile getirilmiştir. Kanun için bkz. RG 30.04.2013, S. 28633.

[65]            Atalı, Ermenek ve Erdoğan, 661; Özekes, Pekcanıtez Usûl, 2311-2312; Öztek, 700.

[66]            Budak ve Karaaslan, 424; Dilek Aydemir, “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundan Hukuk

Muhakemeleri Kanununa Kanun Değişikliklerine İlişkin Değerlendirme”, MİHDER, Cilt 17, Sayı 50 (2021/3): 938.

[67]            “…Usulü kazanılmış hakkın mahkemenin yada Yargıtay’ın değiştirmeye yetkisi bulunmamaktadır. Her ne

kadar bu doğrultuda oluşan usulü kazanılmış hak ikinci kez dairece davanın reddi doğrultusunda verilen kararla bu karara mahkemenin uymasıyla kaldırıldığı düşünülebilir ise de bir davada bir kez bir taraf yararına usulü kazanılmış hak oluştuktan sonra ne Yargıtay’ın ne de mahkemenin kararlarıyle usulü kazanılmış hakkı ortadan kaldırma yetkileri bulunmamaktadır. Bir taraf yararına usulü kazanılmış hak oluştuktan sonra aynı konuda aykırı yönde usulü kazanılmış hakkın oluşması olanak dışıdır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.5.1970 gün 1-1241 Esas, 970/259 Karar sayılı İçtihatı ile bu görüşü benimsemiş ve dairenin de kararlılık kazanılmış uygulaması bu doğrultuda gerçekleşmiştir. O halde dairenin ikinci kez sevk etmiş olduğu bozma kararı usulü kazanılmış hakkı ortadan kaldırıcı nitelik taşıdığı için hukukça değer taşımaz. …”, Y. 7. HD, E. 1976/11560, K. 1977/2651, T. 07.03.1977, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 25.02.2023).

[68]            “…HUMK’nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin

dördüncü fıkrasına eklenen hükmün usulî kazanılmış hakkın istisnalarından birini oluşturduğuna…”, YHGK, E. 2022/69, K. 2022/1050, T. 28.06.2022, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 22.04.2023); “…Öte yandan 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Kanun ile HUMK’nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm ile Yargıtay Dairesinin iki bozma kararı arasındaki çelişkinin giderilmesi için temyiz inceleme yetkisi Hukuk Genel Kuruluna verilmiştir. Böylelikle aynı Yargıtay Dairesinin birbiriyle çelişen kararlarının Hukuk Genel Kurulunda incelenerek giderilmesi amaçlanmıştır. Bu düzenleme birinci veya ikinci bozma kararı lehine bir doğruluk veya kesinlik karinesi ihdas etmemekte olup, düzenleme ile somut olay ekseninde iki zıt bozma kararından hangisinin uygun olduğuna yahut bunların dışında başka bir çözüm seçeneğinin bulunup  bulunmadığına üçüncü defa Özel Daire değil de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar verebilecektir. Bu düzenleme, üçüncü kararların türlerine bakılmaksızın temyizen incelenmesi yönünden direnme kararlarındaki rejimi bu kararlara da bir tür teşmil etmektedir. Bu itibarla HUMK’nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin dördüncü fıkrası olarak eklenen hüküm de esasında usulî müktesep hakkın istisnalarından birini oluşturmaktadır. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 08.04.2021 tarihli ve 2017/1-2620 E., 2021/445 K. sayılı kararı, Hukuk Genel Kurulunun 18.03.2021 tarihli ve 2017/(13)3-704 E., 2021/303 K. sayılı kararı, Hukuk Genel Kurulunun 25.11.2020 tarihli ve 2017/11-2474 E., 2020/944 K. sayılı kararı ve Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2020 tarihli ve 2017/15-430 E., 2020/744 K. sayılı kararında da değinilmiştir. O hâlde HUMK’nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm usulî kazanılmış hakkın istisnasını teşkil ettiği…”, YHGK, E. 2017/3030, K. 2021/1077, T. 22.09.2021, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 26.04.2023); “…Anılan hüküm ile Yargıtay Dairesinin iki bozma kararı arasındaki çelişkinin giderilmesi için temyiz inceleme yetkisi Hukuk Genel Kuruluna verilmiştir. Böylelikle aynı Yargıtay Dairesinin birbiriyle çelişen kararlarının Hukuk Genel Kurulunda incelenerek giderilmesi amaçlanmıştır. Bu düzenleme birinci veya ikinci bozma kararı lehine bir doğruluk veya kesinlik karinesi ihdas etmemekte olup, düzenleme nedeniyle somut olay ekseninde iki zıt bozma kararından hangisinin uygun olduğuna yahut bunların dışında başka bir çözüm seçeneğinin bulunup bulunmadığına üçüncü defa Özel Daire değil de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar verebilecektir. Bu düzenleme, üçüncü kararların türlerine bakılmaksızın temyizen incelenmesi yönünden direnme kararlarındaki rejimi bu kararlara da bir tür teşmil etmektedir. Bu itibarla, HUMK’nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesine dördüncü fıkra olarak eklenen hükmün de esasında usulü müktesep hakkın istisnalarından birini oluşturduğu sonucuna varılmıştır. …”, YHGK, E. 2017/12620, K. 2021/445, T. 08.04.2021, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 25.02.2023). Aynı yönde bkz. Atalı, “Usûlî Müktesep Hak”, 493-494; Öztek, 700; Postacıoğlu ve Altay, 941-943.

[69]            Bu sebeple çalışmamızın usûlî müktesep hakkın istisnalarını ele aldığımız kısmında söz konusu hükme

ayrıca yer verilmemiştir.

[70]            Mehmet Akif Tutumlu, Medeni Usul Hukuku Sorunları Cilt 4 (Ankara: 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2017),

[71]            Tutumlu, Cilt 4, 344.

[72]            “…Model bu yönüyle, usulî kazanılmış hak kurumunda tereddütlere yol açması bir yana, onu

pekiştirmektedir. …”, bkz. İyimaya, 308. (Ahmet İyimaya, söz konusu hükmün tartışıldığı dönemde Adalet Komisyonu Başkanı olarak görev yapmıştır.).

[73]            24. dönem 3. yasama yılının 26.03.2013 tarihli toplantı tutanağı için bkz. https://www5.tbmm.gov.tr

(Erişim Tarihi 24.11.2022).

[74]            Hükümet Gerekçesi m. 377: “Bozmaya uyma veya direnme kararlarına ilişkin bu maddede iki olasılık

düzenlenmiştir. Birinci olarak, bölge adliye mahkemesinin başvuruyu esastan reddi kararı üzerine, Yargıtayca karar kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi öngörülmüştür. Daha sonra ilk derece mahkemesinin Yargıtayın bozma kararı doğrultusunda karar vermesi hâlinde, sadece temyiz yoluna başvuru olanağı tanınmıştır. Burada özellik gösteren ve dikkat edilmesi gereken husus, ilk derece mahkemesinin Yargıtayın bozma kararına uymasından sonra vereceği yeni karara karşı, artık istinaf yoluna değil, doğrudan temyiz yoluna başvurulması gerektiğidir. Bölge adliye mahkemesi, bozmadan önceki ilk verilen yerel mahkeme kararını doğru bulduğuna göre, bozmaya uymadan sonra verilen bu

yeni kararı yanlış bulma ihtimali yüksektir. Bu ise, Yargıtay bozması ve buna uyma ile çelişeceğinden, kanun koyucu, hem bu çelişkiye imkân tanımamak hem de gereksiz zaman kaybının önüne geçmek için böyle bir yolu kabul etmiştir.

İkinci olasılıkta ise bölge adliye mahkemesinin başvuruyu esastan reddetmeyip düzelterek yeniden veya yeniden esas hakkında bir karar vermesi ve bu kararın Yargıtayca tamamen veya kısmen bozularak dosyanın tekrar bölge adliye mahkemesine gönderilmesi öngörülmektedir. Yine aynı maddede, bölge adliye mahkemesince Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağı yönünde bir karar verileceği, ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesinin direnme kararları üzerine incelemenin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılacağı ve kararın bağlayıcı olacağı esası benimsenmiştir.”, bkz. Pekcanıtez, Taş Korkmaz ve Meriç, 361.

[75]            AY m. 2: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan

haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”.

[76]            Akgündüz ve Saltık, 170; Alangoya, Yıldırım ve Deren-Yıldırım, 527; Arslan, Yılmaz, Taşpınar Ayvaz ve

Hanağası, 691; Görgün, Börü ve Kodakoğlu, 647; İyilikli, 563; Kuru ve Aydın, Cilt II, 1458-1459; Mustafa Serdar Özbek ve Cansu Korkmaz, “İş Yargılamasında Maddî Hatanın Düzeltilmesi Adı Altında Karar Düzeltme Yolunun Uygulanması”, (Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, S. 2, 2016): 136; Özgündüz, 135; Pekcanıtez, Atalay ve Özekes, Ders Kitabı, 509; Tanrıver, Medenî Usûl Hukuku, 111; Umar, 1078; Yılmaz, Şerh, 5140-5143; Y. 12. HD, E. 2021/757, K. 2021/1654, T. 17.02.2021, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 26.04.2023).

[77]            Gözler, Hukuka Giriş, 296.

[78]            “…ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu

tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı …”, YHGK, E. 2019/759, K. 2021/1663, T. 14.12.2021, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 26.04.2023). Görev, kesin hüküm, harç ve maddi hatanın kamu düzeninden olduğuna ilişkin ayrıca: YHGK, E. 2014/21-1930, K. 2015/553, T. 21.01.2015; YHGK, E. 2013/8-1020, K. 2014/526, T. 16.04.2014, https://legalbank.net (Erişim Tarihi 05.04.2023). Aynı yönde Özbek ve Korkmaz, 140.

[79]            HMK m. 183: “(1) Tarafların veya mahkemenin dava dosyasında bulunan belgelerdeki açık yazı ve hesap

hataları, karar verilinceye kadar düzeltilebilir. Taraflardan birinin yazı veya hesap hatasını düzeltmesi sonucu yargılama uzamışsa, yargılama giderlerinin belirlenmesinde bu durum da dikkate alınır.”.

[80]            “…Burada kısaca “maddi hata” kavramından bahsetmek gerekir. Maddi hata (hukukî yanılma), maddi

veya hukukî bir olayın olup olmadığında veya koşul veya niteliklerinde yanılmayı ifade eder (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, Birinci Baskı 1976, s. 208). Burada belirtilen maddi yanılgı kavramından amaç; hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır. Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında da, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda; yanlış algılama sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrarla maddi gerçeğin göz ardı edilmesi, yargıya duyulan güven ve saygınlığı, adalete olan inancı sarsacaktır. O nedenledir ki, Yargıtay, bu güne değin maddi hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltilmesini kabul etmiştir. HGK’nın 13.03.2013 tarihli ve 2013/5-10 E., 2013/548 K., 13.04.2011 tarihli ve 2011/9-72 E., 2011/99 K., 13.04.2011 tarihli ve 2011/9-101 E., 2011/128 K., 19.06.2015 tarihli ve 2013/21-2361 E., 2015/1728 K. sayılı kararlarında da; maddi hataya dayalı onama ve bozma kararlarının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı benimsenmiştir. Bu husus, 30.11.1988 tarihli ve 1988/2-776 E., 1988/985 K. sayılı kararında “…Yargıtay bozma ilâmına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtay’ca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddi hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyle giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir…” şeklinde ifadesini bulmuştur. …”, YHGK, E. 2019/759, K. 2021/1663, T. 14.12.2021, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 26.04.2023); Özbek ve Korkmaz, 138; Umar, 564.

[81]            “…Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı, usul hukukunun ana

esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddî hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukukî sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir. Maddi hataya dayalı bozma kararına uyulmuş olması hâlinde usulî kazanılmış hakkın bulunmadığından söz edilebilmesi için Yargıtay Dairesinin bozma kararında her türlü yorum, değer yargısı, hukukî değerlendirme veya delil takdirinin dışında hiçbir suretle başka biçimde yorumlanamayacak, tartışmasız ve açık bir maddi hata olması gerekir. Yargıtay tarafından dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde açık ve tartışmasız bir maddi hata yapılması hâlinde, bu hata usulî kazanılmış hak oluşturmayacaktır. Yargıtay, maddi hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; maddi hataya dayalı onama ve bozma kararlarının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı benimsenmiştir. Mahkemece uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukukî sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir. …”, YHGK, E. 2017/3030, K. 2021/1077, T. 22.09.2021, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 26.04.2023). Aynı yönde YHGK, E. 2018/931, K. 2021/1714, T. 21.12.2021, YHGK, E. 1989/539, K. K. 1989/662, T. 20.12.1989; YHGK, E. 1988/776, K. 1988/985, T. 30.11.1985; YHGK, E. 1986/249, K. 1988/28, T. 20.01.1988; Y. 5. HD, E. 1983/3392/K. 1983/3154, T. 30.03.1983; Y. 7. HD, E. 1982/14612, K. 1983/4370, T. 22.03.1983, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 26.02.2023); Danıştay 8. D., E. 2021/867, K. 2021/3058, T. 10.6.2021, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 25.02.2023). YHGK, E. 2017/1278, K. 2017/1576, T. 31.05.2017, MİHDER, Cilt 14, Sayı 39, 2018/1, 180-191; YHGK, E. 2009/13-370, K. 2009/480, T. 04.11.2009, Legal Medenî Usûl Ve İcra İflâs Hukuku Dergisi, (2010/2): 342-344.

[82]            “…mahsup işleminin 8.351,54 TL. eksik yapılması hususu temyiz edildiği ve bu durum dosyada açıkça

belli olduğu halde bir önceki kararın temyizi sonrasında dairemizce yapılan bozmaya eklenmesinin unutulması açıkça maddi hata olup, dairemiz bozması eksik kalmıştır. Maddi hata usulî kazanılmış hakkın istisnası olmakla taraflar lehine usulî kazanılmış haktan söz edilemez. …”, Y. 9. HD, E. 2019/5887, K. 2019/16244, T. 19.09.2019, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 26.04.2023).

[83]            Akil, İstinaf, 352.

[84]            Yargıtay 7. HD, E. 1982/10303, K. 1982/14484, T. 06.12.1982, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi

26.02.2023).

[85]            “…Ne var ki bozma kararında hukukî yönden bir değerlendirme yapılarak delil değerlendirmesi

sonucunda bir sonuca ulaşılmış ise, bu kararın yanlış olduğu ya da delillerin yanlış değerlendirildiği sonradan anlaşılsa bile bozmaya uyulması ile oluşan kazanılmış hakkın varlığı kabul edilmelidir. Bu durum HGK’nın 30.11.1988 tarihli ve 1988/2-776 E. 1988/985 K. sayılı kararında maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması ile usulî kazanılmış hak oluşmayacağına vurgu yapıldıktan sonra kararın devamında “…Burada şu husus belirtilmelidir ki, bozma kararında hukuki yönden bir değerlendirme yapılmış ve deliller belirli bir doğrultuda değerlendirilerek bir bozma kararı verilmiş ise, bu bozmaya uyulması halinde, bozma yapan Daire hukuki görüş değiştirse veya delil değerlendirmesinin yanlış olduğunu sonradan benimsese dahi burada maddi hatadan söz edilemeyeceğinden usulî kazanılmış hakkın doğduğunun kabulü gerekir. Ancak, Yargıtay Dairesinin vardığı sonuç her türlü değer yargısı dışında hiç bir suretle başka biçimde yorumlanmayacak tartışmasız bir maddi hataya dayanıyorsa ve onunla sıkı sıkıya bağlı ise o takdirde usulî kazanılmış hak kuralı hukuki sonuç doğurmayacaktır…” şeklinde ifade edilmiştir. Aynı görüş Hukuk Genel Kurulunun 20.01.1988 tarihli ve 1988/1-249 E., 1988/28 K., 20.12.1989 tarihli ve 1989/12-539 E., 1989/662 K., 15.12.1990 tarihli ve 1990/1-450 E., 1990/608 K. ile 09.03.1994 tarihli ve 1993/17-889 E., 1994/123 K. sayılı kararlarında da aynen sürdürülmüştür. …”, YHGK, E. 2019/759, K. 2021/1663, T. 14.12.2021; YHGK, E. 2017/2762, K. 2021/323, T. 23.03.2021; YHGK, E. 1986/249, K. 1988/28, T. 20.01.1988), https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 26.02.2023). Aynı yönde YHGK, E. 2017/1337, K. 2021/1184, T. 07.10.2021, MİHDER, Cilt 18, Sayı 51 (2022/1): 230-237.

[86]            “…Dairenin dosya kapsamında mevcut olan bir belgeyi daha önceki inceleme sırasında değerlendirmeyi

unutmuş olması, usuli kazanılmış hakkın istisnaları arasında yer almadığından sonradan inceleyerek bozmaya ilave etmesine olanak vermez. …”, YHGK, E. 2007/16, K. 2007/25, T. 24.01.2007; YHGK, E. 2019/759, K. 2021/1663, T. 14.12.2021, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi 26.02.2023)

[87]            Yargıtay HGK, E. 1976/3201, K. 1977/521, T. 01.06.1977, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi

26.02.2023); Yargıtay HGK, E. 2007/4-16, K. 2007/25, T. 24.01.2007, Legal Medenî Usûl ve İcra İflâs Hukuku Dergisi, (2007/2): 844-849.

[88]            Yargıtay HGK, E. 2014/2485, K. 2015/850, T. 25.2.2015, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi

20.03.2023).

İyilikli, 564;

[89]            Şavata Tanverdi, 182; Umar, 564; Aksi yönde Özekes, Pekcanıtez Usûl, 2193.

[90]            Yargıtay 8. HD, E. 1986/3494, K. 1986/3377, T. 31.03.1986, https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi

26.02.2023).

[91]            Umar, 564.

[92]            Yargıtay  9. HD, E. 2021/13319, K. 2022/2236, T. 23.02.2022, Çalışma ve Toplum, Sayı 74 (2022/3):

2132-2136.

Şahin hukuk bürosu osmaniye

1998 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra Osmaniye Barosunda stajımı tamamlayarak aynı ilde ofisimi açtım..

Poyraz İşhanı A Blok K:4 No:14 Merkez/ Osmaniye
0(505) 624 96 03