1-Genel Olarak
Bir suç ve ceza politikasına dayanmayan, derleme, kamuoyunun veya çeşitli baskıların etkisiyle hazırlanan “panik mevzuat” toplumun gereksinimlerini karşılayamaz ve çağın gereklerine uygun düşmez[1].Bu nedenle, modern bir ülkede ceza yasalarının o ülkenin sahip bulunması gereken suç politikası çerçevesinde düzenlenmesi esastır[2]. Bu konudaki politikalar sorunun büyüklüğü ve önlenemezliği karşısında bu yönde bir gelişme göstermiştir.
Aile içi şiddet yalnızca ülkemizde değil, tüm dünyada önemli bir sorundur. Her ne kadar kadına yönelik şiddetin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin meselesi olduğu yönünde yaygın bir inanış olsa da kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet her ülkede karşımıza çıkan evrensel bir meseledir. Kadına yönelik şiddetin tarihinin, insanlık tarihi kadar eski olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Bununla birlikte ancak 20. yüzyıldan itibaren kadına yönelik şiddet, özellikle de aile içi şiddet bir özel alan meselesi olmaktan çıkmış ve kamusal alan meselesi olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Kadına yönelik şiddetin bir kamusal alan meselesi olarak değerlendirilmesi yani politik bir mesele olarak görülmesi ve yaygınlaştırılmasında özellikle ikinci dalga feminizmin ve kadın hareketinin etkisi büyüktür[3].
Aile içi şiddet mağdurlarının sorunları hem çok hem de süreklidir. Özellikle kadınların akıl almaz şiddet yöntemleri ile karşılaştıkları gerek sözlü ve yazılı basın, gerekse sosyal medya aracılığıyla çok sık tekrarlanmaktadır. Ancak bu kadar haber yapılması karşısında bu tür vakaların, suç vasfı açısından cürümlerin gizli kalma oranı da çok fazladır. Çünkü eş ve aile içi şiddete uğrayan kadınların çoğu bunu kişisel sorun olarak kabul ederek düzelme ihtimaline karşı gizli tutmayı seçer. Bunların çoğu siyah sayı olarak kalmaktadır. Bunun da çok çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Aile bireylerinden ve çevreden çekinme, ekonomik bağımsızlığın kazanılmamış olması ve ailenin ekonomik sıkıntı içinde olması, bu tür muamelelerin kişiler bakımından olağan karşılanması (eşimdir sever de döver de değerlendirmesi ve fikrinin yerleşmesi), şiddeti kabullenme, hatta bir hak olarak görme kültürü etkisinde yetişmiş olma gibi nedenler de mevcuttur [4].
Türk toplumu geleneksel ve ataerkil bir toplumdur. Bunun dinsel nedenleri bulunduğu gibi, ekonomik, sosyal ve kültürel nedenleri de mevcuttur. Erkeğin egemen olduğu bir aile yapısında kadın konum olarak, genellikle ikinci, hatta çocuklardan da sonraya atılarak üçüncü sırada yer almaktadır.
2-Aile İçi Şiddet Konusunda Oluşturulan Kamu Politikasının Analizi
“Aile içi şiddet”, “kadına karşı şiddet” konusu son zamanlarda kamuoyunda tartışmalarla güncelliğini koruyan gündemlerden biridir. İster aile bireylerine ister kadına yönelik olsun şiddetin her türü, hemen hemen her yerde yaygın bir toplumsal problem olarak kabul görmektedir. Buradan hareketle, şiddetin yönüne veya hedefine göre bir kavramlaştırma yapılmakta ve gündeme yansımaktadır.
Kimi zaman bir insan hakkı ihlali (Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü BKSGM, 2012a:2) kimi zaman bir sağlık sorunu[5] kimi zaman sosyal bir sorun[6] olarak algılansa da aile içi şiddet ve aile fertlerine kötü muamele ciddi bir sorundur.
Aile içinde insanları şiddete yönelten faktörler (sebepler) çok çeşitli olmakla birlikte, literatürde genel kabul gören sınıflandırmaya göre şiddet; “fiziksel şiddet, cinsel şiddet, psikolojik (duygusal), şiddet ve ekonomik şiddet” olarak ayrılmaktadır. Aslında buradaki ayrım, uluslararası metinlerde ve mevzuatta yer almaktadır. İlk önce kanun (14.01.1998 tarihli 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun) seviyesinde ele alınan aile içi şiddet konusunun, 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesinin yayınlanması ile devlet politikası haline geldiği ifade edilmektedir[7]. Fakat, kamu politikası oluşturma sürecindeki birinci basamak olan “gündeme gelme” bağlamında, töre cinayeti sonrası öldürülen “Güldünya Tören” (2004), (polisten) savcılıktan koruma talep edip koruma tahsis edilmeyerek öldürülen “Ayşe Paşalı”(2010), sığınma evinden çıktıktan sonra barışmak için geldiği evinde banyoda iken eşi tarafından sırtından bıçaklanıp öldürülen ve gazete manşetlerine yarı çıplak halde çıkan “Şefika Etik” (2011) ve daha güncel iç acıtan pek çok olay gibi aile içi şiddeti sosyal paylaşıma sokan konu ülkemiz gündemine tekrar tekrar gelmiş ve bu sefer de kamu politikası sürecindeki son basamak olarak kabul edilen “çıktı” bağlamında soruna yasal bir metin ile cevap aranmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede, 20.03.2012 tarih ve 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” yasalaşmıştır. Bu çalışmaya başlamadan önce olayın analizi için, aile içi şiddet ve kadına karşı şiddet ile ilgili literatür taraması yapılmış, örneklemelerin ve cezai yaptırımların artırılması yönündeki genel değerlendirmelerin dahi aile içi kadına şiddeti önlemeye yetmediği sonucunu görmek mümkün olmuştur. Çalışmamda elde edilen bulguların ve bu dönemde yasalaşan “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun” değerlendirilmesi, ayrıca kamu politikası üreten aktörlere öneriler sunulması ile çözüm arama çabası olarak bir gayret sarf edilecektir.
- Aile İçi Şiddet Bağlamında “Aile Fertlerine Kötü Muamele”
Her ne kadar kamuoyunda “aile içi şiddet” olarak bilinse veya şiddetin farklı bileşenleri ile birlikte kavramlaştırılsa da konuyla doğrudan ilgili yasal çerçevenin TCK’nda bulunan “Kötü Muamele” suçu olduğu tezinden hareketle, aile içi şiddet kapsamında değerlendirilen ve TCK’ da yer alan suçlardan biri olan “Kötü Muamele Suçu” ikincil veri kapsamında ele alınmaktadır. Aile içi şiddet kapsamında değerlendirilen ve TCK’ da yer alan suçlar[8], alfabetik olarak sıralandığında aşağıdaki gibi bir tablo ile karşılaşılmaktadır:
Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali, Birden çok evlilik, hileli evlenme, Cinsel taciz, Çocuk düşürtme, Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması, Eziyet, Fuhşa teşvik veya zorlama, İş ve çalışma hürriyetinin ihlali, Kan gütme veya töre sebebiyle kasten öldürme, Kasten veya taksirle öldürme, Kasten veya taksirle yaralama, Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma, Konut dokunulmazlığının ihlali, Kötü muamele, Kötü muamele fiili ile ihlal edilen kanun maddesi, TCK’nın “Aile Düzenine Karşı Suçlar” bölümünde yer almaktadır. TCK madde 232’de yer alan hükme göre, “aynı konutta birlikte” yaşayanlar arasında kötü muamele fiili gerçekleşebilmektedir. İlk bakışta bu ifade ile hedef, aile bağı olmaksızın bir konutta birlikte yaşayanlar olarak algılansa da kanun maddesinin geçtiği bölüm yukarıda da belirtildiği gibi, aile düzenine karşı suçlar bölümü olduğu için hedef aslında hem aynı konutta birlikte yaşayanlar, hem de ailedir. Anılan maddenin 2. fıkrasında ise bir ailenin, yöneticinin veya eğiticinin sahip olduğu özelliklere vurgu yapılarak, terbiye hakkının suiistimal edilmesi durumunda cezai yaptırımın uygulanacağı belirtilmiştir. Bu çerçevede, “idaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmek” ile yükümlü olunan[9] kişilerle ilgili olarak, kanunda geçen ifadeyle “disiplin yetkisini” aşan ya da bir başka ifadeyle bu yetkinin “kötü muameleye” dönüşmesine neden olan kişinin yaptırıma maruz kalacağı vurgulanmaktadır. TCK 232. maddenin gerekçesinde de kötü muamelenin yaralama boyutuna ulaşmaması gerektiği belirtilmektedir[10]
Her ne kadar yasal mevzuatta ve bu çalışmada “kötü muamele” baz alınmışsa da çoğu yazı ve araştırmada “aile içi şiddet” terimi kullanıldığı için bu konuda da açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır. Şiddet; kişilerin fiziksel, psikolojik (duygusal), cinsel, ekonomik açıdan zarar görmesine yol açan veya zarar görme tehlikesine yol açabilecek fiiller olarak kavramlaştırılabilir. Bu şiddetin aynı konutta birlikte yaşayanlar arasında veya aile içinde olması halinde bu durum, aile içi şiddet olarak tasvir edilmektedir.
- Kamu Politikası Olarak Aile İçi Şiddet
Kamu politikası, ilk bakışta hükümetin uygulamaya koymayı planladığı hedefler veya icraatlar olarak algılansa da aslında, hükümetler üstü bir anlamla, bütün (kamu) kurumlarıyla devletin hedeflediği ve uygulamaya koyduğu plan, program ve strateji olarak anlaşılmalıdır. Kamu politikası benzer olaylar karşısında veya farklı problemler karşısında (kamu) yönetimin hareket tarzı, yol haritası ve kırmızı çizgileri olarak da algılanabilir. Kamu politikası analizi ise, tasarımdan uygulamaya, yazılı hale getirmeden revizyona, karar almadan kararlara katılıma kadar geçen bütün bu süreçleri analiz etmektir. Bir başka Aile İçi Şiddet: Bir Kamu Politikası Analizi ifadeyle kamu politikası analizi, kamu kurumları tarafından sunulan kamu hizmetlerinin yorumlanması, analiz edilmesi veya kamu hizmetlerini anlama çabası olarak da anlamlandırılabilir.
Konuya kamu politikası açısından bakıldığı için ilk önce kamu yönetimi ve kamu politikası alanındaki eserlerin topluca bulunduğu TODAİE Kütüphanesi ve veri tabanına bakılmıştır. TODAİE Kütüphanesi ve veri tabanına bakıldığında toplamda 32 adet kayda rastlanılmıştır. Bunlardan 10 tanesinin konu ile ilgili olduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca, Ebscohost, ProQuest ve TÜBİTAK “Sosyal Bilimler Veri Tabanı (SBVT)” gibi veri tabanları tarandığında, daha çok psikiyatri, psikoloji, tıp ağırlıklı araştırma ve çalışmaların bulunduğu tespit edilmiştir.
Aile içi şiddet hem erkekleri hem de kadınları hedef alabilir ve etkileyebilir, ancak kadınlar yakın ilişki içinde bulundukları erkekler tarafından yöneltilen şiddete sürekli ve daha yoğun şekillerde maruz kalırlar. Ayrıca bu durum kadınların kariyerlerinde yükselme olasılığı düşük işlerle yetinmesinin ya da iş gücünden tamamen ayrılmasının temel sebeplerinden biridir. Kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet eşitliğinin farklı boyutlarını oluşturan, cinsiyete dayalı iş bölümü, sosyo-ekonomik durum, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim gibi faktörlerden beslenen sosyal bir sorundur. Ülkemizde kadın-erkek eşitliği ve insan haklarına ilişkin düzenlemelerin uluslararası standartlara yakın ve gelişmiş bir düzeye gelmiş olmasına rağmen, şiddeti besleyen sosyal ve kültürel faktörler etkin olmaya devam etmekte ve çağdaş toplumlarda kabul edilemeyecek ayrımcılık örnekleri ve hak ihlalleri de yaygın olarak sürmektedir[11].
Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık karşıtı ilk hareketler 1986 yılına rastlamaktadır. Bu yıl konu, “Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” nin uygulanması için düzenlenen kampanya ile gündeme gelmiştir. Daha sonra 1987 yılında büyük bir yürüyüş olan “Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü” düzenlenmiş ve kamuoyunun dikkati çekilmiştir. Bu süreçte, 1990’lı yıllarda “cinsel taciz” kavramı bir tercüme tabir olduğu için anlaşılmıyordu, fakat daha sonrasında bu kavram, ceza- adalet sistemi ve politikasında yerini alacak olan “cinsel taciz suçuna” dönüşüvermişti. Yine ceza adalet sistemine yönelik olarak, eski TCK’da “Aile İçi Şiddet: Bir Kamu Politikası Analizi” yer alan “fahişelere tecavüz edilmesi durumunda ceza indirimi” karşıtı kampanyalar yapılmıştır. Bu süreç içerisinde vakıf ve farklı kuruluşlar düzeyinde bir kurumsallaşma da görülmektedir. 1990 yılında kurulup 1998 yılında itibaren aktif olarak toplanan “Kadın Sığınakları Kurultayı” ve bunların oluşturdukları elektronik iletişim ağı, kamu politikası oluşturma sürecinin ilk basmağı olan gündeme gelme konusunda baskı grupları aracılığıyla “Kadın ve Aileden Sorumlu” Bakana ulaşmaya çalışmışlardır. Bu kurultaylar sonucu da ortaya kamu politikası alanında kullanılabilecek bildirgeler ortaya çıkmıştır. Devlet düzeyinde ise, 1990 yılında “Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı” daha sonra, “kadın misafirhaneleri”, “sığınma evleri”, “Aile Danışma Meclisleri” ve “Toplum Merkezleri” kurulmuştur. Kurumsal bazda, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu (BAAK) tarafından ulusal çapta aile içi şiddetle ilgili 1994 ve 1997 yılında iki adet çalışmanın yaptırıldığı bilinmektedir[12] Bunlardan birincisi, 1995 yılında kitap haline getirilen 1993- 1994 yılları arasında Zet Nielsen adlı şirketçe yürütülen “Aile İçi Şiddetin Sebep ve Sonuçları” adlı çalışmadır. Burada, Dünyada ve Türkiye’de yapılmış çalışmalardan da örneklerin sunulduğu geniş bir literatür taraması mevcuttur. Bu çalışmalardan ikincisi, yukarıda da bahsi geçen BAAK tarafından 1997 yılında Görmez öncülüğünde bir araştırma grubuna yaptırılan ve 1998 yılında basımı gerçekleştirilen çalışmadır.
BKSGM tarafından özellikle 2008 yılında yayınlanmış birçok eser bulunmaktadır[13] Bunlar, aile içi şiddet ve habercilik, Sivil Toplum Kuruluşları, kadın sığınma evleri, hukuki boyut, sağlık hizmetleri, veri tabanı geliştirme, yetişkin eğitimi (bu eğitim kapsamında iletişim ve görüşme, kurumlarca sunulan hizmetler, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konular verilmektedir) gibi konuları içermektedir. Ayrıca, “Aile İçi Şiddetle Mücadele El Kitabı” adlı çalışma içerisinde, aile içi şiddet ile ilgili (özellikle kadın boyutuyla) yasal düzenlemelerin neler olduğu ve kadınların hak ve sorumluluklarının neler olduğu[14] yer almaktadır.
- Aile İçi Şiddet Konusunda Oluşturulan Kamu Politikasının Gündeme Gelmesindeki Amaç
Bir konunun, sorunun veya düşüncenin, faklı yollardan gündeme gelmesi, kamuoyunda yer edinmesi, sürecin ilk aşamasıdır. Aile içi şiddet konusunda akademik çalışma belirleme kriterinde “Gündem Oluşturma Sürecini ” tanımlama, ses getirme, baskı oluşturma olarak tasvir edilen üç aşamaya ayırmak gerekmiştir. Buna göre birinci aşamada, konu ilgililer veya ilgi grupları tarafından tanımlanmaktadır. İkinci aşamada, konuya ilişkin olarak farklı iletişim araçları kullanılarak konunun daha kuvvetli ses getirmesi sağlanmaktadır. Üçüncü aşamada, konunun destekçileri tarafından yükseltilen ses, resmi makamlara baskı yapma şekline dönüşmektedir.Kamu politikası analizi ile amaçlanan, “niçin böyle bir politikaya gereksinim duyuldu, niçin böyle bir politika oluşturuldu?” sorularına cevap bulmaktır. Formüle ediliş, bazen yasa tasarısı şeklinde olabileceği gibi bazen de yeni bir oluşum yeni bir yapılanma ihtiyacı şeklinde de kendisini göstermektedir. Bu sorunun cevabı karşısında aile içi şiddetle ilgili bir muhatap kurumun tesis edilmesi gerekiyordu. Bu çerçevede, 2006/ 17 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile “alınması gereken önlemler ve sorumlu olacak kuruluşlar” (BKSGM, 2012b:13-17) tespit edilmiştir. Genelge çerçevesinde bu genelgenin uygulanmasında “koordinatör kurum olarak” (BKSGM, 2012b:13-17) Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü uygun görülmüştür.
- 4. Aile İçi Şiddet Konusunda Oluşturulan Kamu Politikasında Kanunlaştırma
Aile içi şiddetle ilgili tarihsel süreçte gerçekleştirilen, uygulamaya yönelik ve yazılı olan icraatlar kamu politikası çıktısı olarak anlamlandırılmaktadır. Gündeme gelme ve formüle ediliş çoğu zaman yazılı olmayan gelişim süreçlerdir, fakat kanunlaştırmada gündeme gelen ve formüle edilen problemler veya ihtiyaçlar, yazılı hale gelmekte ve çoğu zaman da yasalaşmaktadır.
Tarihsel süreçte, 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun 1998 yılında yürürlüğe girmiştir. 2001 yılında yenilenen Medeni Kanun, 2004 yılında yenilenen Ceza Kanunu, 2001 ve 2004’de güncellenen bazı Anayasa maddeleri, çalışmanın konusu ile ilgili sayılabilecek diğer yasal gelişmelerdir[15]. 2005 yılında TBMM tarafından “Töre ve Namus Cinayetleri İle Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi” ne yönelik bir araştırma komisyonu kurulması, yaşanan diğer gelişmelerdir.
Kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olarak kabul edilmesinin tarihi çok eskilere dayanmıyor. Uluslararası hukukta, son 30 yıldır kadın haklarının insan hakları alanına dahil edilmesiyle kadına yönelik şiddete olan ilgi giderek artıyor. Bu süreci, Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’nin (CEDAW) kabulüyle başlayıp 2011 tarihli Kadına Karşı Şiddet Ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ ne (İstanbul Sözleşmesi) kadar takip etmek mümkündür[16].
Türk Hukukunda “kadına yönelik şiddet” hususunda tanımlamaya, 6284 sayılı kanunun 2. Maddesi ve Uygulama Yönetmeliğinin 3. Maddesinde gidilmiştir. Kanun ve yönetmelik, kavram kargaşalığına yol açılmaması, gereksiz yinelemelerde bulunulmaması için bu kavramların tanımlamalarına da yer verilmiştir. Kanun ve yönetmeliğin aynı tanımlamalara yer verilse de kanunda bunlardan ayrı olarak “ev içi şiddet” tanımlamasına yer verilmiştir. Fakat yönetmelik olarak bakacak olursak burada, kanundaki açıklamalardan ziyade daha çok kavramın açıklaması tercih edilmiştir[17].
Özellikle adı geçen bu araştırma komisyonun oluşturulması ile aile içi şiddet, farklı platformlarda formüle edilmiş ve farklı kaynaklarda da belirtildiği üzere yayınlanan Başbakanlık Genelgesi ile konu devlet politikası halini almıştır.
2006/17 sayılı “Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler” başlıklı Başbakanlık Genelgesinde özetle, çocuk ve kadınlara yönelik şiddet durumunda alınacak önlemler ve bu durumda devreye girecek kurumlar, ayrıca genelgede sayılan hususlarla ilgili olarak sorumlu olacak kuruluşlar ve bunların koordinasyonu gibi bilgiler yer almaktadır. Başbakanlık genelgesinin uygulanması kapsamında İçişleri Bakanlığınca valiliklere 2007/8 sayılı genelge, Adalet Bakanlığınca hakim ve savcılıklara 2006/ 35 sayılı genelge gönderilmiştir.Son olarak da 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” 20.03.2012 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
AİHM’nin genel eğilim olarak 14. Maddeyi nasıl yorumladığını, ayrımcılık yasağının ihlal edildiği ileri sürüldüğünde ihlal tespit edebilmek için hangi unsurları aradığını ortaya koymak da gereklidir. Bazı davalarda 14. Maddenin tamamlayıcı niteliği, bazı davalarda bu maddenin özerk niteliği ön plana çıkarılıyor[18].
5.Aile İçi Şiddet Konusunda Oluşturulan Kamu Politikasının Değerlendirilmesi
Kamu politikasının tasarımından uygulanmasına, güncelliğini yitirmesinden revizyonuna kadar ki olan süreç anlamında “Kamu Politika Süreci”, kamu yönetimi içerisinde özellikle karar verme konumunda olan aktörler ve bürokratlarca ileriye dönük hedeflerin tespiti için önem arz etmektedir.
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun düzenlenme amacı “şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları” belirlemek olarak ifade edilmiştir. Kanunda, verilecek destek ve hizmetlerde ulusal ve uluslararası mevzuat çerçevesinde hareket edileceği, özellikle mağdurlara yönelik destek ve hizmetlerde etkili ve süratli olunacağı belirtilmektedir. Çok aktörlü çözüm noktasında kurumlar arası koordinasyon ve eğitim öngörülmekte, geçici maddi yardım yapılması hedeflenmektedir. Ayrıca kanunda “koruyucu tedbir kararları”, “önleyici tedbir kararları”, “zorlama hapsi” gibi uygulamaların yapılması, şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulması hedeflenmiştir. Söz konusu kanunun yeni yürürlüğe girmiş olması, kanunda ön görülen kurumların kurulmamış olması ve tedbirlere yönelik uygulamaların başlamaması henüz bir değerlendirme yapmak için erken olduğunun belirtisi olarak yorumlanmaktadır. Ancak anılan kanunun ve kanunun öngördüğü uygulamaların üzerinden doğru politikalar üzerinden yapılacak uygulanmasından sonra görülen aksaklıklar ve hissedilen ihtiyaçlar doğrultusunda bir revizyonun yapılması, kamu politikası literatüründe tercih edilen yöntemlerden biri olarak kabul görmektedir.
6.Aile İçi Şiddet Konusunda Oluşturulan Kamu Politikasının Değerlendirme Sonucu
Kamu Politikası literatüründe, kamu politikası çıktılarının ölçülmesinin kolay, kamu politikasının sonuçlarının ölçülmesinin ise zor olduğu belirtilmektedir[19] Buradan hareketle kamu politikası çıktısı anlamında yayınlanan kanun konusunda bir yorumda bulunulabilir, fakat yeni bir uygulama olan “zorlama hapsinin”, “korucu veya önleyici tedbir kararlarının” ve yeni bir kurum olan “şiddet önleme ve izleme merkezlerinin”, şüpheliler veya mağdurlar üzerindeki etkisinin ölçümünün bu aşamada zor olacağı değerlendirilmektedir. Kamu politikası, bir kamu kurumunun alanına göre sunmuş olduğu kamusal hizmet ile ilgi tasarrufu, planı, programı, hedefleri ve uygulamaları içerisine alan bir süreçtir. Buna paralel olarak kurumsal politika, bir sorun veya gündem ile karşılaşıldığında, bunu aşmak için kurumun takındığı tavır olarak da algılanabilir. Zannedildiğinin aksine bir sorun veya gündem ile karşılaşıldığında sadece karar verme veya karar verme süreci[20] kamu politikasını açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için ayrı hukuk kurallarının düzenlenmemiş olması ya da ulusal mercilerin kadına yönelik şiddeti özel yada ailevi meseleler olarak görmesi dolaylı ayrımcılık oluşturması bakımından da AİHS 14. Maddesinin ihlaline yol açacağı için bu konuda tutarlı ve sonuç getirecek uygulamaların ortaya konulması gerekmektedir[21].
Kamu politikası sürecinde karar öncesi ve sonrası aşamalar da bulunmaktadır. Bu yönüyle, karar verici konumda olan kamu yöneticileri, kamu politikası oluşturma sürecinde özellikle kalıcı, akılcı, etkin, verimli, sürdürülebilir, hesap verilebilir, şeffaf ve partiler üstü bir politika oluşturmaya özen göstermelidir. Mesela, kadın sığınma evlerinin boşanmaları arttırdığı, dolaysıyla beklenmeyen bir sonuç olarak aile bütünlüğünün bozulduğu, algısının kamuoyunda ve uygulayıcılarda oluştuğu belirtilmektedir. Bu yönüyle hali hazırdaki bazı uygulamaların başka bir ifadeyle bu yöndeki politikaların tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir. Yapılan alan çalışmalarından elde edilen bulgular doğrultusunda kamu politikası oluşumunda rol alan aktörlere; “tek eşlilik, sadakat” gibi evrensel değerlerin kamuoyunda paylaşılması için bir prensip kararı almalıdırlar. Ayrıca eşlerin, aileleriyle birlikte aynı evde kalıyor olmalarına ilişkin zorluklar, farklı iletişim kaynakları ve etkinlikler ile kamuoyunda paylaşılmalıdır. Kamu politikası oluşumunda rol alan aktörlere; alkolik olmanın zararları ile ilgili uygun bir kamu politikasının geliştirilmesi ayrıca, kişilerin refah seviyelerinin yükseltilmesi için, sosyo-ekonomik politikaların geliştirilmelidir. Yasalarda şiddetin daha doğrusu kötü muamelenin sürekli olduğu zaman suç oluşturacağı belirtilmiş ise de zannedildiğinin aksine sürekli olsun veya olmasın şiddetin her türlüsü devlet tarafından önemsenmektedir. Bu yönüyle buradaki Yasalarda şiddetin daha doğrusu kötü muamelenin sürekli olduğu zaman suç oluşturacağı belirtilmiş ise de zannedildiğinin aksine sürekli olsun veya olmasın şiddetin her türlüsü devlet tarafından önemsenmektedir. Bu yönüyle buradaki yanlış algıya yol açan eksikliğin giderilmesi için yapılması gereken işlemler, uygulayıcı ve yasa tasarımcı konumunda olan politikacıların ve bürokratların ajandalarında yer alması gerekmektedir.
Aile içerisinde en çok mağdur olan kesim yaşlılar, kadınlar ve çocuklar olmasına rağmen, kamu politikası geliştirme sürecinde rol alan baskı gruplarından biri olan kadınların, gündemi ve karar alma oranlarını daha çok etkilediği için “kadın” ismi ön plana çıkmaktadır. Kamu politikası gereğince aile içi şiddete yönelik oluşturulan kamu ve sivil toplum baskı grupları ile sorun konusunda olumlu gelişmeler olduğu görülse de vaka sayısı ve çeşitlemeleri politikanın bazı aksak yönleri olduğunu ve halen alan çalışmaları ile yeni politika denemelerinin yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Kadına karşı şiddet çeşitli uluslararası örgütlerce alınan kararlar, deklarasyon, sözleşme, rapor, platform, konferans gibi pek çok araçla uluslararası farkındalığı sağlanmış sorunlardandır. Bu farkındalığın ulusal düzeylerde gerçekleşmesi, kadına karşı şiddetle mücadele etmek amacıyla üretilen politikalara ve yasal düzenlemelere bağlıdır. Bu çalışma kapsamında Türkiye’de kadına karşı şiddetle mücadele politikasının çıktıları üzerine bir değerlendirme sunulmuştur. Değerlendirme için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı politika araçlarından biri olan 2012-2015 tarihlerini kapsayan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı seçilmiş, planda belirtilen eylemler ve bunlara ilişkin izleme ve değerlendirme toplantılarına göre tespitlere yer verilmiştir[22] .
Birçok ulusal ve uluslararası hukuki metinde kadına yönelik aile içi şiddet eylemlerinin devlet tarafından önlenmesi gerekliliği vurgulanmış ve bu eylemlerin önlenmesi ile etkilerinin ortadan kaldırılması hususunda devletler yükümlü kılınmıştır. Bu kapsamda ülkemiz 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olmuş; 2012 yılında 6284 sayılı kanun yürürlüğe girmiştir. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunda devletin şiddet mağduru kadına sunması gereken koruyucu ve önleyici tedbirlere yer verilmiştir. Söz konusu koruyucu ve önleyici tedbirler İdare Hukuku bakımından kimi zaman bir sosyal kamu hizmeti kimi zaman ise kolluk hizmeti olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin; aile içi şiddet mağduru kadına ekonomik ve psikolojik destek sağlanması, kadın konuk evlerinde kalacak yer imkanının sağlanması, mesleki yönlendirme hizmetinin verilmesi, rehberlik hizmetleri ve kreş imkânının sağlanması, şiddet vakıalarına özel ihbar ve şikayet hattının oluşturulması gibi hizmetler niteliği itibariyle birer sosyal kamu hizmetidir. 6284 sayılı kanun gereğince alınan geçici koruma tedbiri kararı ise kolluk hizmeti olarak nitelendirilebilir. İdarenin şiddet mağduru kadına sunması gereken söz konusu koruyucu ve önleyici tedbirlere yalnızca hukuki metinlerde yer verilmesiyle devletin bu konudaki yükümlülüklerini yerine getirdiği söylenemez. Önemli olan kadına yönelik aile içi şiddetin önlenmesine ilişkin mekanizmanın bu amaca uygun ve etkin olarak yürütülmesidir. İdare aile içi şiddet mağduru kadınlara sunduğu sosyal kamu hizmetleri ile kolluk faaliyetlerinin doğru zamanda, tam ve eksiksiz şekilde yerine getirilmesini sağlamalıdır. Kadına yönelik aile içi şiddetin önlenmesine ilişkin hizmetlerin hiç işlememesi, kötü işlemesi yahut geç işlemesi halinde hizmet kusuru ortaya çıkacak ve idarenin hizmet kusurundan dolayı sorumluluğu doğacaktır. Hizmet kusuru sebebiyle şiddet mağduru kadın veya kadının yakınları idareye karşı tam yargı davası açabilecektir. İç hukuk yollarını tüketmiş yine de zararını tazmin edememiş mağdur ve yakınlarının AİHM’ne başvurması neticesinde ise üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeyen devletin sorumluluğu doğacaktır. Çalışmamızda yer verdiğimiz ve görüşümüzü destekleyen 28 Şubat 2018 tarih ve 30346 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 19/12/2017 tarih ve 2014/546 başvuru numaralı bireysel başvuru kararına karşın idari yargı yerleri tarafından bu yönde verilmiş herhangi bir karara rastlamış değiliz[23].
KAYNAKLAR
- Sulhi Dönmezer, Suç Siyaseti, İÜHFD, C.LII, s.1-4
- Türkiye’de Aile İçi Şiddet Ülke Çapında Kriminolojik Viktimolojik Alan Araştırması ve Değerlendirmeler, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakultesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi 2003
- Duygu Öztürk, Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ve Kadın Sığınma Evleri
- Füsun Sokollu-Akıncı, Kriminolji ve Viktimoloji bağlamında Aile İçi Şiddete Genel Bir Bakış, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakultesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi 2003,
- Barış Erman, Ailenin Korunmasına dair kanun’un Türk Hukukuna Etkisi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi 2003,
- Efe Yaman Şengül/ Sultan Ayaz (2010). “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ve Kadınların Aile İçi Şiddete Bakışı”. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 11: 23- 29.
- Çiler Dursun (2008). Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ve Haber Medyası: Alternatif Bir Habercilik. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü.www.aileicisiddet.net, (Erişim tarihi: 12.06.12).
- İlker Haktankaçmaz, (2012). “Yerel Yönetimler Neden Kadına Yönelik Koruma Hizmetlerinin Sunumunda Temel Aktörler Olamazlar”. İdarecinin Sesi Dergisi, Sayı: 149.www.tid.web.tr, (Erişim tarihi: 12.06.2012).
- Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü BKSGM. (2012a). Aile İçi Şiddetle Mücadele El Kitabı, www.aileicisiddet.net, (Erişim tarihi: 12.06.12),
- 12.10.2004, 5237, Türk Ceza Kanunu
- Türk Hukuk Sitesi. (2012). “Madde Gerekçesi”. http://www.turkhukuksitesi.com/serh. (e.t., 06.06.12
- Mahmut Bayazıt /Melsa Ararat/ Sevda Alkan, İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı Projesi Etki Araştırması Sonuçları, Aralık 2019, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu,
- Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü BKSGM. (2012c). www.aileicisiddet. net, (Erişim tarihi: 12.06.12).
- Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü BKSGM. (2012a). Aile İçi Şiddetle Mücadele El Kitabı, www.aileicisiddet.net, (Erişim tarihi: 12.06.12).
- Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü BKSGM. (2012b). Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle
- Mücadele Ulusal Eylem Planı 2007-2010. www.aileicisiddet.net, (Erişim tarihi:12.06.12). s.13-17
- Nisa Kuyucu, AİHM İçtihadında Ayrımcılık Yasağı Çerçevesinde Kadına Yönelik Şiddet, Seçkin yayınevi, Ankara 2014, s.17
- Fersu Ege Kandemir, Kadına Karşı Şiddet ve Ailenin Korunması Sorununun Türk Hukuk Mevzuatı ve Uluslararası Sözleşmelerdeki yeri, Seçkin yayınevi, Ankara 2019,
- Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi AÜAÖF. (2012). Kamu Yönetimi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayınları,
- Ömer Bozkurt/Turgay Ergun/Seriye Sezen,(2008). Kamu Yönetimi Sözlüğü (2. Baskı). Ankara, TODAİE Yayınları,
- Hatice Altunok/ Hakan Aydın/ Fatma Gül Gedikkaya, Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Politikasında Çıktılar Üzerine Bir Değerlendirme, Yasama Dergisi
[1] Sulhi Dönmezer, Suç Siyaseti, İÜHFD, C.LII, s.1-4
[2] Türkiyede Aile İçi Şiddet Ülke Çapında Kriminolojik Viktimolojik Alan Araştırması ve
Değerlendirmeler,İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakultesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi 2003
[3] Duygu Öztürk, Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ve Kadın Sığınma Evleri
[4] Füsun Sokollu-Akıncı, Kriminolji ve Viktimoloji bağlamında Aile İçi Şiddete Genel Bir Bakış, İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakultesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi 2003,s.7;
Barış Erman, Ailenin Korunmasına dair kanun’un Türk Hukukuna Etkisi, İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakultesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi 2003,s.102
[5] Efe Yaman Şengül/ Sultan Ayaz (2010). “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ve Kadınların Aile İçi Şiddete Bakışı”. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 11: 23- 29.
[6] Çiler Dursun (2008). Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ve Haber Medyası: Alternatif Bir Habercilik. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü. www.aileicisiddet.net, (Erişim tarihi: 12.06.12).
- İlker Haktankaçmaz, (2012). “Yerel Yönetimler Neden Kadına Yönelik Koruma Hizmetlerinin Sunumunda Temel Aktörler Olamazlar”. İdarecinin Sesi Dergisi, Sayı: 149.www.tid.web.tr, (Erişim tarihi: 12.06.2012).
[8] Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü BKSGM. (2012a). Aile İçi Şiddetle Mücadele
El Kitabı, www.aileicisiddet.net, (Erişim tarihi: 12.06.12), s.26-30
[9] RG. 12.10.2004, 5237, Türk Ceza Kanunu
[10] Türk Hukuk Sitesi. (2012). “Madde Gerekçesi”. http://www.turkhukuksitesi.com/serh. (e.t., 06.06.12).
[11] Mahmut Bayazıt,/Melsa Ararat/ Sevda Alkan, İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı Projesi Etki Araştırması
Sonuçları, Aralık 2019, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu, s. 3
[12] (Gürcan, 2006:219- 220; Haktankaçmaz, 2012:47).
[13] Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü BKSGM. (2012c). www.aileicisiddet. net, (Erişim
tarihi: 12.06.12).
[14] Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü BKSGM. (2012a). Aile İçi Şiddetle Mücadele
El Kitabı, www.aileicisiddet.net, (Erişim tarihi: 12.06.12).
[15] Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü BKSGM. (2012b). Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle
Mücadele Ulusal Eylem Planı 2007-2010. www.aileicisiddet.net, (Erişim tarihi:12.06.12). s.13-17
[16] Nisa Kuyucu, AİHM İçtihadında Ayrımcılık Yasağı Çerçevesinde Kadına Yönelik Şiddet, Seçkin
yayınevi, Ankara 2014, s.17
[17] Fersu Ege Kandemir, Kadına Karşı Şiddet ve Ailenin Korunması Sorununun Türk Hukuk Mevzuatı ve
Uluslarası Sözleşmelerdeki yeri, Seçkin yayınevi, Ankara 2019, s.78
[18] Nisa Kuyucu, AİHM İçtihadında Ayrımcılık Yasağı Çerçevesinde Kadına Yönelik Şiddet,s.19-20
[19] Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi AÜAÖF. (2012). Kamu Yönetimi, Erzurum: Atatürk
Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayınları, s.179
20 Ömer Bozkurt/Turgay Ergun/Seriye Sezen,(2008). Kamu Yönetimi Sözlüğü (2. Baskı). Ankara:
TODAİE Yayınları,s.140-141
[21] Nisa Kuyucu, AİHM İçtihadında Ayrımcılık Yasağı Çerçevesinde Kadına Yönelik Şiddet, s.146-147
[22] Hatice Altunok/ Hakan Aydın/ Fatma Gül Gedikkaya, Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Politikasında
Çıktılar Üzerine Bir Değerlendirme, Yasama Dergisi
[23] Fatih Düğmeci/Esin Gürsel, Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Hususunda Devletin
Yükümlülükleri Ve Sorumluluğu, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 2, 2019, s. 843-873




