Cebrî İcra Hukukunun Kendine Özgü İlkeleri

Şahin hukuk blog

 Av.Hüseyin Şahin

 GENEL OLARAK

Cebri icra hukukunun, şekli hukuk alanı olarak yargılama hukukuyla doğrudan bağlantısı bulunması yanında hakkın zorla yerine getirilmesini sağlaması yönünden temel haklara doğrudan temas etmekte olup konu çift yönüyle ele almak daha uygun olacaktır. İncelememiz içerisinde yargılama hukukuna dair ilkelerin hangilerinin uygulanacağı ilkelerin açıklanması sırasında ele alınacaktır.

Ödev konumuz olan cebri icranın kendine özgü ilkeleri, yargılama sisteminin temelini oluşturan ve cebri icra işlemlerinin uygulanması sırasında işlemlere yön veren, tarafların yükümlülüklerini belirleyen ilkeler niteliğindedir.

Yargılama hukukuna hakim olan ilkeler, uzun bir süreç sonunda, gerek doktrin gerekse yargı kararlarıyla berraklığa kavuşturulmaktadır, tartışmalı konular ise gerek doktrin ve gerekse Yargıtay’ın emsal içtihatlarıyla çözüme kavuşturulmaya çalışılmaktadır. Ancak inceleme konumuz olan, cebri icra hukukunun kendine özgü ilkeleri açısından aynı şeylerin söylenmesi konusunda aynı görüş hakim değildir.[1]

Cebri icra hukukunun kendine özgü ilkelerinin, temel haklarla ilgisi kabul edilmektedir. Çünkü takip işlemleriyle, alacaklı bakımından daha çok temel hakkının (örneğin, hak arama özgürlüğü, mülkiyet hakkı gibi ) yerine getirilmesi ve borçlu bakımından ise daha çok temel hakkının sınırlanması ( Örneğin ,kişiliği ve kişisel özgürlüğü, mülkiyet hakkı, özel hayatı, konutu, aile hayatı gibi ) anlamına gelmektedir. Temel haklarla ilgili hususların düzenlenmesinin, özellikle de temel hak sınırlamalarının kanunla yapılacağı Anayasa’nın emridir. (AY.m.13) Bu çerçevede, cebri icra hukukunun kendine özgü ilkelerinin temeli kanunilik ilkesidir. Temel hakka müdahale veya sınırlamanın ancak kanunla, kanunun belirlediği sınır ve şekilde, makul ölçüler içinde, hakkın özüne dokunmayarak yapılması gereklidir. Cebri icra yolları ve tedbirlerinin sınırlı ve belirli olması, şekle bağlılık paraya çevirme, alacakların niteliğine göre ayrım, alacaklılar arasında derecelendirme yapılması bu anlayışın takip hukukunda somutlaşmış şekilleridir.[2]

 CEBRİ İCRA HUKUKUNUN KENDİNE ÖZGÜ İLKELERİ

KANUNİLİK İLKESİ

Cebri icra faaliyeti, yargılama hukukunun genel ilkelerinin özel uygulama alanı olması yanında, kendine özgü ilkelerinde içinden bulundurulduğundan giriş kısmında bahsetmiştik. Bu farklılık kavramların isminden anlaşılacağı gibi cebri icra faaliyetinin özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Cebri icra faaliyeti, kişinin hakimiyet alanına (kişilik hakları ve malvarlığı yönünden) doğrudan bir müdahaleyi gerektirdiğinden ve işlemin infazı sırasında netice olarak ağır sonuçlar doğurma ihtimalini de bünyesinde barındırdığından, yapılacak her cebri icra işlemi mutlak bir belirlilik ve kesinlik taşımalı, öngörülebilir ve sınırları baştan belirli olmalı ki temel haklara müdahale oluşturan keyfiliğe imkan tanımamalıdır[3]. Yaptırım ağırlığı ceza hukukundaki seviyeye ulaşmasa da, cebri icra hukuku bir yönünden ceza hukukundaki ilkelere benzer bazı ilkelerin kabul edilmesini zorunlu kılmıştır. Bu konuda kabul edilen ilkelerin temelinde kanunilik ilkesi yatmaktadır. [4] Bu ilke cebri icra alanında en temel ilkedir. Cebri icra hukukunun kendine has ilkeleri dikkate alınarak yapılan değerlendirmeye göre doğrudan bir yaptırım hukuku olması ve temel haklara müdahale sonucunu doğurması sebebiyle, yaptırımı (yani cebri icrayı) gerektiren durumların, buna ilişkin yolların, bu yollar içindeki usul ve esasların kanuna dayanması, baştan belirli olması gerekir.[5]

Kanunilik ilkesi, başta ceza hukuku ve mali hukuk olmak üzere, birçok hukuk alanında uyulan bir ilkedir. Ancak, kanunilik ilkesinin her hukuk alanındaki  yansıması ve uygulanası farklılık arz etmektedir. Kanunilik ilkesinin takip hukukunda, cebri icranın özellikleri de dikkate alınarak kendine özgü bir uygulaması bulunmaktadır.[6]Bu farklılıklar uygulanan işlemlerin kanunilik ilkesine uygunluk ana çerçevesini ortadan kaldırıcı nitelikte değildir. Bu ilkenin temeli anayasada bulunmaktadır. Temel hak ve özgürlüklere müdahale ile bu temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının istisnası anayasada düzenlenmiştir. Sınırlandırmanın sınırlarının başında, mutlaka kanunla yapılması gereği gelmektedir.[7] İcra hukukunun, zor kullanma ve temel haklara müdahale olduğu düşünüldüğünde[8], icra hukukunun ve temel konuların mutlaka kanunla düzeltilmesi gerekir. [9]

Kanunilik ilkesinin bir gereği olarak yine icra hukuku ile ilgili yorumlar ve uygulamaların da kanunun sınırlarını aşmaması zorunludur. Ancak uygulamada görüleceği üzere oluşan örtülü boşlukların aşılması Yargıtay içtihatlarıyla[10] doldurulduğu için icra hukuku birazcık kanunilik ilkesinin dışına taşarak bir içtihat hukuku haline gelmiştir. Bu sebeple uygulayıcılar, yargı organları, icra organları, kanunun ne dediğinden daha çok içtihatları kullanarak olayların çözümünü sağlamaktadır. Bu içtihatların bir kısmını ise kanuna uygunluğu tartışmalı hale getirmiş olup aynı konuda çelişik kararların çıkması da mümkündür. Örneğin, icra memurunun, alacaklı ile borçlu arasındaki menfaatleri dengelemek yükümlülüğü varken(md 85/son), alacaklının talebi doğrultusunda icra memurunun mutlaka haciz işlemini yapması yönünde Yargıtay kararlarına göre uygulama şekillenmekte, icra memurları, hiçbir menfaat dengesi değerlendirmesi yapmadan, talep üzerine haciz işlemi uygulanmaktadır. Kanun açıkça menfaatlerin gözetileceğini yazmakta iken[11], Yargıtay bu hükmünden nasıl ters bir yorum yaparak icra memurunun mutlaka haciz yapmak zorunda olduğu gibi bir sonuç çıkartmaktadır.[12] İcra organlarının, alacağı ve delillerini kendiliğinden araştırması kural olarak söz konusu değildir. Ancak 85/son hükmünde menfaat dengesinin gözetilmesi hususunda icra müdürlüğünün takdir yetkisi Yargıtay emsal içtihatları ile engellenmektedir. Oysa özellikle bu hükümde olduğu gibi icra memuruna takdir hakkı tanınan ve yetki verilen hallerde ya da takip ile ilgili kendisine yüklenen görevlerde, bu yetki ve takdir hakkı çerçevesinde araştırma yapması söz konusudur. Bu yüzden icra işlemlerinin uygulanmasında ölçülülük esasına uymak dahi kanunilik ilkesinin çerçevesinde olmalıdır.

Temel hakları ilgilendiren ve onlara müdahale sonucunu doğuran işlemler yapmaya imkan tanıyan bir alanda kanunilik ilkesi oldukça önemlidir. Kanuni çerçevenin dışına çıkmamak için, icra hukukunda yapılacak yorumların, amaca uygun, temel haklarla uyumlu ve dar yarım yöntemi il yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Cebri icra hukukuna özgü ilkelerin tümünün kanunilik ilkesiyle bağlantısı bulunmaktadır. Temel ilke olan kanunilik ilkesi hem külli hem de cüzi icrada geçerli bir ilkedir. Hatta külli icra bakımından bu ilkeyi daha katı uygulanmak zorundadır. Çünkü külli icrada, külli tasfiye ve borçlunun hukuk alanına daha derin bir müdahale söz konusudur.  İcra hukuku uygulamasının borçlu veya takiple ilgisi bulunan 3 kişiler üzerinde takip konusu alacağın sınırlarını aşan etkiler doğurmaması kanunilik ilkesinin gereğidir. Zira borçlu tarafından beyan edilen mallar alacağın tahsili için yeterli ise, bu malların haczedilmesi gerekir. Salt, borçluyu taciz etmek için konutta haciz uygulanması insan onuru ve kişilik hakları başta olmak üzere temel hak ve özgürlükleri ağır bir şekilde ihlal etmektedir. [13]

PARA ALACAKLARI İLE DİĞER HAK VE ALACAKLARIN AYRILMASI

Şekli hukuk, maddi hukukun tanıdığı ve sağladığı hakların yerine getirmesine hizmet eder. Cebri icra hukuku da özellik olarak şekli hukuk alanı içerinde bulunmaktadır. Bu yönüyle şekli hukuk alanlarının kural olarak yeni bir hak yaratması veya maddi hukukun çerçevesi dışına çıkması düşünülemez. Gelişim içerinde, ‘borç’ ve ‘borç ilişkisi’ kavramları açıklanırken para alacakları ayrıca belirtilmiş, dar anlamda borç, para borçları için kullanılmıştır. Temel değişim aracı olan paranın ve ekonomik hayattaki yeri, hukukta geniş bir düzenleme ve uygulama alanında olmasını sağlamıştır. Cebri icra hukukunda ve maddi hukuktaki ayrımdan dolayı takip hukukunda para alacakları ile diğer hak ve alacaklar ayrı değerlendirilmiştir.[14] Gerek icra ve iflas hukukumuzda gerekse yabancı hukuk sistemlerinde bir kısmı doğrudan kanundan, bir kısmı da uygulamadan kaynaklanan, para alacakları ile diğer hak ve alacakların ayrılması ilkesi kabul edilmiştir. Postacıoğlu- Altay atıf yapılan eserinde cebri icranın uygulanmasına ilişkin koşulları değerlendirirken alacağın bir belgeye dayanması gerekip gerekmediği konusunda ayrım yapmıştır. Buna göre;

  1. Konusu paradan başka şey olan alacakların bir mahkeme ilamına dayanması gerekir.[15] Böyle bir hak mahkeme ilamı ile tespit edilince, bu ilam hem hakkın varlığını belirlemek bakımından kesin hüküm oluşturmakta ve hem de icra kabiliyetini taşıyan bir belge gücüne sahip bulunmaktadır. Paradan başka bir hak iddia eden alacaklı, hakkın varlığını belirleyen bir mahkeme ilamı elde etmedikçe var olduğu iddia ettiği hakkının cebren yerine getirilmesini isteyemez. Şu halde konusu paradan başka şey olan hakların icrası bu hakları tespit eden ilamların icrası demek oluyor.

Ancak özellikle belirtmek gerekir ki ilamların icra edilebilirlik niteliği, eda davasını hükme bağlayan ilamlara özgüdür. Bir hakkın veya delilin tespitine yönelik alınan ilamlar icraya elverişli bir dayanak oluşturmazlar. Çünkü inşai davaları sonuçlandıran hükümler, içerikleri gereği cebri icraya ne elverişli ne de muhtaçtır. Bununla birlikte, gerek tespit davalarını gerek inşai davaları hükme bağlayan davaları hükme bağlayan ilamların, davayı kaybeden tarafı yargılama giderlerine ve vekalet ücretine mahkum eden hüküm fıkralarının uygulanması mümkündür. Ancak 6100 s. HMK m.400 hükmünde düzenlenen delil tespitine ilişkin yargılama giderleri tek başına icraya konulamaz.[16]

  1. Para alacakları (Güvence verilmesine yönelik alacakta para alacakları hükümlerini bağlı tutulmuş olduğundan, güvence gösterilmesine ilişkin alacaklarını bu bağlamda değerlendirmek gerektiği belirtilmektedir.) :

Para alacaklarının icrasını sağlamak için bunların bir mahkeme ilamına bağlanmasına zorunlu değildir. Ancak bir para alacağı mahkeme ilamıyla tespit edilebiliyorsa, bu para alacağı o ilama dayanılarak cebren yerine getirilir. Ancak para alacağı ilama bağlanmadan öncede, belirli şartların gerçekleşmesi durumunda borçluya karşı cebri icraya konu olabilir. Uygulamada görüldüğü gibi, para alacakları için alacaklının, elinde hiçbir senet veya belge olmaksızın dahi cebri icraya gerçekleştirecek organdan, yani icra dairelerinden, takip tarihinde bulunma imkanına sahip olduğuna icra iflas kanununu kabul etmektedir. Fakat bu istem, derhal icrayı gerçekleştirebilecek yaptırımın uygulanmasını sağlayacak bir uygulama   olmayıp, ilamsız icra takibi usulünün uygulanması yoluyla olmaktadır. Fakat  yaptırımın uygulanmasına geçilebilmek için,  para borcu alacaklının bir mahkeme ilamı getirmesine kesin bir ihtiyaç olmayıp bu konuda daha elverişli bir rejim yürütülmektedir. Bu durumda kendisine yöneltilen takip talebi üzerine icra dairesi, borçluya borcun belli yasal sürede ödenmesi için ödeme emri gönderir.

Borçlu:

i.Ödeme emrine karşı borcu olmadığını belirli süre içinde beyan etmeyerek  susarsa,

ii.İtiraz ettiği takdirde, itirazı alacaklının istemiyle özel bir yargı makamı tarafından, sunulan belgelerin incelenmesiyle sınırlı kalan özel ve basit bir yargılama usulünün uygulanması sonucunda kaldırılırsa cebri icranın yürümesi koşulu gerçekleşmiş olur.                     

Buradan çıkarılacak sonuç; cebri icra paradan başka konularda hakkın yerine getirilmesi bir mahkeme tarafından hükme bağlanmış bulunmasına bağlı[17] iken, para borçlarında, itiraz edilmemiş ya da içeriği açıkça kabul edilmiş bir ödeme emri veya iddia edilen alacağın icra mahkemesi tarafından belli ve basit bir yargılama usuli çerçevesinde araştırılarak tanınması, cebri icra bakımından yeterli bir dayanak, daha doğrusu sağlam bir hukuki dayanak oluşturmaktadır.

İlama gerek duyulmayan bu cebri icra mekanizmasına ilamsız icra denilmektedir. Bunların istisnası olarak yazılı bir şekilde yapılmış kira sözleşmelerinde; kira sürelerinin bitimi dolayısıyla ya da bedelinin ödenmemesi durumunda[18] sözleşmenin feshi faraziyesinde, kiracının tahliyesi ilamsız icra yoluyla[19] dahi mümkün bulunmaktadır. Şu halde alacaklarının niteliğine göre ayrım yapılırken uygulanması gereken cebri icra yolunu, ilamların icrası ve ilamsız yolu olmak üzere iki bölüme ayırmak mümkün olmaktadır. [20]

Temel değişim aracı ve hakimiyetin de göstergesi olan para ile ilgili alacaklar, ayrıca düzenlenmiş bulunmaktadır. Hatta önemi sebebiyle, yabancı para alacaklarının Türk parasına çevrilerek takip edileceği açıkça belirtilmiştir.(m.58/ll, b.3)[21]

Bu ayrım içinde haczin özel bir önemi ve belirleyiciliği bulunmaktadır. İcra hukukunda özel ve önemli bir yeri olan haciz müessesesinin, para alacakları ile diğer alacaklar arasında yapılan ayrımın bir sonucu olduğu söylenebilir. Çünkü haciz işleminden söz edebilmek için ya para alacağının ya da paraya dönüşmüş bir alacağın olması gerekir. Haciz, para alçaklarının ödenmesini sağlamak için borçluya ait mal ve haklara icra dairesi tarafından hukuken el konulmasıdır.[22]Haczin amacı, paraya çevirmeye yaracak borçlu malvarlığına el koymaktır. El konulan malvarlığı değeriyle takip konusu arasında bağlantı da olması gerekmez. Haciz, borçlu bakımından takibin en can acıtıcı ve takibi somut olarak onun hayatında hissettiren bir aşama olduğundan cebri icrada pek çok temel hak müdahalesi bu aşamada ortaya çıkmakta ve tartışmalar ağırlıklı olarak hacizle ilgili olarak yapılmaktadır. Bunlar haciz ile ilgili memur muamelesini şikayet, meskeniyet iddiası, haczedilmezlik, özel hayat ve konut dokunulmazlığı ve insan onuru gibi durumlar olup bu sebeple haciz kanunda oldukça ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu da kanunilik ilkesinin en belirgin örneklerindendir.

Para alacağının likit olma özelliği gereği, bazen para dışındaki hak ve alacaklarda paraya çevrilmek suretiyle elde edilebilecektir. İlamın konusu olan taşınırın aynen elde edilememesi halinde, değerinin alınması(m.24)[23] buna örnektir. Yine, bir şeyin yapılmasına ilişkin ilamın gereği borçlu tarafından yerine getirilmezse, bu iş 3. Kişi tarafından yapılabiliyorsa, borçludan parası tahsil edilerek 3. Kişiye yaptırılır.(m.30)[24] Bunun dışında külli icrada, konusu para olmayan alacakların paraya çevrilerek iflas masasına yazdırılması ve alacaklarının kural olarak para olarak ödenmesi kabul edilmiştir. (m.198)[25] Bunların sebebi sonuçta, alacaklının hakkını alması ve tatmin edilmesidir. Ancak, bazen asıl takip konusu elde edilemese dahi, paranın genel geçer bir tatmin aracı olması, ekonomik değerinin olması sebebiyle, son olarak o yolla alacağın elde edilmesine çalışılır. [26]

Bu ayrım cebri icra hukukunda yürütülecek prosedür yanında, başta ölçülülük ilkesi olmak üzere, diğer temel hak ve ilkelerin uygulanması bakımından da önem taşımaktadır. Örneğin malvarlığına ilişkin bir alacak için borçlunun temel haklarına müdahalenin kapsamı ve niteliği ile malvarlığı dışındaki bir konuda müdahalenin kapsamı ve niteliği aynı değildir. Borçlunun alacaklının hakkının ihlali ne kadar ağır ise, devletinde ihlal edilen hakkı yeniden tesis için kullanacağı yetkiler ve yapacağı müdahale o kadar derin olacaktır.[27]

PARAYA ÇEVİRME İLKESİ (m.106-137)

Cebri icra hukukunda, konusu para olan ve konusu para dışında bir şey olan alacakların tahsilinin farklı düzenlemelere esas alındığını yukarıda belirtmiştik. Konusu para dışında bir şey olan alacak haklarının tahsilinde alacaklının kural olarak ilamlı icra yoluna başvurması gerekir. İşlemin özelliği olarak paraya çevirme işlemi için borçlunun ayrıca rızasını almaya gerek bulunmamaktadır. Bununla birlikte borçlu da hacizli malın paraya çevrilmesini isteyebilir. Ancak, borçlunun istemi üzerine satışın yapılması zorunlu olmayıp ,belki bu konuda icra müdürünün bir takdir yetkisi vardır. İleri zamanlarda daha yüksek bir bedelle paraya çevrilebilecek bir malın salt borçlunun istemi üzerine derhal satılması gerekmez. Değeri hızla düşen ya da korunması gereğinden fazla gider yapılmasını gerektiren malların satışını, icra müdürü, alacaklı ya da borçlunun bu konudaki istemine gerek kalmaksızın, kendiliğinden yapabilir. (m.118/ll)

Burada tespit edilen kuralın diğer bir istisnası olarak da, tamamlama hacizlerini belirtmek gerekir. Bu hacizleri icra müdürü kendiliğinden yaptığı gibi, bu suretle haczettiği malları yine istek olmadan paraya çevirir.

Borçlunun haczedilen paradan başka bir şey ise bunun paraya çevrilmesi gerekir.Bunun yanında borçlunun malları alacaklının alacağına ve icra giderlerine yetecek miktarda haczedilmekte (m.85/l) ise ,paraya çevirme safhasında da ,satış bedeli alacaklıların alacağını karşılamaya yetecek bir miktara ulaşınca satışın tatil edilmesi gerekmektedir.(m.109) Bu maddeye göre, satış bedeli kesin (icrai) haciz sahibi alacaklılarının toplamına ulaşınca ,satış tatil edilir.[28]

Eğer kesin haciz sahibi alacaklılardan başka geçici haciz sahibi alacaklılar da mevcutsa, satış gene tatil edilir; ancak geçici haciz sahibi alacaklılar için satış yapılıp yapılmayacağının anlaşılmasına kadar, borçlunun satılmamış olup geriye kalan hacizli malları üzerindeki haciz devam eder. Geçici haciz kesin hacze dönüşürse, o zaman geriye kalan hacizli malların satışı istenebilir. Buna karşılık, geçici haciz kalkarsa, geriye kalan mallar üzerindeki hacizler de kalkar. Kesin hacizler için yapılan satış sonucunda elde edilen para, kesin haciz sahibi alacaklıların alacakları toplamından fazla ise, artan para geçici  haczin sonucu belli oluncaya kadar bankaya depo edilir.(m.138/lV)[29]

  1. Satış Talebi: Hacizli malların paraya çevrilebilmesi için, satışın ,alacaklı (m.107) veya borçlu (m.113) tarafından istenmiş olması gerekir. İcra dairesi talep olmadan ,kendiliğinden hacizli malların satışına başlayamaz.[30]
  2. Satış talebine hakkı olanlar: Kesin haciz sahibi olan her alacaklı ,mensup olduğu derece (m.100) namına satış talebinde bulunabilir.(m.107)[31] Üçüncü kişi tarafından mevcut bir istihkak davası devam ederken ve takibin ertelenmesine karar verilmişse ,alacaklının açmış olduğu istihkak davasında ,dava sonuçlanıncaya kadar ,istihkak davası sırasında m.106 gereği satış süreleri işlemez. Geçici haciz sahibi alacaklı satış isteyemez. Bu nedenle m.106 daki süreler işlemez. Ayrıca ihtiyati haciz (m.257 vd.) sahibi alacaklı da, ihtiyati haciz kesin hacze dönüşmedikçe (m.264/V) satış isteyemez.
  3. Satış talebinin yapılması: Satış talebinde bulunmak özel bir şekle bağlı değildir. Alacaklı veya borçlu yazılı veya sözlü olarak satış talebinde bulunabilirler.[32] Satış talebi sözlü olarak yapılırsa bir tutanak düzenlenir.(m.8/l)Satış talebi, şarta bağlı olarak yapılamaz. Satış talebi, haczi koyduran asil icra dairesine yapılır. Hacizli mal icra dairesinin yetki çevresi dışında olsa bile (m.79/ll),satış talebi asıl icra müdürlüğüne yapılır. Ancak asıl icra müdürlüğü hacizli malın bulunduğu yer icra müdürlüğüne talimat yazarak yani istinabe ederek malın satışını sağlar. Satış yine istinabe edilen icra müdürlüğü tarafından yapılır, bu icra müdürlüğünün yaptığı artırma nedeniyle çıkan uyuşmazlıklar (şikayetler, ihalenin feshi) bu icra müdürlüğü yetki çevresindeki icra mahkemesinde çözümlenir.(m.360)[33] Satış talebinde bulunan alacaklının, satış giderini peşin ödemesi gerekir. İcra müdürü, satış talebinde bulunan alacaklıya satış giderini ödemesi için onbeş günlük kesin süre verir. Satış talebinde bulunan alacaklı onbeş günlük kesin süre içerisinde satış giderini ödemezse ,satılması istenen mal üzerindeki haciz kalkar.(m.110/l,c.l)[34] Satış talebinin açık ve net bir ifade ile yapılması gerekmektedir. Sadece kıymet takdiri talebi satış talebi olarak değerlendirilemeyeceği gibi m.106 daki süreyi de kesmez.Ama kıymet takdiri talebi ile satış talebinin aynı talep içinde yapılması ve avansların da karşılanması gerekir.Yatırılan avansın kafi gelmemesi halinde icra müdürü tarafından gönderilen meşruhatlı davetiye gereği istenen masrafın tamamının yatırılması gerekmektedir.[35]
  4. Satış isteme süresi: satış isteme süreleri m.106 da belirtilmiş olup,bu hükümde açıkça yazılı olduğu gibi, kesin hacizden itibaren işlemeye başlar. Hacizli taşınır mallar için satış isteme süresi, kesin hacizden itibaren altı aydır.5.1.2013 tarihinden önce başlatılan icra takiplerinde, taşınır mallar için satış isteme süresi bir yıl idi. Bu nedenle 5.1.2013 tarihinden önce başlamış icra takiplerinde taşınır mallar için satış talebi 5.1.2013 tarihinden sonra yapılsa dahi ,satış isteme süresi bir yıldır. Ayrıca taşınmazlarda da iki yıl olan satış isteme süresi belirtilen tarihten itibaren bir yıla düşürülmüştür. Burada da kanunun yürürlüğü itibariyle ayrım yapmak gerekir.[36]
  5. Süresinde satış istememenin sonuçları: Menkullerde altı aylık veya taşınmazlarda bir yıllık süre içinde (m.106/l), hacizli malın satışı istenmezse veya satış talebi geri alınıp altı ay içinde ve duruma göre bir yıl içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar.(m.110/l,c.1)Aynı zamanda tartışmalı olmasına rağmen altı aylık veya bir yıllık süre içerisinde satış istenmediğinden haczin düşmesine rağmen satışın yapılması halinde bu dosyadan haczin düşmesi  diğer alacaklıların hakkına zarar vermeyip onlar yönünden geçersiz sayılmaz. Süresinde satış istemeyerek haczin düşmesine sebebiyet veren alacaklıya bu durumda sıra cetvelinde yer verilmez. Süresinde satış talebinde bulunmadığı için haczin kalkmasına sebebiyet veren alacaklının o mala yönelik olarak, haczin konulması ve muhafazası gibi durumlar için yapılmasına gereken tüm giderlerden sorumlu olacağı hükme bağlanarak icra takibinin sürüncemede bırakılmaması amaçlanmaktadır.(110/lll gerekçesi)

Birden fazla takip dosyalarından birinin satış talebinde bulunması halinde diğer dosyalardan satış talebinde bulunmaya gerek olmadığına dair düşünceye doktrinde taraf bulunmamaktadır. Bu nedenle bir mal üzerinde birden fazla haciz bulunması halinde paylaşıma konu mal için konulan haczin düşüp düşmediği, her dosya için ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Süresinde satış istenmemesi nedeniyle haczin kalktığına dair icra mahkemesi kararı temyiz edilemez.

Altı ay ve bir yıllık satış isteme süreleri (m.106/l) yalnız satış isteme talebine ilişkin konulmuş bir süredir, satışın bu süreler içinde yapılması zorunlu değildir. Bu nedenle süresinde satış talebinde bulunulmuş ise aynı süre içinde satışın yapılmamış olması (m.110/l,c.1 hükmüne göre ) haczin kalkmasını gerektirmez; yani satış isteme süresi geçtikten sonra satış yapılırsa ve dosyaya para ödenirse, haciz alacaklısı satış bedelinden alacağını alır.

Süresinde satış istenememesinin sonucu yalnızca haciz kalkar (m.110/l,c.1),icra takibi düşmüş olmaz, yani icra takibi derdest olmaya devam eder. Bu sebeple icra işlemleri yenilenmeden sadece haciz istenmesi yeterli olacaktır.[37] Ancak, alacaklının satış istememesi sebebiyle haciz kalkınca m.78/ll deki haciz isteme süresinin geçtiği düşünülerek yenileme talebinde bulunulması gerektiği konusunda görüşler bulunmasına rağmen Yargıtay bu konuda yenilemeye gerek olmadığını düşünmektedir.[38]

Bu durumda mal üzerine konulan haciz yeni bir haciz olmaktadır. Bu nedenle düşmüş olan haciz sırasında hacze karşı haczedilmezlik şikayetinde bulunmamış ya da süreyi kaçırmış olan borçlu, bu yeni hacze karşı (7 gün içinde ) haczedilmezlik şikayetinde bulunabilir.

Borçlu hacizli taşınmazı (hacizle yükümlü olarak) bir başkasına satıp devretmişse, alacaklının süresinde (altı ay-bir yıl) satış istememesi halinde, devredilen mal üzerindeki haciz de kalkar.(m.110/l) Bundan sonra devredilmiş bulunan bu mal alacaklının istemi üzerine haczedilemez.

İcra müdürünün, süresi (m.106) geçtikten sonra yapılan satış talebini reddetmesi gerekir. Çünkü, süresi içinde satış istenmediği için haciz kalkmıştır.(m.110/l,c.1) ve m.106 daki satış isteme süreleri hak düşürücü niteliktedir.        

  1. Alacaklının istemi: Haczi koydurmuş her alacaklı, haciz geçici olmadıkça, hacizli malın paraya çevrilmesini isteyebilir. Haciz koyduran alacağını devretmişse, satış istemek yetkisi alacağı devralan kişiye geçmiş olur. Satış istemi özel bir şekle tabi kılınmamıştır. İstem icra dairesine yazılı olarak ya da tutanağa geçirtilmek suretiyle yapılabilir. Satış istemi süreye tabidir.

Alacaklının satış istemini ileri sürmeden önce, icra takibini ve bu nedenle satışı İİK.m.111’deki şartlar çerçevesinde durdurabilmek olanağı borçluya tanınmıştır. Borçlunun taksitlendirme talebi, hiçbir şarta bağlanmamış olmalıdır.

  1. Borçlunun yeterli miktarda malının haczedilmesi: Borçlunun yeterli değerdeki malının haczedilip haczedilmediği, haciz sırasında yapılacak kıymet takdirine göre belirlenir. Hacizden hemen sonra satış istenilmesine engel bulunmamaktadır. Bunun için ,borçlunun İİK.m.111 hükümlerinden yararlanması rastlantıya bağlı kalmış oluyor. Çünkü ,alacaklının satış istemesinden sonra artık borçlunun İİK.m.111 hükmünden yaralanması mümkün değildir.[39] 2004 sayılı İİK m.111’in şartları diğer bakımlardan da İsviçre’deki hükümlerden ayrılmaktadır. İsviçre’de borçlu taksitle ödeme önerisini alacaklının satış isteminden önce yapmak zorunda olmayıp, tersine bu öneriyi satış isteminden sonra yapmak zorundadır. Satış isteminden önce yapılan öneri, vaktinden önce yapıldığı için reddedilmektedir. O kadar ki, satış ilanı yapılmış  olsa bile, borçlu bu ilanın giderlerini ödemek şartıyla taksitle ödeme önerisinde bulunabilir. Ayrıca alacağın tümünün hacizle güvence altına alınması şartı da yoktur. Önerinin kabulü zorunlu olmayıp, bu konuda icra müdürüne bir takdir hakkı tanınmıştır. Nafaka borçlusunun taksitle ödeme ve alacağın ertelenmesi bu ilkeden kaynaklanan sebeplerle reddedilmektedir.[40] Borcun İİK.m.111 çerçevesinde takside bağlanması durumunda, alacaklı hacizli malın satışını isterse,  bu isteği işleme konulmaz. Borçlunun İİK.m.111çerçevesinde ertelemeden yararlanması alacaklının rızasına bağlı değildir. Burada, icranın bir anlamda ertelenmesi yoluyla icra dairesinin ,borcunu ifa etmek isteyen dürüst borçluya yasal şartları yerine getirmesi halinde tanıdığı bir fırsattan bahsedilmektedir. Borçlu, taahhüdü ihlal ettiği ve İİK.m.111’in şartları erteleme bu suretle düştüğü takdirde, alacaklıya satış isteme yetkisi gelir. Borçlunun taahhüdü yerine getirmemesi, yasa tarafından ayrı bir suç konusu yapılmıştır. Esasen,İİK.m.111 şartları dışında da icra dairesi  önünde alacaklı ile borçlunun ödeme şartlarını kararlaştırmaları ve bu nedenle satışı ertelemeleri daima mümkün olup bu durumda alacaklının veya vekilinin muvafakatının sağlanması gerekmektedir. Alacaklı, muvafakatını icra tutanağına yazdırmak suretiyle bildirilebileceği gibi, borçlu tarafından ,yapılan yeni şartları içeren ödeme önerisinin icra aracılığıyla kendisine bir yazılı bildirilmesinden sonra, buna muvafakatını yazılı olarak da açıklayabilir. Uygulamada en çok uygulanan yöntem tarafların ortak olarak düzenleyecekleri belli kriterlere bağlanmış bir taahhütname hazırlayarak alacaklı, borçlu ve icra müdürünün imzalaması suretiyle tamamlanmaktadır. Bu taahhütnamede alacak tüm ferileriyle tam olarak hesaplanıp taksitlerin miktarları ve ödeme tarihleri de tamam olarak hükmünü ve neticelerini oluşturmaktadır.[41]

Bu hükümlerle tarafların takip konusu borcun ödenmesi konusunda taksit anlaşmaları yapmaları durumunda, İİK.m.106 ve 110’da belirtilen sürelerin işlemeyeceği öngörülmüş, ancak bu sözleşme yada sözleşmelerin toplam toplam süresinin 10 yılı aşması durumunda, aştığı tarihten itibaren sürelerin kaldığı yerden işlemeye başlayacağı kabul edilmiştir. Bu sayede ,İİK.m.78/ll’de olduğu gibi, burada da satış isteme sürelerinin yapılacak taksit anlaşmalarıyla işlememesi  ve tarafların anlaşmalarına elverişli esnek bir alan yaratılması öngörülmüştür. Ancak taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi durumunda, icra işlemlerinin ve sürelerinin kaldığı yerden işlemeye devam edeceği esası kabul edilmiştir.[42]

Konusu para olan alacakların tahsilinde ise, alacaklının böyle bir zorunluluğu bulunmamaktadır. Alacaklı dilerse bu konuda bir ilam elde ederek, ilamlı icra yoluna başvurabilir; dilerse de, herhangi bir ilam elde etmeden, borçluya karşı ilamsız icra yoluna başvurabilir.[43]

İlamsız icra yoluyla takipte alacaklı, ancak borçlunun borca yeter malvarlığını paraya çevirmek suretiyle tatmin edilebilir. Başka bir ifadeyle kural olarak, borçlunun haczedilen malvarlığının alacaklıya terkedilmesi suretiyle alacaklının tatmin edilmesi mümkün değildir. Buna: ‘paraya çevrilme ilkesi denilmektedir.’ denir.  Bunun yanı sıra borçlunun malvarlığı değerlerinin paraya çevrilmesi, icra hukukunda ancak icra memuru tarafından gerçekleştirilir. İhkak-ı hakkı önleyen bu durum, icra hukuku açısından aynı zamanda devletin egemenlik yetkisinin bir unsurunu teşkil eder.

Paraya çevirme ilkesi alacakların niteliğine göre ayrım yapılması ilkesiyle ilgisi olmakla birlikte içeriği ondan farklıdır. Alacağı para olan alacaklı, alacağı nisbetinde borçlunun malvarlığından doğrudan tatmin edilebilir mi? Bu soruya verilen cevap olumsuz olmaktadır. Çünkü, aksinin kabulü halinde alacalıya, dolaylı olarak borçlunun malvarlığından doğrudan tasarruf etme imkanı sağlanmış gibi bir durum ortaya çıkacaktır ki, bu durum kötüye kullanmaya elverişli olacak ve ihkak-ı hakka cevaz verilmiş olacaktır.[44] Oysa kişinin hakkını kendi eliyle alması suç olarak düzenlenmiştir. Aynı zamanda cebri icra hukukunda, alacaklının alacağı ne ise, onunla tatmin edilmesi gerekmektedir.[45]

Paraya çevirme ilkesi gereğince, para alacaklısı, doğrudan borçlunun malvarlığından değil, haciz yoluyla el konulan malvarlığının paraya çevrilmesi sonucu elde edilen paradan tatmin edilmesi gerekecektir.[46] Bu ilke, borçlunun belirli usullerle malvarlığına el konulmasını ve yine bu malvarlığı değerlerinin belirli usullerle satılmasını gerekli kılar. Buradan çıkan sonuç borçlunun malvarlığının bir noktada alacağın teminatını oluşturmaktadır. Bu ilke, para alacaklarına ilişkin takibin aşamalarının da belirlenmesi sonucunu doğurmuştur. Paraya çevirme ilkesine, ‘amaca uygun ya da etkin paraya çevirme ‘ olarak bakmak yanlış bir tanımlama olmayacaktır.

Paraya çevirme ilkesindeki ölçülülük bizi şu sonuca götürecektir. Borçlunun küçük bir alacağı için tüm malvarlığının paraya çevrilmemesi, Başka malvarlığı mevcut olması durumunda borçla orantılı paraya çevirme durumunu gerçekleştirmelidir.[47]

Normal olarak, hacizli mallar açık artırma ile satılarak paraya çevrilir. İİK.m.119’un öngördüğü durumlarda pazarlıkla satıştan başka özel satış biçimleri düzenlenmiştir. Ayrıca intifa hakkının, elbirliği mülkiyeti şeklinde tasarruf edilen taşınmazların paraya çevrilmesi hususlarında da özel hükümler bulunmaktadır.

2004 sayılı İİK.’ da paraya çevirme, taşınır ve taşınmaz mallar için iki ana başlık halinde düzenlenmiştir.

Hem taşınırlarda (m.114-118) hem de taşınmazlarda (m.123-133) kural olarak paraya çevirme işlemi açık artırma suretiyle yapılır. Bunun yanında taşınır kavramı içine dahil edilen alacakların ve hakların paraya çevrilmesi tarzı hakkında kanunda ayrıca özel hükümler yer almıştır.(m.120-121) [48] [49]

Aynı kanunda belirtilen hallerde, taşınır mallara özgü olmak üzere istisnaen pazarlıkla satış da mümkündür. Bunun için 119.maddedeki şartlardan birisinin gerçekleşmiş olması gereklidir. Taşınmazların istisnaen de olsa pazarlıkla satışı mümkün değildir. Hatta taraflar arasında anlaşmış olsalar da farklı bir usul benimsenemez. Yalnız iflas yoluyla takipte (m.241) ve 4949 sayılı Kanun ile İcra ve İflas Hukukumuza girmiş yeni bir kurum olan malvarlığının terki suretiyle konkordatoda (m.309 e) alacaklılar taşınmazların pazarlıkla satışına karar verebilirler.(m.241)

Ancak burada menfaatler dengesini gözetme durumu gene karşımıza çıkmaktadır. İflas yoluyla takipte alacaklıların pazarlıkla satışa karar verebilmeleri için taşınmazın pazarlıkla satışının açık artırma ile satılmasına oranla daha fazla para getireceğine kanaat getirmeleri, somut  bir pazarlıkla satış fiyatı belirlemeleri ve alacaklılardan birinin malı bu fiyatla  almak istemiş olması gerekir.[50] Alacaklıların karar vermesi halinde bazı malların pazarlıkla bazılarının da açık artırma ile satılabileceği dahi kabul edilmektedir. Bu konuda alacaklıları sınırlayan tek nokta üzerinde rehin hakkı bulunan malın ancak rehin sahibi alacaklıların da izniyle pazarlıkla satılabileceğine ilişkin hükümdür.(m.241/ll)[51]  Daha açık bir ifade ile bu durumda pazarlıkla satışa karar verilebilmesi için hem ikinci alacaklılar toplantısının hem de rehin hakkı sahibi alacaklının onayı gerekmektedir. Birden fazla rehin alacaklısı varsa hepsinin pazarlıkla satışa onay vermiş olması gerekir, aksi halde mal açık artırma ile satılacaktır. Ancak pazarlıkla satışa razı olmayan ipotek alacaklısı, mal açık artırma ile satımda pazarlıkla satış için teklif edilmiş olan bedelden daha düşük bedelle satılırsa bu zarardan sorumlu tutulamayacaktır, çünkü kanun bu konuda kendisine serbest takdir hakkı tanımıştır.(m.241/ll) Bunun yanında iflasta da pazarlıkla satış istisna olduğu için ikinci alacaklılar toplantısının pazarlıkla satışa karar verebilmesi, o taşınmazın pazarlıkla satılmasının açık artırma ile satılmasına oranla iflas masasının yararına daha çok hizmet edeceğine kanaat getirmesine bağlıdır.[52]

‘Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir.’ hükmü ile paraya çevirme işlemlerini belirli süreye bağlamıştır. Değişiklik öncesi taşınırlarda hacizden itibaren 1 yıl, taşınmazlarda ise 2 yıllık süreler bulunmakta iken değişiklikle bu süreler kısaltılmıştır.

Burada Yargıtay kararları ile oluşturulan uygulamaya göre yasanın değişikliğinden önce başlayan takiplerde satış isteme süresi eski kanuna göre olup taşınırlar için 1 ve taşınmazlar için 2 yıllık sürelerin uygulanacağı; yeni değişiklikten sonra açılan takiplerde ise taşınırlarda 6 ay ve taşınmazlarda 1 yıllık sürelerin geçerli olacağı vurgulanmaktadır.[53] Geçici m.1 alt numara 2’de ‘Bu kanunun mer’i olmasından evvel konulmuş haciz veya rehinin paraya çevrilmesi hakkında yapılmış taleplere bu kanunun hükümleri tatbik olunmaz.’ Hükmü yukarıda belirtildiği şekilde iki farklı süre uygulamasını ortaya çıkarmıştır.

Satılacak malın kıymet takdiri yapılması ve buna karşı başvuru imkanlarının bulunması,(m.128,128a),malın belirli değerden daha azına satılmaması (m. 115-116,129) bu amaca hizmet etmektedir. Taşınır ve taşınmazların satışında farklılıkların bulunması, takdir edilen değerin ilk artırmada artırma bedelinin malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan diğer alacaklar o malla temin edilmişse bu suretle rüçhanı olan alacakların mecmuundan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını aşması gerekir, ikinci artırmada da yüzde ellisinden daha az bedelle satılamaması da bu ilkenin bir sonucudur. Bunlar haczedilen malların değerinin çok altında satılmamasını sağlamayı amaçlamaktadır. Satışta kural olarak açık artırma yönteminin benimsenmesi de (m.114[54] vd.,123[55]vd.),bu malların mümkün olduğunca değerine satılmasına hizmet etmektedir. Buna karşılık taşınırların pazarlık usulü ile satışı (m.119[56]) mümkün görülmektedir.

  1. Satış dışında paraya çevirme biçimleri: Paraya çevirme ilkesinin, cebri icra hukukumuzda iki temel istisnasının bulunduğu doktrinde kabul edilmektedir. Normal olarak, hacizli mal açık artırma ile satılarak paraya çevrilir. İİK.m.119’un öngördüğü durumlarda pazarlıkla satıştan başka özel satış biçimleri de düzenlenmiştir. Ayrıca intifa hakkının, elbirliği mülkiyeti şeklinde tasarruf edilen taşınmazların paraya çevrilmesi hususlarında da özel hükümler bulunmaktadır. Bu istisna durumlar iki tanedir; a)Alacaklı alacağına mahsuben hacizli alacağı icra müdüründen devralır.(İİK.m.120/1), b)Alacaklı, hacizli hakka ilişkin dava hakkının kendisine verilmesini ister.(İİK.m.120/ll)

Bu iki yöntemden birinin uygulanması için, hacze iştirak etmiş tüm alacaklıların ve icra müdürünün muvafakatı zorunludur. Yalnız, hacze iştirak etmiş olmakla birlikte, işgal ettiği sıra itibariyle kendisine hiçbir şey düşmeyeceği belli olan alacaklı muvafakat etmemiş olursa, bu husus, söz konusu şeklin uygulanmasına bir engel oluşturmaz. Yani onun muhalefetine karşın, İİK.m.120’de[57] öngörülen paraya çevirme şekillerinden birini talep eden alacaklının bu talebi kabul edilebilir. Alacaklılardan birinin İİK.m.120 çerçevesinde ileri sürmüş olduğu istemi[58], icra müdürü tarafından reddedilirse red kararı şikayet konusu yapılabilir.[59]İcra İflas Kanunu m.120/l hükmüne göre hak haciz koyduran alacaklıya geçmiş bulunmaktadır. İcra müdürü tarafından, talep eden alacaklıya hacizli alacağın devri işlemi sonucunda, takip konusu alacak, devre konu oluşturan alacak ölçüsünde sona erer. Örneğin 10.000 TL liralık alacak için takip yapılmış olup da, borçlunun 7.000 TL alacağı haczedilirse alacaklı İİK 120/1 uyarınca bu alacağı elde etmeye talip olduğu ve icra müdürü de kendisine alacağı devrettiği takdirde, takip konusu olan alacak bu sayede 3.000 TL ye düşmüş olur. Bunun için haczedilen ve devralınan alacağın, borçlusu tarafından ödenmesine gerek yoktur. Demek ki, İİK m.120/1 uyarınca hacizli alacağı devralan alacaklı bu alacağın vadesinde ödenmemesi rizikosunu da üstlenmektedir. Sadece, bu sonucun meydana gelebilmesi için hukuken varlığı zorunludur. Takipte bulunan alacaklı, eğer gerçekte var olmayan bir alacağı devralmış bulunursa, bu takdirde, takip konusu olan alacağın herhangi bir oranda sona ermesi söz konusu olmaz. Alacağın varlığı hususunu kanıtlamak da takip borçlusuna düşer. Burada devralınan alacağın varlığı konusunda olumlu bir sonuca varılamazsa hiçbir suretle bu alacağın temlik edilmemiş sayılacağı doktrinde kabul edilmektedir. Alacağı devralan alacaklının da bu alacağı bir başkasına devretmesine engel bulunmamaktadır. Zira devralan bu alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip bulunmaktadır. Yine açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere, alacağı devralan  ve haciz koyduran alacaklı hacizli alacağın borçlusu üçüncü kişiye karşı, başkaca işleme gerek kalmaksızın dava hakkına da sahip bulunmaktadır. Borçlu üçüncü kişinin, borcundan fazla bir ödemede bulunması durumunda, sebepsiz zenginleşmeden doğan geri alma davasını, alacağı devralmış olan haczi koyduran alacaklıya yönetmesi gerekir. [60] Alacağa ilişkin bulunan dava hakkının takipte bulunan alacaklıya verilmesi halinde ise, haciz koyduran alacaklı bir vekil ve mümessil sıfatıyla hareket edecek, yalnız tahsil edebildiği tutar üzerinden giderleri ve alacağını elde edebilecek ve yalnız tahsil ettiği tutar oranında alacağı sona erecektir. Demek ki, burada üçüncü kişinin ödememesi rizikosu haciz koyduran alacaklıya geçmiş olmayıp takip borçlusunda kalmaktadır. Bu nedenle, eğer borçlu üçüncü kişi gerektiğinden fazla ödemede bulunmuş ise, sebepsiz zenginleşmeden doğan iddiasını, icra takibine uğramış olan borçluya karşı yönetmesi gerekecektir. Zira, bu parayı haciz koyduran alacaklı tahsil edip takibe konu oluşturana alacağına mahsup ederken, kendi borçlusu adına davranmakta ve hukuken borçlusunun malvarlığına giren para üzerinden hakkını elde etmekte ve alacağı bu surette ortadan kalkmaktadır. Şu halde, eğer üçüncü kişiden fazla bir tahsilat yapılmışsa bu durum, vekil sıfatıyla tahsilat yapmış olan alacaklıyı değil, onun müvekkili durumunda bulunan borçlusunu zenginleştirmiş, zira bu oranda borçlunun takip alacaklısına karşı borcunun sona ermesi sonucunu doğurmuştur.

İİK m.120/ll ‘nin kuramsal anlamı büyüktür. Bu hükmün iflas prosedüründeki paraleli İİK m.245’ dir. Bu hükmün yalnız para alacaklarına özgülenmesi eğilimi vardır. İİK m.120/ll’ nin işlemini ve sınırlarını saptarken aynı amaca yönelik olan İİK m.89 hükmünü de bu uygulama sebebiyle ele almakta fayda vardır. İİK m.89 hükmü esas itibari ile bizim hukukumuza özgüdür ve alacaklının borçlu malvarlığına etili bir biçimde el uzatmasını sağlamak üzere öngörülmüştür.[61]

  1. 4. İştirak halinde elbirliği mülkiyetinin ve intifa hakkının paraya çevrilmesi: Tereke paylaştırmaya kadar ,elbirliği mülkiyeti kurallarına tabidir. Mirasçılardan birinin borcu için terekeye ne yolda başvurulacağı bir sorun teşkil etmektedir. Bu konuda alacaklı için iki yol düşünülebilir. a)Terekenin tümünün paylaştırılması sonucunda mirasçının payına düşecek hak haczolunarak paraya çevrilebilir. b)Terekenin belli malları üzerinde hak elde etmek yoluna gitmek ve bunun için de belirli mal üzerindeki elbirliği mülkiyetine son vererek ,borçlu mirasçıya düşecek pay üzerinden, hakkın elde edilmesini sağlamak düşünülebilir.

            Miras payının haczi halinde payın paraya çevrilmesi konusunda talep üzerine icra müdürlüğü ,icra mahkemesi hakiminden satış ve paraya çevirmenin terekeye dahil malın tamamının ortaklığın giderilmesi yoluyla mı yoksa iştirakın çözülerek paylı mülkiyete dönüştürmek suretiyle mi satış ve paraya çevirme işleminin yapılacağı konusunda yazılı görüş ve alacaklı vekiline yetki alır. Bu durumda eğer iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi terekeye dahil mal ortaklığın giderilmesi yönünde satılacak ise alacaklı veya vekili, Sulh Hukuk Mahkemesine ortaklığın giderilmesi davası açar. Eğer icra mahkemesi hakimi iştirakın çözülmesi yoluyla payın satış ve paraya çevirmesi yönünde görüş bildirmişse, alacaklı vekili verilen yetkiye dayanarak, Sulh Hukuk Mahkemesinde iştirakın çözülmesi ve paylı mülkiyete dönüştürülmesi davası açar.[62] Sonucuna göre borçlu mirasçının payının satışını ister.[63] Eğer, ortaklığın giderilmesi yoluyla açılan dava sırasında mirasçılar intikal işlemini yaptırarak paylı mülkiyete geçmişlerse açılan ortaklığın giderilmesi davasının takibinde hukuki yarar kalmadığından ya dava takip edilmeyerek düşürülür yada mahkeme hakimi tarafından davanın devamında hukuki yarar kalmadığından davanın reddine karar verir.[64] Davanın açıldığı zamanki şartlara göre karar verilmesi kuralı burada uygulanmaz. Çünkü açılan davadan beklenen sonuç hissenin paraya çevrilmesi yoluyla alacaklının alacağına kavuşmasıdır.[65]

Elbirliği halinde tereke payının paraya çevrilmesi para alacaklarına ilişkin uygulamaya aittir.Yine burada sayılan işlemler payın haczedilmiş olması halinde geçerlidir.

Şirket hisse haczi ve paraya çevrilmesi halinde ise tamamen tasfiye hükümleri uygulanarak tasfiye payından borçlunun payına düşen miktar alacaklının alacağının tahsiline ayrılmaktadır.[66]

  1.                     Taşınırların paraya çevrilmesi: Hacizli taşınırların satışı ,artırma suretiyle ya da 119.maddedeki şartların varlığı  durumunda pazarlıkla yapılması kabul edilmektedir.4949 Sayılı Yasanın 31.maddesiyle değişik İİK.m.119 bu konuyu açıkça düzenlemektedir.[67]

            Satış isteminden  itibaren en geç iki ay içinde, satışın yapılması gerekir.(m.112)[68] Değişiklikten önce bu süre bir aydır. Bu süre icra müdürünün işlemi yapması için tanınan süre olup buna uyulmaması, satışın irade bozukluğu nedeniyle feshini gerektirmez. Yalnız bu süre geçirilmiş bulunur ve arada değer düşmesi olmuşsa, bu zarardan icra müdürünün sorumluluğu gerekebilir.[69]

Artırmanın ne gün yapılacağı icra müdürü tarafından ilan edilir. İlanın şekli, artırmanın tarzı, yer ve günü ve gazete ile yapılıp yapılmayacağı icra müdürlüğünce ilgililerin yararlarına en uygun geleni gözetilerek belirlenir.[70] Bu bağlamda ilanın yayımlandığı tarih ile artırmanın artırmanın yapılacağı tarih arasında geçecek süre, taşınırlarda icra müdürünün takdirine bırakılmıştır.(m.114)İcra müdürü takdir hakkını yerinde kullanmazsa, buna karşı şikayet yoluna gidilebilir. Şikayetin artırmadan önce yapılamayacak şekilde artırma günü pek yakın bir tarih olarak belirlenmiş bulunursa, icra müdürünün isabetsiz olarak kabul ettiği ilan tarzı, artırma ve ihalenin şikayet yoluyla feshini istemek suretiyle hükümden düşürülür.[71]

İlanda bulunması gereken kayıtlar hakkında İİK.m.114/ll hükmü, taşınmazların satışına ilişkin İİK.m.126’da bu maddeye yapılan yollama gereğince orada da uygulanır.

Artırmanın özel yasa hükümleri gereği caiz olmadığı durumlar vardır. Örneğin belli kar haddiyle satışı gereken mallar artırmaya çıkarılmayıp, satılabilecekleri en yüksek fiyat üzerinden isteklilerden, gereği halinde, kur’a ile belirlenecek alıcıya ihale edilmek gerekir.[72]

  1. Artırmanın özellikleri: Satışa çıkarılan mal üç kez bağırıldıktan sonra en çok artırana ihale edilir.(iik.m.115) Her teklifin üç kez bağırılması,[73]artırmanın yapıldığı yerde katılanların duymasını sağlayacak biçimde artırmayı yöneten icra müdürü ya da görevlendirdiği kişi tarafından satışın bu fiyatla yapıldığı yolunda üç kez yinelenmesi demektir. Her tekrardan sonra daha yüksek pey sürülmüş olursa, önceki pey süren kişi, o teklifinden kurtulmuş olur. Peyin üçüncü defa yinelenmesine karşın ,daha yüksek bir pey sürülmediği takdirde, ihale diğer şartlar gerçekleşmiş olmak kaydıyla, o kimseye yapılmak gerekir. İhale yapıldıktan sonra daha yüksek sürülen pey dikkate alınmaz. Özellikle belirtmek gerekir ki; artırma devam ettiği halde, gece vakti başlamış ise, artırmanın ertelenmesi gerekmeyip, başlamış olan icra işlemi sürdürülerek ihalenin yapılması gerekir.[74](İİK.m.51)
  2. İİK.m.115[75]’in metninden de anlaşılacağı üzere, ihalenin yapılması için, önerilen bedelin takipte bulunan alacaklının haklarını karşılaması kastedilmemiş olup, takipte bulunan alacaklıdan önce gelen rehinli alacaklı varsa, bunun haklarının karşılanması gerekir. İhalelerde özel bir önem taşıyan bu ilkeye karşılama ilkesi (princep de la couverture) denilmektedir. Buna göre rehin bedelini ve masrafları karşılama duruma bakılarak satışa çıkarılması mümkündür. İhalenin yapılması için ayrıca bedelin haciz koydurmuş ve hacze aynı sırada iştirak olup satış istemiş olsun olmasın diğer adi alacaklı olanların alacaklarını karşılaması aranmaz. Satışı isteyen alacaklıdan başka bir alacaklının o taşınır üzerinde rehin sahibi olup olmadığının anlaşılması, doğal olarak o kişi tarafından istihkak iddiasının ileri sürülmesine bağlıdır. Bu iddia, satıştan önce ileri sürülüp, istihkak prosedürü içinde belirlendiği takdirde, ihale bedelinin saptanmasında dikkate alınır.Bu iddia satıştan önce ileri sürülmemişse, bu durum, haczin öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde önce sürülmesi şartı ile, söz konusu iddianın satış tutarı alacaklıya verilinceye kadar ileri sürülmesine engel olmaz ise de (İİK.m.97/lX), ihalenin yapılmasında bunun dikkate alınması imkansızdır.

Burada iki noktanın duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıklanması gerekmektedir. İlk önce, satış isteminde bulunan alacaklıdan önce gelen alacaklılar deyimi ile kastedilen amaç, rehin hakkına sahip olan alacaklılardır. Yoksa hacizde fiilen rüçhan hakkına sahip olacak alacaklının hakkının elde edilip edilmemesine bakılmaz. Gerçekten, maddeye (m.115) tekabül eden kaynak yasanın 126.maddesi, açıkça rehinle sağlanmış ve takip alacaklısının alacağına göre rüçhanlı alacakların toplamı dediği gibi, İİK. 115.madde o mal ile sağlanmış rüçhanlı alacakların toplamı deyimini kullandığı için aynı kümedeki alacakları kastetmiştir.[76] Eğer, hacze bazı alacaklılar iştirak edebilecek durumda olup, satış isteyen alacaklı hacze iştirak edemeyecek ve bu nedenle hakkını önceki haczin bırakacağı tutar üzerinden almak durumunda ise, ihalenin yapılması için satış bedelinin bu haciz koyduran alacaklıdan önce hakkını alması beklenecek olan diğer haciz uygulatan alacaklıların, alacağını karşılayıp karşılamadığına bakılmaz. Zira haciz koyduran alacaklıların, birbirine karşı yer alacağı sıra ve dereceler satış yapıldıktan sonra düzenlenecek sıra cetveli ile belirlenecektir. Yargıtay kararlarında da satıştan önce sıra cetvelinin yapılmamış olmasını ihalenin feshine sebep olamayacağını benimsemiş bulunmaktadır.

İkinci olarak, satış isteminde bulunan alacaklıdan önce gelen rehinli alacaklı yoksa ya da satış bizzat rüçhan sahibi rehinli alacaklı tarafından istenmiş ise, o zaman ikinci artırmada sürülen peyin herhangi bir düzeye ulaşması gerekmeden ihale yapılır. Başka bir deyişle, satış bedelinin satış isteminde bulunan alacaklının alacağını karşılamasına gerek yoktur.

Satıştan önce hacizli malda rüçhan hakkına sahip alacağın bulunduğu belirlenmiş olmasına karşın, ihale bu alacağın tutarı dikkate alınmadan yapılmış ise,  bu durum yalnız söz konusu rüçhanlı alacağın sahibine, ihaleye karşı ihale tarihinden başlayarak yedi gün içinde şikayet hakkı verir. Doğal olarak, rehinli alacaklı isterse, önerilen bedel kendi alacağını tümüyle karşılamamakla  birlikte, ihalenin yapılmasına muvafakat etmek ya da daha sonra şikayet etmeyerek, ihaleyi bozdurmak hakkını ortadan kaldırabilir. Fakat bu takdirde, Medeni Hukuk bakımından alacağında bir indirim yapmış olduğu kabul edilemez. Yani kalan alacak için borçluya başvurma hakkına sahip olur.

  • Satış bedeli kural olarak peşin para ile ödenir. Bununla birlikte icra müdürü, yedi günü geçmemek üzere, bir önel verebilir. Bedel verilmedikçe ve ihale kesinleşmedikçe, satılan mal alıcıya teslim olunmaz. Verilen süre içinde müşteri bedelin hepsini veremezse, icra dairesince ihale iptal edilir. (Değişik 2. fıkra: 3494 – 9.11.1988) İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen sorumludurlar. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairece tahsil olunur. Bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden tahsil olunur. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmayarak ihalenin feshine neden olan tüm alacaklıların da sorumluluklarını da bu hüküm kapsamında değerlendirmek gerekir. Buna karşılık, taahhüdünü yerine getirmeyen alıcının bu nedenle yol açtığı başkaca zarar varsa, bunun hakkında İİK.m.118/lll hükmü yürümeyip, dava açılması gerekir.[77]
  1. Taşınmazların paraya çevrilmesi:

Genel olarak: Taşınmazların cebri satışlarında değişmez önemli kurallar vardır. Taşınmazların mutlaka açık artırma yoluyla satılması gerekir. Hacizli taşınmazların, cebren pazarlıkla satışı imkansızdır. Artırma yapılacak satıştan önce pek önemli ve değişmez bir takım hazırlık işlemlerine gereksinim vardır ki, bunlar sırasıyla şunlardır:

  1. Satışın yapılması süresi(m.123):Alacaklının hacizli taşınmazın satılmasını bir yıl içinde isteyebileceği çalışmamızın önceki bölümlerinde hatırlatılmıştır.(m.106) İcra müdürlüğü, alacaklının satış talebinden itibaren (İİK’nun 6352 sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki hükümlerinin uygulanacağı icra takiplerinde) nihayetinde iki ay(İİK’nun 6352 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonraki hükümlerinin uygulanacağı icra takiplerinde ise nihayetinde üç ay) içinde haczili taşınmazı açık artırma ile satması gerekir.(m.123)Fakat icra müdürlüğünün bu belirtilen sürelerin geçmesi durumunda yapacağı satışlar da geçerlidir, bu süreye uyulmaması sebebiyle ihalenin feshine karar verilemez.[78]
  2. Açık artırmaya hazırlık,açık artırmanın yapılması ve ihale:6352 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sebebiyle İİK.m.126,127,129 değiştirildiğinden konuyu bu durum dikkate alınarak iki aşamalı olarak ele almak gerekir.
  3. İİK’nun 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki ve sonraki sürelerin hükümlerinin uygulanacağı icra takiplerinde, açık artırmanın yapılması ve ihale: Açık artırmaya hazırlık döneminde, satış için gerekli bütün hazırlık işlemlerinin yapılmasını gerektirir. Bu işlemler artırmanın ilanı, artırma şartnamesinin düzenlenmesi ve taşınmaz üzerindeki mükellefiyetlerin tespiti işlemlerini içermektedir.
  4. Açık artırma ilanı: Satıştan önce satış şartnamesinin düzenlenmesi [79]ve satışın (belirli kayıtları ayrıca kapsamak şartıyla) mutlaka ilanı gerekli olduğu gibi, gerek ilanın yapılması ve gerek şartnamenin hazırlanması satış gününe göre yasa tarafından belirlenmiş asgari bir zamandan önce yapılmak gerekir.Burada belirlenen süre m.126/l,c.1 gereğince en az bir aydır. Bu süre kamu düzenine ilişkindir, bu nedenle ihalenin feshi davası açıldığında hakim bu süreye uyulup uyulmadığını resen dikkate alması gerekir. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken gereken süreden daha az bir süre verilmiş olması durumuna has bir durum olup daha uzun sürede fesih sebebi olmaz.Çünkü kanunda en az kavramı kullanılarak sürenin bunun altına düşmesine engel vardır.Maddi hatalar için ilanla düzeltme süresi de satış tarihi ile satış tarihi arasında en az yedi gün olmasını gerektirir.Burada yedi günden az süre kalması halinde tamamlanması kabul edilmektedir.(m.126/l,c.2-4)[80] : Bu bağlamda, şartnamenin artırma gününden en az on gün önce, dairede herkesin görmesini sağlamak amacıyla açık bulundurulması gerekir. (İİK m.124/ll) İlanın ise, İİK m.126/l gereğince satış tarihinden itibaren en az 1 ay önce yapılması gerekir.  İlanın en az 1 ay önce yapılması zorunluluğu, olası alıcıların artırmadan zamanında bilgi edinmelerini sağlamak suretiyle taşınmazın gerçek değerini bulmasına yardım edecek bir unsur oluşturduğundan, kamu düzeni ile ilgili bir hüküm olarak değerlendirilebilir. İlanın işlevi, taşınmaza ilişkin mükellefiyetler listesinin hazırlanması ve giderek taşınmazın üzerindeki yüklerden arındırılması için ilk aşamayı oluşturmaktadır.
  5. İlanın içeriği: Artırma ilanında bulunması gereken özellikler ve içerikler m.126,Ynt.m.50’de belirtilmiş olup icra dosya no, satışın yapılacağı yer, gün ve saat, satışın yapılacağı yer açık ve kesin olarak belirtilmelidir.[81]

İİK hükümleri, icra müdürüne asgari sürelere uymak, şartname ve ilan koşullarını mutlaka görevini yüklemekle birlikte, asgari süreye uyduktan sonra, satış gününün belirlenmesinde olduğu gibi ilanın şeklini saptamakta da icra müdürüne taktir yetkisi tanımıştır.[82]Fakat icra müdürü belirli bir ilan şeklini öngördüğü takdirde, asgari sürelerin buna göre hesaplanması zorunludur. Buna göre, gazetede ilan dilen metnin esasa etkili olmayan maddi hataları bulması sebebiyle yeniden ilan edilmesi gerekirse, satış tarihini değiştirilmesi söz konusu olmadan hata ilanen düzeltilir. B u düzeltme ilanı ilgililere tebliğ edilmez; ancak, satış ile ilan tarihi arasında yedi günden az bir zaman kalmışsa, satışın daha önce ilan edilen günden en az yedi gün sonra yapılması gerekir. [83]Satış şartnamesinin ihaleden önce, en az on gün süreyle ilgililerin incelemesine açık tutulması gerektiğinden, şartname satış gününden on gün önce düzenlenmemiş olur, ya da şartnamenin iptali nedeniyle yeniden düzenlenen şartnamenin düzenlenme tarihi ile satış tarihi arasında on günlük bir süre bulunmaz ise ilanda bildirilen günde satış yapılamaz. Bu takdirde ilanın yeniden yapılması ve ilamda ilam tarihi ile artırma tarihi arasında bir aylık süreye uyulması gerekir.

  1. İlan örneklerinin İİK m. 127 uyarınca, alacaklı ve borçluya ve tapuda kayıtlı olup yerleşim yerleri bilinen ilgililere tebliğ zorunludur. İlgililer kapsamına kira sözleşmesini şerh verdirmiş olan kiracılarda girer.
  2. Satış işlemi icra takip işlemi olup resmi tatil günlerinde satış yapılamaz.[84]Satış ilanında satışın yapılacağı saatin açık ve kesin olarak belirtilmesi gerekir. İhale başlama saatinin belirtilmesinin yeterli olacağı ve bitiş saatinin belirtilmesine gerek olmadığı yönünde doktrinde değişik görüşler olmasına rağmen ilanda başlama ve bitiş saati gösterilmektedir. İlanda belirtilen saatte başlayan ihalenin bitiş saatine kadar alıcı bulunmasa da devamı gerekir. Ancak ve artırma devam ettiği sürece satış saatinin ilanda belirtilen süreye bağlı kalınarak bitirilmesi uygun görülmemektedir. Ancak ilanda bitiş saatinin belirtilmemesi olumsuz durumlar yaratacaktır. Bu halde saatinde başlayan ihalenin alıcı olmasa da mesai saati sonuna kadar devamı gibi bir durum çıkacaktır ki süre belirlenmesi olumlu olmaktadır.[85]
  3. Artırma şartnamesinin hangi tarihten itibaren icra dairesinde herkes tarafından görülebileceği (m.124/ll) de artırma ilanına yazılır.(m.262/2;Ynt.50/c)Artırma şartnamesi artırmadan önce en az on gün süre ile icra dairesinde herkesin görmesi için açık bulundurulacağından (m.124/ll)
  4. İpotek sahibi alacaklılarla (irtifak hakkı sahipleri dahil) diğer ilgililerin (m.128/l) taşınmaz üzerindeki haklarını ,özellikle faiz ve giderlere ilişkin iddialarını (MK.875-876), dayanağı olan belgelerle birlikte onbeş gün içinde icra dairesine bildirmeleri gerekir. Aksi durumda tapu sicilinde görülmeyen durumlar satış bedelinin paylaştırılmasında dikkate alınmaz.
  5. Artırma ilanına, satılacak taşınmazın cinsi, mahiyeti, bulunduğu yer ( mahallesi, sokağı, tapudaki kayıt tarihi ve numarası, pafta ,ada ve parsel numarası) ve yüzölçümü gibi önemli nitelikleri de yazılır. (İİK.m.126/son,m.114/lll; Ynt.m.50/son; Ynt.m.50/f)
  6. Satış şartnamesi ve diğer bilgilerin nereden öğrenilebileceği, masrafı verilmek suretiyle şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği de artırma ilanına yazılır. (İİK.m.126/son, m.114/lll; Ynt.m.50/son; Ynt.m.48)
  7. Bunlar dışında, artırma şartnamesine yazılması gereken hususların (m.124-125; Ynt.m.50), özellikle taşınmaz üzerindeki mükellefiyetlerin ve taşınmaza takdir olunan kıymetin, uygulamada yapıldığı üzere artırma ilanına yazılmasına gerek olmadığı gibi bu husus mümkün de değildir. Çünkü, artırma şartnamesinin yapılması için gerekli olan bilgilerin toplanması, artırma ilanı sayesinde mümkün olabilecek, ancak ilandan sonra taşınmaz üzerindeki mükellefiyetler tam olarak tespit edilebilecek (m.126/4,m.128) ve taşınmaz üzerinde şerh edilmiş bu mükellefiyetlere göre taşınmazın değeri takdir edilecektir.
  8. İlanın şekli :İlanın şekli ve ilanın gazete ile yapılıp yapılmayacağı, icra dairesi tarafından, ilgililerin menfaatlerine en uygun olanı göz önünde bulundurularak belirlenir.(m.126/son; m.114/ll) Uygulama, özellikle taşınmaz satış ilanları, hemen daima gazete ile yapılmaktadır. Taşınmazın kıymeti yüksek ise, taşınmazın bulunduğu yerdeki gazete ile yapılan ilan yeterli görülmemekte, ilanın yurt düzeyinde yayımlanan bir gazete ile yapılması gerekmektedir. İlanın yurt düzeyinde yayımlanan bir gazete ile yapılmasına karar verilmesi halinde tirajı ellibin üzerinde olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan  gazetelerden biriyle yapılır. (m.126/son,114/ll,c.2) Uygulamada artırmanın yalnız gazete ile ilan edilmesi yeterli görülmemekte, ayrıca artırma ilanının icra divanhanesine asılmasına, belediyede ilanına ve belediye hoparlörü ile duyurulmasına da karar verilmektedir. Satılacak taşınmaz bir köy sınırları içinde ise, köy halkının duymasını ve ihaleye katılmasını sağlamak için, artırma ilanının köy odasına ve köy halkının görebileceği başka yerlere de asılması gerekir.[86] İcra dairesince yapılması zorunlu ilanlar dışında, taraflar şartnamenin tamamını diledikleri vasıtalarla ayrıca ilan edebilirler. Bu, ilanlar özel niteliktedir ve resmi işlemleri hiçbir şekilde etkilemez.
  9. İlanın ilgililere tebliğ edilmesi: Artırma ilanının birer örneği ilgilileri tebliğ olunur.(m.127) Artırma ilanının bir örneği borçluya tebliğ olunur.(m.127)Borçlu icra takibi sırasında ölürse, takibe terekeye karşı kaldığı yerden devam edileceğinden, satış ilanının borçlunun mirasçılarına tebliğ edilmesi gerekir.[87]Borçlu icra takibinde vekille temsil ediliyorsa, satış ilanının borçlunun vekiline tebliğ edilmesi gerekir. Satış ilanının bir örneği alacaklıya tebliğ olunur.(m.127) Vekille temsil edilen dosyada tebliğin aynı sebeple alacaklı vekiline yapılması gerekir.
  10. Tapu sicilinde kayıtlı bulunan bütün ilgililer:Satış ilanının birer örneği, taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı bulunan ve tapuda adresleri yazılı olan bütün ilgililere tebliğ olunur. Satış ilanının tebliği gereken ilgililerin tapu sicilinde kayıtlı bulunmaları, bir ayni hak sebebiyle olabileceği gibi tapu siciline şerh verilmesi gereken hususlar (MK.m.1009-1011) nedeniyle de olabilir. Bu nedenle, satış ilanının tapu siciline şerh verilmiş önalım ve geri alım hakkı sahiplerine ve taşınmaz satış vaadi alıcısına da tebliği gerekir. Satış ilanının ,satışa çıkarılan taşınmaz üzerine daha önce haciz veya ihtiyati haciz koydurmuş olduğu tapu sicilindeki şerhten (MK.m.1010/2) anlaşılan ve adresi bilinen alacaklılara da tebliği gerekmektedir.
  11. Artırma şartnamesi:(m.124-125) Taşınmazı açık artırmada satın alan kişi, onu artırma şartnamesine göre iktisap eder. Artırma şartnamesinde yazılı olmayan mükellefiyetler alıcıya geçmez. Artırma şartnamesi alıcı için tapu sicili hükmündedir. Bu sebeple, artırma şartnamesinin tam olarak belirlenmesinde ve ilgililerin bu şartları öğrenmesinde büyük yarar vardır.İİK.m.124-125 ve Yönetmeliği m.49 bu şartların nasıl tespit edileceğini ve artırma şartnamesinin içeriğinin ne olduğunu düzenlemiştir.[88] Artırma şartnamesine; artırmaya katılacak olanların yatıracakları pey akçesi yatırması ve milli bankadan teminat getirmesi gerektiği yazılmalıdır. İİK’nun 6352 sayılı kanunla yapılan değişiklikten sonraki hükümlerinin uygulanacağı icra takiplerine ilişkin satışlarda, artırma şartnamesine elektronik ortamda teklif vererek artırmaya katılacaklarını teminat göstermeleri gerektiği ve elektronik ortamda teklif vermeye ilişkin hususlar da yazılır.[89]Artırmaya katılacakların teminat göstermeleri gerektiği şartının istisnası satılığa çıkarılan taşınmaz üzerinde hakkı olan alacaklının alacağı yüzde yirmisi şartını karşılıyorsa, bu alacaklının artırmaya katılması durumunda ayrıca bağlanma parası yada diğer adıyla teminat yatırması aranmamasıdır.[90]Birden fazla alacaklı bulunması durumunda sırasına göre payına düşecek bedelin alacağının yüzde yirmisini karşılaması durumu teminat için yine aranmayacağı belirtilmektedir. Haciz yolu ile takipte satış isteyen haciz alacaklısının alacağına rüçhanı olan ipotek alacakları karşılanmadan satış yapılamayacağından (m.129),alacağı muhammen bedelin yüzde yirmisi üzerinden veya daha fazla olan ipotek alacaklıları teminat göstermeden ihaleye katılabilirler.(m.124/lV) Buna karşılık, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip üzerine yapılan satışta (m.150/g) satış isteyen ipotek alacaklısından sonraki derecedeki ipotek alacaklılarının alacakları tutarının yüzde yirmisi oranında teminat yatırmaları gerekir. Teminat yatırma muafiyeti düzenleyen İİK.m.124/4 hükmü ,intifa hakkı sahiplerini kapsamaz. Satılan taşınmaz üzerinde intifa hakkı olanlar, satış bedelinden kendilerine isabet edecek miktarın çıplak mülkiyetinde tasarruf edemeyeceklerinden, artırmaya katılmaları halinde yüzde yirmi teminat yatırmakla yükümlüdürler.[91]
  12. Kıymet takdiri: İcra müdürlüğü taşınmazın kıymetini takdir ettirir.[92]Taşınmazın kıymetinin takdirinde, taşınmaz üzerindeki mükellefiyetlerin kıymete olan etkisi de nazara alınır.(m.128/ll,c.1)Buna göre, kıymet takdirinde taşınmaz üzerindeki mükellefiyetlerin kıymete etkisi de nazara alınacağından ,kıymet takdirinin ,mükellefiyetler listesinin kesinleşmesi üzerine yapılması gerekir.[93]Taşınmazın önceden takdir edilen kıymetini etkileyen mükellefiyetlerin ortaya çıkması halinde, icra dairesi satışa esas olmak üzere taşınmazın kıymetini yeniden takdir ettirir.(m.128/ll,c.2)

İcra müdürlüğü, taşınmazın kıymetini bilirkişiye takdir ettirir. Kıymet takdirine ilişkin rapor, borçluya, haciz koydurmuş alacaklılara ve diğer ipotekli alacaklılara tebligatın yapıldığı icra dosyasındaki, ayrıca bildirilmiş bulunması hali müstesna olmak üzere, tapudaki mevcut adresleri esas alınmak sureti ile tebliğ edilir.(m.128/ll,c.3)

Kıymet takdirinin tebliği üzerine ilgililer, kıymet takdirine ilişkin raporun tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesinin kıymet takdirine karşı şikayet yoluna başvurabilirler. Şikayet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin icra mahkemesi veznesine yatırılması halinde, mahkemece yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılır.(m.128/a,l)

İcra müdürlüğünün kıymet takdiri işlemine karşı, icra mahkemesinde süresinde şikayet yoluna başvurmayan ilgili kıymet takdirinin usulsüz olduğundan bahisle ihalenin feshini dava edemez.[94]Buna karşılık ,icra müdürlüğünün kıymet takdirine karşı, icra mahkemesinde süresinde şikayet yoluna başvurulmuş ise, icra mahkemesinin ve icra müdürlüğünün yaptırmış olduğu kıymet takdirinin usulsüz olduğundan bahisle ihalenin feshi davası açabilir.(m.134)Kesinleşen kıymet takdirinin yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde taşınmazın satılması halinde, yeniden kıymet takdiri yaptırılmasına gerek yoktur. Buna karşılık kesinleşen kıymet takdirinin kesinleşme tarihinden iki yıl içinde satış istenmezse yeniden satış istenmesi gerektiğinde kıymet takdirinin yeniden yaptırılması gerekir.[95]

 CEBRÎ İCRA YOLLARININ SINIRLI VE BELİRLİ OLMASI

Kanunilik ilkesinin bir yansıması olarak, cebri icra hukukunda icra işlemlerinin uygulama yollarının belirli ve sınırlı olması zorunludur. Gerek cebri icra yollarının sınırlı olması ve gerekse cebri icra hukukunda uygulanacak tedbirlerin belirli ve sınırlı olması ilkeleri birbirleriyle bağlantılıdır.[96]Modern takip hukukunda ihkak-ı hak yasaklanmıştır. Bu yüzden kişilerin haklarına kavuşması için uygulanacak cebri icra yollarında zorlama ve diğer alacağın tahsilinde uygulanacak yollar belirlenmiştir. Bu yüzden gerek alacaklı gerekse borçlu borcun ödenmemesi durumunda uygulanacak cebri icra yollarını bilir. Çünkü yasal olarak düzenlenmiş yollar herkesçe öğrenilecek ve ona göre davranılacaktır.

Maddi hukukta sağlanan haklar ve tanınan yetkiler geniş olduğundan, o hakların tanınmasını ve yerine getirilmesini emreden bir kararın elde edileceği medeni yargılama içinde bir sınırlama bulunmamaktadır. Ancak cebri icra hukukunda aşamalarda başvurulacak takip yolları sınırlı sayıdadır ve uygulanacak yolların kapsamı ve izlenecek olan yol belirlidir. Cebri icraya dair kanunda(İİK.) belirtilen yolar dışında  bir talepte bulunulamaz, icra organları bu tür talepleri yerine getiremez. Karma bir yol oluşturulamaz. İİK da her icra işleminin şartları ve uygulaması açıkça düzenlenmiş olup her işlem için belirlenen hükmün dışına çıkılması da mümkün değildir. [97]

Yukarı yapılan açılamalardan da anlaşılacağı üzere, alacaklının borçlusuna karşı başvuracağı yaptırımın devlet tarafından uygulanması gerekmektedir. Mevzuatımızda, bazı istisnalar dışında, kural olarak bir kimsenin zor kullanarak hakkını bizzat elde etmek için cebir kullanmaya yetkili olması durumunda, kişisel çıkarlar öne çıkarak duygusal tepkiler sebebiyle olumsuz sonuçlar ortaya çıkardı. Bu nedenle her yerde ,yaptırımın uygulayıcısı devlet organlarıdır. Ayrıca bu uygulayıcılar hakkında sorumluluk ve denetim mekanizması oluşturulmak suretiyle keyfiliğin önüne geçilmiştir. Diğer yandan yaptırım ,yerine getirilmesi istenen hakkın içeriğine ve özelliklerine uyum sağlamalıdır. Hukuki yükümlülüklerin icrası ya aynen ya da parasal olmak üzere iki şekilde ortaya çıkar. Roma hukukunda, klasik dönemde cebri icra kural olarak ancak parasal tazminat şeklinde gerçekleşmekte idi. Davalarda davalı, yerine getirmek zorunda kaldığı yaptırımın karşılığı olarak mahkum edilmekteydi. Roma hukukunda praetor hukukunda yer alan (actionas arbitrariaae) ile kısmen yumuşatılmış ve bir çok durumlarda aynen ifaya yer verilmeye başlanmıştır. Modern hukuk ise aynen ifası birinci sıra koymuştur. Belli bir malın teslimi, belli bir işin yapılması hakkındaki taahhütlerin aynen icrası gerektiği gibi nesnel (ayni) haklara saldırı  durumunda sadece hakkı zor kullanarak eline geçiren kişinin tazminat ödemesi biçiminde değil, fakat esas itibariyle gerçek malike hakkına ilişkin bulunduğu şeyin fiilen geri verilmesi suretiyle hukuk düzeni yeniden sağlanmış olacaktır.Aynen ifanın zor olduğu yada mümkün olmadığı durumda ,o malın alacaklıya sağladığı yararla orantılı olmayacak ölçüde borçlu için ağır bir yük gerektirdiği takdirde borçluya düşen yükümlülük tazminata dönüşecektir.Bugünkü İİK’da da özellikle malın yok olması halinde özellikle yedieminin yükümlülüğünde ve tasarrufun iptalinde tazminata dönüşme durumu uygulanmaktadır. Ancak bu istisnai durumu saymazsak ana kural hakkında aynen ifasının sağlanması için borçlunun zorlanması gerekmektedir. Bizzat borçlu tarafından yapılması gereken işlemin yerine getirilmesini sağlamak ya da konulan yasağa muhalefet etmesine imkan bırakmamak için, hukukun emrini yerine getirmeyen borçlunun belirli şartlar altında hapisle cezalandırılması dahi öngörülmüştür.[98] Aile hukuku ilişkilerinde aynen gerçekleşmesi gereken durumlarda da, buna paralel yaptırımlara başvurulduğu görülmektedir.[99]

İkinci olarak, borçların para ile yerine getirilmesi durumudur. Bu varsayım, öncelikle, konusu doğrudan doğruya para olan borçlar için geçerlidir. Ekonomi yaşamında paranın işlevi bilindiğine göre, bu tür borçların önemi ortadadır. Diğer yandan, konusu paradan başka bir şey olan borçların yerine getirilmemesi durumunda, alacaklının BK.’daki öngörülen seçimlik hakkını kullanmak suretiyle istemini parasal tazminata dönüştürmek yetkisi bulunduğuna ve aynen ifası mümkün olmayan edim ve yükümlülüklerin para bazında ödenmesi gerektiği dikkate alındığında, para borçlarının ne kadar geniş ve kapsamlı bir alana yayıldığı kolaylıkla ortaya çıkar.

Para borcunu ödemeyen borçluya karşı uygulanması gereken yaptırım, borcuna eşit değerde olan malları üzerinde onun tasarruf  yetkisini kaldırmak ve bu malları paraya çevirerek alacaklının hakkını vermek olacaktır. Borçlunun fiilen direnmesi durumunda, gereğinde zor kullanmak suretiyle uygulanacak bu yaptırıma haciz denilmektedir.

Borçlunun malvarlığı bütün borçlarının karşılığını oluşturur. Yani  ödememe durumunda alacaklılar bu malvarlığının belirli öğelerine, Devletin gücü aracılığıyla başvurmak suretiyle haklarını elde edebileceklerdir. Modern hukukun, Roma Hukukuna göre gösterdiği gelişme para borçları için cebri icranın öncelikle borçlunun bedenine değil, mallarına yönelik olması biçiminde gerçekleşmiştir. Roma hukukunda da öncelikle borçlunun mallarına başvurularak alacak tahsil ediliyordu. Ancak öncelikle borçlusunu belli şekiller çerçevesinde şahsen tazyik ve hatta hapsederek alacağın tahsilini sağlama yetkisine sahipti. Bunun tersine modern hukuklarda para borçları ve belli bir şeyin teslimine ilişkin olan borçlar için cebri icranın cebri icranın kural olarak mal üzerinde yürütüleceğini kabul etmiştir.[100]Ancak borçlunun varlığına yapılacak işlemi verimli kılmak amacıyla hapis ikinci derecede öngörülmüştür. Borçlunun mal beyanına yöneltilmesi için hapisle tazyik [101] ve alacaklısını zarara sokmak amacıyla yaptığı işlemlerden dolayı hapisle cezalandırılmasına ilişkin hükümler ,bu konuya örnek oluşturmaktadır.[102] Yukarıda izah edilen yollar dışında üçüncü bir yol da, alacağın rehinle sağlandığı durumlarda, rehnin paraya çevrilmesi prosedürüdür. Hatta ,kural olarak alacağın rehinle güvence altına alındığı durumlarda, rehnin paraya çevrilmesi hakkındaki prosedüre başvurulması gerekir.[103]Rehin hakkının mahiyeti ve hükümleri Medeni Kanunda düzenlenmiştir.[104]

Yaptırımlara dair incelemeden sonra yaptırımların uygulanmasına dair cebri icra kurallarını incelemek gerekmiştir.Bunun içi;

  1. Öncelikle, alacaklının bu yönde bir istemi olması gerekmektedir. Subjektif hakların kullanılması, esas itibariyle ,hak sahiplerinin iradesine bırakılmıştır. Bu nedenle cebri icrayı istemek yetkisinin hakka tasarruf eden kişiye ait olması kadar doğal bir şey olamaz.
  2. Borçlu ,borcunu yerine getirmemiş olmalıdır. Borçlunun kendisine düşen hukuki yükümlülüğü yerine getirmiş olduğu belirlenirse, artık cebri icra mekanizmasının işletilmesine gerek kalmaz. Hatta, para borcundan dolayı yapılmakta olan bir icra takibinin ,arada borç  ödenmiş olduğu takdirde, yürümesi beklenemez. Ödeme durumunda takibin hangi evrede olursa olsun, iptal edileceği yasamız tarafından açıkça kabul edilmiş, fakat belki ödemenin kanıtlanması bazı şartlara bağlı tutulmuştur.[105]
  3. Alacağın infaz gücüne sahip bir belgeye dayanması gerekir. İcrası istenen alacak icra kabiliyetine sahip bil belgeye dayanmıyorsa, onun cebren icrası düşünülemez. Ancak, alacağın nasıl bir belgeye dayanması gerektiği konusunda önemli bir ayrıma yer vermek zorunluluğu vardır:

Konusu paradan başka şey olan alacakların bir mahkeme ilamına dayanması gerekir. Böyle bir hak mahkeme ilamıyla tespit edilince, bu ilam hem hakkın varlığını belirlemek bakımından kesin hüküm oluşturulmakta hem de icra kabiliyetini taşıyan bir belge gücüne sahip bulunmaktadır. Paradan başka bir hak iddia eden alacklı, hakkın varlığını belirleyen bir mahkeme ilamını elde etmedikçe, varlığını iddia ettiği hakkın cebren yerine getirilmesini isteyemez.[106]

Para alacakları (Güvence verilmesine yönelik alacak da para alacakları hükümlerine bağlı tutulmuş olduğunda, güvence gösterilmesine ilişkin alacakları da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Para alacaklarının icrasını sağlamak için bunların bir mahkeme ilamına bağlanması zorunlu değildir.[107]

Burada izaha çalıştığımız gibi cebri icra uygulanacak kurallar sınırlı ve kuralların açıkça düzenlenmiş yani belirli olduğu kanunilik özelliği gereğidir.

CEBRÎ İCRA TEDBİRLERİNİN SINIRLI VE BELİRLİ OLMASI

Cebri icra tedbirlerinin sınırlı ve belirli olması, yukarıda açıklanan ilkeyle sıkı bağlantı içerisinde olup bir yönüyle onun uzantısıdır. Ancak cebri icra tedbirlerinin belirli ve sınırlı olması, daha somut bir görünüme sahiptir. Uygulanacak kurallar ile takip edilecek yolların belirlenmiş olması temelinde kanunilik özelliğini taşımaktadır.

Bu ilke aynı zamanda takipteki menfaat dengesi ile yakından ilgilidir. Bir yandan tarafların özel menfaatleri, diğer yandan takiple ortaya çıkan kamusal menfaat, ayrıca duruma göre üçüncü kişilerin menfaatlerinin bulunduğu hak arama isteğinin, takip hukukuyla somutlaşıp kamusal alana taşınması ile birlikte, artık kamusal menfaatin de ortaya çıkmasının bir sonucudur.

Kanunda belirtilen hangi takip yoluna başvurulursa başvurulsun, takip yolu içinde de , borçluya  ve onun malvarlığına müdahale sonucunu doğuran cebri icra tedbirlerinin tümü ,kanunda belirtilenlerle sınırlıdır. Her takip yolu için borçluya karşı gerçekleştirilecek işlemler belirlidir. Hukuka aykırı bir ilamın icra edilmesinde olduğu gibi, haksız bir cebri icra müdahalesi, borçluya ve üçüncü kişiye telafi edilemeyecek zararlar verme riskini taşımaktadır.

Borçlunun ve üçüncü kişilerin başvurdukları hukuki yollar, prensip itibariyle icra takibini kendiliğinden durdurmaz. Borçlunun ve üçüncü kişilerin haklarını savunmak amacıyla cebri icranın durdurulması ya da engellenmesinde menfaatleri vardır. Kanun koyucu da Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile İcra ve İflas Kanunu’nda borçlunun ve üçüncü kişinin menfaatlerini dikkate alarak cebri icrayı durduran geçici hukuki korumaları düzenlemiştir.[108]

Hukukumuzda mahkeme kararları kesinleşmeden icra edilebilirse de ,kanun bazı hallerde hükmün kesinleşmesini, icra edilebilirliği için şart koşmaktadır.(HMK geçicim.3;HUMK m.443/lV) Alacaklının temel hakkı niteliğindeki etkin hukuki koruma garantisi, bu hallerde kararın geçici olarak icra edilebilirliğinin sağlanması ile gerçekleştirilebilir.

İcra  ve İflas hukukundaki geçici hukuki korumalar, pek çok bakımdan klasik ihtiyati tedbirlerden ayrılmaktadır. Örneğin, ihtiyati tedbirlerin  koşullarından birisi maddi hukuk talebinin varlığı iken, icra ve iflas hukukundaki geçici hukuki korumalarda böyle bir talebin iddia ve yaklaşık ispat seviyesinde ispatı söz konusu değildir. Bu nedenle, bu hukuk dalına özgü geçici hukuki koruma kararlarını ihtiyati tedbir adı altında kavramlaştırmak isabetli değildir.

İcra ve İflas hukukuna özgü geçici hukuki korumalar da diğer geçici hukuki korumalar gibi bir tehlikenin engellenmesi ya da durdurulmasına yöneliktir. Borçlunun haczedilen malların satılması ya da iflasın açılmasında olduğu gibi cebri icranın ilerlemesi, çoğu zaman başlı başına bir tehlike teşkil etmektedir.

İhtiyati haciz kararını her durumda, ihtiyati tedbir kararını ise pek çok durumda, kararın icrası aşaması takip etmektedir. İhtiyati hacizde borçlunun borca yetecek miktarda malvarlığı değerlerine el konulmakta iken, konusu bir şeyin verilmesi ve işin yapılması olan ihtiyati tedbirlerde talep, geçici olarak zorla yerine getirilmektedir. Buna karşılık ,cebri icrada kararın fiilen yerine getirilmesi gerekmemektedir. Kısaca, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz prensip itibariyle cebri icra işlemlerini gerektirmektedir. Başka bir açıdan bakıldığında cebri işlemlerine özgü geçici hukuki himaye tedbirlerinin nasıl ve ne zaman konulacağı belirli olduğundan, cebri icra işlemlerine gerek olmadan verilir ve verildiği anda hüküm ve sonuçlarını doğurur.Bunlara örnek olarak şikayet yargılamasında takibin durdurulması(İİK.m.22)[109],bu kararın icrası için icra dairesi ya da yazı işleri müdürünün (HMK.m.393) cebri icra faaliyetlerinde bulunması gerekmemektedir.[110] Bu durum haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davalarında önem taşımaktadır. Cebri icra hukukunda haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan zararların tazmini yasada özel olarak düzenlenmiştir.[111] Şikayet yargılamasında takibin durdurulması(m.22),tehir-i icra kararı(HMK geçici m.3-HMUK m.443/lV;İİK.m 36) gibi diğer bazı geçici hukuki korumalarda ise tazminat talebi düzenlenmemiştir.Ancak bu tür tedbirlerde , alacağı geç tahsili ihtimali sebebiyle bir teminat daha başında alınmaktadır. Bu tür durumlarda haksız ihtiyati tedbir ve ihtiyati hacizden doğan tazminat davaları HMK.m.399 maddesi ve İİK.m.259’a dayanacağından genel yolla dava açmakta yarar vardır. Her iki hükümde de kararın icrası düzenlenmemiştir. Bu durumda zararın oluşması halinde zararın tahsili için kararın icrasına gerek yoktur. Cebri icraya özgü geçici hukuki himaye tedbirleri gereği verilen koruma kararı da karşı tarafı zarara uğratabilir.

Cebri icra hukukuna özgü geçici hukuki tedbirlerini kısaca ele alacak olursak:

  • Cebri İcranın Durdurulmasına Yönelik Geçici Hukuki Korumalar:Cebri icranın borçlunun mülkiyet hakkı gibi temel haklarına yoğun müdahalesi olduğu yukarıdaki bölümlerde konuya özgü olarak anlatıldı. Ancak cebri icraya özgü geçici hukuki koruma işlemleri sırasında gerektiğinde icra faaliyetini durdurmak, gerektiğinde engellemek suretiyle savunmasının haklılığını ispatlamaya imkan tanınmaktadır. Hukukumuzda borçlunun bu haklı menfaatleri değişik hükümlerle korunmaktadır.Bunlar:
    1. Şikayet Yargılamasında İcranın Durdurulması: İcra müdürlüğünün hukuka aykırı işlemi ,şikayet yargılamasında durdurulabilir.İİK.m.22 de şikayetin, icra mahkemesince durdurma kararı verilinceye kadar icrayı durdurmayacağı ‘Şikâyet, icra mahkemesince karar verilmedikçe icrayı durdurmaz hükmün lafzından da anlaşılacağı üzere açıkça düzenlenmiştir. Hükmün karşıt yorumundan icra mahkemesinin icranın durdurulmasına karar verebileceği anlaşılmaktadır. Ancak, icra mahkemesi kararı ile icra müdürlüğü işlemlerine idari yoldan hukuki koruma sağlanması durumu anlaşılsa da işlemler idare hukuku alanında sonuç doğurmamaktadır. Bu sebeple cebri icrada şikayet doğrudan memurun işlemine ve icrada yapılan işleme yönelik olsa da idari yargının değil hukuk yargılamasının alanına girmektedir. Şikayet uygulamasında uygulanan durdurma işlemi idari yargı alanına girmiş olsaydı, durdurma yürütmenin durdurulması işlemine benzetilerek (AY.m.125/V;İYUK m.27) yürütmenin durdurulması değerlendirilmesinde aranan üç şart kıyasen burada da aranacaktı. Ancak, cebri icrada uygulaması bulunan şikayet kurumu İİK. tarafından düzenlendiği için burada uygulanan cebri icraya özgü geçici hukuki himaye tedbirleri HMK daki ihtiyati tedbirleri düzenleyen HMK.m.389-406) hükümlerin kıyasen uygulanması gerekmektedir.6100 s.HMK.m.406/ll de özel hükümlerin saklı tutulmasına dair hükümlere açıkça atıf yapılmıştır.[112] İcranın durdurulması, işlemin geçici kaldırılması anlamına gelmemektedir. Örneğin hacze karşı şikayette icranın durdurulması sadece satışın yapılmasına engel oluşturmakta, yoksa borçluya bu mallar üzerinde tasarruf yetkisi sağlamamaktadır.[113] İcranın durdurulması teknik olarak ihtiyati tedbir sonuçlarını doğurmaz. İhtiyati tedbir ve şikayet yargılamasındaki tedbirler farklıdır. İhtiyati tedbirde talep üzerine karar verilmesi mümkün iken şikayet yargılamasında hakim talep olmasa da kendiliğinden (re’sen) işlemin durdurulmasına karar verebilir. Gerek işlemin durdurulması gerekse ihtiyati tedbirler, asıl hukuki korumadan önce ya da asıl hukuki koruma devam ederken talep edilebilir.[114] ,[115]
    2. Yargıtay’ın Vereceği İcranın Durdurulması (Tehir-i İcra) :6100 sayılı HMK.nun geçici 3.maddesi gereği uygulaması bulunan HUMK.m.443.ve İİK.m36.maddesine özgü bir geçici hukuki korumadır.[116]İcranın geri bırakılması hakkındaki usule dair işlemleri icra müdürlüğü tamamlar ve icra mahkemesi hakimi onayı alınırsa da icranın geri bırakılmasına Yargıtay ilgili dairesi verir.[117]Türk Hukuku’nda icranın durdurulması kararı, karardan önceki hukuki duruma dönülecek şekilde geriye etkili değildir. Uygulanan hacizler kalkmaz. İsviçre Hukukunda bunun aksine işlemin başından bu yana hüküm doğuran bir sonuç yaratmakta olduğu bildirilmektedir.[118]İİK.da mehaz kanunda olmamasına rağmen m.40[119] daki bozmanın icra işlemlerini olduğu yerde durduracağı hükmü düzenlenmiştir. Ancak, bozma kararı bile icra işlemleri bakımından geri etkili şekilde hacizlerin kalkmasına etkili olmamasına rağmen, geçici hukuki korumanın böyle bir sonuç doğurması, geçici hukuki himayenin asıl hukuki korumayı aşmaması prensibine aykırı düşer. Bu nedenle, hukukumuzda icranın durdurulması kararı ile yalnız icra işlemleri durmalı, bu işlemler geri alınmamalıdır.[120]
    3. İstihkak davasında İcranın Durdurulması: İstihkak davalarında hacizli mal hakkında cebri icranın durdurulması, mal paraya çevrilmişse bedelin alacaklıya ödenmemesi, diğer bir cebri icra hukukuna özgü geçici hukuki koruma tedbiri olarak karşımıza çıkmaktadır.(m.97/l)Şikayet yargılamasındaki hukuka aykırılığa rağmen burada geçici hukuki himaye tedbirini haklı kılan haczedilen mal üzerindeki istihkak iddiasıdır. Bu konuda karar verilebilmesi talep şartına bağlı değildir. Çünkü istihkak iddiası aynı zamanda cebri icranın durdurulmasını da içerdiğinden talebe bağlı olmadan icra mahkemesi hakimi istihkak iddiasına konu mal hakkındaki icranın durdurulmasına karar vermesi gerekir.[121] İcra mahkemesi hakimi istihkak iddiası sırasında m.97 gereği gerekli tedbirleri alırsa da istihkak davasında ,icra mahkemesi hakimi genel hükümler çerçevesinde tedbir kararları almak yetkisine sahip değildir.[122] Yalnız , istihkak davası sonuçlanmadan hacizli mal; takibin devamına karar verilmesi veya istihkak iddiasının geç ileri sürülmüş olması sebebiyle ,paraya çevrilmiş bulunursa ‘Yukarıdaki hükümler dairesinde kendisine istihkak talebinde bulunmak imkânı verilmemiş olan üçüncü şahıs, haczedilen şey hakkında veya satılıp da bedeli henüz alacaklıya verilmemişse bedeli hakkında, hacze ıttıla tarihinden itibaren yedi gün içinde, icra mahkemesinde istihkak davası açabilir. Aksi takdirde aynı takipte bu iddiayı ileri sürmek hakkını kaybeder. Bu halde davacının talebi üzerine merci hâkimi takibin talik edilip edilmemesi hakkında yukardaki hükümler dairesinde acele karar vermeye mecburdur. Bu karar diğer taraf dinlenmeksizin de verilebilir.İstihkak davası neticelenmeden mahcuz mal paraya çevrilmiş bulunursa merci hâkimi işbu bedelin yargılama neticesine kadar ödenmemesi veya teminat karşılığında veya halin icabına göre teminatsız derhal alacaklıya verilmesi hususunda ayrıca karar verir.’İİK.m.97/X) Fakat, bu hükmün uygulamasına geçilmemiş ise,yani takibin ertelenmesine karar verildiği halde ve dava henüz paranın alacaklıya ödenmesine karar verilmeden önce sonuçlandığı için henüz paranın alacaklıya verilmesi söz konusu olmamışsa, istihkak davasının alacaklı yararına hükme bağlanması, takip süreci üzerinde alacaklı yararına sonuçlar doğuracağından takip ve işlemler sürdürülecektir.Ancak kararın temyizi halinde yine m.36 gereği tehir-i icra talebinde bulunulması da mümkündür.[123] Bunun yanında İİK.m.97 gereği mülkiyet ve diğer ayni hak iddia eden kişiler yararına yedieminliği kabulü halinde bu malın muhafaza altına alınması mümkün olmayacağından (m.99), yalnız haciz uygulanırken icra müdürünün malı muhafaza altına almasına engeldir.Alacaklının açacağı istihkak davasında malın paraya çevrilmesini tehlikeye düşürecek sebebin ve davada haklılığın yaklaşık olarak ispat edilmesi şartıyla ,geçici hukuki himaye kararı verilebilir.[124] [125]
    4. Yargılamanın yenilenmesi davasında icranın durdurulması: Yargılamanın yenilenmesi davası açılması, icrayı durdurmayacağından, bu davada cebri icranın durdurulmasına karar verilebilir.(HMK. Geçici m.3/ll-HUMK m.449)Kanunda geçici hukuki korumanın şartı olarak ‘davanın ve hükmün mahiyetine ve ahvali saireye nazaran’ şeklinde bir ifade kullanılmıştır. Bu ifadenin davacı lehine değerlendirilmesi ile bu konuda dava açılması halinde böyle bir geçici hukuki koruma kararı verilmesine imkan sağladığı yönünde değerlendirmek gerekir.(HMK.m.381,335-340)[126]
    5. Tashih ve Tavzih İncelemesi Devam Ederken İcranın Durdurulması: Tashih (m.304) veya tavzih yoluna başvurulduğu zaman da (m.305-306),cebri icranın durdurulmasına karar verilebilmesi gerekir. İcrasında tereddüt duyulan hükümler, borçluya ağır zararlar verebileceğinden ,geçici hukuki koruma sağlanması gereklidir.Tavzihi düzenleyen hükümde icranın durdurulmasına atıf yapılıyordu. Ancak infazında tereddüt oluşan kararın tavzihi ve tashihi halinde icranın durdurulmasına dair geçici hukuki tedbirine yer verilmemesi eksikli olup bu yolun kapalı olduğuna dair hüküm bulunmaması da bu konuda geçici hukuki himaye tedbiri olarak icranın durdurulmasına karar verilebilmesi mümkün olmalıdır.[127]
    6. İhtiyati Tedbire İtiraz Yargılamasında İcranın Durdurulması: İhtiyati Tedbir hakkına itiraz yargılamasında icranın durdurulmasına karar verilebilir.(m.394)Böyle bir karar için, tedbirin hukuka aykırı bir şekilde verildiği hususunda mahkemede bir kanaat oluşması gerekmektedir. Burada itiraz edilen bir ihtiyati tedbir olduğundan yine ihtiyati tedbire aynı şekilde başka bir ihtiyati tedbir kararı ile engel olunması geçici hukuki himaye tedbirlerinin düzenleniş şekli ve felsefi yönüne uygun olmadığı düşünülebilir. Ancak durdurulan işlemin ihtiyati tedbirin kendisi değil icrası üzerinde durdurulması yönündeki geçici hukuki himaye tedbirinin de cebri icraya ilişkin bir koruma olduğu düşünülerek engel olmadığını düşünmekte yarar vardır.Ayrıca ,icranın durdurulması hakkında verilen geçici hukuki himaye tedbiri ile o tedbir kaldırılmamakta ,sadece tedbirin icrası durdurulmaktadır.[128]
    7. İflas Kararının Temyizi Üzerine tasfiyenin Durdurulması: İflas kararının temyizi üzerine tasfiyenin durdurulmasına karar verilmelidir. Mehaz İsviçre İcra ve İflas Kanunu’nun 174.maddesinin 3.fıkrasında, şikayet talebini inceleyen mahkemenin iflas kararının icrasını durdurduğu takdirde alacaklıların korunması için muhafaza tedbirleri alacağı düzenlenmiştir.Doktrinde mahkemenin ,iflasın kaldırılacağının yüksek ihtimal dahilinde olması halinde borçlunun malvarlığının terki suretiyle konkordato hazırlığı içinde olması ya da borcunu ödeyebileceği konusunda güvence vermesi halinde iflas kararının askıya alınmasına karar verilebileceği yönünde görüş bulunmaktadır. İcranın durdurulması kararı ile iflasın hüküm ve sonuçlarını doğurması kesintiye uğrar ve iflasın etkileri ancak geçici hukuki himaye tedbirlerinin kaldırılması ile ortaya çıkar.[129] İİK.m.164/ll gereği iflas kararının temyizi iflasın ilanına ve masanın teşkiline engel değildir. Yalnız ikinci alacaklılar toplantısı, iflas kararı kesinleşmedikçe yapılamaz.[130]Doktrinde yapılan yorumlarda ,İİK’nun 36.maddesinin esas itibariyle eda hükümlerinin yerine getirilmesi için başlatılacak ilamlı icra takibinin durdurulmasını amaçladığı söylenmektedir. Ancak HMK.m.350 ve 367 hükümleri ile İİK.m.36 hükmünün yalnız eda hükümleri için değil, iflas kararında olduğu gibi derhal icra edilebilecek tüm hükümler bakımından saklı tutmaktadır.  
    8. Menfi tespit Davasında Takibin Durdurulması ve Takibe Engel Olunması:İİK.72.maddesinin ikinci fıkrasında ,icra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkemenin, talep üzerine alacağın %15 inden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat karşılığında icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceğini düzenlemiştir. Burada açılan geçici hukuki koruma kararı ile icranın durdurulmasının ihtiyati tedbir olarak görülmesi kabul edilmiştir.[131] Bu konuda alınacak ihtiyati tedbirlerin ,tedbirin icrası sonucunda müstakbel takibin güvence altına alınması ya da eda işlevleri yerine getirmemektedir.[132] Açılan bu dava gereği takibin durdurulması şeklindeki geçici hukuki koruma, iki şarta bağlıdır. Talep sahibinin menfi tespit davasında haklılığı ve geçici hukuki koruma sağlanmasını haklı kılacak bir tehlike ,yaklaşık ispat seviyesinde ispat edilmelidir.[133]İcranın menfi tespit davasında durdurulması, esas itibariyle kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte önem kazanmaktadır. Çünkü bu takip yolunda itiraz ,satıştan başka icra takip işlemlerini durdurmadığından (İİK.m.169),ödeme emrine itiraz, haciz tehdidini ortadan kaldırmamaktadır. Ödeme emrine itiraz edilse bile on günlük ödeme süresi geçtikten sonra alacaklı haciz isteyebilmektedir.Bu takip yolunda itiraz ,icra mahkemesine yapılmakta ve icra mahkemesi talep olmasa da kendiliğinden takibin durdurulmasına karar verebilmektedir.(İİK.m.169a/ll)Bu karar da bir geçici hukuki koruma tedbiridir. Geçici hukuki himaye tedbirleri anayasal bir ilkeye dayanmakta olup yargılama ve takip hukukunda doğrudan yansıması vardır. Bu ilke ,hem geçici hukuki himaye tedbirini haklı kılan tehlikenin varlığı değerlendirilirken tarafların menfaatlerinin tartılmasını, hem de geçici hukuki korumanın içeriği belirlenirken karşı tarafa en az zarar veren tedbirin seçilmesini gerekli kılar. Bu nedenle takibin durdurulması yargılamasında her ihtimalde tarafların menfaatleri tartılmalı, davacı tarafın borçlunun menfaatleri ağır basmadığı sürece takibin durdurulması talebi reddedilmelidir.[134] Bu konuda kambiyo senetlerinin takibi halinde icranın durdurulmasına dair geçici hukuki himaye tedbirlerine karar verilmektedir. Ancak ölçülülük gereği bu kararın sadece icra takibini durdurmaya yönelik olması gerekmekte, aksine takibin yapılmaması yönünde tedbir kararları verilmemesi genel görüştür.İİK.m.72/lll gereği ,takipten sonra açılan menfi tespit davalarında geçici hukuki himaye tedbiri yasağı getirilmiştir. Bunun sebebi takibin sonuçsuz bırakılması istemli olabileceğindendir. Anılan hüküm gereği borçlunun gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın % 15 inden aşağı olmamak üzere teminat göstermesi şartıyla, paranın karşı tarafa ödenmemesi şeklinde geçici hukuki himaye tedbiri kararı verileceği düzenlenmiştir. İhtiyati haciz alınmak suretiyle açılan bir davada bu defa takipten sonra talep edilen geçici hukuki himaye tedbiriyle durdurma karar değerlendirmesinde iki farklı tedbir karşı karşıya gelmektedir. İhtiyati hacze karar verirken alacağın varlığı konusunda yaklaşık ispat kuralı olumlu görüş sahibi olan hakim aynı konuda takipten sonra talep edilen geçici hukuki himaye tedbiri talebini değerlendirirken çelişkiye düşmekte ve kamu güvenliğine zarar vermektedir. Bu yüzden ihtiyati haciz kararı alınarak başlanan takipte geçici hukuki himaye tedbiri talebi reddedilmelidir. İhtiyati haciz alınması halinde 10 gün içinde takibe geçilmesi gerektiğinden bu süre içinde takibin durdurulmasına dair talepler değerlendirilmeli, bu süreden sonra reddedilmelidir. [135]Türk Hukukunda kural kararların şekli anlamda kesinleşmeden ;istisnai olarak ise hükmün kanun yolu denetiminden geçtikten sonra icra edilmesidir. Taşınmazlara ve bunlara ilişkin ayni haklara, aile ve kişiler hukukuna ilişkin ilamlar gibi kanunda özel olarak belirtilen hallede ,hükmün şekli anlamda kesinleşmesinden sonra cebri icraya başvurulabilir.(HMK. geçici m.3-HUMK m.443)Bu yüzden temyiz incelemesi sonucu kararın bozulması halinde yeniden yapılacak yargılama ve hükmün tamamen farklı çıkması ihtimalleri sebebiyle tedbir kararı verilmelidir.[136] Mahkemece alınan muhafaza tedbirleri de konumuz açısından ele alınması gereken bir husustur. Muhafaza tedbirleri, mahkemenin hükmettiği ve doğrudan cebri icra organlarının aldığı muhafaza tedbirleri olarak ayrılmaktadır. Cebri icra organları ,hem muhafaza tedbirlerinin şartlarını incelemekte hem de almış olduğu kararı icra etmektedir. Mahkemece verilen geçici hukuki himaye tedbirlerinde ise mahkeme yalnız muhafaza tedbirlerine karar vermekte, kararı cebri icra organı yerine getirmektedir. Mahkemenin hükmettiği muhafaza tedbirleri İİK’nun çeşitli hükümlerinde düzenlenmiştir.(m.159,285/lll,161,162,163/ll) İflasın Ertelenmesi Davasında Davasında da gerek dava sırasında gerekse iflasın ertelenmesi kararıyla tedbir kararları verilir.Burada konumuz açısından önemli olan icra takibi yoluna başvurulamayacağı yönündeki tedbir kararı ile iflasın ertelenmesi kararı ile etkilerini doğuracak olan (İİK.m.179b) ve mahkemece erteleme tedbirlerine hükmedeceğinden (İİK.m.179a) ,yargılama devam ederken alınan muhafaza tedbirleri sona erer.[137]                    
    9. Genel olarak değerlendirme:

Cebri icranın durdurulmasına dair verilen geçici hukuki himaye kararları ihtiyati tedbir niteliğinde değildir.

İcranın durdurulması kararları, karardan önceki hukuki duruma dönülecek şekilde geriye etkili değildir.

İstihkak iddia edilen mal üçüncü kişinin elinde  ve malın cebri artırma ile paraya çevrilmesini tehlikeye sokan haller varsa ,İİK.daki düzenleme bulunmasa dahi HMK.m.391’e kıyasen malın yediemine teslimine yada ,üçüncü kişiye yönelik tasarruf yasağına karar verilebilir.

İflas kararının hukuka aykırı olduğuna yaklaşık ispat seviyesinde  kanaat getirildiği takdirde HMK.geçici 3.maddesi nedeniyle yürürlükte bulunan HMK.443.maddesine dayanılarak geçici hukuki koruma ile cebri icra faaliyeti olan iflas tasfiyesi durdurulabilir.

Nafaka ödenmesine ilişkin ilamların icrasında icranın durdurulmasına (İİK.m.36/lV) ,takipten sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yoluyla takibin durdurulmasına (İİK.m.72/lll) ve İflas yargılamasında takiplerin durdurulmasına (İİK.m.159/lll)karar verilemeyeceğine ilişkin geçici hukuki koruma yasakları Anayasa’ya aykırıdır.

Kambiyo Senetlerine Özgü haciz yoluyla takip dışında tüm ilamsız takiplerde ,ödeme emrine itiraz süresi içinde ve ödeme emrine itiraz edildikten sonra ,borçlunun geçici olarak korunmasını haklı kılacak bir tehlike ve bunun bertarafı  ihtiyacı bulunmadığından ,takibin durdurulmasına ilişkin geçici hukuki koruma talep edilemez.

Menfi tespit davasında takibin yapılmasının önlenmesi şeklinde geçici hukuki korumaya karar verilebilir.

Menfi tespit davasında takibin durdurulması ile ihtiyati haciz karşı karşıya geldiğinde ,alacağın mevcudiyeti ile ilgili ilk geçici hukuki koruma yargılamasında dikkate alınmalı ve çelişik kararların verilmesine engel olmak için ikinci talep prensip itibariyle reddedilmelidir.

Kesinleşmeden icra edilebilecek hükümlerde karşı tarafın menfaatleri ,icranın durdurulması (İİK.m.36) şeklinde geçici hukuki koruma ile dikkate alınırken, kesinleşmeden icra edilemeyecek hükümlerde aynı menfaat dengesi kurulamamıştır.

Mahkemece karar verilen muhafaza tedbirleri ve iflasın ertelenmesi de geçici hukuki koruma önlemidir, ancak ihtiyati tedbir niteliğinde değildir.

 ŞEKLE SIKI BAĞLILIK

Yargılamaya hakim olan ve takipte de geçerli olan ilkelerden olan yazılılık-sözlülük ilkesinin ,daha katı ve somut görünümü ,şekle sıkı bağlılık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ilke ,yine kanunilik ve belirlilik ilkesinin en somut tezahür şeklidir. Daha önceki bölümlerde bahsedildiği gibi belirlilik be kanunilik ilkesi keyfiliği engellemekte ve  menfaat dengesinin sıkı bir şekilde gözetilmesini sağlamaktadır.

İcra takip işlemlerinde yapılacak her işleme dair formlar gerek kanunla gerekse yönetmelikle belirlenmiş ve içerikleri tamamen açıklanmıştır.Bu yüzden  her işlemde kullanılacak form numarasıyla belirli ve bu formlarda hangi numaralı belgenin kullanıldığı belirlidir.

İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği, şekle sıkı sıkıya bağlılığın en iyi örneğidir. Her takip usulünde gönderilecek ödeme ve icra emirleri meşruhatlarıyla birlikte düzenlenmektedir. Bu belgelerdeki ihtaratların eksikliği dahi işlemin geçerliliğine olumsuz etki yapmaktadır.

Takibe ilişkin Kanun’da ve Yönetmelik’te belirtilen şekiller dışında, yeni yada karma formlar oluşturulamaz.Taraflar anlaşarak veya icra organları ihtiyaç olduğunu belirterek ne yeni bir form oluşturabilir ne de mevcut formlardan hareketle karma formlaar meydana getirebilirler.

lll.         SONUÇ

Bu ortak çalışmada ortaya koymaya çalıştığımız ,cebri icrada menfaat dengesi ,insan onuru, hukuk devleti ilkesi, hak arama özgürlüğü, adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkı, kişinin ve kişi özgürlüklerinin korunması ,ailenin korunması, eşitlik, ölçülülük ve sosyal devlet ilkelerinin gözetilmesi ve Anayasal haklara kanunla ve emsal kararlara getirilen güvenceleri inceledik.

Bugünkü anlamda sosyal devlet, toplum düzenini ve barışını korumak için kendiliğinden hak almayı yasaklamıştır. Bu nedenle hakkı ihlal edilen veya tehlikeye düşürülen bireyler devletin yetkili organlarından dava yoluyla yardım isteyebileceklerdir. Açılan davaların uzun sürmesi ve uygulamalarda meydana gelen belirsizlikler bireyler açısından bir takım sakıncaları beraberinde getirmektedir. Bu sakıncaların giderilmesi amacıyla henüz uyuşmazlığın sona ermesini beklemeden veya uyuşmazlık sona erinceye kadar kişilerin hukuki menfaatlerini geçici olarak güvence altına alan ihtiyati tedbir müessesesi hukuk sistemlerince düzenlenmiştir. Ayrıca çalışma konumuz olan cebri icranın kendine özgü ilkeleri gereği de uygulamalarda açıklık, kanunilik, belirlilik ve ölçülülük gereği uygulamada hakkaniyete uygunluk sağlanmaya çalışılmaktadır.

Bugünkü uygulamada zaman zaman aksaklıklar ve uygulama hataları bulunsa da cebri icranın kendine özgü ilkelerine bağlı yürütülecek çalışmalarda menfaat dengelerinin hassas bir şekilde gözetilmesi zaten sıkıntılı olan ve kimseyi memnun etmeyen cebri icra işlemlerine standart kazandırmaya devam edecektir.

Alacaklının alacağını en karlı şekilde ,borçlunun da en avantajlı şekilde hatta hiç ödeme yapmadan kurtulmayı düşündüğü icra işlemlerinde memnuniyeti sağlamak mümkün değilse de hakkaniyete uygun standartlar oluşturmak ortaya çıkan neticelerin kabullenilmesi açısından olumlu neticeler doğuracaktır.

Ödev konusuna daha uygun ve kusursuz bir çalışma ortaya koymak umuduyla  ödevimize son veriyoruz.

lV.          KAYNAKÇA

  1. Baki Kuru,İcra ve İflas Hukuku El Kitabı,İkinci Baskı,Adalet Yayınevi,Ankara 2013
  2. Baki Kuru,İcra ve İflas Hukuku El Kitabı,İkinci Tıpkı Basım Türkmen Kitabevi,İstanbul 2006
  1. Muhammet Özekes,İcra Hukukunda Temel Haklar ve İlkeler,Adalet yayınevi,Ankara 2009
  1. İlhan E.Postacıoğlu/ Sümer Atalay, İcra Hukuku Esasları,Vedat Kitapçılık İstanbul 2010
  2. Evrim Erişir,Geçici Hukuki Korumanın temelleri ve İhtiyati Tedbir Türleri,Xll Levha yayıncılık İstanbul 2013
  3. Mahmut Koçak, İcra ve İflas Kanunu-Açıklamalı-İçtihatlı,Cilt ll,3.Baskı,Seçkin yayınları ,Ankara
  4. Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Meral Sungurtekin Özkan/Muhammet Özekes ,İcra ve İflas Hukuku,Yetkin Yayıncılık,Ankara 2007
  5. Yavuz Süphandağ, Taşınmaz Satışında Uygulamalar,Bilge yayınevi,Ankara 2013
  6. Elif Kısmet Aslan,İcra ve İflas Hukukunda Taşınmaz Malların Açık Artırma Yolu İle Paraya Çevrilmesi,Güncel yayınevi,İzmir 2004
  7. Pınar Çiftçi,İcra Hukukunda Menfaat Dengesi,Adalet Yayınevi,Ankara 2010
  8. Zekeriya Yılmaz,Medeni Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Adalet yayınevi,Ankara 2013
  9. Hakan Albayrak,Medeni Usul ve İcra İflas Hukukunda Yaklaşık İspat,Yetkin yayınları,Ankara 2013
  10. Bilge Umar,Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi,Yetkin yayınları,Ankara 2011
  11. Yavuz Süphandağ,İcra ve İflas Hukukunda Uygulamalar,4.Baskı,Bilge yayınevi,Ankara 2008
  12. Haluk Çolak,İcra ve İflas Suçları ve Yargılama Usulü,Bilge yayınevi,Ankara 2005
  13. Ejder Yılmaz,Hukuk Muhakemeleri Kanunu,Yetkin yayınları,Ankara 2013
  14. Baki Kuru,Makaleler Medeni Usul Hukuku,İcra İflas Hukuku,Diğer Konular,Arıkan Yayınları,İstanbul 2006
  15. Sema Taşpınar, İsviçre Fedarl İcra Ve İflas Kanununda Yapılan Değişikliklere Genel Bir Bakış,75.Yaş Günü İçin Baki Kuru Armağanı, Türkiye Barolar Birliği, Ankara 2004
  16. Baki Kuru, Hukuki Mütaalalar,Yayınlanmamış Makaleler,Adalet Yayınevi,Ankara 2013
  17. Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, İcra Ve İflas Hukuku, Ders Kitabı, Yetkin Yayınları, Ankara 1991
  18. Mahmut Bilgen,İcra Ve İflas Hukukunda Sıra Cetveli,Adalet Yayınevi,Ankara 2011
  19. Uğur Bulut, İcra Hukukunda Ödeme Yerine Alacakların Devri(İİK.m.120),Adalet Yayınevi,Ankara 2013
  20. Saim Üstündağ,Makaleler İçtihat Tahlilleri,Ve Çeviriler,Adalet Yayınevi,Ankara 2010
  21. Mahmut Bilgen İflas Davaları,Adalet Yayınevi,Ankara 2008
  22. Ömer Ulukapı,İcra Ve İflas Hukuku Uygulamaları,Mimoza,Konya 1999
  23. Nazif Kaçak,İcra Ve İflas Suçları ,Kartal Yayınları,İstanbul 2004
  24. Nizam İpekçi,İcra Mahkemesi Tatbikatı Ve İcra İflas Suçları,Adalet Yayınevi,Ankara 2004
  25. Talih Uyar, Gerekçeli Notlu İçtihatlı İcra Ve İflas Kanunu, l-Vll Ciltler, Feryal Matbaacılık, Ankara
  26. Talih Uyar, Gerekçeli-İçtihatlı İcrave İflas Kanunu Şerhi, l-Xlll Ciltler, Feryal Matbaacılık, Ankara
  27. Nazif Kaçak,Açıklamalı İçtihatlı İcra Ve İflas Kanunu Şerhi,Adalet Yayınevi Ankara 2003
  28. Nazif Kaçak,Açıklamalı İçtihatlı İcra Ve İflas Kanunu Şerhi,Adalet Yayınevi Ankara 2004
  29. Nizam İpekçi,Uygulamalı İçtihatlı İcra Ve İflas Kanunu Şerhi ,Ankara 2006
  30. Ali Güneren,İcra Ve İflas Hukukunda İstihkak Davaları ,Adalet Yayınevi Ankara 2008
  31. Nazif Kaçak ,İcra Ve İflas Kanunu Şerhi, 2 Cilt,Seçkin Yauyınları Ankara 2006
  32. İlhan E.Postacıoğlu,Makaleler Ve Karar İncelemesi,Vedat Kitapçılık İstanbul 2011
  33. Kazancı İçtihat Bilgi Bankası (içtihatlar bu programdan alınmıştır)
  34. Kudret Aslan,Hacizde Sıra (Tertip), AÜHFD, Yıl 2005
  35. Cengiz Serhat Konuralp İcra Ve İflas Hukuku’nda İhtiyati Tedbirler İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı İstanbul 2006

 

[1] Pınar Çiftçi, İcra Hukukunda Menfaat Dengesi,  Adalet Yayınevi,  Ankara 2010,  s.113

[2] Muhammet Özekes,  İcra Hukukunda Temel haklar ve İlkeler, Adalet Yayınevi, Ankara 2009, s. 65-67

[3] Yargıtay 4. Hukuk dairesi E. 1994/2588 K. 1994/8350 T. 11.10.1994 ,2004/m.5,97 : İstihkak iddiasının çözümlenmesi gerekirken icra memurunun takibe devam ederek mahcuz malın satışını yapması hatalıdır. İcra İflas Dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davaları idare aleyhine açılabilir.

[4] Cebri icra hukukunda yedi emine tevdi edilen malın usulüne uygun olarak korunması gerektiğinde tesliminin sağlanmaması, taahhüt edilen sürede borcun ödenmemesi halinde uygulanan hapis, nafaka yükümlülüğüne uymama ve hapsen tazyik kararları,  borcundan dolayı kişinin mallarına haciz konulması ve muhafazaya alma işlemleri de kişinin temel hak ve hürriyetlerinin önceden düzenlenmiş yasalar gereği kısıtlanmasıdır; Nizam İpekçi, İcra Mahkemesi Tatbikatı ve İcra İflas Suçları, Adil Yayınevi, Ankara, 2004, s. 43, 322-337, 556-557,561,563,570,599; Nazif Kaçak, En son değişikliklerle açıklamalı- İçtihatlı İcra ve İflas Suçları, Kartal Yayınevi, Ankara 2004; İlhan E. Postacıoğlu -Sümer Altay, İcra Hukuku Esasları Güncelleştirilmiş Genişletişmiş 5. Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010, S.1-5

[5] Hakan Pekcanıtez –Oğuz Atalay – Meral Sungurtekin Özkan- Muhammet Özekes,  İcra ve İflas Hukuku 5.Baskı, Yetkin Yayınları,  Ankara 2007,  s.78; Özekes,  age,  s.90

[6] Pekcanıtez- Atalay- Sungurtekin Özkan- Özekes, İcra ve İflas Hukuku, s.74,78

[7] AY.m.13, c.1; Pınar Çiftçi, İcra Hukukunda Menfaat Dengesi, s.125

[8] Yargıtay 4. Hukuk dairesi E. 2011/12599 K. 2011/11649 T. 3.11.2011,2004/m.5 : Dava, icra dairesi görevlilerinin kusurlu eylem ve işlemleri sebebiyle uğranılan zararın davalı Adalet Bakanlığı’ndan alınması istemine ilişkindir. İcra ve İflas Yasası’nın 5. maddesi gereğince, İcra ve İflas Dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davaları, ancak idare aleyhine açılır. Bu davalara adliye mahkemelerinde bakılır. İcra müdürünün hatalı işleminden dolayı Adalet Bakanlığı’na karşı açılan davaya adli yargıda bakılması gerekir. Devletin zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan görevlilere rücu hakkı saklıdır.

[9] İcra Müdürünün yasal dayanağı bulunmayan işlemleri yapmasının suç teşkil etmesi durumu gibi

[10] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1990/12-32 K. 1990/160 T. 7.3.1990 2004/m.21,8:: İcra memuru huzurunda yapılan ve tutanakla tesbit edilen tebligat geçerli sayılır. İcra iflas dairelerinin tutanaklarının hilafı sabit oluncaya kadar muteberdir. Uyuşmazlığın niteliğine göre genel mahkemeden alınmış bir ilam olmadıkça bu tutanakların geçerliliklerini sürdüreceklerinin kabulü icap eder.

[11] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2012/6059 K. 2012/22571 T. 26.6.2012 ;2004/m. 79,85 : Alacaklı vekili tarafından icra müdürlüğüne başvurularak borçlunun malları üzerine haciz konulmasının talep edildiği, bu talebin icra müdürlüğünce borçlu şirkete ait hiçbir evrak bulunmadığından bahisle reddedilmesi üzerine, alacaklı vekilinin icra mahkemesine başvurarak usul ve yasaya aykırı kararın iptalini istemiştir. Haciz isteminin icra memurunca yerine getirilmesinin zorunlu olduğu ve icra memuruna, haczedilecek menkul, gayrimenkul yada hakların niteliği esas alınarak bunların haczinin mümkün bulunup bulunmadığı konusunda bir takdir yetkisi tanınmadığı gözetilmelidir. Mahkemece şikayetin kabulü gerekirken reddine karar verilmesi isabetsizdir.

[12] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2011/8273 K. 2011/26322 T. 5.12.2011;3213/m.40,2004/m.79,85; İcra müdürüne, alacaklının haciz isteminin yerine getirilmesi konusunda, takdir yetkisi tanınmadığı gibi, başka alanlarda tanınmış takdir yetkisinin kapsamının yorum yolu ile genişletilmesi de mümkün değildir. Gerek İİK’nun 79.maddesi, gerekse İİK’nun 85.maddesi içeriğinden ortaya çıkan sonuç, icra müdürlüğüne, haciz uygulaması konusunda bir takdir yetkisi tanınmadığıdır. Borçlu haczi caiz olmayan bir malın haczine, malın haczi sırasında muvafakat edebileceği gibi, şikayet yoluna gitmeyerek de zımnen rıza gösterebilir.213 Sayılı Maden Kanunu’nun 40. maddesi gereğince; madenin işletilmesinde gerekli olan kuyular, ocaklar ve galeriler ile makineler, binalar, yer altında ve yer üstünde kullanılan her türlü nakil vasıtaları ile madenin çıkarılması, temizlenmesi, izabesi gibi cevherin kıymetlendirilmesine yarayan alet ve tesisler ve bir senelik işletme malzemesinin haczi mümkün değil ise de, bu husus haciz işleminden sonra, borçlu tarafından şikayet konusu yapılabileceğinden ve haczedilmezlik iddiası ancak borçluya tanınan bir hak olduğundan, icra müdürlüğünün, alacaklının haciz talebinin reddine dair kararının iptali gerekir.

[13] Özekes, age, s.88-92; Çiftçi Pınar, age 125-128

[14] Postacıoğlu-Altay, age, s.6- 8

[15] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2007/22579 K. 2008/728 T. 21.1.2008,2004/m.24, 58 : Takibe dayanak ilamda, “ayıplı ürünün iadesine, aynen ifa mümkün olmazsa İİK’nun 24. maddesine göre işlem yapılmasına” karar verilmiştir. Bu durumda alacaklının, ilama uygun olarak aynen ifayı talep etmesi, aynen ifa mümkün olmazsa İİK’nun 24. maddesi uyarınca işlem yapılmasını istemesi gerekir. Kendiliğinden bir bedel belirleyerek talep etmesi ilama aykırılık oluşturur.

[16] Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Değiştirilmiş 2. Baskı ,Yetkin Yayınları, Ankara 2013,s.1702-1710

[17] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2008/12-451 K. 2008/453 T. 25.6.2008 ,2004/m. 30, 32 ,4857/m. 21  : İş Mahkemesince, “alacaklının işe iadesine, işe başlatılmaması halinde 4 aylık tazminat tutarı ile 4 aya kadar ücret ve haklarının iadesine” karar verilmiştir.Takip dayanağı olan bu ilamın yargılama giderleri ve avukatlık ücreti dışındaki kısımlarının eda hükmünü içermediği anlaşılmaktadır. İlam bu hali ile tespit niteliğinde olduğundan ilamlı icra takibine konu olamaz.;Yargıtay 14. Hukuk dairesi E. 2007/585 K. 2007/1832 T. 27.2.2007 ,2004/m.30 ,1086/m.74 : İcra ve İflas Kanunu’nun 30. maddesi hükmünce bir işin yapılmasına veya yapılmamasına dair olan ilamların infazı sırasında masrafın nasıl tahsil edileceği hükme bağlanmış bulunmaktadır. Anılan hüküm gereği yıkım masraflarını ilamda peşinen hüküm altına alınması gerekmez. Zira bu gibi giderler İcra Müdürü tarafından yasanın belirlediği usule göre sonradan ilamın infazı sırasında tahsil edilir. Mahkemece davacının yıkım giderlerine ilişkin isteminin reddi yerine bu konuda bir karar verilmemesi de doğru değildir.

[18] Yargıtay 6. Hukuk dairesi,  E. 2011/8443 K. 2011/12748 T. 23.11.2011,2004/m. 58,269 : Dava, kesinleşen icra takibine dayalı olarak temerrüt sebebiyle tahliye istemine ilişkindir.Kiralananın tahliyesine yönelik takip yapılması durumunda tahliye isteğinin de takip talepnamesinde yer alması gerekir.Takip dosyası içinde bulunan takip talepnamesinde “borcun 30 gün içinde ödenmediği takdirde, akdin feshiyle mecurun tahliyesin talep ve dava olunacaktır” denilmek suretiyle haciz ve tahliye isteklerine yer verildiği görülmüştür. Takip talepnamesinde haciz ve tahliye istemlerinin yer aldığı görülmekle mahkemece işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

[19] Yargıtay 6. Hukuk dairesi E. 2011/6213 K. 2011/11705 T. 27.10.2011,2004/m.58/5,269 : Dava, İ.İ.K.nun 269/a maddesine dayalı tahliye istemine ilişkindir. Kanunun düzenlemesi uyarınca ilamsız icra kural olarak yalnız para ( ve teminat ) alacakları için mümkündür. Bu kuralın istisnalarından biri olan kiralanan taşınmazların kira bedelinin ödenmemesi sebebiyle ilamsız tahliyede takip talebi ve içeriği kural olarak genel haciz yoluyla takipteki 58. maddede gösterilen şartlar gibi ise de kira alacağından başka, kiracının tahliyesini de isteyen kiraya verenin takip talebi örneğinin 7 numaralı bölümünün karşısındaki boş yere tahliye istemini yazması yeterlidir. Başlatılan takip talebinde tahliye istemi bulunmaktadır. Borçlu kiracı iflasa tabi olmadığına göre yapılması gereken haciz takibidir. Nitekim takip talebinde haciz yolu yazılmamış ise de ödeme emri örneğinde kira alacağından dolayı haciz talep edilebileceği borçluya ihtar edilmiş, ödeme emrine itiraz edilmeyerek takip kesinleşmiş, alacaklı da İ.İ.K. 269/a maddesine dayanarak tahliye isteminde bulunmuştur. İlamsız icra yolunun istisnalarından olan bu takip talebinde tahliye isteminin bulunması zorunlu ve yeterli olup, takip yolunun belirtilmemiş olması kiralananın ilamsız icra yoluyla tahliyesinin istenmesine engel olmadığı gibi takibi de geçersiz kılmaz. Bu sebeple işin esası incelenerek bir karar verilmesi gerekir.

[20] Bu rejimin mantıki dayanağının, para borcunun mahiyetinden ileri geldiğini, para borcunun alacaklısının menfaatinin alacağını biran önce tahsil etme yönünde ortaya çıktığı bu nedenle, belirli koşullara uyulmak kaydıyla para alacaklarının tahsili sürecinin münhasıran dava yoluyla ileri sürülebilen başka tür alacaklara nazaran daha elverişli hale geldiği kabul edilmektedir. Postacıoğlu – Altay, age, s.8(dipnot 21:Amonn/Walther, 1, No14)

[21] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2012/12-1072 K. 2013/496 T. 10.4.2013,6762/m.623, 690 ,818/m.83 ,2004/m.58 ,3095/m.4/a : İstek, icra memuru işlemine ait şikayetin kanun yolu ile iptali istemine ilişkindir. Şikayetçi-alacaklı, şikayeti ile; yabancı para borcunun tahsiline ilişkin icra takibinde, alacağın fiili ödeme tarihindeki değeri esas alınarak, bakiye dosya alacağının hesabının isteme aykırı yapıldığından icra müdürlüğünün kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Bononun yabancı memleket parası üzerinden düzenlenmesine olanak bulunmaktadır. Alacaklı takip talepnamesinde yabancı para alacağının fiili ödeme günündeki kur değeri üzerinden ödeme yapılmasını istemiştir. Alacaklı, seçimlik hakkını fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesi yönünde kullandığından, 3095 Sayılı Kanun’un 4/a maddesi vade tarihinden fiili ödeme tarihine kadar Devlet Bankalarının Amerikan Doları ile açılmış bir ( 1 ) yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranına göre işlemiş faiz isteyebilir.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2010/3716 K. 2010/4675 T. 2.3.2010818/m.83,2004/m.41, 58 : 3678 Sayılı Kanunla Borçlar Kanunu’nun 83. maddesine eklenen son fıkraya göre; “Yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde alacaklı bu borcun vade veya fiili ödeme günündeki rayice göre Türk Parası ile ödenmesini isteyebilir”. Ancak İİK.’nun 58/3. maddesine göre alacağın Türk parası ile tutarının takip talepnamesinde gösterilmesi zorunludur. Aynı zorunluluk, İİK. nun 41. maddesi delaletiyle icra emri için de geçerlidir. İncelenen takip talepnamesi ve icra emrinde alacağın … EURO’luk kısmının Türk Parası karşılığı belirtilmemiştir. Bu noksanlık kamu düzeni ve devletin hükümranlık hakları ile ilgili olup, takibin her safhasında doğrudan doğruya göz önünde tutulmalıdır. Kamu düzenine aykırılıkta aleyhe bozma ilkesi irdelenemeyeceğinden, mahkemece anılan kısım yönünden re’sen takibin iptaline karar verilmesi gerekir. ; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2006/11736 K. 2006/14030 T. 27.6.2006, 2004/m. 58/3 :İİK.nun 58/3. maddesi gereğince: alacak belgeye dayanmakta ise, belgenin aslının veya alacaklı yahut mümessili tarafından tasdik edilmiş, borçlu sayısından bir fazla örneğinin takip talebi anında icra dairesine tevdii mecburidir.Somut olayda takipte takip dayanağı belirtilmiş olmasına karşın kredi sözleşmesi ve hesap özetinin aslının veya onaylı örneğinin takip talebine eklenmediği icra takip dosyasının incelenmesinden anlaşılmaktadır. Mahkemece şikayetin kabul edilerek ödeme emrinin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle istemin reddi isabetsizdir.

[22] Özekes, İcra Hukukunda Temel Haklar ve İlkeler, s.94; Pekcanıtez – Atalay –Sungurtekin Özkan – Özekes, İcra ve İflas Hukuku s.230-240

[23] Yargıtay 8. Hukuk dairesi E. 2012/3129 K. 2012/3582 T. 2.5.2012,2004/m.24, 366 : Takip konusu ilamda araç bedelinin tahsili, açılan davada ayıplı olduğu iddia edilen otomobilin davacı ( takip alacaklısı ) tarafından iadesi koşuluna bağlanmıştır. Alacaklı bu koşulu gerçekleştirdiğini ispat etmedikçe lehine hükmedilen alacak için takip başlatamaz. Somut olayda, alacaklının paranın takibi için takibi başlatmadan önce aracı borçlulara teslim ettiği ya da İcra Müdürlüğüne teslim için hazır ettiği anlaşılamamaktadır. O halde mahkemece yukarda açıklanan sebeplerle borçluların şikayetinin kabulüne karar verilmesi gerekir.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2011/8188 K. 2011/26968 T. 6.12.2011,2004/m.24,128/a : İİK.nun 24.maddesi taşınır teslimine ilişkin olup, maddenin 4.fıkrası taşınırın borçlu yedinde olmaması halini düzenlemektedir. Buna göre taşınırın borçlu yedinde bulunmaması durumunda, taşınır malın değeri ilamda yazılı değilse veya çekişmeli ise icra müdürü tarafından haczin yapıldığı tarihteki rayice göre takdir olunur. İİK.nun 24/5. maddesine göre ise, hükmolunan taşınırın değeri, borsa veya ticaret odalarından, olmayan yerlerde icra müdürü tarafından seçilecek bilirkişiden sorulup alınacak cevaba göre tayin edilir. Dayanak ilamda belirtilen aracın misli, borçlu elinde bulunmadığından icra müdürlüğünce Denizli Ticaret Odasından sorularak aracın değerinin tespitinin istenilmesi İİK.nun 24. maddesine uygundur. ; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu E. 1954/3 K. 1954/13 T. 14.4.1954 ,2004/m.24: Orman ürünlerinin aynen teslimine ilişkin kesinleşmiş ceza mahkemesi ilamlarının yerine getirilmesinde teslimi istenen şeylerin yokluğu ya da değerinin ilamda gösterilmemesi durumunda, İcra – İflas Yasası`nın 24. maddesi uyarınca, icra memurluğu, gerekli değer belirlemesini yapar.

[24] Yargıtay 14. Hukuk dairesi E. 2013/1900 K. 2013/4332 T. 22.3.2013,2004/m.30 : Dava, mera vasıflı taşınmaza elatmanın önlenmesi, muhdesat şerhinin terkini, kal ve tazminat isteğine ilişkindir. Davalı, taşınmazı kullanmaktan vazgeçmez ve kal konusu şeyi yıkmaz ise, bilirkişilere gideri hesaplattırıldıktan sonra, alacaklı onay verirse, ileride hükme gerek kalmaksızın borçludan alınmak üzere ondan peşin alınarak, onay vermez ise borçlunun yeterli miktarda malı haciz ve paraya çevrilerek ilam gereği yerine getirilir hükmünce bir işin yapılmasına dair olan ilamın İcra Müdürlüğüne verilmesi üzerine borçluya bir icra emri gönderilerek ilamda gösterilen süre içinde ve eğer süre verilmemişse işin mahiyetine göre başlama ve bitirme zamanları tayin edilerek İcra Müdürlüğü tarafından o işin yapılması emredilir. Görülüyor ki, ilamın kal giderlerine ilişkin kısmının infazı, ilamın infazı sırasında ve icra müdürüne aittir. Mahkemece, İcra İflas Kanununun açık hükmüne rağmen davalıları kal ile yükümlü kılacak şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. ;Yargıtay 14. Hukuk dairesi E. 2012/7337 K. 2012/8111 T. 7.6.2012,2004/m. 30 : Dava, müdahalenin men’i, kal ve eski hale getirme bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Bir işin yapılmasına dair ilamlar sebebiyle sarf edilecek giderlerin ya icra dairesinin tayin edeceği bilirkişinin bulduğu bedelin talepte bulunan tarafından ileride borçludan tahsil olunmak üzere ödeneceği veya icra dairesinin borçlunun haczedeceği malından karşılanmak üzere ilamın infaz edileceği kabul edildiğinden ilamın icrası için yapılacak giderler ancak mahkeme hükmünün kesinleşmesi ve icra müdürlüğünden infazının talep edilmesi halinde icra müdürünün belirleyeceği yöntemle tahsil edilebilecektir. Bunun açılan davada peşinen istenme olanağı yoktur. Mahkemece anılan yasa hükmü gözden kaçırılarak kal masraflarının peşinen yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi doğru değildir. ;Yargıtay 18. Hukuk dairesi E. 2008/10869 K. 2008/11465 T. 3.11.2008,2004/m.30 : Bir işin yapılmasına ( yerine getirilmesine ) ilişkin ilamların ne şekilde infaz edileceği açıkça hükme bağlanmış olup, somut olayda dava konusu edilen ve mahkemece eski haline getirilmesine hükmedilen balkonların ilgili davalılar tarafından kendilerine verilen süre içinde eski hale getirilmemeleri durumunda bunun davacı tarafça yerine getirilmesi ve giderlerinin davalı yandan tahsili yolunda hüküm kurulması anılan Yasa maddesi karşısında doğru değildir.

[25] Yargıtay 19. Hukuk dairesi E. 1995/7637 K. 1995/8258 T. 10.10.1995 ,2004/m.195,198,206,207 : Konusu yabancı para olan alacakların iflasın açıldığı andaki döviz kuru üzerinden Türk parasına çevrilerek iflas masasına yazdırılmalıdır ;Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2009/14-124 K. 2009/158 T. 6.5.2009, 2004/m.198,199,235, 4077/m.1,2,3,23 : Dava, konut niteliğindeki taşınmazla ilgili satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Doğal olarak, böylesi bir dava, sözleşmeye konu taşınmazın mülkiyetine yönelik bir iddiayı ve istemi içereceğinden; direnme kararında dayanılan ve konusu para olsun-olmasın, sadece alacaklarla ilgili prosedürü düzenleyen İcra ve İflas Kanunu’nun 235. maddesinin ve ilgili diğer hükümlerin ( 198. ve 199. madde gibi ) kapsamı dışında kalacaktır. Davadaki tapu iptali ve tescil isteminin dayanağını oluşturan sözleşmenin konusu, konut niteliğindeki bir taşınmazın satımının vaadidir ve bu yön çekişmesizdir. 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un amaç, kapsam ve tanımlarla ilgili 1, 2 ve 3. maddelerindeki hükümler çerçevesinde, dava konusu uyuşmazlığın anılan Kanun kapsamında bulunduğu da açıktır. Aynı Kanun’un 23. maddesindeki “Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır…” hükmü karşısında, görülmekte olan davaya bakma görevinin tüketici mahkemesine ait bulunduğunda kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.

[26] Özekes, İcra Hukukunda Temel Haklar ve İlkeler, s.95; Pekcanıtez – Atalay –Sungurtekin Özkan – Özekes, İcra ve İflas Hukuku s.78-86

[27] Özekes, İcra Hukukunda Temel Haklar ve İlkeler, s.96

[28] Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, ikinci baskı, Adalet yayınevi, Ankara 2013,s.601

[29] Yargıtay 19. Hukuk dairesi E. 2004/587K. 2004/12689 T. 16.12.2004; 2004/m.138/II, 142, 264/son, 268/1 : Davacı, sıra cetvelinde alacakları hesap edilirken alacaklarının işlemiş faizlerinin dikkate alınmadığını iddia ederek sıra cetvelinin iptalini talep etmiştir. İİK’nun 268/1’inci maddesine göre, ihtiyaten haciz kesin ( icrai )hacze dönüşmeden önce, aynı mal üzerine bir diğer alacaklı tarafından kesin haciz konulursa, ihtiyati haciz sahibi bu hacze kendiliğinden ve muvakkaten iştirak eder. Somut olayda davacının ihtiyati haczi 17.12.1999 tarihli olup, aynı taşınmaz1ar üzerine davalı yanca 06.01.2000 tarihinde ihtiyati haciz konmuş; davalının ihtiyati haczi 18.01.2000 tarihinde kesin hacze dönüşmüştür. Anılan yasa hükmü gereğince davacının ihtiyati haczi davalının kesin haczine muvakkaten iştirak etmelidir. Yasanın iştiraki muvakkat ( geçici )olma şartına bağlamasının doğal sonucu, davacının ihtiyati haczinin malın satışına kadar kesin hacze dönüşmesi gerekliliğidir. Öte yandan davacının açtığı itirazın iptali davasının Adana Ticaret Mahkemesi’nce 28.11.2001 günü 30.661.852.789.-TL asıl alacak üzerinden kabulü ile dava dışı borçlunun bu miktara ilişkin itirazının iptaline karar verilmiş olmakla davacı yanın ihtiyati haczinin belirtilen gün ve miktarda kesin hacze dönüştüğünün gözden kaçırılması da İİK’nun 264 /son maddesine aykırıdır. İİK’nun 138/II’inci maddesine göre, sıra cetveline esas alacaklar, satış tarihine kadar işleyen faizleri ile birlikte dikkate alınacağından davanın kabulü ile sıra cetvelinin iptaline karar verilmek gerekirken davanın reddinde isabet görülmemiştir.

[30] Talih Uyar ,İcra İflas Kanunu Şerhi, Bilge yayınevi ,2006,c.6,s.9159

[31] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2000/19-1610 K. 2000/1703 T. 15.11.2000; 2004/m.106,107,140,261,268 : Dava, borçluya ait taşınmazın satışından sonra düzenlenen sıra cetvelinde haczin düştüğü gerekçe gösterilerek paylaştırma harici tutulma gerekçesiyle sıra cetvelinin iptali talebine ilişkindir. Uyuşmazlık, şikayetçi alacaklının satış istemesine gerek olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Aynı dereceye dahil olan alacaklılardan birinin satış istemesi halinde, diğer alacaklının satış istemesine gerek yoktur. İhtiyaten haczedilen mallar üzerindeki haciz kesin hacze dönüşmeden diğer alacaklı tarafından haczedilirse, ihtiyati haciz sahibi bu hacze kendiliğinden iştirak eder. Somut olayda, borçlunun taşınmazına iki ayrı dosyadan aynı tarihte ihtiyati haciz konulmuştur. Hangi haczin evvel konulduğu belli değildir. Bu durum karşısında her iki alacaklı aynı dereceye sahiptir. Bu alacaklılardan birinin satış talebinde bulunması halinde diğerinin satış istemesine gerek yoktur.

[32] Uyar,age,s.9208

[33] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2010/32404 K. 2011/13777 T. 30.6.2011;2004/m. 34, 50, 134, 360: Artırma ve ihaleye ilişkin uyuşmazlıkların çözümünde, istinabe olunan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. ; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2011/7568 K. 2011/13246 T. 27.6.2011;2004/m.127,360 ,7201/m.12, 13 : İ.İ.K.nun 360.maddesinde; “Haczedilen mallar başka bir yerde bulunduğu takdirde satış, istinabe suretiyle yapılır. Artırma ve ihaleye mütedair ihtilaflar istinabe olunan icra dairesinin tabi bulunduğu icra mahkemesince hallonur ” hükmü mevcut olup, bu yetki düzenlemesi kamu düzenine ilişkin bulunduğundan mahkemelerce resen nazara alınmalıdır. Resen yetkisiz icra müdürlüğünce yapılan ihalelerin feshine karar verilmesi gerekir. Asıl takip ve satış dosyası incelendiğinde, borçlu şirkete tebliğe gönderilen kıymet takdiri raporu ve satış ilanının “birlikte oturan oğlu Ferdi K. imzasına” tebliğ edildiği, bu haliyle tebligatların tüzel kişilere tebliğlere ilişkin, 7201 Sayılı Kanunun 12 ve 13.maddelerine aykırı yapıldığından usulsüz olduğu anlaşılmaktadır. İ.İ.K. nun 127.maddesi gereğince borçluya satış ilanının usulsüz tebliği başlı başına ihalenin feshi nedenidir. ; Yargıtay

  1. Hukuk dairesi E. 2011/12974 K. 2011/12123 T. 9.6.2011 ,2004/m.4,79,81/12,360 : Dava, haczedilmezlik şikayetine ilişkindir. Somut olayda gözlendiği gibi, İstanbul İcra Müdürlüğünce Karşıyaka 1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğüne doğrudan haciz müzekkeresi yazılarak borçlulara ait taşınmazlar üzerine haciz konulduğundan, borçlular tarafından haczedilmezlik şikayetinin, İstanbul İcra Mahkemesi nezdinde ileri sürülmesi gerekir; Yargıtay12. Hukuk dairesi E. 2004/18154 K. 2004/22179 T. 19.10.2004 ,2004/m. 16, 87, 128, 360; Haczedilen mallar başka bir yerde bulunduğu takdirde satış, istinabe suretiyle yapılır. Artırma ve ihaleye yönelik ihtilaflar kendisine talimat yazılan icra dairesinin tabi bulunduğu Tetkik Merciince incelenip sonuçlandırılır. Somut olayda, kıymet taktiri talimatla Muradiye İcra Dairesi’nce yapıldığı için, bu işleme yönelik şikayetleri inceleme yetkisi de Muradiye İcra Hakimliği’ne aittir.

[34] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 1993/4203 K. 1993/8559 T. 10.5.1993,2004/m.106,110,59 : Alacaklı, iki yıllık süre içinde satış talebinde bulunduğu halde, bu süre içinde satış giderlerini ödemediğinden ve alacaklı satış giderlerini peşin ödemek zorunda olduğundan, süresi içinde satış talebinde bulunmamış sayılır ve haciz kalkar.;Uyar,age,s.9222

[35] Kuru,age,s.603

[36] Kuru,age,s.604;Uyar,age,s.9159 vd.

[37] Kuru,age,606-607,Uyar,age,s.9159 vd.

[38] Yargıtay 23. Hukuk dairesi E. 2011/4599 K. 2012/1838 T. 9.3.2012;2004/m.16, 78/5, 106, 110: İstem, sıra cetvelinin şikayet yoluyla iptaline ilişkindir. Şikayet olunan, borçlunun bedeli paylaşıma konu taşınmazına haciz koymuştur. Alacaklı tarafından taşınmaz üzerine konulan hacizden itibaren iki yıl içinde satış istenmediğinden haciz düşmüştür. Takip dosyasının işlemden kaldırılması üzerine, alacaklı yeniden haciz isteyebilmek için, yenileme talebinde bulunulmalıdır. Bu ilkeler çerçevesinde değerlendirilerek karar verilmesi gerekir.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2008/18334 K. 2008/21803 T. 5.12.2008;2004/m.58, 78/4-5 : Bir yıllık süre içerisinde haciz talebinde bulunulmaması üzerine dosyanın işlemden kaldırılmasından sonra takibin yenilenmesine veya borçluya yeni bir ödeme emri gönderilmesine gerek yoktur. Çünkü kesinleşmiş olan takip devam etmektedir; yani derdesttir. Yenileme talebi yalnız haciz ( talebi ) içindir.; Yargıtay 3. Hukuk dairesi E. 2007/18006 K. 2007/19088 T. 13.12.2007;2004/m. 66, 67, 78: İİK. madde 78 uyarınca, takip dosyasının işlemden kaldırılmış olması, itiraz üzerine duran takibe itirazın iptali talebinin incelenmesine engel teşkil etmez.

[39]Yargıtay 19. Hukuk dairesi E. 2001/5232 K. 2001/6394 T. 11.10.2001,2004/m.20,106,111: Takip dosyalarında taksitlendirme sözleşmeleri yapılması satış isteme süresini durdurur ise de, ilk taksitlendirmeden sonra yapılacak yeni taksitlendirme sözleşmeleri sürenin işlemesini engellemez. İlk taksitlendirme sözleşmesinin ihlali ile satış isteme süresi yeniden başlar.;Yargıtay 19. Hukuk dairesi E. 2000/3049 K. 2000/5487 T. 10.7.2000, 2004/m.20,106,110,111/3

[40] Postacıoğlu/Atalay,age,s.530-531(dipnot:18)

[41] Yargıtay Ceza Genel Kurulu E. 2002/7-54 K. 2002/178 T. 5.3.2002,2004/m.340,106,111,8;2709/m.38: Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz. Alacaklının muvafakatıyla icra dairesinde kararlaştırılan borcun taksitle ödenmesi koşulundaki ödeme ihlalinin suç oluşturabilmesi için, borçlu hakkında geçerli ve kesinleşen bir icra takibinin bulunması, borçlunun taahhüdünün alacaklı, vekili veya yasal temsilcisi tarafından kabul edilmesi, ödenecek toplam miktarın rakamsal olarak belirlenmesi, tarafların belirlenen bu miktar üzerinde icap ve kabulde bulunmaları, taahhüt esnasında, alacaklı veya vekili veya yasal temsilcisi hazır değil ise, alacaklının kabul keyfiyetinin ödeme tarihinden önce borçluya bir muhtıra ile bildirilmesi gerekmektedir. Borçlu ve alacaklı tarafından kararlaştırılan ödeme koşuluna ait tutanağın, ilgililer ve icra müdürü veya yardımcısı veya katibi tarafından imzalanması zorunluluğu bulunmakta ise de bu zorunluluk, tutanakların aleniyeti ve ispat kuvvetinden kaynaklanmaktadır. İmza, sözleşmenin değil tutanağın geçerlilik şartı olup, icra memurları bu taahhütte taraf olmadıklarından içeriğine müdahale edememekte, sözleşme sadece icranın tarafları arasında yapılmaktadır.; Yargıtay 16. Hukuk dairesi E. 2003/12889 K. 2004/2795 T. 23.2.2004;2004/m. 340 : Borçlu sanığın taahhüdünü içeren tutanakta toplam borç miktarının tüm ferileriyle birlikte rakamsal olarak hesaplanıp açıkça belirtilmediğinden taahhüdün hukuken geçerli olmadığı anlaşılmakla, yasal unsurları oluşmayan atılı suçtan sanığın beraatine karar verilmesi gerekir.; YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 1993/4746 K. 1993/5931 T. 20.5.1993;2004/m.8, 340 : Taahhüt tutanağının altındaki borçlu ve alacaklı vekilinin dışındaki imzanın icra müdürü ya da onun yetkili kıldığı kişilerden birine aidiyeti saptanamıyorsa taahhüdün geçerliliği açısından bu hususun açıklığa kavuşturulması zorunludur.; YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ E. 2010/3730 K. 2010/5767 T. 4.10.2010;2004/m.340: Müştekinin şikayetlerinin taahhütnamenin birinci ve ikinci taahhüt miktarlarının ödenmemesine yönelik olduğu, buna karşın aynı icra takip dosyası içerisinde düzenlenen taahhütnamenin de yine aynı borca ilişkin olarak ve borç miktarı yeniden yapılandırılmak suretiyle düzenlendiği ve taahhüdü geçersiz kıldığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca taahhütnamenin yerine getirilmemesi sebebiyle yapılan şikayetlerin de hükümsüz kaldığının kabulü gerektiğinden borçlunun tazyik hapsi cezası ile cezalandırılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizdir.

[42] Postacıoğlu/Altay,age,s.530-534

[43] Özekes, İcra  Hukukunda Temel Haklar ve İlkeler, s.96, Pınar Çiftçi, age, s.128-129; Pekcanıtez – Atalay –Sungurtekin Özkan – Özekes, İcra ve İflas Hukuku, s.245-274

[44] Çiftçi,age,s.128-129

[45] Postacıoğlu,age,s.6-7;Pekcanıtez-Atalay-Sungurtekin Özkan-Özekes ,age,s.80

[46] Elif Kısmet Aslan,İcra İflas Hukukunda Taşınmaz Malların Açık Artırma Yolu ile Paraya Çevrilmesi,Güncel yayınevi,İzmir 2004,s.1-2

[47] Özekes,İcra hukukunda temel haklar ve ilkeler,s.96-97

[48] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2009/24195 K. 2010/6048 T. 16.3.2010,2004/m. 106, 108/1 : Hacizli taşınır malların satış isteme süresi hacizden itibaren bir yıldır. Bu süre haczin kesinleşmesinden itibaren başlayacağından, ihtiyati haciz kesin hacze dönüşmedikçe bu süre işlemez.

[49] 2004 sayılı İİK m. 6 :(Değişik: 3890 – 3.7.1940)(Değişik 1.fıkra: 6352 – 2.7.2012 / m.21 / Yürürlük / m.106/a) Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir.Borçlunun üçüncü şahıslardaki alacağı taşınır hükmündedir.

 

[50] Kısmet,age,s.4-5

[51] Satış bedelinin rehin alacaklısının alacağını tamamen karşılaması halinde rehin hakkı sahibinin onayı olmadan da pazarlıkla satış yapılabileceği belirtilmiştir.

[52] Postacıoğlu/Altay,age,s.535-537; Kısmet,age,s.5

[53] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2012/16781 K. 2012/24213 T. 9.7.2012,2004/m.106,110  Alacaklı tarafından icra müdürünün satış taleplerini reddine dair kararları da icra mahkemesine şikayet yoluyla iptal ettirilmediğine göre haciz tarihinden sonra İİK.nun 106.maddesinde öngörülen iki yıllık süre geçmiş olduğunda, satış tarihinden önce gayrimenkul üzerindeki haciz, İİK. nun 110.maddesi uyarınca kalkmıştır.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2005/2873 K. 2005/5972 T. 22.3.2005,2004/m. 16, 17, 78, 106, 107 : Borçlu şirkete ait araçların trafik kaydına haciz konulmuştur. Ancak yasal süre içinde satış istenmediğinden haciz kalkmıştır. Bu durumda yeniden haciz uygulanabilmesi için borçluya yenileme dilekçesi tebliğine ve yenileme harcı alınmasına gerek yoktur.

[54] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2013/9129 K. 2013/16747 T. 2.5.2013,2004/m.114 : Menkul malların icra müdürlüğünce satışına karar verilmesi halinde, satış kararının taraflara tebliği zorunlu değilse de, icra müdürlüğünce bu hususun kararlaştırılması halinde karar gereğinin yerine getirilmesi ve bunun usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi zorunludur. İcra müdürlüğünün satış kararında: “taşınır ilamının taraflara tebliğine” karar verilmemiş yerel gazetede ilanıyla yetinilmesine karar verilmiş olup, gazete ilamı da karardan bir gün sonra yapılmıştır. Bu durumda satış kararının taraflardan olan alacaklıya usulüne uygun olarak tebliği zorunlu değildir. ;Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2012/23011 K. 2012/33848 T. 20.11.2012 ,2004/m.103, 114  : İhalenin feshi davasında; menkul ihalesinde, satış ilanının borçluya tebliği zorunlu değildir. Ancak icra müdürlüğünce bu hususta karar verildiği takdirde tebliğ işleminin geçerli olup olmadığı araştırılmalıdır. Satış ilanı borçluya tebliğ edildiği gibi gazetede de ilan edilmiştir. Ayrıca borçlunun gıyabında yapılan fiili haciz ve kıymet takdir tutanağının 103 davetiyesi ile birlikte borçluya tebliğ edildiği de görülmektedir. Bu tebliğ olmasa dahi borçlunun en geç satış ilanının tebliğ tarihinde kıymet takdir raporunu tebellüğ ettiğinin kabulü gerekir. ; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2012/5350 K. 2012/19604 T. 7.6.2012 ,2004/m.114/2  : İcra müdürlüğünün satış ilanının yapılacağı yer konusundaki işlemi İ.İ.K.nun 114/2 hükmüne uygun bulunmadığından, borçlunun menfaatinin ihlal edilmiş olduğu dikkate alınarak ihalenin feshine karar verilmesi gerekir. ; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2011/14141 K. 2011/13783 T. 30.6.2011,2004/m.114/2,124/1,126/son : İ.İ.K.nun 124/1. maddesi gereğince satış memuru taşınmazın bulunduğu yerin adetlerine göre en elverişli tarzda artırma şartlarını tesbit eder. Aynı Kanunun 126 /son maddesinin göndermesi ile taşınmaz satışlarında da uygulanması gereken İ.İ.K.nun 114/2. maddesinde de ( ilanın şekli, artırmanın tarzı, yer ve günü ve gazete ile yapılıp yapılamayacağı icra müdürlüğünce alakadarların menfaatlerine en muvafık geleni nazarı dikkate alınarak tayin olunur )düzenlemesine yer verilmiştir.

[55] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 1997/9423K. 1997/10307T. 8.10.1997,2004/m.123 ,1086/m.409 : Satış konusu taşınmazın icra müdürlüğünce saptanan tahmini bedeline borçlu tarafından itiraz edilmesi üzerine, mercice bilirkişi incelemesi yaptırılarak bir bedel elde edilince, merci taraflar gelmese de uyuşmazlığı çözümleyerek mahcuzun kıymetini belirler biçimde karar vermek yerine dosya müracaata bırakılıp bilahare de açılmamış sayılmasına karar verilmesi ve bu karar den kesinleşmemiş kıymet takdiriyle taşınmazın ihaleye çıkarılması isabetli değildir.;Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 1997/9620 K. 1997/10139 T. 7.10.1997, 1086/m.571,2004/m.123,743/m.627,628, : Mahkemenin izale-i şuyu kararına dayanılarak yapılan satış işlemleri icra iflas kanunu hükümlerine göre yürütülür. Satış hazırlıkları sırasında yapılması gereken kıymet takdiri gerçekleştirilmeden, satışın izale-i şuyu davasına hasren belirlenmiş olan kıymet takdiri esas alınarak yapılması isabetsizdir.

[56] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2002/23811 K. 2002/25699 T. 2.12.2002, 2004/m.115,116,117,119/3,134 : Menkul satışlarını düzenleyen İİK.nun 115 ve 116. maddelerinde birinci ve ikinci arttırma için gerekli koşullar açıklandıktan sonra 117. maddede “altın ve gümüş eşyanın maden halindeki kıymetlerinden daha aşağı bir bedel ile satılamayacağına” hükmü bağlanmıştır. Anılan şart, birinci ve ikinci arttırmalar için İİK.nun 115 ve 116. maddelerine ek olanak getirilmiştir.

[57] Yargıtay 11. Hukuk dairesi E. 2002/2406 K. 2002/3411 T. 11.4.2002,2004/m.89/1-4,120,338; Mahkemece, takip borçlusunun alacaklı olduğu kişinin 89/1 ihbarnamesine itirazı karşısında, ya İİK.nun 338 ve 89/4. maddelerine göre cezalandırma ve tazminata mahkumiyet isteyebileceği, ya da yasanın 120. maddesine göre alacak davası açması gerektiği, dava konusu olayda ise, davalıların cezalandırılması için şikayet ve dava hakkının kullanılmış olup, mahkemenin her halükarda tazminat ile ilgili talep ve davayı sonuçlandırması gerektiği, bu itibarla İİK.nun 120. maddesine dayanılarak açılan davanın yasal şartlarının oluşmadığı,..; Yargıtay

  1. Hukuk dairesi E. 2002/11967 K. 2003/2725 T. 13.3.2003 , 2004/m.120, 1086/m.18; Dava konusu alışveriş merkezi binasına deprem nedeniyle davalı idare el koymuş, daha sonra 22.8.2000 tarihli kira sözleşmesi ile davacının borçlusu 3.şahıs şirket kira bedelinin tahakkuk ettirildiği bildirildiği halde 8.11.2000 tarihli yazı ile herhangi bir kira bedeli ödenmeyeceği belirtilmiştir. Maliye Bakanlığı tarafından Uzka İnş.Taah.San.Tic.Ltd.Şti. aleyhine açılan “El atmanın önlenmesi Kal” davasının sonucuna ve oradaki tespitlere göre bu davada kira alacağı olup olmadığı ve miktarı belirlenmeli anılan dava sonucu beklenerek varılacak sonuca göre karar verilmelidir.Davalı, davacının alacağının muvazalı olduğunu ileri sürmüştür. Alacağın muvazalı olup olmadığı iddiası da incelenmelidir.

[58] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2005/19824 K. 2005/24143 T. 6.12.2005,2004/m.120,134,818/m.162  : Her ne kadar kısmı temlik mümkün ise de adı geçenin maliki olmadığı bir hakkı temliki geçerli değildir. Bir başka deyişle tapuda borçlu adına kayıtlı bulunan taşınmazın temlik dışında tutulması bu durumda sonuca etkili değildir. Alacaklıya borçlu bulunan kişi açısından 120/2. madde koşullarında alınan yetki belgesine dayanılarak bu kişiye borçlu olduğundan bahisle tapuda borçlu gözüken kişinin mahcuzunun satılmasına karar verilerek ihalenin gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Bu durum başlı başına bir fesat olgusu olup, ihalenin feshini gerektirir.

[59] Postacıoğlu/Altay,age,s.534-535; Kısmet,age,s.4-5;Çiftçi,age,s.129 ;Özekes,İcra Hukukunda Temel haklar ve İlkeler,s.96

[60] Postacıoğlu/Altay, age, s.535-536

[61] İsviçre hukukunda da haciz ihbarnamesi İsv.İİK. m.99 hükmünde daha dar kapsamlı bir biçimde düzenlenmekte ve İsviçre öğretisinde haciz ihbarnamesinin işlevi, ağırlıklı olarak bir güvence mekanizması olarak görülmektedir.  Aynı dipnotta yazarlar haciz ihbarnamesi marifetiyle borçlunun alacağı üzerinde tasarruf etmesinin önüne geçildiğini kabul etmektedir.( Postacıoğlu /Altay, age, s.537(dipnot35)

[62] YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ E. 2013/524 K. 2013/2913 T. 21.2.2013,2004/m.121,5403/m.8: Dava, borçlu ortağın alacaklıları tarafından açılan borçlunun paydaşı olduğu iki adet taşınmazda ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir. Borçlunun alacaklısı olan davacı tarafından icra mahkemesinden aldığı yetkiye dayanılarak davaya konu taşınmazlar hakkında ortaklığın giderilmesi davası açılmıştır. Borçlu paydaşın alacaklısı tarafından İ.İ.K.nun 121. maddesine göre icra mahkemesinden alınan yetkiye dayanarak açılan ortaklığın giderilmesi davasında, borçlunun müstakil payının haczi mümkün ise de, taşınmazların niteliğine göre 5403 Sayılı Kanun uyarınca taksimin mümkün olup olmadığının araştırılarak. 5403 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca pay satışının mümkün olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Mahkemece bu hususlar üzerinde durulmadan eksik incelemeyle satış kararı verilmesi hatalı olmuştur.

[63]Yargıtay 14. Hukuk dairesi E. 2013/7468 K. 2013/9674 T. 24.6.2013,2004/m.121,5403/m.8 : Dava, borçlu ortağın alacaklıları tarafından açılan, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir. Davaya konu edilen ve mahkemece satışı suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilen taşınmaza dair İcra Mahkemesince ortaklığın giderilmesi davası açılması için verilmiş bir yetki bulunmamaktadır. Bu sebeple İ.İ.K.nun 121. maddesine göre icra mahkemesinden alınacak yetki belgesinin ibrazı zorunlu olup, İcra hakiminden alınmış yetki belgesi bulunmadan davaya konu taşınmazın satışına karar verilmesi doğru değildir. Paylı mülkiyette ise, borçlu paydaşın alacaklısı, borçlunun bağımsız payının haczini ve satışını isteyebileceğinden İ.İ.K.nun 121. maddesi uyarınca İcra Mahkemesinden aldığı yetki belgesine dayanarak taşınmazın paydaşlığının giderilmesini ancak 5403 Sayılı Kanunun 8. maddesi hükmü gereğince, pay satışı mümkün olmayan paylı mülkiyete tabi tarımsal nitelikli taşınmazlarda ise, alacaklı İ.İ.K.nun 121. maddesi uyarınca aldığı yetki belgesine dayalı olarak taşınmazın tamamının satılması suretiyle paydaşlığın giderilmesini isteyebilir. Bu şekilde açılacak davada borçlu ortak ( paydaş ) dahil diğer tüm ortakların ( paydaşların ) davaya dahil edilmeleri zorunludur. Tapu kaydına göre dava konusu taşınmazlardan biri ev nitelikli olup borçlunun taşınmazda 1/3 payı olduğundan bu parselle ilgili davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü doğru görülmemiştir. Ayrıca davaya konu başka bir parsel yönünden ise , borçlu paydaşın alacaklısı tarafından İ.İ.K.nun 121. maddesine göre icra mahkemesinden alınan yetkiye dayanarak açılan ortaklığın giderilmesi davasında, borçlunun müstakil payının haczi mümkün ise de, taşınmazların niteliğine göre 5403 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca pay satışının mümkün olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

[64] Yargıtay 14. Hukuk dairesi E. 2013/7442 K. 2013/9697 T. 24.6.2013,2004/m.121: Dava, İcra Hukuk Mahkemesinin yetki belgelerine dayalı ortaklığın satış yoluyla giderilmesi istemine ilişkindir. Paylı mülkiyette borçlu paydaşın alacaklısı, borçlunun payının satışını isteyebileceğinden İ.İ.K.nun 121. maddesi uyarınca İcra Mahkemesinden aldığı yetki belgesine dayanarak taşınmazın paydaşlığının giderilmesini isteyemez. Somut olayda; davaya konu edilen ve satışına karar verilen davaya konu parselin ifrazıyla oluşan taşınmazda borçlu davalının payı yargılama sırasında yapılan intikal ve taksim sonucu paylı mülkiyete dönüştüğünden anılan borçlunun müşterek payının satışı mümkün hale geldiğinden taşınmazın tamamının satışı suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmesi doğru değildir. Bağımsız olarak anılan davalının payının haczi ve satışı mümkün olduğundan mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekir.

[65] Postacıoğlu/Altay,age,s.554-558

[66] Postacıoğlu/Altay,age,s.558

[67] MADDE 119 – Aşağıdaki hallerde satış pazarlık sureti ile yapılabilir :1- Bütün alâkadarlar isterse, 2- Borsa veya piyasada fiyatı bulunan kıymetli evrak veya diğer mallar için o günün piyasasında mukarrer fiyat teklif edilirse, 3- Artırmada maden kıymetini bulmamış olan altın ve gümüş eşyaya bu kıymet verilirse;4- 113 üncü maddenin ikinci fıkrasında gösterilen haller bulunursa,5- (Değişik: 3222 – 6.5.1985) Mahcuz malın tahmin edilen değeri yüz bin lirayı geçemezse, 5- (Değişik: 4949 – 17.7.2003 / m.31) Mahcuz malın tahmin edilen değeri bir milyar lirayı geçmezse.

[68] MADDE 112 – Taşınır mallar satış talebinden nihayet (Değişik ibare: 6352 – 2.7.2012 / m.23 / Yürürlük / m.106/a) “iki ay” içinde satılır. Yetişmemiş mahsuller borçlunun muvafakati olmadıkça satılamaz.

[69] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2012/5699 K. 2012/22148 T. 25.6.2012, 2004/m.112,134/7 : İhalenin feshini şikâyet yolu ile talep eden ilgili, vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel ( ihlal edilmiş ) olduğunu ispata mecburdur. Aracın tespit edilen değeri ve satış fiyatına göre, şikayetçinin ihalenin feshi davasını açmakta “ihlal edilmiş” menfaati olduğu kanıtlanamadığından ve dolayısıyla zarar unsuru gerçekleşmediğinden ihalenin feshi isteminin reddi gerekir. Menkul ihalelerine ilişkin satış ilanının borçluya tebliğinin zorunlu olduğu yönünde bir düzenleme mevcut değildir. Satış kararında da bu yönde alınmış bir karar olmadığından mahkemece, satış ilanının borçluya tebliğ edilmediği gerekçesi ile ihalenin feshine karar verilmesi de doğru bulunmamıştır.; Yargıtay 12. hukuk dairesi E. 2009/19695 K. 2010/1257 T. 21.1.2010,2004/m. 112, 134 : Menkul malların ihalesinde, ilanın taraflara tebliğine karar verilmediğinden borçluya tebliğ zorunluluğu yoktur. Mahkemece, şikayetçi borçluya usulüne uygun tebligat yapılmadığından bahisle, ihalenin feshine karar verilmiş olması isabetsizdir.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2006/12-31 K. 2006/112 T. 29.3.2006, 2004/m.112, 1086/m.101: İİK hükümlerine göre icra mahkemesince takibin geçici olarak durdurulmasına karar verilmesi, HUMK’un 101. ve müteakip maddeleri kapsamında oluşturulmuş bir tedbir kararı değildir.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2005/23459 K. 2006/227 T. 24.1.2006 ,2004/m.112, 134 ,818/m.226 : İhalenin bozulma nedenleri gerek doktrinde ve gerekse Yargıtay uygulamasında; a )İhaleye fesat karıştırılmış olması, b )Artırmaya hazırlık aşamasındaki hatalı işlemler, c )İhalenin yapılması sırasındaki hatalı işlemler, d )Alıcının taşınmazın önemli nitelikleri hakkında hataya düşürülmüş olması, Ödeme emri tebliğ işleminin usulsüzlüğü yukarıda yazılı fesih nedenleri arasında bulunmamaktadır. Ayrıca, menkul ihalelerini düzenleyen İİK.nun 112 ve takip eden maddelerinde düzenlenmediğinden borçlu ya satış ilanının tebliği zorunlu değildir. Satış kararında ( satış ilanının bilgi bakımından borçlu ya tebliğ edilmesine, tebliğ olunamamasının satışa engel olmamasına, satışa devam olunmamasına ) biçiminde ibarelerin yazılı olduğu görülmüştür. Bu nedenle satış ilanının usulüne uygun olarak borçlu ya tebliğ edilmemiş olması ihalenin feshini gerektirmeyeceğinden ve ihalenin feshini gerektirecek başkaca da bir neden bulunmadığından, mahkemece ihale işlemini de kapsar şekilde icra takip dosyasında yapılan bütün işlemlerin iptali yönünde hüküm tesisi doğru değildir. Bu nedenle duran takibin devamı, ancak icra mahkemesince yeniden takibin devamına ilişkin kararın verilmesine bağlıdır. ; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 1986/679 K. 1986/11067 T. 23.10.1986;2004/m.112,113,134 : A ) Taşınmaz malların satışa çıkarılmasını düzenleyen İcra ve İflas Kanunu hükümleri, tersine bir düzenleme bulunmadıkça, taşınır malların satışında da uygulanır. B ) Somut olayın özelliğine göre satış ilanının borçluya bildirilmemesi ihalenin feshi nedeni oluşturur.

[70] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2000/14717 K. 2000/16339 T. 1.11.2000;2004/m.114/2: Satılanlar menkul ise de, kıymetleri nazara alındığında, sadece divanhanede ilan yapılmak suretiyle duyuru yapılması, ilgililerin menfaatlerini korumaya yeterli değildir. İİK.nun 114/2. maddesine göre ilan şekli arttırma tarzı, yer ve günü ve gazete ile yapılıp yapılmayacağı icra müdürlüğünce alakadarların menfaatlerine en uygun olanı dikkate alınarak tayin edilir. Her ne kadar satılanlar menkul mal ise de, kıymetleri nazara alındığında sadece divanhanede ilan yapılmak suretiyle duyuru yapılması ilgililerin menfaatlerini korumaya yeterli değildir. En azından icra müdürlüğünce mahallinde münteşir bir gazete ve belediyede ilan yapılması suretiyle ihaleye katılmak isteyenlere duyurulmasının sağlanması gerekir. Merciin bu nedenle şikayetin kabulüne karar vermesi gerekirken reddine karar verilmesi isabetsiz olup merci kararının bozulması gerekirken onandığı anlaşıldığından karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.; Madde 114/ll – (Değişik 1. fıkra: 4949 – 17.7.2003 / m.27).İlânın şekli, artırmanın tarzı, yer ve günü ve gazete ile yapılıp yapılmayacağı icra müdürlüğünce alâkadarların menfaatlerine en muvafık geleni nazarı dikkate alınarak tayin olunur. (Ek cümle: 4949 – 17.7.2003 / m.27) İlanın yurt düzeyinde yayımlanan bir gazete ile yapılmasına karar verilmesi halinde bu ilan satış talebi tarihinde (Değişik ibare: 5092 – 12.2.2004 / m.1) “tirajı ellibinin (50.000) üzerinde olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan gazetelerden” biriyle yapılır.

[71] Postacıoğlu /Altay,age,s.558-560

[72] Postacıoğlu /Altay,age,s.560

[73]Yargıtay 4. Hukuk dairesi E. 2001/9470 K. 2002/764 T. 24.1.2002;2004/m.5,114,115,129: İcra memuru yasal düzenlemelerle belirtilen satış öncesi yapılan mahalli ilan tutanaklarının olup olmadığı, üzerinde ipotek bulunan taşınmazın satış bedelinin rüçhanı olan bu alacağı karşılayıp karşılamadığı üzerinde durmadan satış işlemini gerçekleştirmiştir. Kusurlu bu davranışı ile daha sonra ihalenin feshedilmesine ve ihale bedeli ile sair masrafları yatıran davacının zarar uğramasına yol açmıştır. Şu durumda mahkemece zarar kapsamı belirlenerek sonucuna göre karar verilmelidir.

[74] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2003/24804 K. 2004/2164 T. 9.2.2004;2004/m.51,134;7201/m.35: Mesai saati dışında öğlen tatili aşamasında satış işleminin gerçekleştirilmesi nedeniyle satışın yapılacağı yerin resmi daire olması ve katılımın yeterince sağlanmadığı görüşü yerinde değildir. Aksine öğlen tatili olması nedeniyle çalışanların izin almaksızın ihaleye rahatça girebilecekleri de tabiidir. Adresinin değiştiği iddia ve ispat edilemeyen borçlu vekiline 7201 Sayılı Yasanın 35. maddesi koşullarından yapılan satış ilanı tebliği de usulüne uygundur.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 1990/9073 K. 1990/8961 T. 24.9.1990;004/m.134,51: İİK`nun 51. maddesinde tatil günlerinde hangi muamelelerin yapılabileceği gösterilmiş olup ihalenin yapılabilmesi bu istisnalar içinde bulunmaz.; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu E. 1942/38 K. 1944/20 T. 24.5.1944; 2004/m.19,51,52,54,55,56 : “Son günü tatile rastlayan sürelerin, tatili izleyen gün biteceği” yolundaki yerleşik uygulama konusunda daha sonra ortaya çıkan yorum farklılıkları nedeniyle, uyuşmazlığın “tevhidi içtihat” yolu ile giderilmesi gereği duyulmuş, “Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu”, 24 Mayıs 1944 günlü oturumunda, eski uygulamanın doğruluğuna oyçokluğuyla karar vermiştir. Karar`ın gerekçesinde, duraksamaya yol açan durumun, İsviçre kökenli İcra-İflas Yasası`ndaki bir sözcüğün Türkçe`ye yanlış aktarılmasından kaynaklandığı vurgulanarak, özetle şöyle denilmiştir. : “…İsviçre İcra Kanunu`ndaki “takip tatilleri ( Betreibungsferien )” kelimesinin, kanuni bayram günlerinden başka ve ayrı olan diğer dini bayram günlerini müfit olduğu ( anlattığı ) görülmüş ve aslına göre dini bayram günlerini kasteden “takip tatilleri” kelimesinin, Kanun`umuza sadece “tatil” kelimesiyle tercüme nakledildiği anlaşılmıştır

[75] (Değişik madde ve başlığı: 6352 – 2.7.2012 / m.25 / Yürürlük / m.106/a) Birinci ve ikinci ihale icra memuru tarafından, ilanda belirlenen yer, gün ve saatte, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif üzerinden başlatılır. Satışa çıkarılan mal üç defa bağırıldıktan sonra, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek, en çok artırana ihale edilir. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan diğer alacaklar o malla temin edilmişse bu suretle rüçhanı olan alacakların mecmuundan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını aşması gerekir.Birinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı miktara ulaşılmazsa satış icra memuru tarafından geri bırakılır.İkinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı şartlar gerçekleşmezse satış talebi düşer

[76] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2010/13393 K. 2010/26984 T. 22.11.2010;2004/m. 115 : Mahkemece rehin alacaklısı bankaya, rehin tutarının ve bu tutar altında araç satışına muvafakat edip etmediği sorularak sonucuna göne bir karar verilmesi gerekir.

[77] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2006/12298 K. 2006/15205 T. 11.7.2006;2004/m. 118, 134 : Borçlu vekili, mahcuz aracın ihalesinin feshini talep etmiştir. Dosya kapsamından ihalenin feshi davasının açılmasından sonra satış bedelinin yatırılmaması nedeniyle icra müdürlüğünce satışın düşürülmesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Satış bedelinin yatırılmaması nedeniyle satışın düşürülmesine karar verilmesi ihalenin feshi davasının incelenmesine engel teşkil etmez. Aksi kanaat ile davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmesi hatalıdır.; YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 1994/7250 K. 1994/7495 T. 7.6.1994;2004/m.118:Arttırmaya devam edildiği sürece, sürenin dolduğundan bahisle ihalenin bitirilmesi doğru değildir. Satışı yapılan menkulün muhammen kıymetinden fazla bir bedelle satılmış olması yalnız başına zarar unsurunun bulunmadığının kanıtı olarak kabul edilemez.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 1989/7550 K. 1990/930 T. 9.2.1990;2004/m.133,18,118,134: Borçlu, icra dairesinden İİK`nun 118. maddesine göre ihalenin feshini istemiş, reddedilince bu kararı şikayet olarak merci hakimliğine getirmiştir. Merci hakimliği şikayeti yerinde bulmayıp reddettiğine göre İİK`nun 134. maddesi gereğince para cezası verilmesinde isabet yoktur.

[78] YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2005/23472 K. 2006/239 T. 24.1.2006;2004/m. 78, 106, 110: Borçluya örnek 49 nolu ödeme emri tebliğ edilmiş ve yasal bir yıllık süresi içinde alacaklının talebi üzerine borçlunun menkul mallarına aynı tarihte haciz konulmuştur. Böylece alacaklının “haciz isteme hakkı” düşmemiş olup, olayda İİK.nun 78/5. maddesi gereğince borçluya yenileme emrinin “tebliği” zorunlu değildir. Alacaklının talebi üzerine verilen haciz kararı ise, süresinde satış istenmediğinden İİK.nun 106. ve 110. maddeleri gereğince düşmüştür. Bu durumda, yeniden haciz için yenileme isteğinin diğer yana tebliğine gerek yoktur.; YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2005/20272 K. 2005/24134 T. 6.12.2005;2004/m. 16, 106, 110 : Takip dosyasında taraf olmayan üçüncü kişinin anılan dosyada verilen satış kararına ve haczin düştüğüne dair bir yönde şikayet hakkı yoktur. Bu kişi başka dosyada takip alacaklısı olduğuna göre ancak sıra cetveli düzenlendiğinde şikayet hakkını kullanabilir.; YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2003/5008 K. 2003/6219 T. 12.6.2003;2004/m. 59, 106, 140 : Dava, sıra cetveline itiraza ilişkindir. Davacı, süresinde satış istenmeyerek haczin düştüğünü ve davalıya pay ayrılamayacağını savunmuştur. Satış talebinde bulunulmuş ve satış avansı yatırılmış olduğundan davalıya pay ayrılmasında ve sıra cetvelinde usule ve yasaya aykırılık yoktur.; YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2002/14129 K. 2002/14782 T. 8.7.2002;2004/m.106, 110, 134 : Taşınmaz üzerine konulan hacizde iki yıllık süre geçmeden satış işlemi gerçekleştirildiğinden İİK.nun 110. maddesi gereği haciz düşmemiştir. Müştekinin tapudaki ilgili sıfatıyla ihalenin feshini istemeye hakkı vardır. Tapudaki ilgili sıfatı ile müştekinin kendisine satış ilanının tebliğ edilmemesi ihalenin feshini gerektirir.

[79] Mahmut Coşkun, İİK açıklamalı içtihatlı, 3.baskı, cilt 2, seçkin yayınları, Ankara, s.1836

[80] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2012/8763 K. 2012/24212 T. 10.7.2012;2004/m.126/1 : İ.İ.K.nun 126/1. maddesi gereğince; “artırma satıştan en az bir ay önce ilan edilir. İlan edilen metnin esasa müessir olmayan maddi hatalar sebebiyle tekrarlanması gerektiğinde, satış tarihi değiştirilmeksizin hata ilanen düzeltilir. Bu düzeltme ilanı ilgililere ayrıca tebliğ edilmez. Ancak satış tarihiyle ilan tarihi arasında yedi günden az zaman kalmış ise bu takdirde satışın daha önce ilan edilen günden en az yedi gün sonrası için tespit edilen günlerde yapılacağı düzeltme ilanında belirtilir.” Buna göre İ.İ.K.nun 126/1. maddesi uyarınca tavzih ilanının borçluya tebliği gerekmediğine göre icra müdürlüğünce fuzuli olarak çıkarılan tebligatın usulsüz tebliğ edilmesi ihalenin feshini gerektirmez. O halde mahkemece şikayetin reddi yerine kabulüyle ihalenin feshine karar verilmesi isabetsizdir.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2011/14141 K. 2011/13783 T. 30.6.2011; 2004/m.114/2,124/1,126/son :İ.İ.K. nun 124/1. maddesi gereğince satış memuru taşınmazın bulunduğu yerin adetlerine göre en elverişli tarzda artırma şartlarını tesbit eder. Aynı Kanunun 126 /son maddesinin göndermesi ile taşınmaz satışlarında da uygulanması gereken İ.İ.K. nun 114/2. maddesinde de ( ilanın şekli, artırmanın tarzı, yer ve günü ve gazete ile yapılıp yapılamayacağı icra müdürlüğünce alakadarların menfaatlerine en muvafık geleni nazarı dikkate alınarak tayin olunur ) düzenlemesine yer verilmiştir. Satışı yapılan taşınmazlar Bursa ili, Mudanya ilçesi, Güzelyalı mahallesinde bulunmaktadır. İcra müdürlüğünün satış kararında: “Satış ilanının köy muhtarlığında ilan edilmesine” karar verilmesine rağmen, köyde ilan yapılmadığı gibi, taşınmazların bulunduğu Güzelyalı mahallesinde de ilan edilmemiştir. Bu eksiklik sebebiyle satış memurunun satış işlemlerine yasanın öngördüğü özeni göstermediği ve zarar unsurunun da oluştuğu tespit edilmiştir. O halde mahkemece ihalenin feshine karar verilmesi gerekir.

[81] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2012/7941 K. 2012/23024 T. 28.6.2012;2004/m. 114,126;6100/m. 297

Satış Kararı Yönetmeliği/m. 49,50: Dava, ihalenin feshi istemine ilişkindir. Dava konusu ihalede taşınmazın 1.artırma sonucunda alacağa mahsuben alacaklıya ihale olunduğu görülmektedir. Bu ihaleye dair 1.artırma tutanağında artırmanın yapıldığı yerin gösterilmediği ve ihale başlangıç ve bitiş saatinin satış kararında belirtilen saate göre yapılmadığı görülmektedir. Bu durum satış kararı yönetmeliğin taşınmaz mal satışını düzenleyen maddelerine aykırılık teşkil etmektedir. Mahkemece, şikayetin kabulüne karar vermesi gerekir. Ayrıca, mahkeme hükmünde gerekçeli kararın yazıldığı tarihin yer alması zorunlu olup, buna aykırı davranılması da doğru bulunmamıştır.

[82] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2002/28200 K. 2002/27696 T. 26.12.2002,2004/m.114/2 : Gazete ilanının tirajı yüksek ve Türkiye genelinde yayınlanan bir gazetede yapılması gereği, her yöreden alıcı çıkacak nitelikteki otel, fabrika ve benzeri yüksek değerli yerler için olup, somut olayda, satışa konu yer toplam 21.878.852.100.-TL. değerinde, arsa üzerinde ev ve eklentileri bulunan bir taşınmazdan ibarettir. Açıklanan özellikleri gözetildiğinde bu taşınmazın satış ilanının mahalli gazetede yapılması yeterli olup, memurun işlemi İİK 114/2 maddesine uygundur.

[83] Düzeltme ilanı ile satış günü arasında en az bir aylık sürenin olmasının gerekmediğine ilişkin olarak bkz Yargıtay 12 HD.05.04.2002 t.5959E., 7171K(Uyar, İİK şerhi, c.6,s.9619 no.8-a/1)

[84] İdari izin verilen idari tatil günlerinde satış yapılmasında yasal engel bulunmamaktadır. Çünkü idari tatil günleri kanunla düzenlenmiş önceden bilinen resmi tatil günlerinden sayılmamaktadır.(Y.12.HD. 3.2.2003,28715/1872;Talih Uyar, İcra ve İflas Kanunu Şerhi,C.6,s.9792-9793)

[85] Kuru, age, 2.644-645

[86] Kuru,age,s.648-649

[87] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2010/2525 K. 2010/4693 T. 2.3.2010;2004/m. 127: Taşınmaz satışlarında satış ilanının bir örneğinin borçluya tebliğ edilmesi gerektiğinden, hissedar murisin satış ilanının tebliğ tarihinde ölü olduğu anlaşıldığından ihaleye ilişkin satış ilanının ilgililere tebliği sağlanmalıdır. Yasal prosedürler tamamlanmadan yapılan ihale usulsüz olup, feshi gerekir.

[88] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 1965/4336 K. 1966/4329 T. 22.4.1966;2004/m.129,124: Ayrı tapu senedine bağlı olan taşınmazlar, ekonomik bir zorunluluk olmadıkça, ayrı ayrı satışa çıkarılmalıdır. Artırma şartnamesi de bu duruma uygun bir biçimde düzenlenmelidir. Birlikte satılmayı gerektiren ekonomik zaruretler memur tarafından tutanakla belirtilmelidir.;Yargıtay 13. Hukuk dairesi E. 1981/3259 K. 1981/3998 T. 26.5.1981;2004/m.114,115,124,126 : Paydaşlığın giderilmesi davasının sonucunda taşınmazı üzerindeki ev ile birlikte açık arttırmada satın alan kişinin ödediği paradan payını alan pay sahibi, hem taşınmazdan ve hem de üzerindeki evden payına düşen parayı elde etmiş demektir.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 1993/1731 K. 1993/5281 T. 15.3.1993;2004/m.15,59,124,133,134;3065/m.8,10: Satış şartnamesinde KDV.nin alıcıya ait olduğu belirtilmiş ve satış tutanağında alıcı, KDV.nin yasal süre içinde yatıracağını taahhüt etmiştir. Satış memuru tarafından sonuçları da belirtilerek, verilen süre kesin niteliktedir. Bir işlem süresi içinde yapılmazsa ilgili, o işlemden beklenen yararı ve kendisini sınırlayan sonucu önlemek olanağını kaybeder. KDV, verilen süre içinde yatırılmamış olduğundan İİK.nun 133. maddesi gereğince satış kararının satış memuru tarafından kaldırılması gerekir. Tellaliye resminin hemen veya verilen süre içinde ödenmemesi hali, 23.3.1955 tarih, 1/3 sayılı içtihadı Birleştirme Kararı gereğince ihalenin satış memurluğunca resen bozulması nedeni olduğu gibi KDV.nin de verilen süre içinde ödenmemesi ihalenin bozulmasını gerektirir, ihalenin feshi davasının red edilmiş olması İİK.nun 133. maddesine dayanılarak şikayette bulunmayı engellemez ve kesin hüküm oluşturmaz.( YİBK., 23.3.1955 gün ve 1/3 s. ) ; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2000/11735 K. 2000/13419 T. 22.9.2000 ;2004/m.124,126: Arttırma satıştan en az 1 ay önce ilan edilir. 124. Maddenin uygulama yeri olmadığı ve bu konuda şikayet de olmadığı halde ihalenin feshine karar verilmesi doğru değildir. Satışı yapılan yerin özellikleri nazara alındığında diğer ilanlarla birlikte mahalli gazetede ilan yapılması yeterli olup bu husus ihalenin feshi sebebi yapılamaz.; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu E. 1958/11 K. 1958/13 T. 18.6.1958;2004/m.125: Satışa arz olunan gayrimenkullerin ihaleden evvel son durumunun imar ve belediye dairelerinden sorularak alınacak cevabın satış ilanına ve artırma şartnamesine yazılması lüzumuna ve alakadarların mefaatlerine daha uygun olduğuna, karar verilmiştir.;Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu E. 1960/1 K. 1960/3 T. 14.3.1960;743/m.717,720,721;1086/m.571;2004/m.125,128 : Mahkemece satılması suretiyle şüyuunun giderilmesine karar verilen ve paylarının bir bölümü üzerinde intifa hakkı bulunan taşınmazın satışı intifa hakkıyla yükümlü olarak yapılır.;Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2011/1384 K. 2011/4064 T. 17.3.2011 ;2004/m.125,134/2;818/m.226 :125. maddesinde, taşınmaz üzerindeki ipoteklerin de alıcıya intikal edeceği ve ipotekle temin edilmiş muaccel borçların satış bedelinden ödeneceği belirtildiğine göre, mahkemenin , bu hususu fesih nedeni olarak kabulü de doğru değildir. Mahkemece, tapu kaydındaki haciz alacaklılarına satış ilanının tebliğ edilmediği de ihalenin feshi nedeni olarak kabul edilmiş ise de,İ.İ.K.nun 134/2. maddesinde: “ihalenin feshini Borçlar Kanunu’nun 226. maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek sureti ile ihaleye iştirak edenler yurt içinde bir adres göstermek koşulu ile icra mahkemesinde şikayet yoluyla ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler” hükmüne yer verilmiştir. Ancak, haciz alacaklısına tebligat yapılmamış olması, borçluya değil, tebligat yapılmayan ilgilisine şikayet hakkı verir. Mahkemece, genel haciz yolu ile takip yapıldığı hususu da dikkate alınarak ihalenin feshi isteminin reddine karar verilmesi gerekir.

[89] İİK.m.124-……(Değişik 3.fıkra: 6352 – 2.7.2012 / m.28 / Yürürlük / m.106/a) Şartnameye, artırmaya iştirak edeceklerin taşınmazın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde pey akçesi veya milli bir bankanın teminat mektubunu tevdi etmeleri, elektronik ortamda teklif vererek artırmaya katılacakların teminat göstermeleri gerektiği ve elektronik ortamda teklif vermeye ilişkin hususlar yazılır

[90] Kuru,age,s.654

[91] Kuru ,age,654-655

[92]Ortaklığın giderilmesi satışlarında da ,satış memuru tarafından kıymet takdir ettirilmesi gerekir; taşınmaz, ortaklığın giderilmesi davasında takdir edilen kıymete göre satışa çıkarılamaz.Uyar,age,6.C.,s.9711-9712(62 nolu dipnot.); Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2011/9474 K. 2011/27303 T. 8.12.2011;1086/m.571; 2004/m.128,129: Dairemizin süregelen içtihatlarında da benimsendiği üzere, satış dosyasında kıymet takdiri yapılmaksızın, ortaklığın giderilmesi davası sırasında yapılan kıymet takdiri ile satışa gidilmesi başlı başına ihalenin feshi nedenidir ve mahkemece kendiliğinden dikkate alınır. Ayrıca ihale tutanağında ihalenin yapıldığı tarihin yazılmamış olması da usulsüzdür. Sulh hukuk mahkemesince açıklanan gerekçeler ile ihalenin feshine karar vermek gerekirken şikayetin reddine karar verilmesi isabetsizdir.

[93] Kuru,age,s.659

[94] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2012/30263 K. 2013/2232 T. 28.1.2013;6100/m.297 : Borçlunun yasal sürede itiraz etmemesi sonucu kesinleşen kıymet takdirine uygun olarak düzenlenen satış ilanı ve şartnamesine göre satış yapılmış olup, ihalenin feshi aşamasında, kesinleşen bu husus konusunda yeniden değerlendirme yapılamaz. Kaldı ki, artırmaya üç alıcı katılarak rekabet ortamının da oluştuğu görülmektedir. O halde mahkemece, borçlunun şikayet dilekçesinde ileri sürdüğü diğer fesih iddiaları üzerinde durulup oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle taşınmazın gerçek adresinin farklı gösterildiğinden bahisle ihalenin feshine karar verilmesi isabetsizdir.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2012/9666 K. 2012/23455 T. 4.7.2012;2004/m.128/2, 134 : Davacı, kıymet takdirinin düşük yapıldığını ve menkulün açık artırma ilanında dosya numarasının yanlış yazıldığını belirterek ihalenin feshini talep etmiştir. Ancak, dava dosyası incelendiğinde icra müdürlüğünce takdir edilen kıymete süresi içinde borçlu tarafından itiraz edilmediği ve kıymet takdirinin kesinleştiği görülmektedir. Kıymet takdirine itiraz etmeyen borçlu daha sonra kıymet takdirine itiraz niteliğindeki iddialarla ihalenin feshini isteyemez. Ayrıca, borçluya gönderilen satış ilanında dosya numarası yanlış olsa da satış ilanının tebliği üzerine bu hususta da şikayet bulunmamaktadır ve satış ilanı ile adliye divanhanesinde ve diğer bazı evraklarda dosya numarası doğru yazılmıştır. Borçlunun zararına bir durum bulunmadığından davanın reddi gerekirken kabulü hatalı olmuştur.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2003/6221 K. 2003/9474 T. 28.4.2003 ;1086/m.275;2004/m.128,129 : Kıymet takdirine itiraz üzerine mercice verilen kararlar kesin olmakla beraber süresinde şikayet hakkının kullanıldığı hallerde İcra Tetkik Merciinin kararının ihalenin feshi istemi sırasında incelenmesi mümkündür. Ayrıca kıymet takdirine itiraz edenin payının taşınmazın tamamına oranla az olması hissedar sayısının fazla olması gibi itirazda dikkate alınması yerinde olmayan nedenlerin ret sebebi sayılması doğru değildir. Yargılama sırasında taşınmazın kıymetini 96.423.800.000.000 TL olarak takdir ederken aynı bilirkişinin 2 yıl 2 ay sonra 51.795.628.625.000 TL saptanması yapılan rapora itiraz üzerine incelemenin mutlaka mahallinde ve teknik bilirkişiler aracılığı ile yaptırılıp değerlendirilmesinin zorunluluğunu açıkça ortaya koymaktadır.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2010/34096 K. 2011/15724 T. 14.7.2011;2004/m. 134 : Dava ihalenin feshi istemine ilişkindir. Borçluya satış ilanı tebligatı usulüne uygun olarak yapılmış ve borçlunun ihaleyi öğrenme tarihinden önce ihaleye dair herhangi bir şikayeti de bulunmamaktadır. Ayrıca ihaleye konu satış 2. artırmada yapılmış ihale bedeli muhammen bedelin %60 yanında satış masraflarını da karşılamıştır. Bu nedenlerle kıymet takdiri ve şartnamede usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla açılmış bulunan ihalenin feshi isteminin reddi gerekir.

[95] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2004/10185 K. 2004/13964 T. 1.6.2004;2004/m. 128;1086/m. 571: Ortaklığın satış yolu ile giderilmesi ihaleleri İİK.nun hükümlerine göre yapılır. Satışa esas teşkil eden kıymet takdiri satış memurluğunca 10.1.2001 tarihinde yapılmıştır. İİK.nun 128. maddesinde öngörülen iki yıllık sürenin başlangıcı olan bu tarihten itibaren 4.9.2003 satış tarihine kadar iki yıllık sürenin geçtiği ve bu hususun mahkemece de kabul edildiği anlaşılmakla ihalenin feshine karar vermek gerekir.

[96] Özekes,age,s.98-99

[97] Pekcanıtez- Atalay- Sungurtekin Özkan- Özekes, İcra ve İflas Hukuku, s.81

[98] Yargıtay 16. Hukuk dairesi E. 2004/1922 K. 2004/5065 T. 31.3.2004;2004/m.30,31,343: İlam niteliğinde bulunmayan mahkeme kararına muhalefetin İİK.nun 343.maddesinde yazılı suçu oluşturmayacağı mahkemece doğru olarak değerlendirildiğinden verilen karar yerindedir.; Yargıtay 17. Hukuk dairesi E. 2004/6447 K. 2005/1183 T. 17.2.2005;2004/m.30,340,343 : İcra takibinin dayanağı olan ilamın bir işin yapılmasına ilişkin olduğu, söz konusu işin başkası tarafından da yapılacak işlerden olması nedeniyle alacaklı muvafakat ederse, işin yapılması için gerekli masraf icra müdürü tarafından bilirkişiye takdir edilerek ileride hükme hacet olmaksızın borçlulardan tahsil olunup kendisine verilmek üzere işin ifası, muvafakat etmezse ayrıca hükme hacet kalmadan borçlunun kafi miktarda malının haczedilip paraya çevrilerek işin yaptırılacağı hususu dikkate alınarak ve ayrıca ilamda masrafların davalılara aidiyetinin hüküm altına alındığı da gözetilerek sanığın eyleminin İİK.nun 30. maddesinin 1. ve 2. fıkraları içinde değerlendirilmesi ve uygulamanın buna göre yapılması gerekir.;Yargıtay 17. Hukuk dairesi E. 2004/11768 K. 2005/1938 T. 3.3.2005;2004/m. 343, 347 : Mahkeme kararına muhalefet suçundan yapılan yargılamada müşteki, men kararı ve infazdan sonra suyu kullanım hakkının önlendiğini iddia etmiştir. İlamda her 20 günde 6 gün kullanım hakkı tanınmıştır. Buna göre kullanımın engellendiği her 6 gün için şikayet süresinin yeniden başlayacağı dikkate alınmalıdır.

[99] Yargıtay 8. Hukuk dairesi E. 2012/5863 K. 2012/5962 T. 21.6.2012;2004/m.25/a ;1086/m.101: Henüz ilam niteliğini kazanmayan ara kararına dayalı olarak borçluya icra emri çıkarıldığı için, icra müdürünün yasaya aykırı bu işlemi icra mahkemesince denetlenmeli ve takibin iptaline karar verilmelidir.;Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2009/24353 K. 2010/5953 T. 15.3.2010;1086/m.443;2004/m.24, 25: Velayetin anneye bırakıldığına dair olan ilam, çocuk teslimini de içerir. Bu tür ilamlar kesinleşmeden icraya konulamazlar. Takibe konu edilen mahkeme hükmü bir tedbir kararı olmayıp, ilama bağlandığından mahkemece şikayetin kabulü gerekir.;Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2009/4318 K. 2009/12326 T. 9.6.2009;2004/m.25/b;4058 S. Çocuk Hakları Söz. m. 9 : Boşanma ilamı ile velayeti babaya verilen küçüğün, anneyle kişisel ilişki kurması uygun görüldüğüne göre, kişisel ilişki kurulmamasına da mahkemece karar verilir. İcra Müdürlüğünce, ilamın icrası sırasında, infazın çocuk psikolojisi açısından olumsuzluğuna değinen uzman beyanı dikkate alınarak, çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamın yerine getirilmemesi yasaya aykırıdır. ;Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2007/6093

  1. 2007/9053 T. 4.5.2007;2004/m.25/a;1086/m.101: Takip, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ara kararına dayalı olarak başlatılmıştır. Ara kararının yerine getirilmesi, HUMK.nun 101 ve sonraki maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbirin infazı suretiyle olur. Bu durumda infaz işlemini yerine getiren memurun muamelesine karşı şikayetlerin de kararı veren mahkemede inceleneceği düşünülecektir. Ancak, incelenen olayda henüz ilam niteliğini kazanmayan ara kararına dayalı olarak borçluya icra emri çıkarıldığı için, icra müdürünün yasaya aykırı bu işlemi icra mahkemesince denetlenmeli ve yukarıda yer verilen kurallar gözetilerek, takibin iptaline karar verilmelidir.;Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2006/10187 K. 2006/12876 T. 15.6.2006;2004/m. 25/a;4721/m. 182:Kararda; müşterek çocuğun, “anne tarafından” belirtilen yere götürüleceğine dair bir ibare bulunmamaktadır. Bu nedenle baba, çocuğu ile kişisel ilişkisini temin amacıyla yaptığı masrafları, ulaşım ve benzeri sair giderleri üstlenmek zorundadır.;Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2005/21349 K. 2005/24736 T. 12.12.2005;2004/m. 25

1086/m. 443/4:HUMK. uyarınca aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet kesbetmedikçe infaz olunamaz. Dayanak ilamda tarafların boşanmalarına ve müşterek çocuğun velayetinin davacı anneye bırakılmasına, babanın da küçükle şahsi münasebet tesisine hükmedildiği anlaşılmaktadır. Şahsi münasebet tesisi boşanmanın eklentisi niteliğinden olup, boşanma kararı kesinleşmeden infaz olunamaz.;Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2004/21711 K. 2004/26246 T. 20.12.2004;2004/m.25/b : İcra İflas Kanunun 25/b maddesine göre çocuk teslimi sırasında uzman bulundurulması zorunluluğunda amaç, uzun vadede velayetin kendisine bırakılandan çocuğu alıp, şahsi münasebet için diğer tarafa verilmesi sırasında çocuğun psikolojik yönden etkilenmemesini sağlamaktır. Olayda, velayet anneye verildiğine göre, babaya şahsi münasebet için bırakılan çocuğun tekrar anneye geri verilmesinde uzman bulundurulmasına gerek yoktur.

[100] Yargıtay 2. Ceza dairesi E. 2004/3818 K. 2005/14601 T. 6.7.2005;5237 /m. 265;2004/m. 80, 81: Sanıkların haciz işlemi için gelen İcra Memuruna yanlarında köy ihtiyar heyetinden kimse olmaması ve gelenleri tanımadıkları için kapıyı açmadıkları şeklindeki dosya içeriğine uygun savunmaları karşısında atılı suçu işlemek kastı ile hareket etmedikleri nazara alınmadan ve zor kullanma yetkisi olan görevli memura ne şekilde nüfuz ve müessir kuvvet sarfettikleri de açıklanmadan beraatleri yerine mahkumiyetlerine karar verilmesi hatalıdır.; Yargıtay 2. Ceza dairesi E. 2003/21602 K. 2005/16873 T. 14.7.2005;5237/m.265;2004/m.80, 81: Sanığın kocasının borcu için eve gelen ve evde bulunan televizyonu haczetmek isteyen görevlilere televizyonun üzerine eğilerek haciz yaptırmak istememekten ibaret eyleminde zor kullanma yetkisi bulunan görevliye görevini buna rağmen yaptırmamak olarak kabulü mümkün nüfus ve kuvvet sarfı bulunmadığı ve bu nedenle suç öğelerinin oluşmadığı gözetilmeden mahkumiyet hükmü kurulması bozmayı gerektirir. ;Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2011/2395 K. 2011/17394 T. 3.10.2011;2004/m.79/1,80 : İcra memurunun haciz yapıp yapmama konusunda takdir yetkisi yoktur; haciz işlemi zor kullanmayı gerektirdiğinden tarafların ayrıca talebine gerek olmaksızın icra memuru gerekiyorsa kilitli yerleri de açtırma yetkisine sahiptir.

[101] YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ E. 2010/3945 K. 2010/4412 T. 21.6.2010;2004/m.74,75,76,168,337,338 : İcra ve İflas Kanunu’nun 168. maddesine uygun olarak düzenlenen ve mal beyanında bulunma ihtaratını içeren ödeme icra emrinin tebliği üzerine müddeti içinde verdiği mal beyanının gerçeğe aykırı olması halinde alacaklının şikayeti üzerine gerçeğe aykırı beyanda bulunmak suçundan dolayı İcra ve İflas Kanunu’nun 5358 Sayılı Yasa’nın 9. maddesi ile değişik 338. maddesinin 1. fıkrası ile cezalandırılabilmesi mümkün olduğu gözetilmeksizin, mal beyanında bulunmamak suçunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği ve buna bağlı olarak gerçeğe aykırı beyanda bulunmak suçundan dolayı da ceza verilemeyeceğinden bahisle sanıkların beraatlarına karar verilmesi isabetsizdir.;Yargıtay 17. Hukuk dairesi E. 2004/14088 K. 2005/933 T. 10.2.2005

2004/m.76, 337: Şikayet, İİK.nun 76. maddesine dayalı hapsen tazyik istemine ilişkin olduğu halde, evrak üzerinde inceleme yapılarak bu istek doğrultusunda karar vermek gerekirken, istek dışına çıkılıp duruşma açılarak, mal beyanında bulunmamak suçundan hüküm kurulamaz. ;Yargıtay 16. Hukuk dairesi E. 2009/2649 K. 2009/3165 T. 4.5.2009;2709/m.2;2004/m.74, 76, 337: İnceleme tarihi itibari ile mal beyanında bulunmama eylemi suç olmaktan çıktığından sanığın cezalandırılmasına karar verilemez. Borçluya gönderilen icra emrinde mal beyanında bulunulmadığı takdirde hapis ile tazyik edileceğine ilişkin ihtarda bulunulmadığından hapsen tazyike karar verilemez.

[102] Yargıtay 16. Hukuk dairesi E. 2013/5621 K. 2013/7182 T. 25.6.2013;2004/m. 331: Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanların alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödememesi suçunda, dönen ve duran varlıkların nerede olduğunu belirtmeyen bilirkişi raporunda şirketin borcu ödeme gücünün var olduğunun belirtildiği, dönen ve duran varlıkların neler ve nerede oldukları, şikayet tarihi itibariyle mevcut bulunup bulunmadığı hususunda yeterli açıklama bulunmayan bilirkişi raporu esas alınarak sanığın beraatine karar verilmesi hukuka aykırıdır. Kabule göre de, şirket mal varlığının borcu karşılamaya yeter miktarda olması halinde atılı suç oluşacağından sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerekir.; Yargıtay 16. Hukuk dairesi E. 2013/1720 K. 2013/4101 T. 22.4.2013;2004/m.331: Bilirkişi raporuna göre şikayete konu taşınmazların gerçek değeri ile satış değeri arasındaki farkın fahiş nitelikte olması karşısında suçun unsurlarının oluştuğu ve sanıkların mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği halde yazılı şekilde beraat kararı verilmesi, isabetsizdir.;Yargıtay 16. Hukuk dairesi E. 2013/670 K. 2013/2905 T. 2.4.2013;2004/m.331;5237/m.52/2: Sanığın suçunu inkar etmesi yasal savunma hakkının kapsamında kalması nedeni ile yasal olmayan bu gerekçeyi eklemek suretiyle bir önceki karardaki soyut ibareleri kullanarak yetersiz gerekçe ile cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetsizdir.; Yargıtay 16. Hukuk dairesi E. 2011/2536 K. 2011/4211 T. 11.7.2011;2004/m.331: Şikayet dilekçesinde, sanık tarafından, alacaklıyı zarara uğratmak kastiyle taşınmazı kızına muvazaalı olarak bağışladığının iddia edilmesi karşısında, itirazın iptaline ilişkin dava dosyası ile söz konusu tasarrufun iptali istemine ilişkin dava dosyalarının sonuçlarına göre sanıkların hukuki durumunun takdiri gerekir.; Yargıtay 16. Hukuk dairesi E. 2010/8948 K. 2011/1808 T. 11.4.2011;2004/m. 331: Sanığa isnat edilen suçun oluşumu için aciz belgesinin alınması zorunlu olmayıp, alacağın tahsil edilemediğinin ispat edilmesi halinde de suçun oluşabileceği gözetilmeden, borçlu aleyhine aciz vesikası düzenlenmediği gerekçesiyle beraat kararı verilmesi hatalıdır.

[103] Yargıtay 19. Hukuk dairesi E. 2013/600 K. 2013/4222 T. 6.3.2013;2004/m.45,67: Dava, İİK’nın 67. maddesi uyarınca açılan davalı şirkete kullandırılan ticari amaçlı otomotiv ürünleri kredi sözleşmesinden doğan borcun tahsili için davalı şirkete ve kefile başlatılan ilamsız icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. İİK’nun 45.maddesi hükmüne göre rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapabilir. Ancak rehnin tutarı borcu ödemeye yetmezse alacaklı kalan alacağını iflas veya haciz yoluyla takip edebilir. İİK’nun 45. maddesine göre, alacak ipotek ile teminat altına alınmış ise alacaklı öncelikle ipoteğe müracaat etmeli, buradan alacağını tahsil edemez veya ipoteğin teminat altına aldığı miktarı aşan bir kısım olursa bu miktar için ilamsız icra takibi yapmalıdır. Davalı takip borçlusu şirket hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapılması, davalı kefil hakkında tahsilde tekerrüre meydan vermemek koşulu ile haciz yolu ile takip yapılmasına engel teşkil etmez.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2011/21335 K. 2012/7987 T. 13.3.2012;818/m.487;2004/m.16, 45: Şikayet davasında; İcra ve İflas Kanunu 45. maddede yer alan Rehin ve İpotekle Temin Edilmiş Alacaklar Hükmü asıl borçlu için getirilmiş bir kural olup, kefiller hakkında uygulanmaz. Borçlar Kanunu uyarınca kefil, borçlu ile beraber müteselsilin kefil ve müşterek- müteselsil borçlu sıfatı ile kefil olmuşsa alacaklı, asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel, kefil aleyhine takibat icra edebilir. Takip dayanağı kredi sözleşmesi içeriğinde kefaletin müteselsil olduğunun yazılmasına göre şikayetçiler hakkında genel haciz yolu ile takip yapılmasında yasaya aykırılık yoktur.; Yargıtay 19. Hukuk dairesi E. 2011/296 K. 2011/8317 T. 22.6.2011;1086/m. 87;2004/m. 45 : Mahkemece davanın, davacının ıslah dilekçesi gözetilmek suretiyle alacak davası olarak ve genel hükümler çerçevesinde incelenmesi gerekirken, İcra ve İflas Kanunu’nun 45. maddesi çerçevesinde ve takip hukukuna ilişkin yasal düzenleme çerçevesinde yargılama yapılarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

[104] Postacıoğlu/Altay,age,s.1-6

[105] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2013/7937 K. 2013/17437 T. 7.5.2013 ;2004/m.33/a;6273/m.7 6762/m.726 : Dava, icra dosyasında yapılan işlemler itibariyle TTK.nın 726. maddesinde öngörülen 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu ve çeklerin zamanaşımına uğradığı ileri sürerek, icranın geri bırakılmasına karar verilmesi istemine ilişkindir. İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir. Nitekim, 6763 sayılı Türk Ticaret Kanunu ‘nun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2. maddesi ile 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu ‘nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6. maddesinde yer verilen hükümler birlikte değerlendirildiğinde; Türk Ticaret Kanunu’nda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmakta olup, çekler yönünden de zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise, o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği, zamanaşımı süresinin, 6762 sayılı TTK’nın 726. maddesini değiştiren 6273 sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten önce ibraz süresi dolan çeklerde altı ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise üç yıl olduğu gözetilmelidir. Somut olayda; takibe dayanak çeklerin keşide tarihleri gözetildiğinde, ibraz süreleri zamanaşımı süresini 3 yıla çıkaran değişikliğin yürürlük tarihinden önce dolduğundan, altı aylık zamanaşımı süresine tabidir. O halde mahkemece, yukarıda yapılan açıklama ve ilkeler doğrultusunda altı aylık zamanaşımı süresinin geçip geçmediği belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken zamanaşımı süresinin üç yıl olduğundan bahisle istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2012/5752 K. 2012/22805 T. 27.6.2012;2004/m.33/2 : İstem, takibin iptali istemine ilişkindir. İlama dayalı takiplerde icra emrinin tebliğinden sonraki döneme dair itfa, imhal veya zamanaşımına dayanan geri bırakma isteklerinin her zaman yapılabileceği, bunlardan itfa veya imhale dayanan isteklerin mutlaka noterlikçe re’sen yapılmış veya tasdik edilmiş belgelere veya icra zaptına istinat ettirilmesi gerekir. Alacaklı ibranameyi kabul etmediğine göre, mahkemece belge üzerinde bilirkişi marifetiyle imza incelemesi yaptırılmak suretiyle, ibranamedeki imzanın alacaklıya ait olup olmadığının tespit edilerek ve borçlu tarafından sunulan tüm ödeme belgeleri de değerlendirilerek, bir karar verilmesi gerekir.;Yargıtay 8. Hukuk dairesi E. 2012/5701K. 2012/5951 T. 21.6.2012

2004/m. 33/1 : Alacaklı tarafından borçlu aleyhinde boşanma ilamı ekinde hükmedilen nafakaların tahsili için ilamlı icra takibi başlatılmıştır. Borçlu, borcu alacaklıya ödendiğini ve kendisinden ibra belgesi alındığını bildirerek takibin iptalini talep etmiştir.borçlunun ibraz ettiği ibra belgesindeki imza alacaklı tarafından kabul edilmiştir. Bu belgenin ibra amacıyla değil, evlilik süreci içinde başka amaçla kullanılmak üzere imzalı ve boş olarak verildiği yolundaki alacaklı iddiası, icra mahkemesince dinlenemez. İcranın geri bırakılmasına karar verilmelidir.

[106] Postacıoğlu/Altay,age,s.7

[107] Postacıoğlu/Altay,age,s.7

[108] Evrim Erişir,Geçici Hukuki Korumanın Temelleri ve İhtiyati Tedbir Türleri ,Xll  Levha ,İstanbul 2013,s.287 ;Özekes,age,s.99-100;Çiftçi,age,129-130

[109] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2009/839 K. 2009/8652 T. 21.4.2009;2004/m.16,22 : Borçlu hakkındaki takibin, İcra Mahkemesi’nin kararı ile “durdurulmasına” karar verilmiştir. Bu kararın kesinleşmesi halinde takip iptal edilmiş olacağından, borçlunun haczedilen malları üzerindeki hacizler de kalkacaktır. O halde mahkemece anılan kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.; Yargıtay

  1. Hukuk dairesi E. 2004/16481 K. 2004/20679 T. 30.9.2004;2004/m. 22, 69:İtirazın muvakkaten kaldırılmasına karar verildikten sonra borçlu yasal süresi içinde teminat da yatırarak borçtan kurtulma davası açmıştır. Süresinde açılan borçtan kurtulma davası ile takip kendiliğinden durur.

[110] Yargıtay 11. Hukuk dairesi E. 2012/12760 K. 2012/14961 T. 3.10.2012;6100/m.393: Dava, ihtiyati tedbir istemine ilişkindir. İhtiyati tedbir kararının uygulanması, verildiği tarihten itibaren bir hafta içinde talep edilmek zorundadır. Aksi halde, kanuni süre içinde dava açılmış olsa dahi, tedbir kararı kendiliğinden kalkar hükmü gereğince bir haftalık sürenin başlaması için kararın tebliği şartı öngörülmemiştir. Somut uyuşmazlıkta, mahkemece, ihtiyati tedbir kararının uygulanmasının anılan maddede belirtilen bir haftalık süre içerisinde istenmediği, böylelikle tedbirin kendiliğinden kalktığı gözetilmeksizin, ihtiyati tedbir kararına itirazın reddine karar verilmesi doğru değildir.

[111] Yargıtay 17. Hukuk dairesi E. 2013/349 K. 2013/2259 T. 25.2.2013;2004/m.33/a,97: Dava, haczin, İİK’nin 97. maddesi uyarınca yapılmasına yönelik İcra Müdürlüğü kararının kaldırılması isteğine ilişkindir. İstihkak davası devam ederken İcra Hukuk Mahkemesi tarafından ile İİK’nin 33/a maddesi gereğince icranın geri bırakılması kararı verilmiştir. Mahkemece, anılan kararın sonucunun bekletici mesele yapılarak kesinleşip kesinleşmediğinin, sonucuna göre de; davalı alacaklı tarafın, bahsi geçen kararın kesinleşmesinden itibaren 7 gün içinde alacak davası açıp açmadığının, icra takibine konu borcun ortadan kalkıp kalkmadığının ve davanın konusuz kalıp kalmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.; Yargıtay 17. Hukuk dairesi E. 2013/338 K. 2013/650 T. 28.1.2013;2004/m. 96,97/1 : Davacı üçüncü kişinin istihkak iddiasına alacaklı tarafın itiraz etmesi üzerine takibin taliki ya da devamı konusunda bir karar verilmesi için dosya İcra Mahkemesi’ne gönderilmiştir. Mahkemece takibin taliki ya da devamı konusunda bir karar verilmesi gerekli ve yeterli iken istihkak iddiasının kabulü yönünde hüküm kurulması hatalıdır. ; Yargıtay 17. Hukuk dairesi E. 2011/149 K. 2011/2354 T. 17.3.2011;2004/m.96,97/10 : Uyuşmazlık, 3. kişinin İ.İ.K.’nun 96 vd. maddelerine dayalı istihkak davasına ilişkindir. İ.İ.K.’nun 97/10 maddesi gereğince istihkak davası sonuçlanmadan haczedilen eşya paraya çevrilirse, merci hakimi satış bedelinin yargılamanın sonuna kadar alacaklıya ödenmemesi veya teminat karşılığı veya teminatsız olarak ödenmesi konusunda karar vermek zorundadır. Yasanın bu hükmünden, merci’ hakiminin paranın ödenmiş veya ödenmemiş olmasına bakılmaksızın istihkak davasına devam ederek, haklı çıkması halinde bedele hükmedilmesi gerektiği anlamı çıkmaktadır. Yargıtay’ın yerleşmiş ve oturmuş içtihatları da bu yoldadır. Haczedilen araç açık arttırma ile dava dışı 3. kişiye satılıp bedeli alacaklıya ödendiğine göre davacı 3. kişi davasında haklı çıktığında satılan eşya bedelinin alacaklıdan geri alınmasına karar verilmesi gerekir. ; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2010/9337 K. 2010/22129 T. 5.10.2010;2004/m. 36, 97/14, 364 : Kural olarak temyiz, satıştan başka icra işlemlerini durdurmaz. Ancak bu kural, istihkak davaları için uygulanamaz. Satış işleminin temyiz sonucuna kadar durması için hükmü temyiz eden üçüncü kişinin, icra müdürlüğünden alacağı mehil belgesini, hükmü inceleyecek Yargıtay’ın ilgili dairesine sunması, dairece icranın geri bırakılması kararı verilmesi ve bu belgenin icra dosyasına sunulması zorunludur.; Yargıtay 17. Hukuk dairesi E. 2009/8067 K. 2010/5667 T. 17.6.2010;2004/m.96,97/a,99;4721/m.197 : Dava, üçüncü kişinin İ.İ.K.nun 96. vd, maddeleri uyarınca açtığı “istihkak” davası niteliğindedir. Davacının dayandığı ayrılık kararı, T.M.K.nun 197. maddesi uyarınca verilmiş tedbir kararı niteliğindedir. Evlilik birliği devam etmektedir ve ayrılık kararı uyarınca kendisine tahsis edilen ev ile eşyaların mülkiyeti lehine tedbir kararı verilene geçmiş kabul edilemez.Somut olayda, haczin yapıldığı yer davacı ve borçlunun ortak konutu olup, haczedilen mallar da niteliği gereği eşlerin birlikte kullandıkları eşyalardır. İ.İ.K.nun 97/a maddesindeki mülkiyet karinesi borçlu dolayısıyla alacaklı yararına olup, ispat yükü altında olan 3. kişinin sunduğu ödeme belgeleri, teknik servis fişleri ve pasaport kayıtları ile diğerleri karinenin aksini kanıtlamaya elverişli nitelikte değildir. Davanın reddi yerine oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçe ile kabulüne karar verilmesi isabetli olmamıştır.; Yargıtay 17. Hukuk dairesi E. 2009/10192 K. 2010/5064 T. 3.6.2010;2004/m. 97/13: İstihkak davası üzerine takibin talikine ( durdurulmasına ) karar verilip de sonuçta dava reddolunduğu takdirde, alacaklının alacağından bu dava sebebiyle tahsili geciken miktarın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere davacıdan tazminat alınmasına hükmolunur.; Yargıtay 21. Hukuk dairesi E. 2007/22647 K. 2008/2054 T. 12.2.2008;2004/m.96,97/13: Uyuşmazlık 3.kişilerin İİK.’nun 96 ve onu izleyen maddelerine dayalı istihkak davasına ilişkindir. İcra Mahkemesince takibin ihtiyati tedbir yolu ile durdurulmasına karar verildiğine göre İİK.’nun 97/13.maddesi gereğince bu dava nedeniyle davacı 3.kişinin tutumu sonucu alacağın tahsili geciktiğinden davanın reddi nedeniyle alacaklı yararına % 40 tazminata hükmedilmesi gerekir.Öte yandan takip hukukuna dayalı istihkak davaları, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 11.maddesi 4.fıkrası son cümlesi gereğince nisbi avukatlık ücretine tabidir. Mahkemece, davacı üçüncü kişinin T. yönünden davanın reddine karar verildiğine göre davalı alacaklı yararına istihkak davası değeri üzerinden nisbi avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesi de hatalıdır.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2006/11919 K. 2006/14407 T. 3.7.2006;2004/m.97,98,99 : İcra müdürü istihkak iddiası üzerine, borçlu ve alacaklıya ihtarda diyeceklerini üç gün içinde bildirmeleri için bildirimde bulunup, tarafların itirazı üzerine, takibin devamı yada taliki konusunda bir karar vermek üzere icra dosyasını icra mahkemesine göndermesi gerekirken, alacaklı vekilinin istihkak iddiasına itirazı üzerine kendisi icra mahkemesi yerine geçerek alacaklı vekiline İİK.nun 99. maddesine göre istihkak davası açmak üzere süre verdiği görülmektedir. Yasa maddesine aykırı icra müdürlüğü kararına karşı şikayetin kabulü yerine yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesi isabetsizdir.; Yargıtay 21. Hukuk dairesi E. 2005/972 K. 2005/2456 T. 15.3.2005;2004/m.96,97/13: Uyuşmazlık 3.kişinin İİK.’nun 96 ve onu izleyen maddelerine dayalı istihkak davası ile alacaklının açtığı tasarrufun iptaline ilişkindir. İstihkak davası ile ilgili olarak; mahkemece ihtiyati tedbir yolu ile icranın durdurulmasına karar verildiğine göre İİK.’nun 97/13. maddesinde açıklandığı şekilde; bu dava nedeniyle davacı 3.kişinin tutumu sonucu alacağın tahsili geciktiğinden davanın reddi nedeniyle alacaklı yararına %40 tazminata hükmedilmesi gerekirken reddi usul ve yasaya aykırıdır. Karşı dava olarak açılan tasarrufun iptali davasının da reddine karar verildiğinden karşı davacı 3.kişi yararına nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücreti takdiri de hatalı olmuştur.;Yargıtay

  1. Hukuk dairesi E. 2005/875 K. 2005/2404 T. 14.3.2005;2004/m.96,97 : Davacı üçüncü kişi, istihkak talebinde bulunmuştur. Takibin ertelenmesine karar verilmesine rağmen teminat yatırılmamış ise davacı üçüncü kişi, davasının reddedilmesi nedeniyle tazminata mahkum edilemez. Açıklanan husus nazara alınmadan alacağın % 40’ı oranında tazminata hükmedilmesi isabetsizdir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu E. 1974/5 K. 1974/7 T. 24.5.1974;2004/m.97 : Asıl borçluya karşı yapılan bir icra takibinde haksız olarak malı haczedilen üçüncü kişiler, bu yüzden doğan gerçek zararlarının ödetilmesini, İcra ve İflas Kanunu`nun 97. maddesinde düzenlenen özel hüküm dışında, genel hükümlere göre ve genel mahkemelerde ayrıca dava açarak isteyebilirler.

[112] 6100 s.HMK.m.406/ll: İhtiyati haciz, muhafaza tedbirleri ve geçici düzenleme niteliğindeki kararlar gibi geçici hukuki korumalara ilişkin diğer kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır

[113] Erişir,age,s.290(Dipnot:407;İsviçre hukukundaki uygulama)

[114] Erişir,age,s.291(Dipnot:409;icranın durdurulmasına yakın bir müessese)

[115] Erişir,age,s.289-291

[116] Erişir,age,s.291(Dipnot:410;icranın durdurulmasına –geri bırakılması hakkında tartışma)

[117] Postacıoğlı/Altay,s.789;Kuru/Arslan/Yılmaz ,İcra,s.395;Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes,s.449

[118] Erişir,age,s.293

[119] İİK.m. 40 – (Değişik 1. fıkra: 5311 – 2.3.2005 / m.7 – Yürürlük m.30) Bir ilamın bölge adliye mahkemesince (*) kaldırılması veya temyizen bozulması icra muamelelerini olduğu yerde durdurur.; Yargıtay 3. Hukuk dairesi

  1. 2013/2364 K. 2013/4481 T. 14.3.2013;2004/m.40, 67: Dava, itirazın iptaline ilişkindir. Davalı ilama dayalı olarak alacağı tahsil etmiş, ilam Yargıtay tarafından bozulmakla bozma uyarınca verilen ikinci kararla alacak yeniden belirlenmiş, yeni kararın kesinleşmesi üzerine davacının fazla ödediği saptanmıştır. Bu tarih itibarıyla davacı alacağı muaccel hale gelmiştir. Alacağa bu tarih itibarıyla faiz başlatılması gerekir. Ayrıca, alacağın varlığı ve miktarı mahkemece bilirkişi incelemesi ve yargılama sonucu belirlendiği halde likit kabul edilerek inkar tazminatına hükmedilmesi hukuka aykırıdır.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2010/33421 K. 2011/14265 T. 5.7.2011;2004/m. 40 : Fazla yapılan ödemenin dosyaya iadesinin istenebilmesi için bozmadan sonra mahkemece verilen ilamın kesinleşmesi gerekir.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2010/25571 K. 2011/6260 T. 12.4.2011;2004/m.40: Takip dayanağı ilamın ilgili Yargıtay Dairesince bozulması üzerine takip olduğu yerde durur. Bu kural, ilamın bozulan kısmı için geçerlidir. Somut olayda, takip dayanağı ilamın, hizmet süresinin eksik tespiti sebebiyle alacağın eksik hesaplanması ve alacağa uygulanan faizin daha önceki bir tarihten itibaren işletilmesi gerektiğinden bahisle, alacaklı lehine bozulduğu, diğer temyiz taleplerinin ise reddedildiği belirlenmiştir. Bu durumda alacaklı vekilinin kesinleşen alacak kısmıyla ilgili talebi yerinde olup, mahkemece icra müdürlüğünce bu konuda verilen şikayete konu işlemin iptaline karar verilmesi gerekir.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2009/3626 K. 2009/11774 T. 2.6.2009;2004/m.40, 363, 366 : İcra Mahkemesince verilecek kararlardan temyizi kabil olanlar belirlenmiş, bunların infaz edilebilmesi için kesinleşmesi gerektiğine dair bir hükme yer verilmemiştir. Bir başka deyişle, icra mahkemesi kararlarının infazı için kesinleşmesi zorunlu bulunmamaktadır. O halde, mahkemece şikayetin kabulü ile hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken somut olayda uygulama yeri olmayan İİK.nun 40. maddesine dayalı olarak takibin iptali kararının kesinleşmediği gerekçesi ile istemin reddi isabetsizdir.

[120] Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2013/7937 K. 2013/17437 T. 7.5.2013;2004/m.33/a;6273/m.7 ;6762/m.726: Dava, icra dosyasında yapılan işlemler itibariyle TTK.nın 726. maddesinde öngörülen 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu ve çeklerin zamanaşımına uğradığı ileri sürerek, icranın geri bırakılmasına karar verilmesi istemine ilişkindir. İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir. Nitekim, 6763 sayılı Türk Ticaret Kanunu ‘nun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2. maddesi ile 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu ‘nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6. maddesinde yer verilen hükümler birlikte değerlendirildiğinde; Türk Ticaret Kanunu’nda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmakta olup, çekler yönünden de zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise, o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği, zamanaşımı süresinin, 6762 sayılı TTK’nın 726. maddesini değiştiren 6273 sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten önce ibraz süresi dolan çeklerde altı ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise üç yıl olduğu gözetilmelidir. Somut olayda; takibe dayanak çeklerin keşide tarihleri gözetildiğinde, ibraz süreleri zamanaşımı süresini 3 yıla çıkaran değişikliğin yürürlük tarihinden önce dolduğundan, altı aylık zamanaşımı süresine tabidir. O halde mahkemece, yukarıda yapılan açıklama ve ilkeler doğrultusunda altı aylık zamanaşımı süresinin geçip geçmediği belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken zamanaşımı süresinin üç yıl olduğundan bahisle istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.; Yargıtay 12. Hukuk dairesi E. 2012/24553 K. 2013/573

  1. 15.1.2013;2004/m.33/a, 71;6762/m.690 : Alacaklı tarafından borçlu hakkında bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra oluşan zamanaşımı nedeniyle, borçlunun icranın geri bırakılması istemiyle icra mahkemesine başvurduğu görülmektedir. Takibin kesinleşmesinden sonraki devrede alacaklının taşınmazların son duruma göre tapu kayıtlarının celbi ile satış talebinde bulunduktan sonra dosyayı işlemsiz bıraktığı, icra müdürlüğünce dosyanın işlemden kaldırıldığı ve şikayet tarihine kadar da alacaklı tarafından takip dosyasında zamanaşımını kesen herhangi bir işlem yapılmadığı anlaşılmıştır.Bu durumda, şikayet tarihine kadar 3 yıllık zamanaşımı süresi gerçekleşmiş olup mahkemece icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekir.

[121]Kuru,El kitabı,s.550; Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, s. 327; Erişir ,age ,s. 294; Postacıoğlu/Altay, age, s.479, 481, 482, 489

[122] Postacıoğlu/Altay, age, s.489

[123] Postacıoğlu/Altay, age, s.489

[124] Hakan Albayrak,Medeni Usul ve İcra İflas Hukukunda Yaklaşık ispat,Yetkin yayınları,Ankara 2013,s.64-89;Çiftçi,age,s.279-294;Özekes,temel haklar,s.99-101Erişir,age,s.294-295

[125] YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2009/10600 K. 2010/5703 T. 21.6.2010;2004/m.99: Dava, alacaklının 3. kişinin istihkak iddiasının reddi istemine ilişkindir. Haczin geçerli olabilmesi için, fiili el koyma ve muhafaza tedbiri gerekli değildir. Malın yediemine teslimi bir muhafaza tedbiridir.Yediemin temin edilememesi nedeniyle, malların borçluya veya 3. kişiye ait işyerinde bırakılması, haczin geçersizliğini değil, muhafaza tedbirine başvurulmadığını gösterir. O halde, mahkemece davanın esasının incelenmesi gerekir.; YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2009/8067 K. 2010/5667 T. 17.6.2010;2004/m.96,97/a,99 ;4721/m.197 : Dava, üçüncü kişinin İ.İ.K.nun 96. vd, maddeleri uyarınca açtığı “istihkak” davası niteliğindedir. Davacının dayandığı ayrılık kararı, T.M.K.nun 197. maddesi uyarınca verilmiş tedbir kararı niteliğindedir. Evlilik birliği devam etmektedir ve ayrılık kararı uyarınca kendisine tahsis edilen ev ile eşyaların mülkiyeti lehine tedbir kararı verilene geçmiş kabul edilemez.Somut olayda, haczin yapıldığı yer davacı ve borçlunun ortak konutu olup, haczedilen mallar da niteliği gereği eşlerin birlikte kullandıkları eşyalardır. İ.İ.K.nun 97/a maddesindeki mülkiyet karinesi borçlu dolayısıyla alacaklı yararına olup, ispat yükü altında olan 3. kişinin sunduğu ödeme belgeleri, teknik servis fişleri ve pasaport kayıtları ile diğerleri karinenin aksini kanıtlamaya elverişli nitelikte değildir. Davanın reddi yerine oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçe ile kabulüne karar verilmesi isabetli olmamıştır. ; Yargıtay

  1. Hukuk dairesi E. 2009/6968 K. 2010/4048 T. 29.4.2010;2004/m.97/13,99 ;818/m.179 : Dava, alacaklının İİK’nun 99. maddesi uyarınca açtığı “istihkak iddiasının reddi” davası niteliğindedir. İİK’nun 97/13. maddesi uyarınca alacaklı yararına tazminata hükmedilebilmesi için istihkak iddiasının reddi ile birlikte teminat karşılığı takibin ertelenmesi veya satışın durdurulması kararı da verilmiş olmalıdır. Somut olayda bu şekilde verilmiş bir takibin durdurulması kararı bulunmamaktadır. Alacaklı yararına tazminata hükmedilebilmesi için aranan yasal koşullar oluşmamıştır.

[126] Erişir,age,s.295;Zekeriya Yılmaz, Medeni Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Adalet yayınevi ,Ankara 2013,s.461

[127] Erişir,age,s.296;Alangoya/Yıldırım/Deren Yıldırım, Medeni Usul Hukuku ,s.593;Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Yetkin yayınları, Ankara 2013,s.1353 vd.

[128] Bilge Umar ,Hukuk Muhakemeleri Kanunu şerhi, Yetkin yayınları, Ankara 2011,s.1109

[129] Erişir,age,s.297

[130] YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2009/8939 K. 2009/10874 T. 18.11.2009;2004/m.164 : 1- İİK.nun 164.maddesine göre iflas ile ilgili kararlar 10 gün içinde temyiz edilebilir. Hükümde tefhimden söz edilmediğine göre temyiz süresi tefhimden değil, tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlar.2- Birden fazla şirketin birlikte yapacakları bir takiple iflasın ertelenmesini talep etmelerinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. İflasın ertelenmesine karar verilebilmesi için iflas erteleme talebinde bulunan şirketin borca batık durumda olması, mali durumunu iyileştirme ümidinin bulunması gerekir. Mali durumun iyileştirilmesi ümidi yönünden iyileştirme projesi incelenmeli, bu projenin ciddi ve inandırıcı olması halinde iflasın ertelenmesine karar verilmelidir.; YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 1982/6309 K. 1982/7818 T. 1.11.1982;2004/m.164 : İflas kararı verilmekle, iflasın açılmasına dair kararın iflas idaresine bildirilmesi ile bereber iflasın hukuki sonuçları ortaya çıkmaya başlar. Yargıtaya müracaat edilmesi iflasın ilanına ve masanın teşkiline engel değildir. İflas kararı yargıtay kararı ile bozulursa tüm işlemler olduğu yerde durur.

[131] Postacıoğlu/Altay,age,s.338;Kuru ,El kitabı,s.354

[132] Abdurrahim Karslı,Medeni Muhakeme Hukuku,Alternatif yayıncılık ,İstanbul 2012,s.767

[133] Erişir,age,s.301

[134] Erişir,age.s.305

[135] Erişir,age,s.310-312

[136] Erişir ,age,s.312-316

[137] Kuru,El Kitabı,S.1193-1194;Yargıtay aksi görüşte: Yargıtay 19. Hukuk dairesi E. 2011/1443 K. 2011/4127 T. 30.3.2011;6762/m. 324 ;2004/m. 179 : Sıra cetveline itiraz davasında, borçlunun iflasın ertelenmesi talebinin kabulü halinde borçlu hakkında takip yapılamayacağı ve yapılan takiplerin duracağı yönünde ihtiyati tedbir uygulaması başlamaktadır. Yargıtay’ca hükmün bozulması halinde dahi, mahkemenin yeni bir karar vermesine kadar bu tedbirlerin mevcudiyetini koruması yasanın amacına ve düzenleniş biçimine uygundur. Bu itibarla, iflas ertelemesine ilişkin kararın bozulması ile tedbirlerin kalkacağına yönelik gerekçe ile bunun dayandığı bilirkişi görüşünde isabet görülmemiştir.

Şahin hukuk bürosu osmaniye

1998 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra Osmaniye Barosunda stajımı tamamlayarak aynı ilde ofisimi açtım..

Poyraz İşhanı A Blok K:4 No:14 Merkez/ Osmaniye
0(505) 624 96 03